CUMHURİYET/13
EKONOMİDE KULİS
M ERALTAM ER
N adir Bey’le 17
Nadir Nadi ile 17 yıl önce bir temmuz sıca ğında Ecevit hükümetinin Kıbrıs Barış Ha- rekâtı'nı düzenlediği günlerde tanıştım. Ben tam o günlerde dönemin Genel Yayın Yönet meni Oktay Kurtböke tarafından işe alınmış çiçeği burnunda bir gazeteci adayıydım. Na dir Bey ise bizim çalıştığımız kattaki camlı odasında her gün işleri takip eder, ama ken dini hiç hissettirmezdi.
Nadir Bey’in gazeteye gelip salona girmek te olduğunu, kıdemli Cumhuriyet çalışanları nın kendilerine çeki düzen verip sessizleşme lerinden anlardım. Kendisinin böyle bir tale bi olduğunu sanmıyorum, ama çalışanların bu saygılı tavrı hep sürdü.
Salı sabahı gazeteye girerken Nadir Bey’ in öldüğünü söylediler. Ağır hasta olduğunu biliyordum, ama öldüğünü duyduğumdan bu yana gözyaşlarımı tutamıyorum. Cenazede ağlarken yanıma yaklaşan birkaç dost, “ Se ni anlıyoruz. Nadir Nadi ile birlikte
basını-yılın ardından...
mızda hem gazete sahibi hem de başyazar olan ve gazetecilikten başka işi olmayan patronluk dönemi de sona ermiş oldu. Toplumsal değerlerin her geçen gün daha fazla erozyona uğradığı günümüzde aslın da hepimizin oturup ağlaması gerek..." di yordu.
Am a hayır, ben daha o noktaya geleme dim. Üzüntüm, çok özel ve kişisel. Nadir Bey kendini hiç hissettirmeyen patrondu. Belki de o nedenle sağlığında yakınında olmadım. Ama şimdi kendimi ikinci kez babam ölmüş gibi hissediyorum. 30 yıl kadar önce ölen ba bamınkine benzer bir acıyı duyuyorum. Bu benzetmenin temelinde belki de ikisinin de gerçek babalık yapmalarına rağmen kendile rini hiç hissettirmemeleri yatıyor.
Hayat devam ediyor, “ özel nedenler” bit tiğinde sıra herhalde Nadir Nadi’ nin ölümüyle Türk basınında kapanan dönemin acısını his setmeye de gelecek.