Halici Ziya Uşakîığiîin
kıymetli bir hitabesi
“ Gençliğin bana sunduğu serin şerbeti içtim, çiçek
lerden tacı alıyorum. A rtık bundan sonra yatabilirim
Mesudane gözlerimi kapayıp uyumak için... „
Eminönü Halkevinde yapılan Ha- lid Ziya gecesi hakkında dünkü nüs hamızda malûmat vermiştik. Toplan tıda muhtelif hatiblerden sonra iis- tad Halid Ziya Uşaklıgil de bir kaç söz söylemiştir. Bu kıymetli hitabeyi aşağıda yazıyoruz:
Btt gece kendimi hiç müstehak say madığım nisbette beni taltif eden muhterem heyetinizin karşısına bü yük bir heyecanla çıkıyorum; aynile hariçteki dostlarımın telâkkisinde de bu iltifatı görmekteyim. Küçücük mevcudiyetimin bu kadar kocaman çizgilerle büyütüldüğünü görünce ön ce yarı karanlık bir gecede ay ışğmda duvara akeseden büyük gölgesini gö rüp ürken adam gibi korkup buradan sessizce kaçmak istedim. Buna imkân bulamadım; bir hamle beni sürükle yip buraya getirdi. Ne yapmak için?.. İhtimal ki gördüğüm büyük sevgi te zahürüne karşı duyduğum şükran his sini bildirmek arzusu beni buraya ge tirmiştir. Buna imkân bulabilecek iniyim? Bdki bir iki cümle kekeleyip
coşacag
ıu Geçmiş yılların yenidetfiu.ısjp » na verdiğLintibalaıın teessürleri biri- birine karışıp içimde dalgalı bir çağla yan gibi akıp gidiyor; bu çağlayanın üstünde bir saman çöpü gibi bir keli me yüzüyor. Çağlayan, üstüne düş müş bir dalı döndürüp dolaştırıp na sıl girdaba sürüklerse bu kelime de öylece bir uçuruma doğru gidiyor: Jübile kelimesi.
Jübile kelimesi musevicedeki jübile kelimesinden alınmıştır. An’anatı mu- seviyede elli senede bir ahkâmı şer’iye değişirmiş; bu değişikliğin neticesi elli senede bir yapılan toplantıda büyük merasimle halka ilân edilirmiş; buna Beniisrail jübile derlermiş. Papalık, her elli senede bir yeni bir rias neşre derek bir takım erkâbı ma’siyete mu afiyet bahşedermiş; bunun için de jü bile kelimesini kullanmışlar. Bunu bir yerde tesadüfen okumuştum; ihtimal sizler de biliyorsunuz.
Jübilenin asıl manası, elli sene... Bugün sanat hayatımın ellinci sene sini tes’iden bana bu ikramı ediyorsu nuz. Elli sene neleri değiştirmemiştir? Beniisrailden bahsettim; elli sene ah kâmı şer’iyeyi değiştirmiştir, elli sene günahların ve kabahatlerin affına ve sile vermiştir, elli sene içtimai hayatı değiştirir, kanunları değiştirir; nasıl istersiniz ki elli sene insanları, san'atı ve edebiyatı değiştirmesin!
Değişmiyen bir şey vardır; o da in sanlıktaki hasâili güzidedir. Eskiliğe, yaşlılığa az çok eser bırakmış olaı* bir
ömre karşı iltifat ve kadrişinaslık ka bilinden bir takım hasâili güzide var dır ki onlar değişmiyor. Sizler bana bu gece bu suretle iltifat etmiş oluyoı sunuz. Ben bu meziyeti benim eserle rimin hesabına değil, sizin hesabını za, gençliğin hesabına kaydediyorum.
Eskilik, yenilik... Eskiler, yeniler davası... Bu, her devirde carî olan bir davadır. Biz eskiler yeni iken de bu dava mevcuttu; bu dava mevcut ol malı mıdır ve makbul müdür; ben zannetmiyorum.
Eskiler arasında unutulduklarından veya inkâr edildiklerinden muğber olanlar varsa veya onlar yenilikte vu kua gelen tezahürata muhalif vaziyet alıyorlarsa onlar kaidei mantıkiye ha ricinde bir takım istisnalardır.
Eskiler, yenileri, gençleri karşılarına alıp onlarla hasbihal eden muallim ve mürebbilerdir ve muallimlik, mü- rebbilik hep sevgi üstüne müstenittir.
Yenilerde eskilere karşı bir unfü kin mevcut ise bu da belki pek meşru ve makbul olan bir ilerlemek, kendilerine yol açmak hevesinden ileri gelir, kv,- k&l iiîZuc ö: .2’a t sahası o kadar geniş
li ki genç nesil burada istediği gibi koşa koşa ve hiç kimseye çarpmadan çatmadan ilerleme imkânlarına ma liktir.
Eski Yunanlılarda bir rasime var mış: Meşale koşusu... Bir yevm mah susta şehrin bir meydanında yaşlılar, daha az yaşlılar ve daha az yaşlılar ve en gençler sıra ile toplanırlar ve dev- var bir halka teşkil ederlermiş. En yaşlılar önde; daha az yaşlılar daha arkada olmak üzere koşarlar ve koşar larken en yaşlı elindeki meş’aleyi ken disinden daha az yaşlı olana verirmiş. Böylece meş’ale sönmeden en yaşlıdan en gence doğru elden ele ilerleyip ge çermiş.
Yaşlılar bilmelidirler ki ellerinde bir meş’ale varsa onu söndürmeden gençlere geçirmeğe mecburdurlar. Yaşlılar bunu bilirler ve ellerindeki meş’aleyi kemali, iftiharü ibtihaç ile kendilerinden genç olanlara verirler ve-isteıler ki o meş’ale daima münev ver kalsın!
Meş’aleden bahsederken bizim ede biyat hayatımızda en büyük meş’ale olan büyük Hâmidi anmamak ve ona bir ihtiram selâmı göndermemek mümkün değildir; onun elinde meş’âle daimî bir güneş halinde idi.
Sabrınızı suiistimal etmekten kor kuyorum, fakat bir iki dakika daha müsaadenizi rica edeceğim. İşte şu köşeden karanjığın içinden bir gölge bana koşup geliyor; galiba bir mektep .çocuğu... Onu tanıyor gibiyim; bana benziyor; bugünün gençliğinin tim sali olarak bana geliyor; bir elinde bir : kâse var; öteki elinde çiçeklerden bir ! çelenk tutuyor. Diyor ki; «Beni tanı madınız mı?.. Ben mektep çocuğu Halit Ziyayım... Elli sene mi çalıştı nız?.. Sizi pek yorgun görüyorum; size serin bir şerbet getirdim, bunu içiniz, yorgunluğunuzu alır... Koşularda, mücadelelerde yorulanların ve üstün gelenlerin basma taç koyarlar; size böyle bir taç getirdim.»
Gençliğin bana sunduğu o serin şerbeti içtim, bu çiçeklerden tacı alı yorum; artık bundan sonra yatabili rim, mes’udane gözlerimi kapayıp uyumak için...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi