• Sonuç bulunamadı

Çocuk yuvasında ve ailesinin yanında kalan 6 yaş çocuklarının duygusal becerilerinin karşılaştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çocuk yuvasında ve ailesinin yanında kalan 6 yaş çocuklarının duygusal becerilerinin karşılaştırılması"

Copied!
107
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i

T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

Đ

LKÖĞRETĐM ANABĐLĐM DALI

OKULÖNCESĐ ÖĞRETMENLĐĞĐ BĐLĐM DALI

ÇOCUK YUVASINDA VE AĐLESĐNĐN YANINDA

KALAN 6 YAŞ ÇOCUKLARININ DUYGUSAL

BECERĐLERĐNĐN KARŞILAŞTIRILMASI

NĐLGÜN ERYILMAZ

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

Danışman

Doç. Dr. Mehmet Engin DENĐZ

(2)

i

ĐÇĐNDEKĐLER

BĐLĐMSEL ETĐK SAYFASI……… TEZ KABUL FORMU………. ÖNSÖZ ……… ÖZET…………...……….. SUMMARY……….. TABLOLAR LĐSTESĐ……….. BÖLÜM I GĐRĐŞ……… Problem………... Alt Problem……… Araştırmanın Amacı ve Önemi……….. Varsayımlar……… Sınırlılıklar………. Tanımlar……….

BÖLÜM II

KURAMSAL TEMEL VE ĐLGĐLĐ ARAŞTIRMALAR………...…. Sosyal ve Duygusal Gelişimle Đlgili Kuramsal Yaklaşımlar………. Çocuk Gelişiminde Ailenin Rolü ve Önemi………. Ana Baba Tutumları……….. Çocuk Esirgeme Kurumunun Kısa Bir Tarihçesi……….. 2828 Sayılı Kanun ve Đlgili Yönetmelikler……… Korunmaya Muhtaç Çocuklar……… Çocuk Yuvaları……….. Bağlılık…………..……… Sosyal Gelişim……….. Duygusal Gelişim……….. Duygusal Beceriler……… Duyguları Tanıma………. Duyguları Anlama………. Duyguları Đfade Edebilme……… Đlgili Araştırmalar……….. Türkiye’de Duygusal Becerilerle Đlgili Yapılmış Araştırmalar………

BÖLÜM III

YÖNTEM………... Araştırma Modeli………. Araştırma Grubu ………. Veri Toplama Araçları……….. Geçerlik………... iii iv v vi vii viii 1 2 2 3 6 7 7 8 8 13 16 21 22 28 29 37 40 44 47 49 51 52 54 58 62 62 62 63 64

(3)

ii Güvenirlik………... Verilerin Analizi……… Uygulama………... BÖLÜM IV BULGULAR……… BÖLÜM V TARTIŞMA ve YORUM……… BÖLÜM VI SONUÇ ve ÖNERĐLER……… KAYNAKÇA……….. EKLER……….. Ek A: ACES Tanıma Testi…...……… Ek B : ACES Anlama Testi………... Ek C: ACES Đfade Etme Testi………... Ek D: SHÇEK Genel Müdürlüğü’nden Alınan Đzin Belgesi……… ÖZGEÇMĐŞ………. 64 65 66 67 79 83 86 93 93 94 95 96 98

(4)

iii T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BĐLĐMSEL ETĐK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(5)

iv T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ KABUL FORMU

Nilgün ERYILMAZ tarafından hazırlanan “Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Kalan 6 Yaş Çocuklarının Duygusal Becerilerinin Karşılaştırılması” başlıklı bu çalışma 05/03/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Doç. Dr. Mehmet Engin DENĐZ Başkan Đmza

Yrd. Doç. Dr. Şahin KESĐCĐ Üye Đmza

(6)

v ÖNSÖZ

Çocukluk yaşamının ilk yıllarında en etkili sosyalleştirme kurumu ailedir. Bu dönem çocukta başkalarını taklit eğiliminin en yüksek olduğu evredir. Aile üyeleri ile olan ilişkileri, çocuğun diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur. Aile aynı zamanda çocuğa aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçiminin temelini atar.

Đlk duygusal ve toplumsal etkileşme kaynağı olan sıcak aile ortamından yoksun büyüyen, korunmaya muhtaç çocuklarımızın durumu, ayrı bir özellik göstermektedir. Bu çocuklar, yaşamlarının ilk yıllarından itibaren, yeterli ilgi sevgi ve güven duygusundan uzak bir çevrede büyümeye başlarlar. Kurum bakımının sınırlılıkları nedeniyle korunmaya muhtaç çocukların aile, akraba ve komşuluk ilişkileri yetersiz olmaktadır. Personelin nitelik ve nicelik olarak yetersiz oluşu, yönetim-personel ve çocuk ilişkilerinin sağlıklı ve dengeli bir zemine oturulmaması ve çocukların kendi aralarındaki ilişkinin yüzeysel olması kişilik gelişimlerini olumsuz etkilemektedir.

Bu araştırma da, ailesi yanında kalan ve yuvada kalan 6 yaş çocuklarının duygusal beceriler yönünden karşılaştırılmasının yapılması amaçlanmıştır.

Bu araştırmanın gerçekleştirilmesi süresince pek çok kişinin katkısı söz konusudur. Özellikle çalışmanın yüksek lisans tezi olarak planlanmasında, sonuçların değerlendirilmesinde yardımını ve desteğini esirgemeyen danışman hocam Doç. Dr. Mehmet Engin DENĐZ’e, veri toplama araçlarının hazırlanması aşamasında anket formunun hazırlanmasına yardım eden Arş. Gör. Neslihan DURMUŞOĞLU SALTALI’ya, araştırma kapsamına giren Çocuk Yuvaları idareci ve personellerine, çocuklarına uygulama yapmama izin veren tüm ailelere ve bana her konuda destek olan yardımını esirgemeyen eşim Tanzer ERYILMAZ’a, çocuklarım Muhammed Selim ve Sevde Büşra’ya, bu günlere gelmemi sağlayan anne ve babama teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

(7)

vi T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re n ci n

in Adı Soyadı Nilgün ERYILMAZ Numarası 044214011003 Ana Bilim /

Bilim Dalı

Đlköğretim Anabilim Dalı / Okulöncesi Öğretmenliği Bilim Dalı

Danışmanı Doç Dr. Mehmet Engin DENĐZ

Tezin Adı Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Kalan 6 Yaş Çocuklarının Duygusal Becerilerinin Karşılaştırılması

ÖZET

Bu araştırma da, ailesi yanında kalan ve yuvada kalan 6 yaş çocuklarının duygusal beceriler yönünden karşılaştırılması yapılmıştır.

Araştırma tarama modelinde olup, araştırmanın evreni Konya merkez ilçelerde ailesi ile yaşayan 6 yaş çocukları ile SHÇEK’e bağlı Konya ve Aksaray Çocuk Yuvası, Ankara Sevgi Evlerinde yaşayan 6 yaş çocuklarından oluşmaktadır. Örnekleme alınan çocuk sayısı 99’dur. Araştırma analizinin verilerinde t testi, Mann Whitney U Testi teknikleri kullanılmıştır.

Çocukların duygusal becerilerinin belirlenmesi için “Altı Yaş Çocukları Đçin Duygusal Becerilerin Değerlendirilmesi Testi” nden yararlanılmıştır. Araştırmada;

1. Ailesi yanında yaşayan ve yuvada yaşayan çocukların duyguları tanıma becerilerinin çocuk yuvasında yaşayan çocuklardan anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür.

2. Ailesinin yanında yaşayan çocukların duyguları anlama becerilerinin çocuk yuvasında yaşayan çocuklardan anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür.

3. Ailesinin yanında yaşayan çocukların duyguları ifade etme becerilerinin çocuk yuvasında yaşayan çocuklardan anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür

4. Ailesinin yanında yaşayan çocukların bütün duygusal becerilerinin çocuk yuvasında yaşayan çocuklardan anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür

5. Ailesinin yanında yaşayan çocukların cinsiyet değişkeni açısından duyguları tanıma becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür

6. Ailesinin yanında yaşayan çocukların cinsiyet değişkeni açısından duyguları anlama becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür

7. Ailesinin yanında yaşayan çocukların cinsiyet değişkeni açısından duyguları tanıma becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür

8. Ailesinin yanında yaşayan çocukların cinsiyet değişkeni açısından toplam duygusal becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür

9. Çocuk yuvasında yaşayan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkeni açısından duyguları tanıma becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı saptanmıştır

10. Çocuk yuvasında yaşayan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkeni açısından duyguları anlama becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı saptanmıştır

11. Çocuk yuvasında yaşayan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkeni açısından duyguları ifade etme becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı saptanmıştır

12. Çocuk yuvasında yaşayan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkeni açısından toplam duygusal becerilerinin anlamlı düzeyde farklılaşmadığı saptanmıştır.

(8)

vii T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re n ci n

in Adı Soyadı Nilgün ERYILMAZ Numarası 044214011003 Ana Bilim /

Bilim Dalı

Đlköğretim Anabilim Dalı / Okulöncesi Öğretmenliği Bilim Dalı

Danışmanı Doç Dr. Mehmet Engin DENĐZ

Tezin Adı Child And Family With Plenty Slot Remaining in 6 of Age Children Comparison of Emotional Skills

SUMMARY

This research was conducted to compare emotional skills of 6 year aged children who live with their family and who live in nurseries.

The research was conducted according to survey model. The children who live with their family was selected from Konya city center and it’s counties. The children who live in nurseries was selected from SHÇEK. Totally 99 children was selected for sample. The t test, Mann Whitney U test was used for the analysis.

“Emotion Skill determination test for 6 year aged children” was used to determine the emotional skill of the children. In this research;

1. The emotion recognition skills of the children who live in nurseries was found higher significantly than the children who live with their families.

2. The emotion understanding skills of the children who live with their families was found significantly higher than the children who live in nurseries.

3. The emotion expression skills of the children who live with their families was found significantly higher than the children who live in nurseries.

4. The whole emotion skills of the children who live in nurseries was found significantly higher than the children who live with their families.

5. No difference was found significantly between the emotion recognition skills of the children who live with their families with regards to gender variable.

6. No difference was found significantly between the emotion understanding skills of the children who live with their families with regards to gender variable.

7. No difference was found significantly between the emotion recognition skills of the children who live with their families with regards to gender variable.

8. No difference was found significantly between the whole emotion skills of the children who live with their families with regards to gender variable.

9. No difference was found significantly between the emotion recognition skills of 6 year aged children who live in nurseries with regards to gender variable.

10. No difference was found significantly between the emotion understanding skills of 6 year aged children who live in nurseries with regards to gender variable.

11. No difference was found significantly between the emotion expressing skills of 6 year aged children who live in nurseries with regards to gender variable.

12. No difference was found significantly between the whole emotion skills of 6 year aged children who live in nurseries with regards to gender variable.

(9)

viii

TABLOLAR LĐSTESĐ

Tablo1.Araştırma Kapsamına Alınan ve Hakkında Bilgi Toplanan 6 Yaş Çocuklarının Yaşadıkları Ortam, Şehir ve Cinsiyet Değişkenine Göre Dağılımı……….. Tablo2.Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Yaşama Değişkenine Göre Çocukların

Duyguları Tanıma Becerisi t Testi Sonuçları……… Tablo3.Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Yaşama Değişkenine Göre Çocukların

Duyguları Tanıma Becerisi t Testi Sonuçları……… Tablo4.Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Yaşama Değişkenine Göre Çocukların Duyguları Tanıma Becerisi t Testi Sonuçları……… Tablo5.Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Yaşama Değişkenine Göre Çocukların Toplam Duygusal Beceri t Testi Sonuçları………... Tablo6. Ailesinin Yanında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Duyguları

Tanıma Becerisi t Testi Sonuçları………. Tablo7. Ailesinin Yanında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Duyguları

Anlama Becerisi t Testi Sonuçları………. Tablo8. Ailesinin Yanında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Duyguları

Đfade Etme Becerisi t Testi Sonuçları……… Tablo9. Ailesinin Yanında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Toplam

Duygusal Beceri t Testi Sonuçları………. Tablo10. Çocuk Yuvasında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Duyguları

Tanıma Becerisi Mann Whitney U Testi Sonuçları……….. Tablo11. Çocuk Yuvasında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Duyguları

Anlama Becerisi Mann Whitney U Testi Sonuçları……….. Tablo12. Çocuk Yuvasında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Duyguları

Đfade Etme Becerisi Mann Whitney U Testi Sonuçları………. Tablo13. Çocuk Yuvasında Yaşayan Çocukların Cinsiyet Değişkenine Göre Toplam

Duygusal Beceri Mann Whitney U Testi Sonuçları……….. 63 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78

(10)

1 BÖLÜM I

GĐRĐŞ

Bireyler hızla gelişen dünyada doğa ile etkileşimi sürdürürken aynı zamanda duyuşsal, sosyal ve fizyolojik ihtiyaçlarını gidermek zorundadır. Bu gereksinimler bireylerin davranışlarının temelini oluşturmaktadır. Bireyler, bu ihtiyaçlarını karşılarken doğal olarak başkalarıyla etkileşim halindedirler. Fakat her birey bu etkileşimde istenilen başarıya ulaşamamaktadır (Atılgan, 2001).

Duygular insan yaşamının ayrılmaz parçalarıdır. Duygusuz bir yaşam düşünüldüğünde yaşam anlamını kolaylıkla yitirir. Herkes hatta birkaç aylık bebek bile duygulara sahiptir. Onlarda gülümser, ağlar, sevildiğini anlar, öfkelenir, korkarlar. Sadece duyguların değerlendirilmesiyle bile insanlar hakkında çok önemli bilgiler toplanabilir.

Duygusal gelişim çok yönlü etkiye açık olup sosyal, davranışsal, bilişsel, psikolojik olarak bireyin sahip olduğu özelliklerin hepsinden etkilenir. Duygusal beceriler ile sosyal beceriler arasında kuvvetli bir bağ olduğundan duyguların sosyalizasyonunun anlaşılabilmesi açısından duygusal becerilerin iyi bilinmesi gerekmektedir. Duygularını doğru olarak ifade edebilme ve duygu-durum ilişkisini anlayabilme becerileri anlamına gelen duygusal farkındalık önemli bir duygusal yetenektir. Çocukların duygusal becerileri doğumla başlar ve erken çocukluk dönemleri boyunca hızlı bir gelişim gösterir (Saltalı, 2009).

Bir toplumun yaşam biçimi, o toplumdaki çocuk yetiştirme anlayış ve yöntemlerini belirler. Ekonomik ilişkiler, gelenekler ve görenekler başta olmak üzere bir ülkenin tarihsel yapısı, coğrafyası o ülkenin insanlarının kişilik özelliklerini etkiler. Aile, çevre ile sıkı ilişkide olan bir kurum olarak toplumun genel eğilimlerini yansıtır. Đnsanların bir arada yaşamalarını en önemli nedeni, birbirlerinden yararlanma ve birbiriyle dayanışma gereksinimidir. Ancak sevginin olmadığı insan ilişkileri, çıkar ilişkileri olmaktan öteye geçmez. Sevgi, insan topluluğunun temel bağıdır. Sevgi, ailenin olduğu gibi toplumunda kaynaştırıcı gücü ve mayasıdır (Bölükbaşı, 2002).

(11)

2

Aile içindeki duygusal etkileşim, çocuğun heyecan dünyasını doğrudan etkiler. Anne ve babalar, küçük yaştan itibaren çocuklarını sık sık diğer çocuklarla kıyaslaması, alay etmesi ve dayakla cezalandırması vb… kötü uyarımların devamında, bazı davranış ve uyum bozukluklarına neden olabilir. Aynı şekilde aşırı düşkünlük ve taşkın sevgi gösterileri de zararlıdır. Çocuğun sağlıklı bir duygusal gelişime sahip olabilmesi için, dengeli bir duygusal etkileşim ortamına gereksinimi vardır. Bu ortamda çocuk, kendisi için gerekli olan sevgi, sevecenlik ve güveni bulabilmelidir (Yavuzer, 1996a).

Aileden mahrum olma çeşitli düzeylerde davranış bozukluklarının nedeni olabilir. Örneğin; ‘Kısmi mahrumiyet’ beraberinde endişe, aşırı sevgi gereksinimi, güçlü bir intikam duygusu ve bunlardan doğan suçluluk davranışı bunalımını getirebilir iç dünyasındaki zorlukları, bu tür tepkilerle yanıtlayan çocuğun sinir sisteminde bozukluklar davranış ve karakter yapısında dengesizlik görülebilir.

Kurumlarda büyüyen çocuklarla ilgili olarak Dr. Spitz üç safhadan söz eder: Sebepsiz yere ağlama ve bağırma safhası, kilo kaybı ve gelişmenin durma safhası, çekilme ve ilişki kurma safhasıdır. Çocukların yaşamında önemli yer tutan sevgi objesini yitirmesi, duygusal şoka yol açar (Yavuzer, 1996c).

Problem

Bu araştırmada, ailesi yanında kalan altı yaşında ki çocuklarla yuvada kalan altı yaşında ki çocukların duygusal beceri düzeyleri karşılaştırılmıştır.

Araştırmada, duygusal beceri düzeylerinin karşılaştırılmasında; ailesi yanında ya da yuvada kalma değişkenleri ile cinsiyet değişkenleri ele alınmıştır.

Alt Problemler

1. 6 yaş çocuklarının yaşadığı yer değişkenine göre duyguları tanıma becerisi puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

(12)

3

2. 6 yaş çocuklarının yaşadığı yer değişkenine göre duyguları anlama becerisi puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

3. 6 yaş çocuklarının yaşadığı yer değişkenine göre duyguları ifade etme becerisi puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

4. 6 yaş çocuklarının yaşadığı yer değişkenine göre toplam duygusal becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

5. Ailesi ile kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre duyguları tanıma becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

6. Ailesi ile kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre duyguları anlama becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

7. Ailesi ile kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre duyguları ifade etme becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

8. Ailesi ile kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre toplam duygusal becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

9. Çocuk yuvasında kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre duyguları tanıma becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

10. Çocuk yuvasında kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre duyguları anlama becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

11. Çocuk yuvasında kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre duyguları ifade etme becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

12. Çocuk yuvasında kalan 6 yaş çocuklarının cinsiyet değişkenine göre toplam duygusal becerileri puan ortalamaları anlamlı düzeyde farklılıklaşmakta mıdır?

Araştırmanın Amacı ve Önemi

Gelişimin en önemli çağını oluşturan okulöncesi dönem değişik yönleriyle ilgilenilen ve araştırılan bir konu olmuştur. Bu araştırma ile ailenin çocuğun

(13)

4

duygusal gelişim ve becerileri tanıyıp adlandırmada aile yoksunluğu yaşayan çocuklara oranla nasıl gelişim gösterdiklerini inceleyip bu soruna elde edilen veriler ışığında çözüm önerileriyle katkıda bulunma hedeflenmektedir.

Aile yanında yetişen çocuklar ve kurum bakımında kalan çocukların duygusal beceriler yönünden karşılaştırılarak buradan elde edilen verilerin doğru bir şekilde değerlendirilmesinin çocuk sorunlarına önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu tarz araştırmalar aile-çocuk ve kurum bakımı-çocuk etkileşimine ışık tutmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda elde edilecek bulgular hem kurum bakımının çocuklar için olumsuz yanlarını ortaya çıkaracak hem de ailenin çocuğun gelişimi üzerindeki önemini bir kez daha belirlemiş olacaktır.

Çocukluk yaşamının ilk yıllarında en etkili sosyalleştirme kurumu ailedir. Bu dönem çocukta başkalarını taklit eğiliminin en yüksek olduğu evredir. Ailenin gerek çocuk eğitimine, gerekse duygusal ve toplumsal gelişimine olan katkısı, farklı aile üyeleriyle çocuk arasındaki ilişkilerden kaynaklanmaktadır.

Çocuğun davranışlarını, ailenin etkileyişinde çocuğun sahip olduğu kişilik özellikleriyle yaşı büyük rol oynar. Çocuğun yaşı küçük olduğu oranda, aile üyeleri daha etkili olmaktadır. Aile üyeleri ile olan ilişkileri, çocuğun diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur. Aile aynı zamanda çocuğa aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçiminin temelini atar (Yavuzer, 1996a).

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi, bütün çocukların herhangi bir ayrım gözetilmeden belirtilen haklardan yararlanmaları ve korunmaları gerektiğini savunmakta, bedence, zihince ya da sosyal bakımdan arızalı çocuklara, durumlarının gerektirdiği özel ihtimamla, eğitim ve bakımının sağlanması gerekliliği üzerinde durmaktadır. Yine aynı bildiri, çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu gelişmesi için, sevgi ve anlayışa gereksinimi olduğunu, çocuğun anne ve babasının himaye ve sorumluluğu altında, maddi ve manevi güvenlik içinde büyümesi gerektiğini ileri sürmektedir. Ailesi olmayan ya da yeterli geçim olanağı bulamayan çocuklara toplum ve kamu kuruluşlarının özel bir ilgi göstermekle görevli olduklarını hatırlatmaktadır. Đlk duygusal ve toplumsal etkileşme kaynağı olan sıcak aile ortamından yoksun büyüyen, korunmaya muhtaç çocuklarımızın durumu, ayrı bir

(14)

5

özellik göstermektedir. Bu çocuklar, yaşamlarının ilk yıllarından itibaren, yeterli ilgi sevgi ve güven duygusundan uzak bir çevrede büyümeye başlarlar.

Ülkemizde söz konusu çocukların korunması ve yetiştirilmesinin devletçe ele alınması 2828 sayılı yasa ile gerçekleştirilmektedir. Bu yasanın 1.maddesi korunmaya muhtaç çocukları şöyle tanımlamaktadır:

Beden, ruh ve ahlak gelişimleri tehlikede olup; a) Anne ve babasız,

b) Anne ve babası belli olmayan,

c) Anne ve babası tarafından terk edilen,

d) Anne ve babası tarafından ihmal edilip, fuhşa, dilenciliğe, alkollü içkilere veya uyuşturucu maddeleri kullanmaya ya da serseriliğe sürüklenme tehlikesine maruz kalan çocuklara ‘korunmaya muhtaç çocuklar’ denir (SHÇEK, 2009).

Bu tür çocukların reşit oluncaya kadar söz konusu yasanın hükümlerine göre kurulan kurumlarca bakılıp yetiştirilmelidir. Aynı yasanın 6. Maddesine göre, bu nitelikteki 0-6 yaş çocukları, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca bakım yurtlarında, okul çağına gelmiş 7-18 yaş çocukları da MEB’ca yetiştirme yurtlarında eğitilmektedir (Yavuzer, 1996b).

Aile ortamında yaşamayan çocuklar içsel boyutta önemli duygular yaşarlar. 0-6 yaş yuva çocuklarında sıklıkla gözlemlenen yatakta sallanma, parmak emme, alt ıslatma, nedensiz ağlama gibi davranışlar duygusal yoksunluk nedeniyle ortaya çıkan davranışlardır. Kurum bakımının sınırlılıkları nedeniyle korunmaya muhtaç çocukların aile, akraba ve komşuluk ilişkileri yetersiz olmaktadır sosyalleşmeleri sadece kurum içinde gerçekleşmekte, kendi aralarındaki kapalı gruplaşmalarda çok yönlü arkadaşlık ilişkileri oluşturamamaktadırlar. Kurum bakımında ise personelin nitelik ve nicelik olarak yetersiz oluşu, yönetim-personel ve çocuk ilişkilerinin sağlıklı ve dengeli bir zemine oturulmaması ve çocukların kendi aralarındaki ilişkinin yüzeysel olması kişilik gelişimlerini olumsuz etkilemektedir (Karataş, 2009).

Aile yoksunluğu ve olumsuz çevre koşulları gibi nedenlerin, kurum çocuklarının psikolojik sağlığını, davranışlarını, zeka ve kişiliklerini olumsuz bir biçimde etkilediği varsayılmaktadır. Bu da sorunun yalnızca barınak bulmak ya da

(15)

6

giyinme ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasının yeterli olmadığı anlamına gelmektedir.

Bazı durumlarda çocukların anne ve babası ile birlikte yaşaması onun fiziksel, ruhsal ve zihinsel esenliği için her zaman yeterli değildir. Burada anne ve babası arasında duygusal bir denge ve iletişimin varlığı ön koşuldur. Çünkü çocuk ebeveynin salt davranışlarına değil duygularına da ilgi ve tepki göstermektedirler (Fidan, 2005).

Duygusal gelişim çocuğun kendini ifade edebilmesi, kendisi ve çevresiyle barışık ve uyum içerisinde olabilmesidir. Çocukların duygusal özellikleri üzerine yapılan çalışmalar, duygusal gelişimin hem olgunlaşma hem de öğrenme sonucu oluştuğunu hiçbirinin tek başına etkili olmadığını göstermiştir.

Raver (1997) yaptığı araştırmada duygusal becerilerin çocukların akademik başarılarıyla da bağlantılı olduğunu duygusal sorunları olan çocukların, okul yaşantılarında da sorunlar yaşadığını ortaya koymuştur.

Rubin ve diğerleri yaptıkları çalışmalarda okulöncesi çocuklarda duygu düzensizliğinin, sosyal uyumsuzlukla sonuçlandığını bulmuşlardır.

Doğumdan sekiz yaşına kadar, çocuklar duygusal gelişime yönelik yedi temel anlayış oluştururlar. Bunlar sırasıyla: duygusal eylem ve tepkilerde bulunma, duyguların farklı durumlarda ortaya çıkması, duyguların diğer bireyler arasında iletişimin temeli olarak kullanılması, duygusal ifadeler belirtilirken farklı model ve yollar kullanılması, duyguların farklı olay ve kişilerle etkileşim sonucu ve zamanla değişebileceğini öğrenmedir.

Aile içindeki duygusal etkileşimin azalmasında; anne ya da babadan birinin kaybı veya ayrılıkları, çocuğu reddetme, ihmal etme ya da tutarsız davranması gelmektedir (Kandır ve Alpan, 2008 ).

Bu çalışmanın amacı; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ na (SHÇEK) bağlı çocuk yuvalarında kalan korunmaya muhtaç çocuklarla, ailesi yanında kalan çocukların duygusal becerileri tanıma, anlama ve ifade etme yönünden farklılıklar olup olmadığının karşılaştırılması ve değerlendirilmesidir.

(16)

7 Varsayımlar

Bu araştırmada aşağıdaki varsayımlardan hareket edilmiştir.

1.Araştırmada kullanılacak olan veri toplama araçlarının istenilen bilgiyi elde etmede geçerli ve güvenilir olduğu varsayılmaktadır.

2.Araştırma içim seçilen örneklem grubunun evreni temsil ettiği varsayılmaktadır.

Sınırlılıklar

Bu araştırma;

1. Bilgi toplama aracıdan toplanacak verilerle sınırlıdır.

2. Konya ili merkez ilçelerinde aileleri ile yaşayan tesadüfî örneklem yolu ile seçilmiş 6 yaş çocukları ile sınırlıdır.

3. Konya, Ankara ve Aksaray illerinde ki Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı çocuk yuvalarında yaşayan tesadüfî örneklem yolu ile seçilmiş 6 yaş çocukları ile sınırlıdır.

4. 6 yaş çocuklarının duygusal becerilerinin ölçülmesi ile sınırlıdır.

Tanımlar

Duygusal Beceri: Başkalarının düşünceleri, duyguları, davranışları ve niyetlerini çıkarsayabilme ve anlayabilme yeteneğidir.

Aile: Anne-baba ve çocuktan oluşan en küçük toplumsal birimdir.

Çocuk Yuvası: 0 - 12 yaş arası korunmaya muhtaç çocuklarla gerektiğinde 12 yaşını dolduran kız çocuklarının, bedensel, eğitsel, psiko-sosyal gelişimlerini, sağlıklı bir kişilik veya iyi alışkanlıklar kazanmalarını sağlamakla görevli ve yükümlü yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.

(17)

8

BÖLÜM II

KURAMSAL TEMEL VE ĐLGĐLĐ ARAŞTIRMALAR

Sosyal ve Duygusal Gelişimle Đlgili Kuramsal Yaklaşımlar

Çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi duyusal, hareketsel ve bilişsel gelişime paralel olarak ve değişik aşamalardan geçerek onun topluma girmesini hazırlar. Sosyal ve duygusal gelişimi açıklayan kuramlar şu şekildedir.

Psikanalitik Kuram: Freud psikanaliz yöntemiyle anormal davranışları tedavi ederken kişiliğin gelişimini açıklayıcı görüşler, kabuller üzerinde durmuştur. Kişilik gelişim kuramını üç temel kuram altında açıklamıştır.

a. Topografik Kişilik Kuramı: bireyin yaşantısında bilinçli bir alanın varlığı dışında bilinç öncesi ve bilinç dışı bir yapının da söz konusu olduğunu vurgulamıştır. Đnsan düşüncesinin önemli bir kısmı, bilinç alanı dışında bulunmaktadır. Đçgüdüsel tepkilerin kaynağı buradadır. Saldırganlık, cinsellik ve ölüm içgüdüsü ile hatırlanması acı, mutsuzluk veren nahoş, örseleyici anılar bu bölgede baskı altındadır. Günlük yaşantının içinde bireyin davranışlarına yön veren

b. Yapısal Kişilik Kuramı: Kişiliğin örgütlenmesini açıklayan bu kuramda, kişilik id, ego, süper ego olmak üzere üçlü bir yapı içerisinde fonksiyonda bulunmaktadır. Đd, tamamıyla bilinç dışı bir yapıdır. Haz ilkesine göre işleyen id’de açlık, susuzluk, ağrıdan acıdan kaçınma gibi temel ihtiyaçları karşılayan, zorlayıcı içgüdüler yapılanmıştır. Doğuştan getirdiğimiz, sürekli doyum isteyen kişiliğin ilkel yönüdür. Yaşın ilerlemesi ve çocuğun büyümesiyle çevrenin beklentileri öğrenilir. Böylece kişiliğin bir başka bölümü, ego oluşur. Ego gerçeklik ilkesine göre faaliyet gösteren ve kısmen de olsa bilinçli bir bölgedir. Kişiliğin ahlaki yönünü oluşturan, anne baba, büyükler gibi yakın çevreden ve örf, adet, gelenek ve görenekler sayesinde kazanılmış olan doğru yanlış anlayışı, süperego’yu oluşturur. Gerçeklik ilkesiyle değil, ahlaki ilkelere göre hareket eden bir yapıdadır. Süperego’nun aşırı

(18)

9

gelişmesi ve baskın olması ile ego kısırlaşır ve kişilik bağlamında problemler yaşanır. Normal bir kişide bu üç yapının da denge ve uyum içinde olması önemlidir.

c. Psikoseksüel Gelişim Kuramı: Freud hastalarıyla yaptığı çalışmalarda, duygusal problemlerin köklerinin yaşamın ilk yıllarına kadar uzandığını fark etmiştir. Yaşamım ilk altı yılı kişilik oluşumundan sorumlu tutulmaktadır. Đnsanlar doğuştan getirdikleri libido, yaşam enerjisi ile dünyaya gelirler. Libidonun farklı beden bölgelerinde odaklanması ile Freud’un psikoseksüel gelişim aşamaları olarak tanımladığı aşamalar oluşur.

1.Oral Dönem: Doğumdan hemen sonra, bebeğin haz duygusunu yaşadığı, doyum aracı olan bölge, ağız bölgesidir. Bebek, emme davranışı ile psikolojik doyuma ulaşır; rahatlar, gevşer ve uyur.

2.Anal Dönem: Çocuğun 1,5 ve 3 yaş civarını kapsar. Anüs bölgesinden gelen uyarılara duyarlılık kazandığı bir dönemdir. Tuvalet eğitiminin başlandığı; çocuğun kendi iradesi ile bir şeyler yapabildiğini keşfettiği zamandır. Ebeveyn ve çocuk arasında çatışmalar, çocuğun inatçılığı nedeniyle veya ailenin aşırı titizlik, sabırsızlık göstermesi nedeniyle yaşanabilir.

3.Fallik Dönem: Bu dönem 3 yaşında başlar ve 6 yaşına kadar devam eder. Çocuk cinsel organını keşfetmiştir. Erkek çocukta Ödipal karmaşa; kız çocukta Elektra karmaşası yaşandığı kabul edilir. Erkek çocuk annesine dönük bir çeşit cinsel içerikli yönelme, yakınlıkduyar. Ancak babası tarafından cezalandırılacağı korkusunu yaşar. Bu karmaşa çocuğun hemcinsi olan ebeveyn ile özdeşim kurması neticesinde çözümlenir. Kız çocuklarında ise Elektra karmaşası, erkek çocuklara penisten dolayı duydukları kıskançlık nedeniyle hayranlık duyduğu; babayı çekici bulduğu bir yaşantıdır. Ancak cezalandırılma endişesi ve anne ile olumlu iletişim, özdeşimi sayesinde kızların karmaşası da çözümlenmiş olur.

4.Gizil (Latent) Dönem: Altı yaşın sonundan ergenlik dönemine kadar devam eder. Kul yıllarının başladığı bu dönemde çocuğun cinsellik ile ilgili merakı sönmüş, kontrol altına alınmıştır. Çocuk, öğrenme ve sosyalleşme sürecine girmiştir.

5.Genital Dönem: Ergenlik ile cinsel tepkiler tekrar uyanmıştır. Bu evre, yetişkinlik boyunca devam eder. Fallik dönemde yaşanan karmaşanın çözümlenmediği durumlarda, karmaşanın nüksettiği kabul edilir. Sağlıklı çözümleme neticesinde ergen, karşı cinsle sağlıklı sevgi ilişkisi kuracaktır.

(19)

10

Bu dönemlerden herhangi birine saplanma, yetişkinlikte çeşitli kişilik problemlerine sebep olabilir. Saplanma ise bireyin temel ihtiyaçlarının yeterli seviyede karşılanmadığı veya aşırı şekilde karşılandığı durumlarda gerçekleşir (Aydın, 2005).

Tarihsel gelişim bakımından duygularla ilgili yapılmış olan açıklamalar incelendiğinde, kronolojik olarak James ve Lang'ın duygular üzerinde yapmış oldukları açıklamaların ilk kapsamlı açıklamalar olduğu görülür. Daha sonraları James-Lang Kuramı olarak anılacak olan bu açıklamalar, James ve Lang'ın birbirlerine yakın tarihlerde, duygularla ilgili yapmış oldukları açıklamaların benzerlik göstermesinden dolayı her iki kuramcının ismiyle anılmaktadır.

James-Lang kuramı, duygularla ilgili ilk kapsamlı açıklamayı getirmesi

bakımından önemlidir. Bu kurama göre, bireyin çevresindeki uyarıcılar onun bedensel tepkilerinin harekete geçmesine neden olurlar. Diğer bir ifadeyle, duygular çevredeki değişmelerin, organizma tarafından algılanmasıyla ortaya çıkarlar. Örneğin, bireyin çevresinde gördüğü korku ya da öfke yaratan bir durum, onun bedensel olarak tepkide bulunmasına yol açar. Bireyin böyle bir durumda fizyolojik olarak vereceği tepkiler, kalp atışında hızlanma, gözbebeklerinde büyüme, terleme ve soluk alışverişinde hızlanma biçiminde olur. Verilen bu tepkilerin, birey tarafından, fark edilmesi ise onda korku ya da öfke duygusunu ortaya çıkarır. Bununla beraber duygulara göre fizyolojik tepkiler de farklılık gösterirler. Bu açıklamada, davranışların duygulardan önce geldiği ve duyguların ortaya çıkmasını etkilediği vurgulanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bireyin ortaya koyduğu davranışların sonucunda, duygular ortaya çıkmakta ve yaşanmaktadır.

Cannon-Bard Kuramı olarak bilinen kurama göre, duygular ve bedensel

tepkiler, birbirinden ayrı olarak ortaya çıkmazlar. Uyarıcının algılanmasından sonraki süreçte duygular ve bedensel tepkiler aynı anda ortaya çıkarlar (Özmen,2006)

Psikososyal Kuram, Erikson çeşitli kültürlerdeki çocuk yetiştirme tarzlarını incelemiştir. Bu durumun neticesinde, çocuk gelişiminde kültürün etkisi üzerinde durmuştur. Sosyal etkileşimin çocuğun kişiliğini önemli ölçüde etkilediği görüşündedir. Erikson’a göre kişilik gelişiminde sekiz aşamalı psikosoyal evreler vardır. Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde toplumsal yaşantı ve deneyimlerin cinsel

(20)

11

kaynaklı yaşam enerjisinden daha önemli ve gelişimde daha belirleyici olduğunu ifade etmiştir.

a. Güvene Karşı Güvensizlik(0-1 Yaş): Bebeğin beslenme, sevgi görme, korunma gibi ihtiyaçları ertelenmeden zamanında karşılandığı durumlarda çocuk çevresine karşı güven duygusu geliştirir. Çocuğun bakım ve sevgi ihtiyacının tutarlı karşılanmadığı durumlarda, çocuk ileriki yıllarda çevresine güvenmeme ve çevreyi düşmanca algılama duygularına sahip olacaktır.

b. Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç (1-3 Yaş): Çocuklar büyüme ve yürümeye başladıklarında yeterli fırsat tanınırsa bağımsızlık duygusu gelişir. Fakat özerkliği kısıtlanan ve bastırılan çocuklar ise kuşku ve utanç duygusu yaşayacaktır.

c. Girişimciliğe Karşı Suçluluk(3-6 Yaş): Çocuk için kendi dünyasının bilinmeyenlerini araştırma ve inceleme imkânı verildiği takdirde, çocukta girişimcilik pekişmiş olacaktır. Aşırı koruyucu, anne babalar ise çocuğun girişim denemelerine fırsat vermeyerek, onlarda suçluluk duygusunun gelişimine sebep olacaklardır.

d. Başarılı Olmaya Karşı Aşağılık Duygusu(6-12Yaş): bu dönem çocuklarında bilişsel beceriler ilerlediğinden başarılı olma arzusu hâkimdir. Girişimlerinde başarılı olma, çocuğun ileriki yıllarda güven duygusu kazanmasını sağlar. Anne babalar ve öğretmenlerin çocuğun kendi imkânları dâhilinde başardığı hususların altını çizmeleri, cesaretlendirmeleri önemlidir. Aksi takdirde kişiliklerinde yetersizlik ve aşağılık duygusu gelişir.

e. Kimlik Kazanımına Karşı Kimlik Krizi (12-18 Yaş): Ergenlik dönemindeki geleceklerine karşı belirsizlik durumu karşısında ebeveyn, ergene değişik fırsat ve rolleri denemesine imkân vermelidir. Böylece ergen hayatta yapmak istediği olumlu şeylere karar verirken kimlik kazanımını gerçekleştirmiş olur.

f. Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık (20-30 Yaşlar): Genç yetişkinlik yıllarında insanlar diğer kişilerle yakın dostluk, anlamlı ilişkiler kurması beklenir. Kendi bütünlüğünü koruyarak anlamlı beraberlikler kurabilenler yalıtılmışlık duygusu yaşamazlar.

g. Üretkenliğe Karşı Durgunluk (40-50 Yaşlar): Orta yetişkinlik dönemine gelmiş olan yetişkinler gerek toplum içerisinde, gerekse iş hayatında gençlerin

(21)

12

yetişmesinden kendini sorumlu hisseder ve yol gösterirse üretkenliği devam eder. Aksi takdirde, durgun bir yaşam sürer.

h. Bütünlüğe Karşı Umutsuzluk (60 Yaşlar ve üstü): Đleri yetişkinlikte birey yaşamın anlamını keşfeder. Durumunu kabullenip yaşamın anlamını yakalayanlar bütünlüğe ulaşır, önceki gelişim dönemlerinde çözümlemeleri olumsuz olanlar ise umutsuzluğa düşerler (Aydın, 2005).

Bilişsel Kuram, Stanley Schachter bedenimizde oluşan fizyolojik değişikliklerle, içinde bulunduğumuz durumu algılama ve anlayışımız arasında sürekli bir etkileşim olduğunu savunur.

Bu kurama göre, bedenimizde olup biten fizyolojik değişikliklere, çevremizde bulunan uyarıcılar çerçevesinde anlamlı olan bir heyecan ismi veririz. Çevreyi algılayışımız ve anlamlandırışımız, içimizde meydana gelen fizyolojik oluşumlara yol açan duyguların adını vermemize yol açar.

Sosyobiyolojik Kuram, Sosyobiyoloji görüşü, insanın sosyal davranışının doğal bir seçim sürecinden geçerek bugünkü biçimi kazandığını varsayar. Bu yaklaşım, duyguların nasıl oluştuğunu ve fizyolojik temelinin ne olduğunu açıklamaz ama, duyguların niçin devam ettiğini ve insan yaşamında heyecanların ne gibi işlevler gördüğünü açıklar. Kuramı destekleyen kişilere göre duygular, insanın diğer davranışları gibi, onun çevresine uyum yapmasını sağlar.

Sosyobiyologlar, her insan heyecanının uyumsal bir görevi olduğunu varsayarlar. Onlara göre kızgınlık, başkalarının saldırganlığına karşı bizi korur; haz, neşe ve mutluluk insanları birbirine yakınlaştırır; hüzün ve keder ağlama davranışına yol açarak başkalarının bize yardım eli uzatmasına yol açar (Cüceloğlu,1993).

Sosyal Öğrenme Kuramı, Yeni davranışların öğrenilmesi sosyal öğrenme kuramına göre sosyal ortam içerisinde gerçekleşir. Bu bakış açısını benimsemiş olan psikologlar davranış, çevre ve biliş boyutlarını gelişimin temel faktörü olduğu kanaatindedirler. Đnsanoğlu sadece çevrenin etkisiyle davranış geliştirme sürecini yaşamaz. Đnsan düşünen, akıl yürüten, hayal gücünü kullanıp plan yapan, inanan, değerleri olan, yorum ve beklentileri olup, karşılaştırmalar yapan bir kişidir (Aydın, 2005).

(22)

13

Çocuk Gelişiminde Ailenin Rolü ve Önemi

Aile insan yaşamında doğumdan önce başlayan ve hayatının sonuna kadar etkisini sürdüren bir kurumdur (www.cocukgelisimi.net, 2009). Çocuk doğumla birlikte öğrenmeye başlar ve bu öğrenme süreci erken çocukluk dönemi boyunca devam eder. Çocuk bu dönemin büyük bir bölümünü aile ortamı içerisinde geçirir. Bu nedenle çocukların yetişmesinde anne-babaların rolü çok büyüktür. Anne-babalar çocuğun yeni şeyler öğrenmesini sağlayan; bilişsel, sosyal, psikomotor, dil ve duygusal özelliklerin gelişmesi açısından ilk eğitimcilerdir (Ersoy ve Şahin, 1999 ).

Aile bireylerinin içinde büyüdüğü, geliştiği en küçük toplum birimidir. Çocuğun ruhsal gelişmesinde en önemli ortam, en önemli toplumsal kurumdur. Çocuk, toplumla kaynaşmayı, toplum üyesi kimliğini, sağlıklı ruhsal gelişmesini bu çevrede kazanır. Çocuğun toplumsal gelişmesinde ana-baba-çocuk ilişkisi, ana-baba tutumları temel etken olarak rol oynar.

Doğumda itibaren çocuk, etrafını saran fizik ve sosyal çevreye uyum savaşını verirken, bu çabasında en büyük desteği anne ve babasından alır. Çocuk, kendini ifade edebilmeyi, kendi kendini yöneten(otonom) bir birey olabilmeyi ailesinden öğrenir. Özellikle anne-babasından kişiliğinin oluşumunda temel rolü olan özdeşim modellerini kendine örnek alır ve adeta onların yaşam biçimlerini taklit yoluyla öğrenir (Cansız, 2004).

Anne ve babasının davranışlarını kendine model olarak alan çocuk, böylelikle istenen ve istenmeyen davranışları onlardan öğrenecek, kendini bu doğrultuda yönlendirecektir. Ancak çocuğun, anne-babasının tavırlarını benimseyebilmesi için ana-baba-çocuk üçgeni arasında; sevgi, saygı ve güven olması gerekir. Ana-baba, çocuk üzerinde çift etki oluştururlar. Bunlar: Çocuğun cinsiyetine uygun davranış üzerinde etki, sevgiyi öğreten duygusal etkidir (Yavuzer, 1996c).

Çocuğu yakından tanımak, onun ihtiyaçlarını belirleyip onu anlayabilmek, onların gelişimi ve gelecekleri açısından oldukça önemlidir. Örneğin: “Ağlayan bir çocuğa, kapa çeneni yoksa gelir seni iyice ağlatırım!” diyen ana-baba çocuklarının duygusal gelişimine büyük darbe indirirler. Çocuğun gülmeye gereksinimi olduğu kadar kızmaya ve ağlamaya da gereksinimi vardır.

(23)

14

Aile içindeki bozuk ilişkilerin neden olduğu davranış bozuklukları, çocuğun toplumsal rolünü yerine getirmesini engeller. Ailesi tarafından sevilmediğini, çevresindekilerin kendini sevimsiz bulduklarını düşünebilir. Bitmez tükenmez istekleri olan, kavgacı bir çocuk durumuna gelebilir.

Bundan yıllar önce yapılmış bir deney anne şefkatinin, ilgisinin değerini çok güzel ortaya çıkarmıştır. Harlow ve Harlow (1971) yeni doğmuş maymun yavrularını annelerinden ayırarak özel hazırlanmış kafeslere yerleştirilirler. Bu kafeslerde her maymun için bir telden biri de yumuşak kumaştan yapılmış iki anne vardır. Telden yapılmış annenin göğsünde daima emilmeye hazır içi süt dolu bir biberon vardır. Diğer annenin kumaştan yapılmış ve çok yumuşak olmasından başka bir özelliği yoktur. Maymun yavruları altı ay boyunca bu kafeslerde anneleriyle beraber kalmışlar ve araştırmacılar tarafından rahatsız edilmeden gözlenmişler. Deney sonunda şu sonuçlar elde edilmiş:

a) Yavrular acıktıkları zaman tel anneye gidip süratle biberonu emmişler ve sonra gelip kumaş annenin kucağına oturmuşlardır. Zamanlarının çok önemli bir bölümünü kumaş annenin yanında geçirmişlerdir.

b)Altı ay boyunca gerçek annelerinden uzak kalan maymunlar büyüdükleri zaman cinsel bakımdan beceriksiz ve kendi yavrularına karşı tamamen ilgisiz bir tutum sergilemişlerdir.

Bu deneyden de anlaşılabileceği gibi, ebeveynlerinden gerçek sevgi ve şefkati alamayan, ihtiyacı olduğu zaman onları yanında göremeyen, ilgisiz bırakılan ve ihtiyaçları yeterince karşılaşılmayan çocuklar ileriki yaşlarda ciddi ruhsal problemlere maruz kalabilecekler, sorunlarının üstesinden gelmede zorluk çekebileceklerdir (Uslu, 2002).

Doğumdan itibaren çocuk, fiziki ve sosyal çevreye uyum savaşı içindeyken bu savaşta en büyük desteği anne-babasından alır. Çocuk bu sürecin sonunda, ya kendini ifade edebilmeyi, kendi kendine yönetebilen bir birey olabilmeyi ve kişilikli olmayı ya da içine kapanmayı, pasifliği kendini ifade edememeyi ve en önemlisi kişiliksizliği öğrenir. Bu süreçte çocuğun öğrenme yöntemi taklit olduğuna göre, modelinde kişilikli, sosyal ve kendini bütün yönleriyle tanıyan biri olması gerekir. Bunu başarabilen psikolojik ana-baba olma yeteneğine sahip kişilerdir (Koç, 2003).

(24)

15

Çocuk, sıcak bir etkileşim ortamında ana-babanın onayını alma konusunda isteklidir. Onun sevgisini kaybetmekten korkar. Sevgi ve ilgi ortamında ana-babanın standartlarına uymak için çaba sarf eder. Böyle bir ortamda anne- babanın çocuğa sık sık akıl yolunu göstererek açıklamada bulunması onun toplumsal kuralları içselleştirmesine ve hangi davranışın uygun olup, hangisinin uygun olmadığını fark etmesine yardımcı olur. Sevgi ile beslenme çocuğun gereksinimlerine karşı duyarlı olmayla eşanlamda yorumlanır. Ana-baba sevgisi çocukta güvenlik, düşük kaygı düzeyi ve yüksek benlik saygısı oluşturur (Yavuzer, 1996c).

Ailenin gerek çocuk eğitimine, gerekse duygusal ve toplumsal gelişimine olan katkısı, farklı aile üyeleriyle çocuk arasındaki ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Bu ilişkiler, başta aile üyelerinin çocuklarına karşı takındıkları tavır ve davranış biçimleri olmak üzere, ailedeki tüm yaşam biçiminin etkisi altındadır.

Aile üyelerinin tümü çocuğu aynı derecede etkilemezler. Aile üyesinin etkili olabilmesi, çocukla arasındaki duygusal ilişkinin varlığına bağlıdır. Çocuğun davranışlarını ailenin etkileyişinde, çocuğun sahip olduğu kişilik özellikleriyle yaşı büyük rol oynar.

Çocuğun gelişiminde ailenin en etkili yardımları şöyle sıralanabilir:

a) Aile, gurup içinde dengeli bir birey olabilmesi için çocuğa güven duygusu aşılar.

b) Onun sosyal kabul görebilmesi için gerekli ortamı hazırlar.

c) Sosyalleşmeyi öğrenebilmesi için kabul edilmiş uygun davranış biçimlerini içeren birer model oluşturur.

d) Sosyal açıdan kabul edilmiş davranış biçimlerinin gelişimi için rehberlik eder.

e) Çocuğun yaşam ortamına uyum sağlarken rastladığı sorunlarına çözüm getirir.

f) Uyum için gerekli olan davranışla ilgili, sözlü ve toplumsal alışkanlıkların kazanılmasına yardımcı olur.

g) Okul ve sosyal yaşamda başarılı olabilmesi için çocuğun yeteneklerini uyarır ve geliştirir.

h) Çocuğun ilgi ve yeteneklerine uygun arzuların gelişimine yardım eder (Yavuzer, 1996a).

(25)

16 Ana Baba Tutumları

Ana-baba çocuk ilişkisine, babalar yönünden bakan araştırmacılar, ana-babaların, çocuklarını yetiştirirken izledikleri yöntemin, ana-babanın tutumları ve davranış nitelikleri olmak üzere üç temel öğeye dayandığını belirtmektedirler.

Ana-baba, ana babalık rolünü nasıl görüyor ve değerlendiriyorsa, çocuğa karşı tutum ve davranışları da buna göre biçimlenmektedir. Ancak, çocuğun bireysel özellikleri, koşulları, sağlığı, beden yapısı, zekası ve tepkileri de ana babanın çocuğa karşı tutumlarında farklılık yaratmaktadır (Đnanç ve ark. 2008).

Ana-babaların çocuk yetiştirme tarzı kadar, aynı ölçüde etkili olabilecek olan bir başka husus ebeveynin kişilik yapısı ve davranışlarıdır. Çocuklar aynı cinsten olan ebeveynleri ile özdeşim kurar ve söz konusu özdeşleşme çocuğun normal gelişimi için gerekli olan bir süreçtir. Özdeşleşme süreci esnasında çocuk toplumun kabul ettiği davranışları öğrenir. Aynı şekilde ödül ve cezalarda ana babaların kullandıkları yöntemler olarak çocuğun davranışlarını şekillendirme durumundadır (Aydın, 2005).

Aile içindeki beklenmedik önemli değişiklikler aileyi zor durumda bırakabilmektedir. Çocuklar özellikle okulöncesi dönemde anne babanın baskın etkisi altındadır. Bunun yanında, çocuk bu dönemde keskin gözlemcidir. Anne babanın birbiriyle, kendisiyle ve kardeşleriyle olan ilişkilerini sürekli gözler ve değerlendirir. Ayrıca ailede yaşayan diğer üyeler arasındaki ilişkiler de çocuğu etkilemektedir. Hele aile bireylerinin çocuğa yaklaşımında farklılıklar olması çocuğun güven duygusunu kazanmasına engel olduğu gibi, disiplin kurallarını benimsemesini de güçleştirir (Bölükbaşı, 2002).

Hamilelik dönemiyle birlikte; anne ve babanın yaşadıkları, olaylar karşısında verdiği tepkiler, çocukların ileriki yaşlarda yanlış davranışlara sahip olmasına ve buna devam etmesine neden olabilir. Anne baba tarafından duyulmadığını, anlaşılmadığını hisseden çocuk farklı davranış bozuklukları gösterebilir. Đçine kapalı, anti sosyal, problemlerini aile dışında başka kişilerle çözmeye çalışan anne baba işbirliğine yatkın olmayan, saldırgan ve değişik şekillerde kendine zarar verme davranışlarında bulunan bir çocuk olabilir.

(26)

17

Çocuklardaki olumsuz davranışların nedenlerine bakmadan önce, anne babaların çocuklarını tanıması gerekmektedir. Çocuklarını yakından tanıyan ve onların özelliklerini iyi bilen anne babalar, çocukların davranışlarının altında yatan gerçek nedenleri görmeye başlayacakları için, olumsuz davranışların hızlı bir şekilde azalmaya başladığını da görebilir. Çocuklardaki olumsuz davranışların en önemli sebeplerinden birisi, görmek istedikleri ilgidir. Çocuklar öncelikli olarak doğru ve olumlu davranışlarla anne babalarının ilgisini çekmek isterler. Bu yolla anne babalarının ilgisini çekemediklerinde, olumsuz davranışlara yönelirler. Anne babaların farklı düşünmesi ya da boşanması durumunda çocuklarda bazı davranış bozuklukları görülebilmektedir. Çocuklar kaygılandıran en büyük etken anne veya babanın ölmesidir. Anne babalarının ayrılması çocuğu kaygılandıran ikinci büyük etkendir (Kalkınç, 2004).

Ailelerde ana babaların kişilik özellikleri, arzuları, özlemleri, başarıları kadar eşlerin birbirlerini ve çocuklarını algılayış tarzı çocuk yetiştirme tutum ve yöntemlerinde önemlidir. Ana babaların mevcut davranış özellikleri, kendi ana babalarıyla etkileşimleri ve bu etkileşimlere atfettikleri anlamlar doğrultusunda

şekillenir. Söz konusu kişilerin kendi çocuklarına uygulayacakları eğitim ve disiplin biçimleri belirginleşmiş olur (Aydın, 2005).

Anne baba çocuk ilişkisi, temelde anne ve babanın tutumlarına bağlıdır. Çocuklar arasında uyum bozukluğuna neden olan birçok vakaya, yeterli ve uygun olmayan ilk anne baba çocuk ilişkilerinin sebep olduğu saptanmıştır (Yavuzer,1995).

Ana baba tutumlarının çocuğun kişiliği ve sosyal gelişimindeki etkisi belirleyicidir. Özellikle çocuğun hayatının ilk altı yılı, yani çocuğun kişiliğinin

şekillendiği dönem en önemli yıllar olarak ana babanın karşısında durur (Gültekin, 2006).

Anne baba tutumlarının en belirgin iki özelliği “duygusal ilişki boyutu” ile “denetim boyutu” dur. Duygusal ilişki boyutu incelendiğinde, bu boyutun çocuğu merkez alan kabul edici tutumdan, reddedici tutuma kadar uzanan bir yelpaze içinde farklılaştığı görülür. Aynı şekilde “denetim boyutu’ da kısıtlayıcı tutumdan, hoşgörülü tutuma kadar geniş bir alanı kapsar (Yavuzer, 1995).

(27)

18

Ana baba tutumları en başta olumlu ve olumsuz ana baba tutumları olmak üzere ikiye ayrılır. Bir ebeveyni farklı ana baba tutumlarından herhangi birisinin içerisine tamamen sokmak mümkün olmayabilir.

Olumsuz Anne Baba Tutumları

a) Reddedici Anne Baba Tutumu: Anne babanın çocuğuna düşmanca bakması, devamlı ihmal edip, hor görüp itip kakması olarak değerlendirilir. Ailede çocuğa karşı şiddetli bir soğukluk ve ilgisizlik vardır. Çocuğun ihtiyaçlarının giderilmesi hususunda anne baba duyarsızdır. Çocuk; şefkat, sevgi ve sıcaklıktan mahrumdur. Anne ya da baba çocuğuna karşı eleştirel ve baskıcı bir tutum sergiler (Gültekin, 2006).

Böyle bir ortamda bulunan çocuk, yardım duygusundan uzak, sinirli, duygusal kırıklıkları olan, diğerlerine, özellikle kendisinden küçük ve zayıflara karşı, düşmanca duygulara sahip bir birey olabilir (Yavuzer, 1995).

b) Kayıtsız Anne Baba Tutumu: Yaşamına çocuğu yokmuş gibi devam eden ve yaşam planını yaparken çocuğunu hiç hesaba katmayan ana babadır. Bu tutumdaki ana babalar, çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarından habersizdir. Aynı zamanda bu tür ana babalar hoşgörü ile boş vermeyi birbirine karıştırmaktadır. Çocukları ile yüzeysel ilişki kurarlar ve çocuğun örtük isteklerini anlayamaz (Gültekin, 2006).

Ailede çocuğun temel gereksinimleri dışında kendisi ile fazla ilgilenilmemektedir. Çocuğun davranışlarını izlemek, doğru ya da yanlış olduğunu belirtmek, neyi yapması, neyi yapmaması gerektiğini öğretmek ve onu toplumun belli kurallarına alıştırmak bu tip ailelerde görülmez (Đnanç ve ark. 2008).

c) Otoriter ve Baskıcı Anne Baba Tutumu: Kendi isteklerinin tümüne çocuğun kayıtsız şartsız uymasını bekleyen anne babalardır. Ödülden çok cezalandırmaya başvururlar. Ceza suçla orantılı olarak verilmez. Bu tip ailelerde çoğunlukla baba otoriterdir. Otorite söyler, ailenin diğer fertleri itaat eder (Gültekin, 2006).

Araştırmalar, otoriter tutum altında büyütülen çocuklarda düşünmeksizin itaat ve bağlılık davranışlarının yanı sıra, güvensizlik, kavga, tartışma ve saldırganlığa yatkınlık, duygularda kararsızlık, bencillik, başkalarını suçlama eğilimi, çekingenlik

(28)

19

ve utangaçlık özellikleri taşıyan bir kişilik geliştirdikleri görülür (Đnanç ve ark. 2008).

d) Dengesiz ve Tutarsız Anne Baba Tutumu: Çocuğa en fazla zarar veren ve en sık görülen ana baba tutumlarındandır. Bu tür ortamlarda yetişen çocukların taşıyacağı kimlik ve kişilik sorunları bütün hayatlarını ve çevrelerini çok derinden etkiler. Ana baba tutumlarında dengesizlik ve tutarsızlık çok çeşitlidir. Devamsızlık, keyfi değiştirmeler ve “hayır”ların gerçek hayır olmaması şeklinde üç tür tutarsızlık görülür. Çocuğun bir davranışı hoş görülürken aynı davranış başka bir zaman ve durumda cezalandırılabilir. Çocuk hangi davranışın doğru olduğunu kestiremez. Davranışlarını ana babanın duygu durumuna göre ayarlamaya çalışır (Gültekin, 2006).

e) Aşırı Koruyucu Anne Baba Tutumu: Aşırı koruyucu ana baba, çocuğunun üzerine gereğinden fazla düşerek titizlik gösteren ve çocuğunu fazlasıyla koruyan ana babadır. Çocuklarına derin duygusal bağla bağlıdır. Anne baba çocukları için sebepsiz yere aşırı kaygı içindedir. Çocuğa karşı boğucu şefkat gösterirler. Çocuğa doğal yaşam hakkı tanınmaz onu ilgilendiren konu ve kararlarda yaşı kaç olursa olsun fikri sorulmaz. Anne ve baba çocuğun yanlışlarını görmek istemez ve örtmeye çalışır. Çocuklarına bir şeyi yaptırmak istediklerinde ise, duygu sömürüsü yaparlar (Gültekin, 2006).

Bu tarz yetiştirme sonucu, çocuk diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olabilir. Çocuğun yaşamı boyunca sürebilen bu bağımlılık, psiko-sosyal olgunluğu olumsuz açıdan etkiler ve çocuğun kendi kendine yetmesine olanak vermez (Yavuzer, 1995).

f) Gevşek Anne Baba Tutumu: Koruyucu ana baba tutumunun tam tersine burada çocuk üzerinde hiçbir denetim söz konusu değildir. Gevşek ana baba çocuğun dilediğince davranmasına izin vererek, başına buyruk hareket etmesine neden olur. Aile içinde çocuğa sayısız haklar tanınmıştır. Çocuğun yanlışlıkları görülmek istenmez. Her isteği yerine getirilir. Kuralları adeta çocuk belirlemiştir (Gültekin, 2006).

Bu tür ailelerde çocuklar anne babalarına hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler. Bu çocuklar zamanla aile dışındaki bireylere de egemen olmanın yollarını

(29)

20

arayan bireyler haline dönüşürler. Ev içi ve dışında zayıf sosyal uyum gösterirler (Yavuzer, 1995).

g) Mükemmeliyetçi Anne Baba Tutumu: çocuğunda onun gücünü aşacak derecede beklentileri olan ana babalardır. Bu tip ana babalar çocuklarını olduğu gibi kabul etmezler. Anne ve babanın kalıp ve kuralları vardır. Ve çocuk bu kulalara uymak zorundadır. Onlara göre çocukları bir yetişkinin olgunluğunu taşımalıdır. Bu ailede çocuğa kuralları çiğnediği zaman ceza verilir ve cezalarda oldukça katı ve serttir. Yapılan her işte, söylenilen her sözde, girilen her sınavda çocuğun mükemmel olması beklenir. Her şey göstermeliktir ve başkalarının beğenisi için yapılır. Adeta robot gibi yetişen çocuğun her şeyi planlanmıştır. Yemek, yatış kalkış vb. her şey bir kurala bağlıdır. Bu tutum anne ve babanın çocukluklarında gerçekleştiremedikleri, yaşayamadıkları yaşantıları kendi çocuklarından beklemesinden kaynaklanır (Gültekin, 2006).

Bu tip çocuklar; nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşın; çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşıra hassas bir yapıya sahip olabilir (Yavuzer, 1995).

Olumlu Anne Baba Tutumları

a) Güvenilir Otoriter Aileler: çocukların davranışlarını anlamaya çalışırken ve değerlendirirken nesneldirler. Aşırı düzeyde sınırlayıcı olmayan bu aileler, tartışabilmeleri için çocuklarını destekler, yalnızca denetleyici olan bir tutum içinde bulunmazlar. Anne babalar çocuğun gereksinim ve ilgilerini anlamaya çalışırlar (Đnanç ve ark. , 2008).

Ancak anne babalar bu tutumu sürekli olarak sürdürmekte zorlanabilirler. Duygu ve düşüncelerimizi sürekli kontrol altında tutmak çok zordur, ama davranışlarımızı kontrol altında tutabiliriz. Olumlu ana baba tutumunda temel esas, olumsuz duyguların tamamıyla giderilmesi değil, ana babanın davranışlarını kontrol edebilmesidir. Bu ailede çocuğa yeterince teşvik ve onay gösterilir. Aile ortamı, çocuğa kendi benliğini, duygu ve düşüncelerini anlatma özgürlüğü verir ve denetimli olarak serbest bırakır. Denetimli olarak serbest bırakılan çocuk kendini geliştirme

(30)

21

imkânı bulur. Aile içinde alınacak kararlarda mutlaka çocuklarında fikri alınır. Aile çok iyi bir rehberdir. Çocuğa yol gösterir ve alacağı kararlarda onu serbest bırakır. Fakat çocuk için önemli olan ve çocuğun kendi başına veremeyeceği bazı kararlarda aile karar verebilir. Olumlu tutumda, denetleme özellikle ikna metoduyla sağlanır.

Đkna ederek denetlemeyi seçen ana babanın çocuğu, ana babanın duygu, düşünce, değer ve beklentileri hakkında sebepleri ve sonuçları ile birlikte bilgi sahibidir. Böyle bir ailede evde ve toplumda kabul edilen ve edilmeyen davranışların sınırları bellidir (Gültekin, 2006).

Bu ailede yetişen çocuklar; kendini kabul eden, özgüven ve denetimleri yüksek, toplumsal yeterliliğe sahip çocuklar oldukları ve uyum düzeylerinin yüksek olduğu görülmüştür (Đnanç ve ark. 2008).

Çocuk Esirgeme Kurumunun Kısa Bir Tarihçesi

Himaye-i Etfal Cemiyeti adıyla kurulan, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti Çocuk Esirgeme Kurumu adını alan kurum, genç Cumhuriyet’in sosyal hizmetler politikasının yönlenmesinde önemli rol almıştır. Đlk olarak savaşan babaların ve cephane taşıyan annelerin çocuklarına kucak açmıştır. Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kendi kayıtları incelendiğinde, kurumun Ankara’da 10 Haziran 1921’de resmen kurulduğu görülmektedir.

Kurum, 1922 yılında çalışmalarını muayene, tedavi, para yardımı ve koruma

şeklinde oluşturmuştur. 1923 yılında yiyecek yardımı yapılmaya başlanmış, 1924 yılında süt dağıtımına girişilmiştir. 1926’ da kimsesiz çocukların okullara yerleştirilmesine başlanmış, ihtiyacı olan ailelere yiyecek verilerek doğum yardımı yapılmaya başlanmıştır.

Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin adı, 1935 yılında Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değiştirilmiştir. Bu kurum özellikle, 0-12 yaş korunmaya muhtaç çocukların bakımı ile ilgilenmiştir.

Kurumun, kuruluşundan itibaren yükselerek çizdiği grafik, 1960’ lı yıllar sonrasında düşüşe geçmiştir. Bu dönemde yaşanan hızlı nüfus artışı, ailenin çekirdek aileden geleneksel aileye dönüşmesi, sanayileşme, köyden kente göçün beraberinde

(31)

22

getirdiği sosyal patlamalar, korunmaya muhtaç çocuk, genç, yaşlı ve özürlülerin bakım sorununu ortaya çıkarmıştır.

1961 Anayasası ile birlikte Sosyal Devlet anlayışının gelişmesi, sosyal hizmetlerin devlet eliyle yürütülmesi savunulmuş, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları ve huzur evleri gibi sosyal hizmet kurumlarının yönetimi için gerekli yasal düzenlemelere gidilerek, resmi kuruluşların açılması yoluna gidilmiştir.

24.05.1983 tarihinde kabul edilen, 27.05.1983 tarih ve 18059 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile tamamen devlet kontrolüne alınmıştır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, halen Başbakanlığa bağlı olarak çalışmalarını sürdürmektedir (Fidan, 2005).

2828 Sayılı Kanun ve Đlgili Yönetmelikler

Türkiye'de çocuk hukuku ile ilgili gelişmelerin başlangıcı 19 yüzyıldır. O dönemlerde çocuklara ilişkin nizamnameler yayınlanmış, özellikle güç koşullardaki çocuklara "vakıflar" aracılığı ile hizmet verilmiştir.

Bu alandaki önemli gelişmeler gerçek anlamda Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir. Diğer hukuk sistemlerinin aksine Türk Hukuk Sisteminde çocukların korunmasına ait kurallar, esasları bakımından, doğrudan doğruya kanunlarla desteklenmiştir.

1924, 1961, 1982 Anayasalarına bakıldığında; 1961 Anayasasının iki dünya savaşı sonrasında, kimsesiz, yetim çocukların ve parçalanmış ailelerin artışı nedeni ile uluslararası bildirgelerinde etkisi ile aile ve çocuk politikalarının temellerini oluşturan hükümler konulan en ileri Anayasal düzenlemedir. 1961 Anayasası, 35. maddesi devleti, ailenin, ananın ve çocuğun korunması için gerekli tedbirleri almak ve bunun için kurumlar kurmakla sorumlu kılmıştır. Çocuğun çalışma yaşamında korunması, ilköğretimin kız ve erkek tüm çocuklara zorunlu olması, eğitimin parasız olması, yoksul öğrencilere burslar verilerek okutulmalarının sağlanması gibi "sosyal adalet" ve "sosyal devlet" kavramlarını yaşama geçiren hükümleri içermiştir.

(32)

23

1949 yılında 5387 Sayılı 1. Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkındaki Kanun, 1957 yılında 6972 Sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkındaki 2. Kanunla yürürlükten kaldırılmış ve yerel yönetimleri, koruma birliklerini kurmak ve korunmaya muhtaç çocuklara bakmakla yükümlü kılmıştır.

Yoksul ve korunmaya muhtaç çocuklara Milli Eğitim, Koruma Birlikleri ve Çocuk Esirgeme Kurumu olmak üzere üç ayrı kurum tarafından götürülen hizmetlerde bütünlüğün sağlanması amacıyla 24 Mayıs 1983 tarihinde 2828 Sayılı yasayla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü kurulmuştur (Sandalcı,2009).

1983 yılında kabul edilen ve halen yürürlükte olan 2828 sayılı yasada amaçlar

şöyle belirtilmiştir. “Bu Kanunun amacı; korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, özürlü, yaşlı ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetlere ve bu hizmetleri yürütmek üzere kurulan teşkilatın kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklar ile faaliyet ve gelirlerine ait esas ve usulleri düzenlemektir.”

Kanunda bahsedilen “Sosyal Hizmetler, Korunmaya Muhtaç Çocuk, Özürlü, Bakıma Muhtaç Özürlü ve Sosyal Hizmet Kuruluşları” kavramları (tanımları) ise şu

şekilde açıklanılmıştır:

a) "Sosyal Hizmetler"; kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütününü,

b) "Korunmaya Muhtaç Çocuk"; beden, ruh ve ahlak gelişimleri veya şahsi güvenlikleri tehlikede olup;

1. Ana veya babasız, ana ve babasız,

2. Ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan, 3. Ana ve babası veya her ikisi tarafından terk edilen,

4. Ana veya babası tarafından ihmal edilip; fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çoçuğu,

c) (Değişik bent: 30/05/1997 - KHK-572/5 md.) "Özürlü", doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal

Şekil

Tablo 1.  Araştırma Kapsamına Alınan ve Hakkında Bilgi Toplanan 6 Yaş Çocuklarının  Yaşadıkları Ortam, Şehir ve Cinsiyet Değişkenine Göre Dağılımı
Tablo 2. Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Yaşama Değişkenine Göre Çocukların  Duyguları Tanıma Becerisi t Testi Sonuçları
Tablo 3. Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Yaşama Değişkenine Göre Çocukların  Duyguları Anlama Becerisi t Testi Sonuçları
Tablo 4. Çocuk Yuvasında ve Ailesinin Yanında Yaşama Değişkenine Göre Çocukların  Duyguları İfade Etme Becerisi t Testi Sonuçları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Tavuk kievski, mantarlı flaminyon, yufkalı çilav, közde patlıcan, özel salatalık turşusu, parfe ve sufle gibi şahane yiyecekleri arka arkaya yiyebileceğiniz 56

Ailenin ve çocuğun tanı ve tedavi sürecine en uygun şekilde hazırlanabilmesi için aile merkezli yaklaşımın uygulanması süreci olumlu yönde etkileyebilmektedir...

(IV) Te- mel sesler kalıtımdan gelir ancak yaşamları boyunca değişik sesler çıkarmayı öğrenirler. Bu metinle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?. A)

Ailesi yanında kalan ve kurum bakımı altındaki çocukların anne figürü çizimlerinin duygusal gelişim açısından karşılaştırılarak incelenmesi amacıyla planlanan

Ölçü alan kişi kılavuzlu kumpasla deneğin dudaklarına baskı yapmadan median- sagittal hatta alt dudağın en alt noktası (labrale inferius) ile üst dudağın ortaya yakın

3 2 Ekim 2019 Yaratıcılık ve Geliştirilmesi Dersi Power Point Sunumu Atasözlerini canlandırma ve oluşturma etkinliği.. Not: Gelecek hafta için bir büyüteç ile senin

araştırmaya dahil edilen yatılı yurtta kalan ve ailesi yanında kalan öğrencilerin ailelerinin gelir düzeylerine ilişkin Durumluk ve Sürekli Kaygı

İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi.