• Sonuç bulunamadı

Gülmeyi unutan millet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gülmeyi unutan millet"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GÜLMEYİ UNUTAN

MİLLET

G

EÇEN akşamlardan birinde Şâle Köş- ݧ

kü’nde bir resepsiyona davetli idik. Re- İ sepsiyona İstanbul halkının her sınıftan kişileri çağrılmışlardı.

Çoktandır devletin huzuruna çıkmadık diye gittik. Dışişleri Bakam’ mızın beşuş ve şaira­ ne karşılayışı melûl gönlümüzü aldı.

— Gözlerim uzakcayı farketmiyor. Sâdece yakınlarımızı görüyoruz, dedim.

— Gönül gözümüzün görmesi kâfidir, ce­ vabını verdi. Ben hazretten, — Bursalı olması hasebiyle— Hacıvad’ın kasidesindeki:

Hâil olmaz ayn-ı irfâne basiret perdesi diyecek diye bekledim. Gelmedi.

Şâle’nin 396 metrekare yekp&re halı ile dö­ şeli kabul salonuna girdik. Dâvet 20.30’da ol­ masına ve biz de on kala gelmemize rağmen saray yükünü almıştı. Resepsiyon, yâni misa­ firlerin ellerini sıkmadan evvel meşrubat ver­ mediler. Ben alkollü içki içmem. Sıraya dizil­ miş dâvetlilerin sonunun gelmesini oturarak bekledim. Ve hemen de bekleşirken sıraya gir­ dik. Misafirimiz Bulgar Cumhurbaşkanı Jivkof cenahları idi. Gösterişli bir adam. Süleyman Bey’in yanında dahi gösterişli. Onun elini sık­ tık. Say m Başbakan bizi Bulgar dostumuza Şeyhülmuharririn diye tanıtırken arkadaki ter­ cüman bu kelimenin Bulgarcasını söylüyordu. Kendisine Fransızca beyan-ı hoş-âmedî edip

Başbakana teslim olduğumuz zaman Sayın

Demirel:

— Vasfi Rıza Zobu’yu öptüm, sizi de öpece­ ğim, deyip boynumuza sarıldı. Biz de bu ku­ caklaşmaya mukabele edip sarılıştık. Ve bir flâş çaktı, resmimizi çektiler. Sanki nâmahrem bir şey yapıyormuşum... Birbirinin gırtlağını sıkan binlerce vatandaş arasında bizim bu de- râgûş eylememizden acaba kimler gocunacak diye bana her bakana baktım. Gözüm iyi seçe- mediği için şüphelendiğimi göremedim.

Sıra yürüdü. Biz de huzurdan çıktık. Her huzur kısa sürüyor nedense!.. Koridorda her­ kesin elinde bir kadehle dolaştığını görüp, Yahya Kemal'in,

Her câm içinde seyredilir başka bir cihan mısra’ını hatırlayarak tekrar salondaki yerimi­

ze döndüm. f§

Ben uzağı görmüyorum. Eskiden böyle de­ ğildim. Ve Cenâbıhak böyle olacağını bildiği için olacak, beni devlet hizmetinde pek uzaklara göndermedi. Genç yaşımda devlet kapısından ayrıldım. Gazeteci oldum. Günü gününe yazı yazmaya çalışıyorum.

Ve ben bu düşüncelerle dalgın dalgın öyle bakarken Vasfi Rıza çıkageldi, öpüştük.

— Senden artık kalan bir bûsesini Süley­ man Bey bana verdi, diyerek takıldım. Birta­ kım arkadaşlarım var, kara çalı gibidirler. Yanlarından geçerken takılmamak mümkün olamıyor.

Gülüştük. Az sonra Bedia Muvahhit Hanım da geldi. Ve bu ikisini görünce benim önce göğsüm, sonra içim kabardı.

50 seneye yakın bir zaman sahnelerimizde milleti güldüren bu iki sanatkârla şimdi Şâle Köşkü’nde beş senede bir yapılacak resepsiyo­

na tesadüfen dâvetli olarak gelip konuşacağız. İŞ

— Ayol, dedim! Millet gülmeyi unuttu. Ne olurdu devam etseydiniz!...

Bedia bir dişi aslan gibi —hay aslan hay—: — Bizi kovdular!... Yoksa biz devam ede­

cektik dedi, ben utandım. Kovanlar acaba

utanırlar mı? Biliyor musunuz! Hak veriyorum. ||

Utanmak da pek rahat bir şey değil. Hani eski- |Ş

den “Utanmayı peynir ekmekle yemiş!” derler- ||

di. Şimdi ya bir kadeh bira veya bir fincan kahve, hattâ hiçbir katık olmadan yiyorlar.

Benim derdim o değil dostlarım.

1971 senesinde Lozan Kulübü’ nde Nasrettin Hoca’ya dair konferans vermiştim. Ve arka­ daşlarımdan tarihçi Şakir Bey dostum banda çekti. Uzun tarafları kırpıp bana bir kopyasını verdi.

Ne kadar güzel gülüyorlarmış! Ne oldu bu kahkahalar, nereye gitti yahu?

Ne gazetelerde gülecek bir söz, ne radyolar- ||

da gülecek bir ses, ne televizyonda gülecek, güldürecek bir hayâl var.

Unuttuk dostlarım unuttuk. Gülmeyi Ş|

unuttuk.

Gülmek ne kadar büyük bir saadet ise gül­ meyi unutmak, gülmek fırsatını bulamamak ne büyük bir bahtsızlıktır!

Vasfi’ye bir gün merhum eşi tatlı konuşma­ dığından dolayı sitem ediyormuş.

— Yahu! Ne olur, sabah sabah suratını asacağına bir tatlı lâf et be Allahın kulu! §§

Vasfi, hani öyle kaymak gibi yumuşak, iyi geçimli, her zaman neşesi yerinde adam değil­ dir. Bftzen lodos havada Harem iskelesi gibi yanaşılması güç fırtınalı bir “ şey” olur. Karısı­ nın:

— Ne olur, bir tatlı söz, bir tatlı şey söy­ le!... Deyişine ciddiyetle:

— Baklava! Karşılığını vermiş... Her gün de baklava yenmez ya!..

Allahım! Sen bu mfisum milletin yüzünü güldür Yarabbi! İŞŞ

1

I

İİŞ

1

m

m

Ş ii

I

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

• Diplomasinin en başat öğesi olan devlet ve kurumları yumuşak güç ve kamu diplomasisi açısından da hem koordine edici hem de başat aktör olarak çok önemli bir

Dikkate değer bir ağırlığı olan ve önemli ölçüde demokratik ve modern, güçlü bir ekonomik potansiyele sahip bir ülke olarak Türkiye’nin, Balkanlardaki

vazoyu kırdım cayırtılı bir sessizlik acıyan yerlerimizi dinliyoruz ikimiz de ilk kim bağıracak kim açılan boşluğunu etin bükey. bir bayrak gibi sallaya sallaya

Yumuşak gücün kaynakları olan kültür, politik değerler ve meşruiyet kazandırılmış politika (Nye, 2008:94-110) olması sebebiyle bir dış politika aracı olarak

• Gebelik ve sonraki 3 ay içerisinde saptanan tümörler konjenital tümör olarak kabul edilir.. • Pediatrik çağ tümörlerinin % 1.5-2’sini konjenital

□ OsmanlI’nın Şirket-i Hayriye’sinden Şehir Hatları İşletm esi’ne kalan “Küçük- su”yu 40 milyon liraya AvustralyalIlar al­ dı.. Son seferini yaptıktan sonra

Şimdi aziz ve muhterem Türk Hâkimi, Yalman, şu tak­ dim ettiğim ve neşrölünmtif bulunan korkunç vesikalarla, millî Ve tarihî elîm hâdiseler muvacehesinde

Eyyamı saltanatı hümayunumda icrayı şerayii Ahmedî aksayı muradım ve inkıyadı ahkâmı Mustafavî intihayı meramım olma­ ğın bundan akdem memaliki mahmiyemde