• Sonuç bulunamadı

Şapka inkılabımız

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şapka inkılabımız"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

¿9/10/i 948

< / M / A

U L U S

13

IB1ÖYHM 1EIIIR flElİŞM lEfTM BMNÇCS1J

retim

ve Eğiti

l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l l f

H i ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı n ı ı ı ı ı n n ı ı n ı ı ı ı n ı ı ı ı n n ı u n ,

basanları

ağaçlar arasında beyaz badanalı, yüze ğülen temiz okul yapıları, öğrenciler için rahat çalışma vasıta-

iarı, çocuk eğitme ve insan yetiştirme metodlarım öğrenmiş eğitmen ve öğretmenler görebiliriz. Bu

öğretmenlerin gayret ve etkisi okulun içinden taşmağa, öğrencinin büyük kardeşlerine, anasına,

babasına kadar yayılmağa başlamıştır

l l l l l l l l l l l i m i l l l l l l l l i m i l | | | | | | | | | l | | | | | | | | | | | | | | | | | l | | | l l l l | m i | | | | | | | | | | | | | m | | | | | | | | | | | | ) j | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | m | | | | | | | | | | | |

■Bugün yirmi besinci dönüm yıl? m milletçe kutladığımız Cumhuc yet devrimi ile bashyan yeni de\ iri, memlekette çocuk okutma ve in­ san yetiştirme gayretlerinin hızla­ nıp geliştiği bir devre olarak vasıf- Jandırabiliri^.

i ilk ö ğ r etim çalışm aları:

Bilimsizlik ve bilgisizlikle devam­ lı ve sistemli bir şekilde savaşma­ mın lüzum ve zaruretini duyan Cumhuriyet İdaresi, Büyük Millet M edisi’nin kabul ettiği yeni kanun­ lara dayanarak çalışmalarım plân­ ladı. Halkının ancak yüzde yirmisi okur yazar olan kırkbin köyde ilk öğrenimi yüzde yüz geçrekleştir- mek üzere gerekli öğretici unsur­ ları en müsait şartlar altında yetiş­ tirmek imkânım sağlıyan “ Köy Enstitüleri Kanunu” ile yurdun yirmi değişik bölgesinde yirmi köy ¡enstitüsü ye bjanlara bağlı eğitmen ¡kursları açıldı. Gene Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği “ Köy Okul- ları ve Enstitüleri Teşkilât Kamu­ mu” na dayanılacak köylerde yeni­ den açılan eğitmeni;, öğretmeni; o- Dcullarla pansiyonlu, pansiyonsuz bölge okullarına ve köy meslek o- kullarına, bu yirmi enstitü ile eğit» ¡men kurslarında, öğretmenler ve e» ğitmenleır yetiştirildi. Genel ve ¡meslekî'bilgilerden başka yapıcılık, ¡marangozluk, demircilik, dokuma­ cılık, ev İdaresi, tarla ve bahçe zi­ raatı, hayvan bakımı gibi köyde h er alanda önderlik edecek bir öğ- ffetmen için gerekli bilgi ve bece- İrikleri de okullarında yaparak ve lyaşıytarak kazanan bu öğretmenler köylere dağıldılar. Bu enstitülerde Şimdiye kadar yetişmiş olan (9400) öğretmenle (900) sağlık memuru ve (8000) î asan eğitmen bugün köylerinde vazifeleri başındadırlar.

Köy çocuğunun kafası ile kolunu Kirlikte işletmek, tarım, sanat ve »ağlık çalışmalariyle köye daha Îazla ¡refah götürmek ve köylüyü ¡daha cojk mesüt etmek ülküsüne sa­ hip köy öğretmenin; yetiştiren köy enstitüleri Cumhuriyet devrinin 3- vünüîecek «se ç k in d e n biridir. Ku­ sulma ve)yerleşme devesini 'türlü

Sorluklara *■ katlanarak geçinen bu kurumlanmız .gelişme’ v«i olgunlaş­ ma yolundadır,

^ illerin son i yıllarda ilk öğretini Seferberliği ile başlıyan plânlı ça­ lışmaları, kısa bir süre içinde ilk okulların ve bunlara devam ederi öğrencilerin sayısını' birden yük­ seltti. Bu plânlı.çalışmalar esnasın­ da' bilhassa köylü'yurttaşların dev­ letin yardımına keridi'iemek ve alın .herlerini de Ikatarakî köylerinde o- kul biyıası yapmak için sarfettikle-

t i büyük gayret4 takdir ve minnetle

Anılmaya değecr,

1923 - 24

öğretim yılında şehir, kasaba ve köylerimizdeki ilk öğre­ nim durumunu

1947

- 1948 ders yı­ lı içindeki durumla mukayese eder­ sek artışların okul sayısında (10 bin '423), öğretmen sayısında (22.4"0), öğrenci sayısında (1.146.056) oldu­ ğunu görürüz. Bu artışların bilhas­ sa köylerdeki okul, öğretmen ve öğrenci sayısında daha fazla olma­ sı, ilk öğretim çalışmalarının kök­ lerdeki itesir ve veriminin daha yavem olduğunu gösterir.

öğretim ve eğitim çalışmaları ta­ yı bakımından arttığı kadar keyfi­ yetçe de gelişti. Bugün yurdun her köşesinde eski, harap bir evden v i ­ ya köy odasından bozma bina ve­ rine ağaçlar sırasında beyaz badana­ lı, yüze gülen temiz bir okul yapısı ve onun içinde öğrencilerin rahat oturup çalışmalarına elverişli sı­ ralar, masalar ve diğer okul eşya­ s ı; her okulca çocuk eğitme ve in­ san yetiştirme ve çalıştırma metod- lannı öğrenmiş eğitmen ve öğret­ menler görebiliyoruz. Bu öğret­ menlerin gayreti ve etkisi okulun i- cinderi taşmıya, öğrencinin büyük kardeşlerine, anasına, babasına ka­ dar yayılmaya başlamıştır.

Öğretmenler yetiştiren kurum­ lanın gelişmesi, vakit vakit ve v e r. yer açılan kurslar, her ilin öğret­ menleri arasında kurulan iş ve ça­ lışma birlikleri, teftiş ve denetim e- lemanlarımn rehberliği ve meslekî yayımlar öğretici ve yetiştirici ar­ kadaşların meslek bakımından ol­ gunlaşmalarını sağlamıştır. Haürn her tarafta ilk öğrenime karşı gös­ terdiği büyük rağbet itiraf etmeli­ yiz ki ilkokul öğretmenlerinin isi­ ni yer yer biraz güçleştirmiştir. Bir dersanede toplanan 80 - 100 Bocuğu iyi yetiştirmek için didinen Şehir ve kasaba öğretmeni ile sa­ bahın erken saatlerinden gecenin geç vakitlerine kadar ' her gün çocıık- genç yetişkin olarak değişik sevi­ yeli insanlarla dolup boşalan der- «anesinden ve işliğinden avrılmıvan köy öğretmenlerinin verimli hiz­ metlerini takdirle anmak zevkli bir vazifedir.

İlkokullarda uygulanmakta olan programlar vakit vakit yenileşti­ rilmiş, bu programlarda çocuğun ki­ şisel, tomlumsal ve ekonomik ha­ yat hakımmdan nasıl yetiştirilme­ ği gerektiği belirtilmiş ve ilkoku­ lun eğitim ve öğretim amaçlan, bu amaçları gerçekleştirmek için öğ­ retmenlerin dayanacağı ilkeler ve tutacakları yollar açıklanmıştır. Millî bir eğitim kurumu olan iılkö- kulîarımızda çocuklarımıza millî kültürümüzün aşılanmasına, millî ülküleri vermek için türlü vesile­ lerle gerekli bilgi ve alışkanlıkla­

rın Jsâz&üsiınlmasma çalışılmıştır.

Bu programların ivi verimler elde edilebilecek bir şekilde uygulanma­ sında teftiş ve denetim işinde ça­ lışan meslektaşların rehberliğinden geniş ölçüde faydalamlıjuştır.

Memleketimizde 7 - 1 2 yaş ara­ sındaki çocuk sayısı 2,5 milyonu aşmaktadır. Son öğretim yılı için­ de bunlann ancak bir buçuk mil­ yon kadarı ilkokullarımızın içindey­ di. Gelecek yıllarda öğretmen ye­ tiştirme, okul açma ve okul binası yapma alanlarındaki çalışmalar ge­ liştikçe ilk öğrenimin gerçekleşme nisbeti de artmakta devam edecek­ tir. Uygulanmakta olan öğretmen yetiştirme plânları ve bina yapımı için alınmış tedbirler yakın bir ge­ lecekte ilk öğrenimin yurdun her tarafına yayılabileceği ümidini kuv­ vetlendirmektedir.

Cumhuriyet devri içinde çıkan kanunlarla ilkokul öğretmenleri­ nin daha refahlı bir hayata kavuş­ malarını sağlıyan tedbirler de alın­ mış, bu alanda ¡kurulan İlkokul ö ğ ­ retmenleri Sosyal Yardım Sandığı Yapı Sandığı, Köy öğretmenle­ ri ye Köy Sağlık Memur­ ları Sosyal Yardım Sandığı gi­ bi teşekküllerle öğretmenlerin ev­ lenmesinde, çocuğunun doğmasın­ da, kendisinin ve aile üyelerinin haslalâmasmda ve ölümleri halin­ de yardımlar yapılması ve öğret­ menin huzur içinde oturabileceği bir eve kavuşması- sağlanmıştır. 1943 yılında kurulan bu teşekkülle- rin öğretmenlere sağladığı yardım ve faydalar sandıkların gelirlerine göre oldukça geniş ve şümullü ol­ muştur.

Orta öğretim :

Orta öğretim kurumu olarak (72)' ortaokul ve (23) lise ile girdiğimiz Cumhuriyet devrinde bu müessese­ ler hem sayıca artmış, hem de için­ de yapılan çalışmalar bakımından gelişmiştir. Öğretmen yetiştiren müesseselerin açılıp gelişmesivle kendi dalında olduğu kadar oeda- eo.iik formasvo.n bakımından da ivi hazırlanmış öğretmenlerle kuvve> lenen lise ve ortaokullarımızın bün- vesinde müsbet değişmeler olmuş­ tur.

Okul içi toplumsal yaşayışın ge­ rektirdiği türlü öğrenci kolları bil­ hassa okul kooperatifleri velilerle öğretmenlerin yardım ve gehberlik- leriyle çalışma voluna girmiş, bu sureti^ okulun öğretim faaliyeti ya­

nında eğitim tesirleri de belirgin bir hale gelmiştir.

Demokratik anlayış ve zihniyeti memlekete yaymak gibi bir vazife ile de yükümlü bulunan orta öğ­ retim ve eğitim kurullaırımız, son yıllar içinde uygulanan yönetme­ liklerle ve okulların içinde kurul­ masına çalışılan ileri bir toplumsal hayat ile çocuk^rımızı daha iyi bir yurttaş ve kendi kendini idare et» me yetenek ve alışkanlığı kazan­ mış birer genç olaırak yetiştirme yolundadır.

Lise ve ortaokullarımız laboratu- var ve kitaplıkları bakımından da zenginleştirilmiş; öğrencilerin gö­ rerek. yaparak, ya sıyarak ve ince-

liveı-ek öğrenmelerine önem veril­ miştir.

Yirmi beş yal önce çatıları al­ tında (7146) öğrenci toplanatoilen lise ve ortaokullarımızda geçen öğretim yılı içinde (77086) çocu­ ğumuz okumuştur. İçinde bulundu ğumuz ders yılı başında bilhassa kazalarda açılan 52 ortaokulu he­ saba katarsak öğrenci sayısı (80.000) i bulur.

Okul - Aile Birlikleri:

Okul çağındaki çocuklarımızın öğretim ve eğitiminde okulla ev arasında karşılıklı anlayış ve İş­ birliği sağlamak amaciyle ilk ve orta dereceli bütün okullarımızda kurulmuş bulunan Okul-Aile Bir­ likleri sağlıklı, karakterli ve yur­ da bağlı bir gençlik yetiştirme işinde eğitim va öğretim prensip­ lerimizi yapıcı gayretlerle destek­ lemekte ve bütün yurttaşlarda e- ğitim ve öğretim sorumluluğu duygusunu geliştirmektedir. De­ mokratik bir zihniyetle kurulmuş olan bu birliklerde her çeşit iş ve meslek salibi ana ve babalar öğ­ retmen ve idarecilerle bir araya gelerek gençliği yetiştirme işinde okul ve çevre imkân ve ihtiyaç­ larım tartışmakta ve yapıcı bir görüş ve işbirliğine varmaktadır­ lar. Üçüncü yılını idrak etmiş bu­ lunan Okul - Aile Birliklerinin türlü çalışmalarını desteklemek üzere Bakanlıkça ve Okul - Aile Birlikleri mensuplarının yardım­ ları İle yılda dört defa yayımlat nan Okul - Aile Birliği Belleteni ve türlü eğitim problemleri üze­ rinde çıkarılan broşürler ile radyo konuşmaları ilgililer için faydalı olmuştur.

Eğitim Enstitüleri:

Ortaokullara öğretmen ve ilko­ kullar için müfettiş yetiştirmek üzere Ankara’da kurulmuş olan

r

Hepsi de sana aşık

Gerilmiştir göğüsler, dağa da kayaya da,

Düşmanlara daha sarp, dostlara daha açık:

Bir avuç kahramanın koruduğu kayada

Yan bakanı kör eden büyülü güzel ışık!

Atasının ateşi içine sine sine

;

Seni sadık nesiller devreder birbirine;

Yanarsın 25 bin sene de geçse gene>

Şensin aydınlığımız; dünya, kara, karışık...

Uğranda giyinilen ateş gömlek, tül olur,

Seni söndürmek için yaklaşanlar, kül olur.

Sen vurup parlattıkça, açılır, gül gül olur:

Yirmi milyon alında belirmiş her kırışık.

Gazi Eğitim Enstitüsü Cumhuri­ yet devrinin verimli müessesele. rinden biri olmuştur. Şimdiye ka­ dar (2860) müfettiş ve öğretmen yetiştiren bu müesseseye Balıke­ sir, İstanbul ve İzmir’de olmak üzere üç yeni eğitim enstitüsü ka-^ tılmıştır.

Eğitim Enstitüleri, uygulanan program ve yönetmelikleriyle or­ ta dereceli okullarımızın pedago­ jik ve toplumsal hayatına yeni de­ ğerler katacak öğretmenleri ye­ tiştirme yolundadır.

Siyasi Bilgiler Okulu:

92 yıllık bir yüksek öğretim ku­ rumu olan Siyasal Bilgiler Okulu her yıl biraz daha tekâmül ede­ rek memleketin İdarî ve malî işle­ ri için aranan vasıflara sahip gençleri yetiştirme vazifesine de­ vam etmiştir.

Teknik öğretim çalışmaları:

Cumhuriyet devri içinde devle­ tin sanayileşme ve bayındırlaşma plânlarmı gerçekleştirme hamle­ leri teknik elemana ve ehliyetli işçilere olan ihtiyacı artırmıştır. Cumhuriyetin kurulduğu yıl mev­ cut bulunan (9) sanat okulu ile Nafıa Fen ve Yüksek Mühendis okulları bu alanlardaki geniş ih­ tiyaca karşılıyamaz olmuştur. Bir taraftan yeniden Erkek Sanat Enstitüleri açılırken diğer taraf­ tan da Nafıa Fen Mektebi, Teknik Okul, Yüksek Mühendis Okulu Teknik Üniversite adları ile ihti­ yaçlara göre yeniden organize e- dilmiştir.

1938 - 39 öğretim yılında sayısı (9) olan Erkek Sanat okulları, her yıl il ve kaza merkezlerinde yenileri açılmak suretiyle 76 ya yükselmiş ve 1937 yılında açılan ve bugün dört yıllık yüksek de­ receli bir okul olan “ Erkek Tek- -nlk öğretm en Okulu’ ’nda yetişen meslek dersleri ve atelye öğret­ menleri yeni açılan bu okullarda görevlendirilmiştir. Memleketin her tarafına yajolaaı Erkek Sanat okullarına 1!k vura .ortaokul» t)'-,, tirmiş gençlerin büyük rUğbetr

öğrenci sayısını yükseltmiş, son ders yılı içinde bu kuramların çatısı'altında (29.191) çocuğumuz toplanmıştır.

Hazırlanmış plân gereğince bu rağbeti karşılamak üzere yeniden inşa edilen Erkek Sanat Enstitü­ leriyle bu okulların işlikleri ge­ rekli araç, gereç ve avadanlıklar­ la donatılmış ve öğrencilerin ra­ hatça ve verimli çalışmalarına el­ verişli bir hale getirilmiştir. Tek­ nik Öğretim kurumlan için lü­ zumlu her çeşit mobilya, avadan­ lık ve diğer ataçların sanat okul­ larında hazırlanıp okullara dağı­ tılmış olması bu kuramların, kar­ deş okulların kuruluşunda, yaptı­ ğı hizmetin değerini belirtir.

Çeşitli sanat şubeleri bulunan Erkek Sanat Enstitüleri gerek te ­ sisatı gerekse içinde yapılan çalış­ malar bakımından ileri teknik öğ­ retim kurumlandır. Buralardan yetişen gençlerden hayata atılan­ ların fabrikalarımızda iş alanların veya daha yüksek öğrenime gi­ denlerin verimli çalışmaları ifti­ harla anılmağa değer mahiyette­ dir.

Memleketimizin imar ve bayın­ dırlık alanlarında büyük boşlukla­ rı doldurduklarını gördüğümüz taşçı, duvarcı, dülger gibi yapıcı iş adamları yetiştiren Yapı Ens- tileri de Cumhuriyet devrinin ve­ rimli eserleri arasında önemli ye­ ri işgal eder.

Kız Teknik Öğretim:

Cumhuriyetin ilk yılında yal­ nız üç tane iken ilk on yıl içinde sayıları beşe ve son on beş yıl içinde de (44) e yükselen ve bünyeleri itibariyle gelişmekte olan Kız Teknik Öğretim kurum­ lan Türk kadınının ev hayatına birçok yenilikler getirir. îçine al­ dığı genç kızları yalnız iyi bir anne veya ev kadını değil icabın­ da hayatını kazamâbilen sanatkâr bir kadın olarak yetiştiren Kız Enstitüleri ile Akşam okulları e- konomik bir zihniyetle ince zevk­ lerin geliştiği modern birer Cum­ huriyet müessesesidir. Her yıl art­ makta devam eden öğrenci sayısı Kız Enstitülerinde (9.000) i, A k ­ şam okullarında (22.000) i aşmış bulunmaktadır. (283) köyde açı­ lan Köy Kadınları Gezici kursları ile de sayısı (7.000) i aşan köylü ! kız ve kadınlarımıza çocuk bakı- ! mı, dikiş gibi bir ev kadını için ! gerekil bilgiler ve ibeceikler ka­

zandırılmaktadır.

Kız Enstitüleri ile Akşam o- • kullarına meslek dersleri ve atel- j ye öğretmenlerini yetiştiren “ Kız

S

Teknik Öğretmen Okulu” on üç | yıl gibi kısa bir süre içinde geliş-# miş ve memleketin dört bucağına.

' ’ ” ~ Teknik Öğre. öğretmenlerini yayılmış olan Kız _ tim ¡kuramlarının * yetiştirmiştir.

Ticaret Okulları:

5 Cumhuriyet devrinde milli £ bankacılığımızın ve endüstrimi-

i zin kurularak yayılmağa başla- £ ması, ticaret işlerinin yurt iç ve £ dışında genişleyip artması ticaret S ve ekonomi alanında yetişmiş £ gençlere olan ihtiyacı belirtmiş,

S

bu ihtiyacı karşılamak üzere yük- » sek ve orta dereceleri bulunan bir ■ , _ *■ tek ticaret olculuna ilâve olarak * J yeniden İzmir’de bir Yüksek

E-... ... ... koaaml

m

M » ¡1« 4 »

Bastın yirmibeşine, meydan senin, geç gene

*

Süngü ormanlarından defne bahçelerine:

Bak işte, canla başla titriyor üzerine

20.000 000 kardeş var, hepsi de sana âşık.

B. K. Ç.

M U A M M A M A ^ Ticaret Uisesi ve (18) Ort’a Tica­ ret okulu açılmıştır. Satıcılarla a- lıeılar arasındaki menfaat muva­ zenesini sağlıjarak jıicaret haya­ tımızı müsbet ve normal gelişme­ lere ulaştıracak olanların bu ku­ ramlarda yetişmiş ve yetişmekte olan meslek ahlâkına sahip genç­ ler arasından doğacağını ümit

edebiliriz. *

Güzel Sanatlar:

Gerek öğretim elemanları ve öğretim çalışmalar» bakımından, gerekse ihtiva ettiği bölümleri için hazırlanıp uygulanan program ve yönetmelikleriyle modern bir mü­ essese haline gelen “ Güzel Sanat­ lar Akademisi” bu gelişmelere Cumhuriyet devrinde mazhar ol­ muştur. Yirmi beş yıl içinde yeti­ şen (165) kız ve (693) erkek sa­ natkâr, vakit vakit açılan müsa- - kakalarla sergilerde teşhir edilen eserlerini zevk ve gururla seyret­ tiğimiz gençlerdir.

Güzel sanatların müzik ve temsil kollaı-ma kültürlü sanat­ kârlar yetiştirmek amaciyle 1936 da kurulup her yıl gelişerek tekâ­ mül eden Devlet Konservatuvarı

Cumhuriyet devrinin seçkin eser­ lerinden biridir. Millî Tiyatro ve Operamızın çekirdeği sayılan Tat­ bikat Sahnesi ve Opera Stüdyo­ sunda çalışan Konservatuvar me­ zunu genç, sanatkârlarla istidatlı örenciler son yıllar İçinde sahne­ ye koydukları çeşitli eserlerle memleketin tiyatro ve. opera' ha­ yatında belirmişler ve büyük de­ ğerler olduklarını isbat etmişler­ dir. Devlet Konservatuvarı öğre­ tim unsurları i-le ve istidatli öğ­ rencileriyle milletlerarası değerler yetiştirme imkânlarına sahip bu­ lunmaktadır.

Beden eğitimi ve spor:

Okul içinde ve gençlerin ruh ve fikir bakımından olduğu kadar be- denee de sağlam yetişmelerinin öğretim ve eğitim müesseselecrfeni- zin amaçları arasında yer alması, yetişmekte, olan çocuğun ruh sağ­ lığı ile beden sağlığı ¡arasındaki _ yakın münasebet üzerinde durul-' ması, beden sağlığı ile ruh sağlı-, ğınm bindikte ele alınması imkân­ ları bilhassa Cumhuriyet yılların-. da sağlanmıştır.

Gazi Eğitim Enstitüsünün Be­

den Eğitimi Şubesinde dikkatli ve itinalı olarak yetiştirlen beden e» ğitimi öğretmenlerinin görevli bu­ lunduğu orta öğretim kurumla-; rmda 'beden eğitimi ve spor çalış-* ■malarına ve buralarda kurulmuş o- lan spor yurtlan ve oyun yuvala-] rmda gösterilen türlü faaliyetlere katılan öğrencilerimiz umumiyetle ■ bedence normal bir gelişmeye ma#1 har olmuşlardır.

Son yıllar içinde kampçılığa, u- zun gezilere, ¡tabiat içinde inceleme­ lere ve diğer çeşitli çalışmalara o- nem veren okul izciliği gerçek a.’ maçına yaklaşma yolundadır. İzci­ liğin yurttaşlık ve insanlık eğitimi ■bakımından önemi derecesinde ge­ lişmesi yalnız okuldan değil, aile­ lerden de yardım körmesi nisbetin- de artacaktır.

Okul dışı spor ve beden eğitimi; çalışmaları 1920 de İstanbul’da ku­ rulan. “ İdman Cemiyetleri İttifakı” ile düzenlenmeğe ve “ Türk Spor. Kurumu” ile de geniş ölçüde mem­ leket içinde yayılmaya başlamış- Itır. Sporun teknik esaslara göre ge­ lişmesi, iç ve dış spor karşılaşma­ larına dalıa geniş ölçüde imkân­ lar hazırlanması, teşkilât içinde a- henkli bir disiplin kurulması gene ¡bu devrede olmuştur.

Beden Terbiyesi Umum Müdür­ lüğünün kurulmasiyle idare ve mii- ¡rakabesi devletin eline geçen okul dışı spor ve beden eğitimi calış-1 ■maları her bakımdan hızlanmıştır.

Umum Müdürlüğün Ikuırul m asından sonra İstişare Heyeti ve Federas­ yonlar teşkil edilmiş, memleket gençliğinin metodlu - yetiştirilmesi için spor alanları, lokaller, yüzme havuzlan, dağ ve kayak evleri ya­ pımına geçilmiş ve bu ¡teşebbüsle, rin ¡mühim bir ¡kısmı yer yer ger­ çekleştirilmiştir.

Memleket iç ve dışında program« lanari spor ¡karşılaşmalarından ol-! dukça iyi sonuçlar alınmıştır. Türk sporu için en ¡büyük ¡bir imtihan'

teşkil eden son olimpiyatlarda elde edilen başarıların ye ¡kazanılan al­ tın, gümüş ve bronz ¡madalyaların, mânevi değeri karşısında duyulan sevinç ve İftihar bütün tazeliği

jjf

(2)

LI 1.1 U S

2!)y 1 0 / 1 ■«/**».)

TÜRK SÜNGÜSÜNÜN EŞSİZ ZAFERİNİ TAÇLANDIRAN ŞEREF HÂLESİ

cihan harbinden

Lozan zaferine kadar

,’LSVÎÇRE’nin küçük Lozan II şehrinin bizim için günün H birinde bir tarih başı ola­ cağı kimin aklın% gelirdi. Halbuki bugün Türk çocuğunun tarih kita­ bında bu kelime, bir şehri ifade e- den mânasından çok uzaklaşmıştır. Onda, ters giden bir talihin, çetin çekişmelerden sonra, zorla, doğru­ ya çevrilişini buluyoruz.

Lozan Barış Antlaşması, pek az hâdisenin, pek az millete getirebi­ leceği şerefi taşır. 1923 den uzak­ laştıkça hâdiseyi geniş çerçevesi içinde daha iyi görebiliyoruz; on­ dan Önceyi ve ondan sonrayı bir­ birinden daha kolaylıkla ayırabili­ yoruz.

Lozan’ı tam bir çeyrek asır sonra hatırlamağa çalışırken, za­ ruri olarak, biraz daha gerilere gitmek mecbuiyetindeyiz. Bunda fayda var. Çünkü yakın tarihin o kara, o bahtsız günleri iyice bilin­ medikçe, Lozan'ın getirdiği ak günler iyice anlaşılamaz. İşığın değeri karanlıkta daha iyi bilinir. Hürriyet de öyle... Esaret bilinme­ dikçe, hele yaşanmadıkça hür ol­ manın saadetini nasıi duyabilirsi­ n iz?

Lozan’dan öncesi, kara gündür, karanlık gecedir ve - fiilen za­ yıflamış olsa da - hukuken esaret hayatıdır. Lozan’dan sonrasını da biliyoruz. Yaşadığımı? ışıklı gün­ ler...

1923 öncesini bilen ve çarpışan nesille, Millî Mücadele nesliyle henüz yanyanayız. ölümden haya­ ta geçişin en canlı teferruatı için­ de yaşıyan, iliklerinde hâlâ Galiç- y a ’nın soğuğunu, Trablusgarb’m yakıcı güneşini duyan bu nesil i çin, bu satırlar sadece bir hatırla­ yış vesilesi olur. Fakat bir yeni nesil var ki, bunları sadece kitap­ tan bellemişiz, destanlardan Öğren­ mişi zdir.

Bazılarımızda acı hâtıraları diriltse, hazırlarımızda bilinenleri tekrar bile olsa, Birinci Cihan Harbinden Lozan’a kadar geçen dokuz yılın pek kısa hatlarla ha­ tırlanması lâzım.

1914 haziranının 28 nci pazar günü, Saraybosna’da patlıyan kur­ şun, kısa zamanda dünyayı tutuş­ turuyordu. Barış yıllarında içten içe işliyen menfaat ihtilâfları artık ortaya çıkmış, gizli anlaşmalar tatbike konulmuştu. Dünya, irili ufaklı milletler halinde ikiye ayrıl­ dı. Üç kıtada harp başladı.

1939 e kadar adı hep dıinya ku- rulduğundanberi en kanlı savaş ile geçen, fakat İkincisinin baskın öl­ çüsü yanında mahalle kavgası gibi kalan Birinci Cihan Harbi dört yıl sürdü. O günün medeniyeti im­ ha silâhı olarak neler yapabilmiş­ se dört uzun yıl bu silâhlar dur­ madan işledi Türkiye’nin dahil bu­ lunduğu grup, Almanya, Avustur­ y a - Macaristan ve Bulgaristan a- ğır bir mağlûbiyete uğradık. Bu mağlûbiyet içten içe zaten çökün­ tü halinde bulunan bir koca impa­ ratorluk İçin son ve en şiddetli darbe oldu.

Hasta adam artık ölüyordu. Her çağda, her galibin her mağ­ lûba reva gördüğü muameleye ar­ tık intizar edilebilirdi. Nitekim öy­ le oldu. Tarafımızdan teklif edilen mütareke, 29 kasım 1918 de, Mon­ dros’ta Aga Memnon zırhlısında imzalandı. Mondros mütarekesiyle, OsmanlI İmparatorluğu fiilen har­ bi bırakmış bulunuyordu.

Mütareke çok ağırdı. Galip, Tür­ kiye üzerinde dilediği imtiyazları daha şimdiden elde ediyordu. İtti­ hat ve Terakkinin halefi olan o günkü hükümet de, aciz İçinde, bu mütarekeyi bir muvaffakiyet say makta tereddüt göstermiyordu.

Bu noktada gözlerimizi bir baş­ ka yere çevireceğiz. Uzaklardan gürliyen bir ses, milletin taşan tahammülüne tercüman oluyor. Yıldırım Orduları Grupu Kuman­ danı Mustafa Kemal Paşa, Başve­ kile yolladığı telgrafta mütareke­ nin Osmanlılık için ve hükümet i- çin pek kara bir sahne teşkil etti­ ğini bildirmiş ve ilâve etmiştir:

"... Zatı samilerince yaklnen malûmdur İd, âcizleri her ne va­ ziyette bulunursam bulunayım, doğru olduğuna kaani bulunduğum ve icap edenlere iblâğım selâmeti memleket için kabul eylediğim iç­ tihatlarıma tâbi olmaktan oıene- demem.”

O halde, Mondros Mütarekesini muvaffakiyet saymak şöyle dur­ sun, onun hakiki mahiyetini gören­ ler vardı ve işte bir grup kuman­ danı bunu açık açık yazıyordu. Hâdiseler, pek kısa zamanda ispat etti ki, “Yıldırım Orduları Grupu Kumandanı” bu kanaatte yalnız değildir ve bütün millet adına ko­ nuşmaktadır.

Mütarekeyi, mahut sulh kon­ feransına davet takibetti. Hatırlı- yanların, adına sulh konferansı de­ dikleri bu toplantı mahut Sevr diktasını doğurmuştur. İmparator­ luğun murahhaslarına, Sevr’in metnini verdiler ve bir ay içinde cevap istediler. Metnin hülâsası İstanbul gazetelerinde neşrolun­ duğu gün memleket ta kalbinden yaralandı. Sultanahmet mitingi, bu acıdan duyulan elemin ferya­ dıdır.

Fakat bu feryat ölüm fermanını 10 ağustos 1919 tarihinde Osmanlı Murahhasları tarafından imzalan­ masını önllyemedl.

O günün havası içinde, bütün bir husumet dünyasının Türkiye’yi parçalamak, yutmak için hazırla­ dıkları bu hlyanet vesikasının üze­ rinde fazla durmağa lüzum gör­ müyoruz. Yalnız Sevr hartasını ana hatlariyle gözönüne getirmiş olmak için şu maddelere göz at­ makta fayda vardır.

1) Türkler, Anadolu bozkırının ortasında boğulmak istenmiştir.

2) Vatanın, iki denizinden

ki-Mustafa Kemal

Pa;a'dan İsmet Paşa'ya telgraf

Millet ve Hükümetin zatıâlilerine tevcih etmiş oldu­

ğu yeni vazifeyi muvaffakiyetle itmam

buyurdu­

nuz, Memlekete bir silsile müfit hizmetlerden ibaret

olan ömrünüzü bu defa da tarihî bir muvaffakiyetle

tetviç ettiniz. Uzun mücadelelerden sonra vatanımı­

zın sulh ve istiklâle kavuştuğu bugünlerde parlak

hizmetleriniz dokt^ısiyle zatıâlinizi ve muhterem ar

kadaşlarımız Rıza Nur ve Haşan Beyleri ve mesai­

nizde size yardım eden bütün heyeti murahhasa aza­

sım müteşekkirane tebrik ederim.

İldi olan Boğazlar, harp zamanın­ da bile bütün yabancı gemilere açıktır ve idaresi miUetlerarası bir komisyon eUndedir.

8) Doğu Anadolu’nun bir kıs­ mı Ermenistan’a verilmiştir. Bir kısmında başka bir muhtariyet ku­ rulacaktır.

4) İzmir Yunanlılara verilmiş, tir.

5) Doğu Trakya, Büyükçekme- ce gölüne kadar Yunanlılarındır.

6) Irak, Arabistan ve Suriye İmparatorluktan koparılmıştır.

7) Türkiye’deki azınlıklara ye­ ni imtiyazlar verilmiştir.

8) Ordunun elinden silâhları alınmıştır. Vergiler işgal masrafla­ rına karşılık tutulmuştur.

9) Büyük harp içinde fiilen kaldırılmış olan kapitülâsyonlar

o harpten evvel Verilen imtiyaz- ; r iade edilmiştir.

Padişah, elde ettiği ou şartlar­ dan (!) memnun, İstanbul Hükü­ meti memnun ve onlardan daha çok Avrupa memnun!

Fakat bir kişi, onun arkadaşla­ rı ve o Türk çocuklarının arkasın,

laiki millet memnun değildir. Bu memnuniyetsizlik de Anadolu’da SSktan ifade edilmiştir.

Şimdi gözlerimizi bir başka is­ tikamete çevirelim.

LSTAFA Kemal adında bir halk çocuğu, olup bi­ tenlerden mustarip... Bu genç mirliva, bir vazife İle Ana- dohı’va gönderildi. Gitmek istiy-n kendisi idi. Mücadeleci ruhiyle kararım vermişti. Mücadele ede­ cekti. Mustafa Kemal, 19 Mayısta Samsun’a çıktı.

Topu, tüfeği, parası yoktu. Sa­ dece Türk Milletine inanıyor, gü­ veniyordu. Bu imanın ergeç mu­ zaffer olacağını biliyordu.

Millî kurtuluşun ışığı doğmuş, mücadelesi başlamıştır. Avrupa kendi kendisine Osmanlı

tmpara-M

Mudanya Mütareke Konferansından bir hâtıra: îsmetpaşa ve General Harington

torluğunu parçalaya dursun, Ana. dolu'da yeni Türkiye Devleti doğu­ yor. Erzurum, Sivas ve Anka-a bu kurtuluş yolunun. Üç nirengi noktasıdır.

Millet ve devlet işlerini bu fiili ele alış 1920 nin 23 nisanında An­ kara’da bir Büyük Millet Meclisi içinde meşruiyetini ve kanuniyeti- ni kazanacaktır.

Artık sırasiyle zaferle* ■ naca­ ğız. 1. İnönü, 2. İnönü,

Sakar-Şanlı Ordumuzun Hatay’a girişine ait sevimli bir hâtıra

Cumhuriyetin çeyrek asırlık hayatı içinde şerefli bir fasıl başı

Hatay AnaVatana nasıl

kavuşmuştu ?

barış yolu ile

elde

edilmiş bir millî hak olarak, genç

Türk D e v le tlin

ve kahraman Ordusunun bütün dünyada yarattığı saygının bit eseri olmuştur

C

U M H U R İY E T İN çeyrek asır­ lık hayatı içinde Hatay şe­ refli bir fasıl başı olmuştur. Türkiye lehine halledilmiş bu büyük millî dâva, muhtelif bakımlardan ma­ nalıdır.

Memleketi idaresizliği hattâ hıya­ netiyle yabancılara kaptırmış olan im ­ paratorluğun, hesaba sığmaz gaflet­ lerinden biri de Türkiye’nin her ba­ kımdan tamamlayıcı bir parçası olan, insanı ve toprağiyle, tarihi ve gelene­ ğiyle, iktisadi ve ticari hayatiyle Türk vatanının tecezzi kabul etmez bir köşesi olan Hatay’ı yabancı işga­ line terketmiş bulunmasıdır.

H atay’ın Misakı M illî hududu dı­ şında kalmış olması, tam yirmi yıl, hem bu vatan köşesi için, hem de a- navatan için bir hicran oldu.

Cumhuriyet Hükümeti nihayet, 1936 yılında bu dâvayı ele aldı ve milletlerarası nizam içinde halletme­ ğe çalıştı. Talihin bir cilvesi, sakıt idarenin hataları yüzünden maalesef Türk hudutları dışında kalmış olan Hataydı Türkler işgal idaresi altın­ da ezilmekte idiler.

Fransa buna bir nihayet vermeli idi. Dâva çok çetin safhalar gösterdi. Başta Atatürk ve Hükümet Başkanı İnönü, Hatay meselesini mutlaka ve her ne pahasına olursa olsun hallet­ mek kararını vermiş bulunuyorlardı. Fakat dâvanın barış yollyle halli elbette ki hayırlı idi.

Cumhuriyet Hükümetinin millet, lerarası âlemde kazanmış olduğu sevgi ve itibar, nihayet 29 mayıs 1937 de Cenevre’de imazlanan Türk- Fransız Muahedesi ve Türkiye - Su­ riye hudutlarını ketalet altına alan Türkiye - Fransa ittlfa-kiyle kısmen hal yoluna girmiş bulunuyordu.

Fakat hicran devam ediyordu, Çünkü Hatay halkı, anavatana kavuş­ mak için çırpınmakta idiler ve Tür­ kiye efkârı, Hatay’ı biran önce ken­ di vilâyetleri arasında görmek için son derece sabırsızlanıyordu. Ata­ türk’ün bu devre içinde Hatay için nasıl çırpınmış ve yıpranmış olduğu­ nu bilmiyen yoktur. Büyük kurtarıcı, gerekirse Hatay.’j T ürk ordusunun

eliyle Türkiye’ye kavuşturmaya ka­ rar vermiş bulunuyordu.

Takat hasta idi de... Melûn has­ talık^ teşhis edilmişti, istirahat etme­ si lazımdı. Fikren ve bedenen yorul­ mamak idi. Sıhhati için zaruri idi Aıruria O , Hatay dâvası uğruna tıb­ bın bu kati ikazını da umursamıya- cak kadar dâvaya bağlanmış bulunu­ yordu. “ K ırk asırlık Türk yurdu c sir kalamaz” diyordu.

Şu hazin hâtırayı naklederler: Atatürk bir gün yatakta istirahat halinde, radyodan yabancı istasyonle- rın haberlerini dinliyordu. Paris Radyosunun şu haberi O ’nu birden­ bire yataktan doğrulttu. Karşı pro­ paganda: ‘ ‘Atatürk ölmüştür, bunu milletten gizliyorlar” diyordu.

Derhal, hususi trenin hazırlanma­ sını emretti. Hatay hududuna kadar gidecek, ölmediğini ispat edecekti. Hekimler, bu arzusunu önlemeğe ça­ lıştılar. Fakat kâr etmedi.

‘ ‘Atatürk’ün ölmediğini görsün­

ler” diyordu. /

Adana’ya ve Mersin’e gitti. Bu, Türk Milleti için unutulmaz bir te­ zahürdü. O ’nun bu seyahati gerçi, Hatay için sonsuz bir teselli olmuş ve mücadele kudretlerini çok artır­ mıştı. Fakat bu seyahatin Atatürk’ün hayatını telâfi edilemez şekilde sars­ mış olduğu da inkâr edilemez.

Atatürk biraz da H atay’ın şehidi­ dir.

Atatürk’ün ömrü, H atay’ın bü­ yük zaferini idrâke yetmedi. O ’nun

N Ü F U S U M U Z :

Genel toplam

Köy N ü fu s v

Ş eh ir N üfusu

başladığı ve uğrunda sıhhatini har­ cadığı dâva, arkadaşı İnönü tarafın­ dan gerçekleştirildi.

23 haziran 193g da Ankara’da Şükrü Saraçoğlu ile Fransız Büyük­ elçisi René Massigli arasında imzala­ nan anlaşma ile, muhtar Hatay Cumhuriyeti anavatana iltihak etmiş bulunuyordu.

Vaktiyle, Hatay Anlaşması M il­ letler Cemiyetinde kabul edildiği sırada Büyük M illet Meclisinde: millletlerin dâvalarını hulûs ile or­ taya koyabilmeleri, bunları ne kadar çetin de olsa açık yürekle münaka­ şa ettikten sonra varılan neticelerden nihayet memnuniyet hissi duymaları ■ insanlık için mühim bir tekâmül ve değerli bir merhaledir” diyen ismet İnönü, iltihak gününde Hatay Devlet Başkanı T ayfu r Sökmen’® çektiği bir telgrafta şöyle diyordu:

“ Hatay Meclisinin kararı, Ha- taylılarm yirmi sene süren kahraman­ ca mücadelesinin şerefli bir neticesi­ dir. Büyük Tiirk M illeti içinde, Hatâylılar, kendi itibarlı mevkileri­ ni istihkak ile almışlardır. Milleti­ miz HataylI evlâtlariyle iftihar e- dccektir.”

Hatay’da barış yoliyle elde edil­ miş bir millî hak olarak, gene Türk Devletinin ve kahraman ordusunun bütün dünyada yarattığı saygının bir eseri olmuştur.

IB

U satırları yazanın, Hatay’ın kurtuluş mücadelesine ait iki küçük hâtırası vardır ve on­ ları, her zaman gözleri yaşararak hatırlar:

1937 sonbaharında rahmetli Ata­ türk’ün geniş bir Anadolu seyahati­ ne bir gazeteci olarak iştirak etmiş­ tim. Diyarbakır’a kadar gidildikten sonra dönüldü ve M alatya’dan gü­ neye geçildi.

Hatay dâvası tarafımızdan ortaya a- tıhnış ve en buhranlı safhasına gir­ mişti. Adana’da, parkın önünde, siyahlar giyinmiş iki kız çocuğu A- tatürk e, siyah güllerden yapılmış bir buket verdiler ve şiirler okudular.

Hatay’ın kurtarılması için yalva­ rıyorlardı.

Sonu 2Q nci Sayfada)

ya, kıyılardan bavlıyarak Anado­ lu'nun bağrına sokulmak istlyen müstevliye ilk darbelerdir. Şu ka­ dar ki bu darbeleır, tesirini yalnız müstevli üzerinde değil, Sevr’in altında imzası olan bütün bir ci­ han üzerinde de göstermekten ge­ ri kalmadı.

Fakat bu hakikati kabul etmek güçtü. Onlara güç gelen bu idi. Bu güçlük Dumlupmar’da yenile­ cektir.

1922 nin 26 austosunda başlıyan son büyük taarruz, dört gün, dört gece sürdükten sonra, 30 ağustos sabahı Türk Ordusunun en şerefli zaferlerinden biri halinde tecelli etti. Haksız müstevli, Anadolu or­ dusundan hak ettiği son dersi almış bulunuyordu. Müstevli kaçıyor, şalı'anmış bir ordu onu kovalıyor­ du. Köyler, kasabalar, şehirler ya­ nıp yıkılıyor; masum insanlar öldü­ rülüyordu. Fakat bu harabeler ve şehitlikler üstünde bütün dünyaya ömrü boyunca ders o'acak bir ha­ kikat kuruluyordu: Bu vatana, son insanı ölmeden sahip oluna­ maz.

Gökten inmiş sözleri andıran şu emir: “ Ordular, ilk hedefiniz Ak­ deniz’dir, ileri!” emri yerine geti­ rilmişti. Gazi de, muzaffer ordu­ sunun başında İzmir’de...

Fatih Sultan Mehmet’in İstan­ bul’a girdiği gün nasıl bir dünya çağı kapanmış ve yeni zamanlar açılmışsa, 1922 de Dumlupınar te­ pesinde de öyle oldu. Türkiye için hürriyetsizlik, kölelik yerine, hür­ riyet ve istiklâl çağı açıldı. Birin­ ci Cihan harbi bizim için ve dünya için işte o gün sona eriyordu.

Fiilî zafer, Türk süngüsünün zaferi tahakkuk etmişti. Vatan bi- zlmdi, istiklâlimize yeniden kavuş­ muştuk. Fakat daha ilk hedef üs- tünde idik. Hakiki kurtuluş için daha çetin çarpışmalar devri baş- lıyacaktı.

Bu fiilî zaferimizi Mudanya Mü­ tarekesi takip etti.

Ordularımız ayakta idi. Fakat Fransız Sefiri Franclin Bouillon’un gerek kendi devleti ve gerek Pa­ ris’te toplanmış olan diğer itilâf Devletleri mümessilleri adına ver­ diği teminat üzerine bu orduların İstanbul ve Çanakkale üzerine yürüyüşleri durdurulmuştu. Çünkü Birinci Cihan Harbinin galipleri, yeni Türk Devletinden mütareke istiyorlardı.

Tarihin garip cilvesi!

Büyük Millet Meclisi Orduları­ nın Garp Cephesi Kumandanı is­ met Paşa, henüz asker elbisesiyle, Mudanya’da Uç devlet temsil çisinin (Ingiliz, Italyan, Fransız) karşısında Türk hukukunun mü­ dafaasına başlamıştır. Kumandan, artık bir diplomat ve devlet ada­ mı olarak masa başındadır.

Mudanya Konferansında kabul ettirdik ki Anadolu tamamiyle kur­ tulmuştur. Trakya’daki müstevli ordusu da en geç bir ay içinde çe­ kilecek ve böylece Türkiye’de tek düşman neferi kaimıyac aktır. Hu­ dut olarak Meriç’in sol kıyısı çi­ zilmiştir.

Trakya’nın bize teslimi kabul edilmekle, Kurtuluş Savaşı, millî ülküye ait hedefini elde etmiş o- luyordu. Bu ülke üzerinde kayıtsız ve sartsız istiklâl hedefini de “ Lo­ zan” tahakkuk ettirecektir, bu iti­ barla Mudanla ile T-ozan birbirine bağlıdır. Mondros’a! Sevr gibi...

Bir farkla ki, Sevr'i imza eden­ lerle Mondros’u imzalıyânlar ayrı ayrı insanlardır. Halbuki Mudan­ ya ve Lozan Konferanslarının çe­ tin çatışmalar eseri olan anlaşma­ larında bu yurdun, aynı aziz ve kahraman evlâdının imzasını g ö ­ rüyoruz. Birinde Garp Cephesi Ku­ mandanı, öbüründe Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Hariciye Vekili ve Edirne Mebusu ismet Pa­ şa...

Simdi artık Lozan’ın volu acı', mıştır. Yüzümüzü oraya dönebili­ riz. Büyük dünya devletleriyle a- sıl temasımız orada olacaktır.

’ M e n .Tvi'p rr

r Vo.Va Fransa ve B M. Meclis' Hükümeti arasında eerpvan eden müzakere- 1 erden sonra sulh görüşmelerinin 13 k "0'm 1922 Lozan'da açılması kararlaştı.

Şimdi, Lozan’da Türkiye’nin hukukunu müdafaa edecek bir heyet tevkil etmek lâzımdı. O gii. nün .Ankara’sı için hayli ehemmi­ yetli olan btı mevzuun en mnik tarafı da su İdi: Türk Murahhas HeyrtM n başı kim olacaktı7

Hâdiseleri görmekte, sezmekle ye insanları tanımakta herkesten üstün olan Gazi bunda da en isa betli karan verdi: Türk Murahhas Heyetine ismet Paşa Başkanlık edecekti.

Muharebe meydanında bu mem­ leketin makûs talihini yenen ismet Paşa. asker elbisesini çıkardı, Hâriciye Vekâletini kabul etti ve arkadaşları Ha.san Saka (Başba­ kan) ve rahmetli Rıza Nıır’la bir­ likte Lozan’a hareket etti.

Hukukçulardan mürekkep bir mütehassıslar heyeti kendilerine refakat ediyordu.

Konferans, kısa bir gecikme ile 21 kasım 1922 de Lozan’da Uşl şatosunda açıldı. Dünyanın en tanınmış diplomatları karşımızda cephe almışlardı. Kendi bakımla­ rından haklı idiler. Çünkü yüzyıl­ ların biriktirdiği menfaatleri ve ileriye ait ümitlerini kolay kolay elden kaçırmayı havsalalarına sığ® duramıyorlardı. Emperyalizm, mahkûmiyeti kolay kolay kabul e- demiyordu.

Konferansa takaddüm eden günlerde üç büyük galip devletin Başbakanları, Lord Gürzon, Potn- care ve Mussolini kendi aralarında buluştular ve konferansta takip e- decekleri yolu kararlaştırdılar.

Konferans İsviçre Cumhur 3aş. kanı Mr. Hob’un bir nutkiyle açıl­ dı. Buna, konferans namına Lord Gürzon cevap verdi. Fakat daha o sözünü bitirmeden kürsüde ism et Paşa göründü. Türk Başmuranha- sı. o gün konuşmaması hakkmdaki bütün ricalara rağmen kürsüde idi. Bu hareketiyle anlatmak isti, yordu kİ, Türk Başmurahhası, hiçbir sahada ikinci plânda kal­ mağa razı değildir, kalamaz. ■

ism et Paşa o günkü nutkunda şöyle diyordu:

“ Dört seneden ziyadedir, Vil- son esası ve imam üzerine inikat etmiş bir mütareke, Osmanlı İm­ paratorluğunun girişmiş olduğu muhasamatı, sureti Tesmiyede ta­ til etmiştir. Sulhlin nimetlerinden dalma mahrum kalan Türk Mille­ ti, o tnrihtenberi hak ve adalet istihsali için yaptığı mükerrer sulh teşebbüslerinin kifayetsizliği­ ni ve faydasızlığım idrak ederek, artık hiçbir kurtuluş ümidi kalma­ dığını anhyarak, mevcudiyetini müdafaaya maddi ve mânevi va- sıtalariyie istiklâlini temine mu­ vaffak oldu. Bu yolda birçok ıstı­ raplara katlandı. Halisiz hesapsız fedakârlıklara rıza gösterdi.

Hür milletler bu hale tevecoüh- lü bir gözle şahit oSımışlardır. Her yaşta ve her mevkkleki Türkler, kadın ve çocuk, bu müdafaa harbi. 11e iştirak ettiler. 1918 tarihinden sonra Türk Milletinin mâruz oldu­ ğu sonsuz hücumlar ve ıstırapla­ rı burada hatırlamaktan kendimi menedemiyorum. Gerek bu hücum, lan ve ıstırapları, gerek hiçbir as­ kerî mecburiyet olmaksızın, Tür­ kiye arazisinin en zengin ve en mamur kısımlarında münhasıran imha ve tahrip fikriyle muııtaza. man yapıtmış tahribatı, hiçbir veçhile mazur göstermek kaabll değildir.

Hâlâ bu dakikada bile, bir mil­ yondan ziyade masum Türkün kii- çiik Asya ovalarında ve yaylala­ rında, melcesiz ve gıdasız serseri gibi dolaştıklarını da hatırlatmak isterim.

Türk Milleti, bu insanlık üstün­ deki fedakârlıklara katlanmak su­ retiyle medeni inanlık arasında de. rin bir hayat kuvvetine malik mil­ letlere has olan mevcudiyet ve İs­ tiklâl hakkı ile sullı ve sükûne bir faaliyet unsuru olmak üzere bir mevki kazanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin katî gayet si, bu mevkii muhafaza ve tahkim etmekten ibarettir.”

Bu sözlerdeki azim ve metanet konferansta hiç kimsenin gözün­ den kaçmadı.

ism et Paşa daha Lozan’a ilk ayak bastığı günlerde gazetecilere verdiği bir beyanatta Türk dâvası­ nı olanca açıklığlyle anlatmış ve şöyle demişti:

“ Türk Milleti kendi hudutları İçinde müstakil ve mukadderatına hâkim olarak yaşamaktan başka, bir gaye peşinde değildir.”

ve şu prensip! koymuştu: “ Bu, teslim edildiği gün, suUıtt İmzabyayağım. Teslim edilnıihdikçe de sulh aktedüemez.”

Lozan Konferansı, aradaki iki buçuk aylık inkıta bir yana bira- kıbrsa tam yedi ay devam etti ve çok çetin o'du. Çünk koca bir İm­ paratorluğun bütüu pürüzlü he- ean'arv görü'üvordu ve en meşru haklarımızı bi'e kabul ettirmek i- çin cok şiddetli, eok hs-nr-'iil çe-

rn°rbıır oluyorduk. 2! kasımda açılan konferans, 4 *uHo,»ta inkıtaa uğradı. Ttl-k

riaha ilk ^ 'M kovduğu kayıtsız şartsız _ istiklâl

p---'-dyip V “ ' olm i'r&n tek’tfler "eri sürüldüğü zaman, Ba'm ur»hh"a ismet Pasa, nütiin iradesiyle dgvanıvor ve tâvizde bu’ *1..."k '•ö'üp d->-sun. muhfisı . lara, Tiirk ordularının henüz terhis e"’ " ' " a n'aıtibmu ve ayakta durduğunu, icabederse bütün hu­ kukumuzu a"ûh kuvve" v!e de el. de edebileceğimizi gavot ar"k Mr dille hatırla:’"ok tan da geri dur muvordu.

4 nisan ırt°3 de ve-dden eoıian konferans 24 temmuzda Türkiye için çok şerefli bir barış anlaşma- fdylo nihayete erdi. Anaıdoiu’ -H Türk u-uıgü-jiyle kazanılmış olan

Referanslar

Benzer Belgeler

 45 dakikalık çalışma sonunda yapılan 5 dakikalık tekrarlar öğrenilen bilgilerin 1 gün,..  1 günlük çalışma sonrasında yapılan 10 dakikalık tekrarlar

(Aceleyle kalkar, otobüste oturur gibi sıkı sıkı tutunurken konuşmaya devam eder.) Kitap almaya koşuyorum, para almaya, çocuğu almaya.... (Otobüs aniden fren yapmış gibi

İstanbul, büyük medeniyetlere başkent olması, doğal güzellikleri ve tarihi zenginliği dolayısıyla idarî merkez olmasının yanında kültür merkezi olma

Şapkamı alıp götürmesin diye aceleyle hamle yapıp uzanınca ayağım kaydı ırmağa yuvarlandım...” Erdem irkilerek yerinden doğruldu: “Yüzme biliyordun değil

o Bună ziua, domnule profesor, aceștia sunt părinții mei?. o Domnule, am onoarea să vi-i prezint pe

Artvin’in Şavşat ilçesinde geçen yıl Tigrat Deresi’nin taşması sonucu beş kişinin ölümüyle sonuçlanan selde, dere üzerindeki bentlerin yapımında kalitesiz

• Ülkemizde verem mücadelesi, 243 Verem Savaşı Dispanseri, 22 Bölge Tüberküloz Laboratuvarı, 4’ü Çok İlaca Dirençli Tüberküloz (ÇİD-TB) Referans Merkezi, 22

Türkiye'deki en önemli diri (aktif) fayları bulunduran Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun ve Doğu Anadolu Fay Zonu'- nun ancak onda biri kadar bir bölümü- nün gerekli nitelikte