• Sonuç bulunamadı

Başlık: ANADOLU-LYKİA UYGARLIĞI Lykia’nın “Hellenleşmesi” Görüşüne Eleştirel Bir YaklaşımYazar(lar):IŞIK, Fahri Sayı: 36 Sayfa: 065-125 DOI: 10.1501/Andl_0000000374 Yayın Tarihi: 2010 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: ANADOLU-LYKİA UYGARLIĞI Lykia’nın “Hellenleşmesi” Görüşüne Eleştirel Bir YaklaşımYazar(lar):IŞIK, Fahri Sayı: 36 Sayfa: 065-125 DOI: 10.1501/Andl_0000000374 Yayın Tarihi: 2010 PDF"

Copied!
61
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANADOLU-LYKùA UYGARLI÷I

Lykia’nın “Hellenleûmesi” Görüûüne Eleûtirel Bir Yaklaûım

Türk Arkeolojisinin Lykia’daki öncüsü Hocam Cevdet Bayburtluoølu’nun

Arykanda’daki 40. yılı anısına saygıyla

Fahri IúIK* Anahtar sözcükler: Lykia, Anadolu, Hellenleûme, Akkulturasyon

Özet: Lykia Uygarlıøı’nın “Hellenliøi”, 19. yüzyıldan günümüze eskiçaø biliminin, bu baølamda arkeolojinin de hep gündeminde olmuûtur. Bu yabancı “kimlik” önce sanatın ve sanatçının “Hellenliøine” baølanmıû; Hellenistik Dönem’le birlikte yazının da “Hellence” oluûuyla süreç “ta-mam” sayılmıûtır. Bu yapılırken ne Lykia’nın sanat ve sanatçılarının Anadolu-ùon okulu kökeni ve ne de yazısının Anadolu-Milet kökeni fark etmiûtir; hatta yazının Makedon soylu ùskender süreciyle bu topraklarda yaygınlaûtıøı da göz ardı edilmiûtir. Arkaik ùonia’da kültür ve sanat Anadolu özlü olmasına karûın, yazı ve dil “Hellence” diye kimlik “Hellen” olmuûtur; fakat Arkaik ve Klasik Lykia’da yazı ve dilin yerli olmasına karûın, bu kez de sanat “Hellen” diye aynı kimlik yakıûtırılmıûtır. Kimliøi yazı mı belirler, yoksa sanat mı ? sorusu ise hiç önemsenmemiûtir. “Yazı Hellence, dil de öyle” sayılırken ve soylu sınıf üzerinden varılan buna iliûkin “deøiûimi” tüm Lykia toplumuna genelleûtirirken de bu çe-liûkiler sorgulanmamıûtır; örneøin Luvice ve Phrygce’nin yüzlerce yıl “yazısız” konuûulabildiøi anım-sanmamıûtır. Ve tüm bu sözde “kanıtlar” Lykia uygarlıøını tartıûmasızca “Hellen” yapmaya yeterken, “düûünce”nin gündemde hiç olmayıûı, sanat yapıtlarında okunmayıûı ise düûündürmemiûtir. Çünkü düûünce, “kimlik”te asıl belirleyici olandır; sanatı içeriøinde biçimlendirendir. Makalenin içeriøinde görülecektir ki Lykia’da konuların seçiminde, tarihsel içeriøinde, doøal ve gerçekçi betiminde “Hellas” yoktur, Anadolu vardır; “Hellenizm” yoktur, Doøululuk vardır. Lykia soylusu bile “Hellenleûmiû” olamaz, çünkü onun mezarı kent içindedir, agora’dadır, halkın yaûamından kopmaz; çünkü o ölünce tanrılaûır, “heros”laûmaz. ùnancı Anadolu kökenlidir; bu nedenle yerel kültlerin Hıristiyanlıøın baûlan-gıcında bile öne çıkmasıûaûırtıcı deøildir. Lykialı genelde doøada tapınır, sunakları kayadır. Tapınakla-rı da mezarlaTapınakla-rı da Anadolu geleneøinde biçimlendirilmiûtir. Yazıtlı Dikme Mezar’da belgelendiøi gibi, tanrı ve tanrıçaların yazıtlarda okunan Hellence adları, yazının Hellence oluûunun, çevirinin, bir gereøi olmalıdır. Kralın adı Perikle olsa da, o, Perikles’in aksine tanrılaûmıûtır; portresi Hellen sanatına özgü ideal güzellikten nasibini almamıû, Doøu gerçekçiliøiyle ve “Hellen olmayan” anlamında “barbar” bi-çemde betimlenmiûtir. Yani Atinalı’nın adını almıûtır, düûüncesini almamıûtır. Sonuçta eskiçaø bilimi, kültürler arası hep varolan ve “etki” olarak tanımlanan sanatsal biçim ve biçeme yönelik iliûkileri, söz konusu Hellenler olduøunda “akkulturasyon”a dönüûtürmede ödünsüz olmuûtur. Bilimde dogma yoktur, “ödünsüz” olunmaz; aklın izinde sorgulama vardır. Yirmi yıl boyu Lykia’da yaptıøımız budur ve “Patara Okulu” olarak vardıøımız, yazdıøımız “Anadolu” özlü sonuç, komûu Ksanthos’ta gün yüzüne çıkan Geç Hitit etkili orthostat kabartmalar ıûıøında varılan ve araûtırmacılarının da ûimdilerde -sanki bunlar bizler tarafından önceden “hiç yazılmamıû” gibi- yazdıkları sonuçtur.

* Prof. Dr. Fahri Iûık, Akdeniz Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Kampüs, TR-07058 / ANTALYA.

(2)

A CRITICAL APPROACH TO THE THESIS OF LYCIA BECOMING “HELLENIC”

Keywords: Lycia, Anatolia, Hellenization, Acculturation

Summary: Lycian Civilization, considered to be “Hellenic”, has been an issue in prehistoric

science and archeology since the 19th century. This foreign identity attributed to Lycia was first based

on the art of the region (and the artists), called “Hellenic”; then the ‘Hellenization’ of Lycia was deemed complete when the Greek script and language was adopted in the Hellenistic period. How-ever, neither the Anatolian sources of the art and artist, nor the Anatolian sources of the writing were taken into consideration in this thesis. Moreover, the fact that the Greek script and language was disseminated in this territory by the Macedonian Alexander the Great was ignored. Although culture and art in Archaic Ionia were endemic to Anatolia, Archaic Ionia was deemed Hellenic be-cause the script and language was Greek. On the other hand, in Archaic and Classical Lycia, although the writing and language was local, Hellenic identification was ascribed due to the art, deemed to be ‘Hellenic’. “Which identifies origin, writing or art?” This question was never raised. It has been con-sidered that “where the writing was in Greek, then the language should also be Greek”. This induc-tion (of the Greek language) by a noble minority was disseminated to all the people of Lycia. How-ever, there were contradictions, such as the fact that the Phrygian and Luvian languages were spoken for centuries without usage of writing, and this was ignored. All this “evidence” was deemed satisfac-tory to make Lycian civilization “Hellenic”; no discussion took place about the “thought” of the Ly-cian people or their works of art. However, “thought” is the main identifier of origin and it formu-lates art according to its content. In the context of this article, it will be seen that there is no “Hellen-ism” either in the themes selected for the works of art, or the historical content, natural and realistic description of Lycia, but that there is the “Anatolian” and there is the “truth” in an oriental way. Fur-ther, a Lycian noble may also be said to be ”un-Hellenic” in that, his tomb may be located in the city, in the Agora and not separated from the people’s lives, and because when he dies, he will become a god, not a “hero”. His beliefs are of Anatolian source, thus it should not be surprising that the local cults flourish even at the beginning of the Christianity. The Lycian worshipped in nature; his altars were the rock. His temples and tombs were formed in an Anatolian fashion. As documented on the “Inscribed Pillar”, the Hellenic names of the gods and goddesses in inscriptions should be because of the requirement of the writing and translation into Greek. Even if the name of the king was Pe-ricles, he became a god, unlike Pericles. His portrait does not reflect the ideal beauty of Hellenic art. On the contrary, it describes a “barbarian”, in a non-Hellenic, but a realistic oriental manner. In oth-er words, he has taken the name, but not the thoughts of the Athenian. Finally, classical studies have not converted the notion of “influence”, which refers to the impact on artistic forms between cul-tures, to “acculturation”, when the subject matter is the Hellenes. There is no place for dogma, or resistance in science, but there should be intelligent questioning and examination. This is what we have been doing in Lycia for 20 years… We, the “School of Patara”, have raised awareness of the consequence of “Anatolian” sources, and this is a consequence which researchers are now writing about, as if we have never written before, in view of the orthostat relief in the vein of late-Hittite art, which came to light at our neighbor, Xanthos.

(3)

-I-Günümüz Teke Yarımadası’nın An-tik Çaø’daki adıdır Lykia (Res. 1). Akde-niz vardır güneyinde; daølık kuzeyde, Ksanthos Irmaøı’nın küçük kollarıyla bes-lenen Kabalis Bölgesi ile Milyas’ı içine alır ve Söøüt düzlüøüne dek uzanır Klasik Dönem’de; doøu sınırını çevresiyle Alakır Çayı ve batı sınırını -sorunlu Telmessos’a karûın- Dalaman Çayı (ùndos) çizer. Ku-zey Lykia’nın Elmalı Yaylası’nda Milyaslılar, Doøu Lykia’nın Beydaøları üzerindeki yerleûimlerinde ise Solymler yaûar; her iki halk da Lykialılar’la yakın akrabadır, aynı topraklar içinde sayılır. Lykia’ya özgü mezarlar, sanki ülkenin kimliøi gibidir. ùz onlarla sürülür ki etnik kimliøiyle de farklılaûan doøuda en son kaya mezarı, biri kabartmalı ve diøeri ya-lın, iki örnekle Asartaû’tadır1; Lykia

tiple-melerinden farklı mezar biçimlerine koûut olarak Phaselis gibi Lykialı olmayan hal-kıyla da ülkeden soyutlanan Olympos’un2

batısındaki daø köyü Yazır’da küçük bir bey kalesi kayalıøında konumlanır onlar; kuzeyde ise Milyas’ta görkemli Hacımusalar Höyük’e bakan Kızılca’da ve Gölhisar Yaylası’nın doøu ucunda Erken Demirçaø mezarlarıyla tanınan Uylupınar yakınlarındadır3. Vadilerinin yamaçlarında önemli yerleûimleri de besleyen ırmaklar; doøuda antik adı bilinmeyen Alakırçay ile Limyros ve Arykandos, Orta Lykia’da Myros ve batıda Ksanthos, Glaukos ve ùndos’tur4

.

1 Iûın 1994, 68-77. 2 Dinç 2010, 3, 11.

3 Kızılca: Çevik 1996, 64, Res. 3., 4; Uylupınar

Gâvurdamı: Dörtlük 1977, 11, Res. 9, Çiz. 6-8; Gay – Corsten 2006, 47 vdd, Lev. 2-5.

4 Lykia coørafyası için ayrıntılıca bkz. Bayburtluoølu

2004, 24 vdd.

M.Ö. 2. binyılda Demirçaø Karia’sını da içine alan daha geniû bir coørafyada, Parha (Perge) ile Millavanda (Miletos) arasında, Hititlerin Lukka Ülkesi dediøi topraklarda (Res. 2) baøımsız yaûardı on-lar; kuzeyindeki Arzava Ülkesinin dörde bölünen halkları gibi Hitit Büyük Krallı-øı’na baøımlı olan uydu devletlerden fark-lıydı. “Lukka”dan uyarlanarak “Lykia” oluûu ilk M.Ö. 8. yüzyılda Homeros’un ùlias’ında okunur ki Troia’da Lykia asker-lerinin de Sarpedon önderliøinde bir yiøit-lik destanıdır o (Res. 65). Ve ùlias aynı zamanda bir “tarih” ise eøer, “Troia savaû ortaklarının en ünlüsü ve en insanı”5 olma

ayrıcalıøında kiûileûtirilen o yiøidin, hep yazıldıøı gibi, vadiye kapalı Ksanthos Kenti’nde deøil, kanımca Ksanthos Vadi-si’ne egemen bir yerde oturmuû olabile-ceøi de orada okunur; bu bilgiden de ül-kesini büyük olasılıkla tüm Vadi’ye ve su kaynaklarıyla onu besleyen Kragoslara bakan bir yerden, Tlava Kalesi’nden (Res. 3) yönettiøi anlaûılır. Çünkü Vadi, tüm zamanlar içinde Lykia’nın “yüreøi”dir; Tlos gibi Pinara, Ksanthos ve Patara, ül-kenin bu en eski ve en önemli dört büyü-øü, o bitek toprakta doømuûlardır tarihe; ve Tlava bu özel yurtla, M.Ö. 15. yüzyıl sonu Hitit metinlerinde “Dalava” Ülkesi adıyla “Lukka” Ülkesi’nin yerine geçebi-lecek denli özdeûleûmiûtir6

.

Luvice’ye akraba olan ve Hititler’e de yabancı gelmeyen Hint-Avrupa kökenli kendi öz dillerinde “trmmis” halkın adıydı; yurtlarına da “trmmili” derlerdi. Patara Yol Kılavuz Anıtı bloklarından biri üzerinde okunan “Balboura’dan Kibyra’ya Trimilin

5 Erhat 1972, 340-342, bkz. “Sarpedon”.

(4)

üzerinden 126 stadia”7 yönlendirmesin-den belli ki günümüzde Dirmil odaklı ola-rak Seki ve Gölhisar çevresine de geniûle-diøi düûünülen bitek yaylalar anayurduydu onların. Bu durumda, yüzeyden çömlek buluntularıyla bile M.Ö. 4. binyıl Geç Kalkolitik Çaø’ına dek iz verebilen yerle-ûimlerde, yani Çaltılar, Ece ve Sorkun’un yayvan höyüklerinde, Orta Anadolu’nun Hatti Ülkesi ile Akdeniz ve Ege kıyılarına daøılmıû olan akraba Luvi halklarıyla ben-zer kültürü paylaûarak yaûayanlar onlar olmalıydı. Seki Yaylası’na ve Karabel Geçiti’ne egemen bir daø yerleûimi olarak tarihi Hellenistik Dönem’le birlikte yazıl-maya baûlanan geç zamanların güçlü kenti Oinoanda’nın Geç Tunç Çaøı Hitit me-tinlerinde geçen Viyanavanda ile örtüû-mesi, bu baølamda önemlidir. Viyanavanda’nın -Oinoanda yüzey araû-tırmalarını sürdüren M. Bachmann tara-fından da- akılcı gerekçelerle daø kenti aûaøısında, yani yakınındaki bir baûka yer-de, aranması olgusu; adları aynı Hitit me-tinlerinde Dalava, Pina ve Avarna olarak okunan Tlos, Pinara ve Ksanthos’un he-nüz bilinmeyen Demir Çaøı öncesi yerle-ûimleri için de yol gösterici olabilir. Patar’da ise yer, deøiûmez; çünkü Tunç Çaøı sonrası Patara’sı da içliman kıyısın-dan yükselen bir “höyük” görüntüsündeki Tepecik’tedir; eskinin üzerine temellen-miûtir.

Seki Yaylası’na Güøü Beli’yle baøla-nan ve Demir Çaø “Daølık Lykia”sının batı yarısını oluûturan Elmalı Yaylası da barındırdıøı tarihöncesi höyük yerleûimle-riyle8, kazılarla araûtırılan bir görkemli

7 Iûık – ùûkan – Çevik 1998-1999, 35, Lev. 26, b, e;

Iûık 2000a, 97, Res. 78.

8 Özgen 2006, 538; Mellink 1976, 377 vdd.

Hacımusalar Höyük ve Sema Höyük’le örneøin, Demir Çaøı öncesinde de “Trmmili”nin bir parçası mıydı?, olabilir. Çünkü Lukka sınırları Lykia’yı çok aûan bir coørafyaya yayılmıûtır. Parha’dan Millavanda’ya dek uzandıøına göre (Res. 2), Halikarnassos Yarımadası ucunda bu-gün Dirmil adıyla yaûayan “Protogeometrik Dönem” yerleûimini9

bile erken bir zamanda kuranların onlar-dan bir boy olma olasılıøı tam dıûlanamaz. Ve çünkü Trmmililer, soy ataları Luvi ile onlara akraba Hitit ve Pala halkları gibi yine olasıdır ki dıûardan göçle gelmemiû-lerdir, belki de Anadolu’da doøanlardır10.

Miliarium Lyciae ile artık kesinlikle bi-linen; Herodotos’un dediøinin aksine, Trmmili halkının Girit kökenli olmadıøı, ilk oradan gelmediøidir. Mitosların dilinde Sarpedon’la da güçlendirilmek istenen bir baø kurulacaksa eøer, M.Ö. 2. binyıl ilk yarısı içinde Anadolu, Mısır ve Mezopo-tamya ile yarıûabilir düzeydeki gücü, kül-tür ve sanatıyla göz kamaûtıran ve konu-muyla özel olan bu Doøu Akdeniz adasıy-la; ancak Anadolu’dan oraya gidenler ve Minos Uygarlıøı’nı yaratılmasında pay sa-hibi olanlar olabilir Trmmililer. Phaistos Diski üzerindeki okunamayan resim yazı-sının11 Lukkalılarla olası baølantısı doø-ruysa eøer12; bu baølantı, oraya göçen

Trmmili halkıyla da iliûkili olabilir; çünkü Anadolu-Girit baøı kültürel ve sanatsal anlamda, inançta, çok yönlü olarak

var-9 Iûık 2007, 98; Protogeometrik Dirmil için bkz.

Boy-sal 1969, 31; Özgünel 1978, 69 d.; Iûık 1990, 19.

10 Bu konudaki genel tartıûma ve ilgili literatür için bkz.

Iûık 2007, 229-236.

11 Marinatos 1959, Lev. 72. 73. 12 Friedrich 2000, 164, d.

(5)

dır13. Lykia’da “belki M.Ö. 2. bin yılın Lukkaları ile Girit’ten gelenlerin katılımıy-la oluûtuøunu düûündüøümüz Trmmili topluluøunun birleûmesi sonucunda M.Ö. 1. bin yılın Likyalıları’nın oluûtuøunu söy-leyebiliriz”14 görüûü bu baølamda kabul

edilebilir gözükmez. Onların Anadolulu-øu salt Sema Höyük’ten gaga aøızlı bir M.Ö. geç. 3. binyıl testisinin biçim ve be-zemede eûcesine benzerini Alaca kral me-zarlarında bulmasında15 deøil, ustalıøını “Lykialı Kykloplar”ın yaptıøı Geç Tunç Çaø “Tiryns kalesi sur” örgüsünün bir Hattuûa suruna benzerliøinde de16

gösterir kendini.

Herodotos’a, genelde yapıldıøı gibi, kayıtsız ve ûartsız inanılacak olursa, ülke-nin “Lykia” adının da Anadolu ile bir ilin-tisi yoktur; çünkü O’na göre: Girit’e ege-menlik üzerine Minos, kardeûi Sarpedon’la kavgalıdır; Minos kazanır mücadeleyi, Sarpedon kurtuluûu yandaûla-rıyla Anadolu’ya geçmekte bulur ve Lykia’ya yerleûir. Bu ara Atina Kralı Pandion oølu Lykos da kardeûi Aegeos’la tutuûtuøu ve de kaybettiøi taht kavgası ardından ülkesini terk ederek Lykia’ya ge-lecek ve orada Sarpedon’la buluûacaktır; iûte ülkenin “Lykia” oluûu, Atinalı “Lykos”un adıyla baølantılıdır17

.

13 Girit’e Anadolu kültür göçü için bkz. Schachermeyr

1967, 12, vdd.; Alkım 1968, 67, vd.; Alexiou 1991, 19;ùnançta Anadolu-Girit iliûkisi için bkz. Iûık 1999, 28, (lit. ile).

14 Dinç 2010, 6; Bu konuda çeliûen yorumlar için

ayrı-ca bkz. Efendioølu 2010, 4, vdd.

15 Iûık 2007, 230, Res. 5a, b.

16 “Tiryns Kalesi’ni Lykialı Kykloplar’ın ördüøü”

ko-nusundaki antik kaynaklar için bkz. Strabo (VIII 6,11), Pausanias (II 25,8), Bakchylides (X 77-81). Duvarların karûılaûtırması için bkz. Iûık 2006, 440 vdd., Res. ile.

17 Bu konuda bkz. Bean 1978, 20; Dinç 2010, 5. G.E.

Bean’in ve onun izinde S. Dinç’in, bir masala dayalı

Lykia’yı “Hellenleûtirme” amaçlı bu “masal”, Herodotos’un Atina sevdası uø-runa gerçeøinden saptırarak aktardıøı tek olay deøildir; O’nun, çaødaû Batı’nın da iûine gelen Atina merkezci yaklaûımı, Lykia-Pers iliûkisine de vurmuûtur dam-gasını ve Persler düûman ve Atinalılar sanki dost gösterilerek Lykia halkına, ta-rih burada da yanıltılmıûtır. Çünkü: M.Ö. 540 dolaylarında Harpagos önderliøindeki güçlü Pers ordusuna karûı koyulamayaca-øını anlayınca, en deøerli varlıklarıyla, yaû-lılarıyla ve çocuklarıyla, birlikte kalelerini ateûe veren ve son nefese dek süren acı-masız bir savaûla efsaneleûtirilen “yiøit” Ksanthos halkının, izleyen süreçte kendi hanedanına can düûmanı Harpagos’un adını vermesi18 bir çeliûkidir; ve zaten

an-latıldıøı ölçüde acımasız bir yıkımdan bek-lenen izlere de Ksanthos Bey Kalesi’nde rastlanmamıûtır19

. O anlatımdan ayrıca, Ksanthos Vadisi’nin Araksa, Tlos, Pinara, Sidyma ve Patara gibi büyük yerleûimle-rinde yaûayan çoøunluøun Perslere karûı sanki teslimiyetçiliøi gibi ters bir sonuç çıkar ki bu, dıû düûmana karûı hep dayanı-ûan, baøımsızlıkta ödünsüz bir halkın ta-rihe kazıdıøı tasada” Birlik” karakteriyle çeliûir; kent devletlerine ortak simge olan

triskeles’in (Res. 64) misyonuyla çeliûir.

anlatımın içerdiøi çeliûkiyi salt, “Minos’un M.Ö. 15. yüzyıl, Pandion’un ise M.Ö. 13. yüzyıl” gibi -sözde de olsa- farklı zamanlarda yaûamıû olmalarında gör-meleri, yani “mitos”u “tarih” sayarak hüküm verme-leri düûündürücüdür. Mitos’un tarih olamayacaøı konusunda bkz. Iûık 2008, 571-585.

18 Ksanthos’taki tanınmıû Yazıtlı Dikme Tapınak

Me-zarı üzerindeki yazıtta adı geçen mezar sahibi Ksanthos Beyi, “Harpagos oølu” dur; Bean 1978, 177; Kolb-Kupke 1992, 19.

19 Bryce 1986, 34. Buna karûın bkz. Efendioølu 2010, 6

dipnot. 6: “Ksanthos kenti bu büyük yenilgi sonucu harap olmuû, fakat bu yıkımı gerçekleûtiren Persler tarafından tekrar inûa edilmiûtir”.

(6)

Çünkü ayrıca: M.Ö. 5. yüzyıl baûla-rında Milet önderliøinde Perslere karûı baûlatılan ùon ayaklanmasına, özgürlükçü Lykialı’nın sessiz kalıûı; az zaman sonra-sında gerçekleûen Pers-Atina arasonra-sındaki en belirleyici bir savaûta, Salamis’te, Lykialıların Persleri yeøleyerek Atinalılara karûı Kserkses’e 50 gemiyle destek ver-mesi20; Atinalı Kimon’un M.Ö. 468 Eurymedon Savaûı öncesi Persler’e karûı aradıøı desteøe Lykia kentleri tarafından dirençle karûı durulması; Atinalılar’ın ùonia, Karia, Lykia ve Pamphylia kentle-rini sözde Perslere karûı koruma amacıyla kurdukları Attika-Delos Deniz Birliøi’ne katılımın kısa süreli ve belli ki isteksizce gerçekleûmiû olması ve hemen ilk fırsatta, Peloponnes Savaûları ile birlikte, Pers ta-rafında saf tutulması21; ve de vergi topla-mak için gelen Atinalı Melesander’in M.Ö. 430/29 yılında aøır bir yenilgiye uø-ratılması22; özlücesi M.Ö. 5. yüzyıl Lykia’sının Atina egemenliøi sürecinde yaûanan tüm olaylar, Herodotos’a göre Pers-Lykia “düûmanlıøı”, diøer bir deyiûle “Atina-Lykia dostluøu” ile baødaûtırılması olanaksız tarihsel gerçeklerdir. Herodot Tarihi’ni bu yaûanmıû doørular ıûıøında sorgulayarak deøerlendirme zamanı artık gelmiû olmalıdır. Çünkü eskiçaø bilimi yi-ne bu Atina merkezci tarihçinin, Akha Hellenleri’nin M.Ö. 12. yüzyılda Dor sal-dırısı ardından kurtuluûu Anadolu’ya sı-øınmada arayan bir umut göçünü bile, “Atinalı ùonların önderliøinde bir

20 Herodot VII, 92.

21 Lykia adı M.Ö. 446/45’ten sonra Attika vergi

listele-rinde okunmaz; Thukydides II 9,4’te verilen üyeler arasında da yoktur, Bean 1978, 25; Kolb-Kupke 1992, 14; Efendioølu 2010, 7 dipnot 8.

22 Bean 1978, 177 vdd.; Efendioølu 2010, 7, dipnot 9.

kolonizasyon hareketi” olarak çarpıtma-sından da çok zarar görmüûtür23

.

Herodotos’un tarihi gerçekleri bu boyutta saptırmasının özünde bilinir ki Halikarnassos’u Pers hükümranlıøı altında tiran olarak despotça yöneten Lygdamis’in zulmü vardır. O’nun zorba yönetimine dayanamayarak çareyi doødu-øu toprakları gönülsüzce terketmekte bulması ve tirana karûı ayaklanmaya katı-lan amcası, Homer sonrası epik ûiirin ün-lü ismi, Panyassis’in idam edilmesi gibi dramatik olaylar vardır; ve dolaylı olarak Persleri de sorumlu tuttuøu tüm bu acıla-rın tersine, Altın Çaøı’nı yaûayan Perikles Atina’sında gördüøü ilgiye karûı duyduøu ûükran ve onlara hayranlık vardır.

Lykia, büyüleyici yabanıl doøası ve özgün kaya kentleriyle Batılı gezginlerin ilgi odaøında olmuû; 19. yüzyılın baûların-da, 1811 yılınbaûların-da, ùngiliz kaptan F. Beaufort ile uyanan ilgi 1836’da Fransız Ch. Texier’le birlikte yoøunlaûan bir süre-ce girmiûtir. Çünkü ardından, 1838’de, yöreye gelen ùngiliz Ch. Fellows’un özel-likle Ksanthos keûifleri, yüzeyden gözü-ken benzersiz sanatsal deøerlerin tümü-nün 1842’de Londra’ya götürülmesi ey-lemiyle sonlanırken; bir yıl önce Alman J. A. Schönborn tarafından görülen Trysa’daki muhteûem Temenos Tapınak Mezar da 1882 yılında, baûını O. Benndorf ve G. Niemann’ın çektiøi Avusturyalı bir ekip tarafından sökülerek özel döûenen bir daø yolu üzerinden Ke-kova’ya ulaûtırılmıû ve oradan Viyana’ya taûınmıûtır24. Bu talan döneminin

sonra-sında, yazık ki yarım yüzyıllık bir

gecik-23 Bu konuda bkz. Iûık 2009, 53-88; özellikle ve

ayrıntı-lıca: Iûık ve diø.

(7)

meyle gelen Osman Hamdi Bey Döne-mi’nde, “Türkiye’de bilcümle asar-ı atika-i menkule ve gayrimenkule Hükümet-i Osmaniye’nin malıdır” kararlılıøıyla 1906 yılında çıkan Asar-ı Atika Nizamname-si’nin de etkisiyle, ve zaten yüzeyde de doøduøu topraøa hasret bırakılacak pek birûeylerin kalmadıøı bir zamanda, ilginin azaldıøı bir sürece girilir.

Lykia sanatına iliûkin belirli bir konu-da ilk bilimsel çalıûma, hocası G. Rodenwaldt’ın izinde, E. Akurgal tarafın-dan yapılmıû ve 1941 yılında yayınlanmıû olsa da25, arkeolojik kazılar dönemi ilk ya-bancılarla baûlar. “Beylikler Dönemi” ola-rak adlandırılan Arkaik ve Klasik evreler-de -ùonlar gibi- kent evreler-devletleriyle yöneti-len Lykia’da, ülkenin “yüreøi” sayılan ve tüm tarihi boyunca en erken ve en büyük yerleûimleri barındıran, Homeros’ta tek baûına “Lykia” olan Ksanthos Vadisi’nin aynı adlı güçlü kentiyle baûlar bu süreç; 1950 yılında Ksanthos’la baûlar ve Fran-sızlar bu çalıûmaları 1962’de Lykia ulusu-nun dinsel merkezi önemindeki Letoon’a geniûletir. 1965’te Almanlar tarafından gerçekleûtirilen geniû kapsamlı bir Myra ve çevresi yüzey araûtırmaları sonrasında, 1969 yılında, aynı ekip baûkanlıøında Avusturyalılar adına Limyra kazısında ka-rar kılınır. 1989 yılında ise Almanlar çok yönlü ve kapsamlı bir yüzey araûtırması için on yıl süreyle Kyaneai ve çevresinde odaklanmıûlardır. Ve Türkler ilk kez 1971’de C. Bayburtluoølu’nun Arykanda kazısıyla Lykia’da olmuûlardır26

.

Bu baølamda Patara özel bir konum-dadır. Kazı baûvurusunun yapıldıøı 1981 yılının yazında kuzeyi üzerine oturan

25 Akurgal 1941.

26 Bayburtluoølu 2003; Bayburtluoølu 2004, 124-148.

Gelemiû Köyü; Elmalı Yaylası’nda kaya mezarlarıyla donanmıû bir Lykia daø yer-leûiminin topuøunda konumlanan ve adı sonradan ùslamlar’a deøiûen Dereboøazı27

yörüklerinin kıûlaøı, bir konar-göçer ye-riydi. Yamaçlara seyrekçe daøılmıû yirmi kadar tek göz taû ev bulunurdu ki, antik kentin Ksanthos Ovası’na açılan tek do-øal kapısı Kısık’ın dar geçiti bir kapıyla kapatılsa, Patara bütünüyle korunabile-cekti. Bu umutla yapılan kazı baûvuru-sunda hiç umulmadık bir tavırla karûıla-ûılmıû; o zamana dek hiç duyulmamıû, uy-gulanmamıû olan bir yöntemle ve kalıbına uydurulmuû bir gerekçeyle, “yöreyle ilgili iki bilim insanı ve bir müzecinin olumsuz raporları”nın arkasına sıøınılarak, izin çıkmamıûtı ve tam 7 yıl bekletilmiûti. Al-tan Akat’ın Genel Müdürlüøe aAl-tanıûıyla birlikte, 1988 yılında, oraya gidildiøinde görülmüûtü ki yedi yıl öncesinin, Sybille Haynes’in yakıûan deyimiyle, “Uyuyan Güzel”i; Patara Kuzey’de özellikle dıû kaynaklı parasal desteøin gücüyle tez za-manda türeyen, yasaklı olduøu için de plansız, çarpık yapılaûmanın en somut örneklerini sergileyen pansiyon ve otelle-rin ve o ara kurulan üç büyük konut koo-peratifinden birinin beton soøuøuyla uyanmıûtır uykudan (Res. 4).

ùnce Burun’da uygulama aûamasında bulunan apart villalı yazlıkların ve pharos,

granarium, stadion ile anıt mezarların ko-numlandıøı Haliç’in batı yakasında ise ya-kın bir gelecek için öngörülen bir tatil kö-yünün tehdidi altında, tükeniûin eûiøin-deydi kumsal. Hedefin, görkemli devlet anıtlarının temellendiøi antik kent odaøı üzerinden deniz kıyısına dek uzanacak bir talan olduøu görülünce ve “Side” özentisi

(8)

ve bencilliøiyle hızla yokedilmek istenen bir mirasa sahiplik öncelikli olunca, de-øiûmiûtir gündem. ùûgalcilerin her yolu mubah sayan çirkin ve tehditkâr davranıû-larına karûın ve Patara Kuzey bir oy farkla üçüncü derecede kalmıû olsa da; antik kent merkezi ve onu çevreleyen akarbakar tepeler birinci derecede arkeolojik ve do-øal site dönüûtürülerek insanlıøa miras bir tarih ve doøa hazinesi geleceøe koruna-bilmiûtir (Res. 4). Ve kent, Lykia karanlı-øını aydınlatmaya baûlayan kazı sonuçla-rından da öte, “destanlaûan” bu koruma mücadelesiyle simgeleûmiû, öyle düûül-müûtür tarihe.

ùûte bu tarihi özveriyle yazan arkadaû-larımız,ûimdilerde H. ùûkan ve ú. Aktaû’ın emanetinde olan baûkent Patara’da ka-zandıkları özgüven ve deneyimle yola çı-karak Lykia’nın sorunlara çözüm umulan bilinmeyenlerine doøru daøılmaya baûladı-lar. ùlkin Hitit metinlerinde “Lukka Ülke-si” ile özdeûleûtirilen çok özel bir yerde, önce H. ùûkan ve sonra T. Korkut ile, Tlos odaklı Akdaølar’da ve Ksanthos Va-disi’nde (Res. 3) oldular; Beydaøları’na egemen Solymler Ülkesi’ni yüzeyden araû-tırmanın ardından Doøu- ve Orta Lykia’ya yöneldiler: ù. Kızgut ile bir “Hellen kuruluûu” olduøu kaya mezarla-rının ve Likçe yazıtların ıûıøında hiç inan-dırmayan ve bir Lykia kentinde aranan her yapıyı tepe üzerindeki küçük yerleûi-minde en güzeliyle barındıran Opramoas’ın Rhodiapolis’ine (Res. 5); N. Çevik ve S. Bulut ile, kalın Myros örtüsü altında uykuya yatmıû “altı büyük kent”ten biri önemindeki Myra’ya (Res. 6) ve onun “Limanı”ndan fazlasını barındı-ran Andriake’ye geçtiler. Komûu Kibyratis’te ve Pisidia’da bölgenin antik

baûkentlerini kazı çalıûmalarıyla günyüzüne çıkarmaya baûlayan bilimsel ekibin baûkanları da yine çekirdek kadro-larıyla birlikte bu Okul’un ürünüydüler.

Çok amaca hedefliydiler onlar. Yöre halkını, “cavır” diye ötelediøi kendi geç-miûiyle barıûtırarak üzerinde oturduøu kültürel mirasa sahiplik bilincini aûılamak ve geleceøe olan umutlarını kültür turizmi baølamında diri tutmaktı amaçlardan biri; özellikle de Panhellenizm’in burgacında Hellenleûtirilen Lykia uygarlık tarihini bi-limsel bulgu ve verilerin ıûıøında doøru-suyla yeniden yazmaktı. Akdeniz ve Ege genelinde olduøu gibi Lykia’da da önemli tüm kentlerin adını mitosların diliyle Hellen soylu “kent kurucu heros’lar”ın adına baølama yoluyla hedeflenen, eskinin yöre halkını ve ûimdi de çaødaû insanı Lykia’nın “Hellenliøi’ne inandırma” ma-salları altında yatan politik gerçekleri göz-ler önüne sermekti amaç; Hititçe “Lukka”dan uyarlama bir “Lykia”nın, Atina Kralı Pandion’un oølu Lykos tara-fından kurulduøu ve yöreye adını verdiøi gibi belleklere kazınmıû yerleûik yargının masal olduøunu anlatmaktı28

. Arkaik ve Klasik Dönemleri içine alan uzunca bir süreçte Lykia Yeni Hititler gibi, belli ki o gelenekte, kent devletleriyle yönetilir. Atina demokrasisi etkilemez yerel feodal beylerin yönetimini. Ksanthos’ta, bastıøı sikkelerle tanınan ve M.Ö. 4. yüzyıl baûla-rına dek yaklaûık yüzyıl boyunca yöneten ve de Kuprlli’den soy soyluyan beyler Kheriga, Kherei ve Erbbina’dır; sikkeleri saptanabilen diøer beylikler doøudan ba-tıya: Limyra, Myra, Trysa, Hoyran, Kyaneai, Avûartepe, Apollonia, Tüse, ùsinda, Phellos, Antiphellos, Patara,

(9)

Pinara, Tlos, Telmessos ve Kadyanda’dır29.

Eskiçaø Bilimi’nin yüzelli yıldan bu yana “Hellenliøini” sorgulama gereøi bile duymadıøı bir uygarlıøı kendi “Anadolu” köküne baølamanın kolay olmayacaøı bel-liydi. Çünkü Anadolu arkeolojisinin dün-yaca tanınmıû saygın adı Akurgal ayrıca doktora çalıûmasının baûlıøına taûımıûtı Lykia sanatının “Hellenliøi”ni, “M.Ö. 6. yüzyıl Lykia Yunan Kabartmaları” diye. Karûı bir görüûü öncelikle kendi halkımı-za inandırmak kolay olmayacaktı. Ayrıca, bir taraftan ùonlar baølamında, “sanatı ve kültürü Doøu/Anadolu olan ve Anadolu mayasıyla yarattıkları Batı Uygarlıøı’nı Ege’nin batı yakasındaki ‘anayurda’ aûıla-yan sömürgeciler Atinalılar’dır, çünkü ya-zı ve dil Hellence’dir” denecekti. Öte yandan, her nasıl oluyorsa, “yazısı ve dili yerli olan” bir halkın, Lykia’nın, uygarlıøı da “Hellen” olabilecekti, çünkü bu kez “sanatları Hellen etkili” olacaktı. Karûıt iki gerekçeyle aynı hedefe varabilme mu-cizesini(!) içeren bu görüûler Batılılar gibi Akurgal’ındır da. Bir uygarlıøın kimliøini yazı ve dil mi belirler, yoksa sanatın, dü-ûüncenin niceliøi mi?; bunu anılan mantık temelinde anlayabilmek mümkün deøil-dir30. Anlaûılan tek ûey, Batı Anadolu’da her uygarlıøın her durumda mutlaka “Hellen” olması gerektiøidir (!). Acıdır ki genç kuûak eskiçaø bilimcilerimiz de Lykia’da Hellen etkisini yazı temelinde görme kolaycılıøından sıyrılamamıû; yerli

29 Lykia’da Dynastik sistem ve sikke basımları

konu-sunda ayrıntılıca bkz. Özüdoøru 2008, 18, vdd., 29, vdd. Antik Lykia kentlerinin tümü için öncelikle bkz. Bayburtluoølu 1982; Bayburtluoølu 2004, 47 vdd.

30 Sorun, ùonia baølamında özellikle önemlidir;

tara-fımdan tartıûmaya açılmıûtır: 2009, 53-72.

yazı yerine Hellence’nin toplumun iradesi dıûında, Makedon ùskender buyruøuyla yazdırıldıøı unutularak ve bunu arkeolojik bulgularla birlikte deøerlendirme gereøi bir yana bırakılarak, bu etkiyi “Pers ege-menliøi altında çift dilli yazıtlarda fark etmeye”31 dek indirgemiûlerdir. Sanki

resmi dili ve yazısı Farsça olan Selçuklu Türkleri, bununla “Persleûmiû”lerdir!!!

-II-Lykia’da oluûumuzdan bu yana, sor-gulamaya bu terslikten baûlanmıû ve Lykia sanatının kökeni her yönüyle yenibaûtan araûtırıldıøında özetle görülmüûtür ki: Akurgal’ın çalıûmasının içeriøini oluûturan Arkaik Dönem mezar kabartmalarının savaû, av ve ûölen olan ana konuları, dü-zenlemesi, bunların iûlendiøi kaya mezar-larının türü ve iûleyen ustaların biçemi hep Anadolu kültür coørafyası içinde sı-nırlıdır; Hellas, bu uygarlıøın yaratılıûında ve biçimleniûinde belirleyici olmamıûtır. “Doøulu hükümdarlara benzer bir yaûa-ma özen gösteren Lykialı beylerin bu is-temi sanat eserlerine yansımıû” ise eøer, baûkası da beklenmemelidir. Yine Akurgal’ın32 doøru saptamasıyla

Lykia’daki yontucuların, “öøretmenleri olan Hellen heykeltıraûların örneklerinde görülen ideal tasvir türünün tersine, canlı ve hareketli bir görünüm sergilemeleri… Hellenlerin Klasik Çaø’da ideal güzellik kuramına uygun çalıûma eøilimine deøil, canlı ve hareketli eserler ortaya koyma çabasına önem vermeleri”, yani gerçekçi betimlemeler (Res. 7a-b), ùon yontu oku-lunun özellikleridir. Yerli ustaların

yapıtla-31 Efendioølu 2010, 7 vdd.

32 Bu paragrafta “tırnak içinde” verilen alıntılar için

(10)

rıysa eøer Lykia’nın bu kabartma resimle-ri, öøretmenlerinin Hellen olmadıøının da kanıtıdır uyguladıkları doøal betimleme tarzı; diøer bir deyiûle, “Lykia beylikleri-nin yontu sanatında yoøun Hellen etkisi altında” olmadıøının kanıtıdır. Arkaik Kızılbel (Res. 8) ve Erken Klasik Karabu-run tümülüslerinde oda duvarlarını beze-yen resimlerin “albenili çekiciliøi” de usta-larının ùon kökeniyle açıklanır çünkü. “Hayali yaratıkların Hellen sanatına Geç Hitit örneklerinden geldikleri” saptanmıû-sa Akurgal tarafından; bu durumda, ilk kez M.Ö. 540-30 arası süreçte Kızılbel mezarı içindeki duvar resimlerinde ve bir nesil sonrasında, M.Ö. 500 dolaylarında Milet Torsosu ile Klasik Döneme geçiûin hemen ardından, Ksanthos “Harpy” Dikmesi kabartmalarında karûımıza çı-kanların kökende Doøu/Anadolu baølan-tısından da kuûku duyulmamalıdır.

Hellenler’le iliûkilendirilen Ksanthos ve Letoon’un erken çömlekleri; Patara’da, özellikle Tepecik Bey Konaøı kazılarıyla günyüzüne çıkarılan çok sayıda örnekle (Res. 9) artık bellidir ki ùon etkilidirler (Res. 10) ve kazıcısının verdiøi sözlü bil-giye göre uzmanların genel kanısı, yeri ûimdilik tam saptanamayan Lykia ya da Karia yerel çömlek atölyelerinde üretilmiû oldukları yönündedir33. Akurgal’ın dile

ge-tirdiøi, “zengin Lykia beyliklerinin çanak çömlek gereksinimlerini de Hellen kentle-rinden yaptıkları ithalat ile karûılıyorlar-dı”34 görüûü de bu yeni bulgularla geçerli-øini yitirmiû olmalıdır. Ve boyalı çömlek sanatında Ege’nin doøusunu batısından ayıran köktenci bir fark, Hellas’ta yerini

33 Iûın 2010, 93-104; Erken Ksanthos çömlekleri ile

krû., Metzger 1972, 21 vdd.

34 Akurgal 1998, 302.

M.Ö. 8. yüzyıl sonlarında Protoattik ya da Protokorinth biçemle canlı betimlemelere bırakan geometrik bezeklerin Lykia’da ùon geleneøinde ve Phryg etkisiyle M.Ö. 6. yüzyıla dek gelenek sürmesi olgusu, bu konuda Lykia’nın Anadoluluøu için belir-leyicidir35. Yazıda da öyledir. Alfabenin

toplam 29’dan “Hellence’den alınmıûtır” denilen 19 harfi de (Res. 12), Hellence’de yazılan Fenike kopyası harflerden farklı olarak, M.Ö. 402’de Atina’da Hellen dün-yasına ortak bir alfabeye dönüûtürülen, özgün Milet alfabesinin bir ürünüdür çünkü (Res. 11)36. Ve ùonların Atina’dan göçle gelmedikleri, yarattıkları uygarlık gi-bi Anadolu’da yerli oldukları görüûünün artık eskiçaø biliminin gündemine otur-maya baûlaması, eskiçaø biliminde konu-lara tek yanlı “Hellas/Atina” önyargısıyla deøil, “Anadolu/Milet” seçeneøiyle de çok yönlü yaklaûımın doøal sonucu olarak ûaûırtmamalıdır37

.

Lykia Uygarlıøı mimaride de “Hellen etkili” olamaz. Öncelikle yükseklerde ko-numlanan yerleûimleri; Tunç Çaø’da bir Troia ve Hattuûa ile Erken Demir Çaø’da bir Tuûpa, úamal (Res. 14) ve Gordion’da uygulandıøı gibi, örneøin bir Pinara’da da -sanki Lykialılar öyle dermiû gibi Hellencesiyle “Akropolis” olarak tanımla-nan- bir bey kalesi vardır en yüksekte ve bir de bu küçük içkale ile birlikte tüm kenti kuûatan bir dıûkale vardır (Res. 13).

35 Buna karûı, Dinç 2010, 8: “Likya’da Hellen etkisi,

Ksanthos’ta Hellen seramiøinin kullanılmasına da-yanılarak, Arkaik Döneme kadar geri götürebilmek-tedir”.

36 Krû. Bryce 1986, 56 (Likçe) ile Wachter 2001, 78

vdd., Res. 83 (Fenike – Hellas – ùon alfabesi). Lykialıların alfabeyi Hellenler’den öørendikleri ko-nusunda dilbilimciler arasında ortak bir görüûe varı-lamadıøı konusunda bkz. Marek 2010, 143 vd.

(11)

Urartu’da baûlayan, mezarı kendi evi bi-çiminde kayaya oyma zanaatı Phrygia ara-cılıøıyla (Res. 15) ulaûmıûtır Lykia’ya (Res. 16)38. “Her ülkenin kaya mimarlıøının

de-øiûik bir özellik taûıması”39, onların kaya

mezarlarını öykündükleri yerel serbest yapıların farklılıklarından kaynaklanan doøal bir sonuçtur. A. Thomsen’ın, Arka-ik ve KlasArka-ik Dönemlerin Avûar Tepe-si’nde titiz bir araûtırmayla saptadıøı mi-mariye deøgin hemen her biçimin, bunlar arasında toplum yaûamının odaklandıøı kent meydanının, yani “agora”nın (Res. 17); içinde barındırdıøı bey sarayı, seyirli-øi, tapınaøı ve tapınak mezarlarıyla komûu Karia’daki Alazeytin Leleg yerleûimi ör-nekliøinde (Res. 18) yerli Anadoluluøu40

bile, bilimsel üyesi olduøu F. Kolb ekibi-ni, Lykia’yı “akkulturation” deyimiyle “Hellenleûtirme” misyonundan geri adım attıramamıûtır.

Tübingen Lykia Projesi bilimcilerinin; açıkhava kaya kutsal alanlarında, yani do-øada, tapınımın Anadolu geleneøinde yaygınlıøı nedeniyle Orta Lykia’da da sayı-sal azlıkta saptadıkları sekos, oikos, ante gibi yalın planlı tapınakların (Res. 19b) Arkaik Dönem ùon öncülleri görmezlik-ten gelinirken; yine kendi doøru saptama-ları baølamında, tapınak önünde beklenen bir sunaøın yerine basamaklardan ve ça-naklardan oluûan kaya döûemlerinin geç-mesinde (Res. 19a) ve de yapının güneye yönelmesinde okunan özgünlükler de ön-yargılarını “parçalamaya” yetmemiûtir.

38 Iûık 1996b, 53.

39 Akurgal 1998, 300. “Yerli sivil mimariyle baølantıyı”

görmesine karûın, “kayayı oyma tekniøinin mutlaka birilerinden öørenilmesinin de gerekmediøi”, yani arkeoloji biliminin özüne aykırı düûen “etkileûimsiz-lik” konusunda bkz. Çevik 2000, 103 vd.

40 Thomsen 2002, genel; bu konuda özellikle bkz.

ùûkan-Iûık – Iûık 2005, 398-415.

Örneøin Thomsen’ın Avûartepe’de de belgelediøi Leto ve çocuklarına özel üç

cella’lı tapınaøın (Res. 20) Ksanthos’ta Bey Konaøı’na yanaûık tanınmıû ilk örneøi de, kutsal bir yapının “yerleûim içindeki biti-ûik konumu” nedeniyle, “tapınak olamaz” denmiûtir41; konuya Anadolu baølamında

yaklaûılmadıøı için, yani Yeni Hititler’in “tapınak-saray” kavramıyla bir baølantısı kurulamadıøı için, salt Hellas’ta kural sayı-labilecek bir gerekçeyle öyle denmiûtir.

Lykia Uygarlıøı inançta da “Hellenleûmiû” olamaz. Cl. Bosch, daha Türk Tarih Kongresi’nin ikincisinde, “tümü Anadolu Anatanrıçası’ndan türe-miûtir” dediøi -sözde- “Hellen” tanrıçaları arasında Leto da vardır, kızı Artemis de42. Likçe’de “kadın” anlamında “lata”yla ör-tüûür adı Leto’nun; Hellence olmadıøı bi-linir; adını taûıyan tek antik yerleûim Lykia’dadır: Letoon. Delos’da tapınaøına giden kutsal yol kenarında sıralı aslanlar (Res. 41), binlerce yıl boyunca bu yabanıl-la simgelenen Anadolu Anatanrıçası ile özdeûliøinin gereøi olarak oradadır43

. Kızı ve oøluyla birlikte betimlendiøi bir fildiûi heykelciøin (Res. 21) yüksek tanrısal baû-lıøında, üzerine çarûafın geçiriliûinde ve onun geniû bir bez baøla tutturulmasında ve de küt kesimli kısa saçında Gordion’dan Phryg Anatanrıçası Kybele (Res. 22) ile aynı olan biçim benzerliøinin nedeni de özde aynı oluûlarındandır44.

“Matarkubileya” der Phrygialı Daø Ana’sına45; Lykia’da da varlıøı, daø

tanrılı-41 Bu konuda ve erken Lykia tapınakları konusunda

ay-rıntılıca bkz. Iûık 2011a.

42 Bosch 1937, 6, Genel olarak bkz. Iûık 2008b, 33-68. 43 Iûık 2001, 146 vd.

44 Iûık 2003a, Kat. “Antalya C” ile iliûkin metin; krû.

Lev. 8, 1 (Leto) ile Lev. 11, 3 (Gordion Kybelesi).

(12)

øını simgeleyen boøanın salt boynuzdan oluûan tepe akroteri ile Pinara’nın bir ka-ya mezarında somutuyla algılanır (Res. 23) ve Phryg etkisi bir baûka kaya meza-rında (Res. 24), Kybele kaya tapınakları-nın ya da onların öykünmesi olan dikmetaûların tepe akroterlerindeki gibi (Res. 25), aynı simgenin hilal benzeri so-yutlaûmıû deøiûiøiyle belgelenir46

.

Likçe adı Ertemiti olan kızının Letoon’daki kült “heykeli” sanki tapına-øının ortasındaki doøal kayanın kendisidir (Res. 26), çünkü o da Anadolu Anatanrıçası’ndan “doøma”dır ve gücü kayalarda algılanır. Mihraplar da aynı ge-lenekte onun evidir; Kybele neyse Phrygia’da kaya evinde oturan (Res. 27), o da o’dur. Artemis Ephesia geleneøinde-ki Perge ve Kaunos’un soyut Artemis ta-pınma yontuları nasıl biçimlenmiûlerse, Eleuthera özel adıyla tanınan Myra dikmetaû resmi de (Res. 28) özde öyle bi-çimlenmiûtir ve de kökü Neolitik Nevali Çori’ye dek iner47. Tanrıça’nın Tunç Çaø

Beycesultan’ından bilinen, özünde yaûam gizeminin algılandıøı bir aøaç gövdesinde simgeleniûi olgusu, Myra kent sikkeleri üzerindeki kült heykeli resminde sanki yapraklı dallar arasında evinden doøarca-sına somutuyla vardır (Res. 29)48. Roma Çaøı Finike’sinden olan “tek gövdede iki baûlı” tanrıça resminin (Res. 32) ilki ise Geç Neolitik Çatalhöyük’tendir (Res. 30);

46 Bu konuda bkz. Iûık 2011b, “Hilal ya da

Yalınlaûtı-rılmıû Boøa Boynuzu. Pinara Mezarları Iûıøında Kybele Anıtları Tepe Akroterinin Yorumu Üzerine”. Boøa’nın Lykia’da da Eski Anadolu geleneøi izinde öncelikle Baba Tanrı’yı, burada Trqqas’ı, simgeleme olasılıøı dıûlanamaz, bu konuda bkz. ùûkan 2004.

47 Iûık 1999, 8, 18 vd. Res. 24, 25, 43; Iûık 2008b, 56

Lev. 25, 2; 26, 1.

48 von Aulock 1974, 69 Nr. 165-167 Lev. 10. Dipnotu

Afûin Aygün’e borçluyum

orada baûlar, Hatti ve Phryg (Res. 31) üzerinden binlerce yıl özde hiç deøiûme-den gelenek sürer49.

Letoon’da bulunan yerel taûtan ya-pılmıû insansı bir yarım gövde heykelcik (Res. 35), yerli dilde “eni mahanahi / tan-rının anası” denilen Anatanrıça’nın kendi-si midir, Leto mudur?, tam bilinmez olsa da; resim tiplemesinin Geç Kalkolitik Kuruçay’a dek indiøi (Res. 33) ve Keskaya’daki gibi Phryg Kybele resimleri aracılıøıyla (Res. 34) Lykia’ya sürgün sür-düøü bellidir50. Ksanthos “Harpy”

dikme-si mezar odasının batı duvarı kuzey kena-rında taht üzerinde oturan ve Likçe adı bilinmeyen “Demeter”in Anatanrıça özü de göøüslerinin abartılı taûkın iûleniûinden anlaûılır51

. Kökeni Hitite dayanan ve kent tanrıçası olarak büyük saygı gördüøü Ege kentlerinde Ergane lakabıyla iø taûıyan Anadolu Athena’sının52 adı Maliya’dır.

Aphrodite’ye Padrita, su tanrıçaları Nymphelere Eliyana der Lykialı53.

Özellikle kuzeyin kırsalında ve daølı-øında bir Tanrı Kakasbos vardır, at üs-tünde eli topuzlu resmiyle hemen tanına-bilen, Lykia’da özellikle saygı gören ve Hellen dünyasına kökten yabancı olan54.

Lykia Göktanrısı’nın adı Trqqas’tır Ksanthos Yazıtlı Dikme Tapınak Meza-rı’nın Likçe yazıtında; Luvice Tarhunt’tan deøiûmedir. Yerli dildeki bu ana metnin kuzey yüzdeki oniki satırlık Hellence çevi-risinde Trqqas yerine “Zeus” yazmasın-dan, Maliya yerine “Athena”

denmesin-49 Artemis için bkz. Iûık 2008b, 50 vdd. Lev. 24-26. 50 Iûık 2001, 143 vdd. Res. ile; Iûık 2008b , 50 Lev. 24,

2a-c.

51 Iûık 2008b, 64 d. Lev. 28, 2. 3. 52 Iûık 2004, 507-518.

53 Lykia tanrıçaları için bkz. Bryce 1986, 174 vd. 54 Delemen 1999; Efendioølu 2010, 83 vd.

(13)

den belli ki55 tüm Hellence yazıtlarda okunan tanrı ve tanrıça adlarının sözde Hellenliøi, yabancı bir dile çevirinin gere-øidir, Lykialının inançta “akkulturasyona uøramıûlıøının” deøil. En geç Çatalhö-yük’ten baûlayarak (Res. 36) Roma Dö-nemi içlerine dek, yedibin yıl boyunca, her kültürde baûka bir adla fakat aynı tan-rısal kiûilik olarak çıkar karûımıza o; ve simgesi hep boøadır Anadolu Babatanrı’sının56. H. ùûkan’ın, Phellos bey soyunun tanrılaûtırıldıøı Temenos Tapınak Mezarı kaya duvarındaki görkemli boøa kabartmasından (Res. 38) yola çıkarak belgeleriyle ortaya koymaya çalıûtıøı gibi57,

Lykia’da da öncelikle Trqqas’ı simgeleme-si beklenir; Ankyra’dan kabartmalı baûka orthostatlarla birlikte bir temenos’u kuûat-mıû olduøu düûünülen Phryg tanrısal bo-øası gibi (Res. 37) ve Pinara mezarların-daki gibi (Res. 23-24) Daø Anayı simge-leme olasılıøı da vardır58

.

Baûtanrı Apollon’un Lykialılıøı, Homeros’un ùlias Destanı’nda “Lykia soylu” anlamındaki “Lykegenes” lakabıyla söylenmiû olmalıdır; bu deyimi “ıûık soy-lu”, “kurt soylu” gibi asıl anlamından sap-tırma çabaları, illa ki O’nu “Hellen” gör-me isteøinin ürünüdür, maksatlıdır59

. Lykialılar gibi Luvi soyundan gelmesi ola-sı gözüken Troialıların üç büyük tanrıola-sın- tanrısın-dan birinin Appaluinas olması bu nedenle ûaûırtmaz; Likçesi henüz bilinmeyen an-cak Luvicesini çaørıûtırması beklenen adı-nın oradan Hellence’deki Apollon’a

dö-55 Bryce 1986, 177 vd. 56 Iûık 2000b, 117 vd. 57 ùûkan 2004, 393 vd.

58 Phellos’ta “Anatanrıça’yı” simgelediøi konusunda

bkz. 1998a, 167, vd., Res. 9, karûı y. dn. 46 ile baø-lantılı metin.

59 “Lykegenes” konusunda bkz. Treuber 1887, 70;

Taûlıklıoølu 1992, 536, 562.

nüûmüû olması usa yatkındır. Homeros ùlahileri’nde anlatılan “Delos’taki doøu-mu” sırasında anası Leto’nun kollarıyla baølandıøı kutsal “Hurma Aøacı”60 M. P.

Nilsson’a göre “kayalık Delos’ta yetiû-mez”, “belki Letoon’dadır” der bu ta-nınmıû eskiçaø bilimcisi61. Lykia’da çok

eskiye giden kökleriyle salt Patara’da var-dır (Res. 39). Apollon’a kutsal sayılan “Tekerlek Gölü”62 de, kehanet ocaøının Delphi ve Delos’takilerle eûdeøer sayıldıøı bu ünlü Apollon kentinde, kuûatıldıøı ka-ra parçasıyla bir çember oluûtuka-ran kendi içine kapalı içlimanın adıdır bugün ve an-tik kaynaklarda anlatıldıøı gibi Leto Hur-malıøı’nın çok yakınındadır (Res. 39). Ta-nınmıû Karatepe ortostatı üzerinde tanrı çocuøu emziren Yeni Hitit Kubaba’sının bir hurma aøacı altında betimi (Res. 40), bu mitosun bilinmeyen Anadolu kökeni-ne iz mi verir?, düûünülebilir.

Lykialı olmasaydı eøer, Delos’un O’nu Patara’yla paylaûması, tanrının “kı-ûın altı ayında Patara’da oturması”63

mümkün olabilir miydi? O’nun, biri Delphi (Res. 42) diøeri Naukratis’te bulu-nan ùon ürünü iki heykelciøinde aslanla birlikte betimi, yukarıda gördük ki bu ya-banılın Delos’taki Temenos’una giden kut-sal yol üzerinde (Res. 41) Leto Ana’ya simge olması nedeniyledir. Hitit’in Yazılı-kaya’sında ya da Yeni Hitit’in Tell Halaf’taki tapınak-saray giriûinde tanrı oøulun, anası gibi bir aslan üzerinde

du-60 Dierichs 2002, 39. 61 Nilsson 1992, 210, dn. 6. 62 Huxley 1972, 58.

63 Bu konudaki antik kaynaklar için: Bryce 1986, 237

(14)

ruûu ne ise burada da o olmalıdır64

. Bu baølamda “Pataralı kadın yurttaû” Vilia Procula’nın temelden yenilediøi tiyatro sahne binasını M.S. 147 yılında “Augustus tanrıları”ndan önce “Patara kentinin soy tanrılarına” adaması65,

inanç-ta geçmiûine baølılıøın bir kanıtı sayılma-lıdır. O geçmiûte özellikle Apollon vardır ki, Patroos lakabıyla Lykia Birliøi’nin or-tak tanrısı olarak O’nun onuruna dört yıl-da bir oyunlar düzenlenirdi “Apollonia” adıyla66; belki de “doøduøu” kentte, izle-rine yenilerde Batıyaka’da rastlanan, algı-lanabildiøi kadarıyla Lykia’nın yaygın tek taraflı örneklerinden farklı, belki Kadyanda’daki gibi67 Pamphylia tipinde

görkemli bir stadion’da düzenlenirdi.

64 Apollon’un “Lykialılıøı” konusunda bkz. Taûlıklıoølu

1954, Nilsson 1992, 210 dn. 6, 536, d, 559 vd.; Iûık 1999, 31 d.; Iûık 2008b, 57 vd. (lit. ile).

65 Bean 1978, 88. 66 Dinç 2010, 25.

67 Tek taraflıya örnek: Bayburtluoølu 2004, 132, vd.

Plan Nr. 9; 139 vd. Res. ; Bean 1978, 138 Fig. 16, Nr. E (Arykanda); Bayburtluoølu 2004, 289, 286 Nr. 3; Bean 1978, 44, Fig. 3, Nr. B (Kadyanda). Yıllardır aradıøımız Patara Stadionu’nun güney uçta tonozlu mekanlarla korunmuû yan giriûleri, soru iûaretiyle de olsa, “anıt mezarlar” biçiminde tanımlanmıûtı, Iûık 2000a, 147, önyaprak, kent haritası, Nr. 50. Büyük oranda kumun da gizlediøi güneydeki spendone’nin geniû bir yay çizerek doøu tonuzundan batıdakine doøru yönleniûi, 2010 yılı Bahar’ında Antalya Müze-si’nin antik kent genelinde gerçekleûtirdiøi bitki te-mizliøi ardından fark edilebilmiûtir. Halic’in batı kı-yısının böylesi bir kalıntıya iz veren belirleyici bir dolguyla farklılaûmaması nedeniyle yapı, Alman eki-bin yaptıøı kent planına da iûlenememiûti, Bruer – Kunze 2010, bkz. arka kapak cebi, plan; Iûık 2000a, 172, plan. (Nr. 49’un hemen üst saø çaprazından ku-zeye doøru uzanan alan). Orada, Granarium ile

Pseudoperipteros Tapınak Mezar’ın uzantısında, ticari liman yapılarının düûünüldüøü ve ilerde kuzeye doø-ru çift katlı oda mezarların konumlandıøı bir dokuda (Iûık 2000a, 147 vd. Plan Nr. 51-54, Res. 111-113) bir stadion’un hiç beklenmeyiûi de, düûülen bu yanıl-gıyı haklı çıkaracak gerekçeler olamaz. En azından “tonozlu mekanların Patara’da biçimsel örneksizli-øi”nin farkında olarak, onlara “anıtsal mezarlar”

Akurgal tarafından “kendilerine öz dinsel inançları ve mitolojileri vardı” de-nilen bir Lykia, nasıl olur da tüm bu ger-çekler ıûıøında, “M.Ö. 5. yüzyıldan itiba-ren bu alanda da yoøun Hellen etkisi al-tında kalmıû”68 olabilir; anlayabilmek

zor-dur. Çünkü düûüncede de Hellenleûme-miûtir Lykialı. Anatanrıça ile özdeû sayılan Artemis gibi bir Anadolu Bacısı’nın gü-cünün kayanın derinliøinde algılanması gösteriyor ki kaya mihrapları O’nun da evidir. Bu nedenle Letoon Artemis Tapı-naøı tapınma odası içinde doøal yapısıyla öylece bırakılan kayanın özünde de, yuka-rıda deøinildi ki, Anadolu geleneøinde tanrıçanın kendisi düûünülmüûtür; tapınak yapılmadan önceki zamanların tanrı evidir o (Res. 26). Bu nedenle mihraplardan (Res. 43), basamak ve çanaklardan (Res. 45) oluûan Lykia açıkhava kaya tapınakları hep Anadolu’ya özel tanrı evleridir; Phrygia’nın Urartu Ülkesi’nden sürgün süren bir Küçük Kapıkaya Kybele mihra-bı (Res. 44) ve Fındık basamaklı sunaøı (Res. 46) geleneøinde yaratılmıûlardır69

. Ve tapınakların Beylikler Dönemi’nde gözlemlenen sayısal azlıøı belli ki doøada tapınıma yine aynı gelenekte verilen önem nedeniyledir.

“Kakasbos, Oniki Tanrılar, Vahûi Tanrılar ve Ana Tanrıçalar’a sunulan adakların birçoøu, Hristiyanlıøın

yaygın-denmesi bir eksikliktir. Kum ve toprak altından gün yüzüne çıkarıldıøında konumu, büyüklüøü ve biçi-miyle etkileyeceøi anlaûılan bu anıt eser; iki yıl gibi az bir zamanda verilen çok emekle kente boyut deøiûti-ren Havva ùûkan baûkanlıøındaki yeni ekibe, Batı ya-ka’da halâ bitki ve kum örtüsü altında “Uyuyan Gü-zel”in sunduøu, fazlasıyla hak edilmiû bir çok özel armaøan niteliøindedir.

68 Akurgal 1998, 299.

69 Bu konularda bkz. Iûık 1996b, 51-64; Iûık 1999,

(15)

laûtıøı dönemlere tekabül etmektedir. Bu adakların, özellikle geç dönemlerde, Lik-ya’da kayda deøer derecede çoøunlukta olması acaba Hristiyanlıøa karûı gösterilen bir tepki olarak yorumlanabilir mi? Pa-ganların Hristiyanlıøa karûı gösterdikleri bu tepkilerin yanı sıra, Likyalıların, o par-lak eski dönemlerdeki yaûamlarına dön-mek için, özellikle yerel kültlere karûı eøi-lim gösterdikleri de düûünülebilir. Kakasbos ve Oniki Tanrılar gibi yerelliøi-ne ûüphe bulunmayan ve köklerinin Bronz Çaø Anadolusu’na kadar dayandıøı düûünülen bu kültlere özellikle yoøun ilgi gösterilmiû olmasının nedeni de gene bel-ki Hristiyanlıøa karûı tepbel-ki olarak görüle-bilir”70. T. Efendioølu’nun bu

yorumun-dan çıkan tek sonuç, onun kitabının gene-linde öne çıkardıøının aksine, Lykialı’nın Doøu Roma Çaøı içlerine dek hiç unut-madıøı kendi öz tanrılıklarıyla birlikte ya-ûadıøı, inançta ve düûüncede “Hellenleûmediøi”, kendi öz kültürüne yabancılaûmadıøıdır. Bu gerçeøi kendisi de, kitabın bittiøi bir sonraki paragrafta ûu tümcelerle kabullenir: “Likya gibi Hellen kültürüne açık olan bir uygarlıkta, dinsel yaûamda yerel kültlerin daha belirgin ol-ması; coørafi yayılımın oldukça geniû, za-mansal daøılımın ise Roma ùmparatorluk Çaøı sonrasına kadar uzanması dikkat çekmektedir… Likya’nın geleneksel kül-türel yaûamının dinsel öøeler üzerindeki etkisinin yanı sıra, dinsel yaûamın da gele-nekleri oluûturduøu ve çok uzun bir za-man dilimine yayılarak devam ettiøi gö-rülmektedir”. Zaten yine Efendioølu’na göre, Hellenlerle kültürel alıûveriû baøla-mında da: “ne bir tümden kopya, ne de bir asimilasyon yaûandıøı anlaûılmakta;

70 Efendioølu 2010, 182.

bunun sadece bir ‹‹biçim deøiûikliøi›› ol-duøu düûünülmektedir”71

.

Hellen düûüncesinde ölümlüler tanrı-laûamaz; Atina’ya altın çaøı yaûatan bir en ünlü Perikles bile M.Ö. 429’da sıradan bir insan gibi ölür ve “ölüler kenti” anlamın-daki “nekropolis”e öyle gömülür. Tarih, bir ayrı soydan, Makedon soyundan bir dün-ya fatihinin, Büyük ùskender’in, bile ken-disini Mısır’da Zeusoølu ve ùran’da Büyük Kral olarak görme isteøinin Hellenler ara-sında nasıl sarsıcı bir tepkiyle karûılandı-øını, sözde “Doøu Hellen” olan ùonlar ta-rafından ise hemen kabul gördüøünü ya-zar72. Peloponnes Savaûları’nın Spartalı muzaffer komutanı Amiral Lysandros’un Samos halkı tarafından tanrılaûtırılması da73 bu baølamda, Hellen ve ùon halkı arasındaki düûünce farkını ortaya koyması yönünden, önemlidir. Smyrna tyran’ı Tantolos’un Yamanlar Daøı’nda ve adı bilinmeyen bir Ephesoslu soylunun Belevi tepesinde konumlanan görkemli tümülüsleri, ancak kendilerini bir Lydia, Phrygia ya da Leleg hanedanları gibi, belli ki örneøin Phellos’ta Leleg benzeri tümülüslerde yatan Lykia bey soyu gibi74, bir tümülüs tapınak mezar içinde tanrılaû-tırma isteklerinin bir ürünü olabilir75. Bu nedenle bir büyük Makedon egemen tan-rıya özgülüøü somutuyla gösterecek bir tapınak mezar için Belevi Tümülüsünün

71 Efendioølu 2010, 175.

72 Bengston 1950, 332 vd., 340 vd. 73 Jeppesen 1994, 84.

74 Iûık 2003, 220; Midas’ın tanrılaûması konusunda

bkz. Roller 1999, 111; Diler 2006, 113, 116 vd.

75 Bu konuda bir makale tarafımdan hazırlık

aûamasın-dadır. Adı geçen ùon tümülüsleri için bkz. Bean 1967, 59 vd., Fig. 5, 6, Res. 5 (Smyrna); 183, Fig. 35, Res. 43, (Belevi). Belevi Tümülüsü için bkz. Kasper 1978, 387 vd. Mezar beyinin sanki bir Hellenmiû bi ya da Hellas’ta böyle bir gömü geleneøi varmıû gi-bi “Heros” olarak yanlıû yorumu için bkz. 395.

(16)

aûaøısındaki kayalıøı seçmiûtir; çünkü o, üstteki Korinth tapınaøı biçimli görkemli yapının kutsal odasına deøil, dipte tanrısal gücün simgesi bir kaya odası içine gö-mülmek istemiûtir ve, aûaøıda da deøinile-ceøi gibi, Urartu ve Phrygia (Res. 15) üze-rinden Anadolu’ya yayılan, Paphlagonia (Res. 49), Lykia (Res. 48) ve Karia’da ta-pınak cephesine de öykünen bir kaya odasına gömülerek tanrılaûma isteøinde Maussollos’u izlemiûtir76

.

Hellen dünyasında ise tarihsel anlam-da bir “kral kültü” deøil, Klasik Çaø’a dek destansal anlamda bir “heros kültü” vardır, bir tür “kahramanlar kültü”. Tanrılıøa yaklaûanlar bir Herakles ya da Dioskurlar’dır; “kent kurucu” olarak da yaygındırlar77. Eskiçaø bilimcilerinin Lykia tapınak mezarlarını, sonraları sıradan me-zarları da, Hellence yazıtların diliyle “heroon” deyimiyle tanımlamalarındaki terslik78; çift dilli yazıtların çevirilerinden

bilinir ki, bu kez o düûünceye kökten ya-bancı olan “tanrılaûma” ve “tapınak me-zar” kavramlarının kendi Hellen inancın-daki karûılıøının “heros” ve “heroon” olma-sının bir sonucudur. Bu açık gerçeøin görmezlikten gelinmesinde, Lykia halkını yüzyılı aûkın zamandan beri Hellenleûtir-miû olma geleneøinde düøümlenen ön-yargının, yanlıûtan dönme güçlüøünün payı vardır. Bu açmazda direnenlerden F.

76 Bu konuda bkz. Iûık 1995, 166 vd. 172; Iûık 2003b,

183-208; Belevi kaya mezar odası : Iûık, age. Res. 16; Bean 1967, 182, Res. 45, Krû. a. dn. 87- 89 ile iliûkin metin.

77 Der Neuae Pauly 5 (1998) 476 vd., bkz.

“Heroenkult” (F. Graf). M.Ö. 5. yüzyıldan baûlaya-rak “vatan için can verenler, politik ya da toplumsal hayırseverler, komutan ve krallar da heroize edilme-ye ve kültsel olarak saygı görmeedilme-ye baûlarlar”, Oberleitner 1994, 19.

78 Cormack 2004, 147 vd.

Kolb için “temenos ve mezar kültü yapısı ve sunak birlikteliøindeki bu heroon’lar, bey kültünün hizmetinde”79 ise, bu yoru-muyla o, mezar beyine bir tanrı gibi yak-laûıldıøını da görüyor olmalıdır. Ve Ege’nin iki yakasındaki iki kültürü de iyi tanıyan bir eskiçaø bilimcisi olarak bu yaklaûımın Lykialı’yı düûüncede Hellenler’den ayırdıøı sonucunu çıkarması aslında zor olmamalıdır.

Bu olgu “Nereidler” anıtında çok da-ha çarpıcı bir yöntemle; hem mezarı bir ùon tapınaøı, yani tanrı evi biçiminde tasarlayarak ve hem de mezar beyini -olasılıkla Erbbina’yı- ve karısı Beyceyi Hellenler’de salt tanrılara özgü bir biçim-de alınlıøın ortasında karûılıklı oturtarak yansıtılmıûtır (Res. 47)80

. Yüz yıl kadar önce, “Harpy” Dikmesi mezar odası du-varları üzerinde ise Kuprilli ve karısının kuzey ve güney yüzde, tanrı ve tanrıçala-rın doøu ve batıda, bir mezar üzerinde bir arada, betimleniûiyle vurgulanmıûtı bu dü-ûünce. H. Froning’in, E. Berger tarafın-dan ortaya atılan ve tarafımtarafın-dan destekle-nen bu savı81, “çok sayıdaki Lykia mezar kabartmaları arasında, bilindiøi kadarıyla, hiçbir tanrı resmi iûlenmemiûtir”82

gibi akılcı bir gerekçeyle sorgulaması; cephe-lerde betimlenen tanrıça, tanrısal simgeler ve insan resimleriyle mezar beyinin tanrı-laûtıøına götüren Phrygia ve Paphlagonia (Res. 49) kaya mezarlarında83 bulur

yanı-79 Kolb-Kupke 1992, 19. 80 Iûık 1995, 170 vd.

81 Berger 1970, 138 vd.; Iûık 2001-2002, 107 vd., Res.

1, 2 (lit. ile).

82 Froning 2004, 316 vd.

83 Iûık 1995, 168. Krû. Prayon 1987, Aslantaû: Kat. Nr.

35, 89 vd., Lev. 13a; Hamamkaya: Hamamkaya, Kat. Nr. 37, 94 vd., Lev. 14a-c; von Gall 1966, 65 vd., Res. 7 (Evkayası); 73 vd., Res. 8, (Gerdek Boøazı); 82 vd. Res. 11a-b, (Terelik Kayası); 88 vd., Res. 13,

(17)

tını. Çünkü mezar sanatında Phrygia’nın Lykia ile iliûkisi, Paphlagonia ile olduøun-dan daha az deøildir; bu sıkı baøların dü-ûünceye de yansımıû olması beklenmeli-dir. Hellen dünyasında ise tanrı ne bir ölümlünün mezarı üzerinde betimlenebi-lir ve ne de ölümlülerle bir arada olabibetimlenebi-lir.

Ksanthos beyi Kherei’in, Yazıtlı Dikme’nin mezar odası damında bu kez aslanlı bir taht üzerinde oturuûu (Res. 51), bunu bir Trysa beyinin Temenos Tapınak Mezarı batı duvarı ortasında iûli kent ku-ûatması sahnesinde yinelemesi, bey soyu-nun Yeni Hitit geleneøinde (Res. 52) ölünce tanrılaûtıkları anlamınadır. Çünkü kralların heykel ve kabartma resimleri orada da aslan ya da boøa gibi yabanıllar, sifenks gibi karıûık yaratıklar üzerinde du-ruyorlarsa eøer, bilinir ki onlar tanrılaû-mıûtır84.

Bey mezarlarının “tapınak-mezar” adı altında tanımlanan bir Telmessos (Res. 48) ya da Myra örneøinin kaya içine bir ùon tapınaøı biçiminde oyulma nedeni de85, içinde yatanın tanrı ile özdeû kılındı-øını en somutuyla göstermekten öte yo-rumlanamaz. Bu gerçeøi H. Lauter ûu tümceyle açıklar: “Lykia gibi Hellen Uy-garlıøı’nın uç bölgelerinde tapınak cephesi örgesi erken bir zamanda kaya mezarları-na uyarlanmıû, bir tapımezarları-naøın o iz bırakan etkili görünüûünün anlamsal bileûimi bunda büyük rol oynamıûtır. Sütunlu ve alınlıklı cephenin tapınaøa eûbiçimde kul-lanılması, mezarı, tanrılaûmıû kiûinin

me-(Hambarkaya, Kybele resmi yerine O’nun simgeleri kuû ve aslanlar)

84 Bu konuda bkz. Iûık 2001-2002, 109 vd., Res. 5, 6. 85 Akurgal 1961, 129 vd., Res. 81, 82; Kolb 1992, 50,

Res. 68 (Telmessos); Borchhardt 1975, 102, “IIIb. Grab-Tempel”; 129 vd., Nr. 69 Lev. 69, Res. 29, 30 (Myra).

kanı olarak gösterir”86. Buradan da ayrıca belli ki gelenek Urartu krallarının gömül-düøü baûkent Tuûpa’nın görkemli kaya mezarlarından87 ve bir Phryg beyinin

gö-müldüøü Göynüû’teki ünlü Aslanlı Me-zar’dan ya da Hamamkaya’dan sürmüûtür sürgününü88. Halikarnassos’ta bir Karialı

satrap ve Ephesos Belevi’de bir Makedon soylu kral “Nereidler” Anıtı geleneøinde yaptırdıkları tapınak tipli o görkemli yapı-ya karûın neden tabandaki kayapı-ya odasına gömülür89, ûimdi daha iyi anlaûılır. Ve Lykia beyi ölümsüzleûtiøi bu “evlerin” üzerine, yaûadıøı zamanın iûlerini, özellik-le savaûı, avı ve ûöözellik-leni, resimözellik-lendirir ki tanrılaûma düûüncesi gibi bu tarihsel içe-rikli gerçek betimlemeler de Hellenlere yabancıdır; onlar savaûları bile tanrıların da içinde olduøu mitosların diliyle anlatır. Amazonomakhi, Hellenler’in dıû düûman-larla ve Kentauromakhi, Hellen halkları-nın kendi aralarında yaptıkları savaûları simgeler örneøin90. “ùstisna” gibi gözüken

Parthenon firizlerindeki Panatheneia úen-likleri’nde Olympos tanrılarının, hal ve duruûlarıyla törenden soyutlanmıû olsalar da, ön yüzde olayın içine çekilmeleri aynı nedenledir; illa ki gerçek mitosla iliûkilen-dirilecek, örtülecektir.

Kral bile olsa nekropolis’e gömülür Hellenler; Lykialı beyler gibi kent içine, günlük yaûamın odaøı agora’ya deøil.

Kla-86 Lauter 1986, 200. 87 Iûık 1995-1996, 211-234. 88 Iûık 2003b, 183-208.

89 Jeppesen 1992, 63 vd., Lev. 22, 29; Praschniker –

Theuer 1979, 55 vd., Res. 42, 45, 48; Iûık 1995, 171 vd. Krû. y. dn. 76.

90 Oberleitner 1994, 23, “Troia Savaûı’nda Amazonlar

Kral Priamos’u Helenlere karûı desteklemiûti”, 24, “Kentauromakhie, iyilerin kötülere karûı savaûının, uygarlıøın barbarlıøa karûı mücadelesinin simgesi-dir”.

(18)

sik Çaø’da Atina Akropol’ü Parthenon, Erechtheion ve Athena Nike tapınaklarıy-la tanrıtapınaklarıy-lara özel iken (Res. 54); bir Ksanthos “Lykia Akropol’ü”nün, barın-dırdıøı F, G ve H anıt mezarlarıyla tanrı-laûmıû beyler için özel oluûu (Res. 55) iûte bu köktenci düûünce farkındandır. Ve na-sıl ki bir Klasik Dönem’in tapınak biçimli bey mezarı çaødaûı ùon tapınaklarına öy-künür (Res. 47); tanrılaûma ile birlikte ya-pı biçimi de varsıllara geniûleyerek ve ço-øalarak, bu kez çaødaûı bir Roma tapına-øına tıpatıp benzeyerek, özellikle baûkent Patara’da Roma Çaøı’na gelenek sürer (Res. 50)91. Ve sonra Myra’da Aziz

Nikolaos’a bir tapınak kilise, Elmalı’da Abdal Musa’ya bir kümbet olarak ad de-øiûtirir.

-III-19. yüzyıl ortalarında Lykia bilindik-ten bu yana varolan tüm bu somut bilim-sel verilere karûın Lykia Uygarlıøı’nın “Hellenliøi”92 en son Kolb ve bilim

ekibi-nin Orta Lykia’da yürüttükleri baûarılı yü-zey araûtırmalarında da “akkulturasyon” kavramı altında sanki “hedef”tir. Sorun ayrıca, “Lykia’nın akkulturasyonu” baûlıøı altında o sürecin kanıtlarının arandıøı “beyler”le birlikte, sanki -büyük çoøunlu-øu o dünyanın uzaøında kendi gelenek ve görenekleriyle mütevazı bir yaûam sürdü-ren- Lykia halkının da bütünüyle “Hellenleûmiû” olduøu izlenimi verilme-sinden kaynaklanır ki o zamanın koûulla-rında ve o coørafyada bu mümkün gö-zükmez. Ve bu “hedef”, hem de -aûaøıda tek tek sıralanacaøı gibi- Lykia’nın

“Do-91 Iûık 1995, 160, 164, “Patara A-I”, Res. 1-16;

Cormack 2004, 256-267, “Patara A-I, Res. 138-155.

92 Efendioølu 2010, 11; Keen 1998, 1’e göre.

øululuøu”nu en somutuyla belgeleyen bir yapıt üzerine Kolb’un “Lykien” kitabında yaptıøı yorumlarda tüm açıklıøıyla izlen-mektedir93. Arkeolojiye yönelik

çalıûmala-rıyla da ilgi çeken bu tanınmıû eskiçaø ta-rihçisi, “Lykia için özgün olan Pers ve Hellen kökenli ikonografik örgelerin ve sanat biçemlerinin alaûımını özellikle Ksanthos’un -anıt mezarları ile lahitleri- belirginleûtirir ve bu durum Lykialı soylu-ların ‘uluslararasılıøı’na da uyar” yorumu-na “örnek” olarak öne çıkardıøı Yazıtlı Dikme Anıtı’nın mezar odası dıû duvarla-rındaki kabartmalara deøgin der ki: “Sa-vaûçının düûüû biçimi Parthenon Kalka-nı’ndan aktarılmıûtır; aslan protom’ları Pers’tir; Doøu tarzında koûut yürüyen as-kerler, Hellen çıplaklıøıyla betimlenmiû-lerdir; bunlara, muzaffer savaûçının bir dizi kalkanla verilmesi ve beyin (?) oturan heykelinin anıtın tepesindeki konumu gibi yerel öøeler de karıûır. Yapının utku anıtı ve gömüt iûleviyle bir aradalıøı Hellenler’de heros’lara saygı geleneøinin bir yansımasıdır”.

Sanatta da Ege’nin Altın Çaøı’nı yara-tan Ionialı heykeltıraûların Pers egemenli-øi ardından Geç Arkaik Çaø’da kendi sa-nat merkezlerindeki atölyelerini kapatarak antik dünyaya daøıldıkları ve özellikle Atina’ya göçerek orada “Atina Klasi-øi”nin yaratılıûında büyük pay sahibi ol-dukları bilinir94. Klasik Çaø boyunca

deøi-ûik yörelerden gelen ve erken evresinde özgün olan kabartmalı “ùon mezar taûla-rı” onların ürünleridir95. Lykia’da Atina etkisi bir Olympia Zeus Tapınaøı’nın

93 Kolb – Kupke 1992,19, Res. 23, Yazıtlı Dikme

Me-zar için bkz. Demargne 1958, 79 vd., Lev. 26-42.

94 Iûık 1998b, 13-35 (lit. ile).

95 Hiller 1975; Pfuhl – Möbius 1977,19 vd., Kat. Nr.

(19)

Athena’sı örnekliøinde (Res. 56) ilk kez Ksanthos G-Anıtı genç kız heykellerinin

peplos giymelerinde görülür (Res. 57); an-cak o kalın Hellas giysisi bir ùon khiton’u inceliøinde ve yumuûaklıøında, farklı do-kuda iûlenmiûtir ve eteøi kendi Arkaik ge-leneøinde saø eliyle yana çekilmiûtir96. Bu

deøiûime karûın “ùonluk”, Milet ve Samos okullarının yokluøunda Atina’nın “veren” konumuna geçtiøi ve sanat biçim ve bi-çemine yön verdiøi Klasik Çaø içinde öz-de hep kalmıûtır ki bir “Nereidler” Anı-tı’nda ùon ustalarının eli arkeolojide tar-tıûmasız kabul görmüûtür97

. Ve hemen ayırt edilebilen biçem farkı, çaødaûı Athena Nike Tapınaøı korkuluøu üzerin-deki Nike kabartmaları ya da erken Paionios Nikesi (Res. 58) ile mezarın -belki de su perisi Eliyana’ları simgeleyen- genç kız heykelleri (Res. 59) arasında ya-pılan karûılaûtırmalarla ortaya konmuûtur; Atina’dan Dexileos mezar taûı ile Sidon’dan Lykia Lahdi üzerindeki atlılar-da atlılar-da ortaatlılar-dadır98. Bu fark, giysilerin içi hava dolu yalın kıvrımlarla özgünleûtiøi M.Ö. 4. yüzyılın erken evresinde bir Trysa Temenos’unda (Res. 7), fakat özellik-le Satrap Lahdi kabartma resimözellik-lerinin bü-yüleyici dinginliøinde çarpıcı boyutlara ta-ûınmıûtır99

.

Akurgal’ın da Lykia yontu sanatı baø-lamında belirttiøi, “Hellen örneklerinde görülen ideal tasvir türünün tersine, canlı ve hareketli bir görünümün sergileniûi…

96 Pryce 1928-1931, 147 d. Kat. Nr. B 316-318 Lev.

32-33; Tölle-Kastenbein 1980, 98 vd., Kat. Nr. 13a-c, Lev. 59-63.

97 Bruns-Özgan 1987, 51 d.

98 Dexileos mezar steli: Lippold 1950, Lev. 80, 1; Lykia

Lahdi: Schmidt-Dounas 1985; Bruns-Özgan 1987, 51 vd.

99 Bruns-Özgan 1987, Lev. 9, 10 (Trysa); Akurgal

1987, Lev. 113-116a, (Satrap Lahdi).

bir çeûit üç boyutlu tasvir türü olan savaû-çıların yan yana olduøu gibi arka arkaya da sıralanması”100, Erken Demir Çaø’dan beri gerçekçi ve doøal betim sanatıyla Hellas’tan ayrılanùonia’nın bir geleneøidir (Res. 7a-b)101. Unutulmamalıdır ki salt

Akropolis’ininùon düzenindeki tapınakları ile deøil, fakat ayrıca Parthenon’un alınlık

heykelleriyle birlikte giysinin ıslakmıûcasına gövdeye yapıûmaya

baûla-dıøı “Zengin Biçem” yapıtlarında peplos’un bir khiton dokusunda ince veriliûi ile de Atina, Altın Çaøı’nda bile, sanatta “karan-lıøı” yaûayan bir Anadolu’dan kopama-mıûtır. Satraplar Ayaklanması sonrası Lykia’nın da sahibi Maussollos’la gelen “ùon Rönesansı”102 ile birlikte Anadolu

Ege’si yeniden dirilecek ve adı sözde “Hellenistik” olan, aslında Doøu gerçek-çiliøinin ve düûünce yapısının öne çıktıøı 300 yıllık dönemde sanat ve kültür, eski-nin göz kamaûtırıcılıøıyla tekrar buradan sürecektir sürgünü. Bu “yeniden diriliû”le Hellenistik sanat biçim ve biçemlerinin heykelde ve mimaride yaratıcıları duru-munda olan bir Batı Anadolu’da nasıl olur da Lykia’nın “Ptolemaioslar Döne-mi’nde Hellenleûme süreci hız kazan-mıû”103 olabilir, anlayabilmek zordur.

“Akkulturasyon” baølamında belirleyi-ci olan gerçek, ûu sorunun yanıtında yat-maktadır: Ege’nin çaødaû Batı’yı temel-lendiren Altın Çaøı’nda ùonia yaratısı sa-natsal biçim ve biçemlerle Klasik Döne-me çaø atlayan Atina, “ùonlaûmıû mıdır” ki, Atina etkisinin yine salt biçim ve bi-çemde sınırlı kaldıøı, düûünceye inemediøi

100 Akurgal 1998, 301. 101 Akurgal 2000, 113 Nr. 13. 102 Isager 1994, genel. 103 Efendioølu 2010, 8 vd.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kanun koyucu, hukuki ilişkiye taraf olan kişinin TKHK anlamında tüketici olarak nitelendirilebilmesi için, kişinin mal veya hizmeti, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla

Makalemizin konusunu oluşturan "Sened-i İttifak" da Osmanlı Padişahı'nın mutlak egemenliğini sınırlamak üzere imzalanan çok ilginç bir Kamu Hukuku belgesi

1) Ödemenin önceden banka aracılığıyla yapılması ve faturanın sonradan peşin ödemeye uygun düzenlenmesi durumu: Bu durumda, her iki belge birbirini tamamladığı için

yy .in ulusal kanun koyucusu zihniyeti ile yapılan öğretim anlayışının son bulması gerektiği; hukuk fakültelerinin ulusal hukuka dayalı ders programlarının gözden

Bu nedenle idarî yargı alanında "davadan feragat" edilmesi konusunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükümleri uygulanmaktadır (Hukuk Usulü Muhakemeleri

Çünkü, her şeyden önce, menfaatleri dengeleyici niteliğe sahip irade oluşum düzeneği (mekanizması), esas itibariyle gerçekleşmesi çok güç, ütopik bir anonim şirket

Roma hukukunda düzenlendiği gibi, karşılıklı bir sözleşmede belirlenen edimin değerinin, gerçek değerin yarısından az olması durumunda, sözleşmeyi sona erdirme