TÜRK~YE SELÇUKLULARI DÖNEM~NDE VE SONRASINDA
VEFM TAR~KATI (VEFMYYE)
(TÜRK~YE POPÜLER TASAVVUF TAR~H~NE FARKL~~ B~R YAKLA~IM)1 AHMET YA~AR OCAK
Giri~~
Sosyal tarihçilik aç~s~ndan bak~ld~~~nda, Türkiye tarihinin Selçuklu ve Osmanl~~ dönemlerindeki tasavvuf dü~üncesi ve hareketlerinin bugüne ka-dar yeterince biliniyor san~lan, veya daha önce dikkati çekmemi~~ pek çok konu ve meselesinin asl~nda pek de iyi bilinmedi~i veya hiç bilinmedi~i görülür. Bu çerçevede tarikatlar~n s~ rf bir tasavvufi te~ekkül olmay~p dönemlerinin yaln~z dini de~il, siyasal, sosyal ve kültürel hayat~nda önemli roller icrâ ettikleri, hatta baz~lar~n~n bizzat ba~~ rolü oynad~klar~~ dikkati çekmekte gecikmez. Selçuklu ve Osmanl~~ dönemlerinde de baz~~ tarikat-lar~n, bir tak~m sebeplerle di~erlerine nazaran bu yönleriyle öne ç~kt~klar~~ bir gerçektir. ~~te Vefâi tarikat' bunlar~n en eskisidir ve her iki dönemde de önemli bir rol oynam~~ur2.
1 Bu yaz~, Mesogeios , 25-26 (2005), pp. 209-248'de ~ngilizce olarak yay~nlanan makalenin
Türkçe versiyonudur. K~saltmalar:
BOA= Ba~bakanl~k Osmanl~~ Ar~i~l, E11•2= Encyclop•die de l'Islam, 1. ve 2. bs. ~A= islâm Ansiklopedisi
TDV~A= Türkiye Diyanet Vakf~~ islân~~ Ansiklopedisi. VD--- Vak~ flar Dergisi,
Zeitschrift der Dentschen Morgenlandischen Gesellschaft
2 Selçuklu dönemindeki rolü vaktiyle ilk defa taraf~m~zdan yap~lan bir çal~~mada bahis
ko-nusu edilmi~~ ve Osmanl~~ dönemi ile ba~lanus~na dikkat çekilmi~ti (bk. Babailer isyan~, Dergâh Yay., ~stanbul 1980, ss.95-100; ayr~ca bk. La revolte de Baba Resul on la Formation de l'Hrodoxie M~~sulmane en Anatolie au XIlle SM•cle, Publ. de la Socit€ Turque d'Histoire, Ankara 1989, pp. 53-56. Mesele bu kitab~n geli~tirilmi~~ 2. ve 3. Türkçe baslular~nda daha geni~~ olarak ele al~nm~~t~r: bk. Babarler isyan~: Alevili~in Tarihsel Altyap~s~~ Yahut Anadolu'da
~slâm-Türk Heterodoksisinin Te~ekkülü, Dergah Yay~nlar~, ~stanbul 1996, 2. bs ss. 101-105.; 3. bs., ss. 110-115. Ayr~ca bk. A. Ya~ar Ocak, "Ebul-Vefâ", TDV~A
8.
Vefai tarikatm~ n mahiyeti, Anadolu topraklar~ na giri~i ve buradaki mevcudiyetinin tarihsel geli~im seyri ve nihayet sözünü etti~imiz rolü, yak~n zamana kadar ne tasavvuf tarihi ile u~ra~anlarm, ne de Selçuklu ve Osmanl~~ tarihçilerinin dikkatini çekti. M. Fuat Köprülü'nün de bu mese-leye e~ilmedi~i görülür. Sadece Abdülbaki Gölp~narl~~ önce eski bir ki-tab~ nda XIV. yüzy~l mutasavv~f ~airi A~~ k Pa~a'n~n Vefai oldu~unu be-liruni~3, daha sonra Yunus Emre hakk~ndaki bir kitab~ nda da Baba ~lyas ve Rum Abdallar~'n~ n Vefai olduklar~na k~sa bir de~inmede bulunduktan sonra, Türkçe menak~ bnameden Ebu'l-Vefa-n~ n hayat hikayesini özetlemi~tir'. 1980'lere kadar ilgili literatürde bu hususta herhangi bir yay~ na rastlanmamas~~ da ilginçtir. Oysa Osmanl~~ devletinin kurulu~~ dönemini anlatan Osmanl~~ kroniklerinde Geyikli Baba gibi Rum Abdal-larl'~ldan bahsedilirken, bunlardan baz~lar~ n~n bu tarikat~n müntesibi ol-duklar~ na dair kendi a~~zlar~ ndan nakiller yer almaktaych5. Hatta A~~ kpa~azade kitab~n~ n giri~inde kendini tan~ t~rken tasam~fI silsilesini aç~kça bu tarikata, yani Vefaiyye'ye ba~l~yordu". Son y~llarda Halil ~nalc~k da Vefai tarikat~~ meselesine A~~kpa~azade tarihiyle ilgili bir makalesinde temas etmi~~ ve özellikle A~~kpa~azade, Edebal~, Seyyid Velâyet ve Vefai tari-kat~~ ba~lant~s~~ üzerinde durmu~tur7.
Kanaatimizce Vefai tarikat~ n~n bu dikkatten kaç~~~ n~ n sebebi, ad~~ geçen tarikaun yeterince tan~nmamas~ , Anadolu'daki varl~~~n~ n fark~na var~lamam~~, var~lsa bile önemsenmemi~~ olmas~, dolay~s~yla Selçuklu ve Osmanl~~ dönemlerinde oynad~~~~ rolün kavranamamas~yd~. ~~te bu maka-lenin amac~ , bu pek bilinmeyen tarikat~~ bir problematik olarak gündeme getirmek ve böylece tart~~~lmas~ na bir ba~lang~ç sunmaktan ibarettir. An-cak daha evvel, bu mesele ile ilgili temel kaynak olmas~~ hasebiyle, bu tari-
3 A. Gölp~ narl~, Yunus ile i~~ k Pasa ve Yunus'un B4mmili~i, Kenan Bas~ mevi, Istanbul 1941, s.
I Bk. A. Gölp~ narl~, Yunus Emre ve Tasavvuf, Remzi Kitabevi, ~stanbul 1961, ss. 47-49. Gölp~ narl~~ bu kadarla yetimni~~ ve Vefa-~~ tarikat~~~~~~~ öneminden bahsetmemi~tir. Öyle görünüyor ki, o as~l orijinal Arapça men'alubnâmeyi görme imUn~na da ula~amam~~ur.
r' Bu metinler a~a~~da verilecektir.
Bk. A~~kpa~azacle Tarihi s. 1; lu•~. Friedrich Giese, Die Altosmanischen Anonymen Tararil~- i Osman, Breslau 1922, s. 3.
7 Bk. "How to read Ashik Pasha-z'ade's history?", Studies in Ottoman Histo~y in Honour of Professor V. L. Menage, ed. Coli~~~ Heywood-Colin Imber, The Isis Press, Istanbul 1994, ss. 139-156. Ayn~~ makale ~urada da yay~mlannu~t~r: Essays in Ottoman Histo~y, Eren Yay., ~stanbul 1998, ss. 31-54. H. Inalc~ k bu makalesinde ~eyh Veff n~ n kurucusu oldu~u Vefaiyye ile Tâct~ 'l-Arifin Seyyid Ebu'l-Vefa'n~ n kurucusu oldu~u Veffliyye'yi kar~~urm~~ur.
VEFA~~ TAR~KATI (VEFA~VYE) 121
kat~n kurucusu olan Seyyid Ebu'l-Veffn~n hayat~n~~ konu alan menfflubnâmesinden k~saca bahsetmek gerekiyor.
Tezkiretu'l-Muttakin ve Tabs
~ratu'l-Muktedin
yahut
Menâk
~bu
Seyyid Ebil-Vefâ
A~a~~da kendisinden bahsedilecek olup, bazan XV. yüzy~lda ya~am~~~ Ebu'l-Vefâ el-Hâre~mi ile kar~~t~r~lan8, Vefii tarikaun~n kurucusu Tcu'l-
ArifTn Ebu'l-Vefâ el-Ba~dadl (öl. 501/1107) hakk~nda ana bilgi
kayna~~, Tezkiretu'l-Muttakh~~ ve Tabstrattil-Muktedin (veya Men âklbu Seyyid Ebi'l-Vefâ) ad~n~~ ta~~yan Arapça bir menâk~bnâmedir. Yazar~, ~ihâbu'd-DIn Ebu'l-Hüdâ Ahmed b. Abdi'l-Mün'im e~-~ebrisi el-Vâs~tl ad~nda, XIV. yüzy~lda ya~am~~~ bir Vefâi ~eyhidir. El-el-Vâs~tl eserini 773(1371)te yazmaya ba~lam~~, 777 Ramazan'~n~n ba~~nda (1376 Ocak ba~lar~) tamamlam~~nr. Carl Brockelmann'~n eserinde kaydedilen bu menâk~bnâmeden", ilk önce Franz Babinger ve Hans Joachim Kissling bahset~ni~lerdirl". Daha sonra Alya Krupp bizzat Arapça orijinal versiyonu üzerinde çal~~m~~t~r''.
Halen iki cilt halinde mevcut Arapça yazma nüsha'2, toplam 183 va-raktan müte~ekkil olup her sayfada 29 sat~r bulunmaktad~r ve 878/1473-74'te muhtemelen -art~k mevcut olmayan- orijinal nüshas~ndan istinsah edilmi~tir. Yazar eserini, içlerinde kroniklerin de bulundu~u di~er baz~~ kaynaklar aras~nda özellikle
Kitabtt Devha(Ravza)ti U1f's-Saf 11 MenaIlbi's-Seyyid Ebn-VeM, Deillii7-Kavi Ifstifâ' mht Menâlabi's-Seyyid Ebi7-VeM,
Chtsii'l-Müddin el-Vâsdin li-Menâlabi's-Seyyid Tâcfl-Arifln,
8 Ebu'l-Vefa el-Harezmrye dair msl.bk. Lanni Çelebi, Terceme-i Nefehâtirl-Clns, ~stanbul 1270, s. 490; R~zakuli Han Hidayet. Mecma'u'l-Fusaha, Tahran 1295 ~h., II, 5-6.
9 Geschichte des Ara bischen Litteratur, Suppl. Band 2, 1949, s.999.
18 F. Babinger, "Asyq-pasas Gharit~-name", Aufsatze und abhandlungen z~~r Geschichte
Sudosteuropes und der Lemnte, ed. Dr. Rudolf Trofenik, München 1966, II, 8; H.J. Kissling, "Schejh Seyyid 'Vilayet (1451-1522) und sein angebliches Menagibname". ZDMG, 113 (1964), ss. 62-68.
I I Çok önemli bir tak~m bilgiler ihtiva eden bu menalubname, Babinger ve Kissling'in kar damla ra~men 1970'lere kadar dikkati pek çekmemi~ti. Alya Krupp bu menalubname üzerinde çal~~arak Seyyid Ebu'l-Veffi'mn biyografisine dair bir inceleme yaynnlam~~ur: Studien
zum Men'agybname des Abi, 1-Waa München 1976. 12 Bk. Bibl. Nationale, de Slane, Ara, 2036, 2 cilt
'Tetvicil's-Sâdâd'~-~urefâ bi-Menâkibi's-Seyyid Ebn-Vefâ, Fahri, Zeynn-Abidin bi-Sirâti's-Seyyid Tâcn-Arifin,
M~lhitfr-Râ~ikh, fr Menâkibri Tâci7-firifh,
gibi, daha önce yaz~lm~~~ Ebu'l-Vefâ menâk~bnâmelerinden yararlana-rak kaleme alm~~t~r. Bunlar~ n biri hariç, neredeyse hemen tamam~na yak~ n~~ bugün kayboldu~u için, el-Vâs~ti'nin eseri önem kazanmaktad~r. Bu itibarla eser, yaln~z Ebu'l-Vefâ'n~ n biyografisi aç~s~ndan de~il, ayn~~ za-manda Vefâi tarikat~n~n kurulu~~ ve geli~mesini anlamak aç~s~ndan da çok önemli görünmekte, hatt ~~ kanaatimizce oldukça güvenilir, gerçekçi bir ta-rihsel çizgiye oturmaktad~ r". Hatta onu bu aç~dan Osmanl~~ döneminde Küçük Abdal'~n -her ne kadar yazar~~ onun gibi do~rudan ~eyhinin yan~nda bulunmam~~~ olsa da- kaleme ald~~~~ (XV. yüzy~l) Velâyetnâme-i °unan Baba ile k~yaslayabiliriz". Menkabe motifleri hariç, eserdeki ~ah~s kadrosunu te~kil eden ki~iler, mekânlar, olaylar, hemen bütünüyle gerçektir. Bu iti-barla üzerinde analitik bir çal~~ma yapma~a de~er niteliktedir, fakat bu-nun yeri bu makale de~ildir.
Tâcu'l-Arifin Seyyid Ebu'l-Vefâ el-Ba~dadi
Menâk~bnâmesine göre, Tâcu'l-"krifin Seyyid Ebu'l-Vefâ`n~ n as~l ad~~ Muhammed b. Muhammed'dir. Menâk~bnâmesi kesin bir ~ekilde, do~um tarihini 12 Recep 417/29 A~ustos 1026, ölüm tarihini ise 20 Rebiulevvel 501/8 Kas~m 1107 olarak veriyor'''. Buradaki rivayete göre babas~~ Seyyid Muhammed'in atalar~, ~mam Zeyne'l-Âbidln sülâlesine mensupturl". Sey-yid Muhammed Irak'ta Zabala'da ikamet etmekte iken, bir ara seySey-yidlerin takibata u~ramas~~ üzerine buradan kaç~p Küsan'da Benü Nercis isimli bir Kürt kabilesine s~~mm~~~ ve burada bir Kürt k~z~yla da evlenmi~tir. ~~te Ebu'l-Vefâ bu evlilikten do~mu~turn. Ama bu hikâye önemli bir problemi de beraberinde getirmektedir: E~er Ebu'l-Vefâ gerçekten ~mam Zeyne'l-
13 Eser hakk~nda daha geni~~ bilgi için bk. Krupp, a.g.e., ss.6-18, 19-25.
14 Bu velâyetnâmenin tarihsel aç~dan analiz ve de~erlendirilmesi için bk. Halil ~nalc~ k, "Dervish and Sultan: An analysis of the Ot~nan Baba Vilâyetnâmesi", The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire: Essays on Economy and Society, Indiana Univ. Blooming-ton 1993, ss. 19-36.
15 Bk. el-Vâs~ti, I, 5a, 6. 15 Ag.e., II, 85b. 17
VEFA~~ TAR~KATI (VEFA~YYE) 123 Abidin sülâlesine mensup ise, baba taraf~ndan Arap, ancak annesi ta-raf~ndan Kürt oldu~u kabul edilmelidir. Bu itibarla Ebu'l-Vefâ yar~~ Arap yar~~ Kürt say~lmal~d~r". Biz daha önce ba~ka bir çal~~mam~zda, ~eyhin tari-kat~n~n Türkmenler aras~nda yayg~n ve önemli halifelerinden baz~lar~n~n Türk olmas~na ve ortaça~~ Arap kroniklerinin zaman zaman Ekrâd kelime-sini, etnik kökenlerini ay~rmadan -muhtemelen ço~unlu~u Kürtler te~kil etti~i için olabilir- Anadolu, Suriye ve Irak'taki bütün konar-göçerler için kulland~klar~na bakarak, onun bir ihtimalle Türk kökenli de olabilece~ini yazm~~uk'".
Kaynaklar~n belirtti~ine göre, ilk tahsilini Ba~dad'da tamamlayarak Buhara'ya gitmi~~ ve orada dini ilimleri ö~rendikten sonra tekrar Ba~dad'a dönerek ~eyh Ebt~~ Muhammed Abdillah b. Talha e~-~unbuki'nin hizme-tine girmek suretiyle tasavvufa intisab etmi~tir. Zaten el-Vâs~ti"nin an-latt~~~na göre, "Ebu'l-Vefâ" lâkab~m da, kendisine bu ~eyh vermi~tir20. Bir ba~ka sC~ti kayna~~, Muhammed b. es-Serrac el-Kure~i (öl. 1347)'nin
Tiiffâh~l'I-Ervâh'~, onun bu lakapla Irak'ta an~lan ilk ki~i oldu~unu
yaz~yor'''.
18 Ebu'l-Veffmn ~u veya bu ~ekilde Kürt soyundan olmas~, 1990'11 y~llardan itibaren Türkiye'de Kürtçülük alumlar~n~~ savunan bir kesim taraf~ndan sürekli bir ~ekilde spekülasyon konusu yap~lma~a ba~lanm~~~ ve halen de sürmektedir. Bu konuda msl. bk. Cem~id Bender,
Kürt Tarihi ve Uygarl~~~, Kaynak Yay., ~stanbul 1991, ss. 94-97; ayn~~ yazar, Kürt Uygarl~~~nda Alevilik, Kaynak Yay., ~stanbul 1991, ss. 78-79.
19 Bk. Ocak, Babailer isyan~, 1. bs.(1980), s. 98.
2() Bk. el-Vâs~ti, I, 4b,8b; II, 86a-88b, ~eyh ~unbuld hakk~nda bk. a.g.e.. I, 6b.
21 Muhammed b. es-Serrac el-Kure~i, Tüffâhul-ErvAh ve Miftâhul-Erbâh, Berlin
Staatsbib-liothek, katalog W. Ahlwardt, nr. 8794. v. 24b. XIV. yüzy~l~n ilk yar~s~na ait olup dönemin Anado-lu'sunda ya~am~~~ Sar~~ Salt~k ve Barak Baba gibi baz~~ me~hur sufilerinin biyografi ve menkabele-rini de ihtiva eden, ancak bugüne kadar bilinmeyen ve dolay~s~yla kullan~lmayan, bu çok mühim sufi kayna~~n~n bulunu~uyla ilgili ilginç ve tuhaf bir hikayesi vard~r. Bu eseri birbirlerinden ha-bersiz olarak ilk ke~feden ve kullanan iki ki~iden biri, sanat tarihçisi Machiel Kiel, di~eri ise genç Suüdi meslekta~~nuz Ebu'l-Faz1 Muhammed b. Abdillah el-Könevi'dir. Kiel "Sar~~ Saltuk: Pioner des Islam auf dem Balkan im 13. Jahrhundert" (Aleffler/Akviten: Kimlik ve Tarih/Identik
und Geschichte, ed. ~smail Engin-Erhard Franz, Deutches Orient Institut, Hamburg 2000,band 1, ss. 253-286.) isimli makalesinde bu eserin Berlin nüshasnu kullanm~~ur. Ebu'l-Faz1 Muhammed ise ayn~~ eserin Pfinceton nüshas~n~~ Kalenderiler'e dair yay~mlad~~~~ es-St1 fiyyetu
Kalenderiyye: Târihuhâ ve Fetvâ ~bn Teymiyyete Filtâ (Beyrut 1423-2002, ss. 208- 214) adl~~ kitab~nda hem uzun uzun tan~tm~~~ hem de geni~~ ölçüde kullanm~~t~r. Ebu'l-Faz1 Kon-ya'da bulundu~u s~rada bu kitaptan Mikail Bayram'a söz etmi~~ ve eserin kütüphane referans-lar~ n' vermi~tir. Mikail Bayram ise, eseri "Türkiye Selçuldularma Dair Yeni Bir Kaynak" (Name-i
Asina, y~l 4, say~~ 2 (Yaz 2002), ss.53-66)isimli bir makalede kendi ke~fi imi~~ gibi tamunisur. Biz
Kaynaklar~m~za bak~l~rsa, Ebu'l-Vefâ, devrinde Irak'ta çok büyük bir ün kazanm~~~ ve zaman~n~n en ileri gelen ~eyhlerinden say~lmaya ba~lann~t~22. Zaten yukar~da el-Ws~trnin kaynaklar~~ aras~nda say~lan Ebu'l-Vefâ menâk~bnâmelerinin say~ca çoklu~u da bunu gösteriyor. El-Vâs~ti', ~eyhin f~kha dair bir risalesiyle, tasavvufa ait H~llâsatt~'t-Tevhid ad~nda bir eserinden bahsetmektedir23.
Ebu'l-Vefâ'n~n a~a~~~ yukar~~ bütün sosyal tabakalara mensup birçok müridi olmu~tu. Es-Serrac onun o devirde ~slâm'~n önde gelenlerinden
(mil] a'lâmil-~slâm) olup say~s~z müridinin bulundu~unu, Irak ~eyhlerinin
söyledi~ine göre onun aleminin alt~ndaki müridler içinde on yedi sultan~n da yer ald~~~n~~ (Enne tahte alemihi mh~~ ~ntirictihi seb'ate a~ere Sultânen) kaydediyor'''. Nitekim el-Vâs~ ti de, Abbasi halifesi bi-Emri'llah'~n (1031-1075), ~eyhin gittikçe büyüyen ~öhretinden korkup belki de hilâfet makam~na kar~~~ bir harekete giri~mesinden endi~e etti~ini yaz~yor'''. Ona göre, halife bu korkunun sevkiyle, sap~k inançlar yayd~~~~ iddiasiyla kendi-sini saraya ça~~rt~p devrin ulemâsm~n huzurunda imtihana tabi tutmu~tu. Fakat Seyyid, bütün sorulara uygun cevaplar vererek haz~rlanan tuza~a dü~memi~ti. Böylece aleyhine ç~kart~lan dedikodularm as~lsal~~~n~~ da or-taya koymu~~ oluyordu2". Bu kay~tlar~~ mübala~al~~ kabul etsek bile, Ebu'l-Vefâ'n~n zaman~ nda Irak'ta çok ünlü, yüksek prestij sahibi bir ~eyh oldu~una ~üphe yoktur.
El-Vâs~ ti kitab~nda her ne kadar Ebu'l-Veffy~~ belirtilen türden ithamlar kar~~s~nda müdafaa etmek amac~n~~ gi~düyorsa da, eserdeki di~er pasajlar, gerçekte onun Ehl-i Sünnet çizgisine çok s~k~~ uyan bir ~eyh olmad~~~, yahut ta kendisi bu çizgiye sad~k kalsa bile, çok kalabal~k olan müritlerinin hiç olmazsa önemli bir k~sm~n~ n bu çizginin d~~~nda oldu~u int~ba~n~~ kuvvet-lendirecek niteliktedir. Bu konumuyla o, t~pk~~ Kanuni Sultan Süleyman
~~ te bu kaynakta da Ebu'l-Vefâ hakk~nda uzunca bir pasaj bulunmaktad~r. Eser el-Vas~trnin eserinden yakla~~k bir otuz y~l kadar önce yaz~lm~~~ olmas~~ bak~m~ndan da önemlidir.
22 Bk. Abduel-Vahhab et-Tabakâtul-Külcui Kahire 1360, I, 107; Muhammed el- Gazzi, el-Kerâkib~t's-Mire 17 iryk~il-Mietil-A~ire, n~r. C. S. Cebbur, Beyrut, 1945, I, 127; Haririz'ade Kemale'd-Din, Tibyân~~~ Vesâili7-Hakay~k, Süleymaniye (Fatih) Ktp., nr. 432, III, 221a-225b.; ~ brahim Rifat Pa~a, Mir'kul-Hara~neyn, Kahire 1334, III, 134-136.
23 El-Vas~ti, II, 85b. Ebu'l-Veffn~n hayat~~ hakk~nda daha geni~~ bilgi için Krupp'un makale-
sine
Bk. es-Serrac, Tufl-âhul-Erva'h, V. 24a.
25 El-Va-s~ti, 1, 45b. Ag.e., ayn~~ yerde.
VEFA~~ TAR~KATI (VEFA~YYE) 125 zamamndaki ünlü Halved ~eyhi ~brahim Gül~eni (öl. 1534)'ye benzemek-tedir. O da müridlerinin Ehl-i Sünnet d~~~~ davran~~~ ve hareketleri do-lay~s~yla Istanbul'a ça~r~lm~~, sarayda Osmanl~~ sultan~n~n huzurunda ulemâ taraf~ndan s~k~~ bir sorgulamaya tabi tutulmu~, fakat bunu ba~ar~yla atlatm~~t127.
Menâk~bnâmedeki ilgi çekici bir anekdot, Ebu'l-Vefâ'n~n müridleri hakk~nda ç~kan söylentilerin yayg~n oldu~unu do~ruluyor. Buna göre, bir gün halife hizmetkârlardan biriyle ~eyhe bir mektup ve bir ~arap kadehi gönderir. Mektubu alan ~eyh, onu açmadan önce kadehin gönderili~inin sebebini sorar. Hizmetkâr mektubu aç~p okumas~m, cevab~n orada yaz~l~~ bulundu~unu söyler. ~eyh mektubu açar ve ~u sat~rlarla kar~~la~~r:
"Huzu-runda kad~n ve erkeklerin bir araya toplayarak âyin yapt~~~n zamanlarda, sana bu kadehle onlara ~arap sunmak yak~~~r...". Bu pasaj bize, Seyyid
Ebu'l-Vefâ'n~n kad~n ve erkeklerin bir arada bulundu~u âyinler yapt~~~n~~ ima etmekte olup, Ahmed-i Yesevrnin Mâverâünnehr'de icra etti~i benzer âyinler sebebiyle u~rad~~~~ ele~tirileri hat~rlat~yor2".
Bugün ~ran'daki Ehl-i Haklar, Ebu'l-Vefâ'ya büyük takdis ve tâzim hisle-riyle ba~l~d~rlar. Ebu'l-Vefâ bu mezhepte, büyük bir takdis konusu olup,
Heftevâne yahut Heft Ten denilen Yedi Vücud'tan üçüncüsü olarak kabul
edilmektedir. Ehl-i Haklar'daki inan~~a göre bu Yedi Vücud'u olu~turan kutsal ~ah~slardan her biri, belli sürelerle belli bir tak~m ~ah~slar~n bede-ninde yeniden dünyaya gelirlerm.
Vefai tarikat~~ (Vefâiyye, Vefa-ilik)
Ebu'l-Vefâ'mn ad~yla an~lan Vefâi tarikaun~n (Veraiyye'nin) nas~l bir ta-rikat oldu~una, meselâ ritüellerine, usül ve erkân~na dair fazla bilgimiz yoktur. Ebu'l-Vefâ taraf~ndan kurulan bu tarikat, genellikle onun ~eyhinin ad~yla birlikte, Vefâiyye-~unbukiyye olarak da bilinmektedirm. Bunun se-bebi, ~unbukiyye'nin kurucusu olan Muhammed e~-~unbukrnin ve-
27 Msl. bk. NevIzâde Atâyi, Zeyl-i ~akay~k- ~stanbul 1268, ss.67-68 vd.; Kas~m Kufrah, "Gül~eni", IA. ; Tahsin Yaz~c~, "Gulshanr, E/2.
28 Ag.e., I, 46b-47a.
29 Bk. Köprillü, Türk Edebiyaunda ~lk Mutasaw~ flar, Diyanet ~~leri Ba~kanl~~~~ Yay., Ankara 1976, 3. bs., ss. 23.
3() Bk. Heshmetullah Tabibi, "Influences of the Seven Amshasepand on the religious
beli-efs of the Ahl-e Haqq Kords", Barrasiha-ye Tarikhi, VI/3, s. 98.
fat~ndan sonra yerine Ebu'l-Vefâ'n~n geçmi~~ olmas~~ olsa gerektir. Böylece Vefâiyye'nin ba~lang~çta ~unbukiyye'nin bir kolu oldu~unu, fakat giderek ba~~ms~zla~u~~n~~ dü~ünmek mümkündür. El-Vâs~trnin eserinden,
~unbukiyye'nin Seyyid Abdul-Kadir (el-Kilâni) ve Seyyid Ahmed er- Rifârnin tarikatlar~~ gelene~i içinde ~ekillendi~i izlenimi uyan~yor. Fakat bu, bir anakronizm problemi ortaya ç~kar~yor. ~öyle ki: Abdul-Kadir el-alrnin, gerek Ahmed er-Rifârnin, gerekse Ebu'l-Vefâ'n~n vefat, hattâ do~um tarihleri çok iyi biliniyor. Abdu'l-Kadir el-CM 561/116532, Ahmed er-Rifal 578/1 182'de vefat etti~ine göre, bu ikisinin de 1107'de vefat eden Ebu'l-Vefâ'dan sonra ya~ad~klar~~ çok aç~kt~r. Kald~~ ki Ebu'l-Vefâ'n~n ~eyhi Muhammed e~-~unbukrnin ad~~ geçenlerden sonra veya en az~ndan on-lar~n döneminde ya~am~~~ olmas~~ mümkün olamaz. Böyle olunca Vefâiyye'nin Kadiri ve Rifâî gelene~i içinde mütâlâa edilmesi söz konusu edilmemelidir. Dolay~s~yla eserini 1371 y~l~nda tamamlam~~~ olan el-Vâs~tinin, Vefâili~i bilerek o zamanlar Ortado~u'da çok güçlü ve yayg~n olan bu iki tarikat gelene~i içinde gösterdi~ini dü~ünebiliriz. Veya ikinci bir ihtimal, el-Vâs~trnin Ebu'l-Vefâ'n~n vefat tarihini yanl~~~ kaydetmi~~ olabi-lece~idir ki, bu bize birincisinden daha zay~f bir ihtimal gibi geliyor. Çünkü onun, kitab~na konu edindi~i, üstelik müntesibi oldu~u tarikaun kurucusunun vefat tarihini tahkik etmeden kaydetmi~~ olmas~~ biraz zor görünüyor.
Yukar~da nakletti~imiz menkabe göz önüne al~n~rsa, bu eserden, Ebu'l-Vefâ'n~n kad~nl~~ erkekli âyinler yap~u~~~ sonucunu ç~karabiliriz. Ancak gerçekten Ebu'l-Vefâ bu tür âyinler yap~yor idiyse, o takdirde Vefâili~in Ye-sevili~e benzeyen bir tarikat oldu~unu tahmin etmek de mümkündür. Ama Ebu'l-Vefa'n~n 501 /1107, Ahmed-i Yesevi'nin ise 1167 tarihinde vefat etti~i göz önüne al~n~rsa, Vefâili~in Yesevilik'ten önce ortaya ç~km~~~ bir ta-rikat oldu~u kesindir". Ahmed-~~ Yesevrnin ölüm tarihi do~ru ise, onun Ebu'l-Vera"n~n de~il, Abdu'l-Kadir ça~da~' oldu~u görülüyor.
32 Bu konuda bk. D,S. Margoliouth, "Abd Kâdir Djilâni", E/1; W. Braune, " "Abd
al-Kâdir al-Djilâni", E/2; Süleyman Uluda~, "Abdülkâdir-i Geylâni,", TDV~A.
33 D,S. Margofiouth, "Ahmad E/1; Mustafa Tahrah, "Ahmed er-Rifâ'i", TDV~A
34 Deyin DeWeese'in Ahmed-i Yesevi ve Yesevflik üzerine yay~mlanmak üzere olan bir
çal~~ma yapt~~~n~, bu çal~~man~n, en ba~ta Ahmed-i Yeseviwnin 1167'de de~il, 1220% y~llarda henüz hayatta oldu~u gibi, F. Köprülü'nf~n fikirlerini kökten de~i~tirecek baz~~ verilere ula~t~~~n~, dostumuz Ahmet T. Karamustafa'dan ö~renmi~~ bulunuyoruz. E~er gerçekten böyle ise, bu takdirde Anadolu popüler siifili~ine bak~~~ aç~m~z~~ bütünüyle gözden geçirmek icap edecektir.
VEFA.' TARIKATI (VEFAIYYE) 127 Di~er yandan Tahsin Yaz~c~, Vefâili~i ~âzeliyye'nin M~s~r ve Suriye'deki kolu olarak zikrediyor31 . Onun listesinde ad~n~~ vermedi~i bu kolun kuru-cusu, 760/1358'de vefat etmi~tir'''. Bu takdirde ise bu Vefâiyye, Ebu'l-Vefâ'n~n tarikat~~ olamaz. O, Ebu'l-Vefâiyye ad~nda bir tarikat daha mevcut olup bunun da Rifâiyye'nin Sa'diyye ~ubesinin bir kolu oldu~unu yaz~yor, fakat yine kurucusunun ad~n~~ zikretmiyor". Yaz~c~'n~n listesindeki bu
Ebu'l-Vefâiyye de anla~~ld~~~~ kadar~yla Ebu'l-Vefâ'n~n tarikat' de~ildir38. Bu ad~~
ta~~yan diger bir tarikat da Zeynu'd-Din Hâfi (öl. 1435)'nin kurdugu Zey-niyye tarikatinin bir kolu olup, Seyh Vefa diye me~hur Osmanli sufisi Mus-lihu'd-D'in Mustafa (öl. 1495)'ya mensup Vefâiyye tarikat~d~ r, ki, A~~kpa~azâde'nin damad~~ Seyyid Velâyet (öl. 1522), ayn~~ zamanda i~te bu Vefâiyye'ye de mensuptu. Seyyid Velâyet boylece hem Seyh Vefâ'nin Vefâiyye'sini, hem A~~kpa~a'n~n temsil ettigi Ebu'l-Vefâ'nin Vefâiyye'sini ~ahs~ nda birle~tirmi~~ oluyordu. Bu durumda Vefâiyye ad~yla dört ayr~~ tari-kat bahis konusu oluyor de~nektir. Öyle görünüyor ki, muahhar tasavvuf kaynaklar~~ ayn~~ ismi ta~~yan bu tarikatlar~~ birbirine kar~~t~rm~~lar ve her bi-rini de~i~ik bir tak~m tarikatlara ba~lamakla bir karma~a yaratm~~lard~r. Bu karma~adan, el-Vâs~ t'i de nasibini alm~~~ görünüyor.
Bu itibarla köken ba~lant~lar~~ ne olursa olsun, Ebu'l-Vefâ'n~n kurdu~u bu tarikat~n tarihinin bir hayli problemli oldu~u, dolay~s~yla detayl~~ bir monografik incelemeyi gerektirdi~i aç~kt~r.
Anadolu ve Vefâi Tarikat~~
Baba ~lyas, Ebtfl-Vefâ ve Vefâilik
Vefâie tarikat~n~n te~ekkül dönemine ait önemli bilgiler ihtiva et~nesine mukabil, Arapça menâk~bnâme, onun Anadolu'ya giri~ine ve buradaki geli~mesine, faaliyet ve tesirlerine dair hiç bir bilgi vermemektedir. Bu iti-barla her ne kadar Baba.' isyan~n~n bu tarikat bünyesinde haz~rland~~~,
35 Ebu'l-Hasan Ali b. Abdillah e~-~azili'nin vefat tarihi 656/1258'dir, ki görüldü~ü üzere
Ebu'l-Vefa'dan sonra ya~am~~t~r. Ona dair bk. A. Cour, "al-Shâdhili", Eli; P, Loury, "al-Shadhili",
E/2; ayn~~ yazar, "Shadhiliyya", E/2.
3(' Bk. "Tarikat", ~A.
37 Bk. "Tarikat", ~A. Bu madde E/1.de L. Massignon'un kaleme ald~~~~ "Tarika" maddesinin
T. Yaz~c~~ taraf~ndan geni~letilmi~~ ve tadilata u~raulm~~~ biçimi olup burada mevcut liste de Yaz~c~~ taraf~ndan düzenlenmi~tir.
38 Vefaiyye-i Zeyniyye'ye dair bk. Re~at öngören, Tarihte Bir Ayd~n Tarikati: Zeyniler, insan Yay~nlar~. Istanbul 2003, ss. 130-148.
Baba ~lyas'~n onun belirtilen yüzy~lda Anadolu'daki en önde gelen temsil-cisi oldu~u biliniyorsa da, Vefal tarikat~n~n Anadolu topraklar~na giri~i ve yay~ lmas~~ henüz karanl~k bir meseledir. Bunun sebebi belki, bu esere kay-nak olan önceki mekay-nak~bnâmelerin yaz~ld~~~~ dönemlerde herhalde Ana-dolu'nun henüz Türkler taraf~ndan al~nmam~~~ veya al~nm~~~ olsa bile, tari-kat~ n henüz buraya nüfuz edememi~~ olmas~~ olsa gerektir. Elimizdeki ese-rin yazar~n~ n ise yine muhtemelen Anadolu'da bulunmam~~~ ve buras~n~~ pek tan~ mam~~~ olmas~~ sebebiyle, bu konudan bahsetmedi~ini dü~ünebiliriz. Türkçe çevirisi de, Seyyid Velayet'le ilgili eklentinin d~~~nda, tarikatm Anadolu'daki tarihine dair herhangi bir bilgi ihtiva etmez.
Menâ k~bu'l-K~ldsiyye'deki bir parça, Baba ~lyas'~n kad~n erkek kar~~~k
zikir meclisleri tertip etti~ine imada bulunur". Bu, yukar~da belirtildi~i gibi, büyük bir ihtimalle Vefallik'te tatbik olunan bir ayin ~ekli oldu~u gibi, Yesevili~e de yabanc~~ de~ildir. Üstelik, Hârezm'de Yesevili~in yayg~n oldu~u, Baba ~lyas'~n ve a~a~~da bahsi geçecek olan ~eyhi Dede Gark~n'~n Hârezmli Türkler'den olduklar~~ ihtimalinin yüksekli~i dü~ünülürse, gerek onun gerekse Baba ~lyas'~n Anadolu'ya gelmeden önce Yesevilikle de ba~lant~lar~~ bulunup bulunmad~~~, bir mesele olarak gündeme geliyor. Bu ~nühim konu henüz ayd~ nlanm~~~ de~ildir. ~u var ki, Anadolu'daki Türkmenler aras~nda her iki tarikata mensup çevrelerin birbiriyle yak~n temas içinde bulundu~u ihtimali de oldukça yüksek görünüyor. Ancak bugün için, bu son hususu aç~kl~~a kavu~turabilecek herhangi bir tarihsel veri elimizde yoktur.
Baba ~lyas'~n Ebu'l-Vefa ile ba~lant~s~m, Baba ~lyas'la ayn~~ soydan gelen tarihçi A~~kpa~azade, çok iyi bilinen ~u aç~k ifadesiyle k~~rmaktad~r:
"Ben ki fakir dervi~~ Ahmed A~iltiyem ibn ~eyh Yahya ibn ~eyh Süleyman ve ibn Bali Sultanu'l-Mi A~~k Pa~ayem ve ibn Mür~idii'l-âfâk Muhlis Pa~a'yem ve ibn Kutbu'd-clevrân Baba ~lyas halifedi's-Seyyid Ebul-Vefâ nevve- rallahu kabrehum..."
Üstelik o, görüldü~ü gibi bu ba~lant~y~~ bizzat Ebu'l-Veffn~n ad~n~~ zik-rederek kuruyor. A~~ kpa~azade'ye bak~l~rsa, Baba ~lyas, XI. yüzy~l~n ünlü mutassavv~flar~ndan ve Vefai tarikat~n~n kurucusu Ebu'l-Veffn~n halifeler-den biridir. Bu intisap zinciri, daha do~rusu -her ne kadar Baba ~lyas ile Bk. Elvan Çelebi, Menâk~bt~ l-Kl~cisiyye fr Menâmbil-Ünsiyye, n~r. ~smail E. Erünsal- A. Ya~ar Ocak, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1995, 2. bs. sa. 22-23.
VEFA~~ TAR1KATI (VEFMYYE) 129 Ebu'l-Vefâ aras~ndaki ~ahsiyetler say~lmasa da- silsile, yaln~zca •A~~kpa~azâde taraf~ ndan zikredilmektedir. Zaman itibariyle Baba ~lyas'a Â~~kpa~azâde' den daha yak~n olan Elvan Çelebi, dedesinin ad~na kaleme ald~~~~ menâ-k~bnâmesinde -en az~ndan mevcut sayfalarda- böyle bir ba~lant~dan söz etmemektedir. Bu, bahis konusu ba~lant~n~n mevsukiyetini ~üpheyle kar~~lamam~z~~ gerektirecek bir durum mudur? Kanaatimizce hay~r. Çünkü A~~kpa~azâde bilfiil ya~ad~~~~ dönemde bu tarikat~n önemli bir temsilcisi olarak bu ba~lant~y~~ en iyi bilebilecek durumdad~r ve durup dururken böyle bir silsile uydurma~a ihtiyac~~ yoktur. Ayr~ca ~eyh Edeball'n~n da bu silsilenin mensubu oldu~u, a~a~~da bahis konusu yapaca~~m~z, Türkçe
Menâk~b-1 Tâct~'l-iirifh~~ ~eyh Eb~l7-Veffn~n ba~tarafinda aç~kça ~öyle
belirtiliyordu:
"Osman Han Gazi tâbe serâhu hazretlerinin kav~ni içinde Hazret-i T ~cu'l- ArifTn Ebu'l-Vefâ kuddise sirn~h hulefâs~ndan bir aziz var idi. ~eyhu'~- ~üyül~~ menba'u yeng~bii'l-fütüh câmi'u'l- kemâlât hâvi'l-kerâmât mazharu'l-envâri'l-ilâhiyye men~e'u't-tecelliyâti's-samedâniyye Hazret-i ~eyh Edebal~~ dirleridi, kerâmat-~~ zâhire ve se'âdât-~~ bâhire olub...."1.
Ebu'l-Vefâ silsilesi, a~a~~da görülece~i üzere, ayr~ca ilk Osmanl~~ kro-niklerinde Geyikli Baba'n~n a~z~ndan nakledilen ifadelerle de teyit edilmi~~ bulunmaktad~r. Böyle olunca, Elvan Çelebi menâk~bm~n, yani Men
âk~bu'l-K~ldsiyye'nin, halihaz~rdaki sayfalarmda Tâcu'l-Arifin Seyyid Ebu'l-Veffn~n
ad~n~n geçmedi~ini ileri sürerek onun Veffi tarikat~na mensubiyyetinin söylenemiyece~i, tamamen mesnetsiz bir iddia olur. Üstelik bu eserin bugün mevcut olmayan ba~~ tarafil~daki sayfalarda Ebu'l-Veffn~n zikredilip edilmedi~ini bilmiyoruz.
O halde Baba ~lyas'~n Vefâi tarikauna mensubiyetini tart~~mak gerek-sizdir. Bunlar bu tarikaun XIII. yüzy~lda Selçuklu devri Anadolu'sunda en az~ndan belli bir zamandan beri mevcut oldu~unu gösterir. Her ne kadar dönemin, ~bn Bibi, Aksarâyi ve Efiâki gibi muhtelif mahiyetteki yaz~l~~ kay-naklar~~ XIII. yüzy~lda Anadolu'da Vefâilik diye bir tarikatm varl~~~ndan söz etmezlerse de, buraya kadar anlat~lanlar, bu tarikatm Anadolu'da mevcu-diyetini ispat edebilecek durumdad~r.
41 Bk. Menâk~19-1 nc~~ 7,42-ifin ~eyh Eb~~ 7-Vefk' Tercemesi, Süleymaniye (Esad Efendi) Ktp.,
Baba ~lyas o devirde bu tarikatm kollar göçer Türkler ve Kürtler aras~ ndaki en güçlü ve önde gelen ~eyhi olarak Amasya havalisinde ya~amaktayd~. O ad~n~~ alan isyan~~ (Babailer isyan~) bu hüviyetiyle haz~rlay~p devreye soktu. Bu sebepledir ki biz, hep yaz~l~ p söylendi~i gibi onun kendi ad~ n~, daha do~rusu ünvan~ n~~ ta~~yan bir Babai tarikat~~ kurmad~~~m, bu isimde muhayyel bir tarikaun sonraki Osmanl~~ yazarlar~~ taraf~ ndan ona nisbet edildi~ini, k~saca böyle bir tarikat~n o zaman mevcut olmad~~~n~, Baba ~lyas'~n bir Vefai ~eyhi oldu~unu vaktiyle ~srarla vurgulam~~t~k12.
Dede Gark~n
Öte yandan Â~~ kpa~azade'nin eserindeki Ebu'l-Vefâ'ya kar~~ l~ k, Menâk~ b~l'I-K~ldsiyye'de Baba ~lyas'~ n ~eyhi olarak Dede Gark~ n'~ n ad~~ geçiyor. Elvan Çelebi eserinde Dede Gark~n'a geni~~ yer ay~rm~~, onu Baba ~lyas sülâlesinin "cedd-i a'lâ" s~, yani büyük dedesi olarak nitelemi~tir. Ona göre Dede Gark~n "teybe ve ir~ad"a mezun k~l~ nd~~~ndan beri insanlar~~ davet etmi~, ~öhreti giderek artm~~, müridleri ço~alm~~, her biri keramet sahibi dört yüz halifesi olmu~tur. ~r~ad~~ kime ula~tlysa onu Allah'~n rahme-tine gark etmi~, bu yüzden kendisine "Gark~n" denilmi~tir". ~~te tarihsel kimlik ve ki~ili~i hakk~nda bunlar~n d~~~ nda hemen hemen müspet hiç bir ~ey bil~nedi~imiz bu ilginç ~ahsiyet, her hal ü kârda Baba ~lyas'la Ebu'l-Vefa aras~ndaki ba~lant~~ noktas~ nda bulunmas~~ ve onun ~eyhi olarak Veffili~in XIII. yüzy~lda Türkiye topraklar~ndaki, ad~~ bizce mal~m~~ en eski ve çok önemli temsilcisi olmas~~ itibariyle kilit -ve aym zamanda problem-~ahsiyet gibi görünüyor.
Bugün Türkiye'de ad~n~~ ta~~yan sayg~ n bir Alevi dede (seyyit) oca~~~ bulunan Dede Gark~n, gerçekte kimdir? Daha önce onun hakk~ ndaki bütün bilinenler, Menâk~b-1 Hac~~ Bekta~-1 Veli (Vilâyetnâme) 'cleki bir pa-sajdan ibaretti". Ancak ~unu unutmayal~ m ki, Elvan Çelebi'nin ad~~ geçen ~eyhe dair verdi~i bilgiler hem Vilâyetnâme'den daha eski, hem de onu tamamlay~c~~ mahiyette oldu~undan hayli k~ymet ifade eder. Böylece onun sayesinde, yak~n zamana kadar hüviyeti tamamen meçhul kal~n~~~ bulunan
12 Ocak, La Revolte de Baba Resul s. 80; ayn~~ yazar, Babailer isyan~, ss. 151453.
13 Elvan Çelebi, ss. 9-18. Dede Garkm hakk~nda ayr~ca bu eserin inceleme lus~n~na bk. ss.
XL-XLIII.
IL Bk. Manâkib-i Hiinkâr Hac~~ Bekta~-~~ Veli (Vilâyetnâme), l~sr. A. Gölp~narl~, -~ nk~lâp
VEFA~~ TAR~KATI (VEFA~YYE) 131 bu Türkmen babas~ n~ n Baba ~lyas'la ba~lant~s~~ gün ~~~~~na ç~km~~, do-lay~s~yla Vefâi tarikat~~ mensubu oldu~u, bu sayede anla~~labilmi~tir.
Dede Gark~ n, Menâk~ bu'l-K~ldslyye taraf~ndan aç~kça Baba ~lyas la ba~lant~~ içinde gösteriliyor. Kaynaklar~n hiç biri Baba ~lyas'~n Dede Gark~n adl~~ bir ~eyh ile olan münasebetlerinden bahsetrnezken, Elvan Çelebi Baba ~lyas'~n onun ba~~ halifesi oldu~unu gösteren ifadeler kullan~yor45. Ona göre, Dede Gark~ n kendi halifeleri aras~ndan Hac~~ Mihman, Ba~d~n Hac~, ~eyh Osman ve Ayna Döla (Ayna Dövle, Ayn~~'d-Devle) adlar~ndaki dört ~ahsi seçerek genç halifesi Baba ~lyas'~n emrine vermi~~ ve onlar~~ Rum diyar~n~~ (Anadolu'yu) ir~ad etmekle vazifelendirmi~tir. Baba ~lyas da maiy-yetindeki bu dört halifeyle Rum diyar~na gelerek kendilerini muhtelif yer-lere yollam~~, onlar da oralarda yerle~erek ir~ada ba~lam~~lard~ri. Elvan Çelebi'nin özetledi~imiz bu ifadeleri, Dede Gark~n'la Baba ~lyas'~n ayn~~ Türkmen çevresinin ve ayn~~ tarikaun mensubu oldu~unu göstermesi bak~m~ ndan ehemmiyet ta~~yor.
Dolay~s~yla, Baba ~lyasla ayn~~ sülâleye mensup bu iki "~eyh" torunun, yani Elvan Çelebi ile A~~kpa~azâde'nin verdikleri -ve bizce aile mensubu olduklar~~ için do~rulu~undan ~üphe edilmemesi gereken- bilgileri birle~tirdi~imizde, hem Dede Gark~n'~n ve halifesi Baba ~lyas'~n, hem de onunla beraber Anadolu'ya gelen adlar~~ geçen dört ~ahs~n, Vefâi tari-kat~l~m XIII. Yüzy~l Türkiye'sinin topraklar~ndaki ileri gelen temsilcileri olduklar~~ sonucu kesinlik kazan~yor.
Menâkilml-K~ldslyye'nin kay~ tlar~~ tal~lil edildi~i za~nan, Dede Gark~n'~n pek çok benzeri gibi miiridleriyle -muhtemelen Mo~ol istilâs~~ önünden-kaçarak Anadolu'ya geldi~i sonucu ç~kar~labilir. Zamanla büyük bir ~öhret kazanarak müridlerinin say~s~ n~~ ço~altm~~t~ r. Esere göre devrin -I. Alâeddin Keykubâd (1220-1237) olmas~~ kuvvetle muhtemel- Selçuklu sul-tan~, kendisiyle dostluk kurmu~~ ve bunun bir göstergesi olarak ona on yedi pare köy vakfetmi~tir'7. Dede Gark~n'~n yerle~ti~i yerin, Vilâyetnâme yard~ m~yla Elbistan oldu~unu tahmin edebilmek mümkündür. O burada y~llar boyu Vefâili~i yay~n~§ ve ~nüridlerinin say~s~~ gittikçe kalabal~ kla~m~~~ olmal~d~ r. Yukar~da da belirtildi~i gibi, Elvan Çelebi'ye göre Baba ~lyas ile Rum'a gidenler de dahil olmak üzere, kendisi kalabal~k bir halifeler kad-
A.g.e., ss. 17-18. '16 A.g.e., ss. 18-19 vd..
rosuna sahiptir. Bu ifade mübala~al~~ bulunsa bile, yine de bu zat~n hat~n say~l~ r ve etkili bir ~ahsiyet oldu~unu göstermesi bak~ m~ndan dikkate al~nmal~d~ r.
E~er bu bilgiler de~erlendirilirse, Baba ~lyas'~n Dede Garkm ile daha önceden bir arada oldu~u, ayn~~ sosyal çevreye mensup bulunduklar~~ so-nucuna var~ l~ r. Herhalde Elbistan dolaylar~ na yerle~mi~~ bulunan Tiirkler'den meydana gelen bu topluluk, daha evvel Mo~ol istilas~~ s~ras~nda Harezm'den Kuzey Irak'a gelmi~~ ve Vefai tarikatma da burada in-tisap etmi~~ olsa gerektir. Osmanl~~ ar~iv kartlarma göre Dede Gark~n'~ n, Elbistan havalisindeki Göksun'da bir zâviyesinin bulunmas~ 48, onun XIII. yüzy~l~ n ilk yar~s~nda Elbistan m~ntakas~nda ya~am~~~ oldu~u varsay~m~n~~ güçlendiren bir ipucudur, ki bu Vilâyetnâme'nin verdi~i bilginin do~rulu~unu da ortaya ç~ kar~yor. Bu eserde Hac~~ Bekta~-~~ Veli'nin, Rum diyar~~ (Anadolu)'nda Zülkadir ~li'ne (Bozok m~ntakas~) gelmeden evvel El-bistan'da bulundu~u kaptl~d~r"'. Ayn~~ eser bize bütün bu verilen i birbiriyle ba~lant~l~~ k~lacak de~erli bir ipucu sunuyor, ki o da Hac~~ Bekta~-~~ Velryi Dede Gark~n ile irtibatland~rmas~d~r. Vilâyetnâme'ye göre Hac~~ Bekta~'~ n. ~brahim Hac~~ ad~nda bir ~nüridi vard~ r ve Hac~~ Bekta~~ ona geyik derisin-den yap~lma bir ba~l~k vermi~tir. 0111111 ölümünderisin-den sonra bu ba~l~ k, evlatlar~~ ile Dede Gark~~~~ miiridleri aras~ nda bir anla~mazl~~a yol açm~~t~ r; zira onlar da ayn~~ tip ba~l~ k kullanmaktayd~lar. Mücadelenin sonunda Dede Gark~n miiridleri geyik derisinden yap~lma ba~l~~~~ sadece kendileri-nin giyebilece~ini kabul ettirmi~lerdir. Çünkü bu ba~l~k onlar~n tarikatm~n alâmetidir5".
Vilâyetnâme bu tarikatm ad~m vermez. ~~te burada "Acaba Dede
Gark~n'~n kendi ad~n~~ ta~~yan bir tarkat~~ var m~yd~?" sorusu akla geliyor. Bu sorunun cevab~n~~ biz, I. Mehmet (Çelebi) zaman~ ndan kalma bir icâzetnâmede bulabiliyoruz. Bu icazetnâme bize böyle bir tarikat~n ~nev-
'18 XVI. yüzy~lda Göks~~dda onun ad~n~~ ta~~yan bir zâviyenin varl~~~~ biliniyor. Fakat
muhte-melen ayn~~ yerde olmas~~ gereken mezar~~ tan~nm~yor (bk. Faruk Sümer. O~uzlar
(Türkmenler) Tarihleri-Boy Te~kilat~-Destanlar~, Ana Yay.,~stanbul 1980, 3.bs., s. 313.) Di~er
yandan, bugün Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde Dede Garlun'a izafe olunan ve hâlâ ziyaret edilen bir tak~m mezarlara rastlamak mümkündür. Bunlar aras~nda Konya'ya ba~l~~ Çumra yak~n~ndaki Dede K~r~~ (bk. Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresindeki Adak ve Adak Yerleri, AÜ. ~lâhiyat Fakültesi Yay., Ankara 1967, s. 267) ve Mardin'e ba~l~~ Dede Köyü (bk. Nejat Göyiinç, XVI. Yüzy~lda Mardin Sanca~~, Istanbul 1969. ss. 25-26) amlabilir.
Bk. Vilâyetnâme, s. 29. r4) A.g.e., ayn~~ yerde.
VEFA~~ TAR~KATI (VEFAIYYE) 133 cudiyetini aç~kça gösteriyor. Halen Ba~bakanl~k Osmanl~~ Ar~ivi'nde bu-lunmakta olan bu belge, 821/1418 tarihli orijinalinin, XV. yüzy~lda yayg~n olarak kullan~ld~~~n~~ iyi bildi~imiz reyhâ~lf hattile yaz~lm~~~ 837/1433-34 ta-rihli suretinden ibarettir. Yer yer gramer yanl~~lar~~ da ihtivâ eden bu Arapça icâzetnâme, bilindi~i kadar~yla bugüne kadar bilinmeyen ve ben-zeri az bir Garkh~l icâzetnâmesidir51. Bu sebeple de tarihsel önemi kana-atimizce üç aç~dan büyüktür. ~öyle ki: Bir kere XV. yüzy~l ba~lar~ndan kalm~~~ olmas~~ itibariyle ar~iv belgeleri içinde en e,~,kilerinden olmas~~ bir yana:
1)Bugüne kadar hiç bilinmeyen bir Garkh~ f tarikaun~n mevcudiyetini gösteren ~imdilik ilk belgelerdendir. Böylece Hac~~ Bekta~-~~ Veli Velâyetnâmesi'ndeki, Dede Gark~n'a ba~l~~ bir tarikat~n mevcut oldu~unu bildiren ifadeleri hem do~rulamakta, hem de onlara aç~kl~k getirmektedir. 2)Bu tarikate mensup bütün ~eyhlerin Ebu'l-Vefâ silsilesine ba~l~~ ol-duklar~n~~ aç~kça ifade etmek suretiyle Vefâi tarikatm~n önemini ve konar-göçer çevrelerdeki yayg~nl~k derecesini ortaya koymaktad~r. Bu yönüyle de Elvan Çelebi'yi dolayl~~ olarak tasdik etmi~~ bulunmaktad~r.
3)Böylece A~~kpa~azâde`nin Baba ~lyas'~n Ebu'l-Vefâ silsilesine ba~l~~ oldu~u hakk~ndaki beyan~mn do~rulu~unu da göstermektedir.
Ne yaz~k ki ba~tarafi kopuk oldu~u için kime verildi~ini bilemedi~imiz bu icâzetnâme, Türkiye'de mevcut olmu~~ tarikatlar aras~nda, çok bilin-mese de, bir Garkini tarikat~n~n XV. yüzy~lda bile mevcut bulundu~unu hiç bir ~ilpheye yer b~rkamayacak ~ekilde gün ~~~~~na ç~kar~yor. Metinde kendisine halifelik icazeti verilen ~eyhin "~erefli Garkinf h~rkas~n~~ giydi~i" (ve yelbesu el-H~rkate'~-~erifete el-~arkiniyyete) belirtiliyor. Özellikle bu el-H~rkatu'l-~arldniyye terimi böyle bir tarikatm varl~~~n~~ gösterir. Zira h~rka terimi, bilindi~i gibi, bir tarikattaki sültik (initiation)silsilesini temsil eden bir terimdir52. Zaten metinde geçen Emir Abdullah es-Saidi b. Emir el-
51 Bk. Ba~bakanl~k Osmanl~~ Ar~ivi, Ali Emir!, Çelebi Sultan Mehmed Hân-~~ Evvel, no: 1.
Bu-rada, kendi buldu~u ve ilk defa taraf~m~zdan bu yaz~da tan~t~lan bu belgeyi kullanmam~za izin verdi~i için Say~n Rüya K~hç'a te~ekkür borçluyuz. Bu tarihi belgenin ilgili lus~mlarm~n uplubas~m~~ ve çevirisi için bk. ekler k~sm~, nr. 1. Bu icazetnâmenin, daha sonraki tarihlere ait olmak üzere (905/1499, 952/1545, 963/1555, 971/1563, 997/1588, 1226/1811) ~imdilik alt~~ adet benzerinin daha mevcut oldu~u görülüyor. Bunlar~ n orijinalleri Gazi Üniversitesi, Hac~~ Bekta~~ Veli Ara~t~rma Merkezi ar~ivinde bulunmaktad~r
H~rka esas olarak, cübbe alt~na giyilen bir tür elbise anlam~na gelmektedir. Peygamberin
Garkini, Numan el-Garkini b. es-Seyyid e~-~erif Abdullah ve (es-)Seyyid (e~-)
~erif Pinhan el-Garkini b. es-Seyyid e~-~erif Abdullah ad~ndaki üç ki~inin
ta~~d~klar~~ el-Garkini nisbeleri de bunu ispat ediyor53. Ayr~ca Garkini tari-kat~n~n Ebu'l-Vefa silsilesine ba~l~~ oldu~unu da gösteriyor.
Bu aç~dan haiz oldu~u k~ymet bir yana, içinde zikredilen, ~ihâbu'd-Din Ahmed, H~z~r Çelebi, ~ah Hüseyin, Muhammed, Cemâlu'd-~ihâbu'd-Din Yusuf b. Kernalu'd-Din ~smail gibi bütün bu tarikat mensubu seyyid ve ~erifierin Ebuel-Vefâ sülâlesinden (ve hiim min beyd'~-~erifi Ebil-Vefa) oldu~unu aç~kça belirtmesi aç~s~ndan da bizim, Dede Gark~n'~n büyük bir ihtimalle Ebu'l-Vefâ halifesi oldu~u ~eklindeki vaktiyle ileri sürdü~ümüz hipotezi", tahkik safhas~na ç~karm~~~ bulunuyor. Bu vesileyle Ebu'l-Vefâ ile bu icazetnâmenin sahibi aras~ndaki pek çok bilinmeyen ve hepsi de seyyid ve
~erif unvan~n~~ ta~~makta olup, hiç bir kaynakta rastlanmayan XV. yüzy~lda
ya~am~~~ isimleri de zikrediyor.
Di~er yandan Vilâyetnkne'de ne Ebu'l-Vefâ'dan, ne de Baba ~lyas'tan bahiste bult~nulmad~~~~ da gözden kaç~n~yor. Maamafih bunu anlamak mümkündür. Çünkü Hac~~ Bekta~~ kültünü öne ç~karan bir gelene~in ürünü olan Vila'yetnâme'de birinci rolün ona verilmesi ve di~erlerinin onun etraf~nda ve ona ba~l~ym~~~ gibi gösterilmesi, hattâ bazan isimlerinin hiç an~lmamas~~ çok tabiidir. Ancak belki tart~~~lmas~~ gereken mesele, Vela'yetnâme'nin neden Hac~~ Bekta~.' sadece Ahmed-i Yesevi gelene~i içinde takdim etmi~~ oldu~udur. izah' gereken bu konunun, XIII. yüzy~l Anadolu'sundaki popüler tasawufun kökenleri aç~s~ndan çok önemli bir problem olu~turdu~unu dü~ünüyoruz. Anadolu popüler tasawufu veya su-fili~inin ana kökeni, F. Köprülü'nün tezine uygun olarak, bugüne kadar daha çok Yesevilik, yahut daha geni~~ bir yakla~~mla, Orta Asya sufili~i ola-
lam~n~~ ta~~r), zamanla zühd döneminde zâhidler aras~nda uyulmas~~ gereken bir sünnet olarak benimsenmi~~ ve tasavvuf terminolojisine bu yolla girmi~tir. Daha sonralar~, tasavvufun geli~ip yay~lmas~~ ve tarikatlar~n ortaya ç~kmas~yla birlikte, müridin tarikata intisabm~n (initiation) bir alâmeti olarak, belirli bir a~amaya geldikten sonra ~eyh taraf~ndan giydirilen elbisenin ad~na da
h~rka denmi~tir. Hucvirrnin Ke~fu'l-Mahcutiunda bu konuya ayr~lm~~~ özel bir bölüm vard~r (bk. Ebu'l-Hasan Ali b. Osman el-Hucvirl, Ke~fu'l-Mahc~lb, n~r. V. Jukovsky, leningrad 1926). Bu ko-nuda ayr~ca bk. Kas~m Kufrah, "H~rka", ~A.). Fakat zamanla h~rka, bir tarikat içinde, ilk kurucu pire kadar giden ir~ad silsilesinin ad~~ olmu~tur. Bu hususta ~~~sl. bk. Michel Chodkiewicz, Un
0a.an sans Rivage: Ibn Arabi, le L~{Te et la Loi, Paris 1992, ss. 33-35). Söz konusu icâzetnâmede de el-H~rkatu'l-GarkIniyye terimi, hiç ~ilpheye yer vermiyecek kadar aç~k bir ~ekilde Garkini tarikaumn varl~~~na i~aret etmektedir.
53 Bk. ekler k~sm~, nr. 1.
VEFA'. TARIKAT' (VEFA~YYE) 135 rak kabul görmü~tür. Gerçek böyle midir, yoksa Vefailik de dahil, ~rak kökenli tasavvuf ak~mlar~n~n pay~ n~~ -sadece yüksek tasavvuf için de~il, popüler tasavvuf için de- hesaba katmak gerekir mi? Köprülü'nün etkisiyle yaln~zca Ahmed-i Yesevi gelene~i içinde mütalaa edilen XIII. yüzy~l Ana-dolu konar-göçer kesiminde de Vefaiyye'nin mevcudiyeti art~k bilindi~ine göre, bu kesimlerdeki tasavvuf ak~mlar~n~~ ve tabii ki bu ak~mlar~n temsilci-leri olan Türkmen babalar~n~~ ve Kürt ~eyhtemsilci-lerini sadece Ahmed-i Yesevi ge-lene~ine ba~laman~n gerçe~e tam olarak uymad~~~~ da ortaya ç~k~yor. Öyle anla~~l~yor ki, bu Orta Asya kökeni ile ilgili de~erlendirmeyi ciddi bir biçimde yeniden yapmak gerekecektir.
Tekrar Dede Gark~n konusuna dönecek olursak, onunla ilgili bir ikinci problemi daha burada bahis konusu etmek zorunday~z. O da Os-manl~~ tahrir defterlerindeki Karg~n, Kark~n, Karg~niu, Kark~nlu, Kark~n
Türkmân~~ ve as~l Dede Kark~n, Dede Kargmlu ve Dede Karkn~lu adlar~n~~
ta~~yan cemaat ve oymaklar~n", ve Türkiye'nin bugün hemen her bölgesinde bu isimlerle an~lan köylerin", Dede Gark~nla ilgisi meselesi-dir. Onun ad~n~~ ta~~yan bu cemaat, oymak ve köylerin Dede Gark~nela s~k~~ bir ba~lant~s~~ oldu~u, muhakak gibi görünüyor. Gerçi bugün bu ba~lant~y~~ kesin olarak ispat edecek müspet veriler elimizde yoktur. Ancak, aklen bunun böyle oldu~unu kabul etmek yanl~~~ olmamal~d~r. Bizim var-say~m~m~z, Dede Gark~n'~n, XVI. yüzy~ldaki bu cemaat ve oymaklann XIII. yüzy~ldaki esas~~ olan a~iretin hem dini, hem siyasi liderlik vas~flann~~
55. Bu Türkmen cemaat, oymak ve a~iretlerinin isimleri ve yerle~tikleri yerler için bk.Cevdet
Türkay, Ba~bakanl~k Ar~ill Belgelerine Göre Osmanl~~ ~mparatorlo~o'nda Oymak, A~iret ve
Ce-maatlar, i~aret Yay.. ~stanbul 2001, 2. bs., 38, 268, 421. Buradaki sancak, kaza ve nahiye isimleri, bütün bu cemaat, oymak ve a~iretlerin, gerçekten Rakka, Malatya ve Elbistan havalisinden, Bal-kanlar'da ~psala, K~rkkilise, Gümülcine ve yöresine kadar çok geni~~ bir alana yarld~klann~~ gösteriyor.
Meselâ, Mardin'e ba~l~~ Birecik yalunlanndaki Gark~n ile Haabekta~~ -Mucur aras~ndaki Dede Gark~n köyleri gibi. Bunlar~n ilki, XVI. yüzy~lda oldukça büyük ve zengin bir köy idi ve 36.500 akçelik bir y~lhk gelire sahipti (bk. Göytinç, a.g.e., ayn~~ yerde). Alman seyyah~~ C. Niebuhr 1706 y~hnda Ay~ntab yöresinde dola~an Dede Gark~n adl~~ bir Türkmen boyuna rastlad~~~n~~ kaydetmek-tedir (bk. ayn~~ yerde). Ayr~ca özellikle bk.Türkiye Cumhuriyeti Dahiliye Vekaleti, Son Te~kilk-~~
Mülkiyede Köylerimizin Adlar~, Hilal Matbaas~, ~stanbul 1928. Bu kitapta muhtemelen gözden
kaarm~~~ olabileceklerimiz hariç, Antalya merkez, Çubuk ve Kalecik kazalar~nda; Eski~ehir Sivri-hisar; Bahkesir merkez, Cebel-i Bereket, Bahçe, Sivas Y~ld~zeli ve K~r~ehir merkez kazalar~nda top-lam 10 adet Kark~n; Ankara merkez, Erzurum Tercan,Eski~ehir merkez, Çorum Hüseyinabad (Ataca), Mu~la Köyce~iz kazalar~nda toplam 5 adet Karg~n ve Kocaeli Kand~ra kazas~nda 1 adet
Garg~n isimli köy tesbit ettik. Bunlar~n, ar~iv belgelerinde geçen cemaat ve oymaklann kurduklar~~
üstünde ta~~d~~~d~r, ki bunun t~pk~~ Hac~~ Bekta~, Sar~~ Salt~ k ve Barak Baba gibi ba~ka örnekleri de vard~r. Bu sebepledir ki, bu cemaat ve oymaklar onlar~n adlar~yla an~lmaktad~r.
Dede Gark~n' in ad~n~~ ta~~yan bu cemaat ve oymaklar~n bu kadar çok ve Türkiye'nin neredeyse her taraf~na da~~lm~~~ olmas~, hiç ~üphe yok ki, za-man içinde gerek Anadolu Selçuklular~, gerekse Osza-manl~~ döneminde uy-gulanan iskân politikas~~ ile, yani oymak ve a~iretlerin parçalanarak muhte-lif sebepler ve gerekçelerle ~uraya buraya iskân edilmi~~ olmas~yla aç~klanabilir".'yahut, ba~lang~çta, muhtemelen Dede Gark~n hayatta iken Elbistan yöresinde ya~amakta olan as~l a~ireti, zamanla ço~alarak mecbu-ren kendili~inden bölünüp ba~ka yerlere birkaç kol halinde gidip yerle~mi~~ bulunmal~d~r. Dede Gark~n'~n ad~n~~ ta~~yan köyler de, muhakkak ki bu kollar~ n oralarda yerle~erek kurduklar~~ köylerden ba~ka bir ~ey ol-mamal~d~ r.
Ancak Dede Gark~n'~n ~ahsiyeti konusu yine bir problem olarak or-tada durmaktad~r. Bu ~ahsiyet gerçekte kimdir? Vefâiyye ile ba~lant~s~~ nas~l olmu~tur? Baba ~lyas'~n onunla ba~lant~s~~ hangi ortamda ve çerçevede gerçekle~mi~tir? Bütün bu sorular~n cevab~n~~ henüz kesin bir ~ekilde ve-remiyoruz.
~~ te A~~kpa~azâde'nin, Elvan Çelebi'nin, Vilâyetnâme'nin ve hele özellikle Garkini icâzetnâmesinin sundu~u verilen i bir arada de~erlendirdi~imizde ~u sonuca varabiliriz gibi görünüyor: Dede Gark~n, onun halifesi Baba ~lyas-~~ Horasâni, ve onun halifesi Hac~~ Bekta~-~~ Veli ayn~~ tasavvuf ortam~na, ba~ka bir ifadeyle Vefâi tarikauna mensup idiler". Bu çerçevede yukar~da taru~ma~a çal~~t~~~m~z, "Garkini" silsilesinin, Dede Gark~n'~n temsil etti~i bir Garkini tarikaun~n mevcudiyetini gösterdi~i de
57 Bu konuda bk. Cengiz Orhonlu, Osmanl~~ ~mparatorlu~u'nda A~iretlerin iskân~, Eren
Yaya., ~stanbul 1987, 2. bs., özellikle ss. 12-54; Yusuf Halaço~lu, XVIII. Yüzy~lda Osmanl~~ ~mparatorlu~u'nun ~skân Siyaseti ve A~iretlerin Yerle~tirilmesi, TTK Yay., Ankara 1988, özellikle ss. 43-124.
58 I. Wlikoff "Les Babas Turcomans contemporains de MeNiânâ" ad~ndaki makalesinde,
Baba Resfirün Dede Gark~n ile olan münasebetlerine imada bulunur ve Dede Garlun'~n kurmu~~ olabilece~i bir tarikat~n varl~~~n~n dü~ünülebilece~ini belirtir (bk. Merlânân'n~n 700. Olüm
Y~ldönümü Dolay~s~yla Uluslaras~~ Merlânâ Semineri Bildirileri (15-17 Arahk 1973), yay. M. Önder,
Ankara 1973, s. 273). Yukar~daki veriler, otuz y~l önce yap~lm~~~ böyle bir varsarm~~ bugün teyid edi-yor.
VEFA.~ TAR~ KATI (VEFik~YYE) 137
aç~ kça görülmekle beraber, biz bu tarikat~ n Vefâili~in bir kolu oldu~undan ~üphe etmiyoruz.
XIII. Yüzy~l Sonras~nda VefH Tarikat]
Peki XIII. yüzy~ldan sonra Vefâi tarikat' ne oldu? Bu sorunun k~smi cevab~n~~ ancak yine Baba ~lyas sülâlesinin tarihini sürerek bir ölçüde ve-rebiliyoruz. Ama "Vefâilik yaln~z bu aile çerçevesinde mi kald~?" gibi bir soru da pe~imizi b~ rakmayacakt~ r. Bu soru rezervde kalmak kayd~yla ~imdilik ~unu söyleyebiliriz ki, Vefaili~in XIV. yüzrldaki as~l merkezinin, daha önce ba~ka bir yerde de göstermeye çal~~t~~~m~z gibi", Çorum-Me-cidözü'ndeki Elvançelebi Tekkesi oldu~unu ve hattâ, /k~~kpa~azâde'nin de burada uzun müddet kald~~~n~~ iyi biliyoruz. Ayr~ca daha XIV. yüzy~lda yine Baba ~lyas ailesinden 2k~~k Pa~a'n~n çevresine mensup bir tak~m Vefâi hali-felerinin Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde faaliyet gösterdiklerini tah-min etmek zor de~ildir. Bunlar~ n bir k~sm~n~~ Elvan Çelebi'nin menâk~bnâmesi'nden tesbit edebiliyoruz'.
XVI. yüzy~la ait Osmanl~~ tahrir defterleri, özellikle Do~u Anadolu'nun baz~~ yerlerinde "Kutbu'l-ArifIn Seyyid ~eyh Ebul-Vefâ kuddise
s~rruhu'l-aziz"in zâviyelerine ait kay~ tlar ihtiva etmektedir. Bu kay~ tlar, o bölgelerle
ilgili tahrir ve vak~f defterlerinde, söz konusu zâviyelere ait berat ve buy-ruldularda yer almaktad~r. ~imdilik bunlardan örnek olarak iki tanesini zikretn~ek istiyoruz.
Birinci zâviye, Selçuklu Sultan' III. Glyâsu'd-Din Keyhusrev (1264-1283) zaman~nda 1274 y~l~nda Zara (Sivas)'cla Tekkeköy'de ~eyh Merzuban la-kab~yla me~hur ~eyh Mahmud b. ~eyh Ali Hüseyni Ba~dadi Veffi el-Haneffnin kurdu~u Vefâi zâviyesiclir"'. Ad~~ geçenin türbesi de burada bu-lunmaktad~r. Bir rivayete göre ~eyh Merzuban, Ebu'l-Vefâ'~nn yedinci hali-fesi olup Horasan'dan göç etmi~, di~er rivayete göre ise, bizzat Ebu'l-Vefâ'n~n i~aretiyle Anadolu'ya gelmi~~ ve ~imdi -hiç ~üphesiz onun zâviyesi ve tiirbesinden dolay~- Tekkeköy ad~yla an~lan yerde yerle~erek bir zâviye
59 Bk. Menâk~bul-Kudsiyye, ss. XXVI-XXVII. mBk. A.g.e., ss. LXIV-LXIX.
61 Bu zâviye, ad~~ geçen ~eyhin sülalesine mensup ailenin elinde bulunan vakfiyelere da-yanmak suretiyle Hasan Yüksel taraf~ ndan çok iyi bir ~ekilde incelenmi~tir: "Selçuklular döneminden kalma bir Vefâi zâviyesi (~eyh Merzuban Zâviyesi)", VD, XXV (1995), ss. 235-250. Makalenin sonunda ~eyh Merzt~ban'~n Vefâi oldu~unu zikreden vakfiyelerin upk~bas~m ve çeviri metinleri yay~ mla~nn~~ur.
açm~~t~ r. Sultan I. Alâu'd-Din Keykubad kendisine bir tak~m vak~flar ba~~~lam~~t~ r"2. ~eyh Merzuban'a ait yay~mlanm~~~ bu belgeler, XIII. yüzy~l Türkiye'sinde Baba ~lyas'~n d~~~nda bir ba~ka simay~~ gündeme getiriyor. Fakat bu tür belgelerde sözkonusu tekkenin olabildi~ince eskili~-ini vurgu-lay~p öne ç~karmak maksad~yla, büyük bir saygml~~~~ oldu~u için genellikle Sultan I. Alâu'd-Din Keykuad'dan söz edildi~i oldukça s~k görülen bir du-rumdur. Bu itibarla biraz ~üphe ile bak~labilece~i gibi, do~ru da olabilir.
~kinci zâviye, Malatya'ya tâbi Mu~ar nahiyesinde bulunmakta olup 1560 tarihli Malatya tahrir defterinde zikredilmektedir. Bu defterde her ne kadar Ebu'l-Vefa'n~ n ad~~ söylenmeden do~rudan do~ruya ~eyh Ahmed Ta-vil an~lmaktaysa da', biz ayn~~ zâviye ile ilgili 5 Cumada's-sani 1102/6 Mart 1691 tarihli bir buyrulduya'11, ve evas~ t-~~ Rebh~'l-evvel 1117/Haziran sonlar~~ 1705 tarihli bir zaviyedarl~ k beratma sahibiz. Bunlarda zâviyenin Ebu'l-Vefa'n~ n tarikatma ait oldu~u aç~kça belli olmaktad~r.
Görüldü~ü gibi, belirtilen tarihlerde bir tarikat olarak Osmanl~~ ~~nparatorlu~u'nda art~ k Vefâili~in mevcudiyetinden söz edemesek de, ba~ka bir tarikat bünyesine geçmi~~ olarak bu zâviyenin Ebu'l-Vefa ad~na ya~amaya devam etti~ini bu belgeler göstermektedir. Tahrir, evkaf ve zevaya defterleri üzerinde yap~lacak sistemli bir ara~t~rma sonucu, Os-manl~~ dönemine ait ba~ka Ebu'l-Vefa zâviyelerini tesbit etmek hiç ~üphesiz zor olmayacak, böylece Vefalli~in vaktiyle yay~lma alan~n~n da bir hari-tas~n~~ elde etmek imkan dahiline girecektir. Böyle bir çal~~may~~ ileriye yönelik olarak dü~ünmek yararl~~ olacakt~r.
Erken Osmanl~~ döneminde Rum Abdallan ve Vefa-ilik
Vefal tarikat~~ meselesinin bir uzant~s~~ da, erken Osmanl~~ dönemindeki
Rum Abdallarfna kadar gitmektedir. Bu tarikat klasik literatürde Abdalan-
A.g.m., s. 237. Bu makalede ilgili kaynaklar zikredilmi~tir. Ayr~ca makalenin sonuna
Arapça vakfiyelerin t~ pk~bas~mlar~~ ve Türkçe çevirileri de eklenmi~tir. ~eyh Merzuban ve zâviyesiyle ilgili geni~~ bilgi ve vakfiye metinleri için buraya bak~lmal~d~r.
(13 Bk. Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), n~r. R. Ymanç-M. Elibüyük, Ankara
1983, ss. 102-103.
Bk. BOA, ~bnu'l,Emin Evkaf, nr. 2725: "Kaza-i mezbur (Malatya)a tâbi Mu~ar
nahiye-sinde istlde olan Kutbu'l-Arifin Seyyid ~eyh Ebui-Vefâ k~~ddise Sirruhul-azizin zâ~lye tekiy-yesi....": "Malatya muzâfâundan Mu~ar nâhiyesinde vâki âsiide olan Seyyid ~eyh Ebul-Vefâ
Buyruldum~n metni için bk. ekler k~sm~, nr. 2.
(1-› Bk. BOA, Cevdet Evkaf, nr. 6210. Beraun metni için bk. ekler k~sm~, nr.3. Her iki
VEFA~~ TAR~KATI (VEFA~YYE) 139
~~ Rum yahut Rum Abdallar~~ denilen dervi~ler zümresi içinde de mevcuttu. Bununla ilgili kay~ tlar~n bir k~sm~~ Geyikli Baba'dan bahseden erken dönem Osmanl~~ kroniklerinde bulunmaktad~r. Söz konusu kay~tlar~~ daha önce çe~itli vesilelerle ba~ka yerlerde de bahis konusu etmi~~ olmakla beraber, burada bir kere daha meseleyi açmak bak~m~ndan zikretmek durumun-day~z. Bu kay~tlar, Geyikli Baba'n~n Orhan Gazi ile tan~~mas~~ hikâyesinde geçmektedir'"'. Orhan Gazi bu zat~n menkabelerini i~itmi~~ ve merak~n~~ gi-dermek için kendisiyle tan~~mak maksad~yla huzuruna ça~~rmak üzere yan~na adam yollam~~ur. Gelenler Geyikli Baba'ya kim oldu~unu soruduk-lar~nda verdi~i k~sa ve kesin cevap küçük ifade farkl~l~klar~yla bu kaynak-larda yer alm~~t~r, ki s~ras~yla ~unlard~r:
"Dervi~~ eyitdi Baba ~lyas müridiyim ve Seyyid Ebu'l-Vefü tarikindeyim didi"67.
"Baba ~lyas mürldiyim dir Seyyid Ebu'l-Vefü tarlkinden didi"68.
"~eyh Ebu'l-Vefü el-Ba~cladi tarikinden Baba ~lyas nam mür~id-i büzürkvânn hulefüsmdan idü~i
"~eyh Ebu'l-Vefü el-Ba~dadl tarlkinden Baba ~lyas'dan nazar bulup..."". "Baba ~lyas müridlerindenüz ve Seyyid Ebu'l-Vefü tarikindenüz"7'.
Görüldü~ü gibi birkaç kelimelik de~i~ikli~e ra~men bu kay~tlar~n vur-gulad~~~~ ~ey, Geyikli Baba'n~n Baba ~lyas müridi oldu~unu söylemesine ra~men, tarikaun~n Seyyid Ebu'l-Vefâ'n~n tarikat' oldu~unu vurgulamas~d~r. O Babai tarikaundart~m demiyor.
60: Bu kay~tlar daha önce ~uralarda da al~nt~lanm~~t~: Ocak. Babailer isyan~, sa. 207-208; ayn~~ yazar, Osmanl~~ ~mparatorlu~u'nda Marjinal Kalendedler, TTK Yay., Ankara 1999, 2. bs., ss. 84-85. Geyikli Baba hakk~nda geni~~ bilgi ve literatür için buralara bk.
°7 Mehmed Ne~ri, Kitab-~~ Cihanniimâ, n~r. Franz Taeschner, Leipzig 1951-1955, I, 47. Bu kitab~n F. Re~it Unat-M. Altay Köymen ne~rinde Ebu'l-Veffl yerine Seyyid Elvan ad~~ geçmektedir (bk. Mehmed Ne~ri, Kitab-~~ Cihan-niima: Ne~d Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1987, 2. bs., I, 168-169). Fakat ne~re esas al~nan nüsha müstensihinin Ebu'l-Veffy~~ Elvan okumu~~ olmas~~ ihtimali çok güçlüdür. Zira Arap harfleriyle yaz~ld~~~nda iki kelime aras~ndaki benzerlik aç~kt~r. Ya müstensihin kulland~~~~ nüshada da bu kelime sehven Elvan olarak geçmekte, veya kötü bir hatla yaz~lan bu ismi sözkonusu benzerlik yüzünden Elvan okunmu~~ ve yaz~lm~~~ olmal~d~r.
68 ii~~kpa~azâde Tarihi (Teva.rih-i Osman), n~r. Ali Be~, ~ kdam Matbaas~, ~stanbul 1332,
s. 46.
69 Ali, Kiinhül-Ahbar, ~stanbul 1277, V, 62.
7° Hoca Sâde'd-Din Efendi, Tâc~~'t-Tevadh, ~stanbul 1280, Il, 406.
Elvan Çelebi'ye göre Baba ~lyas'~n halifelefinden ~eyh Edebal~' n~n da bu tarikat~n önede gelen bir mensubu oldu~unu, Türkçe Ebu'l-Veff menâk~bnâmesinden yukar~ya al~nulad~~~m~z meme dayanarak daha önce belirtmi~tik.
Görüldü~ü gibi Osmanl~~ kronikleri Rum Abdallar~~ içinde sadece Ge-yikli Baba'dan bahsederken yukar~daki ifadelere yer vermi~lerdir. Bundan yaln~zca Geyikli Baba'n~n Veral tarikaundan oldu~u sonucunu ç~karmam~z m~~ gerekir? Biz bu kanaatte de~iliz. Çünkü kaynaklar~m~z ona soruldu~u için verdi~i cevab~~ kaydediyorlar. Di~erlerine de sorulsayd~~ belki onlar~n içinden de buna benzer cevap verecekler ç~kacakt~~ veya onlar~n kim olduk-lar~~ o zaman bilinmekteydi. Üstelik Geyikli Baba'n~n ar~iv kay~tlar~na geçecek ölçüde, ad~n~~ ta~~yan kalabal~k bir dervi~~ grubunun ba~~~ oldu~unu biliyoruz. Bu dervi~ler, Geyiklii Cemaati veya Geyiklii Baba De~vi~leri, Geyikl~l Baba Sultan Cemaati ad~~ alt~nda menâk~bnâme ve ar~iv belgelerinde zikredilmektedir. Meselâ Velâyetnâme-i Hacim Sultan, bu cemaatin yaln~z Bursa havalisinde de~il, Germiyan bölgesinde de bu-lundu~unu kaydediyor". XVI. yüzy~l ar~iv belgeleri, Konya havalisindeki baz~~ a~iretler aras~nda Geyiklü Baba Deryi~lerinin bulundu~unu73; Erzu-rum, Sivas, Malatya, Adana, Biga, Bursa ve ~negöl gibi birbirinden uzak m~ntakalarda da Geyiklii Baba Sultan Cemaatine rastland~~~n~~ gösteriyor74. Özellikle son iki m~ntakan~n, Geyikli Baba'n~n bizzat ya~ad~~~~ ve tekkesinin merkezlik etti~i yöreler oldu~unu gözden uzak tutmamal~pz. Bu ~ehir ve kasabalar ona ba~l~, dolay~s~yla Veai tarikat~~ mensubu dervi~lerin yay~ld~klar~~ alanlar~n co~rafi da~~l~m~n~~ göstermesi itibariyle çok mühimdir.
O halde sadece Geyikli Baba'y~~ dikkate alsak bile, onun tek cümlelik k~sa ve aç~k cevab~, Osmanl~~ döneminde Vefâi tarikat~n~n ihmal edilemeye-cek bir öneme haiz oldu~unu dü~ündürüyor. Kald~~ ki, ~eyh Edebal~~ gibi, erken Osmanl~~ döneminin çok önem verilen bir simas~mn Osmanl~~ ikti-dar~~ nezdindeki nüfuzu ve mürit çevresi dü~ünülürse, bu tarikat~n o dönemde sayg~n ve yayg~n bir tarikat oldu~u sonucuna varabiliriz. Do-
Bk. Velâyetnâme-i Hacim Sultan (Das Vilâyjet-nâme des Hadschim Sultan). usr. Rudolf
Tschudi, Berlin 1914, s. 69;
"Pes Sultan Hacim dahi yevmen fe-yevmen gidilb bir gün Germiyan iline geldi. Geyiklii
Cemâati dirler idi bir cemaat anda geldi...".
73Ö. Liitfi Bark~m, 'Koloniz,atör Türk Dervi~leti", VD. II (1942)- s. 290.
VEFA~~ TARIKAT! (VEFMYYE) 141 lars~yla Rum Abdallar~'n~n önemli bir k~sm~n~n Vefal tarikat~ na mensup olanlardan te~ekkül etti~ini söyleyebiliriz.
Mikpa~azâde, Seyyid Velâyet ve Türkçe "Menâk~b-1
Tâcul-Arifin Ebutl-Vefâ"
Bilindi~i üzere II. Bayezid devrinde A~~kpa~azâde'nin damad~~ olup, hem Zeyniyye Vefâiyyesi'nden, hem de kayinpederi vâsitas~yla Ebu'l-Vefâ Vefâiyye'sinden Seyyid Velâyet b. Seyid Ahmed el-Vefal (öl. 1522) ta-raf~ndan Türkçe'ye tercüme ettirilmi~tir. Bu tercüme çok muhtasar ol-makla beraber, Osmanl~~ yüksek tabakas~na mensup bir Veffi ~eyhi ve A~~kpa~azâde'nin damad~~ s~fat~yla Seyyid Velâyet hakk~nda mühim bilgiler eklendi~i için de~erlidir. Burada Seyyid Velâyet'in do~umu, yeti~mesi, hacca gidi~i, A~~kpa~azâde ile ili~kisi ve ona damat olu~u, çocuklar~~ vs. hakk~ nda bilgiler bul~mmaktad~ r75. Seyyid Velâyet'in müridi olan, ad~n~~ vermeyen çevirmenin anlatt~~~na göre, 880/1475 y~l~nda hacca giden Sey-yid Velâyet, M~s~r'a u~ram~~~ ve iki ciltlik Arapça menâk~bnâme burada Ebu'l-Vefâ neslinden ayn~~ lakab~~ ta~~yan Seyyid Ebu'l-Vefâ b. Ebubekir adl~~ ~eyh taraf~ ndan kendisine verilmi~tir. Seyyid Velâyet'in as~ l ~eyhi kay~npederi A~~kpa~azâde olmakla beraber, bu hac seferi esnas~nda bu zattan da Vefai icâzetnâmesi al~m~ur7". Böylece Seyyid Velâyet, esasen ba-bas~~ vas~tas~yla Ebu'l-Vefâ silsilesinden olman~n ötesinde hem kay~npederi, hem de bu zat vas~ tas~yla fiilen de Vefâi tarikauna girmi~~ olmaktad~ r. Dönü~te Seyyid Velâyet menâk~bnâmeyi mi~ridine vererek çevirmesini is-temi~tir". K~saca bu çevirinin, A~~ kpa~azâde'nin damad~~ taraf~ ndan yapur~lmas~, bu sülâlenin Ebu'l-Vefâ ile ba~lanus~ n~n XV. yüzy~l~n orta-lar~nda bir kere daha tasdik ve tescili anlam~na gelmekte ve bu gelene~in halen kuvvetle ya~amakta oldu~unu göstermektedir. Bu çevirinin bile-bildi~imiz yirmiye yak~n yaz~na nüshas~n~n bulunmas~, önemini ve XV. yüzy~lda Vefâiyye'nin Osmanl~~ yüksek tabakas~~ aras~nda mevcudiyetini bel-geleyen bir ba~ka göstergedir, ki bu mesele münhas~ran tetkike muhtaçur. ~imdi burada ba~ka bir problemle kar~~la~mam~z mukadder oluyor. O da tarikat~n k~ rsal ve ~ehirli kesimlerde tasavvufi maliyetinin
75 Bk. Mena'h~b-1 Tâcl~ 7-Arilh~~ ~eyh Etn~ l-Vefa' Tercemesi, Süleymaniye (Esad Efendi) Ktp.,
i~r. 2427, vv. 66-9a.
7(3 A.g.e., v. 8a.. 77 Ag.e., v.7a.
farkhla~mas~~ meselesidir. XV. as~ rda, hele k~~kpa~azâde ve Seyyid Velâyet gibi, iki mühim Sünni temsilcisinin ve tabii ki onlar~n müntesiplerinin ya~amakta bulundu~u Vefâi tarikatm~n iki kesimde farkl~~ birer nitelik ka-zand~~~n~~ kabul etmek gerekiyor. Vefaiyye tarikat~, Türkmenler ve Kürtler'den olu~an göçebe k~ rsal kesim içinde büyük bir ihtimalle bu ke-simin sosyo-kültürel yap~s~na uyarak zaten daha Ebul-Vefâ zaman~ndan beri yar~~ heterodoks bir mahiyet kazanm~~~ olmal~d~r. Nitekim bu yüzdendir ki, yukar~da özetlenen menkabede anlat~ld~~~~ üzere, halife ve ulemâ Ebu'l-Veffya pek iyi gözle bakm~yordu. Tarikat~n Anadolu'da Kürtler ve Türkmenler aras~nda yay~l~~~ sürecinde, ortama uyarak tam an-lam~yla heterodoks bir niteli~e bürünmü~~ oldu~unu ve özellikle o dönemin Ortado~u'sunda art~k çok bask~n bir karakter arzeden Kalende-riyye cereyan~n~n da tesiri alt~nda kald~~~n~~ tahmin edebiliriz. Nitekim biz- zat Hac~~ Bekta~-~~ Veli ve Geyikli Baba, Abdal Musa vb. örnekler bunu gösteriyor. Dolay~s~yla XIII. yüzy~l Türkiye'sinin k~rsal kesimlerinde Vefâi tarikat' art~k bu hüviyetiyle ya~amaktayd~. Bu yüzy~lda Dede Ga~-k~n ve Baba ~lyas'~ n, XIV. yüzy~lda da Geyikli Baba ve benzerlerinin durumu bunu aç~kça gösteriyor.
Muhtemelen yine XIV. yüzy~ldan itibaren Baba ~lyas sülalesi içinde, bu sülale mensuplar~n~n art~k k~rsal kesimden ~ehirlere yerle~mesi sonucu ve özellikle zaman~n siyasal iktidarlanyla temaslar~n~n da h~zland~rmas~yla, bu hüviyetinin giderek Sünnili~e evrildi~ini varsaymak mümkündür. Vefâi tarikat~~ bu suretle kentsel yerle~im çevrelerinde giderek "Sünnile~mi~" ve bu süreç yine muhtemelen k~~kpa~azâde döneminde tamamlanm~~~ olmal~d~ r. Bu evrimle~me sürecinde, Baba ~lyas ~niiritleri gibi, vaktiyle "devlete kar~~~ gelmi~" bir suf~~ çevrenin, Anadolu'da art~k Osmanl~~ hakimiyetinin bir daha silinmemek üzere yerle~ti~i XV. yüzy~lda, bu ~aibeli geçmi~inin hauras~n~~ silmeye yönelik gayretinin de etkili oldu~unu hesaba katmak herhalde-yanl~~~ olmaz. Ayr~ca, Seyyid Velâyet ve ismini ~u gün için bilemedi~imiz daha ba~ka bir tak~m etkili ~ahsiyetler gibi, Sünnili~i tart~~mas~z Zeyni tarikat' mensubu ki~ilerin, ayn~~ za~nanda Vefâili~e intisap etini§ olmalar~ n~n da herhalde bu evrimle~me veya dönü~ümde hissesi bulundu~unu dü~ünmek mümkündür. Fakat bütün bu söylediklerimiz ~imdiki halde bir faraziye olmaktan öteye geçememektedir. Ama, a~a~~da görülece~i üzere, Vefâi tarikaun~n k~rsal kesimi, XVI. yüzy~l Anadolu'sunda heterodoks vasfin~~ sürdürmekte idi.
VEFA~~ TARIKATI (VEFAIYYE) 143
K~z~lba~lik (Alevilik) ve Vefal Tarikat~~
~~te tan~~ da bu ba~lamda burada Vefâi tarikat~~ ile ilgili olarak as~l ba-his konusu etmek ve tart~~mak istedi~imiz ve ~ahsen çok önemli gördü~ümüz bir ba~ka mesele var ki, o da bu tarikat~n XV. yüzy~l son-lanyla XVI. yüzy~l Anadol~~'sundaki Safevi porpagandas~~ sonucu olu~an
Alevilik, yahut orijinal tarihsel ad~yla K~z~lba~hkia olan ilgisidir. Bir defa,
yukar~da Ebu'l-Vefâ gelene~i içerisinde oldu~unu ar~iv belgelerine dayal~~ olarak göstermeye çal~~t~~~m~z Dede Gark~n'~n ad~n~~ ta~~yan bir Alevi dede (seyyid) oca~~n~n oldu~unu çok iyi biliyoruz". Ancak bu oca~~n Ebul-Vefâ ile ba~lant~s~~ bugüne kadar bilinmemekteydi. Dolay~s~yla Ebul-Vefâ ge-lene~inin Alevilikle ba~lant~s~~ olabilece~i hiç dikkati çekmemi~, Vefâi ta-rikat~yla ilgili di~er meseleler gibi gündeme gelmemi~tir. Bugün Do~u Anadolu'da halen mevcut baz~~ di~er Alevi dede (seyyid) ocaklar~n~~ da Ebu'l-Veffya ba~layan, ayn~~ zamanda silsilelerini ve soy zincirlerini de ih-tiva eden bir tak~m icâzetnâme-siyâdetnâmelerin ortaya ç~kmas~, bu mühim konuyu gündeme getirmektedir".
Sözünü etti~imiz icâzetnâme-siyâdetnâmeler, çok iyi bilindi~i üzere, daha Anadolu Selçuklular~, özellikle I. Alâu'd-Din Keykubad (1220-1237) zaman~ndan beri tarikat ~eyhlerine verilmekteydi. Ancak bu ~eyh sülâlelerinden bir k~sm~n~n dede oca~~~ olarak tan~n~p devreye sokulmas~, ~ah ~smail zaman~nda gerçekle~tirilmi~tir. ~ah ~smail Osmanl~~ Anadolu ve Rumeli'sindeki heterodoks kesime mensup k~rsal çevrelerde propagan-das~ n~~ ba~latt~~~~ zaman, halife tayin etti~i ki~ilere bu icâzetnâme-siyâdetnâmelerden veriyordu. Bu halifeler de bugünkü dede sülalelerinin ilk kuruculanyd~lar.
Bu halifeler onun ad~na hareket etme yetkisine sahip olup, t~pk~~ ~smâili dâileri gibi faaliyet icra eden kimselerdi. Kanaatimizce ~ah ~smail, Do~u Anadolu'daki propaganda üsleri olarak halife yahut dede ocaklarm~~ devreye sokarken, öyle görünüyor ki, bu dede ve halifeleri rastgele ki~iler aras~ ndan de~il, bilhassa k~rsal kesimde kökü uzun bir geçmi~e dayanan belli bir dini sayg~nl~~a ve özellikle karizmaya sahip ~eyh ailelerinden
78 Bu konuda msl. bk. Gölp~narl~. Yunus Emre ve Tasavvuf s. 88; Nejat Birdo~an, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerle~mesi: Ocaklar-Dedeler-Soyagaçlan, Alev Yay., ~stanbul 1992, s. 181.
7) Alevi dedeleri aras~nda bugün ~ecere diye an~lan bu tür belgeleri ileride hem tasavvuf
ta-rihi ve terminolojisi, hem de diplomatika aç~s~ ndan inceleyen bir makale kaleme almay~~ dü~ünüyoruz.
seçiyordu. Ebu'l-Vefâ gibi, XIII. yüzy~ldan beri Anadolu'nun k~rsal kesi-minde büyük bir sayg~nl~~~~ olan birine ba~l~~ zâviyeleri de bu dü~ünceyle isabetle seçmi~~ olsa gerektir. Bizce gerçek bu olmal~d~r ve bu, ~ah Ismail'in son derece dikkatli ve sistematik bir propaganda yöntemi uygu-lad~~~n~~ ispat eder.
~~te Ebu'l-Vefâ silsilesine ba~lanan Alevi dede ocaklar~~ bu çerçevede dikkatimizi çekiyor. Onun bu tercihinde muhtemelen Vefâi tarikat~n~n Selçuklu devrinde Babai isyan~nda oynad~~~~ rolün önemli ölçüde etkisi oldu~unu tahmin edebiliriz. O muhtemelen Vefal tarikat~n~n bölgedeki nüfuzunu biliyor olmal~d~r. Bilmese bile Anadolu'da yapt~rd~~~~ istihbarat sonucu, propagandas~na hedef seçti~i Kürt ve Türkmen a~iretlerinin önemli bir k~sm~~ aras~nda bu ta~ikata olan ba~l~l~~~~ tesbit etmi~~ ve halife olarak görevlendirece~i ki~ileri münhas~ran bu tarikat mensubu Türkmen ve Kürt ~eyhlerinden seçmi~ti. Nitekim ar~iv belgeleri bu bölgede belli say~da Vefâf zâviyesinin bulundu~unun ipuçlar~n~~ veriyor, ki bunlardan yukar~da iki örnek gösterilmi~ti. Herhalde bu zâviyeler bu propagandada önemli bir rol oynam~~~ olmal~d~rlar.
Bugün elimizde, Dede Gark~n oca~~n~n d~~~nda, Ebul-Vefâ silsilesine ba~lanan Alevi dede ocaklar~na ait ba~ka icâzetnâmeler de bulunmak-tad~r. Bunlardan baz~lar~~ daha önce yay~mlanm~~~ olups", bir k~sm~~ da henüz yay~mlanmam~~t~rsi. Yaln~z burada ~u çok mühim huuuu hemen hat~rlatal~m ki, Ebu'l-Vefâ silsilesine ba~l~~ bu Alevi dede ocaklar~, rastgele küçük ocaklar olmay~p, ~mam Zeyne'l-Abidin'e dayanan en üst statüdeki mür~id ocaklar~d~r. Zaten menâk~bnâmesinden çok iyi bildi~imiz gibi, '° Bk. Birdo~an, a.g.e., ss. 209-267. Kendisi de Alevi ve iyi bir ara~t~rmac~~ olan N. Birdo~an'~n
~u sözü, Alevi ocaldarm~n te~ekkülünde Ebu'l-Vefâ gelene~inin önemini çok iyi vurgulamaktad~r
(a.g.e., s. 117): "Ebu'l-Vera' killtü olmasayd~, Anadolu'daki kimi Alevi erenlerinin, Türk olsun,
Kürt olsun, kültleri olmayacakt~. Giderek Hac~~ Bekta~~ kültüniin bile olaca~~~ ku~kulu kalacaku".
8' Yaln~zca sözkonusu Alevi ocaklarm~~ temsil eden dedelerin ki~isel millkiyederinde olup,
dolay~s~yla kutsal addedilen bu belgelerin, 199011 y~llara kadar ortalarda gözülunemesi, bunlar~n mahiyeti hakk~nda bir fikir edinil~nesini mümkün k~lmamaktayd~. Fakat Alevili~e dair ara~t~rmalar~n bu y~llardan itibaren geli~mesiyle bu belgelerin gün~~~~~na ç~kar~lmas~, bilimsel aç~dan önemli bir tak~m ipuçlar~n~n da dikkati çekmesini sa~lad~. Söz konusu belgeleri, güvensizlik, k~skançl~k vb. çe~itli sebeplerle Alevi olmayan Türk ara~unc~lar~n görmesi bugün de neredeyse imkâns~zd~r. Bu tür belgelerden baz~lar~n~n fotokopilerinin dolayl~~ olarak elimize geçmesi sonucu, bu ocaklardan mühim bir k~sm~n~n Eb~l'I-Verâ'ya ba~l~~ olduklar~n~~ gördük. Bu makalede örnek verdiklerimizin d~~~nda, Ebu'l-Veffya ç~kmakta olup, ula~amad~~~m~z, yahut ula~u~~m~z halde, belirtti~imiz sebepler yüzünden fotokopisini elde edemedi~imiz, daha pek çok icâzetnâme bulundu~unu belirtelim.