• Sonuç bulunamadı

Suskunluk sarmalı bağlamında tiyatro metinlerinde "Susma eylemi"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Suskunluk sarmalı bağlamında tiyatro metinlerinde "Susma eylemi""

Copied!
537
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLETİŞİM FAKÜLTESİ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI

SUSKUNLUK SARMALI BAĞLAMINDA TİYATRO

METİNLERİNDE “SUSMA EYLEMİ”

DOKTORA TEZİ

BİRGÜL YEŞİLOĞLU GÜLER

12 11 58 101

Danışman Öğretim Üyesi:

Prof. Dr. Selahattin YILDIZ

(2)

i

T. C.

MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLETİŞİM FAKÜLTESİ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI

SUSKUNLUK SARMALI BAĞLAMINDA TİYATRO

METİNLERİNDE “SUSMA EYLEMİ”

DOKTORA TEZİ

BİRGÜL YEŞİLOĞLU GÜLER

12 11 58 101

Danışman Öğretim Üyesi:

Prof. Dr. Selahattin YILDIZ

(3)

T.C. M altepe Üniversitesi

Sosyal Bilim ler Enstitüsü M üdürlüğü"ne.

20.07.2016 tarihinde tezinin savunm asını yapan Birgiil Y E Ş ÎL O Ğ L U G Ü L E R 'e ait "S u sk unlu k Sarmalı Ekseninde Tiyatro M etinlerinde S u sm a E y lem i" başlıklı çalışma. Jürimiz Tarafından Sosyal Bilim ler E nstitüsü H alkla İlişkiler ve T an ıtım A n ab ilim Dalı Halkla İlişkiler ve Tanıtım Doktora Pro g ram ında Doktora Tezi Olarak O y B irliği/O y Çukltrgu İle Kabul Edilmiştir.

Prof. Dr. Selalıattin YILDIZ (B a ş k a n ) D anışm an

Doç. Dr. M ine D E M İR FAŞ Jüri Övesi

Yrd. Doç. Dr. Ö zge U Ğ U R L U Jüri Üyesi

... Yrd. Doç. Dr. A yla K A P A N EZİCİ

Jüri Üyesi

...

4

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ö Z T A H T A L I Jüri Üyesi

(4)

iii

ÖNSÖZ

“Suskunluk Sarmalı Ekseninde Tiyatro Oyun Metinlerinde Susma Eylemi” başlıklı söz konusu bu çalışmada; suskunluk sarmalı kuramı bağlamında seçilmiş beş oyun yazarının beş dramatik metni göstergebilimsel ve dramaturjik yöntemle incelenerek tiyatro sanatı ve suskunluk sarmalı kuramı arasındaki özdeşliğin hangi noktalarda olduğu sorusunun yanıtı aranmaktadır.

İletişim ve tiyatro gibi iki önemli sanat ve bilim dalını kapsayan bu çalışmada; tez konusu iki basamaklı bir düzlemde ele alınmaya çalışılmıştır. İlk düzlem, suskunluk sarmalı kuramının ele alındığı ve değerlendirildiği bilgilendirme bölümü olarak belirlenmiştir. Bu bölümde karşılaşılan ana problemin, suskunluk sarmalı kuramı üzerine yüksek lisans ve (ya) doktora tez çalışmasının bulunmaması olduğunu söylemek mümkündür. YÖK tez arşivinde ulaşılan sınırlı sayıdaki birkaç çalışmada ise kuramın sadece alt başlıklar altında ele alındığı gözlenmiştir. Bu nedenle birinci bölüme ait kullanılan kaynakların Neumann’ın Kamuoyu ‘Suskunluk Sarmalının Keşfi’ adlı yapıtı etrafında şekillendiğini söylemek mümkün olacaktır. Kaynak olarak kullanılan yazılı değerlerin; kuramının doğuşu, gelişimi ve işleyişiyle ilgili kitap ve makaleler olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu yönelişle birinci bölümün ana yörüngesini Neumann’ın ‘Kamuoyu Suskunluk Sarmalının Keşfi’ kitabı ekseninde belirlenen, kuramının hiçlikten varlığa doğru gelişimini ele alan kaynaklar doğrultusunda biçimlendiğini söylemek doğru olacaktır. Bu noktada birinci bölümdeki öncül amacın; suskunluk sarmalı kuramının ortaya çıkış koşullarını, gelişimini, ilkelerini ortaya koymak üzere derlendiğini ve ikinci bölümde gerçekleştirilmesi planlanan uygulamalara sağlam bir zemin hazırlamak olduğunu vurgulamak gerekmektedir.

(5)

iv

İkinci bölümde kuram kapsamında öne çıkan bilgiler doğrultusunda şekillenen ‘sert çekirdek’ tanımlaması ölçüt alınarak, tiyatro tarihi boyunca etkili olmuş, yerli ve yabancı oyun yazarı ve oyunları arasında dramaturjik taramalar yapılmıştır. Bu taramalar sonucunda, kurama ait bazı kavramsal tanımları uygulamalı göstermek, sert çekirdek olgusuna ait kriterleri oyun yazarları üzerinde araştırıp bulmak ve dramatik metinler üzerinden göstergebilimsel bir çözümleme yapılmaya çalışılmıştır. Söz konusu bu çözümlemeler ışığında çok sayıda oyun yazarının ‘sert çekirdek’ olup olmadıkları tartışılıp, değerlendirilmiş ve sonuç olarak; Sophokles, Athol Fugard, Arthur Miller, Güngör Dilmen ve Murathan Mungan olmak üzere beş oyun yazarının model olarak seçilmesine karar verilmiştir. Yine bu yazarların Antigone, Ada, Cadı Kazanı, Midas’ın Kulakları ve Taziye adlı oyunları örnek dramatik metinler olarak seçilmiştir. Daha sonra tez çalışması kapsamında kabul gören bu beş dramatik metin, dramaturjik ve göstergebilimsel bir yönelişle kuram bağlamında çözümlenmeye çalışılmıştır.

Bu noktada belirtmek isterim ki elinizde tuttuğunuz bu çalışma; özde bir babanın evladına bıraktığı ilk, tek ve son vasiyetidir! Bu nedenle öncelikle bu tezin gerçek sahibi olan ve doktora süreci içinde bilinmez bir sonsuzluğa uğurladığım canım babam Ali Yeşiloğlu’na tüm kalbimle teşekkür ediyorum.

Ayrıca bu tezin oluşması sırasında bana ve akademik yaşantıma katkıda bulunan isimlere teşekkür etmek isterim. Birlikte çalışma onuruna eriştiğim, cesaret verici tavrı ve bilgeliğiyle kendisinden çok şey öğrendiğim tez danışmanım Prof. Dr. Selahattin Yıldız’a teşekkür ediyorum. Tıkandığım her anımda sabrıyla yanımda olan Yrd. Doç. Dr. Ayla Kapan Ezici’ye, güler yüzü ve çözüm odaklı kişiliğiyle motivasyonumu artıran Yrd. Doç. Dr. Özge Uğurlu’ya da teşekkür ediyorum. Dört yıl süren bu süreçte varlıklarıyla beni güçlendiren, umudumu ayakta tutan dostlarımı

(6)

v

da anmak isterim; Prof. Dr. Selda Kulluk Yerdelen’e, Doç. Dr. Sema Ay’a, Doç. Dr. Elif Karakurt Tosun’a, Öğr. Gör. Dr. Hilal Yıldırır Keser’e, Oya Öztanıl’a, Meral Karamuk’a teşekkür ediyorum. Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı değerli hocam Prof. Dr. Ahmet Şinasi İşler’e ve akademik hayatımın koruyucu meleği Yrd. Doç. Dr. İbrahim Öztahtalı’ya minnettarım… Ayrıca annem Meryem Yeşiloğlu’na ve mesleki yaşamımda beni her zaman yüreklendiren ağabeyim Özbey Yeşiloğlu’na da teşekkür ediyorum.

Ve tabi ne yazıya, ne de söze sığdıramayacağımı bildiğim biricik kızım Hazan Yazgı Güler’e ve eşim Murat Güler’e desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Şükür olsun…

(7)

vi

ÖZET

Bu çalışmada -günümüz dünyasının en yeni sanat dallarından biri olarak kabul edilen iletişim sanatı ile insanlık tarihinin en eski sanatlarından olan tiyatro sanatının ortak penceresinden suskunluk sarmalı kuramına farklı bir yöntem ve yönelişle bakılması planlanmıştır. Bu amaçla, izlenecek yol haritası ve rota belirleme stratejisi iki ana başlık altında toplanmıştır.

Birinci bölümde, suskunluk sarmalına ait kuramsal bilgilerin tamamı verilmeye çalışılmış, kuram tüm boyutlarıyla ele alınmaya çalışılmıştır.

İkinci bölümde, ‘sert çekirdek’ oyun yazarı oldukları belirlenen Sophokles, Athol Fugard, Arthur Miller, Güngör Dilmen ve Murathan Mungan’ın, sırasıyla Antigone, Ada, Cadı Kazanı, Midas’ın Kulakları ve Taziye adlı metinleri model oyun olarak seçilmiş ve tiyatro sanatının suskunluk sarmalı kuramı karşısındaki konum ve duruşu incelenmeye çalışılmıştır.

Söz konusu bu beş dramatik metnin incelenmesinde, makro ve mikro düzeyde olmak üzere iki boyutlu bir çözümleme yöntem önerisi oluşturulmuştur. Makro çözümleme stratejisinde göstergebilimsel yöntem, mikro çözümleme stratejisinde ise dramaturjik oyun inceleme yöntemi kullanılmıştır.

Anahtar Sözcükler; Suskunluk Sarmalı, tiyatro, dramatik metin, dramaturji,

(8)

vii

ABSTRACT

In this study, it is planned to look in a different way and approach to the Spiral of Silence Theory with the common perspective of communication art, which is accepted as one of the newest art branch in today's world, and drama, which is one of the oldest art branch of the history of humanity. With this purpose, the route map that is going to be followed and setting course strategy are collected under two main titles.

In the first part of the work, all of the information about Spiral of Silence Theory was given, and the theory was endeavored to be explained by its all dimensions.

In the second part, the texts called Antigone, Ada, Cadı Kazanı, Midas’ın Kulakları ve Taziye belonging to respectively Sophokles, Athol Fugard, Arthur Miller, Güngör Dilmen and Murathan Mungan’s who are identified as 'hardcore writers', were chosen as model game, and the position and standing of drama against Spiral of Silence Theory were endeavored to be reviewed.

In the reviewing of these five dramatic texts, a two - dimensional analysis way proposal at a macro and micro level was created.

While it was used semiological method in the macro analysis strategy, Dramaturgic game reviewing method was used in the micro analysis strategy

(9)

viii

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Giriş………...1

I. Bölüm………..11

1. Bilinen Bir Bilinmeyene Doğru: Suskunluk Sarmalı Kuramı ………...11

1.1. Hipotezin Ayak Sesleri /Ve (Ya) Oluşumu/………...….11

1.2. Hipotez………13

1.2.1. Toplum: Bir Tehdit Unsuru Mu? Yoksa Bir Hizmet Unsuru Mu?...14

1.2.2. En Büyük Kâbus: Dışlanma Korkusu ………...21

1.2.3. Çemberin Dışında Kalmamak İçin Birinci Adım: Gözlem…...25

1.2.4. İkinci Adım: Davranışlarını Örtüştür ………..27

1.2.5. Dört Varsayımdan Çıkarımlar Yapmak ……….…..30

1.3. Bir Zorunluluk: Hipotezlerin Kanıtlanması ve Kuramın Tanımı ……...31

1.3.1. Bir Tehdit Unsuru Olarak Toplum ve Çevreden Dışlanma Korkusu………...31

1.3.1.1. Sosyal Normların Etkililiği………....32

1.3.1.2. Gruba Uyma………..………...34

1.3.1.3. Sosyal İtaat Etme………....36

1.3.1.4. En Zor Karar: Topluma Uyum Sağlama Mı, Yoksa Dışlanma Korkusu Mu?...38

1.3.1.5. Nedir Dışlanma Korkusu Denen Yaptırım?………..42

1.3.2. Bireyin Davranış Kaynağı; Özgünlük Mü Benzerlik Mi?…....47

(10)

ix

2. Kurama Ait Önemli Kavramlar, Hatırlatmalar ……….………...56

2. 1. İnsana Ait Bireysel ve Toplumsal Doğa……….56

2. 2. Kamu ve Oy……….……...63

2. 3. Toplumsal Baskı ve Kamuoyu………....73

2. 3. 1. Toplumsal Baskı………...74

2. 3. 2.Kamuoyu Kavramına Yönelik Tarihsel Yolculuk………..….79

2. 3. 3. Kamuoyu……….83

2.4. Birey ve İktidar İlişkisi……….…93

2.5. Klasik Metinlerde Kamuoyu Ekseninden Suskunluk Sarmalına Genel Bakış ……….108

2.7. Kamuoyunun Gücü………116

3. Suskunluk Sarmalına Hizmet Eden Silahlar...122

3.1. Kitle Psikolojisi ………...122

3.2. Moda………..…132

3.3. Kuram Bağlamında Medya ………..……….137

3.3.1. Kültür Üretmesi Yönüyle Medya………....143

3.3.2. Medyanın Ekonomi Politiği………..………..156

3.3.2.1. Mülkiyet Yoğunlaşması ve Tekelleşme……..…….158

3.3.2.2. Kamu Yayıncılığı, Devlet ve Hükümet İlişkileri...161

3.3.2.3. Reklam Verenlere Bağımlılık………..162

3.3.2.4. Mülkiyet Sahibine Bağlı Yönetimsel Sorunlar…....164

3.3.2.5. Haber ve Medya………...165

3.3.2.6. İdeoloji ve Medya………....177

3.3.2.7. Medya ve Demokrasi………...181

(11)

x

3.5. Propaganda……….………...196

4. Korku ve Susma………..………..202

5. Birinci Bölüm Değerlendirmesi ………..214

II. BÖLÜM………...219

1. ‘Suskunluk Sarmalı’ Ekseninde Dramatik Metin Seçimine Yönelik Ayıklama Stratejisi………...219

2. Göstergebilim ………..…….………...227

3. Yöntem: Yazınsal Metnin İçerik Biçim Çözümlemesi ve Göstergebilimsel Anlamlama………....………236

4. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Antigone Metnine Yönelik Dramaturjik Çözümleme Önerisi………..261

4.1. Biçime Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi……….261

4.1.1. Oyun Adı………261

4.1.2. Yazar, Çevirmen……….261

4.1.3. Mekân……….261

4.1.4. Zaman……….261

4.2. Yazara Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………..261

4.2.1. Hayatı………261

4.2.2. Yaşadığı Dönem ve Siyasal Yapı……….266

4.2.3. ‘Sert Çekirdek’ Bir Yazar; Sophokles……….269

4.3. Öze Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………...273

4.3.1. Akıntıya Karşı Kürek Çeken Oyun Karakterleri ………….273

4.3.2. Aksiyon Planı………278

(12)

xi

4.4. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Göstergebilimsel Bir Çözümle Yöntem

Önerisi………..281

4.4.1. Yüzey Yapı: Cesaretle Korku Arasında Var Olmak: Antigone ………..281

4.4.2. Derin Yapı: Adalet(sizlik) Ekseninden Bir Yazgı Öyküsü...287

4.4.2.1. Göstergebilimsel Çözümlemeye Yönelik Kullanılan Semboller………...288 4.4.2.2. Göstergeler ……….288 4.4.2.2.1. Gösterge 1………..288 4.4.2.2.2. Gösterge 2………..292 4.4.2.2.3. Gösterge 3………..294 4.4.2.2.4. Gösterge 4………..297 4.4.2.2.5. Gösterge 5………..300

5. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Ada Metnine Yönelik Dramaturjik Çözümleme Önerisi………...302

5.1. Biçime Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi……….302

5.1.1. Oyunun Adı………302

5.1.2. Yazar, Çevirmen……….302

5.1.3. Mekân……….302

5.1.4. Zaman……….302

5.2. Yazara Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………..304

5.2.1. Hayatı………304

5.2.2. Yaşadığı Dönem ve Siyasal Yapı………..305

5.2.3. ‘Sert Çekirdek’ Bir Yazar; Athol Fugard……….307

(13)

xii

5.3.1. Akıntıya Karşı Kürek Çeken Oyun Karakterleri ….………311

5.3.2. Aksiyon Planı………...……….316

5.3.3. Konu………..317

5.4. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Göstergebilimsel Bir Çözümle Yöntem Önerisi………..320

5.4.1. Yüzey Yapı:Anlatı Düzeyi: Özgürlüğe Gebe Bir Düş……...320

5.4.2. Derin yapı: Esaretten Cesarete: Bir Mahkûmdan, Bir Tragedya Kahramanına Dönüşmek………...327

5.4.2.1. Göstergebilimsel Çözümlemeye Yönelik Kullanılan Semboller………...327 5.4.2.2. Göstergeler ……….328 5.4.2.2.1. Gösterge 1………..328 5.4.2.2.2. Gösterge 2………..330 5.4.2.2.3. Gösterge 3………..331 5.4.2.2.4. Gösterge 4………..334 5.4.2.2.5. Gösterge 5………..336 5.4.2.2.6. Gösterge 6………..337 5.4.2.2.7. Gösterge 7………..339 5.4.2.2.8. Gösterge 8………..342 5.4.2.2.9. Gösterge 9………..344 5.4.2.2.10. Gösterge 10………..346

6. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Midas’ın Kulakları Metnine Yönelik Dramaturjik Çözümleme Önerisi………..349

6.1. Biçime yönelik Dramaturgi çözümleme stratejisi……….349

(14)

xiii

6.1.2. Yazar………….……….349

6.1.3. Mekân…...………. 349

6.1.4. Zaman……….349

6.2. Yazara Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………..350

6.2.1. Hayatı………350

6.2.2. Yaşadığı Dönem ve Siyasal Yapı………..352

6.2.3. ‘Sert Çekirdek’ Bir Yazar; Güngör Dilmen ………355

6.3. Öze Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………...………358

6.3.1. Akıntıya Karşı Kürek Çeken Oyun Karakterleri…….…….358

6.3.2. Aksiyon Planı………362

6.3.3. Konu………..363

6.4. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Göstergebilimsel Bir Çözümle Yöntem Önerisi………..368

6.4.1. Yüzey Yapı: Anlatı Düzeyi: İki Tanrı Arasında Kalmak…...368

6.4.2. Derin Yapı: Görünenden Görünmeye, Yüzeyden Anlama: Dile Gelen Sazlıklar………..373

6.4.2.1. Göstergebilimsel Çözümlemeye Yönelik Kullanılan Semboller………...373 6.4.2.2. Göstergeler ……….373 6.4.2.2.1. Gösterge 1………..373 6.4.2.2.2. Gösterge 2………..376 6.4.2.2.3. Gösterge 3………..379 6.4.2.2.4. Gösterge 4………..382 6.4.2.2.5. Gösterge 5………..384 6.4.2.2.6. Gösterge 6………..385

(15)

xiv

6.4.2.2.7. Gösterge 7………..388

7. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Cadı Kazanı Metnine Yönelik Dramaturjik Çözümleme Önerisi………..391

7.1. Biçime yönelik Dramaturgi çözümleme stratejisi……….391

7.1.1. Oyunun Adı………391

7.1.2. Yazar, Çevirmen……….391

7.1.3. Mekân……….391

7.1.4. Zaman……….391

7.2. Yazara Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………..392

7.2.1. Hayatı………392

7.2.2. Yaşadığı Dönem ve Siyasal Yapı………..394

7.2.3. ‘Sert Çekirdek’ Bir Yazar; Arthur Miller ………396

7.3. Öze Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………...402

7.3.1. Akıntıya Karşı Kürek Çeken Oyun Karakterleri ……….…402

7.3.2. Aksiyon Planı………406

7.3.3. Konu………..406

7.4. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Göstergebilimsel Bir Çözümle Yöntem Önerisi………..409

7.4.1. Yüzey Yapı: Anlatı Düzeyi: Bir Kurgunun Gerçeğe Dönüşmesi ………..409

7.4.2. Derin Yapı: Bir Darağacı Gölgesinde Erdemden Erdemsizliğe ………...411

7.4.2.1. Göstergebilimsel Çözümlemeye Yönelik Kullanılan Semboller………...411

(16)

xv

7.4.2.2.1. Gösterge 1………..412

7.4.2.2.2. Gösterge 2………..415

7.4.2.2.3. Gösterge 3………..419

7.4.2.2.4. Gösterge 4………..422

8. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Taziye Metnine Yönelik Dramaturjik Çözümleme Önerisi………...425

8.1. Biçime yönelik Dramaturgi çözümleme stratejisi……….425

8.1.1. Oyunun Adı………425

8.1.2. Yazar………….……….425

8.1.3. Mekân……….425

8.1.4. Zaman……….426

8.2. Yazara Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………..426

8.2.1. Hayatı………426

8.2.2. Yaşadığı Dönem ve Siyasal Yapı………..430

8.2.3. ‘Sert Çekirdek’ Bir Yazar; Murathan Mungan …………...434

8.3. Öze Yönelik Dramaturgi Çözümleme Stratejisi………...438

8.3.1. Akıntıya Karşı Kürek Çeken Oyun Karakterleri ……….…438

8.3.2. Aksiyon Planı………448

8.3.3. Konu………..449

8.4. Suskunluk Sarmalı Ekseninden Göstergebilimsel Bir Çözümle Yöntem Önerisi………..450

8.4.1.Yüzey Yapı: Anlatı Düzeyi: ………450

8.4.2. Derin Yapı: ………....455

8.4.2.1. Göstergebilimsel Çözümlemeye Yönelik Kullanılan Semboller………...462

(17)

xvi 8.4.2.2. Göstergeler ……….462 8.4.2.2.1. Gösterge 1………..462 8.4.2.2.2. Gösterge 2………..465 8.4.2.2.3. Gösterge 3………..470 9. 9. İkinci Bölüm Değerlendirmesi ………...………..473 Kaynaklar………..494 Özgeçmiş………...516

(18)

xvii

Tablolar Listesi

Tablo.1 Antigone Tragedyasında Suskunluk Sarmalı Ekseninde Oyun Kişilerinin Dağılımı

Tablo. 2 Antigone Karakterinin Kişileştirme Tablosu Tablo. 3 Kreon Karakterinin Kişileştirme Tablosu

Tablo. 4 Antigone Tragedyası kişileştirmelerinin Devinim ve Dönüşüme Göre Konumlandırılması Tablosu

Tablo. 5 Antigone ve Kreon Dengelemesi

Tablo. 6 Haimon’un Yönelişinde Öznenin Kiplikleri Tablosu Tablo. 7 Antigone’ya Ait İstek Kipi Eyleyenler Tablosu Tablo. 8 John Karakterinin Kişileştirme Tablosu

Tablo. 9 Winston Karakterinin Kişileştirme Tablosu Tablo. 10 Winston Karakterinin Eylemsel Yöneliş Tablosu

Tablo. 11 Tiyatro Metinlerinin Dramaturjik ve Göstergebilimsel Ortak Anlamlama Tablosu

(19)

xviii

Şekiller Listesi

Şema 1. “Saussure’ün Anlam Öğeleri” (Fiske, 2014, s.128) Şeması.

Şema 2. İdeoloji ve Metin Üretimi İlişkisi (Eagleton, 2009, s.78) Şeması.

Şema 3. Anlam Üretim Düzeyleri Şeması. (Everaert-Desmedt, Aktaran: Kıran, 1999, s.93)

Şema 4. Louis Hjelmslev'in Anlatım ve İçerik Düzlemleri Şeması. (Aktaran: Yücel, 1982, s.87).

Şema. 5 Suskunluk Sarmalı Merkezinden Antigone Metni Konumlandırması Şema. 6 Haimon’un Yönelişinde Öznenin Kiplikleri Şeması

Şema. 7 Antigone’nin İstek Kipi üzerinden Eyleyenler Şeması

Şema. 8 Ada Oyununda Suskunluk Sarmalına Göre Karakterlerin Konumu Şema. 9 Antigone Tragedyasına Yönelik Eyleyenler Şeması

Şema. 10 Ada Oyununa Ait Karakter Kesişme Şeması Şema. 11 Ada Oyununa Ait Eylemlerin Kesişme Şeması

Şema. 12 Susma Eylemi Ekseninden Winston Karakterinin Döngüsü Şema. 13 Susma Eylemi Ekseninden John Karakterinin Döngüsü Şema 14. Midas’ın Eyleyenler Şeması.

Şema 15. Suskunluk Sarmalı Ekseninde Özne Abigail’in İsteme Kipi Üzerine Eyleyenler Şeması

Şema 16. Töre, Suskunluk Sarmalı ve Ölüm Döngüsü Şeması

Şema 17. Gösterge, İdeoloji, Mitler ve Kullanıcılar Arasındaki İdeolojik İlişki Şeması (Fiske, 2014, s.295, Şema Fiske’den alınmıştır)

(20)

1

GİRİŞ

“Suskunluk Sarmalı Teorisi” Elisabeth Neumann tarafından her ne kadar 1964 yılından itibaren geliştirilip, kuramlaştırılmış olsa da teori -en az- insanlık tarihi kadar eski(meyen) ve güncelliğini her daim koruyan bir kamuoyu teorisi olma özelliğini taşımaktadır. Kuramın ana ekseni, sosyal izolasyon ve içinde bulunduğu gruptan dışlanma korkusu ile bireyin güçlü kamuoyuna sahip kitlesel görüşlerden farklı olan tutumlarını, inançlarını, fikirlerini ifade etmekten kaçınması ve davranışlarını baskın kanaatlere göre uydurma yolunu tercih etmesi (Erdoğan ve Alemdar, 2010, s.177; Neumann,1998, s.34, 42, 62) eğilimi üzerine oturtulmuştur. Kuramın bu anlamda -biçimde birbirlerinden farklı ancak öz olarak birbirine sıkı sıkıya bağlı- birçok sosyal disiplini içinde barındırdığı görülmektedir. Bu disiplinleri; “İletişim”, “Halkla İlişkiler”, “Sosyoloji”, “Sosyopsikoloji”, “Psikoloji”, “Hukuk” ve “Siyaset Bilimi” olarak sıralamak mümkündür. Çatısı altında birden fazla sosyal bilim dalını barındıran suskunluk sarmalı kuramının işileyişi bakımından tiyatro sanatıyla olan ilişkisi tezin ana sorunsalı olarak düşünülmüştür.

Sosyal bilimler alanında yapılan her çalışma -bir araştırma sorunsalını tanımlanmaya başlandığı andan itibaren- söz konusu olan paradigmanın ve kuramsal çerçevenin içinde yolculuk yapılıyor demektir. Çünkü akademik bir yaklaşımla ele alınmaya çalışılan her sorun belli bir tarihsel ve kuramsal bağlam içinde, keşfedilmemiş yeni bir perspektif yaratma ve oluşturma sürecidir aslında… Araştırmanın soru ve yanıtlarına yönelik yapılan biricik yolculuk, kuramsal bir düzeyde yapılıyor olsa da, uygulamayla örneklendirilmesi ve renklendirilmesi mümkündür. Bu nedenle söz konusu bu çalışmanın kuram bilgilendirilmesi ve uygulama olmak üzere iki bölümden oluşması uygun görülmüştür.

(21)

2

Tezin birinci bölümüyle yapılması planlanan kuramsal bilgilendirilmenin küçük ölçekli özeti aşağıdaki gibidir; İlkel insan yerleşik düzene geçtiği ilk anlardan bu yana varlığını sürdürebilmek için pek çok zorlu sınavdan geçmiştir. Doğaya ve zamana karşı vermiş olduğu mücadele bile “toplu yaşama” mecburiyetinin yarattığı zorluklardan daha az zarar vermiştir insanoğluna… Bireyin kişisel düşüncelerini oluştururken başkalarının ne düşündüğüne dair yüksek bir farkındalık taşıması, aslında özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir.

Neumann’ın 1965 yılında Almanya’da parlamento seçimlerinde seçmenlerin oy niyetlerinin değişmemesine rağmen bir tarafın kesin zafer kazanacağına dair beklentinin giderek artmasını açıklamak amacıyla oluşturduğu suskunluk sarmalı kuramı (Neumann,1998, s.83) sonraları pek çok farklı disiplinleri de içine alarak genişlemiştir. Kuram bireyin toplum içindeki davranışlarını oluşturma da egemen düşüncenin (kamuoyunun) gücü ve etkisi ile bireyin toplumsal doğası üzerinde geliştirilmiştir. Bireysel düşüncenin oluşmasında çoğunluğun ne düşündüğüne dair duyulan kaygı ve korkunun yarattığı durumu suskunluk sarmalı olarak adlandırmak mümkündür. Bir başka deyişle azınlık olan bireyin kişisel düşüncesini ve davranışını, çoğunluk olan toplumun (kamuoyunun) ne düşündüğüne göre şekillendirmesi denilebilir.

Neumann’ın siyasi seçimlerde seçmen davranışını istatistiksel veriye dönüştürmek amacıyla başlayan ve toplumun bireye karşı tehditkâr olan yüzünün tartışmasına uzanan suskunluk sarmalı kuramı birey ve toplum arasındaki organik ilişkilerde pek tartışılmayan “insanın bireyselliğinin” ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. Toplum belirli kuralları kapsayan ve yazılı olmayan bir sözleşme ile bireyleri bir arada tutmayı amaçladığından, bünyesine dâhil ettiği her bireye içeriği ortak değerler toplamından oluşan ve yazılı olmayan bir sözleşmeyi de

(22)

3

dayatmaktadır. Toplumsal değer ve kurallar dizgesinin toplumsallaşmak için bireye dayatılması nedeniyle toplumun baskıcı yapısı belirginleşirken, ait olma ve sevgi ihtiyaçları nedeniyle toplumla beraber yaşama mecburiyetinde olan duygusal insan ise kırılganlaşmaktadır. Toplum ve birey arasındaki karşılıklı ilişkide birey doğasından kaynaklanan toplumsallaşma mecburiyetine karşın, bireyselliğinden (ruhundan) ödün verme paradoksu içene düşmektedir. Bu durumda birey doğasından uzaklaşmakta ve ruhundan farklı bir insan olma eğilime yönelmektedir. Toplumun baskıcı, kendine uydurucu, cezalandırıcı ve denetleyici özellikleri bireyin kanaat belirlemesinde etkili olmakla birlikte bireyi kendine uydurarak tekleştirici bir etki yapmaktadır. Toplumsal normların oluştuğu andan itibaren bireyin düşüncelerini oluşturması ve çevresinin ne düşündüğüne dair yüksek bir farkındalık içinde olması psikolojinin, sosyopsikolojinin ve iletişimin en bilindik doğrularından birisidir. İnsanın tutum ve davranış belirlerken çevresinden önemli ölçüde etkilenmesi daha da ileri gidersek toplumun insanı yeniden üretiyor olması, insanın iç dünyasında yaşadığı çatışmalar ve tutarsızlıklarla kendini göstermektedir. Toplumsallaşma sürecinde bireyin toplumla bütünleşme ihtiyacı ile bireysel doğasından uzaklaşma paradoksu bireyin tutum ve davranışlarını belirleyen ruhsal durumuyla yakından ilişkili olması toplumsal olgularda bireysel psikoloji ve sosyopsikolojinin dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır. İnsanı bedensel herhangi bir eylemi uygulamaya hazır hale getiren bireyselliğin; toplumsal ilişki dinamiklerini şekillendiren iktidar, birey, korku, dışlama, susma vs. kavramlarla yakından ilişki içinde olduğunu söylemek mümkündür. Toplum ve birey arasındaki ilişki, her ikisinin de doğasında mevcut olan özellikleri nedeniyle “bireysel kanaatlerin toplumsal kanaatlerden etkilendiği varsayımını” öngören suskunluk sarmalı kuramının araştırma alanı içerisine girmektedir. Kuram zamana ve döneme göre değişen, içeriğinde doğru veya yanlış

(23)

4

bilgileri barındıran toplumsal kanaatleri kamuoyu kavramıyla bütünleştirmekte ve kamuoyu kanaatlerinin bireyin tutum ve davranışlarına olan etkilerini toplumsal ilişkilerin bütününü dikkate alarak çözüm aramaktadır.

Sosyopsikolojik ve psikolojik bakış açısına göre üstbeninde kendini çevresinin gözüyle gören ve toplumsal değerleri ezberlemiş ruhsal bir bekçi yaratan bireyin tutum ve davranışlarını korku duygusu ve çevreye uyum sağlama isteğiyle biçimlendirdiği görüşü hâkimdir. Neumann’ın kamuoyu teorisi olarak geliştirdiği suskunluk sarmalı kuramı, insanın psikolojik ve sosyopsikolojik yapısını belirleyici bir argüman olarak kabul ettiğinden birey, toplum ve dışlanma korkusu unsurlarını tartışma ve çözümleme konusu yaparak kitle iletişim araçlarının bireyin doğallığını etkileyerek kanaatlerini yönlendirdiğine dikkat çekmektedir. Suskunluk sarmalı kuramı toplum kavramını insanın tutum ve davranış belirleme özgürlüklerini tehdit eden bir unsur olarak gördüğünden, toplum çözümlemesini toplumun yaydığı en önemli tehdit olan dışlama korkusuna odaklanarak yapmaya çalışmaktadır. Toplumsal normlara uymayan bireye, toplum tarafından verilen ilk cezalandırma biçimi toplumsal yaşamdan uzaklaştırmaktır. Birey, dışlanma cezasına maruz kaldığında yalnız kalacağını çok iyi bildiğinden dışlanma tehdidini yaşamaya başladığı zamanlarda ruhsal yapısında dışlama korkusunu hissetmektedir. Dışlama tehdidi ortaya çıktığı anda yaşanan dışlama korkusu doğal olarak bireyin toplumsal yaşam içinde çok dikkatli davranması gerektiğini ve öncelikle tutumlarını topluma uydurabilmek için çevresini gözlemlemek zorunda kalmasını gerekli kılmaktadır. Kuram, kamuoyunun bireyleri etkilemesinin sosyolojik zeminine tehditkâr toplumu oturtmaktadır. Burada altını çizmek gerekir ki toplum ve birey ilişkisinde, toplumsal normların toplamından oluşan ve toplumun geneli tarafından onaylanan kamuoyu toplumun genel davranış biçimi olarak kendini göstermektedir. Bu nedenle kuram

(24)

5

toplumsal değer yargılarında gördüğümüz zamana ve döneme göre değişkenlik ilkesini kamuoyu kavramında rasyonel olmayan değerlerle eş görmektedir. Kamuoyu etkilerine karşı bireyin verdiği tepkiler yine bireyin psikolojik ve sosyopsikolojik yapısından kaynaklanmaktadır. Öncelikle birey dışlanma tehdidi yaşamamak için kamuoyunu sürekli takip etmeyi amaçlamaktadır. Kamuoyuna uyum sağlamaması durumunda cezalandırılacağını bildiğinden psikolojik olarak iç dünyasında sürekli üretittiği dışlanma korkusu tehdidini canlı tutmaktadır. Birey yaşadığı dışlanma korkusunun üstesinden gelebilmek için gözlemlediği kamuoyunun kanaatlerine göre tutum belirleme ve davranış gösterme eğilimine yönelmektedir.

Suskunluk sarmalı kuramının ilk adımı olarak ele alınacak olan kamuoyu kanaatlerinin birey kanaatlerini etkilemesi görüşü özünde sosyolojik, psikolojik ve sosyopsikolojik kuramsal ve kavramsal temellere dayanmaktadır. Toplumsal kitlenin düşünce tarzı, görüşleri, normları ve rasyonel olmayan geçici kanaatleri kamuoyu kavramında karşılık bulmaktadır. Tarihsel olarak yüz yüze başlayan iletişim tarzı özellikle on dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren elektro mıknatıslı telgrafın icadı, mors alfabesinin yaygınlaşması ve telgraf hatlarının genişlemesi1 kitle iletişimin günümüze kadar gelişmesinin önünü açtığı bilinmektedir. Kitle iletişim araçlarının insan yaşamına girmeye başlamasıyla birlikte sürekli ve hızla artan oranda yaşanan teknolojik gelişmelerle yüz yüze iletişim tarzına ek olarak kitlesel iletişim tarzı doğmuştur. Kitle iletişim araçlarının tarihsel gelişimi ideal düşünceler yerine piyasa ekonomisine göre şekillendiğinden kitle iletişimin gelişmesi yararları yanında birçok sorunsalında doğmasına neden olmuştur. Kitle iletişim araçlarının eleştirel anlamda kabul gören en önemli sorunu, egemen sınıfın ideolojisini yaymak için kitle iletişim araçlarını kullandığı görüşüdür. Egemen sınıfın ideolojisini yaymak

1 Postman, Neil. (1994) Televizyon: Öldüren Eğlence Gösteri Çağında Kamusal Söylem. Çeviren: Osman Akınhay.

(25)

6

için kitle iletişim araçlarını kullandığı görüşünün hâkim olduğu toplumsal yaşam dayatmaları; özellikle yapay kamuoyu ile kitlelerin yönlendirilmesi, toplumsal ilişkilerin metalaşması, etkisiz (evetçi) toplum yaratılması, egemen sınıfın ideolojisini yadsımayan kitlesel bir bilincin oluşması gibi sonuçları doğurmaktadır. Baudrillard’ın toplumsalın sonu olarak tanımladığı, toplumsallığı yok edilmiş sadece kitleleştirilmiş insan toplulukları muhakemeden, yargılamadan ve eleştiriden uzaklaştırılmaktadır. Egemen sınıfın çıkarlarını korumayı amaçlayan kapitalizmin devamının sağlanabilmesi için öncelikle insanın, ardından kitlelerin susturulması amaçlanmaktadır. Dünya üzerinde egemenliği tartışılmaz olan kapitalizmin mutlak amacı susturulmuş, yargılamadan, eleştiriden, toplumsallıktan uzaklaştırılmış kitleler yaratmaktır2.

İnsanlık tarihi boyunca erk sahipleri güçlerini ve ideolojilerini toplum üzerinde tehdit unsuru olarak kullanmıştır. Tehdit erkler tarafından kimi zaman güç kullanarak kimi zamanda kamuoyu diyebileceğimiz baskın kanaatlerle uygulanmıştır. Kamuoyu etkisiyle toplum üzerinde yaratılan iktidar baskısına toplumun en küçük birimi olan birey korku duygusuyla tepki vermektedir. Suskunluk sarmalı kuramı sosyolojik olarak kamuoyunu toplumsal değerlerin baskıcı yönüyle paralellik kurarak açıklamaktadır. Doğal olarak kamuoyu kendisini oluşturan gücün -ki bu dönemin iktidarıdır- ideolojisine uygun olarak tasarlanmaktadır. Birey toplum baskısına nasıl ki dışlanma korkusuyla karşılık veriyorsa kamuoyuna ve kamuoyunun tasarımını yapan görünür veya görünmez iktidara da aynı tepkiyi vermektedir. Suskunluk sarmalı kuramı sosyolojik temelinde toplumun ve bireyin sıradan, anlaşılabilir bir iletişimi olarak görülse de iletişim bilimi içindeki okuma alanı

(26)

7

genişlemektedir. Kitle iletişim araçları belirli bir ideolojiye uygun olarak ilettikleri göstergelerle verili kamuoyu ile kitlesel etkilemeyi sağlamaktadırlar. Bu nedenle kitle iletişim araçlarının ilettikleri göstergeleri ve göstergelerin içeriğini düzenleyen bir iktidardan söz etmek mümkün hale gelmektedir. Kitle iletişim araçlarının ürettiği verili kamuoyu bireyleri etkilemeyi amaçladığından, kamuoyu aracılığıyla gönderilen göstergelere bireylerin suskunluk sarmalı kuramının varsaydığı tepkilere uygun davranış göstermesi anlaşılabilir bir durumdur. Suskunluk sarmalı kuramının varsaydığı bireyin yaşadığı dışlanma korkusu ile tutum ve davranış belirlemesi, kitle iletişim araçlarının geniş kitlelere ve süratli bir şekilde yayılması nedeniyle kuramın tartışma alanı içine girmektedir. Suskunluk sarmalı kuramı rıza ve ikna yöntemleri ile etkilemek istenilen geniş kitle içinde tek bir bireyin psikolojik ve sosyopsikolojik yapısı gereği kamuoyu karşısındakini zayıflığını ön plana çıkarmayı amaçladığından bireyin iç dünyasında karşılık bulan kitle psikolojisi, moda, bilişsel çelişki ve propaganda gibi kavramların incelenmesi önem kazanmaktadır.

İletişim biliminde asimetrik görüş olarak adlandırılan baskı ve ikna yöntemine dayandırılmış kamuoyu modeli kitleleri ikna ve rızada kullanılan üstü örtülü yöntemlerin başında gelmektedir. Pragmatik dünya görüşüyle kurgulanmış asimetrik yönelimin çekirdeğine bireyi denetim altında tutabilen kapalı sistem muhafazakârlık, gelenekler ve merkezi otorite3 gibi kavramların yerleştirilmesi kamuoyunun gücüne gerekli önemin verilmesini öneren suskunluk sarmalı kuramını değerli hale getirmektedir. Bir ideolojinin yanlış bilinç yaratılarak bireye ve topluma enjekte edilmesi egemen sınıfın ekonomik çıkarlarını korurken kontrol altında tutulan diğer sınıflara mensup insanların bilinçlerini esir alarak doğallıklarını tehdit

3 Grunig James, E. (2005). Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik. İstanbul: Rota

(27)

8

etmektedir. Bu nedenle insanın bilinçli olmasına vurgu yapan ve çevresindeki kamuoyu kanaatlerini akıl süzgecinden geçirmeden önemsememesi gerektiği çıkarımını yapan suskunluk sarmalı kuramı kamuoyu kavramı gibi dinamik bir sürece sahiptir. Suskunluk sarmalı kuramı, kamuoyu kavramı ile birey arasındaki ilişkiyi tarihsel, sosyolojik, psikolojik, sosyopsikolojik disiplinleri kapsayacak geniş bir evren alanını içinde araştırmaktadır. Bu araştırmanın amacı toplumsal yaşam içinde bireylerin öznelliğine verilen önemdir. İçeriğinde doğru ve yanlış kanaatleri barındıran, zamana ve döneme göre değişebilen, rasyonel olmayan kamuoyunun özelliklerinin bilinmesi kamuoyunun olumsuz etkilerini azaltacağı gibi öncel bir bilinç oluşmasını sağlayacaktır. Marcuse’in söylemiyle endüstrileşme ve teknolojinin ilerlemesi modern toplumun bireyi denetleme alanı genişletmiştir. Ne yazık ki tüm ideal düşüncelere rağmen egemen toplumun (sınıfın) ideolojisini benimsemeyen kesimlerin toplumsal baskı yerine teknolojinin imkânlarıyla sindirildiği bir döneme evrilmiştir4.

Yaşadığı çağın en güçlü aynası konumundaki tiyatro sanatı iletişim bilimleri içindeki biricik varlığını yüzyıllardır değişerek, gelişerek ve dönüşerek devam ettirmektedir. Antik Yunan Döneminden başlayarak günümüz dünyasına ulaşan oyun oynama ritüeli yaşadığı çağa ait her eylemin izini üzerinde taşımaktadır. Bu noktadan hareketle kamuoyuna düşünmek, sorgulamak, yargılamak, tartışmak, değiştirmek, başkaldırmak gibi devrimci ve radikal mesajlar veren tiyatro sanatı ile bireysel ve toplumsal düşünce evreninin susmaya, eylemsizliğe ve kamuoyuna uymaya yönlendirildiği savını ileri süren suskunluk sarmalı kuramı arasındaki iletişim ve etkileşim bu tez çalışmasının ana sorunsalı ele alınmaya çalışılacaktır.

(28)

9

Suskunluk sarmalı kuramı toplumsallaşma mecburiyetinde olan bireyin çevresinden gelen sözsel ve fiziksel uyarılarla tetiklenerek psikolojik yapısında yaşadığı korku duygusuna bağlı olarak tutum ve davranışında belirginleşen susma eyleminin bireyselliğin tercihi olmadığını çözümlemektedir. Suskunluk sarmalı kuramında dışlanma korkusu ve susma eylemi kamuoyu kanaatlerinin bireyler üzerinde yarattığı psikolojik ve sosyopsikolojik rahatsızlığın neden ve sonuç ilişkisi olarak kendini göstermektedir. Suskunluk sarmalı kuramının neden ve sonuç bağlamında ele aldığı dışlanma korkusu ve susma eylemi dışsal uyarıcı olan kamuoyu ile bireyin iç çatışması arasındaki ilişki yumağı olarak okunduğunda tiyatro sanatı ile yakından ilişkilendirmek mümkündür.

Genel bir söylemle “sanat eseri aklın bir dramını kişileştirmesi”5 olarak tanımlanabilir. Bu tanımla, bireysel yaratıcılık ürünü olan tiyatro metninin hem yazarın hem de üretildiği dönemin psikolojik, sosyolojik ve sosyopsikolojik özelliklerini yansıttığını söylemek mümkündür. Tiyatro metni insanın yaşayabileceği olayları psikolojik ve sosyolojik zeminde elen alan sahnelenmek amacıyla yazılan edebi eserdir. Genel bir söylem olarak insanı; insana, insanla, insanca anlatan bir sanattır. İnsanı duygusallığıyla ele alan iyatro metinlerinin temel yapısal bileşenlerini Çalışlar (1993) eylem, oyun kişisi ve diyalog (dramatik söz) olarak sıralamaktadır. Eylem, oyun kişisi ve diyalog arasında ayrılmaz bir bütünlük vardır. Çelişme ve çatışmaların varoluş biçimi olan eylem dramatik karşıtlık, çelişme ve çatışmalarla

gerçek anlamına bürünebilmektedir.6 Tiyatro metinlerinde insanın kendiyle,

dünyayla, teknolojiyle, doğayla olan çatışmaları yanında suskunluk sarmalı kuramında yaşandığı gibi kitle-birey, kitle insanı-birey, iletişim-iletişimsizlik gibi

5 Camus, Albert. (2010). Sisifos Söyleni. İstanbul: Can Sanat Yayınları, s.103 6 Çalışlar, Aziz. (1993). Tiyatronun ABC’si. İstanbul: Simavi Yayınları.

(29)

10

çatışmalar da ele alınmıştır. İnsanın kendisi ve çevresiyle yaşadığı çatışma bağlamında suskunluk sarmalı ve tiyatro sanatı arasında özellikle toplum ve birey ilişkisi özelinde özdeşlik kurmak mümkündür. Kuram ve tiyatro açısından bu özdeşliğin temeli insanın öznelliğinin değerli olduğudur.

Tiyatro ve suskunluk sarmalı kuramı açısından insan bilincini tehdit eden korku kaynağının başında toplumsallaşma, egemenlik ilişkileri, iktidar ve otorite gibi sorunsallar yer almaktadır. İnsanı bireyselliğinden koparan ve içi boşaltılmış toplumsallığın denetimine sokan egemen iktidar, etki gücünü bireyin psikolojik ve sosyopsikolojik yapısını (öz) çözümleyerek elde etmektedir. Bireye kitle iletişim araçlarıyla gönderilen göstergeler bireysel özün çözümleri sonucunda karşılık bulan bilgiler olarak kendini göstermektedir. Buradan hareketle tiyatro oyun metinlerinin bireysel bir ürün olmasıyla birlikte içeriğinde eylem ve çatışma barındırması, suskunluk sarmalı kuramı ile tiyatro sanatı arasında toplumsal ilişkiler bağlamında bireyin iç dünyasında yaşanan çelişkileri açıklamaya ve çözümlemeye yönelik ortak bir ilişki olduğunu göstermektedir.

Suskunluk sarmalı kuramının tez araştırmasında konu edilmesinde; bilinci egemenlerin elinde tutulan, modern zamanın modern tutsağı olan ve tutsaklığının farkında olmayan bireyin tutsaklığını iç dünyasında araması etkili olmuştur. Bireyin psikolojisine ve sosyopsikolojisine bağlı olarak yaşadığı iç çatışma neticesinde belirlediği susma eylemi bağlamında yaşadığı korku duygusunun izlerini tiyatro metinlerinde arayarak hem teatral bir inceleme yapılması hem de yapılacak tespitlerle suskunluk sarmalı kuramına katkı verilmesi hedeflenmektedir.

(30)

11

1. BÖLÜM

1. Bilinen Bir Bilinmeyene Doğru: Suskunluk Sarmalı Kuramı

1.1. Hipotezin Ayak Sesleri /Ve (Ya) Oluşumu/

Bilinen odur ki, her hipotez kendi içinde oluşum nedenini ve izlerini taşımaktadır. Bu yönelişle bakıldığında suskunluk sarmalı kuramı hipotezinin iki gözlemin birleştirilmesi sonucunda ortaya atıldığını ve araştırma konusu olarak ele alındığını söylemek mümkündür. Bu etkenin ilki Almanya’da 1965 seçimlerinde gözlenen seçmen davranışının neden ve sonuç ilişkisi, ikincisi ise 1960-1970 yılları arasında -yine Almanya’da yaşanan- öğrenci olaylarının etkisiyle Neumann’ın gözlemlediği toplumsal dışla(n)ma olarak adlandırmak doğru olacaktır (Neumann,1998, s.83).

Almanya’da 1965 seçimlerinde seçim sonuçlarının son ana kadar belirsiz olması rağmen seçime çok az bir süre kala kamuoyunda Hristiyan Demokratlar’ın kazanacağına dair beklentinin hızla artmasının gözlenmesi sonucu suskunluk sarmalı kuramının hipotezi oluşturulmuştur (Neumann,1998, s.83). Seçim öncesi yayınlanan kamuoyu araştırmalarına göre her iki partinin de seçimi kazanma şansı eşit olarak görülmüş ancak seçimden önceki dokuz ay boyunca kamuoyunda hiçbir hareketlilik görülmemesine rağmen Hristiyan Demokratlar’ın kazanacağına dair beklentinin yükselme nedeninden doğan merak unsuru kuramının çıkış noktası (Leimbach, 1990, s.170) olarak saptanmıştır. 1965 seçiminde kayıtlara geçen tablo şöyledir; kazanması muhtemel partiler Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Hıristiyan Sosyal Birliği (CSU) ortaklığı ile Sosyal Demokrat Parti’sidir (SPD). 1965’in Eylül ayında yapılan

(31)

12

seçimden bir sene önce Aralık 1994’te seçmenlerin seçimleri kimin kazanacağı konusundaki düşünceleri neredeyse başa baştır. Seçimleri Hıristiyan Demokratlar’ın kazanacağı beklentisi ön plana çıkmaya başlayınca seçmenlerin % 3-4’ü bu partiye oy verir. Son anda kararını değiştiren seçmenler nedeniyle Hıristiyan Demokratlar seçimi kazanır (Neumann, 1998).

1965 seçimlerinde yaşanan seçmen davranışının aynısı 1972 seçimlerinde bu kez de Sosyal Demokratlar lehine yaşanmaktadır. Seçmenlerin hangi partiye oy verecekleriyle ilgili kamuoyu yoklamalarında iki partide başa baş giderken seçmenler bu eşitliğin dışında bağımsız ikinci bir gerçeklik varmış gibi seçimleri Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) kazanacağına dair bir beklenti oluşarak artmaya başlar. 1965 seçimlerinde olduğu gibi seçmenlerin bir kısmı son anda bir takım sebeplerden tercihlerini değiştirerek oylarını seçimi kazanacağını düşündükleri Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) verirler. Hıristiyan liberal ve muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) siyasal partisinin sempatizanı olmayan bir kız öğrenci sadece CDU’lu olmanın toplumsal tepkilerini merak etmesi üzerine yakasına CDU partisinin rozetini takar. Kısa bir süre sonra kız öğrenci parti rozetini yakasından çıkarmak zorunda kalır. Peki neden? Rozeti çıkarma nedeni sorulduğunda kız öğrenci yaşadığı toplumsal baskıyı kısaca şöyle özetler; “öyle korkunçtu ki” (Neumann,1998, s.30). Bunun üzerine, Neumann söz konusu kız öğrencinin yaşadığı ‘mahalle baskısı’ olarak adlandırılabileceğimiz “suskunluk sarmalı kuramını” araştırmaya karar verir. Neumann daha 1972 yılında Tokyo’daki Uluslararası Psikologlar Konferansı’nda ardından 1980 yılında Almanya’da ve 1984 yılında da Amerika’da kurama ait sunumlar yaptığını kitabında belirtmiştir (Neumann, 1998, s.231).

(32)

13

1.2. Hipotez

Kuram dört ana varsayıma ve bu dört ana varsayımı birleştirerek kamuoyunun oluşumu, korunması ve değişimine dair çıkarımlarda bulunan beşinci varsayıma dayanmaktadır (Neumann, 1998, s.274).

-Toplum genel uzlaşmanın dışına çıkan bireyleri dışlamakla tehdit etmektedir (Neumann, 1998, s.273).

-Genel uzlaşma dışına çıkan bireyler sürekli dışlanma korkusu içindedirler (Neumann, 1998, s.62).

-Bireyler dışlanma korkusundan ötürü sürekli kanaat ortamlarını gözlemleyip değerlendirmeye çalışmaktadırlar (Neumann, 1998, s.34, 42, 234).

-Kanaat ortamlarını dikkatlice gözlemleyen ve değerlendiren birey bu gözlem ve değerlendirmelerin sonuçlarına göre kamu önündeki davranışlarını düzenlemektedir. Suskunluk sarmalı kuramı açısından bireyin kamu önünde görüşlerini ifade etme ya da saklama (konuşma ya da susma) davranışını kontrol altında tutması önem arz etmektedir (Neumann, 1998, s.274).

-Kamuoyu ve kamuoyunun yayılma süreçleri suskunluk sarmalının oluşmasında en önemli etkendir. Bu sebeple kamuoyu kavramı hakkında yapılan incelemeler ve araştırmalar neticesinde ortaya konulan tüm sonuçlar, çıkarımlar ve saptamalar beşinci varsayımı oluşturmaktadır (Neumann, 1998, s.84). Suskunluk sarmalı kuramı insanların içerisinde yaşadıkları grup, cemaat, cemiyet ve toplum olarak adlandırılan insan topluluklarının kanaat ve görüşlerini kamuoyu kavramının çerçevesinde değerlendirmektedir. Beşinci varsayımla suskunluk sarmalının oluşmasını sağlayan kamuoyuna karşı insanların bilinçlenmesini sağlayacak

(33)

14

sonuçların çıkarılmasıdır. Kamuoyunun etkilerinin bilinmesi en azından kamuoyuna karşı bireylerin bilinçli bir tavır geliştirilmesini sağlayacaktır.

1.2.1. Toplum: Bir Tehdit Unsuru Mu? Yoksa Bir Hizmet Unsuru Mu?

Toplum, “belli bir ekonomik alt yapıyla belirlenmiş belli üst yapı kurumlarını içeren sosyoekonomik biçimlenmeye sahip insan topluluğudur” (Hançerlioğlu, 2004, s.412). Taplamacıoğlu (1969) toplumu, aynı otorite ve töreye bağlı insan topluluğu olarak tanımlarken toplumsal yaşam sürecinde insanlar arasında ruhen birleşme ve ekonomik dayanışmanın gerekliliğine vurgu yapmaktadır (Taplamacıoğlu, 1969, s.19). Toplum, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “aynı toprak parçası üzerinde bir arada

yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü cemiyet”7 olarak

tanımlanmaktadır. Toplumsal yaşam içerisinde bireylerin uymak zorunda oldukları kurallar ve toplumsal beklentilere sosyal norm adı verilmektedir. Toplum üyeleri davranışlarını bu kurallara ve beklentilere uydurmaya özen göstermektedirler. Sosyal normlar sayesinde bireylerin davranışları önceden tahmin edilebilmektedir

(Cüceloğlu, 2005, s. 546: Bahar, 2009, s.64). Toplum, temel normlar ve toplumsal

roller üzerinde geniş bir uzlaşma içindedir (Bahar, 2009, s.64).

Grup, etkileşim halinde olan birden fazla insanı kapsamaktadır. Grupl üyeleri arasında bir etkileşim olduğu sürece varlığını devam ettiren ortak bir amaca yönelik toplumsal bir olgudur (Kağıtçıbaşı, 1988, s.200: İnceoğlu, 2010, s.126: Lundberg & Schrag & Larsen, 1970, s.59: Bahar, 2009, s.34). İnsanlar hayatlarının önemli kısımlarını aile arkadaş grubu çalışma grubu gibi küçük gruplarla birlikte geçirmektedirler. Grupla ilgili yapılan araştırmalar toplumu yansıtmakta ve toplumun

7http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.54f9678b39add2.01533690 Erişim Tarihi:

(34)

15

işleyişi hakkında önemli bilgiler elde etmemizi sağlamaktadır. Grup ve birey ilişkisiyle ilgili yapılan deneylerde; bireyin grup normlarına uyması, grubun bireyin tutum değişikliklerine etkisi ve grubun bireyin verimliliğine etkisi araştırma konusu yapılmaktadır. Yapılan deneyler neticesinde; grup içinde bireyin grubun kurallarına uymaya özen gösterdiği ancak gruptan ayrılarak yalnız kaldığında farklı davrandığı gözlenmektedir. Grup üyelerinin tutum değişimleri grup kurallarına uygunsa grup bu tutumu desteklemektedir. Eğer bireyin tutum değişikliği grup normuna ters düşüyorsa grup bu tutum değişimini engelleyici rol oynamaktadır (Kağıtçıbaşı, 1988, s.200, 206).

İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisine göre ait olma ve sevgi ihtiyacı insanlar için en önemli gereksinimlerdendir. İnsan sosyal bir varlık olması nedeniyle topluluk içerisinde yaşamak zorundadır. Eş, çocuk, arkadaş çevresi ve değişik gruplara dâhil olan insan sosyal yaşam içerisinde çevresiyle sürekli bir etkileşime girmektedir (Maslow, 1970, s.43, 45). Sosyal yaşamda çevresiyle sürekli etkileşim ilişkisi içerisinde olan bireyin toplum kurallarını ve değerlerini içselleştirmesi ve onları davranış haline getirmesi toplumsallaşma süreci olarak adlandırılır. Toplumsallaşma yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Toplumsallaşma sürecinde toplumun temel bilgileri bireylere aktarılmakta, bireyler toplum tarafından önemli sayılan değerlere

yönlendirilmekte ve bireyler toplumsal değerleri deneyimleri ile

kişiselleştirmektedirler (Bahar, 2009, s.35, 36). Böylelikle birey ve toplum ilişkisi karşılıklı bir iletişim ve düşünsel etkileşme süreçleriyle devam etmektedir. Bireyin sahip olduğu duygular ait olduğu toplumsal grubun genel karakterini ve izlerini taşımaktadır. Bireyin hareketleri, edinimleri ve sahip olduğu duygular toplamı toplum tarafından yöneltilip kontrol edilmektedir. Bir başka deyişle birey hareket ve

(35)

16

edinimlerini düşünsel kazanımlar şeklinde öğrendiği için toplumun düşünce yapısına da sahip olmaktadır (Radcliffe, 1968, s.328).

Bireylerin kişiliği, üyesi oldukları sosyal grupların yapılarına işlevlerine ve aynı zamanda içinde yer aldıkları sosyal sınıfsal yapılara göre biçimlenmektedir. İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisine göre zorunlu ihtiyaçları gereği gruplara dâhil olan birey zamanla üyesi olduğu grubun kurallarını kendi kuralları olarak benimsemektedir. Birey ile içinde yer aldığı sosyal sınıf ve üyesi bulunduğu sosyal grup arasında önemli çelişkiler ortaya çıkması bireyin gerginlik, uyumsuzluk ve davranış bozuklukları gibi birtakım kişilik sorunları yaşamasına neden olmaktadır (İnceoğlu, 2010, s.126).

Bilindiği üzere toplumsal yaşam bireye tek başına olduğundan daha güçlü daha zengin bir hayat sunmaktadır. Cemiyet içerisinde yaşarken bireyin ister istemez içinde bulunduğu cemiyetin kurallarına uymaya özen gösterdiği gözlemlenir. Grup, bireyi kendine benzetmeye kendi düşünce ve davranış biçimini ona kabul ettirmeye çalışır. Grupların üyelerine yeterince söz ve davranış hakkı özgürlüğü tanımayan çoğu zaman despot bir yapı da oldukları da bilinmektedir. Çünkü cemiyetler sürekliliğini sağlayabilmek için bir açıdan baskıcı olmak zorundadırlar (Durkheim, 1947, s.1150).

Toplum denilen kitleyi bir sistem olarak gören ve onu ayrıntılı biçimde ele alıp inceleyen ilk sosyologlardan birinin Parsons olduğu kabul edilmektedir. Parsons toplumu bireylerden oluşan bütünlüklü bir yapı olarak kabul etmektedir. Toplumsal sistemin sürekli değişim geçiren hareketli bir dengeye sahip olan ve birlik oluşturmaya eğilimli yapısı bulunmaktadır. Bu nedenle toplumsal sistemin kültürel bir ortamda etkileşim halinde olan aktörlerden meydana geldiğini söylemek mümkün olacaktır. Toplumsal sistemin akrabalık, toplumsal tabakalaşma, iktidar ve dinden

(36)

17

meydana geldiğini görüşünü savunan Parsons akrabalığı insanları toplumsallaştırıcı bir unsur olarak değerlendirmektedir (Swingewood, 2010, s.22, 25, 53).

Parsons’a ek olarak Ross ise bireyin sosyal ihtiyaçları olan kültürel arzularını (dinî, ahlâkî ve fikrî) toplumun kanaatleri ve öğretileri doğrultusunda yaşadığını söylemektedir. Sumner ise cemiyetin kendi şartlarını sağlayan davranış tiplerini bireylere farkında olmadan bilinçsizce kabul ettirdiğini belirtir (Aktaran: Topçuoğlu, 1961, s.210, 223). Tarde, toplumsal yapıyı organizmacı (sistem) yaklaşımla insanların tümünün aynı derecede önemli ve vazgeçilmez olduğunu savunan görüşleri eleştirmektedir. Bilinci “beynin en etkili ve en güçlü öğesinin zihinsel ihtişamı” (Tarde, 2004, s.57) olarak tanımlayan Tarde, organizmacı düşünceye göre bireyin bilincinin yok sayıldığını ve bireyin kendi başına bırakıldığında hiçbir şey yapamayacağı düşüncesini kabul etmemektedir. Toplumsal gelişmeyi veya değişmeyi sağlayan bir düşüncenin tek bir insan zihninde olabileceğini dikkate alan Tarde, toplum ve birey ilişkisinde toplumun bireyi tamamen biçimlendirdiğini savunan görüşleri bireyin bilinç ve şuurunu dışlaması sebebiyle eleştirmektedir. Toplumsal olayları yorumlayabilmek için bireyin açık bir bilinçle ilgili tüm bağlamların dikkate alınması ve doğru değerlendirmesi gerekmektedir. Toplum ve birey arasındaki ilişkiyi ‘Monadoloji ve Sosyoloji’ adlı kitabında irdeleyen Tarde, bireye öncelik vermesinin sebebi olarak biyolojik canlıların fizyolojik özelliklerini toplumsal yaşama uygulama düşüncesi olduğunu belirtmektedir. Tarde, toplumsal süreçleri bireyin çevresini taklit etmesiyle ilişkilendirmekte ve kişilerin benzerlerini taklit etmeye, onların inandıklarına inanmaya, onların istediklerini istemeye eğilimli kılan sosyal ve anti sosyal bir içgüdüye sahip olduğunu vurgulamaktadır (Tarde, 2004, s.57, 73: Topçuoğlu, 1961, s.177).

(37)

18

Castoriadis (2001) toplumun tarihselliğine vurgu yaparak toplum ve birey arasındaki ilişkinin tarihsel süreçlerle çözümlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu yönelişle toplumu inançlar değerler normlar ve sosyo kültürel kurumlardan oluşan bütünsel bir kurum olarak adlandırmaktadır. Castoriadis’un kurum sözcüğünü bilimsel anlamıyla çoğunluğun aynı şekilde ve sıklıkla ortaya koyduğuvarlıkla ilgili gözlenebilir veya ölçülebilir bilgi ve davranışların toplamı olarak kullandığı görülmektedir. Toplumsal kurumlandırma ile bireyler arasındaki ilişki tarihsel olarak süreklilik arz etmesinden dolayı her ikisinin de birbirini üretmek zorunda kaldıkları bilinmektedir. Kurumlandırma kurallarına uygun olarak üretilen bireyler yapısal olarak kurumu yeniden üretmeye koşullanmaktadır. Çoğunluğun aynı şekilde ve sıklıkla ortaya koyduğu toplumsal bilgi ve davranışlar, yasa ve öğeleri üretirken öğelerin işleyişi o yasayı içermek ve yeniden üretmek zorunda kalmaktadır. Bu durum toplumu bir arada tutmakta ve toplumsal devamlılığını sağlamaktadır. Castoriadis’e göre bireyler toplumun kurumlandırılmasının küçük bir benzeri ve bir parçasıdır (Castoriadis, 2001, s.33, 35).

1830’lu yıllarda kısa bir süreliğine Amerika’da yaşayan Fransız hukukçu Tocqueville (1962) günümüzde ‘kamuoyu’ olarak adlandırılan çoğunluk tarafından benimsenen görüşlerin bireyin davranış ve tutumları üzerinde baskı oluşturduğunu ve genel düşünceye uyum sağlamak zorunda kaldığını vurgulamaktadır. Tocqueville, Amerika’daki genel düşünce biçiminin toplumsal yaşamda âdete bir engizisyon mahkemesi olarak çalıştığını ve genel düşüncenin dışına çıkan bireyin ise her türlü nefrete maruz kalabileceğini belirtir. Çoğunluğun fikrini savunanlar yüksek sesle konuşurken farklı düşüncelere sahip olanlar ise susturulmakta ya da susmayı tercih etmektedir (Tocqueville, 1962, s.68).

(38)

19

Endüstrileşme sonucunda oluşan toplumu çağdaş toplum olarak tanımlayan Marcuse ise (1986) endüstrileşme ile çağdaş toplumun bireyi denetleme alanının genişlediğini, egemen toplumun değerlerini ve kurallarını benimsemeyen kesimlerin ise günümüz zorbalığı olan teknoloji ile sindirildiğini savunmaktadır (Marcuse, 1986, s.VIII). Toplum, bireyleri birbirine bağlayan insan davranışlarının gerçekleştiği ve insanlar arasında etkileşimin oluştuğu bir organizasyondur. Bir başka açıdan toplum insan davranışlarına sınırlar ve kurallar koyan çeşitli eylem ve usuller sistemidir de denilebilir (Bahar, 2009, s.25). Toplum içinde barındırdığı belli bir düzene sahip olma zorunluluğundan dolayı bireylerin de mensup oldukları bu düzene uyma zorunlulukları kabul edilir bir gerçektir. Bu gerçeği göz ardı eden bireyler ise toplum tarafından kabul edilmiş davranış standartlarından saptıkları için cezalandırılmayı hak etmektedirler (Barclay, 2010, s.18). Toplumsal değerler toplumun birliğini devamını ve işleyişini sağlamak için üyelerinin çoğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen onların ortak duygu düşünce amaç ve menfaatini yansıtan genelleştirilmiş temel ahlaki ilke, inançlar (Şimşek & Akgemci & Çelik, 1998, s.155) ve kültürel olarak tanımlanmış standartlardır (Bahar, 2009, s.64).

Toplumsal değerlerin tarihsel bir süreç içinde değerlendirilmesi neticesinde köklerinin geçmişe dayandığı ve bugünkü davranışlarımızı geleceğe taşıma özelliğine sahip olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle tarihsel süreçle ilişkili olması nedeniyle toplumsal değer sistemleri birey üzerinde ciddi bir yaptırım gücüne sahiptir. Bireyin toplumsal değerlere uyum sağlamaması durumunda kınama, ayıplama, dışlama ya da marjinal kılma gibi yaptırımlarla tehdit edilmesi cezalandırılması mümkündür (Aytaç, 2002, s.183). Toplum belirlediği kurallara aykırı davranan üyelerine tepkisini tutum değişikliğiyle gösterebilmektedir. Kağıtçıbaşı (1998) tutumu, bireye yöneltilen bir eğilim olarak tanımlarken

(39)

20

gözlenebilen bir davranış olmamakla birlikte kişiyi davranışa hazırlayan bir eğilim olarak da açımlar. Tutumun varlığı ancak davranış meydana geldikten sonra ileri sürülebilmektedir (69). İnceoğlu (2010) tutumu “bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir nesne toplumsal konu ya da olaya karşı deneyim bilgi duygu ve güdülerine (motivation) dayanarak örgütlediği zihinsel duygusal ve davranışsal bir tepki ön eğilimi” (s.73) olarak tanımlamaktadır. “Byrne'a göre tutumlar oldukça organize olmuş uzun süreli duygu inanç ve davranış eğilimleridir. Bu eğilimler diğer insanları, grupları, fikirleri ülkenin diğer yörelerini ya da

nesneleri konu edinir” (Aktaran: Cüceloğlu, 2005, s. 521). Toplumsal kurallara aykırı

davranan bireye toplum tarafından belirlenen ve hissettirilen her tutum bir çeşit yaptırımdır (Barclay, 2010, s.25). Toplumda olumlu yaptırımlar olacağı gibi olumsuz yaptırımlarında mevcut olduğu bilinmektedir. Toplumsal yapı içerisinde dedikodu, ad takma, münakaşa etme, yumruk dövüşü, öldürme, sürgün, kendi adaletini kendi uygulama yönündeki eylemler, kan davaları gibi kolektif faaliyete dayanan yaygın yaptırımların görülebilmektedir. Dini yaptırımların ölümden sonraki yaşamı kapsayan manevi yaptırımların üzerine inşa edildiğini söylemek mümkündür. Hukuki yaptırımlar toplumsal düzenin devamını sağlamak için yasalarla belirlenmiş kurallara dayanmakta ve şiddet kullanma tehdidinin oluşması yazılı kuralların ihlali ve suçun oluşması durumlarında devreye girmektedir (Barclay, 2010, s.26).

Toplumun iradesini bilinçli bir şekilde kullanarak bireyi kendi belirlediği değerlere uymaya zorlaması, kişinin tutum ve davranışları üzerinde denetim sağlaması mümkündür. Ross’un ‘sosyal kontrol’ olarak adlandırdığı bu denetim şeklinin araç olarak hukuk, din, eğitim vb. unsurları kullandığı gözlemlenmektedir.

(Topçuoğlu, 1961, s.226, 227). Sosyal kontrol mekanizması sosyal sistemlerin

istikrarını ve düzenini sağlamakta bu sayede toplum üyelerinin belirlenen ve çoğunluk tarafından benimsenen değerlere uygun hareket etmelerini sağlamakta

(40)

21

ayrıca diğer bireylerin de nasıl davranması gerektiği konusunda rol model olmaktadır

(Dönmezer, 1982, s.286: Güven, 1999, s.163).

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisine göre toplumsal yaşama gereksinim duyan insanlar gruplara dâhil olmaya eğilimlidirler. Hareket ve deneyimlerini düşünsel kazanımlar şeklinde öğrenen birey toplumun düşünce yapısına sahip olmaktadır. Toplum devamlılığını sağlayabilmek için bireyi kendine uydurmaya, kendi düşünce ve davranış tiplerini bireye üstü örtülü ya da örtüsüz olarak kabul ettirmeye çalışmakta ve hukuk, din, eğitim gibi unsurları sosyal kontrol aracı olarak kullanarak bireyi denetim altında tutmaktadır. Toplumsal değerlere uyum sağlamayan veya aykırı davranan bireyler kınama, ayıplama, dışlama, sıra dışı kılma gibi yaptırımlarla tehdit edebilmekte ve cezalandırılmaktadır. Neumann’ın (1998) altını çizdiği toplum ve birey arasındaki toplumsallaşma süreci, toplumsal uzlaşmanın dışına çıkan bireylerin toplum tarafından tehdit edilmesi olgusu ile bireyin iç dünyasında ürettiği toplumdan dışlanma korkusu üzerine kurulmuştur (Neumann,1998 s.273). Neumann’a (1998) göre toplum bireyi kendine benzemediği ya da kendine hizmet etmediği takdirde dışlamakla ve yalnızlaştırmakla tehdit etmektedir.

Suskunluk sarmalı kuramı toplumun birey üzerindeki en önemli etkisinin bireyin kanaatlerini oluşturması olarak görmektedir (Neumann, 1998). Kanaatlerin oluşmasında birey, çevre ve ikisi arasındaki etkileşmelerin rol oynadığı8 (Aktaran: Sezer, 1972, s.19) düşünülürse toplum baskıcı, kendine uydurucu, cezalandırıcı ve denetleyici özellikleri gereği bireyin kanaat belirlemesinde etkili olması yanında bireyi kendine uydurarak tekleştirici bir etki yapmaktadır.

(41)

22

1.2.2. En Büyük Kâbus: Dışlanma Korkusu

Toplumsal ilişkiler içindeki reddedilme ve(ya) kabul görme tutumu, iktidar (erk) duygusuyla bağlantılı bir durum değerlendirilmesidir. Toplumda hâkim olan duygu, düşünce ve değerleri kabul eden birey kabul görmekte, teyit edilmektedir. Reddeden bireyler ise iktidar tarafından dışlanmakta, inkâr edilmekte ve yok sayılmaya çalışılmaktadır. Genel geçer toplumsal değerlere uygun olmayan tavır, tutum ve düşüncelere sahip olan bireyler yine toplum tarafından dışlanmakta sosyal mobbinge maruz kalmaktadır (Selek, 2001, s.15). Williams (2007) dışlanmanın ait olma ihtiyacı, olumlu benlik değeri ihtiyacı, kontrol ihtiyacı ve anlamlı varoluş ihtiyacı olmak üzere dört temel insan ihtiyacı için tehdit oluşturduğunu belirtmektedir (Aktaran: Kandemir, 2011, s.12). Mecbur kalınan dışlanma tehdidi durumunda insanın bu dört ihtiyacından herhangi biri, birden fazlası veya tümü için dışlanma tehdidi oluşturma olasılığı mümkündür. Toplumsal değerler tarihsel olarak kökleri geçmişte olan toplumun kültürüne uyumlu oluşan davranış standartları olarak bireyi bilinçli veya bilinçsizce kontrol altında tutmaktadır. Topluma mensup bireylerin çoğunluğu tarafından benimsenen fikirlere ve değerlere aykırı davranış göstererek azınlıkta kalanlar üzerinde iktidar tarafından baskı mekanizmaları çalışabilmektedir. Yazılı olmayan ancak bireyi topluma uyum sağlamaya zorlayan toplumsal değerler bireyin özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Toplumsal değerler üzerinden toplum, iktidar gücünü ve tahakkümünü bireyin üzerinde kullanırken toplumun sayısal çoğunluğunu arkasına almaktadır. Neumann’a (1998) göre özellikle toplumun genelini ilgilendiren tartışmalı konularda ve köklü toplumsal değişimlerde birey ve toplum arasında şiddetli tartışmalar yaşanmaktadır. Toplum bireyi kendi

(42)

23

standartlarına uymaya zorlaması Selek’e (2001) göre bireyin iç dünyasında korku duygusunu oluşturmaktadır.

Suskunluk sarmalı kuramı toplum baskısını kamuoyu kavramıyla özdeş anlamda ele almaktadır. Toplumdan bireye sürekli olarak yönelen tehditleri ve zorlamaları simgesel anlamda kamuoyu olarak adlandırırsak, kamuoyu veya toplumsal değerler dizgesine karşı bireyin ürettiği güdü suskunluk sarmalı kuramına göre dışlanma korkusudur. Bireyin toplumsal baskılara karşı sessiz kalması veya onaylamasının özünde bireyin iç dünyasında yaşadığı toplumdan dışlanma korkusu yatmaktadır (Neumann, 1998, s.62). Toplumsal değerler toplumun sürekliliğini sağlamak için toplumu denetleme görevini görmektedir. Çoğunluğun kanaati olan doğru-yanlış, güzel-çirkin, iyi-kötü olarak kabul edilen değerler sürekli olarak değişime uğramakta ve kendini yeniden üretmekte olduğundan bireyleri sürekli olarak dışlanma korkusuna maruz bırakmaktadır. Suskunluk sarmalı kuramı dinamik olan toplumsal yapı içinde değerler siteminin değişime uğraması nedeniyle bireyleri sürekli olarak dışlanma korkusu içinde kabul etmektedir. Siyasal düzenin aniden değişmesi ve toplumu derinden etkileyen askeri darbelerin yaşanması toplumsal değerleri hızla değiştirdiğinde birey ortamı dikkatle izlemekte ve toplumdan dışlanmamak için tutum ve davranışlarını yeni değerlere göre uydurma eğilimi içerisine girmektedir.

Fromm’a göre (1985) ahlaksal veya iyi ve kötü bilinç olarak adlandırılabilecek törelbilinç aile, kilise, devlet, kamuoyu gibi otoriteler tarafından bilinçli ya da bilinçsizce oluşturulmaktadır. Freud’un üst ben (süper-ego) olarak betimlemiş olduğu törelbilinç etik ve moral yasa koyucu olan birey tarafından içselleştirilerek yasa ve yaptırım olarak kabul edilmektedir. İnsan törel bilince karşı sorumluluk duymakta ve manevi anlamda kendisinin bir parçası haline gelmiş olan

Referanslar

Benzer Belgeler

şiirmiş kuyulara sığmayan artık ne yaşasam çıkmaz bu boya bu çoğulluk bu yılan zehri ey geç kalmışlığın hüznü yetmez mi.

 Suskunluk sarmalı kuramı, yalnızca grup üyeleri arasında değil, toplumun da.. oydaşmadan sapan bireyleri

THE CONTRIBUTION OF HOME-FAMILY DISTRESS TO THE PRESENTATION DIFFERENCE OF CHILDHOOD OBSESSIVE- COMPULSIVE DISORDER ACROSS HOME AND SCHOOL SETTINGS.. Osman Sabuncuoğlu,

As a result of all these definitions, it is possible to define global public goods as the needs of existing and future generations living in the world today which are met with a

“ Türkiye Yazarlar Sendi- kası’ nın 15 eylül 1978 tarih­ li Yönetim Kurulu toplan­ tısında Zekeriya Sertel’ in I Milliyet’te yayınlanan Na- ' zım

Yine ‘Devam’da “Noktalama işaretlerinden (söy- lemem gerekli mi?) en çok soru işaretini severim.” 12 Sözlerini ekler. Edgü’nün küçük hacimli “De- vam” isimli

Siyasal kamu veya kamuoyu denildiğinde de siyasal konularla ilgili kamunun oluşturulabilmesi yani şeffaflığın, müzakerenin, kanaatlerin ve düşüncelerin sağlanabilmesi

Yeni İletişim Aracı Olarak Sosyal Medya ve Sosyal Ağlar Üzerine Bir Güncelleme.. Yeni İletişim Teknolojileri ve Yeni