• Sonuç bulunamadı

Başlık: İdeoloji ve ÜtopyaYazar(lar):MANNHEİM, Karl Cilt: 52 Sayı: 3 DOI: 10.1501/SBFder_0000001761 Yayın Tarihi: 2002 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İdeoloji ve ÜtopyaYazar(lar):MANNHEİM, Karl Cilt: 52 Sayı: 3 DOI: 10.1501/SBFder_0000001761 Yayın Tarihi: 2002 PDF"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Karl Mannheim (2002), ideoloji ve Ütopya (Ankara, Epos Yayınları, çev. Mehmet

Okyayuz. 336 s.)

Bilgi sosyolojisi alamndaki temel çalışmalar arasında yer alan ıdeoloji ve Ütopya (1929), Karl Mannheim'ın ilişkiselci (relationist/relationalist) sorunsalın kuramsal öncüllerini gelişkin bir biçim altında sunduğu en önemli yapıh. Mannheim, Almanya'da Nazizmin iktidara gelmesinden önce yazdığı bu çalışmanın amacım, toplumsal yapılanmada düşünce biçimlerinin ortaya çıkış koşullarım' ve değişim süreçlerini çözümlerneye yönelik bir yöntem geliştirmek olarak saptar. Bu bağlamda, bilgi sosyolojisinin hedefi tekil öznelerin düşüncelerinin oluşumunu yalıhlmış bir biçimde incelemek değildir; temel sorun, düşüncenin toplumsal bağlamım ve belirlenme biçimlerini açıklığa kavuşturmaktır.

Mannheim'ın ldeoloji ve Ütopya'da incelediği konular arasında, ideolojik ve ütopik düşünce biçimlerinin özgül nitelikleri, bilim olarak siyasetin olanaklılığı, bilgi sosyolojisinin ayrı bir disiplin olarak oluşturulmasının sorunlan, geleneksel epistemolojinin eleştirisi, felsefi sentez ve öznesi, toplumsal olarak bağlanhsız entelijensiya vb. başlıklar yer alır.

Kitabın en dikkat çekici yönlerinden biri, kanımca, ideoloji ve ütopya kavramları arasındaki ayrımlarla ilgili yaklaşım tarzıdır. Mannheim, bu kavramları bütünsel bir toplumsal yapılanma anlayışı doğrultusunda, varolan egemenlik ilişkilerinin yeniden üretimine yol açan eşitsizlikler bağlamında yorumlar. Buna göre, ideoloji egemen, ütopya ise bağımlı toplumsal kategorilerin bakış .açılarım oluşturmak üzere ortaya çıkan, tekil yaklaşımların ötesindeki bütünsel düşünce örüntü1eridir. Dolayısıyla, ideoloji ve ütopya arasındaki ayrım verili toplumsal koşulların değişim süreciyle ilişkili bir tarhşma başlığı durumuna gelir. Ütopya toplumsal dönüşümü; ideoloji ise, statükonun sürdürülmesini öngören zihniyet biçimlerini anlatır. Mannheim'ın bilgi sosyolojisi, böylece, iki ayrı ve çelişkili ideoloji sorunsalına dayamr: Birindsi, normatif bir değerlendirmeden uzakta konumlamr ve düşüncenin (ya da dünya görüşünün) toplumsal belirlenirniyle ilişkilidir; ikincisi ise, toplumsal kesimlerin çıkarlarım savunma amacını taşıyan bilinçli yalanları ya da yamlsamaları anlatır.

Kısacası, Mannheimcı Dilgi sosyolojisinin karakteristik amacı, Marx'ın yapıtlarında açığa çıkhğı türden bir ideoloji çözümlemesini aşabilecek yeni bir kuramsal modelin oluşturulmasıdır. Mannheim, ayrı bir disiplin olarak ortaya çıkan bilgi sosyolojisinin, ideoloji ve toplumsal gerçeklik arasındaki ilişkilerin çözümlenmesine yönelik ciddi bir ilerleme olduğunu düşünür.

(2)

Mannheim'm. bilgi sosyolojisinin gelişiminde yöntembilimsel bakımdan önemli bir tartışma başlığını oluşturan görececi-ilişkiselci yaklaşımın Ideoloji ve Ütopya'da doruğa ulaşhğı kamsı yaygındır. Rölativizm, epistemoloji alamnda nesnel gerçekliğin bilgisinin göreceli olduğu yolundaki bir öncüIden hareketle, bilme etkinliğindeki konuma bağlı ve öznel süreçleri vurgulayarak, bilginin nesnelliğine ilişkin olanakları yadsıdığı ölçüde önemli bir kuramsal-yöntemsel sorundur. Mannheim, bu yapıtında, kendi kuramsal modeline yönelik eleştirileri geçersizleştirmek amaayla, hiçbir biçimde kabul etmediğini belirttiği rölativist sorunsalı ilişkiselci bir yaklaşımla aşmaya çalışır. Tarihsel bilginin göreliliği konusunda, verili koşulların entelektüel konumları belirlediği yolundaki önermeye stratejik bir değer yüklenmesinin, mutlaka bilginin kendisinin göreli olduğu anlamında yorumlanamayacağını ileri sürer. Bu bağlamda, Mannheim kendi yaklaşım tarzını pragmatizme yakın, rölativizme uzak bulur.

Mannheim'ın bu çalışmada önerdiği "toplumsal olarak bağlanhsız entelijensiya" kavramı da aydınlarla ilgili kapsamlı bir çözümlemede mutlaka ele alınması gereken bir başka inceleme konusudur. Bu kavram, Mannheim'ın değişik dünya görüşleri (bürokratik muhafazakarlık, muhafazakar tarihselcilik, burjuva liberal entelektüalizm, sosyalist-komünist eğilimler ve faşizm) arasında gerçekleştirile-bileceğini varsaydığı sentezin hangi özne tarafından üstlenileceğine ilişkin sorunun yamh olarak da yorumlanabilir. Georg Lukacs, Tarih ve Sınıf Bilinci'nde tarihsel bilginin elde edilmesindeki ayrıcalıklı toplumsal özneyi, ontolojik konumlamşının benzersiz olanaklar sağladığım düşündüğü işçi sımfı olarak belirlemişti. Mannheim ise, benzer bir sorunsaldan hareket etmekle birlikte, gerçekliğin bilgisinin tek bir sınıfsal öznede karşılık bulduğu görüşünü benimsemeyerek, herhangi bir sımfa bağlanmayan "yüzer gezer" (freischwebende) entelijensiyaya olağandışı bir önem atfeder.

Ne var ki, Mannheim'ın, entelektüel-kültürel konumların belirlenimi tarhşmasıyla ilgili olarak toplumsal yapıda bulunduğunu kendisinin de kabul ettiği sınıfsal ilişkilerdeki çahşmaa eğilimlerin bürünebileceği uzlaşmaz biçimlerin, hangi koşullar alhnda aydınların gerçekleştireceği senteze olanak tamyacağı sorununa ikna edici bir çözüm sağladığı söylenemez. Ayrıca, bilginin toplumsal belirlenimi varsayımına dayalı bir sorunsal içerisinde, aydınların düşünsel konumlarımn da toplumsalolarak belirlenmiş olması gerekiyorsa, bu durumda ortaya çıkan paradoks, aydınların belirlenme ilişkilerinden kurtularak, kendi özgürlüklerini nasıl oluşturabildikleri sorusuna tutarlı bir yamt verilernemesinden kaynaklanır.

Mannheim bu yapıtıyla, ilgilendiği sorunlara kesinleşmiş yamtlar vermekten çok, araşhrılması gerektiğini düşündüğü inceleme alanlarına ilişkin yöntemsel bir yaklaşımın dayanaklarını sağlayacak kuramsal öncülleri oluşturmaya yönelik bir başlangıç girişiminde bulunmuştu. Uzun bir gecikmeden sonra

(3)

1

Türkçe çevirisi yayınlanan Ideoloji ve Ütopya, ele aldığı konularla ilgili olarak karşıt ya da yandaş tezlerin tarhşılması bakımından önemli bir epistemolojik referans çerçevesi sağlama özelliğini koruyor.

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yetiş, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü.

•••

Sina Akşin (2000), Essays In Ottoman • Turkish Political History (Istanbul, The

Isis Press, 243 s.)

Yakın tarihimizin önemli tarihçilerinden Sina Akşin'in Essays In Attornan -Turkish Politieal History adlı kitabı, ikisi Fransızca, diğeri İngilizce olmak üzere, toplam yirmi üç makaleden oluşan bir derlemedir.

Asıl uzmanlık alanı, Osmanlı-Türkiye tarihinin 1908-1923 dönemi olan Akşin, bu dönemi inceleyen Şeriatçı Bir Ayaklanma: 31 Mart Olayı ve iki ciltlik Istanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele (1918-1920) adlı kitaplarında, mikro-tarih adını verdiği yöntemi kullanmışhr. Bu, büyük ölçüde birincil kaynaklara dayanarak, kısa bir dönemi ayrınhlı olarak incelemek demektir. Akşin'in tarihçiliğine damgasını vuran yöntem mikro-tarihçiliktir.

Akşin, uzun zaman aralıklarını ele alıp genel çizgileri ortaya çıkarmaya, bunlar hakkında yorum ve kurarnlar geliştirmeye de makro-tarihçilik demektedir. Bu ayrımdan yola çıkarsak, yazarın Jön Türkler ve lttihat ve Terakki adlı kitabını ve yayın yönetmenliğini yaphğı ve bazı bölümlerini yazdığı beş ciltlik Türkiye Tarihi adlı eseri makro-tarihçilik saymamız gerekmektedir.

Akşin, ikinci tip tarihçiliğin daha 'şanlı' bir iş olduğunu kabul eder ancak, mikro-tarihle bizzat uğraşmamış tarihçilerin de makro-tarih yapmakta pek başarılı olamayacaklarını düşünür. Tarihçi, meslek hayahnda iki tip tarihçiliği de yapmışhr. Ele aldığımız kitaptaki makalelerin büyük çoğunluğu ise, daha çok makro-tarihle ilgilenmektedir.

Yazarın, 1918-1920'deki Türkiye-Suriye ilişkilerini incelediği 'Turkish-Syrian Relations in the Time of Faisal (1918-1920)", 1919 sonlarındaki Türk-Fransız ilişkilerini incelediği "Franco-Turkish Relations at the End of 1919"ve 1877-1878 yıllarındaki Osmanlı-Rus Savaşı boyunca İtalya'nın izlediği politikayı incelediği "ıtalian Policy During the Ottoman-Russian War of 1877-1878"adlı makaleleri, rnikro-tarihçiliğin örnekleridir ve okuyucuya konular hakkında ayrıntılı bilgi sunmaktadır .

Akşin, derlemedeki bazı makalelerinde Osmanlı siyasal ve toplumsal tarihinin çeşitli dönemlerine ilişkin düşüncelerini aktarır. "The Conquest of Istanbul" adlı

(4)

makalede, İstanbul'un tarihsekoğrafi dönemi ve dolayısıyla İstanbul'un fethinin Osmanlı İmparatorluğu için ne ifade ettiği, Osmanlı'nın Roma İmparatorluğu'nun devamı olup olmadığı meselesi, Osmanlı'daki Bizans etkisi gibi konular ve çeşitli Osmanlı kurumları hakkında yazarın yorumları bulunmaktadır. Akşin, Metin Heper'in The State Tradition in Turkey, Rifa'at Ebou-el-Haj'ın Formatian of the Modern State: The Ottoman Empire, Sixteenth to Eighteenth Centuries ve Haim Gerber'in State, Society and Law in Islam: Ottoman Law in Comparative Perspedive adlı kitapları üzerine yazdığı üç değerlendirme yazısında da benzer konular üzerindeki düşüncelerini aktarır. "A Traveler in Asia Minor: Frederick Bumaby" adlı yazıda, Burnaby'in 19. yüzyıl'ın ikinci yarısının Anadolusu'na dair olan gözlemleri üzerinden kendi yorumlarını da yapan yazar, "Financial Aspects of the Tanzimat" başlıklı makalesinde ise, Osmanlı Devleti'nin 1700'lerden 1875'teki mali iflasına kadar yaşadığı mali sorunları ve bunlar için aradığı çözümleri anlatmaktadır. Ele aldığı dönem açısından en kapsamlı makale olan 'Three Homelands of the Turks", Türklerin, Hunlar'dan Osmanlılara kadar, yerleştiği üç anayurdu ve gösterilen iktisadi-toplumsal mücadeleleri özetlemektedir. Yazara göre,lI. yüzyıldan 19. yüzyıla, Anadolu tarihi göçebeliklemücadeledir ve köylülüğe geçiş çabasıdır (s. 140,144).

Makalelerin çoğunluğu ise, II. Meşrutiyet, Mütareke Dönemi ve Milli Mücadele, yani 1908-1923dönemi üzerinedir. "Turkish Nationalism Today", 'The Place of the Young Turk Revolution in Turkish History" ve "Ottornan Political Parties, 1908-1922"adlı makalelerde, II. Meşrutiyet yıllarının özelliklerine ve önemine değinilir. Akşin, İttihat ve Terakki'nin (IT) ve II. Meşrutiyet yıllarının devrimciliği üzerine sürekli vurgu yapar. Yazara göre, 1908 Devrimi, burjuvazinin olmadığı bir toplumda burjuva ideolojisine sahip mekteplilerin yaphğı, 1789'un Fransız tarihindeki önemiyle kıyaslanabilecek, bir dönüm noktasıdır, devrimdir. Jön Türklerin projesi, bir kapitalist sınıf ve toplum, yani Avrupa modelinde modem bir Türk toplumu yaratmaktır. Bu yolda, pekçok hatanın ve başarısızlığın yanında, sosyal, iktisadi, siyasal ve entelektüel hayatta çok önemli gelişmeler de sağlamışın. Bu amaçları ve çabaları sonucunda ise, ~üyük devletlerin düşmanlıklarını kazanmışlardır. Bu devrimci değişimler dönemi, yapmak istediği işlerin sonunu getirmemişse de, Cumhuriyet'in 'siyasi laboratuvarı' olacakhr (s. 10-11,101-113,227-229).

Milli Mücadele, ilhamını 1789ve 1908devrimlerinden alacakın. "La Revolution Française et la Conscience Revolutionnaire des Nationalistes Turcs a l'Aube de la Lutte d'Independance" adlı makale de, buna ve Milli Mücadele'nin devrimci karakterine, kongrelerde kullanılan Fransız Devrimi tenninolojisine vurgu yapar (s. 23-30). 'The Nature of the Kemalist Revolution" başlıklı yazı ise, Kemalist Devrim'in özünü anlatma çabasıdır. Kemalizmin bir aydınlanma hareketi olduğunu savunan Akşin'e göre, bir hümanist olan Atatürk,

(5)

demokrasinin en iyi rejim olduğunu düşünmektedir; dönemi de, pekçok Avrupa devletleriyle kıyaslandığında daha demokratiktir. Devrimin kalkınma modeli bütünsel kalkınmadır. Bu, iktisadi, sosyal ve küıtürel hayatın eş zamanlı olarak ve en azından yakın hızlarda ka1kındırılması demektir. Bu anlayışa göre, sözgelişi bir konservatuar bir fabrikadan daha az önemli değildir (s. 210-212). Milliyetçi

tr

ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) toplumsal projesi çağdaş, kapitalist bir toplum yaratmaktır. Türk Devrimi de 1908'debaşlamış, daha derin ve radikal şeklini ise Cumhuriyet'le almıştır (s. ll, 114,239).Akşin, bu bağlamda Türk Devrimi'ni iki aşamalı olarak ele alır: Birinci dönem, 1908-1918Anayasal Devrimi, ikincisi de 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla başlayan Cumhuriyetçi Devrim'dir. Yazar 1908 öncesi köylülük ve feodalizm, 1908 sonrasını ise şehirleşme ve kapitalizmle özdeşleştirir. Çağdaş Türk Tarihi 1908'debaşlamışhr (s. 114-115,224).

Makalelerinde genelde toplumsal koşullar, olayların tarihi ve dönüm noktalarıyla ilgilenen Akşin, zaman zaman kişinin tarihteki rolü üzerinde de durur. Örneğin "Les Dernier des üttomans" başlıklı yazısında, paranoyaklıkları, politik ihtirasları, zekaları ve kurnazlıklarıyla birbirine çok benzeyen II. Abdülhamit ve Vahdettin'in aynı kumaştan oldukları üzerinde vurgu yapar (s. 151). Gene yazara göre, Türk Devrimi'ne kişiliğini veren Atatürk'tür; örneğin, Türk Devrimi'nin yanında olup Atatürk'e karşı olmak mümkün değildir ancak, Fransız Devrimi'ni destekleyip Robespierre veya Rousseau'ya karşı olmak mümkündür (s. 209). "Two Victorious War Leaders: De Gaulle and Atatürk" ise, bu iki liderin ülkelerinin tarihleri üzerindeki etkilerini inceler ve karşılaşhnr. Sina Akşin, tarihte belli bir sürekliliğin olduğunu ve her gelişmenin köklerinin daha önceki gelişmelerde bulunabileceğini doğal olarak kabul eder ancak, tarihte devrimci olayların ve dönüm noktalarının olduğunu kabul etmeyen, ya da bu 'an'lan, en azından küçümseyen tarihçilik anlayışını da reddeder. Tarihte "bardağı taşıran son damla''lar vardır ve en önemli damlalar da onlardır. Tarihçinin bir görevi de, bu son damlayı göstermektir (s. 115-116).

Tarihçiler inceledikleri dönem, konu ve kişilere, kendi kişiliklerinden ve ideolojilerinden bağunsız bir şekilde yaklaşamazlar. Dolayısıyla, 'nesnel' bir tarihçilikten söz edilemez. Sina Akşin de, ilgilendiği asıl dönem olan 1908-1923 dönemine belli bir bakış açısıyla ve genelde olumlu, hatta coşkulu bir şekilde bakmışhr. "Bir tarihçi olarak Akşin'e ilhamını veren olay, 'devrim'dir demek, bize yanlış gelmiyor. Eğer bu gözlemimiz doğruysa, tarihçinin ilgi alanı olarak 1908-1923'üseçmiş olınası da bununla bağlanh1ı olabilir. Akşin, bu kitabındaki makalelerinde de devrimlere ve devrimcilere vurgu yapmaktadır. Aslında Akşin, günümüzde de 'devrim'i aramaktadır. Yazara göre, Türkiye'de Kemalist Devrim henüz tamamlanmamıştır, hatta 1950'den beri bir kısmi karşı devrim yaşanmaktadır. Dolayısıyla devrimi tamamlamak, aydınlanmayı her yere ve

(6)

kişiye yaymak, bütünsel kalkınmayı gerçekleştirmek, Türkiye'yi çağdaş bir kapitalist ülke yapmak gerekmektedir. Bu bağlamda, Kemalist devrimcilik gündemdedir (s. 30,213-218).

Sonuç olarak kitap, burada değinmediğimiz diğer makaleleriyle de (örneğin Ermeni Meselesi'ni inceleyen. önemli bir makale vardır), önemli bir tarihçinin Osmanlı Devleti-Türkiye Cumhuriyeti Tarihi'nin değişik dönemlerine ilişkin yorumlarım ve bilgilerini, sade ve akla bir dille okuyucuya sunmaktadır. Bundan asıl kazanç sağlayacak okur ise, yazann Türkçe çalışmalarım okuyamayan İncilizce ve Fransızca okurlandır.

Banş Ünlü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler FakÜıtesi, Kamu Yönetimi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kutsal Kitap ve sonraki Yahudi dinı literatüründe köklü bir geçmişi olan, acı ve ıstırapların Yahudilerin günah işleyerek Tanrı ile yaptıkları sözleşmeyi ihlal

1923 yılında hazırlanan programda yer alan din öğretimi ile ilgili derslerin içeriği incelendiğinde her iki sınıfta altışar saat yer verilen Kur'an- ı Kerim dersinde her

Böyle bir eğitim ortamı; öğrenmeyi öğrenme, yeni ihtiyaçlara göre yeni bilgiler üretme, problem çözme, yaratıcılık, isabetli düşünme, isabetli karar verme,

Bir diken yarası ile renk solup sararıverir."I(}4 Buradan da anlaşılıyor ki Mevlana O'nun dışında hiçbir şeyin güzelolma vasfına layık olmadığını düşünür.

Rusya; bünyesindeki liberal demokratik güçlerin de baskısıyla hızla siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel reformlarını gerçekleştirerek serbest Pazar ekonomisi ve

Türklerin İslitmiyet' i kabulünden sonra Osmanlılara kadar yaklaşık olarak geçen 400 yıl içerisinde, birçok ilim ve sanat dalında olduğu gibi, musikf alanında da çok

Daha sonra da Muhiddin İbn-i Arabı, Feridüddin Attar ve Senayı gibi büyük zatlann da Mevlana'nın dergahında yetişmiş olduğunu, onun feyziyle eserler ortaya koyduğunu

Daha önce İslam mantıkçıları ve Türk mantıkçıları da mantığı bir bütün olarak görmüşler; birbirine karşıymış gibi görülen farklı mantık anlayışlarını tek