• Sonuç bulunamadı

Şairlere ölüm yok:'Önce şiirde sevdim kavgayı, özgürlüğü kelime kelime şiirde'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şairlere ölüm yok:'Önce şiirde sevdim kavgayı, özgürlüğü kelime kelime şiirde'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YAŞAMIN İLKLERİ VE REKORLARI

GUINNESS M

-■»-.--- --- 1---

f ~

Genişlisi 11 cm'ye varan dünyanın en es­ ki keki, M.ö 2 2 0 0 yılında Mısır'da yapa- -m ıg olan Peplonkh adlı şahsın mezarı a-

çıldığmda bulunmuş. Kek. vakumla pa­

ketlenmişti...

Dünyanın en büyük-""^ çukulatası, 1991'de Barselona Gıda Fuarı'nda sergilen miş. Gremi P asta ve Şekerleme Okulu tarafından hazırla­ nan çukulata. 13 x 6 .5 x 2.5 ölçülerin­ de bir gemi şeklinde

Çizen:DICK MILLINGTON

DİZİ

MİLLİYET 4 EYLÜL 1993 CUMARTESİ

17

BUGUNKU HAVA

DURUMU

•R O M A 28 ab •K IB R IS 34 ab • PARİS 22 ab •A T İN A 28 pb •L O N D R A 21 ab •A M STERDAM 18 ab •F R A N K FU R T 18 pb •Z Ü R İH 20 pb

H

R ı f a t İlg a z,rom a n la rı,oyu n la rı,şiirleri,

tü m y a şa m ı h a lkın için de g eçen ,ele a ld ığı

k on u la rd a sü rek li h alkın ,k ü çü k sa yıla n

in sa n ın d ert ve soru n la rın ı,k im i a cı,k im i

ta tlı b ir a n la tım la oku rla ra ,h em

b u g ü n ü n h em ya rın ın oku rlarına

u la ştıra n b ir sa n a tçıyd ı..

Ş

öyle böyle yanm yüz­

yıl olmuş tanışalı. İlk izlenim: yakışıklı bir insan. Ama çok yakı­ şıldı! Sarışın bir sine­ ma sanatçısı sanki! Ni­ şantaşı Orta Oku- lu’nda, sonra Edime- kapı Orta Okulu’nda Türkçe öğretmeni. Ak­ lımda kalan ilk şiiri

“Kasnağından fırla­ yan kayışa -Kaptır­ dın mı kolunu Alişi- me. Daha dün öğle paydosundan önce - Zilelinin gitti ayaklan Yazıldı onun da raporu - ihmalden * “ . Vurucu bir ses­

leniş. Hele son dizeleri: “Sağ

yanm yastık ister Alişim - Sol yanın sevdiğini - Ama kızlar da, emektar sazın gibi - Çifte kol ister saracak.”

“Yarenlik” adlı kitap

1943’te çıktı. Orhan Veli ve ar­ kadaşlarının şiir dünyasına ege­ men olmaya başladığı günler. Rı­ fat İlgaz da Üçler gibi yalın bir dille, gündelik olayları, duygu­ lanmaları, hafif bir ironi ile anla­ tıyordu. Ama daha halkın için­ den, ama daha halkın diliyle... Bir çeşit güncenin yapraklarında yer alan izlenimler gibi.

“Hepimize geçmiş olsun - at­ lattık bu kışı da burnumuz ka­ namadan - Sıkıntımız kalmadı soğuktan yana -Oduna bundan sonra çamaşırdan çamaşıra iş düşecek - kömüre misafirden misafire -Kaynamaz da olur tencere” ya da “Yoklamada öğ­ renmedim sizi - benim haylaz çocuklarım - Sınıfın en devam­ sızını - bir sinema dönüşü tanı­ dım - koltuğunda satılmamış gazeteler - Dumanlı bir salonda kendime göre karşılarken ak­ şamı - nane şekeri uzattı en tembeliniz • Götürmek istedi küfesinde - elimdeki ıspanak demetini - en dalgını sınıfın”

derken...

“Sınıf” adlı kitabı yüzünden

mahkemelere düşmesi. Sınıf bir o- kul sınıfıydı, ama başka bir sınıfla karşılaştırdılar. Kendisi bu olayı şöyle anlatıyor:

“1944 yılının başlarında ya­ yımlanan 'Sınıfi ancak 25 gün satışta kaldı. Şubat ayında sı­ kıyönetimce toplatüdı. 9 mart­ ta beni Emniyet Müdürlüğü’ne götürmek için gelen polisleri e- ve dönerken kapının önünde görerek uzaklaştım. İki buçuk ay kaçak yaşadım.”

“Karartma Geceleri” filmini

görenler Rıfat İlgaz’ın yaşadığı bu olayı olduğu gibi seyretmişlerdir. Gerçekten de 'Sınıfi adlı bir kitap büyük bir'suç’ ’m 24’ünde gi­ der teslim olur, 1. No’lu Sıkıyöne­ tim Mahkemesi onu altı ay hapse mahkum eder. Hapisten çıkınca hastalanır, çeşitli hastanelerde ya­ tar. iyileşince yine öğretmenlik, yi­ ne tatsızlıklar, sonunda 1947’de öğ­ retmenlikten kesin ayrılma...

★ ★ ★

yıllarda Rıfat İlgaz hep has­ taydı. O hastaneden bu has­ taneye taşınırdı. Bizler de İl­ gaz’ın ölüme yaklaştığını sanarak

iderdik ziyaretine. Anımsadığım adarıyla bir kez Sait Faikle, Fa­ hir Onger’le Haydarpaşa Hastane- si’ne gitmiştik. Sait “Rıfat’ın duru­ mu iyi değil, bugün yann yolcu di­ yorlar” demişti. Bir başka gün de Behçet Neçatigil,

:s f e

“Vurgunum şu

Kızkulesi-ne N e de şirin gözüküyor

u-zaktan -Karacaahmet - Hiç

de söyledikleri gibi değil

-Düşündürmüyor adama

ö-lümü

: Umudumu yitirm e­

dim - Ölüm umutsuzlar için

olmalı”

«Once şu

kcıvğayb

.

kelime kehme §

a

R ı f a t İlgaz,M elih

Cevdet’in ‘Telgrafhane’

şiirindeki gibi sürekli

savaşım a, insanlık

adına,özgürlük adına

savaşm aya çağırdı

bizleri...A ydm

m ısın,öyleyse görevin

herkesinkinden kat kat

ağırdır diyordu

m

Rıfat İlgaz katıldığı bir edebiyat söyleşisinde Oktay Akbal ile

ziyaretlerde bulunan Sait de, Fa­ hir de, Orhan Kemal de yıllar önce dünyamızdan ayrıldılar. Rıfat İl­ gaz türlü acılar, dertler, yoksun­ luklar çeke çeke 80lere ulaştı. Yet-ksenin- ıvle ilgili kutlama tö­ renlerine katıldı.

★ ★ ★

mişinde, yetmiş beşinde, seli de de kendisiyle

0

>t t

B!

Valdeb; ■ H M ! Naim Tirali’yle Öğretmenler Hastane­ sine... Veremdi ya, son günleri yaklaştığı söyleniyordu. Bir başka gün de yine Heybeli’ye mi yoksa Cerrahpaşa’ya mı?.. Bakıyorum, o

ı ir ara entertip ustalığı yaptı. .Kurşun kokusunu içine çeke- 'rek sabahlara kadar bası- mevlerinde çalıştı. İmzasıyla yazı yazmıyordu, yazamıyordu. Başma bir dert gelmesin diye. Belki de ga­ zeteler, dergiler Rıfat ılgaz imza- snıdan çekindikleri için... Takma adlar kullandı. Bir tanesi 'Stepne’ idi. İlk gülmece kitapları bu adla çıktı. Sanırım Rıfat ılgaz adıyla ilk yazıları İlhan Selçuk’un yayınladı­ ğı dergilerde yayınlanmıştır. Za­ manla bu gülmece yazarlığı Rıfat ılgaz’ı gün ışığına çıkardı. Aziz Ne-

Rııat bir gülmece ustası olarak okurlarca be­ nimsendi. Ö- zellikle 'H a Babam Sı­ nıfı’ kısa sü­ rede ona bü­ yük ün, biraz da para ka­ zandırdı. Gerçi bu ki­ tabı da baş­ kalarına kaptırarak gereği gibi yararlana- madıysa da, - — Rıfat Ilgaz a- dı 'sabıkalı- lık’ sınırını aştı, kamuya mal oldu.

★ ★ ★

lairlerimiz hep acılardan geç­ iriliştir. Bu bir tür yazgı mı?

Dinamo’su, Nazım’ı, Kadir’i, İlgaz’ı, sonra daha genç kuşakların şairlerini hep demir parmaklıklar ardındaki yaşama mahkum etmiş­ tir bu toplum... Bitip tükenmez sı­ kıyönetimler süresince, yine bir türlü çözümlenemez 'komünist’ kuşkularıyla...

işte 'Parmaklığın Ötesinde’ seslenen Rıfat Ilgaz:

‘insanları alabildiğine sev­ meyi -Bırakmazlar yanma - Böyle çekersin cezasını - Üç du­ var bir kapı arasında - Onlar­ dan ayrı - Böyle onlardan uzak Yasak sana boylu boyunca sokaklar -Bahçeler yalı kahve­ leri - Dostlara mektup değil - Bir selam yasak - Kapılar

cfe-__ :cfe-__cfe-__ cfe-__cfe-___ .-ilil v ____ ı.

ki içerde mahzun - Dışardaki dışarda” diye başlayan uzun şiir

şöyle biter:

“Vurgunum şu Kızkulesine iyor uzaktan

iyorum, o sın m yanı sıra ılgaz da ünlü

m ir sürgülü çift kilitli -Kapalı özgürlüğe gide;fen yollar -

İçerde-m şu 1 Ne de şirin gözüküj

-Karacaahmet - Hiç de söyle­ dikleri gibi değil - Düşündür­ müyor adama ölümü - Umudu­ mu yitirmedim - Ölüm umut­ suzlar için olmalı”

★ ★ ★

Y

aşı yetmişi bulmuştu, ama

çilesi dolmamıştı. 12 Eylül geldiğinde doğum yeri o- lan Cide’deydi. Yazılar şiirler yazıp dinleniyordu. Bırakma­ dılar, şaire dinlenceyi bile çok gördüler:

“Cide’de gerilim artıyordu. Ko­ mandolar bazı gençleri alıp götür­ müşlerdi. Bir gün sıranın bana da geleceğini seziyordum. Yanılmamı şım. 28 Mart cumartesi gecesi ma vi bereliler oturduğum evi sardılar. Odama girdiler, her yanı aradılar. Masanın üstünde 'Yıldız Karayel’

adlı romanımın müsveddeleri duruyordu. Buldukları dergi fer kitaplar için tutanak dü zenlediler. İmzalattılar. Astsu bay hazırlanmamı söyledi. Al baya gidecektik, önce pijama larımı, üstüne elbiselerimi, giy dim. Aşağı indik. Gözlerimi bağlamışlardı Cide’den Kasta monu’ya götürüldüm. Mezba hadan bozma cezaevine kapa­ tıldım. Üç gün sonra gözlerim­ deki bağı açtılar.”

TYS’nin 80. yaş günü dolayısıy­ la düzenlediği “Ustalara Saygı” ge­ cesinde Kültür Bakanı Sağlar da bulunmuştu. Şairle söyleşen Ba­ kan sanki devletin yaşam boyu acı­

lar çektirdiği şairden özür diler gibiydi. İlgaz’ın da, 80 yaşında da olsa Dev- let’in bir Bakanının ilgi­

sinden, saygısından hoş­ nut kaldığı belliydi. Ün,

saygı, sevgi geç gelmişti, ama gelmişti sonunda!

★ ★ ★ 80 yaş gecesin­ de düşünüyor­ dum 40’h yılla- M fe n... “Yarenlik” için yazdıklarımı. 19 yaşın­ da bir genç yazann İl­ gaz’ın şiirindeki yenili­ ği, tazeliği sezişini...

Bu ilk kitap konusun­ da çıkan övücü yazı­ lan, en başta Saba­ hattin Ali’ninkini:

“Şair büyük mevzulara, palav- ralı şeylere hiç yanaşmamış. Basit, gündelik hadiselerden apartıman kapıcılarından, kolculuktan yetiş­ me bir memur olan babasından, se- natoryum arkadaşlarından, mahal­ le komşularından bahsediyor. He­ men bütün şiirlerinin mevzuu, ken­ di küçük dertleri, arzulan. Ama hayret! Bunların hiç biri sadece Rı­ fat İlgaz’ın dertleri değil. Hepsi, hepsi geniş bir kitlenin, bir insanlı­ ğın dertleri. Sosyal şiir nedir diyen­ lere bu kitabı göstermek lazım. O- nun asıl kudreti ferdilikten kurtu­ lup cemiyetin malı olabilmesinde, kendi küçük dünyasındaki bütün şahsi meselelelerin sosyal mahiye­ tini kavramasında ve bunlan bir ü- çüncü şahsın bitaraflığı ile anlata- bilmesindedir” (Yurt ve Dünya der­ gisi, Nisan 1943)

Saahattin Ali’nin bu saptaması Rıfat İlgaz’ın tüm sanatının yorum- lamşıdır diyebiliriz. Romanları, o- yunlan, şiirleri, tüm yaşamı halkın içinde geçen, ele aldığı konularda sürekli halkın, küçük sayılan insa­ nın dert ve sorunlarını, kimi acı, ki­ mi tatlı bir anlatımla okurlara, hem bugünün hem yarınların okurları­ na ulaştıran bir sanatçıydı Ilgaz...

Son yıllarda zor bir yaşam sürü­ yordu. Yürüyemeyen, ama çalışan bir sanatçı. Oğlu Aydın Ilgaz onun her şeyiydi. Böyle evlat dost başma! Belki bir kaç yıl daha yaşayacaktı. Ama Sivas’ta 17 sanatçının, şairi, yazann, genç insanın özellikle ya­ kın dostu Bezircinin diri diri yakılı- şı yıktı onu... Ilgaz Sivas kıyımının 18.inei şehitidir desek, yalan olmaz. Rıfat ılgaz, Melih Cevdet’in 'Tel­

grafhane’ şiirindeki gibi sürekli

savaşıma, insanlık adına, özgürlük adına savaşmaya çağırdı bizleri... Aydın mısın, öyleyse görevin herke­ sinkinden kat kat ağırdır, diyordu.”

“Kilim gibi dokumada mut­ suzluğu - Gidip gelen kara kuş­ lar havada -Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden -Tabanında depremi kara güllelerin - Duy­ muyor musun.

Kaldır başını kan uykular­ dan - Böyle yürek böyle atarda­ mar - Atmaz olsun - Ses ol ışık ol yumduk ol.

Karayeller başma indirme­ den çatını - Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm , Alıp gö­ türmeden büyük denizlere - Ça­ buk ol.

Yollar kesilmiş alanlar sard- mış - Tel örgüler çevirmiş yöre­ ni -Faril ftrd alıcı kuşlar tepen­ de - Benden geçti mi demek isti­ yorsun - Aç iki kolunu iki yanı­ na - Korkuluk ol!”

S Ü R E C E K

OztinAKGUÇ

YOL AYRIMI

S

HP yol ayrımına gelmiştir. Ya gerçek bir sosyal de­ mokrat parti olacak, yaşamını sürdürecek ya da e- rimesinı, sona eriş sürecini hızlandıracaktır. Bir partiye yaşam ve güç veren; toplumun gereksinimi, top­ lumun desteğidir. Bu destek kaybolduğunda parti erime, yokolma sürecine girer. Bugün hala ülkemizde gerçek­ ten temiz toplum isteyen, Türkiye’nin, ABD’nin Batinın güdümünden çıkmasını, olabildiğince bağımsız olmasını isteyen, demokratikleşme isteyen, laiklikten ödün veril­ memesini isteyen, insanca yaşamak isteyen, Kemaliz- min gömülmemesini isteyen bir kesim vardır. Bu kesim ülkede çoğunlukta olmasa bile,..bir partiyi yaşatacak, et­ kili kılacak oy gücüne sahiptir. Ülkede anamalcı, Ameri­ kancı çok sayıda parti olduğuna göre, sözcülüğü yapıla­ cak, yonelenecek kitle, betimlemeye çalıştığımız bu kit­ ledir. Her partinin bir hedef kitlesi olmalı, ona yönelmeli­ dir. Biz kitle partiyiz, her telden çalarız demenin, kimlere yarar sağladığı, neleri engellediği açıkça ortadadır.

SHP bundan beş yıl önce, oy oranı yüzde 30’lara yakın, birinci bir parti konumunda iken, günümüzde oy oranı yarı yarıya azalmış, geleceği tartışmalı, olası bir genel seçimde TBMM’de grup kurup kuramayacağı kuşkulu bir parti görüntüsü almıştır. SHP, bu büyük ba­ şarıyı (!) yerel yönetimlerde iktidarda iken, koalisyon or­ tağı iken göstermiştir. Yerel yönetimlerde, birkaç ayrıksı durum dışında başarı gösterememiş, bir sosyal demok­ rat yerel yönetim anlayışı sergileyememiş, hele İSKİ skandali, İstanbul Belediyesinin uygulamaları ve tutu­ mu ile de tüy dikmiştir. Koalisyon ortağı olarak, silik kal­ mış, bir kişilik, bir varlık gösterememiştir. SHP, iktidar or­ tağı olduğu sürece hangi ilkesini yaşama geçirebilmiş- tir? Demokratikleşme mı? Laiklik mi? Gelir dağılımının tağı olduti

düzeltilmesi mi? Çalışanların haklarının korunması mı? İnsan haklarına saygılı bir yönetim mi? Dürüst bir kamu yönetimi mi? Bunların hangisi yaşama geçirilebilmiştir? koalisyon ortaklığı, bazı kişilere bakanlık koltuğu, bazı yandaşlara iş, partiye oy verip vermediği kuşkulu işa­ damlarına ihale dışında, partiye ne kazandırmıştır, ülke­ ye ne katmıştır? Koalisyon kuşkusuz bir uzlaşmayı ge­ rektirir ama sürekli ödün vermeyi, silikliği gerektirmez. SHP’nin işlevi, Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanı olma­ sını sağlamak mı? DYP’ye payanda olmak mı? Sayın Çiller’in IMF patentli ekonomik politikasına destek mi? İnsan hakları ihlallerine seyirci kalmak mı? Düşünceleri, inançları nedeniyle insanların yakılması ilkelliği ve vah­ şetini görmezlikten gelmek mi? İSKİ gibi pisliklere bu­ laşmak mı? Lekeli (Şaibeli) bazı işadamlarına ihale çı­ karları sağlamak mı? Partili geçinen kişilere köşe dön­ dürmek mi? Geniş kitleler SHP’ye bunlar için mi oy ver­ di? Bir partinin soruna çare bulabilmesi için, önce bu du­ ruma niçin düştüğü veya düşürüldüğünü görmesi, araş­ tırması gerekir.

SHP gelecek hafta toplanacak kurultayı yaşamsal bir önem taşımakta ve aynı zamanda bir fırsat yarat­ maktadır. Kurultay delegeleri, ya kendi kişisel hesapları­ nın, kişisel beklentilerinin üstüne çıkarak gerçekleri gö­ recekler, ya da partinin tükenişini hızlandıracaklardır. SHP’nin, açıkça söyleyelim, bir Mesut Yılmaz veya Tan­ su Çiller benzeri başkanlara gereksinimi yoktur. Medya kimi pompalarsa pompalasın, ABD kimi desteklerse desteklesin, işadamları kime onay verirse versinler, SHP’nin tercihi, Türkiye’nin çıkarlarını savunacak, çalı­ şanların, güçsüzlerin haklarını koruyacak, Türkiye’yi id­ dialı duruma getirecek, laiklikten, ülke bütünlüğünden, bağımsızlığından ödün vermeyecek bir yönetim oluştur­ mak, partiye böyle bir kimlik vermek olmalıdır. Bir gözle­ mimizi de ekleyelim. Eğer DSP ve CHP kişisel tutkular­ dan arınabilse, Sayın Ecevit’in, Sayın Baykal’ın partileri olma kimliğinden kurtulabilselerdi, SHP’nin çözülmesi çok daha hızlı olurdu. Delegeler bu gerçeği de gözönün- de tutmalıdırlar.

Dünyanın gelecekteki düzeni, bugünkü kapitalist sistem, ABD’nin mutlak egemen olduğu bir düzen değil­ dir. İnsanların daha eşit olduğu, dünya kaynaklarını da­ ha iyi kullandığı, daha hür olduğu bir düzendir. ABD, kur­ duğu aldaçlar, oyunlar, verdiği görüntü, medyanın şişir­ mesi, dolar basmanın sağladığı ekonomik avantaj ile bir süre daha bu düzeni sürdürecek,

dan kar

ancak beklenen son-ı kaçson-ınamayacaktson-ır.

SHP’de kurultay delegelerinin, daha geniş bir za­ man ufku içinde gelişmeleri görmeleri ve değerlendir­ meleri gerekir. Kurultay, SHP’yi ya sağlıklı bir yapıya, yö­ netime kavuşturacak ya da sona erişi hızlandıracaktır. Her iki olasılık da, sürekli kan kaybetmekten, can çekiş­ mekten herhalde daha iyidir. SHP’de yeniden diriliş olur­ sa, bu, gelecek için bir umuttur. Tümden tükenirse de yeni oluşumlara ortam hazırlar. Bu da, mevcut durum­ dan iyidir.

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ

20

INTERPOL

yüzyılın başlarında önce u- „ laşım araçlarının gelişmesi

Yusuf Vehbi DALDA Interpol

Daire Başkanı ve bunu takiben ticari faali­

yetler ve turizm hareketleri­ nin yoğunluk kazanması sonucu ülke­ ler arasındaki seyahatlerin artması ye­ ni tür suçlar ortaya çıkardığı gibi suçlu­ ların ülke dışına dana kolay kaçma im­ kanı bulmalarına neden olmuştur. Bu gelişmeler çerçevesinde suç ve suç­ luluğun uluslararası mahiyet arzetme- si üzerine bu alanda etkin ve koordi­

nen bir mücadele arayışına gidilmiştir. 1914 yılında Mo- naco Prensi I.Albert’in daveti üzerine 14 ülke biraraya gelerek suçlularla mücadelede merkezi bir birim oluştu­ rulması ve suçluların iadesi prosedürünün sadeleştiril­ mesi yönünde çalışmalar yapılması kararı almıştır. 03- 07 Eylül 1923 tarihleri arasında Viyana’da yapılan top­ lantı sonucu, Merkezi Viyana’da bulunan Uluslararası Kriminal Polis Komisyonu’nun kurulması kararlaştırıl­ mıştır.

Bu komisyon, II.Dünya Savaşı’na kadar görevini sürdürmüştür. İkinci Dünya Savaşından sonra 1946’da Brüksel’de yapılan toplantıda, yeni bir statü oluşturula­ rak, komisyonun merkezi Paris’e nakledilmiştir.

1956 yılında, statü gözden geçirilip, yenilenerek teşkilatın adı Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı - Inter- pol olarak değiştirilmiştir.

Her yıl Teşkilat’a katılan üye sayısında artış olmuş­ tur.

Teşkilat, 1989 yılında, merkezini Paris’ten, yeni in­ şa edilen Lyon’daki modern binasına nakletmiş ve ha­ len burada faaliyetini sürdürmektedir.

Türkiye, U.K.P.T. - INTERPOL’e 1930 yılında üye olmuştur. Başlangıçta küçük bir büro olarak hizmet ve­ ren ülkemiz Interpol Milli Merkez Bürosu, dünyadaki genel gelişmeler, uluslararası suç ve suçluluğun artma­ sı sonucu, 1988 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü bün­ yesinde Interpol Daire Başkanlığı olarak yeniden dü­ zenlenmiştir. Daire Başkanlığımızda, İngilizce ve Fran­ sızca lisan bilen elemanlar görev yapmaktadır. Interpol Daire Başkanlığı; Interpol Ana Sözleşmesi ve çeşitli ül­ kelerle yapılan ikili ve Çok Taraflı Anlaşma Hükümleri çerçevesinde uluslararası terörizm, uyuşturucu madde kaçakçılığı, silah - mühimmat ve oto kaçakçılığı, cana ve mala karşı işlenen suçlar, sanat ve tarihi eser kaçak­ çılığı, kalpazanlık ve benzeri tür suçlarla mücadelede, Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Birimleri, Adalet Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Merkez Bankası ve diğer kuruluşlarla sıkı ve verimli bir işbirliği içinde çü.~ vini yürütmektedir.

Uluslararası konumu ve artan nüfusu gözönüne a- lınarak yazışmalardaki artış oranı doğrultusunda İstan­ bul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde bir Interpol Şube Müdürlüğü kurulmuş, bu şubeye değişik yabancı diller bilen elemanlar atanarak uluslararası suç ve suçlularla mücadeledeki koordinenin genişletilmesi amaçlanmış­ tır.

Interpol Daire Başkanlığı; Teşkilat’a üye olduğu 1930 tarihinden bugüne kadar uluslararası polisiye iş­ birliğine önemli katkıda bulunmakta, “Uluslararası Suç ve Suçlularla Mücadelede, Yurtta Koordine ve Dünya­ da İşbirliği” ilkesi ile kendisine düşen görevi en iyi bir şekilde yürütmeyi amaçlamaktadır.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

kara meşin bir ceket gibi taşıyacaksın, Onu bilmem benim. yıldızların uzaklığınca

1944 yaz aylarının Küçüksu çayırı ve plajı, Muzaffer Şerif Ba­ şoğlu ve Behice Boran’la daha bir başka oluyordu.. Yemekler, bahçe, yol, deniz, kumlar daha bir

Konuyla ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında Türkçe Öğretimi Lisans Programı'nda verilen derslerin işlevselliği üzerine öğretmen adaylarıyla (Özkan ve

Kâtip bir fikri bu tarza uyarak ifade etmek için cümleleri birbirine «olduğu, bulun­ duğu, olahğuudan, buiîunüiığ undan» gibi rabıtalarla bağlıyarak

Özet: Yüksek atefl, bafl a¤r›s›, cilt ve mukozalarda kanama, ishal, bulant›, kusma flikayetleri ile izledi¤imiz ve laboratuvar bulgular›nda lökopeni, trombositopeni, AST,

[r]

Gerçekten büyük bir şair, kendi dilini büyük bir dil yapan şairdir.” (Kültür Üzerine Düşünceler, çev.. ya da buna dayalı bir kuru üstünlükle kendi nefsine yan

‘İkinci Yeni’ diye isimlendirilen, 1954’le başlatılan modern atılımda/açılım- da yer alan şairlerin dil tutumunda bilgiye yeni bir yaklaşım, şiir bilgisiyle yeni