• Sonuç bulunamadı

İbadet ahkamının hikmet boyutu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbadet ahkamının hikmet boyutu"

Copied!
237
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

İSLAM HUKUKU BİLİM DALI

İBADET AHKÂMININ HİKMET BOYUTU

İSA ADA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN:

DOÇ. DR. MURAT ŞİMŞEK

(2)
(3)
(4)

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. A1-Blok 42090 Meram Yeni Yol /Meram /KONYA

Tel: 0 332 201 0060 Faks: 0 332 201 0065 Web: www.konya.edu.tr E-posta: sosbil@konya.edu.tr ÖZET

Filozoflar, kelâmcılar, tasavvufçular ve fıkıhçılar hikmet kavramıyla ilgilenmişler ve bu kavramı kendi ilmi disiplinleri açısından değerlendirmeye çalışmışlardır. Hikmet kavramı değişik açılardan tanımlanmıştır. Lügat manasından hareketle yapılan tanımlara baktığımızda hikmet, bazen isabetli bir söz, bazen yerli yerinde bir davranış, bazen eşyanın hakikatini bilmek, bazen hakta isabet etmek, bazen ise bir kimsenin söz, fiil ve davranışlarının tamamında yerli yerinde hareket etmesi anlamlarına gelir. Yapılan tanımlardan ortaya çıkan ortak sonuç, hikmetin eşyanın hakikatini bilmek şeklindeki tanımıdır.

Fıkıh usûlünde hikmet, hükümlerin illet ve sebeplerine bağlanması açısından bir maslahatın sağlanması ve bir mefsedetin giderilmesidir. İslâm hukukçularının geneli açık ve munzabıt olmayan hikmetlerle ta’lîlde bulunmayı kabul etmemişlerdir.

Şeriatın vâcip kıldığı hususlar hikmeti bilinip bilinmeme durumuna göre ise üç kısımdır: Yalnız teabbudî olanlar: Cemerât’a taş atılması gibi. Teabbudî olmayıp tamamen makul olanlar: İnsanlara olan borcunu ödeme ve gasp ettiği malı iade etmesi gibi. Hem ma’kûl hem de teabbudî yönü olanlar: Zekât ve hacc bu kabilden bir ibadettir. Bir maslahatın sağlanması veya bir mefsedetin giderilmesi açısından hikmet ise üç temel prensipte mütalaa edilmiştir: Birincisi zaruriyyat, ikincisi haciyyat, üçüncüsü tahsiniyyattır.

Allah’ın kullarına emrettiği ibadetlerin illetleri değil ancak hikmetleri bilinebilir. Bu nedenle biz kullar olarak ibadetlerde mümkün mertebe bu hikmetleri tespit etmeye çalışmalıyız. Çünkü ibadetlerin hikmetlerini bilmek kişiyi ibadetlere imtisale ve Allah’a bağlılığa daha çok sevk eder.

Anahtar Kelimeler: İbadetler, hikmet, teabbüdilik, ta’lil

Ö

ğre

ncini

n

Adı Soyadı İSA ADA

Numarası 128106041016

Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / İSLAM HUKUKU

Programı

Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Murat ŞİMŞEK

Tezin Adı

(5)

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. A1-Blok 42090 Meram Yeni Yol /Meram /KONYA

Tel: 0 332 201 0060 Faks: 0 332 201 0065 Web: www.konya.edu.tr E-posta: sosbil@konya.edu.tr ABSTRACT

Philosophers, theologians, mystics and jurists have been interested in the concept of wisdom and have tried to evaluate this concept in terms of their scientific disciplines. The concept of wisdom is defined from different angles. When we look at the definitions based on its literal meaning, wisdom means sometimes a right word, sometimes an indigenous behavior, sometimes knowing the truth of the thing, sometimes choosing the right, sometimes the truth in somebody's words, actions and behaviors. The common result emerging from the definitions made is the definition of knowing the internal truth of matter.

Wisdom in Islamic jurisprudence is to provide benefit or to eliminate an evil based on reasons. Most of the Islamic jurists have refused to apply analogy based on wisdom that is not clear and has no objective standards.

There are three types of regulations in Shariah according to whether the wisdom is known or not: Those that are based on sole rulings (taabbudi): Like throwing marbles at Jamarat in Hajj. Those that are quite reasonable: Like paying debts to people and returning usurped goods to their owners. Both reasonable and not: Zakat and hajj are worships that have both aspects together. In terms of the provision of a benefit or the removal of a problem, wisdom is considered under three basic principles: Darûriyyât, hajiyyât and tahsiniyyât.

The wisdom in of the worship that Allah has commanded his servants can be known but not the raison d’être (illah). For this reason, as worshippers we should try to identify these wisdoms as much as possible. Because knowing the wisdom of worship, encourages the person in worship and makes him more committed to God.

Keywords: worship, wisdom, ta‘abbudi, ta‘lil

Aut

ho

r’

s

Name and Surname İSA ADA Student Number 128106041016

Department BASIC ISLAMIC SCIENCES / ISLAMIC LAW

Study Programme

Master’s Degree (M.A.) X Doctoral Degree (Ph.D.) Supervisor Doç. Dr. Murat ŞİMŞEK

Title of the Thesis/Dissertation

(6)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ... viii

KISALTMALAR ... x

GİRİŞ ... 1

A. Araştırmanın Konusu ve Problemi ... 1

B. Araştırmanın Metodu ... 1

C. Araştırmanın Amacı ... 2

D. Konuyla İlgili Belli Başlı Kaynak ve Araştırmalar ... 2

E. Araştırmanın Önemi ... 5

BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. HİKMET KAVRAMININ TAHLİLİ ... 6

1.2. HİKMET KAVRAMININ TASNİFİ ... 8

1.2.1. Kullar Açısından Hikmet ... 8

1.2.2. Allah Teâlâ’nın Kendisi Açısından Hikmet ... 9

1.2.2.1. Allah Teâlanın Fiilleri Hususunda Hikmetler ... 10

1.2.2.1.1. Allah Teâlanın Bizzat Talep Ettiği Hikmetler ... 10

1.2.2.1.2. Başkası Dolayısıyla İstenen ve Bizzat İstenen Hususlara Vesile Olan Hikmetler ... 13

1.2.2.2. AllahTeâlâ’nın Hükümlerinde Mevcut Olması Bakımından Hikmetler ... 13

1.2.2.2.1. Maslahat ve Zulme Şâmil Olup Akılla Bilinen Hikmetler ... 13

1.2.2.2.2. Bir Maslahat ve Mefsedete Şâmil Olup Şer’î Hitapla Bilinemeyen Fakat Şer’i Hitapla Değer Kazanan Hikmetler ... 14

1.2.2.2.3. Hikmetin Menşeinin Emrolunan Husus Olmayıp Bizzat Emrin Kendisinin Olduğu Hikmetler: ... 15

1.2.3. Kendisine Delâlet Eden Lafızlar Yönüyle Hikmet: ... 16

1.2.3.1. Hikmet Lafzının Bizzat Kullanımıyla Hikmetin Varlığının İfade Edilmesi . 16 1.2.3.2. لجأ نم veya لجلأ Gibi Açıkça Kullanılan Lafızlarla Ta’lîl ... 16

1.2.2.3. يك Lafsızla Yapılan Ta’lîl ... 17

1.2.3.4. Mef’ûlu Leh Şeklinde Ta’lîl Olunmuş Fiille Yapılan Ta’lîl ... 17

(7)

Meydana Gelen Hikmet ... 18

1.2.3.7. Allah Teâlânın Yarattıklarını Herhangi Bir Maksat ve Hikmetle Yaratmadığını İnkâr Yoluyla Bahsedilen Hikmet ... 19

1.3. HİKMET KAVRAMIYLA İLİŞKİSİ OLAN DİĞER KAVRAMLAR ... 20

1.3.1. Sebep ... 21

1.3.2. İllet ... 23

1.3.3 Maslahat ... 24

1.3.4. Maksad ... 26

İKİNCİ BÖLÜM ÇEŞİTLİ İLİM DALLARINDA HİKMET KAVRAMI 2.1. Kur’ânda Hikmet ... 28 2.2. Sünnette Hikmet ... 33 2.3. Felsefede Hikmet ... 35 2.4. Kelâmda Hikmet ... 37 2.5. Tasavvufta Hikmet ... 39 2.6. Ahlâkta Hikmet ... 40 2.7. Edebiyatta Hikmet ... 42 2.8. Fıkıhta Hikmet ... 43 2.8.1. Hikmetle Ta‘lîlin İmkânı ... 48

2.8.2. Fıkıh Usûlünde Hikmetle Ta‘lîl Meselesi ... 51

2.8.3. Selefin Hikmetle Ta‘lîl Konusundaki Tutumu ... 54

2.8.4. Dört Mezhep İmamının Hikmetle Ta‘lil Meselesine Yaklaşımı ... 55

2.8.5. Ta‘lîlin Yasaklanmasının İslâm Fıkhına Etkileri ... 59

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BEŞ TEMEL İBADETTE HİKMET 3.1. TEMİZLİK İBADETİNDE HİKMETLER ... 62

3.1.1. Genel Olarak Temizlik İbadetinde Hikmetler ... 62

3.1.2. İçerik Olarak Temizlik İbadetinde Hikmetler ... 79

3.1.2.1. Maddi Konularda Hikmetler ... 79

3.1.2.2. Manevi Konularda Hikmetler ... 83

3.2. NAMAZ İBADETİNDE HİKMETLER ... 89

3.2.1. Genel Olarak Namaz İbadetinde Hikmetler ... 89

3.2.2. İçerik Olarak Namaz İbâdetinde Hikmetler ... 95

(8)

3.3. ZEKÂT İBÂDETİNDE HİKMETLER ... 110

3.3.1. Genel Olarak Zekât İbâdetinde Hikmetler ... 110

3.3.2. İçerik Olarak Zekât İbadetinde Hikmetler ... 117

3.3.2.1. Maddi Konularda Hikmetler ... 118

3.3.2.2. Manevi Konularda Hikmetler: ... 123

3.4. ORUÇ İBADETİNDE HİKMETLER ... 142

3.4.1. Maddi Konularda Hikmetler ... 149

3.4.2. Manevi Konularda Hikmetler... 160

3.5. HACC İBÂDETİNDE HİKMETLER ... 167

3.5.1. Genel Olarak Hacc İbâdetinde Hikmetler ... 167

3.5.2. İçerik Olarak Hacc İbadetinde Hikmetler. ... 170

3.5.2.1 Maddi Konularda Hikmetler ... 171

3.5.2.2 Manevi Konularda Hikmetler ... 196

SONUÇ... 213

(9)

ÖNSÖZ

İnsanoğlunun zihnini neden, nasıl, niçin soruları daima meşgul edegelmiştir. Çünkü bu sorulara cevap vermek, hayatı anlamlandırmak onun için en büyük gayelerden birisidir. Esasen bu şekilde davranarak çevresinde olup biten birtakım eserleri tanıma ve meydana gelen olaylara anlam vermeye çalışmaktadır. Bu durum onun aynı zamanda insan olmasının da bir gereğidir. İnsan denilen varlık, mahiyeti itibariyle çok karmaşık, çeşitli yolların kavşak noktasında bulunan bir kişiliğe sahiptir. Onun bir yandan okuyup anlama ve değerlendirme kabiliyeti olduğu gibi diğer yandan olayları hisseden, duygulanan yönünün olması ve beden gibi maddi bir kesâfete ve ruh gibi manevi bir letafete sahip olmasıdır. İşte insan denilen varlık böyle yolların kavşak noktasında ve zıtlıkların çarpıştığı bir ortamda bulunmaktadır. Dolaysıyla Allah’ın emanetini tam anlamıyla yüklenebilecek ve üstesinden gelebilecek varlık, insanoğlundan başkası değildir. Çünkü onun bu kabiliyetleri ve vüsatı Allah Teâlâ’nın varlığını, birliğini, bilgisini, hikmetini anlayabilecek ve kavrayabilecek derecede yaratılmıştır. İnsanın dışında hiçbir yaratık Allah’ın zât, sıfat ve ef’âlinin tecellilerini küllî açıdan anlayacak ve kavrayacak mahiyette yaratılmamıştır. İşte insan denilen varlık, mahiyeti itibariyle Allah’ın sıfatlarından en çok pay alabilecek ve hem kendi nefsinde ve çevresinde hem de tabiatta olup bitenleri en iyi şekilde anlayabilecek ve anlamlandırabilecek bir varlıktır.

Bu nedenle onun hayatında zaruri olanlar olduğu gibi, ihtiyaçlar zaviyesinden olanlar yani sanat, kültür, edebiyat, estetik gibi konular da önemli bir yere sahiptir. Çünkü onun yaratılışı kapsamlı olduğu gibi, hayatı ve yaşantısı da kapsamlıdır. Ayrıca insanoğlu varlık âleminin ve yaratılış zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Bu da esasen onun diğer varlıklar arasında ne kadar mükemmel ve sanatkârane yaratıldığının bir göstergesi olduğu gibi, Allah(c.c.) açısından ise kâinatta hiçbir eksik ve noksan bulundurmaksızın yaratışını tamamladığı anlamına gelmektedir. Çünkü onun zât, sıfat ve ef’âli arasında bir ahenk olduğu gibi emir ve teşriinde de bir ahenk ve uyum vardır. Çünkü Allah(c.c.) abes ile iştigal etmez ve onun zâtı, sıfatları ve ef’âli arasında bir denge ve orantı vardır. Çünkü O, hakîm ve hikmet sahibi olandır. O, kullarının işlerini hikmetle gördüğü gibi, kullarının da kendi işlerini hikmetle görmelerini ister. Bu nedenle insanoğlu Allah’ın varlık âlemine uygun olan sıfatlarından pay almaya çalışması gerekir. Yani Allah âdildir, adaletli davrananları sever. Allah cömerttir, cömert davrananları sever. Allah güzeldir, güzeli ve güzel davrananları sever. Allah doğrudur, doğru ve dürüst davrananları sever vs.

Bir başka açıdan Allah (c.c.) emir ve nehiylerinde, tavsiyelerinde daima insanoğlunun menfaatine ve maslahatına hareket etmektedir. Hiçbir zaman insanoğluna külfet olsun veya zararına olsun diye hareket etmemektedir. Çünkü O, kullarına çok merhamet eden ve onlara lütuf ve ihsanda bulunandır. Ona zorunluluk izafe edilemez. Fakat o dünyada ki tasarruflarını bir takım sebep, hikmet ve gayelere göre gerçekleştirmektedir. Bu durum ona

(10)

paralel olarak yapıp ettiklerinin belli hikmet ve sebeplere bağlı olmasındandır. O, bunları yine kendi kontrol ve düzenlemelerine göre gerçekleştirmektedir. Bütün bunlardan dolayı hem Allah’ın tekvînî hükümlerinde hem de teklîfî hükümlerinde bir amaç, gaye ve hikmet söz konusudur.

İşte bu tezde ibadet ahkâmının hikmet boyutundan bahsederek günde beş vakit kıldığımız namazımızda, tutmuş olduğumuz orucumuzda, vermiş olduğumuz zekâtımızda ve yapmış olduğumuz haccımızda temiz bir fıtrat, ruh ve bedenle yaratılan insanın hayatı boyunca temizliğini nasıl ve ne şekilde yapması gerektiğini ve bu konulardaki yüce Allah’ın hikmetlerinin neler olduğu konularında elimizden geldiği ve idrakimizin kavrayabildiği kadar konumuz dâhilindeki yüce Allah’ın hikmetlerini ortaya çıkarmaya çalıştık.

Konumuz üç bölümden oluşmaktadır:

Birinci bölümde hikmet kavramının lügat ve ıstılah manası, hikmet kavramının tasnifi, hikmetle ilişkisi olan kavramlar ve hikmeti tespit yöntemlerinden bahsedilecektir.

İkinci bölümde çeşitli ilim dallarına göre hikmet kavramı (kur’an, sünnet, kelâm, tefsir, hadis, felsefe, ahlâk, fıkıh,) irdelenecektir. Yani bu ilim dallarında ve bu ilmin otoriteleri tarafından bu kavram nasıl izah edilmiş ona bakılacak ve onların bu kavrama bakış açıları tespit edilmeye çalışılacaktır.

Üçüncü bölümde ise genel ve içerik olarak, tezimizin asıl konusunu teşkil eden ibadet ahkâmının hikmet boyutu (temizlik, namaz, zekât, oruç ve hacc) ele alınacak ve bu konuda temel kaynaklar referans kaynağımız olacağı gibi bu konuda eser yazmış olan modern son dönem İslâm âlimlerinin eserleri ve araştırmaları da referans kaynağımız olacaktır.

Bu konularda ve bu tezin hazırlanmasında bana rehberlik eden Doç. Dr. Murat ŞİMŞEK hocama öncelikle teşekkürlerimi bir borç bilirim.

İsa ADA Konya - 2017

(11)

KISALTMALAR

a.g.e. : adı geçen eser a.s. : aleyhisselâm b.y. : basım yeri yok bnt. : bint

b. : ibn / bin c.c. : celle celâlühü

DİA : Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi DİB. : Diyânet İşleri Başkanlığı

dğr. : diğerleri ed. : editör Hz. : Hazreti h. : hicrî İst. : İstanbul s. : sayfa sy. : sayı trc. : tercüme eden ts. : tarih yok vb. : ve benzeri v.dğr. : ve diğerleri v. : vefatı

(12)

GİRİŞ

A. Araştırmanın Konusu ve Problemi

Hikmet kavramının anlaşılması İslâm’ın en önemli problemlerinden birisidir. İslâm âlimleri hikmet meselesine kendilerinin uğraş verdiği ilmi alana göre çeşitli açılardan yaklaşmış ve bu konuda çok kafa yormuş olmalarına rağmen hem bu ilmin tarifi hem de içeriği konusunda tam bir mutabakat sağlayabilmiş değillerdir. Buna bizzat kavramın kendi gizemli yapısı kadar ilim adamının uğraş verdiği alanın ve kendi aklî ve fikrî melekelerinin de tesirinin olduğu söylenebilir. Hikmet konusu İslâm tarihinde çeşitli ilim dallarında ele alınmış, klasik dönem İslâm fıkhı kitaplarında ise genel olarak makasıdü’ş-şeria adlı eserlerde müçtehit imamlar döneminden sonra ele alınmaya başlamıştır.

Araştırmanın problemine gelince öncelikle hikmet kavramını İslâm âlimlerinin nasıl değerlendirdiklerine bir bakmamız gerekir. Çünkü İslâm âlimleri özellikle fakihler hikmet ve illet kavramı gibi birbirine yakın bazı kavramları aynı manada kullanarak o kavramın gerçek manada bir illet mi yoksa hikmet mi olduğu konusunda tartışma başlatmışlardır. İslâm âlimlerinin illet veya hikmet kavramının tarifi ve anlaşılması noktasında tamamen örtüşen veya uyuşan açıklamalarının olmadığına bakarak arada ki farkları, nüansları ve bunların sebeplerinin ne olduğunu tespit etmeye çalışacağız. Ayrıca biz İslâm hikmet geleneğinde ve ibadetler sahasında “ibadetler teabbudîdir.” Sözünü de irdelemeye çalışacağız.

B. Araştırmanın Metodu

Araştırma konusu öncelikle kavram içeriği olarak irdelenmiştir. Konuyla yakın ilişkisi olan kavramlarla benzer veya farklı yönleri de ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu konuda ilim adamlarının ortaya koydukları kaynak ve araştırma niteliğinde ki eserler de onların bakış açılarını, izah tarzlarını ve meseleleri çözüm yollarını, ulaşabildiğimiz kaynaklar ve araştırmalar açısından tespit etmeye çalıştık.

(13)

C. Araştırmanın Amacı

Bu tezde hikmet kavramının anlaşılması, Allah Teâlânın ibadet ahkâmında hikmetleri, amaçları, maslahatları, gayeleri tespit edilmeye çalışıldı. Zîrâ Allah(c.c) abesten münezzehtir, onun her emir ve hükmünde bir hikmet vardır. Ancak biz kullar olarak onun kastetmiş olduğu hikmet, amaç ve maslahatları her ne kadar tam olarak anlayamasak da anlamak için çaba ve gayret sarf etmemiz gerekir.

D. Konuyla İlgili Belli Başlı Kaynak ve Araştırmalar

Hükümlerin ta’lîli meselesi İslâm’ın en önemli ve üzerinde en çok durulması gereken konulardan biridir. Bu konuda âlimler arasında ihtilaflar vardır. Bazı âlimler hükümler ta’lîl edilebilir derken bazı âlimler ise hükümler ta’lîl edilemez demişlerdir. Meselâ Mu’tezile ve Mâtürîdîler hükümlerde ta’lîli kabul ederken Şâfiîlerden bir kısmı, Zâhiriler ve Cebriye kabul etmezler. Bu nedenle her bir taraf kendi görüşlerinin doğruluğunu haklı çıkarmak için Kur’andan, sünnetten ve aklî olarak delil göstermeye çalışmışlardır. Fakat âlimlerin cumhûru hükümlerin ta’lîl edilebileceğini kabul etmişlerdir. Hikmet meselesine İslâm tarihi açısından bakacak olursak Kur’an-ı Kerîmde ve Hz. Peygamberin uygulamalarında, Hz. Peygamberin yaşantısına, söz, fiil ve takrirlerine şahit olan sahabilerin hayatına baktığımızda kuran, sünnet, icma ve kıyas prensibine hüküm verdikleri gibi maslahat perensibine göre de hüküm verdiklerini görmekteyiz

Ancak daha sonraları teknik olarak illet ve hikmet kavramları arasında ayırıma gidilmeye çalışıldı ve bundan sonra hükmün kendisine dayandığı gerçek dayanağın ne olduğu konusunda tartışmlar yaşanmaya başladı.

Bizim bu konuda kendisinden istifade ettiğimiz kaynak ve araştırma niteliğinde ki eserler şunlardır:

Kaynaklar

İmam Serahsî’nin (v. 483 h.) otuz ciltlik el-Mebsût isimli eseri hikmetlerden ziyâde meselerin fıkhî yönünü tutarlı bir şekilde açıklayan Hanefî mezhebinde ve fıkıh külliyatımızda temel eserdir. Fakat müellif bu eserinde zaman zaman konular içerisine serpiştirilmiş olarak hikmetlerden bahsetmektedir.

Cüveynî’nin (v. 478/1085) el-Bürhân fi Usûli’l-fıkh isimli eseri bu konuyu ilk ele alan bir eser hüviyetindedir.

Âmidî’nin(v. 631/1833) el-İhkâm fî Usûli’l-ahkâm adlı eseri fıkıh usûlüne dâir konuları kâideler ana başlığı altında kısımlar ve meseleler diye bölümlere

(14)

ayırmıştır. İslâm fıkhının kaynaklarını, delillerini bu delillerin ortak olarak kullandığı metotlardan bahseden dört çiltlik bir fıkıh usûlü eseridir.

Râzî’nin(v. 606/1209) el-Mahsûl adlı bu eserinde İslâm hukukuna dâir konuları fasıl ve kısımlar başlıkları altında ve aynı zamanda İslâm hukukunun ana kaynaklarını da açıklamıştır.

Gazzâlî’nin(v. 505/1111) el-Mustasfa adlı tek ciltlik bu eserinde fıkıh usûlünün diğer ilimlere olan üstünlüğünden, fıkıh usûlüne dâir konu ve kavramlaradan ve İslâm hukukunun kaynaklarından bahsetmektedir.

Kasan’nin(v. 587h.) Bedâi’u’s-sanâi’ fi Tertîbi’ş-şerâi isimli eseri başvurduğumuz diğer en önemli fıkıh eserlerinden birisidir. Bu eser hem fıkhî konuları açıklama hem de yer yer bu bu fıkhi açıklamaların hikmetlerini sunma açısından çok başarılı bir eserdir.

Şatıbî’nin(v. 790h.) el-Muvafakat isimli eseri de yararlandığımız kaynaklardan birisi olmuştur. Şatıbî bu eserinde teklîfî ve vad’î hükümlerden şariin ve mükelleflerin makasatlarından şer’î delillerden içtihat vs. konulardan bahsetmiştir.

Gazzâlî’nin İhyâu ‘Ulûmi’d-din isimli eseri. Bu eser meselelerin hem fıkhî yönünü hem de mana ve öz itibariyle değerlendirmesi açısından önemlidir. Bu nedenle eserinde bir taraftan fıkhî açıklama ve yorumlara başvururken diğer taraftan pisikolojik tahlillere, meselelerin ruh ve mana yönüne başvurmaktan çekinmemiştir.

Konumuzla ilgili başvurduğumuz kaynaklardan bir diğeri ise Diyânet İslâm Ansiklopedisidir. Bu eser heyet tarafından hazırlanarak kırk dört cilt halinde çıkmış ve konumuzla ilgili değerli ilim adamlarının açıklamalarına yer verilmiş ve çeşitli ilim dallarına göre hikmet konusu işlenmiştir.

İmam Kuşeyrî’nin(v. 465h.) er-Risâlesi de bizim için başvurduğumuz kaynaklardan birisi olmuştur. İmam Kuşeyrî kendinden sonra gelen birçok ilim adamına tesir etmiştir. Bu nedenle onun Risâle isimli eseriyle diğer bazı konuyla ilgili eserleri karşılaştırdığımızda onun bu eseriyle benzerlikler gösterdiği görülmektedir. Meselâ İmam Gazzâlî’nin hocası Ebû Ali Farmedî, Kuşeyrî’nin öğrencisidir. Bu nedenle Gazzâlînin Kuşeyrîden etkilendiği söylenebilir. Kısaca Risâleyi tahlil ettiğimizde meseleleri sünnî geleneğe uygun olarak şeriat, ahlâk ve ruh bağlamında ele alması konumuza ışık tutmaktadır. Bu nedenle uzlaştırıcı eser olma vasfına sahiptir.

İbn Teymiyye’nin(v. 728h.) Mecmû‘u’l-fetâvâ isimli eseri bu konuda yararlandığımız kaynaklar arasındadır. İbn teymiyye kendine has üslübuyle meseleri açıklamaya çalışmış, hikmet konusuna çok önem veren bir âlim olarak ön plana çıkmaktadır. Bu eserde de hikmetlerden çok bahsetmiştir.

İbn Kayyim el-Cevziyye’nin(v. 751h.) İ‘lâmü’l-muvakkı‘în isimli eseri genel olarak İslâm şeriatının hikmetlerinden bahsederken konumuzun sınırları

(15)

dâhilindeki hikmetlerden de bahsetmektedir. Bu nedenle bu eser başvurduğumuz kaynaklar arasında yerini almıştır.

Taftazânî’nin(v. 1394h.) Şerhu’l-akâid’i de başvurduğumuz önemli kaynaklar arasındadır. Çünkü Taftazânî bütün ilimler göz önünde bulundurulduğunda ondan önceki âlimler mutekaddimun ve ondan sonraki âlimler ise müteahhirun dönemi âlimleri diye isimlendirilir. Taftazânî kendisi Eş’ârî ekolüne sahip olmakla beraber Mâtürîdî olan bir bölgede görüşlerini açıklamış ve Şerhu’l-akaid’de yeri geldiğinde hem Eş’ârileri hem de Matürîdîleri eleştirmiştir. Bu nedenle Şerhu’l-akâid memzuç bir eserdir. Ayrıca Taftazânî devrinin ilimlerine hâkim olduğundan Şerhu’l-Akâid ilme hâkim bir ilim adamı eseri olma özelliğini yansıtmaktadır. Bu eserde kelâm ve akâidle ilgili meseleler fazla felsefeye dalmadan açıklanmıştır. Tezimizin konuyla ilgili bölümlerinde bu eser de referans kaynağımız oldu.

Ayrıca konumuz ayet ve hadislerle çok sıkı irtibatı olduğundan sık sık tefsir ve hadis kaynaklarına da mürâcat edilmiştir.

Araştırmalar

Vecdi Akyüz’ün Mukâyeseli İbadetler İlmihâli, dört cilt olarak temelde dört mezhep esas alınarak çeşitli mezheplerin görüşlerine dayanılarak hazırlanmıştır. Adından da anlaşılacağı üzere ilmihâl niteliği taşıyan bir eserdir. Bizim için asıl önemli olan bu eserin bazı bölümlerinde bu hususun hikmeti şeklinde başlık açılarak konumuzla ilgili hikmetlerden bahsetmesidir. Fakat bu duruma eserin muhtevasında pek fazla rastlıyamıyoruz.

Süleyman Uludağ’ın İslâmda Emir ve Yasakların Hikmetleri isimli çalışması hikmetle İslâm’ın çeşitli konularının irtibatını kurması açısından önemlidir. Bu eserde îman esaslarından ibadetlere, ahlâktan nesli muhafaza bağlamında kadın haklarına, ilim öğrenmeye varıncaya kadar hikmetle çeşitli konular arasında bağlantı kurulmaya çalışılmıştır.

Salim Öğüt’ün(v. 1431/2010) Hikmet isimli eseri konumuzla doğrudan bağlantılı olması ve hikmetle ta’lîl kosunda ki münâşakalara geniş bir şekilde yer vermesi, hikmetle ta’lîlin imkânı, prensibleri ve seleften itibaren konunun nasıl anlaşıldığı noktalarında ciddi ve özet bir eserdir.

Râid Nasrî Cemil Ebû Mûnis’in el-Menhecü’t-ta‘’lîl ve eseruhû

fi’t-Teşrî‘i’l-İslâmî isimli eseri de başvurduğumuz çalışmalar arasındadır. Bu eser

çeşitli mezhepler, âlimler arasındaki münâşakalar ve ihtilâflardan, hikmet kavramının onlar nazarında nasıl anlaşıldığı, hikmetin tarifi, tahlili, keyfiyeti, yönteminden bahseden bir eserdir. Ayrıca istihsan, seddü zeraî, ıstıhlah gibi konuyla ilgili diğer yöntemlerden de uzun uzadıya bahseden bir eserdir.

Tâhir b. Aşur’un(v. 1393/1973) Makâsıdü’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye isimli eseri bir hukuk felsefidir. Fıkıh Usûlü’nün ve Fıkhın nasıl anlaşılması gerektiği konularında bir ipucu verme ve bakış açısı kazandırmaya çalışan, zaman

(16)

zaman sosyolojik tahliller yapan bir eserdir. Bu nedenle eser konusunda ufuk açıcı özelliğe sahiptir.

Ahmet Ünsal’ın İslâm hukukunda Fayda İlkesi ismli eseri de konumuza ışık tutan bir diğer eserdir. Bu eser İslam hukukunda hikmet ve maslahat konusunu fayda bağlamında değerlendirmektedir. Aynı zamanda fayda kavramıyla İslâmda temel bir takım konular ve kavramlar arasında bağlantı kurmaya çalışmaktadır.

Saffet Köse’nin İbâdetten Kulluk Şuûruna isimli eseri kaynak verme konusunda hassâsiyet gösterilen konuyla ilgili ayet ve hadislerin çokça ele alındığı, özellikle dikkat çekilmesi gereken noktalara vurgu yapılmak suretiyle meselenin doğru anlaşılmasına özen gösterilen bir eser niteliğini taşımaktadır. Aynı zamanda eserin sâde bir dille ve akıcı bir üslupla yazılmış olmasının pratik değerinin olması ve geniş halk kitlelerine ulaşma arzusundan kaynaklandığını göstermektedir. Bu nedenle bu eser temizlik, namaz, zekât, oruç, hacc gibi İslâm’ın ibadet ahkâmı konusunda sekülerleşen dünya Müslüman’larının ibadetleri edâ etmeleri ve kulun ibadetlere imtisali için doyurucu ve tatmin edici bir çalışmadır.

Ali Pekcan’ın İslâm Hukukunda Gâye Problemi isimli eseri hikmet, maslahat konusunun tarihi seyri, maslahatın (zaruriyyat, haciyyat, tahsiniyyat) gibi mertebeleri ve bu mertebeler arasında ki irtibatın ne olduğu konusunda bahseden bir çalışmadır.

İdris Türk’ün Sûfilere Göre İbadetlerin İç Anlamları isimli eseri ibadetlerden mana ve öz olarak ne anlamamız gerektiği, ibadetin İslâm’ın bazı ilim dallarında nasıl anlaşılması konusunda ve bunlarla İslâm teşrî ilmi arasında bağlantı kurulması açısından faydalandığımız bir çalışma olmuştur.

E. Araştırmanın Önemi

Bu araştırma ibadet ahkâmının hikmet boyutunu ele alarak konuyla ilgili çeşitli problemlere dikkat çekip önceki âlimlerin görüşlerinin probleme ne derece katkı sağladığını göstermek açısından önemlidir. Ayrıca zaman zaman konuyla ilgili İslâm’ın ana ve esas gayelerini göz önünde bulundurarak, kendi ilmi seviyemizin ne olduğunu da hesaba katarak âcizane konuyla ilgili görüş ve yorumlarımızı vermeyi de ihmal etmedik.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1. HİKMET KAVRAMININ TAHLİLİ

Hikmet arapçada, “h.k.m” kökünden türetilmiş olan ve “yargıda bulunmak” anlamına gelen hukm masdarından elde edilmş bir isimdir. Aynı kökten elde edilen ve “alıkoymak, engel olmak ve gem vurmak” anlamlarına gelen “ihkâm” masdarıyla da ilişkilendirilmiştir.1

Hâkimiyet, hükümet, mahkeme, muhâkeme, hâkim ve hakem gibi kelimelerle aynı kökten gelir. Lügatte menetmek manasını ifade eder. Üzerine binilen hayvanı yönlendirmeye yaradığı için Arapçada dizgine “hakeme” veya “hikmet” denilmiştir. Hikmet ilim ve akılla isabet etmek anlamına gelir. Hikmet Allah’a ait bir sıfat olarak onun eşyanın bilgisini tam olarak kavrayarak yarattığı ve icat ettiği şeyleri yerli yerinde yaratmasıdır. İnsanların hikmeti ise varlıkları bilmesi ve hayırlı işler yapmasıdır.2

Hikmetin bir diğer anlamı ise hakîmlik, sebeptir.3

Hakîm, sözlükte iyileştirmek amacıyla menetmek, düzeltmek, hükmetmek, anlamına gelen hüküm mastarından sıfat olup “hüküm ve hikmet sahibi demektir.”4

Hikmet, ilim, feraset, bilgelik, doğru düşünüş, felsefe, adâlet, sebep, asıl neden, mesel, vecize, özdeyiş gibi anlamlara gelir.5

“Hikmet beşer takatı nisbetinde varlığın ne olduğu konusunda eşyanın hakikatinden bahseden bir ilimdir. Bundan dolayı o aletsiz bir ilimdir. Aynı şekilde hikmet, akılsızlık denilecek sevide yetersizlikle içgüdü ve sezgi denilen aşırılığın arasında aklî, amelî kuvvenin bir durumudur. Hikmet üç manaya gelir. İcat, ilim ve güneş, ay gibi mesleseh fiillerdir. İbn Abbas Kur’ân’ı Kerîmdeki hikmeti haram ve helâlin bilinmesi şeklinde tarif etmiştir. Denildi ki hikmet lügatte ilim ve ameldir. Denildi ki hikmet beşer takatine göre hak

1 Öğüt, Sâlim, Dini Hükümlerin Temellendirilmesinde Hikmet, s. 29. 2 Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, h-k-m mad., s. 249-251.

3 Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, h-i-k-m-e-t mad., s. 369. 4 Topaloğlu, Bekir, “Hâkim”, DİA, XV, 181-182.

(18)

olan bir şeyin; işin kendisinden elde edildiği şeydir. Denildi ki hakka uygun, gereksiz şeylerden arındırılmış olarak söylenen sözdür. Denildi ki hakka uygun olarak söylenen her bir söz hikmettir. İlâhî hikmet insanların ihtiyarı ve kudreti olmaksızın maddeden soyutlanmış hâricî varlıkların hallerinden bahseden bir ilimdir. Denildi ki eşyayı bulunduğu hâl üzere bilmek ve muktezâsınca amel etmektir. Bundan dolayı hikmet iki kısımdır: el-Mantûku bihâ: Şeriat ve yol ilimleridir. El-Meskûtu anh: Âlimlerin hakikatlerinin sırlarını bilemediği hikmetler.”6

Hikmet, ilim ve amelde sağlamlık, bir başka ifadeyle söz ve fiilde sağlamlık demektir.7

Hikmet kavramını tahlil ettiğimizde muhtevâ olarak zaman zaman daha geniş, zaman zaman ise daha sınırlı bir açıdan açıklandığını görmekteyiz. Hikmet kavramının söz, fiil, davranış gibi insanın veya Tanrı’nın bütün yönlerini kapsayacak şekilde isâbet, doğruluk, sağlamlık, estetik şeklinde ki izah daha yerinde gibi görünmektedir. Çünkü kapsayıcılık ancak bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Dolaysıyla olaya Allah Teâlâ açısından baktığımızda onun emir, nehiy, yaratma, teklifleri vs. bütün yapıp ettiklerinde hikmet sahibi olması anlamına geldiği gibi, olaya insanlar açısından bakıldığında ise aynı şekilde insan hayatıyla ilgili bütün yönlerini kapsayacak şekilde yapılan tariflerin daha isabetli tarifler olduğunu söyleyebiliriz.

Gazzâlî’nin şu hikmet tarifinde bu kapsayıcılığı görmekteyiz. Ona göre hikmet iki manaya gelmektedir: Birincisi ince ve dakik manaları ve işlerin düzene konulmasını ihâta etmek, istenen gayelerin kendisinden meydana gelinceye kadar nasıl olması gerekiyorsa o şekilde hükmetmektir. İkincisi ise sağlamlığın, tertibin, düzenin, yerli yerinde yaratılma üzerine kudretin kendisine izâfe edilmesidir. Gazzâlî, hikmetin tezâhür etmesi için gerekli olan safhaları ve Allah’ın irâdesinin, kudretinin, hükmünün ve tekvîninin konuya nasıl dâhil edilmesi gerektiğini gözler önüne sermektedir.8

Fakat hikmet kavramına pratik değeri açısından bakıldığında İmam Nevevî’nin şu târifi ve tespitinin önem arzettiğini söyleyebiliriz. O, bu konuda şöyle der: Hikmet kelimesinin tefsîrinde çok karmaşık sözler var. Onlardan bize açığa çıkan durum; basîret ve nefsi tezkiye ile birlikte hakkı gerçekleştirip, onunla amel ederek ve hakkın zıddını yok sayarak Allah’ın ma’rifetini kapsamlı bir şekilde bilmektir.9

Aynı şekilde hikmet kavramının lügat manasına ve çeşitli ilim dallarının konularına ve muhtevalarına bakarak o ilim dallarında hikmet kavramının ne anlama geldiğini söyleyebiliriz. Çünkü tarifler ve o ilim dallarının muhtevaları bize bu kolaylığı sağladığını düşünebiliriz. Meselâ,

6 Seyyid Şerif Cürcânî, et-Tarîfât, I, 91.

7 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 398. 8 Gazzâlî, el-İktisâd fi’l-İ‘tikâd, I, 91.

(19)

edebiyatta hikmetten söz edildiğinde fesâhat ve belâgat çerçevesinde söylenen söz, söyleyiş güzelliği, ustalığı, sözün sağlamlığı veya estetikliği anlamlarına geldiğini, fıkıh ilminde ise illet, maslahat, fayda, garaz, manalarında hükmün amacını veya gerektiricisini ifade ettiğini söyleyebiliriz. Kelâm ilminde ise îmân, adâlet, güzel, çirkin, doğru, yanlış, güç, estetik, ilim, halk, rızk vb. kavramların tanrı-varlık denkleminde nasıl anlaşılması gerektiğini ve amacının ne olduğunu söyleyebiliriz. Ahlâk ilminde aldığı mana ise kendi ve yarattığı varlıkların davranışlarının, özellikle insanın yapıp ettiklerinin bizzat kendi nezdinde ve insanların kendi aralarında hangi kurallara göre değerlendirildiğini söyleyebiliriz.

Ayrıca çeşitli ilim dallarının konularından, o ilimlerin içeriğinde ki çeşitli konuların ele alınış biçimlerinden veya herhangi bir ilmî disiplinin topyekün olaya gayeci yaklaşımından da kâinatta herşeyin hikmetle gerçekleştiğini anlayabiliriz.

1.2. HİKMET KAVRAMININ TASNİFİ

1.2.1. Kullar Açısından Hikmet

Bunlar Allah Teâlâ’nın kullarının sevindiği, lezzet duyduğu hususlardaki nimetleridir. Kullar bu hususlardaki hikmetleri tam olarak anlayamazlar. Bazılarını bilirler bazıları ise onlara gizli kalır. Ama Allah Teâlâ’ya ne emirde ne de emredilen hususta hikmetler gizli kalır.10

Allah’ın kulları adından anlaşılacağı üzere yaratılmış varlıklardır. Kendisi yaratılmış bir varlığın meydana getirmiş olduğu eserler Allah’ın kendisine vermiş olduğu kabiliyetler nispetinde olacaktır. Bu kabiliyetlerinde her alanda olması beklenemez. Çünkü Allah’ın hikmeti insanların bir toplum içerisinde birbirleriyle ilişkili olmaları ve yardımlaşarak yaşamalarıdır. Bu yardımlaşmanın gerçekleşmesi için insanların birbirlerine ve tabi çevreye muhtaç bir şekilde yaratılmış olmasını gerektiriyor. İşte insan muhtaç, Allah(c.c.) ise ganî olandır. “Deki O, Allah tektir. Her şey ona muhtaç O, hiç bir

şeye muhtaç değildir.”11 Kullar Allah’ın yarattığı eserleri değerlendirme açısından kısımlara ayrıldıklarını söyleyebiliriz. Bazıları Allah’ın yarattığı varlıklara baktığında onun yaratıcısını düşünüp takdir ederken bazıları ise ona boş gözlerle bakıp geçerler. Hâlbuki Allah(c.c.) yarattığı eşyaya bakarak kendisinin takdir edilmesini, tanınmasını, yaratmış olduğu eşyayı tahlil ederek ondaki kudretini ve hikmetlerini anlamaya çalışmamızı ister.

Bu noktada Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

10 Ali Muhammed Muhammed es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-kader, s. 323. 11 İhlâs, 12/1-2.

(20)

َي َْلََوَأ ُّقَْلْا ُهىنَأ ْمَُلَ َىيََّبَ تَ ي ىتََّح ْمِهِسُفْ نَأ ِفَِو ِقاَف ْلْا ِفِ اَنِتَيَآ ْمِهيِرُنَس ِ َِرِِ ِِْكْ

ديِهَش ٍءْيَش ِ لُك ىَلَع ُهىنَأ َك

“Onlara âyetlerimizi âfakta ve enfüste göstereceğiz ki tâ ki hak böylece

onlara açıklanmış olsun, kendisi her şeye şahit olduğuna rabbin kâfi değil mi dir.”12

ِقاَف ْلْا ِفِ: Âyetlerimizin doğruluğunun delillerini Kur’ân’ı Kerîmde o kafirlere göstereceğiz. Kudretimizin ve vahdaniyetimizin delillerini semânın ve arzın katlarında ve onların çeşitli yanlarında güneşte, ayda, gece ve gündüzde, rüzgâr ve yağmurda, ağaçlarda, dağlarda ve denizlerde vs. göstereceğiz. ِفَِو

ْ نَأ

ْمِهِسُف : nefislerinin yaratılışından ve nefislerindeki ince hikmet ve yaratılışın

büyüklüğünden olan şeylerde âyetlerimizi kâfirlere göstereceğiz.13

Allah’ın varlığına ve birliğine delil olan âyetler sadece dış dünyada değil, kendi içimizde ki nefsimizde de mevcuttur. Çünkü hem dış dünya hem de kendi nefsimiz Allah’ın varlığını, sanatını, gaye ve nizâmını açıklayıp, gözler önüne sermektedir. Esâsen insan denilen varlık, tabiatın bir parçası ve onunla bir bütündür. Onun için insana küçük âlem âleme de büyük insan gözüyle bakanlar olmuştur. Her bir varlık şahsına münhasır yönleri olduğu gibi birbirine bakan ve benzeyen yönleri de olduğunu söyleyebiliriz.

Allah’ın yarattığı kullar olarak bizler gücümüzün yettiği ve kabiliyetlerimizin elverdiği ölçüde hikmet dairesinde hareket etmek ve kâinata ibret nazarıyla bakmamız gerektiğini ve ona çeşitli açılardan bakılabileceğini söyleyebiliriz. Meselâ bazıları kâinata gücü eline geçirmek için bakarken, bazıları kâinatın sahibinine ulaşmak, bazıları da sırf oyun ve eğlence olsun diye ve gününü gün etme amacıyla bakabilir. Ancak Allah’ın yaratığı her şeyin bir hikmeti vardır. Hiçbir şey boş yere yaratılmamıştır.

نوُعَجْرُ ت َلَ اَنْ يَلِإ ْمُكْىنَأَو اًثَ بَع ْمُكاَنْقَلَخ اَىنََّأ ْمُتْ بِسَحَفَأ

“Sizi boş yere mi yarattığımızı zannediyorsunuz. Siz bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz.”14

1.2.2. Allah Teâlâ’nın Kendisi Açısından Hikmet

Bunlar Allah Teâlâ’nın sevdiği râzı olduğu hususlara râci olan ve onun yaptığı ve yerine getirdiği hususlarda hikmet sahibi olmasıdır. Bundan dolayı hikmet mutlak bir irâde değildir. Yoksa her irâde eden hikmet sahibi olurdu. Allah(c.c.) hikmet sahibidir dediğimizde o hem yarattığı şeylerde hem de

12 Fussilet, 41/53.

13 Vehbe Zuhaylî, et-Tefsîru’l-vecîz, s. 483. 14 Mü’minûn, 23/115.

(21)

emrinde hikmet sahibi olması anlamına gelir. Onun yarattığı şeylerle alâkalı hikmetlerine tekvînî irâde, emrine âit hikmetlerine teşrîî irâde denir.15

يَِّمَلاَعْلا ُّبَر ُىللَّا َكَراَبَ ت ُرْمَْلْاَو ُقْلَْلْا ُهَل َلََأ

“Dikkat edin emirde yaratma da onundur.” 16

Mehmet Erdoğan fıkhın başlangıçta hayatı bir bütün olarak anlamamıza vasıta olduğundan bahsederken Allah’ın emrinin onun yaratmasında, idaresinde, yarattığı varlıklar üzerinde yetki ve tasarruf sahibi olması vs. konularında yegâne güç ve kudret sahibi olması anlamlarına geldiğinden bahsederken fıkhın yerelliğini ve insaniliğini de kabul ederek konunun derinliğine nasıl anlaşılması gerektiğini vurguladığını söyleyebiliriz.17 Onun konuyu bu şekilde îzâh etmesi temelde Allah Teâlâ’nın yaratmasının ve emrinin varlık âlemine irâdesiyle nasıl teaalluk ettiğiyle alâkalı ve kulların da kendilerine düşen misyonu nasıl tamamlamaları gerektiği konusunda bir ufuk çizdiğini söyleyebiliriz.

Burada halktan maksat, Allahın tekvînî ve halkı, yani yaratılış ve yaratıklardır. Emirden maksat da şeriat ve dindir.18

Allah Teâlâ’nın iki tür irâdesi vardır:

Tekvînî irâde: Allah’ın yarattığı hususlarda ki irâdesi yani tabiat olayları şeklinde Allah’ın yarattığı olaylardır. Teklîfî irâde: Dinî irâde de denilir. Allah’ın bir şeyi sevmesi ve hoşnut olması demektir. Allah’ın bu şekildeki irâdesiyle bir şeyi dilemiş olması o şeyin meydana gelmesini gerekli kılmaz. Tekvînî irâde hayrada şerrede taalluk ettiği halde teşrîî irâde yalnız hayra taalluk eder.19

1.2.2.1. Allah Teâlanın Fiilleri Hususunda Hikmetler 1.2.2.1.1. Allah Teâlanın Bizzat Talep Ettiği Hikmetler

Bu tür hikmetler Allah Teâlanın bizzat olmasını talep ettiği hikmetlerdir.20

Örneğin şu âyeti kerîmelerde olduğu gibi.

ِنوُدُبْعَ يِل ىلَِإ َسْنِْلْاَو ىنِْلْا ُتْقَلَخ اَمَو

“Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”21

15 Uludağ, Süleyman, İslâmda Emir ve Yasakların Hikmetleri, s. 17; es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-kader, s. 323. 16 Âraf, 7/54.

17 Erdoğan, Mehmet, Müslüman’ların Hukuku,

http://isamveri.org/pdfdrg/D02533/2003_1/2003_1_ERDOGANM.pdf, 07. 07. 2017. 18 Uludağ, İslamda Emir ve Yasakların Hikmetleri, s. 17.

19 Kılavuz, Saim, Anahatlarıyla İslâm Akâidi ve Kelâma Giriş, s. 87. 20 es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-kader, s. 324.

(22)

Burada Allah Teâlâ insanların ve cinlerin sadece kendisine ibadet etmesini ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamalarını istemiş ve bunun bizzat bir hikmet olduğunu bildirmiştir. Allah Teâlânın yaratmış olduğu kulların ona ibadet etmeleri ve ona ibadet etmekle görevlendirilmeleri kadar doğal ve tabi bir şey yoktur. Çünkü kula düşen görev ona ibadet etmek Allah’a layık olan da kendisine ibadet edilmesidir. Bu nedenle böyle bir tasnif varlıkların kendi konum ve durumlarına en uygun olan bir sınıflandırmadır. Dolaysıyla Allah’ın yarattığı varlıklar arasında bazı farklar olsa da ve bazıları diğerlerine göre çeşitli yön ve yanlardan üstün veya geri olsa da neticede hepsi kuldur ve kula düşen ibadet etmektir.

Ayrıca burada Âdem’in yaratılışına temas etmekte yarar vardır diye düşünüyorum. Çünkü Allah Âdemi yarattı, Meleklere ve İblise Âdeme secde etmelerini emretti, Melekler secde ettiler fakat ben ateşten yaratıldım Âdem ise topraktan yaratıldı diyerek Âdeme secde etmekten ve Allah’ın emrini yerine getirmekten kaçındı. Ayrıca Allah Teâlâ Âdemi halife yaptı onu halife yapmasının sebebi hakkın sûretiyle varlık âleminin sûretinin birleşmesinden meydana gelmiş olması ve Allah Teâlâ’nın sıfatlarının, tecellîlerinin kendisinde ortaya çıkarak câmî bir şekilde meydana gelmesidir. İbliste bu birleşme cemiyet meydana gelmemiştir. İblis sadece varlığın bir parçası konumundadır. Bu noktada halife olabilmek için hem tanrının bütün esmâsına mazhar olabilmek hem de varlığın işlerini ihtiyaçlarını görebilecek şekilde yaratılmış olmak gerekir. Bu ise insanda mevcut, diğer varlıklarda mevcut değildir. Melekler “biz seni hakkıyla tesbih ve takdis edemiyor muyuz da yeryüzünde kan dökecek ve fitne fesad çıkaracak bir varlık yaratacaksın”22 diye münazaada bulunmaları bunu anlayamamış olmalarından dolayıdır. Onların nefisleri kendi üstlerine kapatılmıştır ve Allah’ın bütün esmâsıyla Allah’a kullukta bulunamamaktadırlar. Fakat onlar kendilerini hakka olabildiğince yakın olduklarını sanırlar, gerçekte öyle değildir. İşte insanın kâinatı idare konusunda istihlaf edilmesinin sebebi olarak onun bu kapasitede yaratıldığı gibi Âdeme secde edilmesi emrini vermesinin sebebi olarak ta onun yaratılışının hârika, birleştirici ve toplayıcı olmasından kaynaklanmaktadır.23

İşte bu yüzden İnsanların ibadeti de kendi arasında cins bakımından kısımlara ayrılır: Örneğin hacc, namaz cinsinden bir ibadettir. Cenâze namazı duâ cinsindendir. Bir Müslüman’ın diğer bir Müslümana duâsı ma’rûf ve ihsân olarak, zekât cinsindendir. Allah’a kullukta bulunmak, ona yapılan ibadetler, tevhit ve sünnet gereğidir. Allah’ın dışında kimselere yapılan ibadetler ise şirktir.24 Bu açıklamalar bize bir taraftan ibadetlerin birbirlerine benzeyen yönlerini açıklarken diğer taraftan insanın Allah’a cami bir şekilde ibadet edebileceğinin göstergesi olduğunu da söyleyebiliriz.

22 Bakara, 2/30.

23 Muhyiddin Arabî, Fusûsu’l-hikem (trc. M. Nûri Gençosman), s. 19-29. 24 İbn Teymiyye, Mecmû ‘u’l-fetâvâ, XXVI, 152.

(23)

Ayrıca Allah Teâlâ Kur’ân’ı Kerîminde kendisinin yaratan, yegâne güç, kudret, emrin sahibi olduğunu, kâinatta her şeyin kendi irâdesi, idaresi ve kontrolünde cereyân ettiğini ifade ederek kendisinin nasıl ibadet edilmeye lâyık olduğunu da açıklamaktadır.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

َىللَّا ىنَأ اوُمَلْعَ تِل ىنُهَ نْ يَ ِ ُرْمَْلْا ُلىزَ نَ تَ ي ىنُهَلْ ثِم ِضْرَْلْا َنِمَو ٍتاَواََسَ َعْبَس َقَلَخ يِذىلا ُىللَّا ْدَر َىللَّا ىنَأَو ريِدَر ٍءْيَش ِ لُك ىَلَع

ًمْلِع ٍءْيَش ِ لُكِِْ َطاَحَأ ا

“Allah yedi kat semâvâtı ve yerden de bir o kadarını yarattı. Allah’ın her

şeye kadir olduğunu ve onun her şeyi kuşatmış olduğunu bilmeniz için onlar arasında emri iner.”25

َ ت ْنِم ِنَْحْىرلا ِقْلَخ ِفِ ىَرَ ت اَم اًراَبِط ٍتاَواََسَ َعْبَس َقَلَخ يِذىلا ٍروُطُف ْنِم ىَرَ ت ْلَه َرَصَبْلا ِعِجْراَف ٍتُواَف

َرَصَبْلا ِعِجْرا ىُثُ

يرِسَح َوُهَو اًئِساَخ ُرَصَبْلا َكْيَلِإ ْبِلَقْ نَ ي ِْيََّتىرَك

“O yedi kat semâvâtı tabaka tabaka yaratmıştır. Görmüyor musun

Allah’ın yaratışında her hangi bir kusur ve uyumsuzluk bulamazsın. Bakışlarını tekrar tekrar çevir her hangi bir kusur, çatlak ve uyumsuzluk bulabiliyor musun? Sonra bakışını ikinci kez çevir bak yorgun ve ümitsiz bir şekilde sana dönecektir.”26

Burada Allah Teâlâ yedi kat semâvâtın ve arzın her ikisi arasında cereyân eden hâdiselerin olmasını murat eden olarak, bunların bizzat hikmet olduğunu beyân etmiştir. Bütün bunlardan dolayı bu âleme düşünce ve nazarlarımızı teksif ettiğimizde ve bu âlemi tefekkür ettiğimizde içerisinde insan için lüzumlu olan bütün ev eşyalarını içerisinde bulunduran bir ev misali olduğunu görürüz.27 Ayrıca insanoğlu uçsuz bucaksız semaya baktığında ferahlar ve kendisini rahat hisseder. Nasıl ki bir kral veya padişah seyredenler zevklensin diye sarayının tavanlarını avize ve çeşitli lambalarla donatırsa Allah ta semayı çeşitli yıldız ve gezegenlerle donatmıştır. Hem semada öyle bir atmosfer tabakası vardır ki yeryüzünde yaşayan canlıları güneşin zararlı ışınlarından korur.28

Üçüncüsü, Allah Teâlâ peygamberler ve kitaplar göndermek sûretiyle kendi gücünü ve hikmet sahibi olduğunu gösterdiğini söyleyebiliriz. Allah’ın peygamberleri insanlara çeşitli açılardan örnek olarak ve kendi kişiliklerinin sağlamlığı ve insanlara rablerini tanıtmak ve eğitmek için göstermiş oldukları sabır ve tahammülle bir kudret elinden gönderildiklerini göstermişlerdir. Ayrıca göndermiş olduğu kitaplar incelendiğinde özellikle Kur’ân’ı Kerîm üslubunun mükemmelliği, içerik olarak tutarlı ve çelişkilerden uzak olması vs. açılardan değerlendirildiğinde Allah kelâmı olduğu, bu şekilde Allah’ın

25 Talak, 12. 26 Mülk, 67/3.

27 es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-kader, s. 324.

(24)

insanlara peygamberler ve kitaplar göndermesinin hikmet olduğunu söyleyebiliriz.

1.2.2.1.2. Başkası Dolayısıyla İstenen ve Bizzat İstenen Hususlara Vesile Olan Hikmetler

ُؤَهَأ اوُلوُقَ يِل ٍضْعَ بِِ ْمُهَضْعَ ِ اىنَ تَ ف َكِلَذَكَو َنيِرِكاىشلِبِ َمَلْعَِبِ ُىللَّا َسْيَلَأ اَنِنْيَ ِ ْنِم ْمِهْيَلَع ُىللَّا ىنَم ِء َلَ

“Böylece biz bunlar mı Allah’ın kendilerine minnet ettikleri kişiler

demeleri için bazılarını bazılarıyla imtihan ettik. Allah şükredenleri en iyi bilen değil midir?”29

Burada Allah Teâlâ kibirli ve zengin kişileri hakkı kabullenmeleri ve hidayete ulaşmaları için bazı testlerden geçirmek istediğini söyleyebiliriz. Bu tür kişilerde bazı hastalıklar gördüğünde onların üstüne giderek çeşitli imtihana tâbi tutar.30 Çünkü bu tür kişiler fakir ve zayıf durumda olan kişilerle eşit duruma gelmek istemedikleri için bunlar mı Allahın minnet ettikleri kişiler diye istifhâm yoluyla sormuşlardır.31 Bu imtihan onların hangi yönlerden rahatsız ve kusurlu iseler o yönden gerçekleşir ki hastalıkları tedâvî edilerek ondan sonra hidâyeti elde etsinler. Ancak vazgeçmeyip ısrarcı davrandıklarında onların dalâlette bırakılacaklarını söyleyebiliriz.

Hz. Peygamber bir hadîsi şerîflerinde şöyle buyurmuştur:

ُةَمَظَعْلاَو ،يِئاَدِر ُءَيَِْبِْكْْلا َمىنَهَج ِفِ ُهُتْ يَقْلَأ ،اَمُهْ نِم اًدِحاَو ِنَِعَزَنَ ْنَم ،يِراَزِإ

“Kibir benim ridâmdır. Azamette benim izarımdır. İkisinden birini kim

benden çekip alırsa onu cehenneme atarım.”32

1.2.2.2. AllahTeâlâ’nın Hükümlerinde Mevcut Olması Bakımından Hikmetler

1.2.2.2.1. Maslahat ve Zulme Şâmil Olup Akılla Bilinen Hikmetler

Bunlar adâlet, zulüm, yalan, ihsân, sadaka gibi konularda ki hikmetlerdir. Bu tür davranışların iyi veya kötü olduğunu biz hemen ilk bakışta anlayabiliriz. Fakat mâhiyeti konusunda isâbette güçlük çekebiliriz.33 Meselâ kime sorsan adâlet, ihsân, sadaka güzel fakat zulüm, yalan kötüdür, der. Fakat neyin Adâlet neyin zulüm olduğu konusunda ve yalanın ve sadakanın içeriği konusunda insanlar hattâ âlimler arasında bile îzâh ve açıklama farklılıkları olduğunu söyleyebiliriz. Kötülük problemine etki eden faktörlerin ve kötülüğün kaynağının ne olduğu konusunda ve Allah’ın

29 En’âm, 6/53.

30 es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-kader, s. 324.

31 Kurtubî, el-Câmi‘ li ahkâmi’l-Kur’ân, VI, 434. 32İbn Mâce, “Zühd”, 174.

(25)

tasarruflarında dilediği gibi hareket etmesinin onun hikmetine yakışıp yakışmayacağı tartışmalarında olduğu gibi, kavramların nasıl anlaşılması gerektiği konularında farklı yaklaşımlar söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.

Allah’ın teşrîinde ki hikmetlerin o hükümlerin gerekçesi, amacı, anlamı ve gayesi olarak bizzat o hükümlerde açık veya açık olmayan bir tarzda bulunmaktadır. Hukuk bilginleri bu gizli olanları bulup ortaya çıkarması gerekir. Muâmelât konularının teabbudî olduğuna imkân verilmemesi gerekir, şeklinde ki îzâhların naslarda ki illet, hikmet ayrımını ve bunlarla ta’lîl konusunda hukuk bilginlerinin çok çalışmaları gerektiğini anlayabiliriz.34

Biz her ne kadar hükümlerde hikmet ve ta’lîlin olup olmadığını ve bunları aklımızla bilip bilemeyeceğimizi tartışsak ta Allah Teâlâ peygamberler ve kitaplar göndermek sûretiyle de hikmet sahibi olduğunu göstermiştir.35

Ayrıca göndermiş olduğu kitaplar incelendiğinde özellikle Kur’ânı Kerîm’in üslubunun mükemmelliği, açık ve anlaşılır olması, içerik olarak tutarlığı, çelişkilerden uzak olması vs. açılardan değerlendirildiğinde Allah’ın kitaplar göndermesinin ve bizzat Kuran’ın hikmet olduğu ortaya Allah’ın peygamberleri ise insanlara çeşitli açılardan örnek olması ve kendi kişiliklerinin sağlamlığı, insanlara rablerini tanıtmak için göstermiş oldukları sabır ve tahammülle bir kudret elinden gönderildiklerini ve insanların akılları kifâyet etmedikleri noktalarda onlara yol göstermek suretiyle bizzat hikmet olduklarını veya hikmetle gönderildiklerini söyleyebiliriz.

1.2.2.2.2. Bir Maslahat ve Mefsedete Şâmil Olup Şer’î Hitapla Bilinemeyen Fakat Şer’i Hitapla Değer Kazanan Hikmetler

İhrâm için elbiseleri çıkarmak, toprakla teyemmüm etmek, haccta şeytan taşlamak, Safâ ve Mervede say yapmak gibi.37

Bazı âlimler bu ve buna benzer ibadetlerin teabbudî olmasını şu şekilde yorumlamışlardır:

Allah Teâlâ’nın bu tür ibadetleri teabbudî yapması kulların menfeatinedir. Çünkü bu onları tevhide, onu sıfatlarıyla övmeye bir çağrıdır. Bunları yapanlar için nâil oldukları şeyler için bol sevâp var demektir. Bu ibadeti yapanlar veya yapmayanlar için güzel bir deniz binitine binmeye, çorak bir araziyi geçerken veya kendi gayretiyle koşarken yardım görmeye benzer diyerek, teabbudî olarak emredilen ibadetlerin kulların menfeatine olduğunu kabul etmekte ve söylemektedir.38

34 Muhammed Tâhir b. ‘Âşûr, İslam Hukuk Felsefesi, (trc. Mehmet Erdoğan ve dğr.), s. 65. 35 Uludağ, İslamda Emir ve Yasakların Hikmetleri, s. 57-62.

36 Albayrak, Hâlis, Kur’ân’ın Bütünlüğü Üzerine, s. 20-41.

37 Gazzâlî, İhyâ-u ulûmi’d-din (trc. Ahmet Serdaroğlu), s. 758; es-Sallâbî, el-Îmenü bi’l-kaderi, s. 325. 38 Bakıllânî, Temhîdü’l-evâil fî Telhîsü’l-vâil, I, 143.

(26)

1.2.2.2.3. Hikmetin Menşeinin Emrolunan Husus Olmayıp Bizzat Emrin Kendisinin Olduğu Hikmetler:

Bu konuda emirden maksat emrolunan şeyin derhal veya terâhî olarak yerine getirilmesi meselesi değil imtihandır.39İbrâhim’in(a.s.) oğlu İsmâil’i boğazlayacağı esnada bir kurbanlığın kendisine verilmesi meselesinde olduğu gibi. َلَ ف ِيَِّبَجْلِل ُهىلَ تَو اَمَلْسَأ اىم ُميِهاَرْ ِِإَيَ ْنَأ ُهاَنْ يَدَنََو ُيَِّبُمْلا ُء َلََبْلا َوَُلَ اَذَه ىنِإ َيَِّنِسْحُمْلا يِزَْنَ َكِلَذَك ىنَِإ َيَْؤُّرلا َتْرىدَص ْدَر ٍميِظَع ٍحِِْذِِ ُهاَنْ يَدَفَو

“Onu yanı üzere yatırdığında biz ona ya İbrahim muhakkak ki sen rüyanı

tasdik ettin. Şüphesiz ki biz ihsân edenleri bu şekilde mükâfatlandırırız ve bu bir imtihandır, diye nida ettik. Böylece biz ona büyük bir Kurbanlığı bedel olarak verdik.”40

Allah Teâlâ aslında İsmâil’in(a.s.) kurban edilmesini istemediğini Fakat İbrâhim’in(a.s.) Allah için malından, canından, evladından ne derece vaz geçebileceğini sınamak istediğini söyleyebiliriz. Bu şekilde hem İbrahim (a.s.) sadâkatiyle hem de İsmâil(a.s.) teslimiyetiyle imtihanı kazanmış olabilsin. Ayrıca rivâyetlerden anlaşıldığına göre Hz. Peygamberin dedesi Abdü’l- Muttalib’in şayet on tane oğlu olursa bunlardan birisini Allah için kurban edeceği yönünde ki adağı41 Hz. İbrahim’in bu olayını anımsattığını ve Allah’a verilen sözün öyle herhangi bir varlığa verilen söz gibi olmadığını, buna rağmen Allah(c.c.) normal insanlara verilen sözün bile yerine getirilmediği takdirde bunu büyük bir mesuliyet olarak gördüğünü söyleyebiliriz.

Zîrâ O, Saf Sûresi ilk âyeti kerîmelerde şöyle buyurmaktadır:

َنيِذىلا اَهُّ يَأَيَ َنوُلَعْفَ ت َلَ اَم اوُلوُقَ ت ْنَأ ِىللَّا َدْنِع اًتْقَم َُبَْك َنوُلَعْفَ ت َلَ اَم َنوُلوُقَ ت َِلَ اوُنَمآ

“Ey îman edenler niçin yapmayacağınız şeyleri söylersiniz. Sizin yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında en şiddetli buğzu dâvet etme bakımından büyüdü.”42

39 es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-kader, s. 325. 40 Saffât, 37/103-106.

41 Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi (trc. Sâlih Tuğ), I, 33. 42 Saff, 61/2-3.

(27)

1.2.3. Kendisine Delâlet Eden Lafızlar Yönüyle Hikmet:

1.2.3.1. Hikmet Lafzının Bizzat Kullanımıyla Hikmetin Varlığının İfade Edilmesi ةَمْكِْح ُرُذُّنلا ِنْغُ ت اَمَف ةَغِلَبِ 43 ” lar. dan faydalanmıyor r

“Apaçık bir hikmettir. Fakat bu uyarıcıla

Kur’ân’ın içinde ki emir ve yasaklar verilen örnekler, getirilen temsiller, geçmiş milletlerden anlatılan kıssalar, hep bir maksat ve amaca göre olduğunu söyleyebiliriz. Kur’ân Allah’ın(c.c.) sözü olduğu için aynı zamanda onun kelam sıfatının da bir tezâhürüdür. Dolaysıyla burada geçmiş âlimlerin Kur’ân mahlûk mudur yoksa ezelî ve ebedî midir gibi tartışmalara girmeyi yersiz buluyorum. Bu noktada Kur’ânın iki kapak arasına alınan lafzının yaratılmış fakat Allah’ın kelâm sıfatının ezelî ve ebedî denmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Zîrâ zâtı ve mâhiyeti itibari ile ezelî ve ebedî olanın sıfatlarının da ezelî ve ebedî olması gerektiğini söyleyebiliriz. Dolaysıyla Kur’ân’ı Kerîm’in bütün âlemler için bir hikmet kitabı, âlemleri mefsedet ve zararlardan korumak ve faydalı olan şeyleri temin etmek için nâzil olduğunu söyleyebiliriz.

1.2.3.2. لجأ نم veya لجلأ Gibi Açıkça Kullanılan Lafızlarla Ta’lîl ِلْجَأ ْنم ْوَأ ٍسْفَ ن ِْيرَغِِ اًسْفَ ن َلَتَ ر ْنَم ُهىنَأ َليِئاَرْسِإ ِنَِِ ىَلَع اَنْ بَ تَك َكِلَذ اًعيَِجَ َساىنلا َلَتَ ر اَىنََّأَكَْف ِضْرَْلْا ِفِ ٍداَسَف

ِم اًيرِثَك ىنِإ ىُثُ ِتاَنِ يَ بْلِبِ اَنُلُسُر ْمُْتَْءاَج ْدَقَلَو اًعيَِجَ َساىنلا اَيْحَأ اَىنََّأَكَْف اَهاَيْحَأْنَمَو َنوُفِرْسُمَل ِضْرَْلْا ِفِ َكِلَذ َدْعَ ِ ْمُهْ ن

“Bundan dolayı İsrail oğullarının üzerine yazdık ki bir şahıs mukabilinde veya yerdeki bir fesattan dolayı olmaksızın kim bir şahsı öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur ve her kimde bir şahsın hayatını kurtarırsa Sanki bütün insanları ihyâ etmiş gibi olur. And olsun ki bizim peygamberimiz onlara beyyinelerle gelmiştir. Sonra onlardan birçokları bunu müteakip yeryüzünde muhakkak müsrif kimseler olmuşlardır.”44

Burada kısasın sebebinin haksız yere bir kişiyi öldürmek olduğu açık bir lafızla belirtilmiştir. Dolaysıyla olaya bir başka açıdan bakacak olursak, bir insanı haksız yere öldüren şahsın alması gereken cezâ, ancak bu cezâya muâdil ve mukâbil bir cezâ olan kısasla mümkün olacağını söyleyebiliriz. Bu durum hem suç ve cezâ dengesi açısından hem de bizzat mağdur tarafın kin ve acılarının dinmesi açısından tam bir uygunluk ve hikmet içerdiğini söyleyebiliriz.

Burada Allah (c.c.) geçmiş bir topluluğa böyle bir hükmü yazmış ise bunun anlamı bundan sonra da aynı hüküm devam etmesi gereken bir

43 Kamerî, 54/5. 44 Mâide, 5/32.

(28)

husustur şeklinde Kur’ân’ı Kerimde ki diğer konuyla ilgili âyetlerle irtibatlandırılarak o hükmün olgunlaştırılması anlamına gelir. Dolaysıyla Kur’ân’ın kendi içerisinde bir sistematiğinin olması, âyetlerinin birbiriyle irtibatlı oluşu, içerisinde ki konuları zaman zaman önceki milletlerden başlatmak sûretiyle birtakım konuların önceki milletlere emredilen hususların devamı niteliğinde olduğunu veya önceki milletlerden bağımsız olarak yeni hükümler koymak sûretiyle bir başka açıdan kendi içerisinde ki mükemmelliği gerçekleştirmiş olmaktadır. Bu durum Kur’ân’ının nüzul sürecinde bile bir gaye ve nizâma göre tamamlandığının açık bir göstergesidir.45

1.2.2.3. يك Lafsızla Yapılan Ta’lîl

َو َبَْرُقْلا يِذِلَو ِلوُسىرلِلَو ِهىلِلَف ىَرُقْلا ِلْهَأ ْنِم ِهِلوُسَر ىَلَع ُىللَّا َءاَفَأ اَم ِليِبىسلا ِنِْاَو ِيَِّكاَسَمْلاَو ىَماَتَ يْلا ْيَك َنوُكَْي َلَ َىللَّا اوُقى تاَو اوُهَ تْ ناَف ُهْنَع ْمُكاََنَ اَمَو ُهوُذُخَف ُلوُسىرلا ُمُكَتَآ اَمَو ْمُكْْنِم ِءاَيِنْغَْلْا َْيًََِّةَلوُد ِباَقِعْلا ُديِدَش َىللَّا ىنِإ

“Allah Teâlâ peygamberine fey olarak ne verdiyse Allah, peygamberi,

karabet sahipleri, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış kimseler içindir. Tâki bu mallar zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın. Allah ve Rasülü size ne verdiyse artık onu alınız ve sizi neden menettiyse hemen ona son veriniz ve Allahtan korkunuz. Şüphe yok ki Allah, azâbı şiddetli olandır.”46

Fey, gölge, ganîmet, haraç anlamlarına gelir.47

Savaş ve çarpışma olmaksızın her hangi bir maslahat ve açık bir durum dolaysıyla kendi dinine yardım edenlere verilmek üzere Allah’ın dinine muhalefet edenlerden alınan cizye veya başka bir isimle alınan vergidir.48

Allah(c.c.) burada ganimetlerin taksimin de bir hikmet olduğunu ve bunun yerli yerinde bir davranış olduğundan bahsetmektedir. Burada “ يَك” lafzı zahir olarak gelmiş ve ganimetlerin niçin taksim edildiğini açıklamaktadır. Dolaysıyla ganimetler, ihtiyaç sahipleri arasında dağıtılmadığı zaman servet bazı insanlar elinde birikir ve toplumda denge bu şekilde zenginler lehine değişeceğinden Allah(c.c.) zekâtı ve birtakım vergileri emrederek, bunun önüne geçmeye çalışması onun hikmetinin gereği ve toplumların maslahatına olan bir durum olduğunu söyleyebiliriz.

1.2.3.4. Mef’ûlu Leh Şeklinde Ta’lîl Olunmuş Fiille Yapılan Ta’lîl ْيَلِإ اَنْلَزْ نَأَو ِرُُِّزلاَو ِتاَنِ يَ بْلِبِ كِ ذلا َك

َِ يََّبُ تِل نوُرىكَْفَ تَ ي ْمُهىلَعَلَو ْمِهْيَلِإ َلِ زُ ن اَم ِساىنلِل

45 Muhammed Ebû Zehre, Fıkıh Usûlü (trc. Abdülkadir Şener), s. 261-263. 46 Haşr, 59/7.

47 Güneş, el-Mu‘cem, f-y-e mad., s. 918. 48 Şerîf-Cürcâni, et-Ta’rîfât, I, 170.

(29)

-“O peygamberi- apaçık mucizelerle ve kitaplar ile –gönderdik- ve sana da Kur’ânı indirdik ki, kendilerine indirilmiş olan -emir ve nehyi- insanlara açıkça anlatasın ve onlarda tefekkür etsinler.”49

Bu âyeti kerîmede Allah(c.c.) peygamberleri birtakım mûcizelerle göndermesi ve kendilerine kitaplar vermesinin sebebi ve amacının insanlara doğruyu yanlışı öğretmeleri ve Allah’ın emir ve nehiylerini onlara anlatmalarıdır. Buradaki ta’lîl beyân içindir.50 Bu nedenle Allah(c.c.) yapmış olduğu her işin bir hikmeti olduğunu haber verdiği gibi, göndermiş olduğu her peygamber ve kitabın da bir hikmete yönelik ve bir amacının olduğunu söyleyebiliriz. Bu ta’lîl ifadesini de Arapçada açık bir ta’lîl ifadesi olan “Lamü’t- ta’lîl” ile gerçekleştirmiştir.

1.2.3.5. لعل Lafzıyla Yapılan Talil

اًنِ يَل ًلَْوَ ر ُهَل َلَوُقَ ف ُهىلَعَل

ىَشَْيَ ْوَأ ُرىكَذَتَ ي

“Ona yumuşak söz söyleyin umulur ki korkar veya öğüt alır.”51

Bu âyeti kerîme Mısır Krallarından Firavun ve Mûsa (a.s.) arasında cereyân eden bir olaydan alınmıştır. Bu âyeti kerîmede de açıkça ta’lîl ifade eden bir lafız kullanılmıştır. Bu da “لعل” lafzının ta’lîl manasında kullanılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Burada “لعل” lafzı ta’lîl için gelmiştir.52

Hatırlanacağı üzere Musa(a.s.) Allah tarafından devrin firavununa gönderilirken tembihte bulunmuş ve ona konuşurken gayet yumuşak söz söylemesini emretmiştir. Bunun sebebini de umulur ki öğür alır veya haşyet duyar şeklinde ifade etmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken Allah(c.c.) niçin havf kelimesini değil de haşyet kelimesini ifade etmiştir. Çünkü Firavun açısından normal şartlarda onun korkacağı veya çekineceği bir mevki ve konumun olmadığını, ancak kendi içinden bir saygı ve ürpertiyle beraber duyacağı bir korku ve ta’zîm onun inanmasına sebep olabilirdi diye düşünüyorum. İşte Kur’ân’ın bir taraftan olayın hikmetini, amacını, maksadını düşünürken, diğer taraftan en ince teferruatlarını da ifade etmekten geri kalmadığını söyleyebiliriz. Bu da Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunun bir başka kanıtıdır.

1.2.3.6. Şer’î ve Takdîrî Bir Hükmün Herhangi Bir Mânî Gerçekleşmemesi Yönüyle Meydana Gelen Hikmet

َم ٍرَدَقِبُلِ زَ نُ ي ْنِكَْلَو ِضْرَْلْا ِفِ اْوَغَ بَل ِهِداَبِعِل َقْزِ رلا ُىللَّا َطَسَِ ْوَلَو يرِصَِ يرِبَخ ِهِداَبِعِِ ُهىنِإ ُءاَشَي ا

49 Nahl, 16/44.

50 es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-kader, s. 328. 51 Tâhâ, 20/44.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmadan elde edilen tüm bulgular ışığında; Küçükçekmece Belediyesi nitelikli ve tecrübeli Stratejik Planlama ekibi ve tüm planlama sürecinin dijital çağa

Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, sağlık bakım çalışanlarının iş stresi puanları ile tıbbi hataya eğilimleri düşük olup, ölçekler arasında

Bu çalışmada ceza adalet sistemine mağdur çocuk sıfatıyla dahil olan mağdur çocukların deneyimleri kurumsal etnografik yöntem çerçevesinde araştırmanın

Yeterince alkol ve su bulunduran Veli öğretmen ve öğrencileri amaçlarına ulaşabilmek için, hangi seçenekte verilen sıvıları hazırlayabilirler? A) K kabına 50 ml su ve

durumu dikkate alınarak bu hibe geçersiz kabul edilir. c) Züfer’in ileri sürdüğü bir başka delil de şu kıyastır: Bir alacağın, borçludan başkasına satımı caiz

İmam Malik, ağaçlardan ayrı olarak veya ağaçlarla birlikte satılan meyvelerde şüf‘ayı caiz kılmıştır. Kıyasa göre meyvelerde şüf‘a caiz değildir. Çünkü

Ölçme araçlarının içerik kapsamının sınırlılığından hareketle Sarama ve Clements (2008), üç-yedi yaş arasında kreş, anasınıfı, ilkokul birinci ve ikinci

Haçlı Harpler­ den kalma Türk düşmanlığı, orta Avrupalmın ruhuna, bir hayli ilim adamının kafasına işlemiş ve medeniyet tarihine Türkün yabancı olduğu