F İ T A R İ H İ N D E
bİrt,
babası
Mucidinin yürütemediği arabalı nev*i - Ayaklarla geri itmek suretile
yürütüleni-Ü ç tekerlekli pedallı olanlar-N ihayet muvaffak oluyorlar-
Bulonya ormanı yolunda bisikletli kadınlar - Biz nasıl karşıladık?
■ • « • • • ■ • » •« •■ !■ 1 1 I I a« | « * t • • ! » • • • • I • • • • » a »
Y a za n : Ercnmend Ekrem T A L U
Bisiklete btaifin ne haz duyar aca ba?
Bütün yaz, yukarı Boğaziçi asfal tında, durmadan te-tcerlek döndüren dişili erkekli sayısız meraklılara bak tıkça, kendi kendime hep o suali sor «um- Gövdeleri makinenin üzerine mıhlanmış, gözler daima ileride, a- yaklar daima harekette. saatlepce bir aşağı bir yukarı gidip gelen bu insanların maksadı ¡ne idi? Şüphesiz, Boğazın o nefis manzarasını seyret mek değil. Zira baslarını sağa sola' çevirseler muvazenelerinin bozulmak tehlikesi var. Şu halde: «Göbek erit mek» çoğunun başlıca endişesi olmak gerek.
Bir aralık ben de tecrübe edeyim, dedim.. Fakat eyerin iizer'nde tutu nabildiğim pek kısa zaman zarfında acaba hangi tarafa yıkılacağım kor kusu hevesimi yanda bıraktırdı.
Bunun üzenine «Bisikletin tarihi ni» inceieoniye koyuldum. Ve şunu, hayretle öğrendim ki bisiklet, mede nî icadlar tarihinde şimendiferden eskidir. Filhakika, onun ilk belirtisi 1769 yılına rastlıyor- O sene içerisin de bir Fransız sanayicisi, önüne at koşmıya lüzum olmadan, iki tekerlek li ve kendi icadı bir araçla iki fer sahlık bir mesafeyi bir saatte kate- decefi iddiasile ortaya çıkıyor. Ken disine. herkesin gözü önünde aracım denemesini teklif ediyorlar. O da, Pa risin büyük bulvarlarının birinde tec rübesitıi yapıyor. Âlet basittir. Biri- birine uzunca bir tahta ile merbut, önöne iki tekerlekten ibarettir. »T kasına da yine dört tekerlekli, ulh rak bir araba bağlanmıştır. Mucit öndeki tahtaya, ata biner gibi biniş cefc, yere değen ayaklarını müraaveb İle hareket ettirerek, ite ite maki-’ ne (!) yİ yürütecek.
Ancak, arkadaki arabanın ağırlı ğından mı, yoksa adamcağızın gücü yetmediğinden mi, nedir5 Deneme başarısızlıkla neticeleniyor. Herif, bir hayli çabaladıktan sorara kan ter için de indi ve bir daha
gözükmüyor-Aradan 50 yıl geçiyor.. 1818 de Von Drais adında bir Alman baron, başka bir araç daha icad ediyor ve buna, önce drezin, sorara da velösipet adını veriyorlar. Halk bu icadı gülünç bu luyor. O zamanın gazeteleri, Lüksem burg bahçesinde yapılan tecrübeden şu yolda bahsediyorlar:
la yeri it«ı«k suretile yürümekte imiş.
Lâkin, fikir alıp yürüyor. Sivri akü hlar, takıp fikri sahipleri çok. Her şeyden evvel ayakları yerden kesme nin çaresini düşünüyorlar. Fakat o zaman da müvazeneyi nasıl temin et meli? Kolay! İkisi arkada ve küçü cük.. Biri de önde ve büyük olmak üzere üç tekerlek koymıya karar ve- riyörrlar. Arka tekerlekler serbest ka lacak, yalnız öndeki, ayaklarla ve pe daller vasıtasile döndürülecektir.
Bittabi fren ve diğer emniyet ter tibatı hak getire! Velosipedi yokuş aşağı inerken kullanmak yok. Bunu ancak canbazlar yapabilir.
Derken, zamanla üç tekeriek ikiye iniyor, ön tekerleğin serbest bırakıla rak anka tekerleğin zincirle pedallere raptedilmeği ve aracın o vasıta ile hareket ettirilmesi daha uygun görü lüyor. BiribiTlerine rakip mucidler, san’atkârlar, fabrikalar, her gün bir tekâmül gösteriyorlar.
Artık velösipet adı da, yerini, çifte tekerlek anlamına gelen bisiklete terkediyor. Hafif, dayanılalı, her tür lü emniyet tertibatlı makineler mey dana geliyor.
Ta, 1900 yılına kadar, Avrupada, kadınların bisiklete binmelerini ef kârı umumiye hoş görmemiştir. 1900 Paris sergisinin, kapanışından sonra dır ki sergide teşhir edilmiş bulunan •kadın bisikletleri tek tük, Bulonya
ormanının yollarında görünmiye baş lada.
Zaten, burada, bizde revaç bulma sı da aşağı yukarı o tarihe rastlar, hatamızın, kendi anlayışına göre a- dmı fiiispit şeklinde telâffuz eylediği bu nesneye önce frenkler ve azınlık lara mensup delikanlılar binip gez diler. Bizimkiler henüz cesaret ede miyorlardı. Anneler, babalar, fazla o- larak ta konu komşu, bu şeytan icadı ile sokaklarda görünmeyi hafiflik ayıp, günah sayıyorlardı. Bisikletin üzerindeki mecburi vaziyet âr ve h a , yâdan nasipsizliğe delâlet ediyordu.
Halkın bu hatalı telâkkisini hiçe sa yan bi-rakç cesur genç, Adalarda, Mo dada. Kadıköyünüm Kuşdili, Yoğurt çu çayırlarında. Fenerbahçede fil is pit üzerinde görünmiye başlamaları diğerlerinin de cesaretini artırdı. Haîk ta artık onlara lâkayd kalıyor du.
İstarabulda, İzm irde. Selânikte bi sikletlerin sayısı arttıkça arttı.
Bununla beraber, kadınlar, başka din ve mezhepten olsalar da, bisikle te binmek heveslerini tatmin edemi yor, halkın tariz ve taarruzundan korkuyorlardı.
Meşrutiyet bile bu korkuyu tam o- larak gideremedi.
Şimdi artık öyle bir korku kalma mış, en nezih bir spor olan bisiklet Türk kadınınan en zarif ve nezih bir eğlence vasıtası
olmuştur-Ercümend Ekrem TALU
«Parisliler çok saf insanlarıdır. Bo yuma aldatılır, hayal sukutuna uğ rarlar da yine uslanmazlar. Baron von Drais’in meşhur velosipedi dün sabah Lüksemburg bahçesinde tecrü be edilmiş, fakat beklenilen neticeyi vermekten uzak kalmıştır. Baron ce naplarının uşağı bu âletlç, üç daki kada gûya yüz elli metrelik yer gide ■ çekti. Halbuki peşine takılan çocuk lar omu kolaylıkla takip ettiler. Şu halde âletin amelî hiçbir faydası yok tur. Velösipet bir çocuk oyuncağın dan başka bir şey değildir!»
Ayni gazetelerin haber verdiklerine göre baronun icadı da, yine
ayaklar-İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi