KAZDIĞI
KUYUYA MI DÜŞÜYOR?
AZ aylarının mahmurluğu içinde, yerel seçim lerin 5 ay erkene alınması ile ilgili olarak --- Özal’ın ilk açıklamalarını kimse doğru dürüst anlayamamıştı. Hatta önceleri ciddiye dahi alınma mıştı. Başbakan’ın “gündemi elinde tutma” mera kından kaynaklanıyordu. Verilen gerekçeler hiç de inandırıcı değildi. Pek anlamı olmayan garip bir si yasi manevra idi...Özal, yerel seçimleri muhalefetin engellemesiyle öne aldıramayınca, bu defa cebinden “referandum
yapalım” kartını çıkarttı.
Referandum daha da beter anlaşılamadı, işler, aksine daha da karıştı ve risk büyüdü.
Kötüsü, bunu parti de anlamadı ve benimse medi.
Özal, tek başına meydanlarda koşuşturmaya baş ladı. Ancak, karşısında yenmeye çalıştığı “Demirel ■
İnönü cephesi” değildi. Kendi politikalarından kay
naklanan “hayat pahalılığı” idi... Başbakan ilk haf talarda bunun farkında değildi...
Millete artık yetmiş, pahalılık dayanılmazlaşmtş, halkın çoğunluğuna isyan bayrağı açtırtmıştı.
Halk Özal’dan ve politikalarından yorulmuştu... İşte bu ortamda muhalifi olmayan ve Özal’ın ger çekten yaptığı birçok olumlu işi alkışlayanlarda da şu hava doğdu: Nasıl olsa bu bir seçim değil. Git
mesini istemiyorum. Hayır oyu vererek Başbakan’ı uyarırım...
Başbakan’ın muhalefeti kırmak için ısrarla, “bu
bir seçim değil. Reddetseniz dahi 1992’ye kadar baş tayım” demesi de, aksine “Hayır”ları artırmaktan
başka bir şeye yaramadı. Havayı değiştiremedi. Genel seçimde yüzde 36 oy ile büyük çoğunlu ğu elde eden Özal, üç hafta önce yüzde 30’u dahi geçemeyeceğini açıkça görmeye başladı. Bir şey ya pıp gidişi çevirmek olanaksızdı. Parti çalışmıyordu, kendi de yapacağını yapmıştı...
Nihayet son kartını çıkarttı: “Ya ben, ya onlar...”
* * ■ *
ZAL, bir politikacının yapmaması gereken şe- j
kilde, en başta attığı yanlış adımlarla, kendi kazdığı kuyuya düşme noktasına kadar gel miş oldu, ilk hesaplarının yanlış olduğunu anlayın- | ca, bu dramatik jestiyle halkı uyarmayı deniyor.
Ve hem topluma, hem de ANAP’a verdiği mesaj ; da oldukça garip. Başbakan açıkça, “Ben politika- j
da ancak Başbakan olursam varım. İstediğim oyu vermezseniz, giderim.... Benden sonra da eski ka ranlık günler geri gelecek. Hatta darbe bile olabilir...” :
demek istiyor. Adeta “Oy vermezseniz, size layık ol
madığım anlaşılacak... Eh, o zaman da kendi düşen ağlamaz. Ben giderim” diyor... Kalırsa ne yapacağına
hiç değinmiyor. Yani eski tas, eski hamam... ikinci mesajı ANAP’a: “...Bensiz bir hiçsjnlz...” Acaba bu jest tutacak mı? Yoksa, toplum Özal’ın kendi kazdığı kuyuya düşmesine seyirci mi kalacak?
Türk toplumunun sağı - solu belli olmadığı için, tepkisini şimdiden tahmin etmek çok güç.
Gözle görülen, Özal’tn genel oylarını yüzde 36’nın üzerine çıkarmayı hedeflediği...
En az yüzde 33'lük bir oran ise, Özal’ın düşme sine yo! açacak...
Eğer bir politikacı, kendi siyasi hayatını, kendi partisini ve ülkedeki belirli oranda dahi olsa, “bir
istikran” kişisel bir hatasından doğan sıkışıklıktan
kurtulmak için riske atarsa, o kişiye “başarılı lider” denilemez...
Eğer bir lider, “siyaseti bırakma” tehdidinde bu lunur, hele bu tehdit olağanüstü koşul veya durum larda yapılmazsa, partisi ve ona gönül verenler ara sında büyük bir güvensizlik havası yaratır.
Özal, belki bu jestiyle istediği kadar oy toplaya cak ancak, herkesin kafasına da “sıkışınca gider” kuşkusunu sokmuş da oiacak...
Başbakan’ın bugün kendini, partisini ve ülkeyi getirdiği nokta, bir liderden beklenmeyecek kadar karışıktır.
Bakalım kendi kazdığı kuyuya düşecek mi? Sonuçta, bugünkü ve pazartesi günkü durumdan tek sorumlu, Başbakan Özal olacaktır.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi