• Sonuç bulunamadı

Eller'i, Yüzler'i, ve Pera Palas'ı ile Abidin Dino, yazar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eller'i, Yüzler'i, ve Pera Palas'ı ile Abidin Dino, yazar"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

□ 24 yazarımızın yazılarından oluşan “Dü­ şünce Özgürlüğü ve Türkiye” adlı kitap nasıl CkJŞtU?...3. sayfada. 3 Gültekin Emre, Zafer Şenocak’ın “Gençlik A yin lerin i değerlendirdi... 7. sayfada. O Seçil Büker, “Yönetmenler Çerçevesinde Türk Sinem asinı değerlendirdi... 9. sayfada. □ Tansu Açık, son yıllarda yurdumuzda ya­ yımlanan klasik filoloji kitaplarını tanıtıyor ya­ zısında... 12 ve 13. sayfada.

Cumhuriyet

kitap

V

e v

B le rl, Yüzleri ve

Pera Palas'ı ile...

Abidin Dino,

Yazar

Abidin Diııo’nun Mimar Sinan

üzerine bitmemiş uzun bir

incelemesinin olduğunu bilenlerin

sayısı üç-beş kişiyi geçmez, Türkiye’de

toprak reformu konusunda, Türkiye

ve Fransa’da yayımlanmış yazılarının

varlığını “bilenler”in sayısı daha

fazladır. Abidin Dino’nun yazarlığım

j tanımak için yazılarından derlenecek

I bir seçmeler kitabını beklemeye gerek

I yok. 1994’ün son günlerinde, birinci

J Ş ölüm yıldönümünde yayımlanan üç

7 ı “resimli kitap”ı bunu fazlasıyla

|

sağlayacak nitelikte. “Eller”, “Yüzler”

| ve “Pera Palas ” başlıklı kitapları

I Dino’nun yazar yanını ortaya koyuyor.

■FERİT EDGU

R

essam Abidin Dino üzerine çok yazdım. El- ler’ini, Çiçekler’ini, Y üzlerini, Hastalık Re- simleri’ni, Deniz Küstü’lerinisergiledim.

Bu kez yazar Abidin Dino üzerine yazıyorum. Onun kaleminin yalnız çizmekte değil, yazmaktaki ustalığım da okurla paylaşmak için. Abidin’in ya­ zarlığım tüm dostlan bilir. Yaşama çok genç yaşta, elinde kalem atılmıştır -hem yazmak, hem çizmek için. Ve nasıl, her konuyu resmetmişse, her konuda da yazmıştır. Başta resim ve şiir. Evet, ama aynı za­ manda politika, sinema, tiyatro alanlarında da. Ben dahil, hemen hiç kimsenin görüp okuyamadığı, o, daha yayımlanır yayımlanmaz toplatılıp yok edilen

Kel oyununun yazarı Abidin değil midir?

Tiyatro, dedim. Mimar Sinan üzerine bitmemiş uzun bir incelemesinin olduğunu, tabii üç-beş

(2)

O K U R L A R A

Abidin Din o, yaptıkları ve yazdıklarıyla sanat dünyamızın itici güçlerinden biri

doğan Dino, sinema dekoratörlüğü eğitiminin ardından “Ses" dergisinde yayımladın yazı ve desenleriyle duyurmuştu adını. 1940’lı yıllarda dönemin Sıkıyönetim Komutanlığı nca İstanbul dışına sürgün edilmiş ve uzun bir süre Adana'da yaşamıştı. İstanbul’a döndükten sonra da çeşitli yayın organlarında

yazarlığını

sürdürmüştü.Ressam olarak ilkin “D ” grubu içinde yer alan Dino, daha sonra “ Yeniler

grubu içinde yer

a lm ış t ı. Dino 1950 yılında Paris’e yerleşmiş ve 1994’teki ölümüne değin çalışmalarını orada sürdürmüştü. Ada Yayınlan, Dino’nun yazı ve desenlerinden oluşan “Eller’’, “Yüzler" ve “Pera Palas” adlarını taşıyan üç kitabını yayımladı geçen

günlerde. Ferit Edgü de bu üç kitabı anlattı bizlere. Bize düşense, Dino y u bir kez daha saygı ile anmak Bol kitaplı günler!...

TURHAN GÜNAY

imtiyaz Sahibi: Berin Nadl Basan ve Yayan: Yeni Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.S. O Genel Yayın Yönetmeni: Orhan Erinç 0 Genel Yayın Koordinatdrü: Hikmet Cetinkaya

o

Yazı İsleri Müdürleri: İbrahim Yıldız . Dinç Tayanç (sorumlu)

o Yayın Yönetmeni: Turhan cünay

o

Grafik Yönetmen: Dilek llkorur

o

Reklam: Reha ısıtman

Yirmi yazarımızdan..

B

ir araya gelen yirmi yazarımız, 4 Ekim 1994 günü İstanbul’da, Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı dü­ zenledi. Yaşar Kemal’in yaptığı açış konuş­ masından sonra hazırlanan aşağıdaki bildiri okundu ve basına dağıtıldı. Konu, Düşün­ ceyi Açıklama Özgürlüğü ve Türkiye id i.

BASIN BİLDİRİSİ:

Hükümetin “Terörle Mücalede Yasa­ s ın d a yapmak istediği iyileştirme, yetersiz de olsa, umut verici bir gelişmedir.

Hükümet, battığı borç batağından çıkma­ sına yardımcı olacağı düşüncesiyle bir an önce özelleştirme yasası çıkarmak istemek­ te, ama “Terörle Mücadele Yasası”nda ya­ pılması istenen değişiklikleri yokuşa sür­ mektedir. Ne yazık ki sosyal demokrat ol­ duklarını söyleyen bakanların çoğunluğu da bu oyuna boyun eğmektedir.

Düşünce açıklama özgürlüğü olmadan hiçbir ülkede ekonomik kalkınmanın ger­ çekleşmediği yalnız T ürkiye örneği ile değil, yüzyılımızda daha birçok ülkenin yaşadıkla­ rıyla da neredeyse matematik bir kesinlikle kanıtlanmıştır.

Düşünce açıklama özgürlüğü olmadan ‘temiz eller’ ya da ‘temiz toplum’ sözlerinin, gerçekleşmesi olanaksız özlemler olarak ka­ lacağı açıktır.

Düşünce açıklama özgürlüğü olmadan bi­ limin, sanatın, edebiyatın gelişmesinin ola­ naksız olduğu kesindir.

Düşünce açıklama özgürlüğü olmadan Türkiye’nin çözüm bekleyen ekonomik, toplumsal sorunlarının

çözülemeyeceğihal-Ya$ar Kemal

km işe ve aşa kavuşama­ yacağı açıktır.

Düşünce açıklama öz­ gürlüğü olmadan iç barı­ şın gerçekleşmesi olanak­ sızdır.

Düşünce açıklama öz-

j

gürlüğü olmadan halkın,

i

halk tarafından halk için ! yönetilmesi olanaksızdır.

Terörle Mücadele Yasası -en azından- de­ ğiştirilmeden Türkiye’nin bu bataktan çıka­ mayacağını, bunun için bütün milletvekille­ rinin -ister sağ, ister sol olsunlar- demokrasi­ ye inanıyorlarsa, düşünce özgürlüğüne geti­ rilmiş olan ağır sınırlamaları bir ölçüde kal­

DÜŞCNCE ÖZGÜRLÜĞÜ

Türkiye

dıran bu yasanın çıkarılmasına olumlu oy vermeleri gerektir.

Bu yasanm çıkması, Türkiye’nin hayat- memat meselesidir.

Y irmi Yazar

Yirmi yazarm yaptığı bu basın toplantısı­ na az sayıda gazete ve derginin ilgi gösterdi­ ği, televizyonların ise hiç ilgi göstermediği görülünce, bu konuda bir kitap oluşturul­ ması kararlaştırıldı. Bu kitap, düşünce öz­ gürlüğü konusunda Türkiye’nin seçkin ede­ biyatçılarının yazılarından oluşacaktır. Bir komite oluşturuldu ve kitabın Can Yayınla­ rı arasında çıkmasına, kitabın getireceği kâ­ rın da üç kuruluşa (Türkiye Yazarlar Sendi­ kası, PEN Yazarlar Birliği ve Edebiyatçılar Derneği) verilmesine karar verildi. Komite, 9 Ekim 1994 günü toplandı, oylama yönte­ miyle yazarlar belirlendi ve yazılar istendi. İşte bu kitap bu gelen yazıların toplamıdır. Yazılar, yazarların soyadlarına göre alfabe­ tik olarak sıralanmıştır. Kitapta yazıları yer alan yazarlarımızın isimleri şöyle: Erdal Atabek, Mehmet Başaran, Faik Baysal, Peri­ de Celal, Feride Çiçekoğlu, Arif Damar, Leyla Erbil, Muzaffer Izgü, Alpay Kabacalı, Yaşar Kemal, Şükran Kurdakul, Zülfü Liva- neli, Fethi Naci, Aziz Nesin, Erdal Öz, De­ mir Özlü, Adnan Özyalçıner, Orhan Pa­ muk, Sennur Sezer, Ösman Şahin, Vecihi Timuroğlu, Tomris Uyar, Öner Yağcı, Tah­ sin Y ücel.«

Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye - Yazılar

/Can Yayınlan/140s.

Tahsin Yücel Şükran Kurdakul

(3)

Kapak konusunun devamı...

m» tu dışında hiç kimse bilmiyor. Buna karşılık, Türkiye’de toprak reformu konusunda, Türkiye ve Fran­ sa’da yayımlanmış yazılaman varlığım “bilenler”in sayısı sanırım daha fazla­ dır. Abidin Dino’nun yazılarından derlenecek bir seçmeler kitabı onu ta­ nıyan ya da tanıdığını sanan birçokla­ rını şaşırtacaktır Ama şaşkınlık için, bu “seçme yazılar” kitabım beklemeye gerek yok. 1994’ün son günlerinde, bi­ rinci ölüm yıldönümünde yayımlanan üç “resimli kitap”ı bunu fazlasıyla sağ­ layacak nitelikte. Eller, Yüzler ve Pera

Palas başlıklı kitaplarından söz ediyo­

rum.

Bu üç kitap da, daha önce Fran­ sa’da, Fata Morgana Yayınevi tarafın­ dan yayımlanmış, bunların arasından

Eller kitabının Türkçesi çok az sayıda,

Ada Yaymevi’nce Abidin’in dostları­ na sunulmuştu.

1.) ELLER

El, bilindiği gibi, Abidin’in çizerlik yaşamının başlangıcından, yaşamının

Eller'i, Yüzler'i ve Pera Palas ı ile...

Abidin Dino. Yazan

m M M M M M N

sonuna değin, bir tutku, hatta bir saplantı gibi sü­

rekli olarak ele aldığı, çize bo­ yaya tüketeme- diği bir konuy­ du. Nerede olursa olsun, Is- x tanbul’da ya da Odessa’da; Mos­ kova’da ya da Pa­ ris’te; Adana’da ya da Roma’da, dönüp dolaşıp hep “e l” öz­ nesine geliyordu. Büyük eller, küçük eller, parmaklar, avuçlar, birleşen el­ ler, konuşan parmaklar, kenetlenen eller, unutan parmaklar, kendini ve başkalarını yazan, çizen eller, yadırga- yıcı parmaklar, susan avuçlar, acı çe­

ken eller, düş gören eller, anlatan par­ maklar, kısa uzun küt parmaklar, uzun, kemikli, boğumlu eller... Ne ka­ dar yazarsam yazayım, Abidin’in çiz­ diği ellerin sayısı kadar sözcük bula­ mam.

Eller kitabının Fransızcası, daha ya­

yımlanmadın elime geçtiğinde (1990) resimlere değil, sözcüklere baktım. Bir el falına bakar, daha doğrusu falcı­ yı dinler gibi. Desenleri, nasıl olsa bili­ yordum. Bunlara eşlik eden sözcükler, merak ediyordum, nemene sözcükler­ di? Aynı elden mi çıkmışlardı? Ellerin yarım yüzyılı aşan gizini sözcükler ve­ recek miydi bana?

Daha fazlasını verdiler. Tüm bir ya­ şamı. Otuz yıldır tanıdığım, tanıdığımı sandığım bir insanın elinin aynasında görüp bize sunduğu, gelmişiyle geçmi­

şiyle, iç yüzüyle karşılaştım.

Sözcük oyunu yapıyor değilim. Ya da yalnızca Abidin’in Eller metninde yaptığı kadar. Bu metin, niçin söyle­ meyeyim, el çizgilerinden daha çok il­ gimi çekti, hatta büyüledi beni. Bunu Âbidm’in kendisine de söyledim. O güne değin, çizdikleri üzerinde yazmış olan bir yazar dostunun, kaleminden çıkan bu sözcüklerle ilgili sözleri, nasıl bir etki yaptı üzerinde, bilemiyorum. Bana yalnızca, “İstersen çevir” dedi.

Doğrusu çok istiyordum. Ama bir çevirmen olarak yeteneksizliğimi bil­ diğim için, böylesi bir metni, yazarın ancak kendisinin çevirebileceğini söy­ lemekle yetindim. Sonra da ekledim: “Sen çevirirsen, ben de yayımlarım. ”

Konuşurken, bir dilden öbürüne, 1 çocukluğunu geçirdiği bir evin

(4)

den adarcasına rahatça atlayan bu in­ san, Fransızca’dan anadili Türkçe’ye nasıl atlayacaktı merak ediyordum.

Merak ediyordum, çünkü okudu­ ğum Fransızca metin, sıradan, her­ hangi bir metin değil, kendine özgü bir üslubu olan, rengi olan, ritmi olan bir metindi.

Bir yabancı dilde yazarken üslup sa­ hibi olmanın ne demek olduğunu, anadilinde yazdıkları halde, hiçbir ki­ şisel üsluba sahip olmayanlar kolay kolay anlayamazlar.

Bu konuşmamızın üzerinden aylar geçti. O sıralar, Doğu ile Batı’yı birbi­ rinden ayıran duvarın henüz ayakta durduğu Berlin kentinde yaşıyor­ dum. Bir gün Abidin’den büyük, ağır, sarı kraft kâğıdından bir zarf aldım. Mektup çok kısaydı: “Sen istemiştin.

Buyur. Bakalım ne diyeceksin?” Bu kısa mektuba eşlik eden uzun metni okuduktan sonra, ne diyeceği­ mi gerçekten bilemiyordum.

Hiçbir şey demedim.

Bu, sözcüğün gerçek anlamında, olağanüstü metin şöyle başlıyordu:

“Bana ayrılan zamanı çizmek.”

Çizgi ve zaman.

Bu birbiriyle çakışmayan iki kavra­ mı Abidin, bilmiyorum, hangi elde okumuştu? Ya da hangi eli çizerken farkına varmıştı?

Küçük bir boşluk ve metin devam ediyordu.

“El kendi imgesini yansıtıyor: Öz- portre.”

Pera Palas/Abidin Eller/ Abidin Dino/ Yüzler/ Abidin Dino/AdaY'ayırtları AdaYayırtları/56 s. Dino-Yaşar Kemal/

/ 64 s. Ada Yayınları / 72 s.

Çiziğinin gizemli şiiri, kendini ele vermeden tüm sayfalar boyunca söz­ cüklerle sürdürüyordu kendini. El, parmak, hatta tırnaklar: “kıvrık, sivri, yırtıcı -avkuşu- insan cinsinin kalıntıla­ rı oldukları besbelli. Şahin. ”

Sonra “Bizans parmakları.” Kilise­ ler ve dualar. Metohit Teodor, Pan­ tokrator ve Teodora.

“Andrea Salos adındaki -hiç duyma­ dığım F.E.- Bizanslının felaketengiz Apokalips kitabı” ya da “bir ikona

eli-nin resmedilmesi babında Erminian Ton Zografon adındaki” bir başka Bi­ zans kitabı.

İstanbul, elbet, Bizans demektir. Peki ya Bizans'ın Fatihi? O, nakkaş Sinan’ın Fatih portresinde “ince par­ makları ile bir gül tutan daîgm Sultan ne düşünür? Q gül Sitanbul mu, Kala- ta mı yoksa? ”

Peki, Abidin’in, Avnî Divam’ndan bulup çıkardığı kendisinin de dediği gibi gerçekten “dehşet verici şu di­ z e c e ne demeli:

“ Gice içinde korkulu haberler.. ” Bizans’m Fatihi bir Sultan’m söyle­ yeceği sözcükler midir bunlar?

Abidin, olası ya da değil; birbiriyle ilişkili ya da değil, gerçek ya da değil, öylesine adları, kişileri, kişilikleri, elle­ ri yüzleri ve zaman dilimlerini bir ara­ ya getiriyordu ki bu metinde, çizdiği elin aynı zamanda bir tarihin, bir ilin eli olduğu çıkıyordu ortaya.

Sözcüklere eşlik eden çizgiler onla­ rın üstüne çıkıp bastırmıyordu. Söz­ cükler de tüm anlam ve çağrışım ağır­ lıklarıyla çizgileri alt etmiyor, onlara saygılı bir uzaklıkta duruyorlardı.

Önünde sonunda, yazan da, çizen de aynı eldir.. “Bana ayrılan zamanı çizmek” diye başlayan yazar-çizer, metninin sonlarında “çizmek, bana ayrılan boyut’u çizmek” der. Kitabını noktalayan o “Son bir söz” ise gerçek­ ten ürpertici:

“Dört ayaklı bir yaratık olan atın gözlerine dikkatle baktınız mı hiç? Parmaksız bacaklarının küt uçları, ne

verecek, nede bir şey alacak durumda, böylece at ne resim yapabilir, ne de ok­ şayabilir. Gözlerinin sonsuz kederi iş­ te bu yüzden.”

Böylesi bir metni okuyan kişi, aynı zamanda yayımcıysa ne yapar? Elbet o kitabı yayımlar. Berlin’den Paris’e gi­ dip, Eller’in Fransızca’sıyla Türk­ çe’sinin aynı anda basılması önerisin­ de bulundum Fata Morgana Yayıne- vi’nin sahibi Bruno Roy’ya.

2.) YÜZLER

Abidin Dino, uzun yıllar, uzağında yaşadığı “yurduna” kavuşmanm se­ vincini yaşadı son iki-üç yıl. Görmedi­ ği dostlarını görmek. Nicedir görme­ diği İstanbul kentinin kendine özgü

(5)

las, 1930’ların gerçeküstücü romanla­

rım hatırlatır. Özellikle de Abidin’in çok yakın dostları olan Aragon ve Sou- pault’nun o dönem anlatılarını. Ne var ki, kozmopolit bir kentte geçen, o kenti anlatan bu kozmopolit öykü, Fransızca yazıldığı halde buram bu­ ram İstanbul kokar.

Tüm gerçeküstü öğeler, kentin ve o kentte yaşayan, o kente yolu düşmüş insanların yaşamlarının gerçeklikleri­ ni dile getirir, doyumsuz bir imge zen­ ginliğiyle.

Tüm olağanüstücü olaylar, bu öykü­ de son derece doğal bir üslubun akışı içinde anlatılır. Pera Palas öldürülür. Hercule Poirot ve Hamdi Baba katilin izini sürerler. Çevrede fink atan jur­ nalciler Yıldız’a sürekli jurnal yazar­ lar.

İstanbul sokaklarının gerçek efen­ disi ve Çiçek Pasajı’nın en devamlı müşterisi olan köpekler ise “Divan şii­ rinin o karmaşık vezniyle, aruzla hav­ lar” ve korkunç olayı öğrendikleri ak­ şam bir dakikalık saygı duruşunda bu­ lunurlar.

Öyküye, Galata’nın güzelleri, Gala- ta’nın evleri, Kont Orloff ve sevgilisi Vanessa girerler. Yazlar sanki kentin bir yüzyıl sonu dökümünü yapmakta­ dır. Bunun için, ya onlarca ciltlik Bal- zac romanları yazmak gerekir, ya da olağanüstü olanın fantastik öğelerini.

Abidin’in ikinci yolu seçmiş oldu­ ğunu söylemem bile gereksiz.

“Oteller düş görür m ü?” diye soru­ yor öyküsünün son bölümünde. Bura­ da kendi sorusuna vermiş olduğu ya­ nıtı değil, (soru, bir okur olarak bana na ulaşabilmek için yürütülen her ça­

banın bizim başımız üstünde yeri ol­ malı. Her çaba, yanlış bile olsa, bir kat­ kıdır.” Abidin ise, konuşmanın sonla­ rına doğru “iki Osmanlı dizesi” diye nitelediği şu beyiti anar:

“ Bunlar onlar ki gelip gittiler Gelüben işbu cihanda nettiler” Bu sorunun yanıtı mıydı, Abidin’in yüz çizgilerinde aradığı, yoksa, onun yüzleri, bu sorunun kendisi miydi?

Abidin’in binlerce resmini görmüş ve onlarla ilgili, bir o kadar da sözcük kaleme almış olan ben, kendimin sor­ duğu bu sorunun yanıtmı bilemediği­ mi itiraz ediyorum.

sabah ışığıyla, Boğaz kıyısında uyan­ mak. İnce belli çay bardağında tavşan kanı çayı içmek. Istinye’de ayakkabı boyatmak. Bindiği bir takside, şoföre yollan tarif etmek. Izgara lüfer, kalkan tava yemek. Yeniköy’de, Emirgan’da, Beyazıt Çınaraltı’nda, Asmalımes- cit’te eski günleri anmak.

Evet, İstanbul’da yaşamaktan mut­ luydu Abidin. Bu arada gerçekleştirdi­ ler, Yaşar Kemal ve o, Yüzler üzerine konuşmaları.

Abidin, o sıralar, yeni yüzlere yönel­ mişti. Birbiri içine geçmiş, birbirini doğuran, dolayısıyla birbirine benze­ yen yüzler, kalabalık yüzler çiziyordu. Kişilikleri olmayan, yalnızca çizginin serüvenini taşıyan yüzler.

Yaşar Kemal ile Yüzler üzerine ko­ nuştular Boğaz kıyısında, 1992 yılının yazmda.

“Ne çok insan yüzü gördük bir ömür boyu, bre Y aşar!...” diye başlar Abidin söze.

“Çukurova’dan başlayarak, ne çok insan!...” diye sürdürür Yaşar Kemal, “Çukurova her zaman bir Babil Kule- si’ydi. Oraya Toroslar’dan, Orta Ana­ dolu’dan, Mezopotamya’dan, Doğu Anadolu’dan ne çok insan geliyordu... Kale Kapısı’m, Yeni Istasyon’un önündeki alanı, tarlaları, Akdeniz kı­ yılarını anımsıyor musunuz? Uzatma­ ya gerek yok...”

Hayır, uzatmaya gerek vardır. Özel­ likle ardında altmış yılı aşan bir serü­ ven bırakmış, o altmış yıl içinde nice acılar, ayrılıklar, sürgünler, mahpus­ lar, çöküşler yaşanmışsa. Evet, uzat­ mak gerektir, çünkü bu son yarım yüz­ yıl, o yarım yüzyılın insanları, onlarm yüzleri, gözleri, kafaları, kafalarınm iç­ leri ve yürekleri ve yüreklerinin port­ releri darmadağınık depdeğişik, hü­ zünlü, acılı ve karmakarışıktır.

Yaşar Kemal, sanki beni yanıtlar gi­ bi, şöyle der bir yerde: “Ne var ki insa­

3.) PERA PALAS

Bu üç kitabın içinde en ilginci, kuşkusuz, Pera

Palas’tır. Tümüyle kur­

gusal bir öykü olduğu için. Bu uzun öykünün, kısa romanın ya da anla­ tının içinde kimler yok­ tur ki, Simplon Orient Express, Agatha Christi- e ve onun ünlü hafiyesi Hercule Poirot, Komi­ ser Hamdi Baba, Virgi­ nia (Woolf) ve Vanessa Stephen, Madam Despi­ na, Sultan Abdülhamid v.b. ama öykünün ger­ çek kahramanı Pera Pa­ las ve dünya köpek türle­ ri içinde özel bir yeri olan İstanbul köpekleridir.

Bir polis romanı paro­ disini andıran Pera Pa­

da yöneltildiği için) kendi yanıtımı ya­ zacağım: Evet, oteller düş görür, eğer bir yazar çıkıp da otellerin de düş gö­ rebileceğini düşlerse. O zaman da koskoca anlı şanlı Pera Palas, Meşru­ tiyet Caddesi’nden palamarı alıp Marsilya'nın Canebiere rıhtımına çı­ ma atabilir, Abidin’in öyküsünde ol­ duğu gibi.

Abidin, ne yazık ki, Pera Palas’ı Türkçe’ye kendisi çeviremeden, daha doğrusu Türkçe’de yeniden yazma­ dan aramızdan ayrıldı.

Ne var ki, PeraPalas’ı Abidin’in ka­ leminden çıkmış gibi okuyoruz. Öy­ küyü dilimize çeviren Samih Rifat’ın bu başarısı, hem Abidin’i tanımasın­ dan, hem de Türkçe’nin tadmı tuzu­ nu bilmesinden kaynaklanıyor.

işte size, iki elle yazılmış üç kitap. Sözcükler mi çizgilere eşlik ediyor, yoksa çizgiler mi sözcüklere?

Bilmiyorum.

Bildiğim, olağanüstü bir yazarm, aym zamanda usta bir çizer oluşu. Ya da tersi.

Okuyun ve siz karar verin. ■

Referanslar

Benzer Belgeler

MEASUREMENTS: QOL was assessed according to the brief version of the World Health Organization Quality of Life instrument (WHOQOL-BREF), functional balance and gait according to

[r]

Bu şekli ile bu algoritma yazarlar tarafından Kesikli Guguk Kuşu Algoritması (Discrete Cuckoo Search Algorithm - KGKA) olarak adlandırılmıştır.. İlk çalışma Jati

第四節 權益基金及餘絀類科目會計處理原則 一、 權益基金及餘絀應分別列明。 二、

某一位研究者想要測試某種流行性感冒疫苗的效果,有 150 位民眾接受流感疫苗預防注射,180 位接受安慰劑注 射,另外

The protocol suggested by Lanning and Brown 1997, on the other hand, may overcome the endonuclease activity problems by performing the PCR with a modified forward primer introducing

Yaygın olarak oda mezar ve tholos mezarlar bilinmesine rağmen, toprağa çukur açılıp etrafının taş levhalara çevrelendiği sandık mezarlar, Orta Tunç Çağı’nın