• Sonuç bulunamadı

Türk ülküsünü söyleyen hikayeci Ömer Seyfettin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk ülküsünü söyleyen hikayeci Ömer Seyfettin"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

teker

M İ L L İ Y E T Ç İ F İ K İ R V E E D E B İ Y A T D E R G İ S İ

S A Y I : 5 ŞUBAT 1977 5 0 0 KURUŞ

(2)

Tercüman

1001 Temel Eser

96 VE 97 NUMARALI

KİTAPLARI İFTİHARLA SUNAR

AVRUPA’DAKİ

TÜRKİYE

SIR CHARLES

ELIOT’UN

ŞAHESERİ

4 RENKLİ

PIRIL-PIRIL

ŞAHANE

KAPAKLAR

İÇİNDE

442 SAHİ FE

2 CİLT BİRDEN 20 LİRA

(3)

Toker

Milliyetçi Fikir ve Edebiyat Dergisi •

ADRES: Yerebatan Büyük Azim Palas 40/10 - İSTANBUL

Tel.: 22 11 23 - 27 70 46

Yıl: 1 — Sayı: 5

Sahibi ve Sorumlu Yayın Müdürü: Yalçın Toker

• ABONE: Yıllık 60 TL.

Yabancı ülkelere iki mislidir.

İLAN: Kapak renkli : 3000 TL. İç kapak : 2000 TL. İç sayfalar : 2000 TL. Yarım sayfa : 1000 TL. Dizgi-Tertip-Baskı: Yüksel Matbaası

3.2.1977 • ÖMER SEYFETTİN Özel Sayısı • Fiyatı: 500 Kuruş BU SAYIDA:

A. Rahim Balcıoğlu, Coşkun Erte- pmar, Yalçın Toker, Kudret Sinan, Tahir Kutsi Makal, O. Selim Ko- cahanoğlu, Gültekin Samanoğlu, İsa Kayacan, Selahattin Savcı, Nihat Balcı, Nurettin Doğan, H. Cengiz Alpay, Bahriye Çamye- şil, Sevil Sezen’in yazı ve şiirleri.

HUZUR ÇAĞRISI

A. Rahim BALCIOĞLU Bu ayırmalar, bu gayırmalar, bu haksızlıklar, bu tatsızlıklar daha ne vakte kadar sürüp gidecek?!..

M illetçe özlemini çektiğimiz eşitlik, huzur, gü­ ven; barış birlik, dirlik ne zaman sağlanacak?!..

Öğretmenler kürsülerine, öğrenciler sıralarına, ordular kışlalarına, işçiler iş tezgâhlarının başına ne vakit oturacak?!.

Baba ile oğul, ana İle kız, müdür ile odacı, se­ çen ile seçilen, yazar ile okur ne zaman kucaklaşıp, barışacak?!..

Sözün özü; Türkiye’de barış, güven, huzur ne vakit sağlanacak?!..

* ♦ *

Sen, beride köstebek ömrü süren milyonlara rağmen, karının kürkünü, çocuğunun mamasını, oyun­ cağını Avrupa'dan getiren; Hereke Kumaşı giyme­ yen, Sümerbank Dokumasını beğenmeyen; milyonlar­ ca yoksula rağmen hep «ben» diyen, yüreği nasırlaş­ mış zengin!..

* * *

Sen, Söğüt’te; bir yörük çadırında, atılan Türk Devleti'nln temeli, yüzyıllar boyu, sarsılmadan dim­ dik ayakta durmuşken; üç-beş ayda bir çıkardığı ka­ nunlar, üç-beş hafta bile yürürlükte kalmayan; Türk- İslâm olmaktan korkan; geçmişine küfretmeyi ile­ ric ilik sayan siyasa soytarısı!..

*

* * Ve sen, evet sen!.

Ey, «Hira Dağı kadar Müslüman, Tanrıdağı ka­ dar Türk’üm» diyen insan?.

Ve ey elinden kitabı, dilinden hitabı, göğsünden imânı alınmış, özüne ve öz değerlerine yabancı bı­ rakılmış, kendi yurdunda azınlık durumuna düşürül­ müş, «câmi’e kapanmış müslüman!..»

Ve ey, şâirine: «Arabaya taş koyduk Biz bu yola baş koyduk Milli kinden, acıdan Tabaklara aş koyduk»

dedirtecek kadar açındıran, yakındıran, yoğun acılar içinde kıvranan m illet!..

(4)

A rtık başını kaldırmanın, seni yakanların, acı acı yakındıranların hadlerini bildirmenin; yaldızlara bakmanın; özüne dönmenin, ruhunu saran zincirleri kumanın, yâni siyasa hokkabazlarından kurtulmanın zamanı gelm iştir!..

Haydi çağla, çağla da taş.. Haydi durma, engelleri aş..

Türklük gurur ve şuur doruğuna ulaş.. Bil ki korku, kanların donduğu yerdir. Yaşıyorsan, korkmuyorsan eğer İnan ki, her yer, herşey şenindir...

HUZUR

Huzur... Bu ne duygulu, bu ne güze! kelime böyle!..

Huzur kelimesini yazarken de, söylerken de, duyarken de susacağı geliyor insanın.

Çünkü huzur kelimesi, donmuşluk, sessizlik, yas anlamına gelmez... Zira, huzur, ölü bir kelime değil­ dir. Bir canlılık, bir hareketlilik ifâde eder ki, ahen­ gin; mutlu olmanın; adalet ve e şitlik içinde yaşa­ manın yegâne sembolüdür.

Donmuşluk, tükenmişlik, ölüm sessizliği huzur olmadığı gibi, bir toplum içindeki şamata ve karga­ şalık da huzur değildir.

İ N S A N I N , ekmek, su, hava kadar en çok muh­ taç olduğu şey hiç şüphe yoktur ki, huzurdur.

Ne yazık ki, bugün; huzuru kaçırılmış; tedirgin edilmiş olan toplumumuzda yaşanmazlıkları yaşıyo­ ruz.

TEDİRGİN DÜNYA

Çağımızda, m illetler birbirine düşman...

Ne hür dağlarda, ne engin denizlerde ve ne de duru göklerde huzur, güven, emniyet kalmıştır.

Yirminci yüzyılda insanlık, yeryüzüne sığamaz olmuş; gökyüzüne çıkmış, fezayı parselleme yarışına çoktan başlamıştır.

Eğer ayda hayat olsa idi, eğer ayda insanlar yaşayabilse idi; eğer, yeryüzü insanının bir huzur kaatili olduğunu, ay'daki taş-toprak bilse idi; sanı­ rım yeryüzü insanını üstüne bastırmaz, huzurunun kaçmasını istemezdi.

insan, beynini tırmalayan, ruhunu alan; insanı sürekli tedirgin eden makine; insanın yaşama kaynağı olan barışı, huzuru öldürmüştür.

* * * Hani o sükûn? Hani o huzur? Hani o güven? Hani o emniyet? Hani o ahenk?

YAZIK ÖMRÜNÜN ALTIN ÇAĞINA

Katısın taşçasına yumuşak görünüşler içinde, Bu alın körpedir,

Bu fidan taze

Diyecek sevgi gücünü yitirm işsin de.. Şu bebek, şu gencecik anne,

Birini yetim bırakırsın, birini dul. Sonra dönersin

Olursun halktan yana, olursun insancıl.. Çirkin karanlıklarda işler elin gizli gizli, Yine de aydınlık bende dersin..

Hep yıkarsın yapmadan,

Hınca bulanmış düşüncen, duygun, yüreğin, kafan.. Bütün azgınlıklar kemik bağlamış kininde, Kara bir duvarla kapatmışsın pencerelerini

aklın. Söyle neyin koruyanı, neyin arayanısın, Hangi özgürlüğün, hangi hakkın?..

Boşuna akıyor senin olan bütün bu güzel anlar, Düşünemiyorsun ki bilgisiz acı güç tükenir

bir gün.. Yazık, hayırsızca harcadığın altın çağıdır

ömrünün, Kuruttuğunsa gencecik gencecik fidanlar.. Yaktığın, yıktığın m illetin benliği, m illetin malı, Uğruna oynadığın koskoca bir vatan!

Kimler diyecekse sana, yeter artık, yeter demeli, Çoktan geldi geçiyor günahlarını tartacak

zaman... ÇOŞKUN ERTEPINAR

Ve hani o adâlet, eşitlik, mutluluk içinde ya­ şayan, yarın endişesi duymayan ağır, vakur Türk M il­ leti?!..

Hani nerede o yokluğu İle yok olmaya yüz tu t­ tuğumuz, özlemi ile yanıp, tutuştuğumuz emniyet, güven, barış sembolü olan tek kelime; büyülü, tıl­ sımlı söz.. HUZUR?!..

Ey huzur! gel artık, buyur!.

Buyur da, sana susamış gönüllerimizi doyur!..

(5)

Türk ülküsünü söyleyen hikayeci

Ömer Seyfettin

28 Şubat Ömer Seyfettin’in do­ ğumunun 93. ncü yıldönümüne rastlamaktadır. Bu münasebetle dergimizin 5. sayısını onun aziz hatırasına adamaktayız.

Ömer Seyfettin, Türk hikâyeci­ liğinin en ünlü simalarından bi­ ridir. O, bütün bir ömür boyunca Türk dili, Türk vatanı ve Türk mil­ liyetçiliğine hizmeti düşünmüş ve eserlerinin hepsinde bu idealin gerçekleşmesi için çaba göstermiş­ tir. Realist Türk hikâyeciliğinin bu usta kalemini tanıyabilmek için önce, çok kısa bir şekilde, ha­ yatını gözden geçirelim.

HAYATI

11 Mart 1884 yılında Gönen’de dünyaya gelmiştir. Babası, K af­ kasya Türklerinden yüzbaşı Ömer Şevki beydir. Annesi kaymakam Mehmed beyin kızı Fatma hanım­ dır.

Çok küçük yaşta okula başla­ mış, ilk öğrenimini Gönen ve Ayan­ cık’ta tamamlamıştır. İlk öğrenim günlerine ait anılarını kitapta «And» ve «Falaka» isimli hikâye­ lerinde anlatmaktadır.

Daha sonra, annesi ile birlikte İstanbul’a gelen Ömer Seyfettin, 1893 yılında yani henüz 9 yaşın­ da iken Eyüp Baytar Rüştiyesine girmiştir. Öğrenimine, Edirne’de­ ki Askerî İdâdîde devam eden ya­ zar, buradan mezun olduktan son­ ra tekrar İstanbul’a dönerek Har­ biye Mektebine yazılmıştır. 1903 yılında Harbiyeden mezun olmuş, sonra piyâde mülâzim-i sânisı rüt­ besi ile orduya katılmıştır.. Böy- lece henüz 19 yaşında iken haya­ ta atılan Ömer Seyfettin’in 36 yıl­ lık ömrünün geri kalan yıllarını şöylece özetleyebiliriz:

19 Yaşında: 1903 yılında Piyâde teğmeni olarak 3. Orduya katıldı. İzmir’de redif fırkasında ve Kuş­ adası redif taburunda görev yap­ tı.

22 Yaşında: 1906 yılında Jan­ darma Okulunda öğretmenlik yap­ tı. Çok küçük yaştan beri, edebi­ yata ve yazı yazmağa büyük me­ rak ve kabiliyeti vardı. İzmir’de iken, Sebat ve Serbest İzmir isimli gazetelerde yazıları yayınlandı. Meşrutiyete kadar İzmir’de kaldı.

24 Yaşında: 1908 yılında Selânik Üçüncü Ordu nizamiye taburuna tayin edildi. Aynı yıl üsteğmen rüt­ besi ile Bulgaristan sınırındaki Ya- korit köyünde hudut bölüğüne nakli çıktı. Vatanî görevinin ya- nısıra, edebiyatla ilişkisi de kesil­ miyordu. Bu yıllarda, İstanbul’da çıkan Âşiyan, Selanik’de neşredi­ len Bahçe ve Kadın mecmuala­ rında şiirleri yayınlanıyordu... Ya­ zılarında daha çok «Perviz» tak­ ma adını kullanmaktaydı.

25 Yaşında: 1909 yılından itiba­ ren Rumeli gazetesinde, Bahçe

(Selanik) ve Teşvik dergilerinde yazıları çıkmaya başladı. 17 Ni­ san 1909’da 31 Mart isyanın bas­ tırmak için Hareket Ordusu ile İs­ tanbul’a geldi.

26 Yaşında: 1910 yılında taz­ minatını ödeyerek ordudan istifa etti... Görevi icabı, Balkanlardaki milliyetçilik ve istiklâl cereyanla­ rına tanık olan yazar, bir Türk vatandaşı olarak Türk milliyetçi­ liği aşkı ile yanıp tutuşmaya baş­ lamıştı. Hayatını, sanatını, milli­ yetçilik idealinin gerçekleşmesi uğruna kullanmayı kendine prem sip edinmişti. Bunun için de önce, dilde Türkçeleşmenin şart olduğu­ na inanıyordu. Kendisi ile ayni inançta olan Ziya Gökalp ve Ali Cânip’Ie tanıştı.

27 Yaşında: 11 Nisan 1911 yı­ llıma, uenç js.aiem.ier Dergisinin yem duzenaenı ha sayısında: «n e­ ni insan» isimli manaiesı yayın­ landı. Bu makale, Servet-i Fünûn eaeoıyatına Karşı çiKişının ve dil­ de sadelik devrımını başlatışınm ilk adımı oldu. Pnmo Türk Çocu­ ğu hikâyesi de bu yıl içinde ayni uergıde yayınlandı.

28 Yaşında: 1912 yılından iti­ baren, sade dille yazdığı yeni hi­ kâyeleri, Türk Yurdu, Zekâ, Genç Kalemler dergilerinde yayınlanma­ ya başladı, çocukluk anıları olan And hikâyesi, 1912’de Genç Ka­ lemler Dergisinde neşredildi. Ayni yıl, Balkan harbi patladı... Ömer Seyfettin de yeniden ordudaki gö­ revine döndü. Harpte, Yanya Ka­ lesinde Yunanlılara esir düştü. Esaret günlerinde hikâye yazma­ ya devam etti ve hikâyeleri Halka Doğru, Zekâ ve Türk Yurdu’nda yayınlandı.

29 Yaşında: 1913 yılında tekrar ordudan ayrıldı ve İstanbul’a döndü. Makale ve hikâyeleri Türk Yurdu Dergisi ve Tanin gazete­ sinde çıkıyordu. Aynı yıl annesi vefat etti.

30 Yaşında: 1914’de Kabataş Li­ sesine edebiyat ve felsefe öğret­ meni oldu. Celâl Sâhir’le birlikte Türk Sözü dergisini çıkardılar. Türk Sözü’ne başmuharrir olmuş­ tu.

31 Yaşında: Kadıköy’de bir dok­ torun kızı olan Caliba hanımla ev­ lendi. 1915.

32 Yaşında: 1917 ve 1918 yılla­ rında, Vakit Gazetesinde ve haf­ talık Yeni Mecmua dergisinde, makale ve hikâyeleri yayınlandı. Sayısı 125’i bulan hikâyelerinden 29 tanesi, Yeni mecmuanın 1-66 inci sayılarında neşredilmişti.

(6)

ÖMER SEYFETTİNDE MİLLİYETÇİLİK

BİR çocuk nasıl Türk

Milliyetperveri olur?

Başım Vermeyen Şehit, Kütük, Topuz, Teke Tek, Kızıleima Neresi? Vire, Pembe İncili Kaftan, Fer­ man, Diyet, Yalnız Efe, Forsa... bunlar arasındadır. Hürriyet Bay­ rakları ve diğer birkaç hikâyesi ise Türk Yurdu Mecmuasında çık­ tı.

34 Yaşında: 1918 yılında Darül­ fünunda kurulan tercüme Encü­ menine üye oldu. Akşam gazete­ sinde hikâye ve makaleleri yayın­ lanıyordu. Eski harflerle ilk kitap­ ları bu yıl içinde basıldı. Bu ki­ taplar; «Harem ve Ashabı Kehfi- miz »adlı büyük hikâyeleri idi. Di­ yet vs. gibi bir kısım hikâyeleri Yeni Mecmuada yayınlandı.

34 yaşı yazarın, karısından ay­ rılması ve birinci dünya harbin­ deki yenilgimiz gibi sebepler yü­ zünden, en üzüntülü yıllarıdır.

35 Yaşında: Vakit ve Türk Dün­ yası gazetelerinde yazıları neşre­ dildi. Bu arada Yalnız Efe ve For­ sa gibi bazı hikâyeleri Büyük Mec­ mua dergisinde yayınlanmaya de­ vam ediliyordu.

36 Yaşında: Türk edebiyatının Ülkücü hikâyecisi 25 Şubat 1920 yılında iyice hastalandı. 15 gün kadar hasta yattı. Nihayet 6 Mart 1920’de 36 yaşında iken şeker has­ talığından vefat etti. Kadıköy Kuşdili’nde Mahmut Baba mezar­ lığına gömüldü. 1945 yılında, bu­ radan yol geçirilirken cadde or­ tasında kalan mezarından kemik­ leri alınıp Zincirlikuyu mezarlı­ ğında tekrar toprağa verildi.

TOKER'İN 100 BÜYÜK EDİP VE ŞAİR

DİZİSİNDEN: ÖMER SEYFETTİN

(2. BASK!)

Yazan: YALÇIN TOKER Fiatı: 10 Lira

Dağıtım: Anda ve M illî Eğitim Bakanlığı Yayınevleri

1 — Konuştuğu Türkçeyi sever, konuştuğu lisanı yazar ve bu gü­ zel İstanbul Türkçesini herkese öğ­ retmeye çalışır.

2 — Dinî gibi m illiyetini de se­ ver ve mukaddes bilir. Türklüğün aleyhinde bulunanlara karşı müda­ faa eder. M illiyetine lâkırdı söylet­ mez. Türklüğün dünyadaki m illet­ lerin hepsinden daha necip ve ce­ sur olduğunu hatırdan çıkarmaz. Hangi m illetten olursa olsun Türk­ çe öğrenip Türk m illetine karışan muhacirlere tıpkı eski kan kardeşi imiş gibi muamele eder.

3 — Her fırsatta Türklüğü meth­ eder, Türklüğe kıymet verir. Her fırsatta Türk tarihini, cihangirleri­ ni, Türk âlimlerini anar.

4 — En büyük cihangirler, Türk- lerden çıktığı gibi İbni Sina ve Uluğ Bey gibi en büyük âlimlerin de Türk milletinden geldiğine iman

eder.

5 — Her şeyden evvel Türk ta­ rihine vukuf peyda eder. Türklüğe dair yazılan edebî ve fenni şeyleri diğer mütalâalara tercih eder.

6 — Askerlik, tüccarlık, sanat­ kârlık, memurluk, hâsılı hangi mes­ lek için hazırlanırsa hazırlansın en başlıca emeli Türklüğe, Türk mef- kûresîne hizmet etmek olur.

7 — Şahsî hayatının fâni, fakat m illiyetinin, Türklüğünün ebedi ol­ duğunu aklından çıkarmaz. Herkes mezara girecek ve ölecektir. Tarihe giren kahramanlar ölmezler. M ille t­ lerin kalbinde yaşarlar. M illiye t per- ver olmak isteyen her çocuk nasıl olursa olsun, iyi bir namla Türk

tarihine girmeye çalışır. Dünyada tarihe girip şanlı bir hâtıra bırak­ mak kadar âli ve gıpta olunacak birşey yoktur. Ruhunda büyüklük ve yükseklik meyli olan çocuk mut­ laka Türk milliyetperveri olur. Her yerde, her vakit ve her işde birin­ ci olmaya çabalar. Yorulmaz. Bık­ maz, üşenmez. Vücudunun izcilikle ve idmanla, fikrini bilgi ile frenler, ruhunu m illî mefkure ile kuvvet­ lendirir. Bilgisiz bir kuvvet ve ca­ hil kafa altında sağlam bir vücut hiç bir işe yaramayacağı gibi mef- kûresiz bir ilim, mefkûresiz bir âlim de hiçbir İşe yaramadıktan başka Türklük cemaatine ta rif olun­ maz zararları dokunur.

Ey Türk çocukları! Siz hem kuv­ vet, hem bilgi, hem de mefkûre sahibi olunuz. Büyük muvaffakiyet­ leriniz namınızı tarihe geçirecek ve sizi bu fâni hayatın fevkinde o ebe­ dî ve ölümsüz hayatta nâil edecek­ tir.»

ÖMER SEYFETTİN HAKKINDA YAYINLANMIŞ ESERLER:

Bütün Cepheleri ile Ömer Seyfed- din. «Hilmi Yücebaş» Ömer Seyfeddin «T.D.K. Yayını» Ömer Seyfeddin

Ferit Ragıp Tuncor ve Selâhaddin Arıkan» Ömer Seyfeddin, Ülkücü Bir Yaza­ rın Romanı. «Tahir Alangu» Ömer Seyfeddin «Yaşar Nabl» Ömer Seyfeddin ve Hayatı

«Ali Canalp» Turistik Gönen ve Ömer Seyfed­ din.

(7)

ÖMER SEYFETTİN’DEN

BİR HİKAYE

FORSA

Akdeniz’in esâtir yuvası nihayet­ siz ufuklarına bakan küçük tepe, mini mini bir çiçek ormanı gibiy­ di. Beyaz taşlardan yapılmış kısa larının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyor, ilkbaharın tat­ lı rüzgârıyle sarhoş olan martılar, çılgın nâralarla havayı çınlatıyorlar- d. Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik, tâ vâdiye kadar iniyordu. Bağın orta­ sındaki vîrân kulübenin kapısız medhalinden bir ihtiyar çıktı. Sa­ çı, sakalı bembeyazdı. Kanburunu düzeltmek istiyormuş gibi gerindi. Elleri, ayakları titriyordu. Gök ka­ dar boş, gök kadar sâkin duran de­ nize baktı. Baktı.

— Hayırdır inşallah!

Dedi. Duvarın dibindeki taş yı­ ğınlarına çöktü. Başım iki ellerinin arasına aldı. Sırtındaki yırtık bir çu­ val vardı. Çıplak ayakları topraktan yoğurulmuş sanılacaktı. Zayıf kol­ ları kirli tunç rengindeydi. Tekrar başını kaldırdı. Gökle denizin bir­ leştiği dumandan çizgiye dikkatle baktı. Fakat görünürde birşey yok­ tu.

* * *

Bu, her gece uykusunda kendini kurtarmak için birçok gemilerin pu­ pa yelken geldiğini gören zavallı, eski bir Türk forsasıydı. Esir ola­ lı kırk seneden ziyâde geçmişti. O- tuz yaşında dinç, levent, kuvvetli bir kahramanken Malta korsanları­ nın eline düşmüştü. Yirmi sene on­ ların kadırgalarında kürek çekti. Yirm i sene, iki zincirle iki ayağın­ dan rutûbetli bir geminin dibine bağlanmış yaşadı. Yirmi senenin yazları, kışları, rüzgârları, fırtınala­

rı, güneşleri, onun granit vücûdu­ nu eritemedi. Zincirleri küflendi, çürüdü, kırıldı. Yirmi sene içinde birkaç defa halkalarını, çivilerini değiştirdiler. Fakat onun çelikten daha sert adeleli bacaklarına bir­ şey olmadı. Yalnız apdest alama­ dığı için üzülürdü. Dâimâ güneşin doğduğu tarafı sol ilerisine alır, gözlerini kıbleye çevirir, beş vak­ tini gizli gizli, işâretle edâ ederdi. Elli yaşına gelince korsanlar onu «artık iyi kürek çekemez» diye çı­ karıp bir adada satmışlardı. Efen­ disi bir çiftçiydi On sene kuru ek­ mekle onun yanında çalıştı. Allah’a çok şükrediyordu. Çünkü artık ba­ caklarından mıhlı değildi. Abdest alabiliyor, tam kıblenin karşısına geçiyor, unutmadığı âyetlerle na­ maz kılıyor, duâ edebiliyordu. Bü­ tün ümidi memleketine, Edremîd’e kavuşmaktı. Otuz sene içinde hiç­ bir an ümidini kesmedi. «Öldük­ ten sonra dirileceğime nasıl ina­ nıyorsam, elli yıl esirlikten sonra da memleketime kavuşacağıma öy­ le inanırım!» derdi. En şanlı en meşhur Türk gemicilerindendi. Da­ ha yirm i yaşındayken Tarık Boğa- zı’nı geçmiş, poyraza doğru hafta­ larca, aylarca kenar, kıyı görme­ den gitmiş, ratgeldiği hucrâ ada­ lardan cizyeler almış, irili ufaklı do­ nanmaları tek başına hafif gemisiy­ le berbâd etm iştir. O vakitler Türk- e li’nde nâmı dillere destandı. Pâ­ dişâh bile kendisini saraya çağırt­ mış, mâceralarını dinlemişti. Çün­ kü Hızır Aleyhisselâm'ın g ittiğ i di­ yarları dolaşmıştı. Öyle denizlere gitm işti ki, üzerinde dağlardan, adalardan büyük buz parçaları yü­ züyordu.

Oraları tamamiyie başka bir ci­ handı. Altı ay gündüz, altı ay gece olurdu! Karısını, işte bu, senesi bir büyük günle bir büyük geceden ibaret olan başka cihandan al­ mıştı. Gemisi altın, gümüş, inci, elmas, esir dolu vatana dönerken, kenarsız denizin ortasında evlen­ miş, oğlu Turgut, Çanakkale'yi ge­ çerken doğmuştu. Şimdi kırkbeş yaşında olmalıydı. Acaba yaşıyor muydu? Hayâlini unuttuğu karlar­ dan beyaz karısı acaba hâlâ sağ mıydı? Kırk senedir, yalnız taht şehrinin, İstanbul’un minâreli uf­ ku hayâlinden hiç silinmemişti. «Bir gemim olsa gözümü kapar, Kabataş’ın önüne demir atarım» di­ ye düşünürdü. Altmış yaşını geç­ tikten sonra efendisi, onu sözde âzâd etti. Bu âzâdetme değil, so­ kağa, açlığa, perişanlığa atmaktı. İhtiyar esir, bu virân bağın içinde­ ki harap kulübeyi buldu. İçine gir­ di. Kimse birşey demedi. Arasıra kasabaya iniyor, ihtiyarlığına acı­ yanların verdiği ekmek parçalarını toplayıp dönüyordu. On sene da­ ha geçti. A rtık hiç kuvveti kalma­ mıştı. Hem bağ sahibi de artık ken­ disini istemiyordu. Nereye gide­ cekti?

Fakat işte, eskiden beri gördüğü rü'yaları yine görmeğe başlamış­ tı. Kırk senelik bir rüya... Türkler'- in, Türk gemilerinin gelişi...

Gözlerini kadîd elleriyle iyice oğdu. Denizin gökle birleştiği yere yine baktı. Evet, mutlaka gelecek­ lerdi. Buna o kadar emindi ki...

— Kırk sene görülen bir rü’yâ yalan olamaz!

Diyordu. Kulübe duvarının dibi­ ne uzandı. Yavaş yavaş gözlerini kapadı. İlkbahar bir ümit tufanı gi­ bi her tarafı parlatıyordu. Martıla­ rın:

(8)

— Geliyorlar, geliyorlar, seni kurtarmağa geliyorlar!

Gibi iş ittiğ i tatlı seslerini din­ leye dinleye daldı. Duvar taşları­ nın arasından çıkan kertenkeleler üzerinde geziniyorlar, çuvaldan es­ vabının içine kaçıyorlar, gür beyaz sakalının üstünde oynaşıyorlardı. İhtiyar esir, rüyasında ağır bir Türk donanmasının limana gerdiğini gö­ rüyordu. Kasabaya giden yola bir­ kaç bölük asker çıkarmışlardı. Al bayrağı uzaktan tamdı. Yatağanlar kalkanlar güneşin aksiyle parlıyor­ du.

* * *

— Bizimkiler! Bizimkiler!

Diye bağırarak uyandı. Doğrul­ du. Üstündeki kertenkeleler kaçış­ tılar. Limana baktı. Hakîkaten kale­ nin karşısına bir donanma gelmiş­ ti. Kadırgaların, yelkenlerin, kürek­ lerin biçimine dikkat etti. Sarardı. Gözlerini açtı, kalbi hızla çarpma­ ğa başladı. Ellerini göğsüne koy­ du. Bunlar Türk gemileriydi. Kena­ ra yanaşıyorlardı.. Gözlerine İnana­ madı-. «Acaba rü’yâm devam mı edi­ yor?» şüphesine düştü. Fakat uya- nıkker rü’yâ görülür müydi? Ka­ naat getirmek için elini ısırdı. Yer­ den sivri bir taş parçası aldı. A l­ nına vurdu. Evet, İşte hissediyor­ du. Uyanıktı. Gördüğü rü’yâ değil­ di. O uyurken, donanma, burnun arkasından birdenbire zuhur etmiş olacaktı. Sevinçten, hayretten diz­ lerinin bağı çözüldü. Hemen çök­ tü. Kenara çıkan bölükler, ellerin­ de al bayrak, kalenin etrafına doğ­ ru ilerliyorlardı. Kırk senelik bir beklemenin son azmiyle davrandı. Birden kemikleri çatırdadı. Badem ağaçlarının çiçekli gölgeleriyle ör­ tülen yoldan yürüdü. Kenara doğ­ ru koştu. Koştu. Karaya çıkan as­ ker, ak sakallı bir ihtiyarın kendi­ lerine doğru koştuğunu görünce^

— Dur!N

Diye bağırdılar. İhtiyar durmadı; bağırdı;

— Ben Türküm, oğullar, ben Tür­ küm!

Askerler onun yaklaşmasını bek­ lediler. ihtiyar, Türkler’in yanına yaklaşınca önüne ilk geleni tutup öpmeğe başladı. Gözlerinden yaş­ lar akıyordu. Hâline bakanların hepsi müteessir olmuştu. Biraz he- yecâm sükûn bulunca ona sordu­ lar:

— Kaç yıldır esirsin? — Kırk! — Nerelisin? — Edremitli. — Adın ne? — Kara Memîş. — Kaptan miydin? — Evet.

ihtiyarın etrafındaki askerler bir­ birine karıştı. Bir çığlıktır koptu. «Beye haber verin! Beye haber ve­ rin!» diye bağrışıyorlardı. İhtiyarın kollarına girdiler. Kuş gibi deniz kenarına uçurdular. Bir sandala koy­ dular. Büyük bir kadırgaya çıkardı­ lar. Askerin içinde onun menkıbe­ lerini bilmeyen, şöhretini duyma­ yan yoktu. Biraz güvertede durdu. Sevinçten kırk senedir hasret kal­ dığı millettaşlarını görmekten, şa­ şırmış, aptallaşmıştı. Ayağına bir çakşır geçirdiler. Sırtına bir kaftan attılar. Başına bir kavuk koydular. — Haydi, Bey’in yanına!

Dediler. Kendini kadırgaya geti­ ren askerlerle berâber, büyük ge­ minin kıçına doğru yürüdü... Kara bıyıklı, sırmalı esvabının üzerine demir, çelik zırhlar giymiş, iri bîr adamın karşısında durdu.

— Sen kaptan Kara Memîş mi­ sin?

— Evet, dedi.

— Hızır Aleyhisselâmın geçtiği yerlerden geçen sen misin?

— Benim.

— Doğru mu söylüyorsun? — Ne yalan söyleyeceğim? — Aç bakayım sağ kolunu! ihtiyar, kaftanının altından kolu­ nu çıkardı. Sıvadı. Bey’e uzattı. Ba- zusunda haç şeklinde derin bir ya­ ra izi vardı. Bu yarayı gecesi altı ay süren bir adadan karısını kaçı­ rırken almıştı. Bey ellerine sarıl­ dı. Öpmeğe başladı.

— Ben senin oğlunum! Dedi.

— Turgut musun? — Evet.

4c 4c 4e

ihtiyar esir sevincinden bayılmış­ tı. Kendine gelince oğlu ona:

— Ben karaya cenk için çıkıyo­ rum. Sen gemide rahat kal.

Dedi. Eski kahraman kabul etme­ di:

— Hayır. Ben de berâber cen­ ge çıkacağım.

— Çok ihtiyarsın baba. — Fakat kalbim kuvvetlidir. — Rahat et! Bizi seyret!

— Kırk senedir dövüşe hasre­ tim.

Oğlu:

— Vurulursun! Vatana hasret gi­ dersin!

Diye onu gemide bırakmak iste­ di. Kara Memiş, o vakit birdenbire gençleşmiş bir kaplan gibi doğrul­ du. Duramıyordu. Kalkan, kılıç, is­ tedi. Sonra geminin kıçında salla­ nan sancağı göstererek:

— Şehit olursam bunu üzerime örtün! Vatan, al bayrağın dalgalan­ dığı yer değil midir?

(9)

Türk’e Aşık Türk

Yazan:

Ömer Seyfettin

BURHANŞENER

Türk fik ir ve edebiyat tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri olan ÖMER SEYFEDDİN (1884-1917), (PEMBE İNCİL ¡KAFTAN) hikâyesi­ nin kahramanını şu satırlarla anla­ tır:

«Namusuyla yaşar, kimseye ey­ vallah etmezdi. Yegâne mefkuresi Allahtan başka kimseye secde et­ memek, kula kul olmamaktı... İn­ sanlık onun nazarında çok yüksek, çok büyüktü. İnsan arz üzerinde Al­ lahın bir halefiydi. Allah insana kendi ahlâkını vermek istemişti. İnsan her mevcudun fevkindeydi. Kuyruğunu sallaya sallaya efendi­ sinin papuçlarını yakalayan köpe­ ğe tabasbus pek yakışırdı; ama in­ sana...»

Yakın arkadaşlarının ifadesine göre, bu satırlar, aynı zamanda hi- kâyecimizin karekterini gösteren sözlerdir. Ancak hayatta sadece Allaha secde etmek istiyen bu Türk oğlunun, önünde secde ettiği bir büyük varlık daha vardı ki o da Türklüktür.

Türk'e âşk her Türk gibi, her şeyin üstünde ve her şeyden çok Türklüğü düşünen ÖMER SEYFED­ DİN, gerek hikâyelerinde ve gerek­ se diğer yazılarında kendi çağını aşan bir fikri olgunlukla m illetim i­ zin meselelerini ele almış ve bun­ ları büyük hakikatler olarak orta­ ya koymuştur.

ÖMER SEYFEDDİN'in eserlerin­ de en çok ehemmiyet verdiği me­ selelerden birisi (m illiyet) tir. Dev­

rinin Osmanlılık zihniyetine karşı O, daima Türklüğü ve Türkçülüğü müdafaa etm iştir. İmparatorluğu­ muzun sınırları içinde yaşayan bü­ tün m illetlerin kaynaştırm asıyla meydana geldiği vahmedilen (Os­ manlI m illeti)nin nasıl boş bir ham hayal olduğunu, tarih en kör göz­ lere bile sokmadan çok önce, O, bir büyük hikâyesinin önsözünde, bu gerçeği şu satırlarla ifade et­ m iştir:

«.... Meşrutiyetten sonra büyük adamlarımızın çoğu ile görüşmüş­ tüm. Hepsinin fikri aşağı yukarı şu neticede toplanıyordu: Osmanlılık müşterek milliyettir. Osmanlılık ne yalnız Türklük, ne de yalnız müs- lümanlık demektir. OsmanlI Dev­ letinin idaresinde yaşayan her fert (bilâ tefrik i cins ü mezhep) Os­ manlI milletine mensuptur.

Halbuki bu fikir, gayri millî Tan­ zimat maarifinin yetiştirdiği dimağ­ larda doğmuş bir vehimden, bir ham hayalden ibarettir. Dini, lisanı, tarihi, hasrı, mefahiri ayrı olan fert­ lerin mecmuundan (müşterek bir milliyet) teşkil etmek imkânı yok­ tu...»

ÖMER SEYFEDDİN, Osmanlılık fikrini reddederken, m illetin ne ol­ duğunu, ne olabileceğini de anlat­ maktan geri kalmamıştır. Ona gö­ re Türk, Türk ana ve babadan dün­ yaya gelen, Türkçe konuşan insan­ dı ve Türk nerede yaşarsa yine Türktü. (Piç) isim li hikâyesindeki şu satırlar onun Türkten anladığı­

nın örneklerinden biridir:

(Lâkin İstanbul'da doğan, anası Türk, babası Türk olan, Türkçe ko­ nuşan bir aileden çıkan, damarla­ rında Türk kanı akan bîr Ahmet Nihat milliyetini değiştiremez.)

ÖMER SEYFEDDİN, ancak Türk- lerin Türk olabileceği gerçeğini ilk­ okul çocuklarının dahi acıyabilece­ ği bir şekilde HÜRRİYET BAYRAK­ LARI hikâyesindeki şu sözlerle an­ latmıştır:

(Bir cinsten olmayan şeyler cem- edilemez. Meselâ on kestâne, se­ kiz armut, dokuz elma.. Nasıl cem- edeceksiniz? Bu imkânsızlık nasıl riyazi bozulmaz bir kaide ise; bir­ birlerinden Tarihleri, an’aneleri, meyilleri, müesseseleri, lisanları, mefkureleri ayrı m illetleri cemedip hepsinden bir m illet yapmak da o kadar imkânsızdır. Bu m illetleri cemedip Osmanlı derseniz yanıl­ mış olursunuz..)

M illiye t meselesindeki fikirle ri bu derece kuvvetli olan ÖMER SEY­ FEDDİN, Türk dilinin sadeleşmesi işinde de öncülük etmiş, kuvvetli kalemini Türkçenin yabancı kelime­ lerden ve kaidelerden arınması sa­ vaşında keskin bir kılıç gibi kul­ lanmıştır. Onun, Türk edebiyatının en güzel küçük hikâyeleri olan eser­ leri sade dille yazılmasıydı, Türk­ çenin sadeleştirilmesi akımı bu de­ rece çabuk gerçekleşmezdi.

Büyük hikâyecimiz, Türkçenin mükemmel bir dil olduğuna inan-

(10)

mışlardandı. Bir yazısında şöyle de­ mektedir:

(Dünyanın en mükemmel, en ba­ sit, en sade ve tabiî bir sarfı oldu­ ğu bütün lisan âlimlerince iddia ve beyan olunan Türkçe sarfımızı tanımalı, onun üzerine ifsat edici bir leke gibi düşen cenebi kaide­ leri atmalıyız. Arab ve Farisi edat­ ları asla kullanmamalıyız. Hele ter­ kipleri mutlaka, mutlaka Türkçe ka­ ide ile yapmalıyız.)

Fikir bakımından bu derece kuv­ vetli ve çağından ileri olan ÖMER

SEYFEDDİN, hikâyecilik sanatı iti­ bariyle de Türk edebiyatının bir nu­ maralı adamıdır. Hikâyeleri gerek konu gerekse hikâye etme sanatı bakımından hem ilgi çekici, hem de mükemmel eserlerdir. Hele yük­ sek fik irle ri ihtiva eden veya Türk kahramanlığını dile getiren hikâ­ yeleri bütün Türk gençlerinin mut­ laka okuması gereken eserlerdir.

ÖMER SEYFEDDİN, devrindeki kozmopolitlere karşı: (Lânet milli­ yetini, tarihini, mazisini, ecdadını inkâr edenlere...) demişti. Yine bir yazısında (Türkier hiç bir vakit, hiç bir yerde, hiç bir şeyden korkmaz­ lar) sözünü söylemişti.

Rahmetlinin hâtırasını anarken, bu iki güzel sözünü de özellikle hatırlatmak isterim.

— .— ---

---ŞEMSETTİN KUTLU’nun Toker'de Yayınlanan Eserleri: TANZİMAT EDEBİYATI ANTOLOJİSİ ... 10.— SERVETİFÜNUN EDEBİ­ YATI ANTOLOJİSİ ... 10.— TÜRK ROMANLARI ... 20.— Dağıtım: Anda ve M illî Eğitim

Bakanlığı Yayınevleri

I

VERSİN

ALLAH

CEZASINI

Hele taşa hele taşa Atın onu lâyık başa

Parti «mezhep» diyenin Sofuca kep giyenin Dinime «hap» diyenin

Versin Allah cezâsını! Hep bâtılı övenin

Tek gerçeğe şovenin Doğruluktan dönenin

Versin Allah cezâsını! Sahte evrak düzenin Halkı soyup üzenin Rüşvete göz süzenin

Versin Allah cezâsını! Hak önünde susanın Yurt ve okul basanın Halka zulüm yasa’nm

Versin Allah cezâsını! Şifa sunmaz hekimin Taraf tutan hâkimin Deveyi aşan kinin

Versin Allah cezâsını! ilim satan hocanın

Haram tüten bacanın Kadın satan kocanın

Versin Allah cezâsını! Türk’e kuyu kazanın Birlik, dirlik bozanın Yalan-yanlış yazanın

Versin Allah cezâsını! Milliyetsiz basının

Zıkkım dolu tasının Hem de şürekâsının

Versin Allah cezâsını!

Tiirk-lslâmdan kaçanın Dili nifak saçanın Safta gedik açanın

Versin Allah cezâsını! Şişirilip azanın

Doğru söze kızanın Ak’ı kara yazanın

Versin Allah cezâsını!

♦ *

Ülkümüze üren îtin Faşistin ve komünistin Dişini kırmayan Mit’in

Versin Allah cezâsını! Türk katına ermeyenin Çizgimize girmeyenin Yurda huzur vermeyenin

Versin Allah cezâsını! Allah’ından korkmayanın Yoksullara bakmayanın Helâl lokma yutmayanın

Versin Allah cezâsını! Vardı eller gökte ay’a Biziz kalan yerde yaya Gericinin doya doya

Versin Allah cezâsını! Daha başka neler diyem Bitsin kavga, dursun eylem Birliğime vuranın gem

Versin Allah cezâsını! Gerçek ozan aldı sazın Vurdu mızrap nazın nazın Anlamayan yaban kazın

Versin Allah cezâsın?!

(11)

Asker Türküleri

(Baştarafı 14. sayfada)

Tuna nehri akmam diyor Etrafımı yıkmam diyor Şanlı Gazi Osman Paşa Plevneden çıkmam diyor. Plevnenin ardı bayır Bizlerde kalmadı hayır Yok olası Damat Paşa Yaktı bizi cayır cayır.

Şimdi bizlerden çok uzaklarda kalan ve bir za­ manlar vilayetimiz olan Yemen’e kadar ta Anadolunun içinden savaşa gidip de dönmeyen binlerce Türk ev­ ladının arkasından söylenmiş şu türkü, bilmem han­ gi bağrıyanık ananın yüreğinden kopmuş feryattır.

Kışlanın ardını duman bağladı Analar babalar kara bağladı Yemene gidene herkes ağladı

Eli yemendir, gülü çemendir Giden gelmiyor acep nedendir. Kışlanın ardında bir kırık testi Askerin üstüne sam yeli esti Gelinlik tazeler ümidi kesti

Eli yemendir, gülü çemendir Giden gelmiyor acep nedendir.

Yemen faciasına Anadolu’nun her yerinde ayrı ayrı türküler yakılmıştır. Bunlardan başka biri de şöy-

ledir.

j

Ne çok imiş şu Yemenin devesi Pek ağırdır Hudeybe’nin havası Yemen’e gelenin ağlar anası Yemen çöllerinde kaldım ağlarım. Dertli anam benim için ağlasın Oğul hasretiyle ciğer dağlasın Körpe kuzum ile gönül eğlesin Yemen çöllerinde kaldım ağlarım

Şimdi insanın sorası geliyor: Yemen bizim de­ ğildi de, kurtarılmış vatan Filistinlilerin, çöller Arap- larındı da ve bu topraklarda yaşayanların duyuş ve düşünceleri bizden değildi de, bu topraklar için yüz-^ binlerce Anadolu yiğidi neden kırılmıştı? Neden Ye­ mene gidenler bir daha geri dönmediler. Neden şan­ lı Cemal Paşa bir Kanal Seferinde ve bir gecede bine yakın Türk evladını Süveyş'in sularında boğuverdi. Evet neden? İşte Türk tarihinin acı bir yaprağı, bu türkülerde böyle yaşıyor...

Huzur Çağrısı

(Başterafı 3. sayfada)

YA SİZ, SAYIN SİYASACiLAR, YA SİZ!. Çağlarca gerilerde, Kûh-i Kaf’ın ardında mı, yok­ sa dipsiz kuyuların dibinde misiniz?!..

Değil ise, huzur kaatilleri ile, ömür törpüleri ile, aynı çatı altında oturacak; kısır parti kavgala­ rınız yüzünden, bu millete birazcık huzuru, birazcık güveni hâlâ çok mu göreceksiniz?!..

Fuzuli, gelip dikeldi başıma. Son sözü o söyle­ yecek:

«Güle gûş ittiremez, yok yere bülbül inler; Varak-ı mîbr-i vefayı kim okur, kim dinler.»

TirMwıaııaııı.»OT»aaga!a^t(-ırw'^ii»ıw> mmmmrmarmmBmmaszmmasnuuamamaammmm’

Ömer Seyfettinin

İki Şiiri

Ömer Seyfettin’in,, hikâyeleri kadar olma­ makla birlikte, oldukça başarılı şiirleri vardır. Aşağıda bunlardan iki örnek veriyoruz: KIZI UR MAĞA

Ah, ey Kızılırmak! Ağlıyor musun? Dalgaların coşmuş, bilm iyor durmak, Çöktü yüz bin ocak, anlıyor musun? Ben geldim başına, isterim sormak. DOĞDUĞUM YER

Buralardan çok uzakta bir köydü! Beyaz, billûr bir derecik, içinden Hıçkırırdı, sevinerek geçerken. Kenarında vardı birçok söğüdü... Ben işte bu söğütlerin susmayan Gölgesinde büyümüştüm. Evimiz Tenhaydı; ne yabancı ne bir iz... Bahçemizdi yakındaki o orman. Bir ses: «sevin» derdi gülen rüzgârda, Sevinçlere yoktu orda nihayet.

Sanılırdı bu ses gümüş dallarda Görünmiyen bülbüllerin öğüdü!

Doğduğum yer, doğduğum yer... O cennet Buralardan çok uzakta bir köydü!

(12)

DENİZCİLİK BANKASI T. A. O. GEMİ KURTARMA İŞLETMESİ'

Gemi Kurtarm a İşletmesi, denizlerim izde gemi kurtarma yardım işlerini yapmaya yetkili bir işletme olup, kıyılarımızın muayyen kısımla­ rında deniz kazasına uğrayan yabancı ve Türk gem ilerinin kurtarılması için kanunen tekel hak­ kına sahiptir.

Kazazede gemi ve yüklerini kurtarma işle­ rinin hacmi bugünkü yük ve yolcu gem ilerinin modern, mütenevvi seyir ve cihazlarına m alik bulunmaları sebebiyle her zaman değişmekte­ dir.

Halen işletmede tonaj toplamı 2066 gros ton ve yaş ortalaması 13,5 olan ALEMDAR II ve İMROZ II kurtarma gem ileri mevcuttur.

İstanbul Lim anı’nda ve Boğaz’daki muhte­ mel gemi yangınlarına karşı daha tesirli olabil­ mek için Gemi Kurtarma İşletmesi 1971 yılında Camialtı Tersanesi’nde yaptırılan (SÖNDÜREN I) adlı yeni bir yangın söndürme gem isiyle de takviye olunmuştur.

(TOKER — İLAN — )

TOKER YAYINLARI SUNAR

TAHİR KUTSİ MAKAL’m yayınlanan eserleri: KARACAOĞLAN (2. baskı — 10 TL.)

DADALOĞLU (2. baskı — 10 TL.) KÖROĞLU (10 Lira)

TÜRK HALK ŞİİRİ (Antoloji — 10 TL.) KÖYLÜ GÖZÜYLE AVRUPA (2. baskı — 15 TL.) ANADOLU’DA TÜRK MÜHRÜ (2. baskı - 10 TL.)

Genel Dağıtım: ANDA — İstanbul TOKER YAYINLARI SUNAR KÖYLÜ GÖZÜYLE AVRUPA

Tahir Kutsi MAKAL

(Ver Elini Afrika ve Tuna’dan Karpatlar’a ilavesiyle 2. baskı — 15 TL.)

Genel Dağıtım: ANDA — İstanbul

TOKER YAYINLARI SUNAR TÜRK

HALK ŞİİRİ

Hazırlayan: Tahir Kutsi 10 TL. Genel Dağıtım: ANDA — İstanbul

İlk okul öğrencileri için en geniş kelime hazinel], iplik dikişli ve plâstik muhafazalı,

Türkiye’de şim diye ’kadar b ir benzeri yapılmamış b ir sözlük

Fiatı: 15 Lira

Satış Merkezi: ANDA-lstanbul ve M illî Eği­ tim Bakanlığı Yayınevleri

Ünlü Edebiyat Tarihçisi

AHMET KABAKLI’ NİN

Toker Yayınları’nda çıkan eserleri MEHMET AKİF — 3. baskı 15 TL. YUNUS EMRE — 3. baskı 15 TL MEVLÂNA — 3. baskı 15 TL.

KÜLTÜR EMPERYALİZMİ — 2. baskı 20 TL. MÜSLÜMAN TÜRKİYE — 2. baskı 20 TL. MABET VE MİLLET — 12,5 TL.

Dağıtım: ANDA - İstanbul

TOKER’in «100 Büyük Edip 100 Büyük Şâir Dizisi»nin 11 No.lu kitabı

Ziya Gökalp

Hayatı, sanatı, eserlerinden açıklamalı örnekler Yazan: Haşan Tuncay

2. Baskı çıktı Fiatı: 10 Lira

Satış Merkezi:

1 — ANDA - İstanbul

(13)

RAMAZANOGULLARI

(Bakır Levha Sanayii)

Hasköy

KOLAYLIK OTO

(Bütün Hizmetlerinizde)

SİRKECİ - İstanbul ¡i

S

MİLANGAZ

Türk Ekonomisinde Yeni bir

Çığır Açıyor.

(14)

1) MEHMET AKİF, Ahmet Kabaklı ... 15.— 2) YUNUS EMRE, Ahmet KaDaklı ... A... 15.— 3) MEVLÂNA, Ahmet Kabaklı ... 15.— 4) SÜLEYMAN ÇELEBİ, Ahmet Kahraman 10.— 5) DEDE KORKUT, M. Necati Sepetçioğlu 10.— 6) TÜRK DESTANLARI, M. N. Sepetçioğlu 10.— 7) FUZÜLÎ, Doç. N. Hacıeminoğlu 1... 10.— 8) KARACAOĞLAN, Tahir Kutsi ... 10.— 9) ÖMER SEYFETTİN, Yalçın Toker ... 10.— 10) M. EMİN YURDAKUL, Yüksel Yazıcı ... 10.— 11) ZİYA GÖKALP, Haşan Tuncay ... 10.— 12) H. RAHMİ GÜRPINAR, A. Tanrıkulu ... 10.— 13) DADALOĞLU, T. Kutsi Makal ... 10.— 14) NEDİM, Attilâ Özkırımlı ... 10.— 15) TÜRK TİYATROSU, Hilmi Kurtuluş ... 10.— 16) ABDÜLHÂK HAMİD TARHAN, S. Öner 10.— 17) HALİT ZİYA UŞAKLIGİL, Cemil Yener 10.— 18) MUALLİM NACİ, Abdullah Uçman ... 10.— 19) SAİT FAİK, Mahmut Alptekin ... 10.— 20) TÜRK HALK ŞİİRİ ANTOLOJİSİ,

Tahir Kutsi Makal ... 10.— 21) AHMET HAŞİM, Attilâ Özkırımlı ... 10.— 22) KEM ALETTİN KAMU, Necmettin Esin ... 10.— 23) HALİDE EDİP ADI VAR,

Doç. Dr. İnci Enginün ... 10.— 24) CENAP ŞAHABETTİN, Ahmet Özdenıir ... 10.— 25) KÖROĞLU, Tahir Kutsi ... 10.— 26) TANZİMAT EDEBİYATI ANTOLOJİSİ,

Şemsettin Kutlu ... 10.— 27) BEŞ HECECİLER, O. S. Kocahanoğlu ... 10.— 28) REMZİ OĞUZ ARIK, H. E. Sezer ... 15.— 29) SERVET-İ FÜNÜN, Ş. Kutlu ... 10.— 30) MEHMET RAUF, Erdoğan Coşkun ... 10.— 31) TÜRK ROMANLARI, Şemsettin Kutlu ... 20.— 32) NİHAL ATSIZ, Sakin Öner ... 15.—

2 — TEZ KİTAPLAR DİZİSİ:

1976 yılında Türkiye’de en çok satış yapan ki­ taplar, Toker’in Tez Kitaplar dizisindeki eserler ol­ muştur. Yalnızca Rauf Tamer’in Solun Namusu kitabının bir yılda 6. Baskısmı yapmış olması id­ diamızı ispata kâfidir sanırız. Dizide yer alan Kavgam’m 7. baskı, Türkiye’de Komünist Hare­ ketlerinin 4. baskıya ulaşmış olmaları da Toker Yayınlarına gurur vermektedir.

FEVZİ ÇAKMAK, A. Rahim Balcıoğlu ... 15.— TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİ,

(2. baskı) İlhan Darendelioğlu ... 25.— YARINLAR KİMİN, Rauf Tamer ... 20.— TÜRKİYE’DE KOMÜNİST HAREKETLERİ,

(4. baskı) İlhan Darendelioğlu ... 35.— TÜRKİYE’DEKİ RUSYA, Ahmet Güner ... 20.— DÜZEN KAVGASI, (4. baskı) Rauf Tamer ... 15.— SOLUN NAMUSU, (6. baskı) Rauf Tamer ... 20.— SÖZÜN KISASI, (2. baskı) Rauf Tamer ... 15.— KÜLTÜR EMPERYALİZMİ,

(2. baskı) Ahmet Kabaklı ... 20.— MÜSLÜMAN TÜRKİYE,

(2. baskı) Ahmet Kabaklı ... 15.— MABED ve MİLLET, Ahmet Kabaklı ... 12.50 KAVGAM, (7. baskı) Adolf Hitler ... 40.—

2. SULTAN ABDÛLHAMİD VE OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA KOMİTACILAR,

N. Nazif Tepedelenlioğlu ... 30.— TARİHİMİZDE MOSKOF,

Necip Fazıl Kısakürek ... 20.— ANADOLU’NUN TÜRKLEŞTİRİLMESİ

İSLAM LAŞTIRILMASI,

Kemal Vehbi Gül ... . 15.— RUSLARIN ASYA SİYASETİ,

George Crell ... 15.— ANADOLUDA TÜRK MÜHRÜ,

Tahir Kutsi Makal (ikinci baskı) ... 10.— 3 — İHTİYAÇ KİTAPLAR DİZİSİ:

Türk gencinin, olgun bir cemiyet adamı olarak yetişmesine yardımcı olacak nitelikteki kitapları­ mız da bu dizide yayınlanmaktadır. (Bu dizide yer alan kitaplarımızın bazıları ile ilgili karar, 1 Mart 1976 tarihli Tebliğler Dergisinin 1875 sayılı nüshasında yayınlanmıştır.)

İNSANLARI İDARE ETME SANATI,

Herbert Casson, Çev.: Ö. R. Doğrul ... 10.— PARA KAZANMA VE KULLANMA SANATI,

Herbert Casson, Çev.: Ö. R. Doğrul ... 10.— İLERLE VE İLERLET,

Herbert Casson, Çev.: Ö. R. Doğrul ... 10.— PARLAK BİR İSTİKBAL NASIL KAZANILIR?

Herbert Casson, Çev.: Ö. R. Doğrul ... 10.— EVLİLİKTE MUTLULUĞUN YOLLARI,

W. E. Sargent, Çev.: Ö. R. D oğru l... 10.— ÇOCUK EĞİTİM REHBERİ,

Ped. Doktor Nuran Şener ... 15.— SÖZ SÖYLEMEK SANATI, D. Cernagie ... 20.— 4 — DOĞUDAN BATIDAN SEÇMELER DİZİSİ: Bu dizide, Türk ve dünya edebiyatmdan, isim­ leri Okul Kitaplarına girmiş şahsiyetlerin eserle­ ri yayınlanmaktadır. (Bu dizide yayınlanan kitap­ larımızla ilgili duyuru kararları, Tebliğler Dergisi­ nin 20 Ocak 1975 tarih ve 1823 sayılı nüshası ile, 1 Mart 1976 tarih ve 1875 sayılı nüshalarında ya­ yınlanmıştır.)

TİPİ DİNDİ, Mahmut Yesari ... 15.— İKİ SÜNGÜ ARASINDA, Aka Gündüz ... 10.— ÜVEY ANA, Aka Gündüz ... 15.— DİKMEN YILDIZI,

(4. baskı) Aka Gündüz ... 15.— BU TOPRAĞIN KIZLARI,

(5. baskı) Aka Gündüz ... 15.— SU SİNEKLERİ, Mahmut Yesari ... 20.— BAHÇEMDE BİR GÜL AÇTI,

(2. baskı) Mahmut Yesari ... 20.— KELİLE VE DİMNE,

Beydabâ’dan Ömer Rıza Doğrul ... 20.— POL VE VİRJİNİ,

B. d. Saint Pierre ... 10.— KÖYLÜ GÖZÜYLE AVRUPA,

Tahir Kutsi Makal (ikinci baskı) ... 15.— EZOP MASALLARI,

Çev.: Orhan Vedat Sevinçli ... 15.— MENEVŞELER ÖLMEMELİ,

(Hikâyeler) Necati Sepetçioğlu ...10.— (Devamı 27. sayfada)

(15)

5 — OKUL DİZİSİ:

Bu dizide, İlk, Orta, Lise öğrencileri için fay­ dalı, yardımcı nitelikteki kitaplar neşredilmekte­ dir. Basmayı düşündüğümüz Alfabemiz hazırdır. Kompozisyon kitabımız ise basılmaktadır. Bu di­ ziden çıkmış olan kitaplarımız şimdilik şunlardır: BÜYÜK İLKOKUL SÖZLÜĞÜ,

Hazırlayanlar: H. Tuncay - Y. Toker 15.—

TESTLİ DÜŞÜN YAP, (İlkokul 2) Kemal Köktürk ... 15.—

TESTLİ DÜŞÜN YAP, (İlkokul 3) Kemal Köktürk ... 15—

A COMPLETE ENGLİSH GRAMMAK AND İDİOMS (Lise öğrencileri için Yardımcı İngilizce) Orhan Sunar ... 30.—

EĞİTİM ENSTİTÜLFT.ERI REHBERİ, Vahap Kabahasanoğlu ... . 10.—

6 — ÇOCUK KİTAPLARI DİZİSİ: Kalite, ucuzluk, öğreticilik bu dizimizdeki he­ defimizdir. 1 — KUŞ OLMAK İSTEYEN AYI ... 1—

2 — ÖKSÜZ CİVCİV ...

t —

3 — BONCUĞUN ÖYKÜSÜ ... 1—

4 — KAZ TEYZENİN PİKNİĞİ ... 1—

5 — YAVRU PİL «BOBO» ve MAVİ HIRKASI 1— 6 — KANGURUNUN GÖZ YAŞLARI ... 1—

7 — RAYINDAN ÇIKAN TREN ... 1—

8 — VAKLAMAYAN ÖRDEK ... 1—

9 — ŞİLİ BİLİ «KOMİK TAVŞAN» ... 1 —

1« — MIRNAVIN MUTLU SONU ... 1—

11 — HAYVANLAR ALEMİ ... 1— 12 — ALTIN PATEN ... ... ... 1— 13 — RÜZGÂRIN ŞAKASI ... 1— 14 — KÜÇÜK HANIM BÖCEĞİ ... 1— 15 — CİCİ BEBEĞİN HAYALLERİ ... 1— 16 — BOBİ PİKNİKTE ... 1— 17 — MUTLU HAYVANLAR ÇİFTLİĞİ ... 1—

19 — YARAMAZ FATOŞ İŞ BAŞARDI ... 1—

20 — DÜLDÜLÜN GARAJI ... 1—

21 — YEŞİL ÖRDEĞİN DÖNÜŞÜ ... 1—

22 — SINIF BİRİNCİSİ ... 1—

23 — ÇOCUKLARIN KURDUĞU SİRK . ... 1—

24 — FUARDA GEZİNTİ ... 1—

1 — NASREDDİN HOCA FIKRALARI ... 3—

2 — BÜYÜLÜ YÜZÜK ... 3—

3 — AY’KARANFİL 3— (Cem ile Ceymis’in Serüvenleri): 4 — ÜÇ AYAKLI AT ... 3—

5 — ŞARKI SÖYLEYEN HEYKEL ... 3—

6 — DENİZ ALTINDAKİ HAZİNE ... 3—

7 — MERYEM ANAYI KURTARAN KURT ... 3—

8 — PEVGAMBER MAĞARALARI ... 3— 9 — ALTIN BALIK ... 3 ._ İkizler Serisi: 1 — İLK ÇAĞ İKİZLERİ ... 4 _ 2 — ASYALI İKİZLER ... 4 _ 3 — JAEON İKİZLERİ ... 5 — İSVİÇRELİ İKİZLER ... 4— 6 — İNGİLİZ İKİZLERİ ... 4— 7 — MEKSİKALI İKİZLER ... 4— 8 — MEKSİKALI İKİZLER (Toro’nun Sonu) ... 4.— ESERLERİMİZDEN SEÇMELER: PEYGAMBER ÜALKASI, Necip Fazıl Kısakürek ... 15.—

TANRI KULUNDAN DİNLEDİKLERİM, (2 cilt) Necip Fazıl Kısakürek ... 17.50 MÜDAFAALARIM, Necip Fazıl Kısakürek ... ... 7.50 SENARYO ROMANLARI, Necip Fazıl Kısakürek ... 20.—

HİKÂYELERİM, Necip Fazıl Kısakürek ... 10.—

PİYESLERİM, Necip Fazıl Kısakürek ... 6.—

BİR ADAM YARATMAK, Necip Fazıl Kısakürek ... 10.—

BİNBİR ÇERÇEVE, (3,4,5 ciltler) Necip Fazıl Kısakürek ... 15.—

TABAKAT-ÜL KÜBRA, (4 cilt) İmam Şarani ... 120.—

VATANSIZ CASUSLAR, N. Ahmet Banoğlu ... 7.50 İSLÂM YAYILIŞ TARİHİ, (3 cilt) Mevlânâ Muhammed ... 50.—

HAZRETİ PEYGAMBERİN SAVAŞLARI, Ahmet Cemil Akıncı ... ... . 15.—

HAZRETİ İBRAHİM, Ahmet Cemil Akıncı ... 15.—

KADIN SAHABİLER, Mevlânâ Niyaz ... ... 10.—

İSLÂM ÂLEMİ, Prof. Ali Genceli ... 6.—

YAHUDİLERİ TANIYALIM, M. Şahap Tan ... ... 6.— BEKLEYİŞ, Orhan Kiverlioğlu ... 5.— YARATILIŞ VE TÜREYİŞ, M. Necati Sepetçioğlu ... ... 10.—

EHL-İ KIBLE SAVAŞLARI, (3. cilt) Yakup Özdemir ... 22.50 ESMAÜL HÜSNA ŞERHİ, A. Osman Tatlısu ... 15.—

TUNA KURBANLARI ... 10—

SATIŞ MERKEZİ: Toker Yayınlan - Yereba- tan Cami Çıkmazı 40/10 - İSTANBUL - Tel.: 22 11 23 - 27 70 46

DİĞER SATIŞ YERLERİ:

Bu kitaplan kitapçınızda bulamazsınız, lütfen aşağıdaki adreslerden isteyiniz:

(16)

TOKER, her abonesine

30 liralık kitap veriyor

Bütün fikir dergileri gibi «TOKER»in de en büyük problemi şüphesiz dağıtım meselesidir.

Toker, Ötügen, İrfan, Kutluğ, Damla gibi Mil­ liyetçi Yayınevlerinin bastığı kitaplar, bilindiği ü- zere ANDA Dağıtım Şirketi tarafından satışa çı­ karılmaktadır. ANDA gerçekten milliyetçi bir ku­ ruluştur ve Milliyetçi Türk okuyucusuna bir hiz­ met sunmaktadır.

Toker Yayınlan’nm kitaplarını olduğu gibi, dergisini de ANDA’nm dağıtması en tabiî hâdise­ dir. Ancak ANDA, teşkilâtlanmasını yalnızca ki­ tap dağıtımının gerektirdiği bir doğrultuda geliş­ tirmiştir. Bu bakımdan dergi dağıtımı şimdilik ANDA’ya biraz ters düşmektedir. İşte bunun için­ dir ki, Toker Dergisinin en büyük problemi dağı­ tımdır. dedik Ama, ümit ediyoruz ki, ANDA pek yakında milliyetçi kitapların dağıtım problemlerini çözümlediği gibi, Milliyetçi Dergilerin dertlerine ae çare bulacaktıı.

O halde... TOKER Dergisi, Anadolu'nun her yanında istenildiği gibi pazarlanamayacaktır. İm­ kân ölçüsünde, Milliyetçi Kitabevlerine sevketme- nin çarelerini arayacağız. Milliyetçi kitap satan ba­ yilerin ANDA Merkezine veya Ankara, Samsun, Erzurum, Adana ve İzmir şubelerine istek yapma­ larını rica ediyoruz. Hatta doğrudan doğruya To­ ker Yayınları - Yerebatan/İstanbul adresine baş­ vurmak da, size dergi ulaşmasını sağlayabilir

Okuyucularımızın, Toker Dergisini beğenmele­ ri ve müteakip sayılarımızı da almayı arzu etme­ leri hâlinde, dağıtım konusunu halledecek en iyi yoı, «abone olmalamdır. Dergimizin yıllık abonesi

60 liradır.

Toker yayınevinin Türk kültürüne ve Türk Mil­ liyetçiliğine hizmet amacı ile çıkardığı kitapları hepiniz az çok tanıyorsunuz.

Zaten sîzlerle olan tanışıklığımız da bu müş­ terek kitap sevgimizaen ileri geliyor. İçinizde, To- ker’in bütün kitaplarına sahip olmayanlarınız pek çoktur ‘tabiî...

İşte Toker Yayınları, dergimize abone olacak her okuyucumuza, 30 liralık bedava kitap vermeyi de kararlaştırmıştır.

Aşağıda liste halinde sunacağımız kitaplarımız arasından 30 lira tutarında dilediğiniz kitabı biz­

den isteyebileceksiniz. Biz sizden hiç bir ücret ve­ ya posta parası almadan, hediyenizi aerhal size postalayacağız.

Bunun için, 68861 numaralı POSTA ÇEKİMİ­ ZE, ayrıca hiç bir ücret ödemeden 60 lira yatıra­ rak abone olmanız gereklidir. 30 lira tutarındaki istediğiniz kitapları bize bir mektupla veya posta çeki kuponunun arkasına yazarak bildiriniz. (Not: Posta çekini bulunduğunuz yerdeki herhangi bir postahaneden hiç bir havale masrafı ödemeden gön derebilirsiniz.) Dilerseniz, Posta çeki dışında posta havalesi ile abone bedelini «Teker Y a y ın la n

Yerebatan Cami Çıkmazı 40/10 - İstanbul» adre­ sine de göndereoilirsiniz.

KİTAPLARIMIZIN LİSTESİ

Toker Yayınları kitapları, 6 ana dizide toplan­ mıştır. Bunlar:

1 — 100 Büyük Edip ve Şâir Dizisi, 2 — Tez Kitaplar Dizisi,

3 — İhtiyaç Kitaplar Dizisi,

4 — Doğudan-Batıdan Seçmeler Dizisi, 5 — Okul Dizisi,

6 — Çocuk Kitapları Dizisidir.

Şimdi müsaadenizle, içinden hediye olarak se­ çebileceğiniz bu dizilerdeki kitaplarımızın listesin­ de takdim edelim:

1 — 100 BÜYÜK EDİP VE ŞAİR DİZİSİ: Bu dizinin, isminden de anlaşılacağı üzere,

1

urk kültür hazînesinin en değerli mücevherleri olan Şâir ve Ediplerimizi kapsamaktadır ve 100 kitapta tamamlanacaktır. Dizimiz, 30’uncu kitabına ulaşmıştır. Her Türk’ün bu diziye sahip olması icap ediyor kanaatindeyiz. Çünkü bu dizi tamamlandığı zaman, tam bir Türk Edebiyatı tarihi, tam bir Edebî Bilgiler Ansiklopedisine de sahip olmuş sa­ yılacaksınız. Muhtelif Antolojilerin de yer aldığı bu

dizinin bir kültür hâzinesi olacağından asla şüphe etmemelisiniz. Bu diziyi temin etmeğe hemen baş­ lamanız menfaatiniz icabıdır. Şimdilik pek çoğu 10 lira fiatla satılmaktadır. Halbuki bu eserlerin maliyetleri bu meblâğı bulmaktadır ve aynı ka­ lınlıktaki başka kitaplara 15/ hatta 20 lira bile ko­ nulmaktadır. İleride biz de mecburen bu dizinin fiatlarını arttıracağız.

Referanslar

Benzer Belgeler

Therefore, the authors’ main purpose in this paper is to detect SNS use patterns and to propose new ones that Gen Y com- monly uses in Turkey; SNSs include Facebook,

Dokunmatik Ekran (Touch Screen) teknolojisini ve e- ka¤›t esnekli¤ini kullanan bu cihaz, fl›k olmas›n›n yan›nda oldukça da ergonomik; cep telefonu, bilgisayar,

değişmeler ve gelişmelerdir. Hızlı değişmeler ve gelişmeler sonucunda BT örgütler- de neredeyse tüm işlevlerde, süreçlerde ve uygulamalarda kullanılabilir bir konuma

Hafız Zekâi’nin musiki derslerine de devam et­ tiğini duyan Mustafa İzzet Efendi, Zekâi Dede’ye birkaç İlâhi okutmadan yazı dersine başlamazmış.. Mehmed

Kalust Gülbenkyan, servetini koru­ mak için sarfettiği ateşli ve sürekli gayret yüzünden, bu serveti kullan­ mak için ne istek duvar, ne de vakit bulurdu,

Results: Patients in the dexmedetomidine group had a remarkable reduction in blood loss (p=0.000) with lesser intraoperative mean arterial blood pressure, heart

Li- sanımızdaki bütün aslen Arapça, Acemce olan kelimeleri çıkarıp atmak, yerlerine manasını bilmediğimiz eski kelimeleri koymak istiyorlar davasıyla meydana

Daha sonra Ömer Seyfettin Bütün Ne- sirleri: Fıkralar, Makaleler, Mektuplar ve Çeviriler (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 2016)