• Sonuç bulunamadı

Kahve ve alkol

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kahve ve alkol"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

¿9

194%

Bu iki içkinin si­ nirler üzerindeki te

sirleri birbirlerine

zıd, biri uyandırıcı,

diğeri uyuşturucu

oldukları halde top­

luluklar üzerinde

ferdî tesirlerinin

W

A İ I # A İ

e alkol

Yazan: Orel. Prof.

M.

Şehifo

1

oynadıkları rol,

mütezad olma -

sına rağmen, birinin istifa ettirici olma­ ması, diğerinin ise aksine olarak istifa­ ya sevkeder ve itidale alıştırır bir hu­ susiyete sahıb bulunması dolayısile baş­

ka başka olmuştur. Kahvenin alkollü

içkilere ve bilhassa şaraba nisbetle

dünyaya yayılması da pek eski görün­

müyor. Çünkü kahve mahsulü üzüm

mahsulüne nisbetle çok daha sıcak bi* iklim istiyor, sıcaklığı mutedil memle­

ketlerde yetişmiyor. Halbuki kahveye

nisbetle üzüm çok yaygın sahalarda ye­ tişebiliyor, sıcakça ve kuru bir hava, yetişmesine kâfi geliyor.

Bin bir gece hikâyelerine bakılırsa, Şam, Bağdad ve Kahirede şarabın ay­

yaşlık derecesine kadar içildiğinden

bahsedildiği halde kahve bu hikâyelerin ancak sonunda g ö r ü l ü y o r . Ötedenberi

çayın hâkim olduğu Çinde ise al­

kol çok eski zamanlardan, Milâdın on

bir asır evvelinden devletçe şiddetle

menediliyor, o derece ki alkollü içki kullananlar, yapanlar ve satanlar idam

cezasına çarptırılıyor. Hindistanda da

Budizm alkolü reddediyor. Hind hü­

kümdarları da buna iştirak ediyor, yal­ nız Çindeki şiddet gösterilmiyor, sadece çok ağır vergiler konmak suretile alko­ lün revacı kösteklenmiş oluyor. İngiliz- ierin Hindistanı ele geçirdikleri zamana kadar bu hal devam ediyor.

Asya devletlerinde idareci sınıf, dinî ruf ve bir de «avam» denen halk yı

Avrupada halkın vaziyetinde salâh hâ­ sıl oldukça tedricen gevşeyerek alkolün mutedil bir surette kullanılmasına cevaz verilmiş, bol ye ucu? Irki yapılabildiği

bazı y e rlerd e'» e bilhassa şimal m em l#-. uumuı.uuou «...

---ketlerinde alkole konulan cüz’î vergile- | olarak bir haşhaşa gidiş, hiç değilse bir Jİn bile kaldırıldığı olmuştur. Buna kaP- muvazilik olduğu, birinin çökmesile di­ şi Asya halk yığınları, Mısır, K artaca gerinin de ortadan kalktığıdır,

ve hattâ şarklı bir rejim takib eden B i- 9 :J: sİ: 'Jf

zans İmparatorluğu halkı yirmi asır bo- j| Devamlı içkinin büyük topluluklarda

j 77^ I

^

şartta toplamaya zorlamak doğru ol­

madığı gibi mümkün de değildir. Yalnız tarihin şehadetlerinden sabit olan şu­

dur ki içki ile medeniyetin gelişmesi

«tekrirler geline.' de sorbe:-.. Dİnı, - hat**, ve zekânın açılması arasında topluluklar bakımından bir zıddiyet değil, tersine

yunca alkol serbestliği görmemişlerdir. Tarihte daima görüldüğü gibi bazı istis­ naların bulunması umumî gidişi boza cak gibi olmaktan uzakta kalmıştır.

Tarihin kaydettiği bu müşahedeler

içkinin sadece açlığı şöyle böyle gide­ rilmiş ve bundan fazlası yapılamamış topluluklarda yayılmasına maddeten de

imkân olmadığını, ancak bu seviyeyi

aşmış, refaha kavuşmağa başlamış,

müstakil servet ve şahsî mülkiyete sa- hib yerleşik bir sınıfın teşekkül etmiş ve bu yüzden zekâların açılmış, devletin de ona göre tekâmül etmiş olduğu me­ deniyetlerde serbest olduğu, halk taba­ kalarına kadar yayıldığı, aynı zamanda bir servet kaynağı ve ticaret emtiası haline geldiği görülmüştür.

Eski Yunan filozoflarının ahlâkî fazi­ leti bilhassa «Sofozine» dedikleri «iti­ dal. de göstermekle zekâ, irade ve ka­

rakterde yükselmedikçe ihtiras,

heye-bir itidal âmili olması da anlaşılmıyacak bir şey değildir. Zekâ, irade ve karak­ terce normal olmıyanlar hiç bir cemi­ yette çoğunluk halinde olamazlar. Çün­ kü buna tabiat kanunları mânidir. Al­

kolizmden yakayı kurtaramıyacak 0-

lanlar milyonlarca halk içinde ancak

devede kulak olabilirler. Büyük çoğun­ luğu itidale, mukavemete alışmış olmak­ la beraber Avrupada da alkolik olanlar hiç yok değildir. F akat umumi nüfusa nisbet edilirse hiç de telâş edilecek,

korkulacak bir yekûn teşkil etmezler.

Bakılırsa tifo hastalığı bir şehir hasta­ lığıdır. Tifolular ölüyor diye şehirleri yıkmak mı lâzımdır?» Alkolikler ölüyor diye de bağlar sökülecek, herkes «ku­ ru» olacak değildir. Çünkü bu görüş yerinde olmadığı gibi doğru, hayırlı ve faydalı olmaktan da uzaktır. Kaldı ki memleketimiz ötedenberi sıcak, soğuk ve mutedil olmak üzere bütün iklimleri ihtiva eden küçük bir kıta olduğu için her nevi mahsule, bağ ve bahçelere en can ve heveslere kapılarak ifrat veya J elverişli memleketlerden biridir. Böyle,

ğınları görülür. Avrupada olduğu gibi j tefritten kurtulmanın kolay olmıyaca- ^bir memlekette bağ ve bahçeleri kurut-

müstakil bir orta sınıf burada teşekkül ğmı anlatmak istemişleredir. Birdenbire j maya bile olmasa azaltmaya bir avuç etmiş değildir. Şahsî mülkiyet kat’î o -

İarak emniyet altında olmayıp icabında haczedildiği için, hükümdarlar dışında, müstakil bir zenginlik de pek görül­

memiştir. Burada içki içenler ancak

yüksek ve imtiyazlı bir sınıftır ki bun­ lar da pek mahduddur. Köylü büyük a-

razi sahihlerinin ve bilhassa hüküm­

darların nef’ine çalışmak mecburiyetin­ de olan bir durumda olduklarından iç­ kiyi ne almağa, ne de yapmağa takatleri yoktur. Sadece bu vaziyet Asyada alko­

lün kendiliğinden de menedilmiş bir

Ihalde bulunduğunu göstermeğe kâfidir. Hattâ o muhteşem Romada bile, yoksul­ luk devirlerinde, Avrupada da orta za­ manda alkolün menedildi*! olmuştur.

Bu memnuiyet çökme halinde bulu- İnan veya yerinde say-n medeniyetlerde ¡hemen daima görülegelîniştif. Yalnız şu

I farkla ki şarkın tuttuğu memnuiyet

i yolu devamlı olduğu Valde Roma ve

garib gelmesine rağmen yaygın ve de­ vamlı içki, ferdî olarak uyuşturucu bir

mahiyet gösterdiği halde, toplulukta

mlihim bir istifa âmili olmuş, şimal ka- vimlerinde görüldüğü gibi en sert içki­ ler bile bu hususta daha tesirli bir rol oynamış, itidalde, medeniyette ve hattâ dehalar yetiştirmekte en ileri gidenler bu milletler olmuştur. «Ölçü» ve «pre-

cision» denilen ince farklara dikkat,

hakikati en ince farklarda arama zihni­ yeti de içkiden kırılmak şöyle dursun, daha diri çıkmış topluluklarda teşekkül

etmiş, Avrupa medeniyetinin kaynağı

olan Yunan medeniyetinin deTıu zihniyeti ilk defa şarab bolluluğu içinde idrak

etmiş olduğunu görüyoruz. Bunları

söylemek yüksek medeniyetlerin sadece şarab ve içki yüzü suyu hürmetine te­ şekkül etmiş ve o sayede devam ediyor olduklarını iddia etmek değildir. Mede­ niyetleri vücude getiren âmilleri tek bir

alkolik döküntüsünü kazanmak için mi çalışacağız? Uzaklara gitmeğe ne ha­ cet. Aramızda ötedenberi şarab ve rakı içıfn hııistiyan ve Yahudi vatandaşları- j

n Û r- arâs ıda kaç -alkolik, kac mütereddi gİttcıilebllir? Akaitle olarak iş ve güç­ lerinde gösterdikleri sebat ve metanet, itidal ve tasarrufun övülmeğe değecek kadar devamlı ve sağlam olduğunu gör­

memek kabil değildir. İçkinin hakikî

bir tehlike teşkil edeceği ve ettiği yer­ ler ancak iptidaî kavimler olmuştur ki bunlar da uzak ve hücra adalarla Afıi- kanm ortasında yaşayan çok geri ve ip- i tidai insanlardır. Halbuki memleketimiz!

(2)

Kalkının ortalama ze­

seviyesi!« A v­

rupa halkının orta­ lama zekâ seviyesi arasında bir fark yok

--- .ja.— —tur. Buna rağmen

bugünkü AvrupalIlar kadar verimli ve

ileri bulunmuyorsak bunun sebebini

zekâmızda değil, başka noksanlarımızda aramak lâzımdır. Halbuki aynı millet on üçüncü ve on altıncı asırlar arasında Avrupa ve Asyada parmakla gösterile­ cek bir medeniyet ve kudrete erişmişti. Kaldı ki hiç bir milletin hep aynı seviye ve kudrette kalmadığını yalnız tarih de- I ğil, şu son yirmi otuz senede şahid ol­

duğumuz büyük, ibretli vakalar da gös- 1 termiştir. Nitekim dün birinci safta o- lan bir milletin bugün üçüncü dereceye

indiğini, sonra da üçüncü, dördüncü

j derecede olan bir devletin de birinciler s arasına karıştığını gözlerimizle görmüş

bulunuyoruz .Birdenbire son derecede

çökenler de caba!

Şimdi kahve ile alkolün (alkollü İç­ kiler) tarih boyunca yaptığı tesirlerin

mukayesesine gelelim. Yukarıda da

söylediğim gibi bunların birbirlerine zıd olan tesirlerine (birinin uyandırıcı, di­

ğerinin uyuşturucu) bakarak kahveyi

baş köşeye geçirmek lâzım geldiği sa­ nılır. Halbuki içkinin yasak edilip kah­

venin revaç bulduğu devirlerin İslâm

medeniyetinin durgunluk ve inhitat

zamanlarına miivazi olarak gittiği görü­ lüyor. Yakınşarktaki hemen bütün İslâm diyarını kendi camiasında toplamış o- lan OsmanlI İmparatorluğunda içki du­ rumunun ııe vaziyette olduğunu ayrıca tetkik etmek lâzımdır. Bu hususta sa­ lâhiyet sahibi olan kıymetli müdekkik İsmail Hâmi Danişmendin bizi bu yolda • aydınlatmalarını bilmem rica edebilir

miyim? Hatıralarımda aldanmıyorsam ;

kahvenin memleketimize girmeğe baş­ ladığı zamanlarda padişahların kahve içilmesini menetttikleri ve hattâ tebdil gezerek kontrolda bulunduklarıdır. Şa­ rabın da ilk defa Yıldırım Bayezid ta­

rafından kullanıldığını, vezir ve

ku-t’ . ¡ s u n u i s

r

te .¡t

: i AfTK-rj \ •,

< i ; ( ;> İ J ■■■ jû) >, s

>. -.i- . « . K*

; mandanlarına da içirmeğe çalıştığını

büyük Fransız şairi Lamartine’in İstan-

bulda ikameti esnasında yazdığı altı

cildlik tarihte okumuştum. Fakat son­ raları ne oldu, Tanzimata gelinciye ka­ dar kimler ve ne dereceye kadar içildi, bilmiyorum. Yalnız /ifanizmattan sonra içki yasağının gitgide-' gevşiyeı-ek bu­ günkü serbestliğe kadar ilerlemiş oldu­ ğu görülüyor. Tekelin kısa bir zamanda

komşularımıza ihracat yapacak kadar

gelişmesi rnühim bir adım sayılabilir. Halkımızın içkiden felâkete uğrıyacağı- na <0air olan şönhe ve tereddüdler de

yerinde olmasa -tir. Çünkü halkı­

mızın zekâsı ve i olgunluğu buna

başlıca mânidir. 4f V ı.,< onlara bu olgun- Jukiarını dııyuı taj 0 • husustaki şuur- 'lâfıiiı tiyandiiÎıafj; ,<-ki ile dünyaça meşhur olan kuvvet ve metanetlerinin bir imtihan geçireceğini ve bu imtihan­ dan daha uyanık, daha diri, daha ça­ lışkan, daha yaratıcr çıkmağa lâyık ol­ duklarını, bunun da ancak itidalle te-i min olunabileceğini sık sık hatırlatmak lâzımdır. Bana kalırsa, «Yeşilaycılar» a düşen vazife de bu olsa gerek.

M. Sekib TUNÇ

v,

r -5' r.-i.

f /

V"-Ta h a Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 Çalışmalar; bitki tuzlu bir ortamda yetiştiğinde, ortamın bitki ve toprak çözeltisi arasındaki sabit bir su potansiyel eğiminin sürdürülmesi

laka lâzımdır, (ve bu içtimaî sigortalardan da mü- himdir, çünkü, böyle sigortaların bir gelişme dev- resi geçirmiş bulunmaları icap eder.) Binaenaleyh yeni teşkil edilen

İstanbul Aydın Üniversitesi Haber Ajansı da yıl içinde gerçekleştirdiği haber-araştırma, röportaj, fotoğraf dallarında yarışmaya 41 fakülte ile katıldı..

Tablo 2 incelendiğinde, araştırmaya katılan bireylerin cinsiyetlerine göre KAE ölçeği alt boyutları olan duygusal esneklik, esneklik/açıklık, algısal duyarlılık ve

4 Aralık 1980 Balıkkesir doğumlu olan Öncü Koçman Balıkkesir Süper Lisesini bitirdikten sonra Denizli Pamukkale Üniversitesinde Makine Mühendisi olarak mezun olmuştur..

toplantısında bir reflü ilacı türü olan proton pompası baskılayıcıları alan hastalarda felç riskinin %21 daha yüksek olduğu açıklandı. İlacı en düşük dozda

Tatil günleri her türlü be­ şaretten beri bir kuru ülvan için boyanmış cellât kemendi de- nilmiye lâyık-bir sıkı boyunbağı takarak ve süslü tomruk

İşletmelerin dönem içindeki faaliyetleri sonunda eğer gelir getiren, kazançlı işlemler fazla olmuşsa o işletme kâr ile dönemini kapatmış demektir.. Bu kâr, o işletmenin öz