undan notlar
■a»« uit cıımıze geçen ner guzeuıgı esirgemeyi bildik. Atinayı alan Fatih tir. Bir yeniçeri, palasını çekip, bir hey keli kırmağa kalkışını;. Çelik bir pen
çe onun bileğini yakalıyarak herşey
sizin, fakat bunlar benimdir diyor.
Zevkimiz şeriatin haramından üstün dü. Fetvanın yık dediğine duygumuz kalkan oldu. Mermeri kıranın elini kı
rıydınız. Güzelliğe yalnız dokunma
dık değil dokundurmadık ta. Onun i- çindir ki biz yatakta değilken Akro pol da ayaktaydı!
Fakat ikinci Viyanadan sonra, üç devlet «Mukaddes birleşme» yapıp ta
her taraftan bize saldırdıkları vakit,
ki bu korkunç Türkün ilk «hasta a- dam» oluşudur, Venedik te elimizden Yunanistanı almak için donanması ve
ordusile gelip Atinayı kuşattı. 1687
bombardımanı... Bu rakamlar tarihin göğsüne kızgın çivilerle kakılmış gibi dir. Bu, yalnız bir şehrin döğülmesi değil insanlığa şeref olan en güzel bir
san’atin güllelenmesiydi. Bizim iki
üç asırdır olduğu gibi sakladığımız A k ropolü iki üç günde yerlere serdiler. Bunu yapanlar bize «barbar!» diyor
du: Ne olduğumuzla ne olduklarını
şu otuz asn omuzhyan tepeye sor! Akropola batı tarafındaki Propile
dehlizinden geçilerek giriliyor. Giriş
yerindeki bu yapının vaktile nekadar
şatafatlı olduğu şimdiki halinden de
belli: B ir harman yerlik genişliği çev-
reliyen oluklamasma işlenmiş güzel
sütunlar, üstleri gitmiş komeşlerin alt kısımlarile birbirine perçinlenerek, kol
larını yekdiğerinin omzuna atıp hal-
kalama bir Yunan polkası oynarken birdenbire başlan uçmuş ve kendileri donakalmışlar gibi duruyorlar!
Gerek bu, gerek diğer mabedlerin çoğu hep Peltenik denen mermerle ya pıldı. Bu mermer şu karşıdaki Olimp dağından çıkıyor. Rengi ak. dayanışı uzun, işlenmesi kolay, ve kısaca, terbi yesi yerinde bir taş, eski Yunan deha sının gövdesi bu mermerdir. Mabedi er ilâhlar için yapıldı, ilâhlar Olimpin tepesinde oturdular. Kendi üstündeki- lerinin şerefine kendi böğrünü açan dağ: Kızgın günün buğulan içinde es ki zamanlan düşünür gibi kabaran şu karşımdaki riiyalı Olimpin o medeni yetteki rolü gövdesi gibi büyük!
Atinalılann ençok tapınıp ençok
saydıklan iki ilâhtan biri Jüpiter, diğe ri A tena; biri bütün Yunanlılığın, di ğeri Atina şehrinin; o erkek, bu kadın;
o p o l =
-ımadık değil, dokundur»
çindir ki biz y atak ta
>poI ayaktaydı!
fÜpiter tutulan
o
yerle gökün, bu güzel san'atlerin ¡kudret onda toplanıp güzellik bundan çık tı. Eski Atmanın en yüksek iki san’at eseri de elbet bu ikisi için olacaktı: Jüpitere yapılan mabed bütün yapıla rın en gösterişli ve büyüğü, Atena için yapılan da en özenilip bezenilmişidir. Ona Olimpiya, buna Partenon deni
yor. O düzlükte, bu tepede; ondan
ancak on altı sütun kaldı, bundan da, üstü açık dört duvarlı bir gövde; de min onun yanındaydım, şimdi bunun mermer basamaklarında oturuyorum!
Akropolün doğusundaki Jüpiter sü
tunları buradan bir araya toplanmış
dumansız fabrika bacaları gibi görü nüyor. Birbirile didinen Yunan sitele ri yalnız dört yılda bir Olimpiya oyun ları için orada birleşirlerdi. Oyunları eğlence değil büyük ilâha tapıştır. N e kadar kuvvetliysen ona o kadar ya kınsın. O ki tekbaşma bütün devleri
yenmiş, tepegöz sikloplardan yıldırı
mı alarak Olimpi ele geçirmiş, o ki
ifritlerin göke tırmanmak için kurduk ları dağlan devirmişti; yapılan mabe din büyüklüğü onun şerefile denktir. Atmalılar ki yapının büyüğüne değil incesine düşkündüler!
H ele Fidyasın oradaki Jüpiter hey keli; eskilerin yeryüzündeki «yedi ya pılamaz» dan biri olarak tanıdıktan bu heykelde Jjpiter, bir elinde yıldınm, ayağının yanında kartal, o kadar canlı ve kuvvetli yaratılmıştı ki zamanının bir şairi kendini tutamıyarak haykın- yor: «Fidyas, bu en büyük ilâh ya sa na görünmek için yere inmiş, ya sen o- nu görmek için göke çıkmışsın!» Fid yas, ilâh bunu beğendi mi diye el kal dırıp göklere yakanşta bulundu. Y ıl- dınmı kamçı yapan Jüpiterin evet de mesi nasıl olacak, derhal avluya bir yıldırım düşüyor; Fidyas en büyük mükâfatım görmüştü. Belli, olamazla- n olağan yapan hep yüksek birşeye ina nıştır, adına ne dersen de!
Atenaya gelince: Büyük tanrı Jü piterin bir gün başı ağrıyor. Oğulların dan birini çağırır, örsle kafatasına vu racak, öyle başın ağrısı böyle uğuşur,
fakat tanrı çocuğu da kimbilir nasıl
bir devdi, örsü fazlaca vurmuş, kafa tasında bir yarık açılıyor, ve oradan
tepeden tırnağa silâhlı bir kız fırlar.
Bu, Atenadır. Değil mi ki kafadan çıktı, zekânın kendisidir; doğar doğ maz güzel san’atleri yaratışı bundan. Neye anası yoktur? San’atkârla tanrı arasında başka birisi bulunmasın diye: Yaratan san’at yaratan tanrı demek!
A tena el değmemiş bir kızdır, san at yıpranmamış bir güzellik olduğu için. Güzel ve alımlı Atena silâhlıdır, san’atin güzelliği kuvvet olduğu için. Atena, çocukluk devri geçirmeden ye tişkin olarak doğdu; san’atkâr da mek-
teble ve diplomayla doğmadığı için.
Onun huyu alınganmış, san’at te titiz dir. O , şaka yaparken danlıverirmiş, san’at te bir gülüşten bir şimşek çıka rır. Fakat bu yeryüzünde san’atin gü zeli neye hep güdükle doğar? O oh... San’ati doğutan bile tanrının baş ağrı sından doğdu!
___________________İSMAİL HABİS
— ■ B B H g g B - 'H g B li--- ...— I- L L 'P İE L -i'.g..1..!11M
Taha Toros Arşivi