Üçüncü Ahmet Çeşmesi. The Ahmed İli Fountain.
Ç
eşme ve sebiller Türklerin su’ya duydukları büyük sevginin en canlı kanıtlarıdırlar. Dinimizin temizliği emretmesi ve susuzluk gidermenin se- # vap olduğu inancı, İstanbulda olduğu gibi diğer bâzı büyük kentlerimizde de çeşme, sebil, şadırvan ve hamam su tesislerinin yaptırılmalarına neden olmuştur. Mimarî ve tezyini yönden bunların yapımında gösteri len büyük özen ve titizlik ise Türklerin Güzel Sanatla ra karşı duydukları hudutsuz saygı ve hayranlık hasle tinden gelmektedir.İşte bu güzel hasletin güzel bir örneğini bu satırlarda dile getirmek, «Sultanahmed Çeşmesi» nden söz etmek istiyoruz. Topkapı Sarayı’nın ilk kapısı Bâb-ı hümayun’- un önündeki küçük meydanda yer alan bu büyük çeş me, ayni zamanda sebil olarak yapıldığı için «Sultanah med Çeşme ve Sebili» ya da yaptıran pâdişâhın izafeten «Üçüncü Ahmed Çeşme ve Sebili» diye de anılır.
M. HÂDİ ALTAY (SANAT TARİHÇİSİ)
Bazı Sanat Tarihçeleri, Osmanlı Mimarisi’ni zaman ve üslûb bakımından : İlk Osmanlı Devri veya Bursa üs lûbu (1335- 1501), Olgunluk Devri veya Klâsik Üslûb (1501 -1718), Lâle Devri veya Lâle Üslûbu (1718- 1730), Nizâmıcedid Devri veya Barok Üslûbu (1730- 1854), Tanzimat Devri veya Ampir Üslûbu (1854- 1874), Yeni Türk Devri veya Yeni Klâsik Üslûbu (1874- 1923), ol mak üzere altı bölümde incelerler. Bu sıralamayı konu muz olan çeşmenin Osmanlı Mimarisi içindeki yerini be lirlemek için yaptık.
Görülüyor ki Sultanahmed Çeşmesi Lâle Devri’nin bir anıtıdır. Bazı tarihçiler bu devri hernekadar III. Ahmed’- in tahta çıkış tarihi olan 22 Ağustos 1703 de başlatırlar sa da aslında bu devir III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan la evlenerek «Damat» unvanına da sahib olan Nevşehirli İbrahim Paşa’nın 9 Mayıs 1718 tarihinde sadrâzam olu şuyla başlar ve III. Ahmed’in 1 Ekim 1730 da tahttan
feragatma kadar sürer. «Lâle» bu dönemde büyük bir önem kazanmış ve devre adını vermiştir. Çırağan şen likleri ve sevk-ü-safa temayülleriyle «Lâle Devri» nin timsali haline gelen bu zeki, zarif ve münevver Veziri- âzam zamanında orduda ilk modern yenilik yapılmış, Batı tarzında ilk teknik okullar açılmış, ilk matbaa ku rulmuştur. İmar hareketlerine de büyük önemin veril diği bu dönemde biribirinden değerli anıtlar yapılmış tır ki bunların en önemlileri arasında Üsküdar’da Yeni Valide Câmii, Topkapı Sarayı üçüncü avlusundaki III. Ahmed Kütüphanesi, İskele Meydanında Üsküdar Çeş mesi, Fâtih’te Nevşehirli İbrahim paşa çeşmesi ve konu muz olan Sultanahmed Çeşmesi sayılabilir..
Üçüncü Ahmed’in emriyle Mimarbaşı Kayserili Mehmed Ağa’ya yaptırılan Sultanahmed Çeşme ve Sebili Türk Sanatının şaheserlerinden biridir. Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunca birinci sınıf eski eser olarak tescil edilmiştir. Eminönü İlçesi Tapu Sicil Muhafızlığında 60 ada I parselde kayıtlı bulunan anıtın sahibi 7044 sayılı kanun gereğince Vakıflar Genel Mü- dürlüğü’dür. Bu çeşmenin yerinde BizanslIlar zamanın da da bir çeşmenin bulunduğunu ve adının «Preyton» olduğunu bazı tarihî kayıtlardan öğreniyoruz.
III. Ahmed, bunun yapılışına bir tarih düşürmek istemiş ve
Üçüncü Ahmet Çeşmesi (detay). The Ahmed III Fountain (detail).
Üçüncü Ahmet Çeşmesi (detay). The Ahmed III Fountain (detail).
«Besmeleyle iç suyu Hân Ahmede eyle dua»
mısraını söylemiştir. Eski alfabede her harf bir sayıya karşılık olduğu için bu mısradaki harflerin toplam sayı sı Hicri 1137’yi tutmaktadır. Oysaki çeşme H. 1141 (M. 1728/29) yılında yapılmıştı. Yâni dört sayı noksandı. Pâ dişâh tüm çabalarına karşılık bunu bir türlü düzeltmi yordu. Nihayet durumu, Nedim’den sonra devrin ünlü şairi «Seyyid Vehbi» ye açtı. Şair bu mısranın baş tara fına noksan dört sayısına karşılık «Aç» kelimesini ve mısraı bir beyit şekline getirebilmek için de üst tarafı na bir mısra ekliyerek sorunu halletti ve böylece :
«Tarihi Sultan Ahmedin câri zebân-î lüleden Aç besmeleyle iç suyu Hân-ı Ahmede eyle duâ» beyti ortaya çıktı. Hükümdar bunu çok beğenmişti, bir bütün olarak tamamlanmasını istedi. Seyyid Vehbi 54 mısradan oluşan bir kaside hazırladı. 1141 tarihini dile getiren beyti de sonuna ekliyerek 56 mısra; yâni 28 be
yitten oluşan ünlü kasidesini hünkâra sundu. Çok sevi nen pâdişâh bu güzel kasidenin tamamının, çeşmenin uy gun yerlerine yazdırılmasım emretti. Çeşmeninğ Ayasof- ya’ya bakan asıl yüzüne son beyit, köşelerdeki sebillerin üst kısımlarına da diğer beyitler yazılmış, böylece şair de, çeşmeyle birlikte adını ebedileştirmiştir. Anıtın ön yüzündeki beyit pâdişâhın kendi hattıyla yazılmıştır. Çeşmenin resminin de o’nun tarafından çizildiği rivayet edilir. Tutumluluğu ile tanınan hükümdarın, bu anıtın inşası için büyük masraflar yaparak çevresinde adeta şaşkınlık yarattığı da çeşmeden bahseden bâzı tarihler de rivayeten nakledilmektedir.
Yapı genel hatlarıyle kare bir plâna sahiptir. Karenin her yüzünde birer çeşme, her köşesinde ise birer sebil bulunmaktadır. Karenin her kenarı 10 m. uzunluğunda olduğuna göre anıt 100 metrekarelik bir alanı kaplamak tadır. Yüksekliği saçak hizasına kadar 7,50, çatı tepesi ne kadar 11 m. kadardır.
Üçüncü Ahmet Çeşmesi (detay). The Ahmed III Fountain (detail).
Üzeri gayet ahşap saçaklı bir çatı ile örtülmüştür. Kur şun kaplı olan bu çatının ortasına basık kasnaklı ve yine kurşun kaplı ahşap bir kubbe yapılmış ve köşelerdeki sebilerin üstlerine de daha küçük ölçüde birer kubbe oturtularak binaya ve özellikle çatıya hareketli ve zarif bir şekil verilmiştir. Bu geniş saçak ve üzeri kubbelerle örtülü çatı yapının zarafetine bir de momümental bir görünüm kazandırmıştır. Geçirdiği çeşitli restorasyon larla anıt orijinal şeklini kısmen de olsa kaybetmiştir; ancak Türk Rokoko üslûbu yapıya yine de hâkimdir. İn şa malzemesi olarak yapıda küfeki taşı, iyi cins mermer, bronz ve kurşun kullanılmıştır.
Çeşme ve sebil mimarisi, Lâle Devriyle birlikte anıt özelliği kazanmağa başlamıştır. Bunun en güzel örneği ni bu yapıtta görüyoruz. Bu anıt, bağımsız yapı karekte- riyle birinci derecede bir eser niteliğindedir. Su ile il gili fonksiyonunun ikinci dereceye düştüğünü söylemek bile mümkündür. Ayni devrin bir diğer yapısı Azapkapı
Çeşmesi’nde olduğu gibi köşelerdeki sebil mekânlarıyla kitlevî etkinin bir hayli yumuşatılmış, hafifletilmiş ol ması çeşmenin bir diğer özelliğidir. Böylece, gerçek an lamda bir plâstik şaheser yaratılmak amacının güdüldü ğü ortaya çıkmaktadır. Yapının arka yüzündeki çeşme nin iki yanında, sebillere geçilen birer kapı vardır. Ya pının diğer üç yüzündeki üç çeşmenin iki yanlarında ise beyaz mermer bordürler içine alınan, üstleri stalâktit bezemeli birer niş mevcuttur. Cephelere hareket ve yu muşaklık veren bu zarif nişler de yapının kitlevî tesiri ni hafifleten unsurlardır.
Yapıyı hiç boş yer bırakmamacasına süsleyen tezyini unsurlara gelince : Bunlara Geometrik Tezyinat, Bitki sel Tezyinat ve Hattî Tezyinat olarak üç gurupta ince- liyeceğiz :
Geometrik Tezyinat, nişlerin üst kısımlarındaki mukar- nas süslemelerde, stalâktitli sütun başlıklarında,
yapı-mn dört bir yanını dolanan üstteki çini bordürün altın daki mukarnas bordürde, bir de sebillerin üst kısımla rındaki yuvarlak ve oval mermer madalyonlar içinde karşımıza çıkmaktadırlar.
Yapının en büyük kısmı Bitkisel Motifler’le bezenmiş tir. Kırmızı ve beyaz mermer levhalarla belirlenen yarı sivri çeşme kemerlerinin etraflarında ve içlerinde kalan çeşme aynaları üzerinde çeşitli kıvrım dal ve yaprak larla hataî ve rumî’ler, muslukların iki yanlarında ise vazolar içinde çiçekler görülmektedir. Ayni bitkisel mo tifler yukardaki bordürlerle sebillerin alt kısımlarında da vardır. Mermer kabartma tekniğindeki bu bezemele rin yanında çini süslemeler de yer almıştır. Saçağın al tında, çeşmeyi bir baştan bir başa dolanan beyaz zemin Üsküdar Meydanı İskele Çeşmesi.
The Jetty Fountain on Üsküdar Meydan.
Üsküdar Meydanı İskele Çeşmesi (detay). The Jetty Fountain on Üsküdar Meydan (detail).
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Çeşmesi.
The fountain of Damad İbrahim Pasha of Nevşehir.
üzerine bitkisel motifli çiniler yeşil çini şeritlerle sınır landırılmışlardır. Yeşilin hâkim olduğu bütün bu çini ler, Damat İbrahim Paşa’nın İznik’ten getirttiği çini us taları tarafından, Tekfur Sarayındaki çini imalâthane- nesinde yapılmışlardır. Dörder sütunla üçer pencereli görünüm verilen sebillerin bronz oyma şebekeleri de palmetlerden oluşan bitkisel motiflerle süslenmişlerdir. Bu tip süsleri bir de geniş saçağın alt yüzündeki ahşap kabartmalarda görüyoruz. Çeşmenin ön; yâni Ayasofya ya bakan yüzündeki motiflerde natüralist bir görüş hâ kimdir. Yâni bitki motifleri burada, doğadaki şekilleri ne sadık kalınarak işlenmişlerdir. Diğer yüzlerde ise do ğadaki görünüşlerinden uzaklaşıldıkları, bitkilerin stili ze edilerek (üslûplaştırılarak) işlendikleri dikkati çek mektedir.
Yapının ön yüzü üzerindeki çeşme aynasının üstünde ve yuvarlak bir madalyon içindeki «Maşaallah» yazısı cid
den enfestir. Yine bu cephe üstünde, yeşil renk çini ze min üzerine, yan yana iki mısra halinde, yukarıda sözü nü ettiğimiz, XVIII. yüzyılın ünlü divan şairi Seyyid Vehbi’nin 28 beyitten oluşan ünlü kasidesinin son beyti bulunmaktadır. Tâlik hatla büyük bir ustalıkla mermere işlenen bu kasidenin diğer beyitleri, yapının Sultanah- med Câmiine bakan yüzünden başlamak üzere, çeşme aynaları üzerindeki kırmızı çerçeveli ve yeşil zeminli çini levhalar üzerinde beşer, sebiller üzerinde üçer be yit şeklinde sıralanmışlardır.
Yazımızı, İtalyan edibi «Edmonde Amicis» in bu çeşme hakkında yazdığı şu cümlelerle tamamlıyacağız : «İnsan elinin oyup işlemediği yer kalmamıştır. Zerafet, sabır ve servetin hârikasıdır. Hiç kuşkusuz billur bir fanus altın da korunmaya değer. Bu eşsiz koca pırlanta ilk günü kimbilir nasıl parıldıyordu. Onu bir kez görmek, haya linin ölünceye kadar hafızadan silinmemesi için yeter- lidir...»
iin iM M .9fHM P5ir
POT JTNFTof 'İM '
by M. Hadi ALTAY, Art historian
T
urkey’s many public fountains bear living testimony to the Turk’s love of water. Islamic exhortations to cleanliness together with the belief that providing water where it is needed will be rewarded in heaven led to the construction of numerous fountains and baths in Istanbul and the other large cities of the Ottoman Empire. The extreme care devoted to the architecture and ornamentation of these structures derives from the infinite respect and admiration Turks feel towards the fine arts.One of the finest examples of this devotion is the Sultan Ahmed fountain located on the small square at the entrance to the first gate of Topkapi Palace. The fountain in named for the Ottoman Sultan Ahmed III, who had it built as an act of religious piety.
Üçüncü Ahmet Çeşmesi. The Ahmed III Çountain.
Yeni Valide (Sultan-Mother) Mosque in Üsküdar, the library of Ahmed III in the third courtyard of Topkapi Palace, the Jetty Fountain on the meydan in front of the Üsküdar ferry landing and the fountain of Ibrahim Pasha of Nevşehir in Fatih. The Sultan Ahmed Fountain was built by the Master Builder Mehmet Agha of Kayseri and ranks as a first-class architectural achievement.
From the point of view of time and style, Ottoman architecture is often divided into the following periods by art historians :
The first Ottoman period or Bursa style The mature period or classical style The Tulip period or Tulip style The Nizam-i Cedid (New Order) or
Baroque style
The Tanzimat (Political Reforms) or Empire style
The New Turkish period or neo-classical style 1335 — 1501 1501 — 1718 1718 — 1730 1730 — 1854 1854 —• 1874 1874 — 1923 On the basis of this classification, the Sultan Ahmed fountain is a monument of the Tulip period. Although Ahmed III ascended to the throne in 1703, many historians regard the actual beginning of the period as May 9, 1718, when Ibrahim Pasha of Nevşehir (the Sultan’s damad or son-in-law) became Grand Vizier. Tulips, which enjoyed a wide popularity, during Ahmed’s reign, gave the period its name.
The Tulip period was characterized by the intelligence and elegant taste of this enlightened Grand Vizier, who introduced the first innovations in the Ottoman army, set up Western-style technical schools and established Turkey’s first printing office. Many other important monuments also date from this period, during which public building was emphasized. Some of these are the
In keeping with the Ottoman tradition, Ahmed III composed a chronogram for the structure. Every letter of the Ottoman alphabet (Arabic with a few modifications) had a numerical value. All the letters in a given line of verse were added up to give a sum expressing the date to be commemorated by the chronogram. The letters of the verse composed by Sultan Ahmed add up to 1137, whereas the fountain was actually built in the year 1141 of the Islamic calendar (1728 by the Christian calendar). Unable to find a solution, the Sultan appealed to the famous poet Seyyid Vehbi, who modified the line correcting the error. The Sultan was so pleased that he asked Seyyid Vehbi to compose an entire poem incorporating the chronogram.. In response, the poet wrote an ode of 28 couplets in praise of the Sultan, which was then inscribed on the fountain in its entirety, the lines on the front face being written in the Sultan’s own script. The general lines of the structure involve a square plan with a fountain on each side. Each side of the square being ten meters long, the structure covers a total area of 100 square meters. Its height up to the wide overhang of the leaded roof is 7.5 meters and to the very top eleven meters. The whole structure is covered with rich ornamentation which can be classified into three types: geometric, floral and calligraphic. Although the fountain’s original form has suffered slightly in various restorations, the Turkish rococo style still dominates.
8
Kişisel Arşivlerde Istanbul Belleği Taha Toros Arşivi