• Sonuç bulunamadı

Türk musikisinin meçhul üstadı:Bestekar Rakım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk musikisinin meçhul üstadı:Bestekar Rakım"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sayfa 1 6

YEDltiUN

No. 423

_ i YASADA halkın dilinden düş- Q miyen, her yerde, her fırsatta Ig ve her gece radyoda çalınıp söy­ lenen en güzel alaturka şarkıların hiç tanmmıyan bir bestekârı var!

Münir Nurettinler, Safiyeler, Mu- allâlar, bu vadide tanınmış daha bir’ çok simalar zaman zaman İzmire gelirler, ve onun rahlei-tedrisine diz çökerler, kendilerine servet ve şöhret temin eden en güzel Türk şarkılarının bu hiç tanınmamış bes­ tekârından yeni şarkılarını meşk e- derler!..

Şimdi size, tam bir inzivaya çekil­ miş, tek katlı evinin küçük bir o- dasma sinmiş olan ve her gece ça­ lman şarkılarını dinliyecek evinde mini mini bir radyosu dahi bulun- mıyan bu büyük Türk sanatkârı ile yaptığım mülâkatı sunacağım!

Bir tesadüf bana kendisini gıya­ ben tanıttı. Hemen mülâkat al­ mak, değerli mecmuam için bir re- portaj yapmak kaçırılmaz fırsat o- lacaktı.

Aldığım tarif üzerine Karantina­ ya giderken sola sapan dik bir yo­ kuşu çıkıyor, ilk ras!adığ;m bir şah­ sa hocanın evini soruyorum. Gülü­ yor, ve hemen yolundan dönüyor, bana cevap veriyor:

— Evet biliyorum, şurasıdır! Elini sağa kıvrılan dar bir soka­ ğın istikametine doğru uzatıyor:

— Affedersiniz diyor, şu merkep bağlı evin altındaki küçük bina...

Merkep bağlı evin altındaki kü­ çük binanın kapısnı çalıyor, ve bi­ raz sonra vaktinden evvel kırlaşmış saçlı bir bayanla karşılaşıyorum. Biribirini ilk defa gören bu iki ya­ bancı çabucak anlaşıyorlar..

Ve nihayet büyük sanatkâr Hoca Rakım’la alaturka bir sedirfn üze­ rinde yanyanayız!..

îçinde bulunduğumuz odanın de­ koru şudur:

Dar sokağa bakan, madenî ke­ penkleri sokağa doğru açılmış o- lan tek pencere... Bu pencerenin ke­ narına doğru uzatılmış uzunca ala­ turka bir sedir... Bu sedirin ortası­ na konmuş bir mangal, üzerinde kahve cezvesi, altında da yumuk gözlü başını bacakları arasına alan, uyutucu bir ahenkle hırıldıyan kur­ şuni renkli evin kedisi var.. Basık tavanlı odanın diğer bir köşesinde muntazam bir şekilde üstüste kon­ muş yataklar, üzerine de kırmızı bo­ yalı bir kuzu pöstekisi örtülmüş., di­ ğer köşesinde bir konsol, üstünde odanın sükûnetini ihlâl etmiye ça­ lışan, buna rağmen hafif tıkırtısı daima unutulan eski bir saat..

Benim odanın dekorunu gözden geçirdiğimi gören Hoca, o gü­ ne kadar hayatımda hiç işitme­ diğim davudi bir sesle şöyle diyordu: — Efendim, benim misafir odam da var., arzu ederseniz buyurunuz oraya gidelim!

Güldüm:

— Ben misafir odanızı görmiye değil, sizinle görüşmiye geldim!

öteden beriden görüştükten sonra ona ilk sual olarak şunu soruyor­ dum:

— Rakım Hoca, sizin için

beste-Herkesin ağzında dolaşan ve en maruf ses sanatkârlarımızın söy­ ledikleri şarkıların meçhul bestekârı Rakım Hoca iltıû kıyafetile..

Rakım Hoca, sağında muharririmiz Tevfik Pars, oğlu tanburi Şu-

ayp ve solunda İzmir eşrafından B. AbdUrrahim ile beraber.

lerini gırtlağı ile besteler, hiç bir musiki âleti çalmasını da bilmez, diyorlar, doğru mu?

O yine, içten gürliyen davudi se- sile cevap verdi:

— Doğru..

— Fakat nasıl oluyor?

Beyaz bıyıklarının altında yarım ay şeklinde kıpkırmızı ve canlı du­ ran dudakları geriliyor, gülümsü­ yor:

— Efendim, diyor, o artık Allah vergisi., maamafi bütün büyük bes- te-iariar hiç bir şey çalmazlar., me­ selâ: Şasağazlar, Kadriller, Numan Ağalar, Bekir Ağalar., sonra sıizidil ara makamını icat eden sultan Se­ lim merhum, Fener papazlarından Zaharya hiç bir şey çalmazlar, fa­ kat yaptıkları bestelerde halkı tes­ hir etmekten daima geri kalmazlar­ dı. Itrî merhum, Eyüplü Mehmet Bey, Dede Efendi, Zeki Dede Efen­ di, Dellâlzade İsmail Efendi, Hacı Arif Bey, Haşim Bey, Rifat Bey, Şevki Bey, Kadıköylü Ali Bey, Lemi Bey, Hoca Kâzım, vesaire vesaire., bütün bunlar bir çalgı çalmadan beste yapanlardır...

O, bunları birer birer sayar dö­ kerken hem bunlara kulak veriyor, hem onun hususiyetlerini tetkik e- diyordum: Beyaz gür kaşlarının al­ tında cam gibi parlak duran gözle­ rinin mânaları çok kuvvetli idi. Saç­ larının beyazlığına, yaşının fazlalı­ ğına rağmen dimağı son derecede iyi işliyor. Sesinde şimdiye kader duymadığım derin ve davudi, oriji­ nal bir ahenk var...

Ona bir başka sual soruyorum: — Bestekârlığa ne zaman başla­ dınız? Ve eserleriniz?..

— Yirmi iki yaşında başladım., ilk şarkım, dügâh makamından Hay­

ranı cemal olmıya cidden emelim

var’dır.. Uşak, ferahnak, hüseyin- kâı-i, hicaz, ferahfeza semaim var­ dır ve bunlar çok ağır makamlar­ dır.

«Şimdiye kadar bestelediğim üç, dört yüz eserim vardır. Bunların a- rasmda en kıymetli parça Karcı­ ğar âyini’dir. Güftesi Divanı Ke­ birden alman Hazreti Mevlânamn nutkudur. Benden evvel âyin ya­ panlar, Abdürrahman Efendi, sul­ tan Selim, Itrî merhum, İsmail De­ de, Zekâi Dede, Bolahenk Nuri Bey­ lerdir. Ben, âyin bestekârlığının en son sanatkârıyım. Yaptığım bu e- ser, Konya müzesindedir. Buna ta- mamile Şark musikisinin klâsiği denir.

«Sonra, dört makam üzerinden ilk türkçe ezanın bestesini de ben yap­ tım, ve İzmirde büyük bir kurs a- çarak bütün müezzin ve imamlara bunu öğrettim.

— Halkın söylediği şarkılarınız­ dan en çok hangisini beğenirsiniz? Omuzlarını kaldırdı, hiç birini di­ ğerine tercih edemiyormuş gibi bir hal aldı..

— Ne diyeyim, dört yüz kadar bestem vardır, içlerinde en çok sev­ diklerim, şunlardır..

Cebinden küçük siyah kaplı bir not defteri çıkardı, gözlerine yak­ laştırarak yapraklarını

(2)

karıştıran-No. 423

YEBtíSSá

Sayfa 1 7

ya başladı:

— «Aşkın bana bir gizli elem oldu güzel yâr», «Susmuş gibi her yer, sizi dinlerdi denizde», «Bekledim fecre kadar gelmedin, ah işte gü­ neşler doğdu», «Vüsali yâr ile mest ol, hayale dalma gönül!», «Bana hiç yakışmıyor böyle intizar şimdi.»

Büyük bestekâr, küçük defterinin sayfalarını çevire çevire bunları o- kuyor ve sonra şunları ilâve ediyor­ du:

Hayal içinde akıp geçti, ömrü der­ bederim, Bakıp bakıp o maziye şimdi ah e-derim. «Bu da geçen gün Safiyenin İzmir konserinde okuduğu ve alkışlara gark olduğu son eserimdir., ve onu da çok severim.

Bir an düşünüyorum: Münirin bü­ tün okuduğu şarkılar, ya Hafız Sa- dettinin, yahut bu nameşhur beste­ kâr Rakım Hocanın eserleridir. Her­ halde onlardan Hoca bir hayli pa­ ra kazanmış olmalıdır.

Soruyorum:

— Peki, bu bestelediğiniz şarkı­ lardan ne kazanıyorsunuz?

— Hiç! — Nasıl olur?

— Evet, hiç denecek kadar az, pek az! belki ilerde istifade edece­ ğiz!

— Meselâ bir şarkınızdan ne alı­ yorsunuz?

— Benim bir şarkımı Münir plâ­ ğa okursa ilk defa yüz lira alır., di­ ğer umumî yerlerde okuduğu şarkı­ larımdan da yaptığı konturat üze­ rinden büyük miktarda paralar ka­ zanır, sonra her plâk başına da yüz­ de alır... ben ise, yalnız plâk başına altı kuruş kazanırım.

— Şimdiye kadar üç yüzü müte­ caviz bestelerinizden toptan olarak nekadar para elinize geçti?

— Şimdiye kadar yaptığım eser­ leri piyasaya vermiyordum., ilk e- serimi Münir Nurettine verdim.. «Bana hiç yakışmıyor böyle intizar şimdi» Münirin okuduğu ilk ese­ rimdir. Sonra, «O kadın, ah o kadın, ah o kadın!» da ikinci eserimdir. Onu da Münir okumuştur. Benim bütün eserlerimi Münir okuyor. Son­ ra Safiyeye son olarak bestelediğim dört parçayı meşk ettirdim. Bir ta­ nesini de konserde okudu.. (îîğerle- rini de istanbulda okuyacak.

— Türk musikisi için ne düşünü­ yorsunuz? Meselâ, musikimizin ken­ disine göre kökleşmiş bir tarzı var­ dır. Bestelerin tabi olduğu bir ta­ kım ahenkier var ki, bunlar hep bi- ribirlerinden ayrı şeylerdir. Bütün bu ayrı makamları birleştirerek, ya­ hut yeni yeni şubeler keşfederek or­ taya daha modern bir tarz atamaz mısınız?

— Çok güzel söylediniz,, işte be­ nim eserlerim, tamamile böyledir. Bestelerimde eski ile yeni biribirle- rile mezcedilmiştir. Eski besteler çok ağırdır, bu zamanki genç nesli tat­ min edebilmek için eski ile yeni musiki kavaidini biribirlerne en gü­ zel şekilde karıştırarak ortaya çıka­ rılan eserler, piyasada çok rağbet görüyor ve ilk defa benim yaptığım bu nevi eserleri bugün bütün halk söylüyor. Meselâ: Türk aksak usu­ lündeki «puselik» makamından bes­ telenen eserin zemin ve nakaratı es­ ki tarzda yapılmış, meyanda vals u- sulü gösterilerek, meyanı vals usu­ lünde okumak ve sonra nihayet yine yukarda gösterdiğimiz nakaratı Türk aksağı ile bitirmek, bu, benim yap­ tığım, en son usulde, modern beste­ lerdir ve bilhassa Münir Nurettin, bütün bestelerimi bu tarzda yap­ mamda ısrar etmededir.

— Bundan daha başka tarzda ya­ pılmış eserleriniz var mıdır?

— Ankara radyosunda her on beş günde bir defa koro heyetinin okuduğu ferahfeza makamında bes­ telenmiş şarkı var..

Ey gözleri alıû senin aşkınla hara­ bım Sermesti şarabım, mahvoldu şebabım Ey gözleri alıû!..

«Müstezat tarzında yapılmış olan bu bestem, “Şark musikisinin en ti­ pik klâsik nümunesidir. Eski beste­ ler, bir usul ve bir ahenk üzerine yapılırdı. Halbuki ben, müteaddit ahenklerin biribirlerine en uyg m şekillerde girift olması ile yapılan bestelerin daha güzel ve halk ruhu­ na daha yakın bulunan şeyler oldu­ ğu kanaatindeyim. Meselâ: zemini ve nakaratı kürdili hicazkâr, yapı­ larak, başlamak, meyan yerine alaf­ ranga sazlardaki vals usulünde diğer mısralar okunarak yine yukar- daki aksak ahengile nakarat yap­ mak —- işte bu da, benim ilk defa ortaya attığım bir usuldür.

— Bestelerinizi nasıl yapıyorsu­ nuz?

— En asude zamanlarda yaparım. Bilhassa herkesten uzak bulunan yerleri tercih ederim. Buna imkân bulamazsam, gece yarısı herkes u- yuduktan sonra meşgul olurum. Bu öyle bir iştir ki, başarmak için in­ sanın kafası, bütün dünya meşgale­ lerinden tamamile sıyrılmış bulun­ malıdır.

Küçük defterinin yapraklarını çe­ viriyor, yeni yaptığı, daha piyasaya vermediği eserlerinin bestelerini da­ vudi sesinin orijinal ahengile oku­ yor. Ben de dinliyor, sonra şöyle di­ yorum:

— Hoca, nasıl oluyor da, notaya alınmamış olduğu halde bu bestele­ ri kafanızda tutabiliyorsunuz?

— E., o da Allah vergisi!..

Biraz sonra, karşımızda

hürmet-kâr bir vaziyette duran beyaz saçlı oğluna:

— Haydi bakalım bay Şuayp, tanburunu al da, bay Tevfik’e en son yaptığım besteyi dinletelim, di­ yor.

Oğlu dışarıya tanburunu almıya giderken, o, elindeki küçük defte­ rinin yapraklarını hızlı hızlı çevi­ riyordu..

gimdi, hayatımda dinlediğim ala­ turka bestelerin en harikuladesini dinliyor, ve her ahenginin bir şiir iniltisi gibi ruhu saran nağmeleri bütün varlığımı gaşyediyordu..

Hem bu büyük Türk bestekârının tanbur çalan ak saçlı oğlu ile teş­ kil ettiği tabloyu seyrediyor, birinin sazından, diğerinin ağzından çıkan şimdiye kadar duymadığım tattaki ahenge kulak veriyor, içimden de şunları geçiriyordum: «Zavallı sa­ natkârlar! her devirde, her yerde daima böyle ihmale uğrarlar!..»

Tevfik Pars

G A Y E T SEVİMLİ BİR Y U V A

Köşkün umumî görünüşü göze sükûn ve istirahat verecek kadar

sadedir. Resimde evin cephesi ve bir yanı gösterilmiştir.

Bu zarif küçücük yuvanın esas cepheden görünüşü.

Yukarda umumî ve cepheden görünüşü ile plânım verdiğimiz kü­ çük köşk, insanın tam mânasile sevimli bir yuva ismini verebile­ ceği ideal bir villâdır. Plânda gördüğünüz gibi, evin içi gerek otur­

ma, gerek yemek odası olarak kullanılacak olan büyük bir

salondan, bir yatak odası, banyo dairesi ve mutfaktan ibarettir. Bi­ nanın önünde bir de taraça vardır.

Doktoru

YEDİGÜN, okuyucularının istifadesine yeni bir eser arzet- mektedir. Sıhhî bahislere dair gayet faydalı makalelerini her hafta büyük bir alâka ile okuduğunuz değerli doktorumuz Nu­ ri Ömer Ergene’ njn hazırladığı bu eser YED lG Ü N tarafından basılmıştır. Yakında satışa çıkarılacak olan bu eser evde, y ol­ culukta herkese lâzım olan bir kitaptır. Bayilerinîze şimdiden sipariş vermeyi unutmayınız. Fiyatı ciltli 1 liradır.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Artık sanat yapıtı kendi an­ lamını doğal bir nesne gibi bulmak için, ince­ lenmeyi, kendi gerçeğini düzenlemek için sa­ natçıyı aracı olarak kullanmayı

Akşam üzeri Şehzade- başı’ndakiÂşık’ın kahvesine gelir, bir gizli ev­ rak çıkarır gibi çantasından tom ar tom ar şi­ irleri ortaya dökerdi.. Bunlar incecik

The Flouse Cafe'nin açıldığından bu yana aşçılığını yapan Coşkun Uysal, özellikle naneli limonatanın sıcak yaz günlerinde mekanın müdavimleri tarafından çok

“En az heyecan verici sonuç, qubi- tin geçişi başarması” diyor Katz; çünkü bu, qubitin kesin olarak yüksek enerji- li duruma çöktüğü ve tünellendiği an- lamına

Kemal A ygiin’üıı, Ertuğrui Muhsin gibi, Şehir Tiyatrosuna büyük hizmetler etmiş bir sahne üstadından İstanbul’ u niye mahrum bı­ rakmak istemeyişi

devlet ve milletimiz için kudret ve vefanın beliğ misalidir. Türk milletinin aziz Atatürke göster­ diği sevgi ve saygı, onun niçin Atatürk gibi bir evlât

Tablo 11'de görüldüğü gibi mesleği kamyon Ģoförü olan ile mesleği Ģehirlerarası otobüs Ģoförlüğü olan sürücülerin durumluk kaygı envanteri puanı

Ertuğrul Çayıroğlu, TRT2'de yayınlanan çok sayıda programda müzik prodüktörlüğü, TRT Radyosu'nda Eğlence Programı Orkestrası Şefliği, İTÜ Pop Orkestrası