• Sonuç bulunamadı

Büyük Türkiye'ye doğru

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Büyük Türkiye'ye doğru"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BUYUK TÜRKİYE’YE DOĞRU

27 Mayıs Türk milleti için yeni bir tarih devresi açtı.

Türkün Kızılelması ufuklarda görünüyor. ATATÜRK’ün

çizmiş olduğu KEMAL YOLU nun önüne dikilen engelleri

yok eden TÜRK ORDUSU yeni devletin de temellerini

atmaktadır.

Bu yeni Devletin adı : BÜYÜK TÜRKİYE dir.

BÜYÜK TÜRKİYE, millî iymanı sönmemiş öz Türklerin Kızıl elması’dır.

BÜYÜK TÜRKİYE (İleri milletler seviyesine

yükselme) ülküsüne bizi kavuşturacak kudretli dev­ letin adıdır.

BÜYÜK TÜRKİYE, (Ne Mutlu Türküm ¡Diye­

ne) hitabının yayıldığı sınırlar içinde yaşayan

Türklerin kutlu ve mutlu yurdudur.

Bu, ne blir Turancılık hülyasının adı, ne bir İmparatorluk rüyasıdır. O, bir ham hayal olmadığı gibi bir sahte gururun da ifadesi değildir.

Aşağılık duygusundan silkinip, kendi n ef­ sine güvenen, hak ve vazifelerinin şuuruna eren,

hürriyet ve sorumluluklarını hakkile kavrayan insan- i

ların yaşadığı yurdun adı: BÜYÜK TÜRKİYE’dir

Köylerinde, kentlerinde sağlam yapılı, teiniz

ruhlu, insanların bir tek vücut halinde yaşadığı

topraklarda kurulan yeni Devletin bayrağıdır. ı

BÜYÜK TÜRKİYE, (Dünyalaşaıı Türkiye) dir. Diinyalaşmak, modern medeniyetin teknik silâhla­ rını kuşanıp millî kültürün ve şahsiyetinin füzesine binerek bütün milletlerin manevî dünyasında yeri­ ni almak demektir. Modern medeniyet sadece mad­ de, ilim ve teknik mahsulü değil onları da saran ve aşan kültürel kudretlerin toplamıdır. Böyle bir ülkü, aç midecilerin miskin bencillerin asla anlı- yamayacağı İlâhî bir mânayı ifade eder? Her fer­ dinde hele köylüsünde yedi bin yıllık tarihî kültür hamulesi yaşayan yüksek manevî kudretlerle mille­ tinin üstüne kanat germiş (Devlet Baba) nm idare ettiği devletin adı: BÜYÜK TÜRKİYEDİR.

Bu devletin kudreti sadece askerliğinde sadece ekonomisinde değil her ferdinin bir (şahsiyet sahi­ bi) olmasında ve bütün milletin (milli şahsiyet) ini iyice kavramış bulunmasında tecelli eder.

BÜYÜK TÜRKİYE Hukuk Devletidir Adalet

Devletidir, fakat bu Devletin temeli olan fertler,

zümreler, müesseseler, değerler şekilce ve ruhça za­ yıf iseler, büyüklük vasfı elbette bir ham hayal ifade eder. Bu sebeple BÜYÜK TÜRKİYE’de her ferdin bir tek kaygusu, bir tek çabası şu olacaktır: Kendi­ ni bulmak, müesseseleşmek, tam bir millî birlik kur­ mak.

İnsan ham demiri gümüş yapabilir, her türlii maddeyi türlü kalıplara dökebilir, fakat insan ken­ dini pek zor (yaratır). İşte asıl hüner budur: Mad­ dî tabiata hakim olduğu kanar manevî tabiata da hakim olmak. Bu yolda sadece ALLAH’a iyman da yetmez. Zira bu iyman yalnız kendi nefsimizin selâ­ metini sağlar. ALLAH’m emri ise İçtimaî hayatın

her alanında bilgi ve ahlâkla yükselmek, kendini

milletine vermek, tek kelime ile (şahsiyet sahibi) /olmaktır.

insanın harap olduğu bir toprak üzerinde en büyük mamureler, en geniş imar hareketleri, m e­

zarlıkları çiçeklerle süslenmekten başka neyi ifa­

de eder? Bir Devlet her şeyden evvel (insan imar) edecektir. Bir Devlette eğer demokrasi denen ha­ yat anlayışı sadece bir (hak) diye anlaşılır ve onun

bir de (vazife) olduğu kabul edilmezse, orada el­

bette devlet yok demektir. Zira hak ve vazife hep birlikte yaşar birbirini tamamlar.

(2)

Türkler: Yükselme, kudret, kuvvet, yapma ve yaratma, kardeşlik, arkadaşlık, birlik... gibi sözlerle İfade olunan bir tarihî felsefeye sahiptir. BÜYÜK TÜRKİYE’nin maddî temelleri, her karışından zen- ginlig fışkıran bir kaynak olacaktır. Bu toprağı işle­ yen Türk - insanı bu kaynağın devamlı akabilme­ si için hür, mesut, refahlı bir ömre kavuşacaktır. Böylece Türk milletinin her ferdi kendi şahsiyetini kazanacak ve bu kudretle de açık dünya medeni­ yetine yeni değerler katacaktır.

Böyle bir millî ve İnsanî ülküye nasıl varabile­

ceğiz? Bizi ülkümüze ulaştıracak en sağlam vasıta şunlardır: İLİM - AHLÂK - SİYASET. Zira ilim ger­ çekleri arar bulur; Ahlâk gerçekleri ülküleştirir; si­ yaset ise ülküleri gerçekleştirir. İşte BÜYÜK TÜR­ KİYE’nin temelleri bu üç ana direk üzerinde bina edilir. Biz böyle bir kutsal yapıda yaşarken içimiz­ den ruhumuzdan şu (hayal) çıkmayacaktır: «Biz

Türkler yeniden topraklar istiylasile değil bütün

milletlerin kalplerini fethederek cihangir olacağız. İşte biz bu yeni Kızılelma’yı 27 Mayıs günü açı­ lan büyük sabahın ışığından gördük.

r

27 Mayıs'tan Neler Bekliyoruz. ?

Bugün içinde yaşadığımız tarihî devrenin mâ­ nâsım lâyıkile idrak edenlerimiz o kadar çok de­

ğildir maalesef. Öyle görünüyor ki 28 Nisan ve

27 Mayıs olaylarına çoğumuz sadece bir diktatöre karşı isyan diye bakmaktadır ve Türk Ordusunun bu isyan hareketini bir inkılâpla tamamladığı ka-

natindedir. Bizce olaylara böyle dar bir açıdan

bakmak yanlıştırl

Bir çoğumuz ordunun temsil ettiği kudretin na­ sıl bir tarihî kader bekçisi tarihî oluşun gizli veya açık seyrini idare eden sosyal determinizmin canlı, «akışı olduğunu anlıyamamıştır. Bu akışın mânası­

nı yataklarını bütünlüğile ne idrak edebilmiş ne

de izahına yarayan ilmî destekleri ortaya koyabil-

mişizdir. Esasına bakılırsa Türk tarihi ve henüz

yazılmamıştır. Türk köylüsü kendi tarihini şuur al­ tında yaşamaktadır ki bunun en son misali Millî Mücadelemizdir.

27 Mayıs bizce ne bir ihtilâl ne de bir inkilâp- tır. 27 Mayıs bir kıyamettir, evet bir kıyamettir ki onun sersemliği yüzünden bizler sadece hâdisele­ rin bizi korkutan veya umutlandıran taraflarile il­ gili bulunuyoruz, hayata tek tek, fert fert, hep ken­ di açımızdan bakıyoruz, maddî varlığımızın fayda­ cı, egoist gözliiğile gördüklerimizi mânalandırmıya çalışıyoruz.

27 Mayıs bir kıyamet te değildir. O, Türkün en az üç asırdan beri beklemekte olduğu Devlet’inin

(Bâsû badel-merti) dir. Devlet’inın diyoruz, zira

Türk, oz Türk ölmemiştir ve ölmiyecektir. Devlet

ne demektir? Mânâsı, derinliği, delâleti nedir?,

O’nu bir Türk çobanı, biz aydınlardan daha iyi se­ zer ve yaşar, ama onu tarif edemezmiş, ne çıkar.

Devlet, Türk için, Allah’tan sonra gelen esrar­ lı, kutu, mutlu, kudretli, her türlü hayat ve refah kaynağını ifade eder. Devlet, tabiatın canlanmış bir sembulüdür, tabiat ise her Türkün hayat ve bere­

ket kaynağıdır. Devlet öyle bir kudrettir ki onda İlâhî nizam olanca haşemitle yaşar ve devam eder, bir nizam olduğu kadar millî ahlâkın da mümessili­ dir. Türk Devleti hukukî tariflere sığmaz. Bu tarif­ ler Devletin özünün, ruhunu silkip . atmış, ortaya yalnız bir iskelet bırakmıştır.

Türkün Devleti bir cihandır. Türkün Devleti

bir kâinattır ki orada her Türk bir yıldız, ve her (Baş) bir güneştir.

Bu, böyledir, hayır hayır, böyle idi. Türkün Dev­ leti sadece Türk - insan’ının temsil ettiği Devlet

olduğu müddetçe tarih denen zaman saltanatım

yarattı, Türk kanı tam manasile tabiatın mahsulü, temiz, mikropsuz, asîl Türk kanı, (Kan) kaldıkça, Türkün Devletiydi, Türk milletinin bütün varlığı, tarihi, ahlâkı bugün müthiş bir sınav karşısmdadıı-. Tarih bize soruyor:

Türk milleti şu atom devrinde (geri kalmış

millet) utancından ne vakit, nasıl kurtulacak? Ko­ münistler - Demokrasiler - Asya ve Afrikalılar gibi üç büyük cephe ortasında yaşamakta ve yaşamağa mahkûm Türk milleti bu utançtan yalnız sıyrılmak­

la mı kalacak? Bizim milletlerarası hayatındaki

rolümüz sadece taklitçilik mi olacak, yalnız vakit vakit (Hürriyet, Hürriyet) diye feryatlar etmekle mi ömür süreceğiz?

Elbette hayır,

Artık 1839 lara 1908 lere ve 1950 lere asla döne­ meyiz, dönmek için de her şeyden evvel Türkün Devleti’ni, öyle devir devir saran ve sarsan buhran­ ları kesin olarak önlemenin çare ve tedbirleri bulu­ nacaktır. Bunları siyaset, hukuk ve iktisar ilimleri­

nin mütehassıslarından beklemekteyiz amma, bu

çarelerin, benim Devletimin (Kemal Yolu) nda kuv­ vetle ilerleyebilmesi için yeter derecede tesirli ola­ cağına nasıl inanalım? Benim ulu Devletimin tah­ tına devir devir, neden baykuşlar tünüyor? Benim

(3)

ulu Hakanım niçin zaman zaman kuzgunların p en ­ çesine düşüyor? Benim asil kanım vakit vakit ve­ ba mikroplarının hücumuna uğruyor?

Bütün bunların sebepleri üzerinde, ne yazık,

tam mânasile durulmamıştır. 27 Mayısı yaratan yal­

nız Türk ordusunun silâh kuvveti midir? Ordu­

muz yalnız silâhına güvenerek mi bu hareketi yap­ tı? Elbette hayır Türk Ordusu (Mehmetçik) in ru­

hudur, tarihî kültür hamulesinin timsalidir,

Türk ahlâkının şuuraltında ve üstünde yaşayan de­ ğerlerinin müesseseleşmiş bir devamıdır; Ordu Tür­ kün adalet duygusunun sembolüdür ve nihayet Or­

du, Devlet’tir. Türk köylüsü Devleti böyle anlar,

hayır böyle (sezer). Türkün ruhunu çok iyi sezmiş bulunan Mustafa Kemal bu sebeple şöyle demişti;

«Eğer milletimizin azîm ekseriyeti çiftçi olm a­ saydı biz bugün yer yüzünde mevcut olmıyacaktı.» Evet, Türk köylüsü Millî zaferi Devlet’ini kurtarmak için kazandı ve Mustafa Kemal onun Devletlisi idi.

Muhterem Cemal Gürsel Paşanın Anıt - Kabir

önünde söylemiş olduğu sözlerden de anladık ki,

O da Mustafa Kemal gibi Türk Milletinin ruhunu çok iyi sezmiştir. Zaten böyle olmasaydt 2î Mayıs ta doğamazdı. Bu sebepledir ki, İkinci Türk Sum- huriyetinin siyasî ve hukukî temellerile birlikte ah­ lâki temellerinin de çok sağlam olacağına inanıyo­ ruz. Fakat, şunu da söylemeliyiz ki, bütün bunların bir şekil, bir kalıp halinde kalmasından da korku­ yoruz. Çünkü bütün dâva şekilde değil ruhta zihni­ yette, kültürde de bir Basii Badel - mevt olmasıdır. Kitaplarda yazılı en kuvvetli ve doğru hukukî pren­ siplerin hayatta yaşaması için tarihî mânasile, Tür­ kün Devlet anlayışını yeni zamanın yeni şartlarına göre en ince teferrüatına kadar İşlemek lâzımdır. Türkün Devleti bir ruhtur, bir tarihtir, fertlerin ha­ yat hamlelerinin tümünü nefsinde toplayan bir kiillî şuurdur. Türkün kudret iradesi Devletinde tecelli eder. Tarihî kaderimiz bu iradeyi ancak geçici bir süre içinde durdurabilir. İşte bu son Basii Badel-

mevt Devlet şuurunun yeniden uyanmasını ifade

eder ve gün gelir (Gür) bir haykırış ufukları kap­ lar, ve bütün millet engin bir (sel) halinde tarihe gene çıkar.

Milletimizin rahmetli devlet adamlarından biri­ si şöyle demişti:

«Bugün harbin başladığı gündenberi yaptığımız

tecrübelerle görüyoruz ki Devlet teşkilâtı A dan Z

ye kadar baştan başa bu memleketin ihtiyaçlarile telif edilebilecek şekilde tebdil edilmek lâzımdır Bu teşkilâtı behemehal yenişeltirmek mecburiyeti

vardır. Şimdiki şekil kalır, kanburun üzerine bir

kanbur daha ilâve edilir, hayır efendiler, ikisi bir den ameliyat olur, çıkarılır, atılır. (Refik Saydamın 25 Mayıs 942 günü B. M. M. ki beyanatından.)

Bugün böyle bir (ameliyat) ın tam sırası ve za ­ manıdır. Bunu yalnız şimdiki Türk hayata değil, tarihî, Türk Büyüklerinin ruhu, Türk kültürü, Türk ahlâkı da olanca sabırsızlığlle bekliyor ve istiyor. Ne Garlpı ne Şarklı, hayır, yalnız Türk anlayışına uygun bir devlet bekliyoruz.

Ordunun siyasetten uzak kalması prensipi na­ zarî bakımdan doğru ise de, millî hayata hâkim ol­ ması lâzım gelen Devletşuurunun da zayıflamasına sebep olmuştur. Bununla beraber Ordunun siyaset­ te fiili rolünün bulunmaması prensipi gene devam etmelidir. Ancak hükümet ve idarede, sınırlı şart­ larla temsilcileri bulunmalıdır ve ordu Milletvekil­ leri seçimierine iştirak etmelidir.

Ortadan kazınması gerekli hastalıklardan biri de eski (Kapukulu) zihniyetidir. Rüşveti bir mües­ sese haline getirmiş olan bu zihniyet kökünden ka­ zınmadıkça her türlü nazarî ıslâhat faydasızdır ve Devlet memuru tabiri de yanlıştır. Benim Devlet’imi,

benim seçtiğim (Devletli) mden başkası temsil

edemez. Memur ancak hükümetin mümessilidir ve adamıdır ve benim fakir milletimin kesesinden çı­ kan paralarla kıristal örtülü masalarda, lükse bo­ ğulmuş olarak çalışmamalıdır. Emin olunuz ki, bu­ gün hükümet dairelerinde mevcut lüks eşya arasın­ dan yalnız kıristalleri satsamz. memurların altı ay­ lık maaşlarını birden ödersiniz. Bu millet Millî Mü­ cadelesini tahta masalar ve kırık bacaklı iskemleler üzerhıde çalışarak kazandı. Bu sözlerimizle hükü­ met dairelerinin iptidaî bir halde çalışmaları lâzım- dırmâııâsı çıkarılmamalıdır.

Bir de bütün hükümet memurlarının sosyoloji kültürü almaları lüzumunu savunmak isteriz. Ama bu sosyoloji bugün sınıf geçmek için okutulan ve artık ömrü tükenmiş bulunan Ziya Gökalp sosyolo­

jisi değildir. ¿\ngIo Sakson Sosyolojisi, tecriibî

sosyoloji, köy sosyoIojîsîTTT- 3îr.

Bu satırlar ne bir İlmî rapor ne de lâyihadır, bunlar sadece bir (muhtıra) dır. Bu bakımdan oku­ nursa kaydettiğimiz düşüncelerin de şimdilik akla gelenler olduğu anlaşılır.

Cemiyetimizi arap saçma döndüren daha bir çok dertlerimiz vardır. Bunların çözülebilmesi için de akla gelen ana prensiplerden bir kaçını daha ha­ tırlatmağa müsadenizi rica edeceğiz.

1 — Türk milleti mazisinden kopaı-ılamaz, Tiırk tarihinden devir alman ve yaşamasında fayda görü­ len millî geleneklerimizi tanı mânasile korumalıyız. 2 — Hükümet kararları (İlim - ahlâk - siyaset) sacayağı üzerine oturtulan (millet kazanı) uda kay- nâmalıdır. Zira. (İlim gerçekleri arar ve bulur, ah­ lâk gerçekleri idealleştirir, ve siyaset te idealleri 'gerçekleştirir.)

3 — Her sınıf ve zümre mutlak surette meslekî ve millî (yemin)e tabi tutulmalıdır. Zira bu

(4)

ineni-lekette ilimden evvel ahlâkın yerleşmesi veya bozul­ maması şarttır. Ve zira Türk milleti (balığın baştan koktuğuna) inanır.

4 — Türkiyede her (ferd) bir (şahsiyet sahibi) olacaktır. Mili siyasî, terbiyeyi felsefemizin özü bu­ radadır., En kısa ifadesile şahsiyet (hürriyet ve me­ suliyetlerini her sahada ve tam mânas:,.e idrak et­ miş olmaktır.) Maarif Vekâleti ve diğer müessese- lerimizle birlikte bütün aileler ve meslekler böyle bir prensipe güre düşünmeli, hareket etmeli ve genç­ liği terbiye eylemelidir.

5 — Bütün millet fertlerinin okur yazar olması lâzımdır, prensipi yanlış değildir. Ancak Türkiye­ de (kemiyet) ten önce (keyfiyet) in önemi vardır. Bu millet (yarı münevver) lerden çok çekmiştir ve daha da çekecektir. Binaenaleyhd, bize bildiğini çok iyi bilen, bilmediğine karışmayan, dürüst aydınlar lâzımdır.

6 — 1839 dan sonra bizde bir (ferd düşmanlığı) hisi doğmuştur. Bu bir psikozdur. 1908 den sonra

Gökalp bunu (fert yok cemiyet var) fomülüne

bağladı. Bu söz bize sosyolojik bir (kazık) tır. Bu­ nu millet tarlasından koparıp atmalıyız. Gene 190S den sonra Prens denilen Sabahattin Bgyjn~ortâya aâmış oTduğuÖl&hsiJteşıdıhüşjre ademi merkeziyet) formülü o zamanın İttihatçıları tarafından^ hü- c um a "Tîgram iş ti. Bugün de tazeliğini olduğu gibi

■ muhafaza eden bu formül bizim için çok faydalı-

1 dır. Cemiyette ferdin doğeri olmazsa Devletin de

/ durumu güçleşir. Çalışan ve kendi çapında (bir

i şeyler yapan ber Türk ferdi, yarınından ve bu gii- (] nünden emin olmalı ve (şahsiyet) ini

yükseltmeli-7 — Garp demokrasileri deyince yalnız Dev­

let şeklini, siyasî kuvvetleri değil ayni zamanda ve hatta daha evvel bu cemiyetlerin İçtimaî yapısı ve sosyal zümre ve nıüesseseleri hatıra gelmelidir. Bu zümr ve müssseleri zayıf bulunan cemiyetlerde si­ yasî teşkilât her ne olursa olsun, İçtimaî muvazene ve İçtimaî sulh zayıf veya yok olur. İyilik - kötülük savaşlarında iyilik altta kalır, ki böyle haller ancak (taklit demokrasiler) de zuhur eder. Cemiyet, ken­ dine has determinizmi ortasında (ahlâkî hedeftere yönelmiş faaliyetler) ile fert - zümre - devlet anti­ tezinin halli için devamlı bir (çatışma, barışma, in - kilâp) halindedir. Hangi cemiyet bu (değişme) ¡er­

de muvazeneci unsurları ferdin (şahsiyet sahibi)

olması gayesine göre ayarlayabilirse orada (ger­

çek demokrasi) hayatı başlamış demektir.

8 — (Hâkimiyet Milletindir). Fakat bu hâkimi­ yetin mülkiyet hukukunu yalnız Devlet Reisi kul­ lanabilir. çoğunluk partisinin içinden seçilen Cum­ hurbaşkanlarının böyle bir salâhiyeti çoğu yerde kötüye kullandıkları az görülmüş değildir. Şu halde

bir Türk olarak: (Benim Devletim). Bütün Türk

milletinin yedisinden yetmişine kadar tam bir oy ]

birliğile seçeceği ve hiç kimsenin kafasında biç

bir şüphenin yer edemiyeceği ona sımsıkı bağlana­ bileceği bir (Türk Büyüğü) olmalıdır.

9 — Türkiyede siyasî partiler iktidara geçmeden

de bir (iktidar) olarak kurulandı ve çalışmalıdır. Yani ilim - ahlâk ? siyaset sacayağı üzerine kurulu bir sosyolojik metot ve İlmî plâna göre çalışmalıdır. Sadece (seçim mekanizması) partilerin bu memle­

kete hayrı olamaz. Bir felsefeye, bir doktrine ve

bir millî idaele bağlanmamış siyasî teşekküller hak­

kında burada Jaurçs’le birlikte şu sözü tekrar

edelim:

«Kendi varlığının şuuruna dayanmıyan ve bir dünya görüşünü formüle edememiş olan her han­ gi bir hareket ya apmrizm veya entrikadır.»

Hayır, BÜYÜK TÜRKİYE’yi yaratacak Türk - insanın felsefesi ne amprizm ne de entlkadır. En kı- ’sa deyimde bu felsefenin temel düşüncesi şudur:

Kâinat bir (nizam) a tâbidir, İnsan cemiyetle­ ri de bir nizama tâbidir, ve bu nizamın adı (Ah­ lâk) tır.

Öyleyse böyle bir felsefeyi benimsedikten son ra onun gerçeklerle olan ilgisini tamamlamak için önce kendi nefsimizle tam bir (anlaşma) yapmalı­ yız ki bunun adı tla (Yemin) dir.

Mili Birlik Komitesi âzasınm yeminlerine uya­ rak biz de kendi vicdanımıza karşı şöyle bir yemin edelim:

Aile, meslek ve vatanî ahlâk kaidelerine harfi harfine uyacağıma: hıiriyet ve mesuliyetlerimi hak

kile kavlayarak milletimi ve Devletimi zararlara

uğratan hareketlere karşı canımla, malımla savaşa­ cağıma; yurdumu ve yurttaşlarımı seveceğime; her­ kese karşı iyi davranacağıma; Millî Birliği bozan ahlâk cîışı düşünce ve hareketlerden sakınacağıma; Devletimin bana vereceği kanun ve ahlâk kuralla­ rına uygun her ütrlü emirlere seve seve itaat ede­ ceğime; bir Türk ve bir Müslüman olarak yemin ediyorum.

Selâhaddin Bomirkatı İçtimaî Reform Derneği

Başkanı

Not; Yazarın son eseri (Tecrübı Sosyolajiye

Giriş. Bu eser İstatistik G. Müdürlüğü tarafından yayınlanmıştır. (Köy Sosyolojisi) isimli eseri yakın­ da basılacaktır. Ayrıca (Cemiyet Mimarlığı, Psiko- Sosyoloii ve Türkçülüğün Yeni Esasları) eserleri de hazırlanmıştı’.

Ba sı ld ığı y e r : Y E Ş I L G İ R E S U N M a tb aa s ı C a ğ a l o ğ i u N u r u o s m a n iy e C a d d e s i 2 t — İstanbul

F iyatı : 25 K uruş

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

2009 yılında milli gelir reel anlamda %4,7 oranında küçülmüş, yıl sonu itibariyle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) 954 milyar TL olmuştur.. Rakamlara dolar

“2008 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı”nda 2009 yılında milli gelirin reel anlamda %3,6 oranında daralması, işsizlik oranının ise yıl ortalamasında %13,5

Sonuç itibariyle faiz dışı harcamaların hedeflenen seviyenin üzerine çıkmasıyla, faiz dışı bütçe fazlası 2007 yılını sene başında açıklanan hedefin 1 milyar

2006 yılında hedeflenenin üzerinde bir faiz dışı fazla seviyesine ulaşılması sayesinde, bütçe açığı öngörülen seviyenin altında gerçekleşmiş, borç stokunun

Sonuç olarak, faiz dışı fazla 2003 yılında rekor düzeyde gerçekleşirken, kamu kesiminin toplam net borç stokunun milli gelirdeki payı da düşmeye devam etmişti..

2008 y›l› içinde bafl- lamas› planlanlanan konuflmalar›n ana amaçlar›ndan birisi de ö¤renci ve ö¤ret- menleri DAY 2009 aktivitelerine haz›rla- mak,

Bunun ne- deni, hemoglobine oranla çok daha az O 2 taşıma kapasite- si olan bir diğer kimyasal olan hemoeritrin molekülleridir. O 2 içeren kan, hemoeritrin nedeniyle pembemsi

Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiştir ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya