• Sonuç bulunamadı

Hazret-i İsa ne dersin?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hazret-i İsa ne dersin?"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

L f

j ^

; / - j f * f « ' ; * * & *'*■ t '

rÛ Ü 4Ü ndüilihiL & jjj> i:

H A Z R E T - İ İ S A

N e D e r s i n ?

âsunı kanı ile lekelenen bir Noel,

tV/T Papa’smdan en küçük ferdine ka- 1 dar, bütün Hıristiyan âleminin yü­ zünü kızartmak, kalbini isyan ettirmek lâzım gelirdi. Ama öyle olmadı. Niçin? Çünki olayın suçlusu kara cübbeli bir papas, mağdurlan müslüman Kıbrıslı- lar dı.

Kutsal bir yıldönümünün Tarihte bir katl-i âm günü ile birleşmiş olması da sakıncalı görülmedi: dökülen kan müs­ lüman damarlanndan aktığına göre, o gü­ nü yeni bir Eiıl-i Salip başlangıcı say­ mak niçin mümkün olmasın?

Evet, dünya yüzündeki hırıstiyan-

lar, kanla lekelenmiş bir Noel gecesini

kutlamaktan utanmadılar. Tersine, şa­

rap kadehlerinde o gece Kıbnsta dökü­

len Türk kanının kokusunu teneffüs

ederek, özel bir zevk de duymuşlar, hat­ tâ belki, meşhur Kıbrıs şarabı diye o kanı bizzat işemediklerine üzülmüşler­ dir.

Onlar utanmadılar; fakat acaba,

Hazret-i îsa ne yaptı?

Gençler bilmezler, ama benim ya-

şımdakiler her halde hatırlarlar: bun­

dan tam kırk yü önce, o zamanki adıy­ la Cemiyet-i Akvamda, bir İngiliz dele­

gesinin Türkiyedeki azınlıkları koru­

mak ve onlar hakkındaki muameleyi de­ netlemek üzere bir heyet gönderümesini istemesi ve ayni gün bir Fransız gazete­ sinin, Fas mücahitleri Ispanya’ya karşı savaşı kazanırlarsa, Kuzey Afrikadaki Avrupa sömürgeciliğinin tehlikeye düşe­ ceğini ileri sürerek Fransız, İtalyan ve

İngiliz Devletlerini Abdülkerim’in kuv­

vetlerini yok etmek için birleşmeye da­ vet etmesi, Süleyman Nazif’i isyan

ettir-IVîunis Faik OZANSOY

nüşti. Bu isyanını Hazret-i İsa’ya bir açık mektupla dile getiren milliyetçi büyük yazar, Hıristiyanların müslümanlara kar­ şı zulümlerini birer birer anlattıktan son­ ra, demişti ki:

«...Bugün İblis’in Hıristiyan mede­

niyetindeki mevkii senin makamından

çok yüksek ve mümtazdır. Ruhullah olan sen bunu görmüyor ve hissetmiyor mu­ sun?.. Söyle.. Yoksa kâfir şüphelere dü­ şerim! ...

«Seninkiler yalnız bize ve kentlilerin­ den olmayan diğer akvama fenalık et­ mekle kalmadılar; sen de onların mağ- durlarmdansın. Bir kaçını ben haber ve­ reyim:

«Sana Allah’ın oğlu dediler, sıkılma­ dın. Hatırın için Allah’ı üç parça ettiler;

(2)

titremedin. Adına İncil namıyle biri biri­ ni nakız kitaplar yazdılar, utanmadın. Mâbedden ihtikârı tard etmek isterken dünyada belâya girmiştin. Kiliselerin minber ve mihrabına kadar, Hıristiyan­ lık âleminin her tarafı kumarhanelerden şeni’ bir dâr-ı ihtikâra döndü, sen hisse­ darlar gibi sükût ediyorsun.»

Hıristiyan dünyasını çileden çıkaran bu güzel mektup şu çağın ile sona erer:

«Ey Meryem’in oğlu, âdem oğulları ııı bilhassa seninkilerin şer ve zulmünden kurtarmak için, ümmetinin mezbahaya çevirdiği bu dünyaya ya hemen gel, veya iki elini âr ve hicâp ile iki yüzüne tutarak hangi katında bulunduğunu bilmediğim göklerden kendini esfel-i sâfilîne at!..»

Hazret-i İsa, yine Süleyman Nazif’in kalemi ile verdiği cevapta:

«Titremedim mi?.. Titreyen yalnız

ben değildim, gökler de benimle beraber titredi. Ve ben göklerle birlikte halâ tit­ riyorum.

«...Burada ıztıraplanm pek büyük­ tür. Yer yüzünün en şeytânî cinâyetleri îka olunur ve merkez-i Arza kundaklar sokulurken, benim nâmım zikir ve tak­ dis ediliyor da onun için..» demişti. (x )

Düşünüyorum: acaba Süleyman Na­

zif, Kıbrıs’ta bir Noel gecesi başlayıp

dört aydır devam eden kanlı olayları gör­ müş olsa ne derdi? Fakat ben onun ne diyeceğinden ziyade, Hazret-i İsa’nın ne düşündüğünü ve bugün karşı karşıya bu­ lundukları öteki dünyada Süleyman Na- zife ne diyebildiğini öğrenmek isterdim.

ünümüze ve Kıbrıs olaylarına ge­ lelim.

Ehl-i Salip zihniyetini misyoner p o­ litikasıyla yirminci yüzyılda devam et- tirmiye çalışan Hıristiyanlıktan, insanlık adına ne bekliyebilirdik? Yüzyıllar b o­ yunca gizli ellerle Vatikan’dan idare edi­

(x) Hazret-i İsa’ya Açık Mektup — Süleyman Nazif 42 sayfa — Yeni m atbaa — 1924

len politika, Makarios’un şahsında ken­ disini ele vermiştir. Şekilperest bir di­ nin Kilise adamlarının şahsında temsili elbette içi boş bir cübbeden ve gümüş bir haçtan ibaret kalacaktı. Fakat artıl: ciibbe de, içindeki şeytanı gizlemiye yet­ miyor.

Peki, Kilise böyle de, Milletlerarası Kurumlar başka türlü mü? Hayır. On­ lar da, emperyalist politikanın yirminci asra göre kılık değiştirmiş şeklidir. Bu politikanın tek basma yürütülemiyeceği ni anlayınca Anonim Şirket halinde bir­

leşmişlerdir. Çekici kazanç vaadleriyle

topladıkları küçük hürriyetleri sömüre­ rek beslenir, kuvvetlenirler. Büyük Dev­ letlerin Başvekil ve Vekil eskilerine yer bulmaktan başka, gözle görülür hizmet­ lerine henüz şahid olmadık.

Yine Edebiyat tarihimizden bir ör­ nek vereyim. Balkan Savaşı arifesinde

uğradığımız haksızlıklara Milletlerarası politika ve Adalet Kurumlannın ilgisiz

kalması karşısında «Demek ki» adıyla

yayınladığı bir manzumede Faik Âli,

«Dem ek siyasct-i âlem bütün desiseymiş. Demek ki var kuru bir nâmı sâde vicdanın, Demek ki âlem-i fazlın, cihan-ı irfanın Büyük hayâlini, yüksek necip emellerini Bugün bu hâin alır mahveder, yarın o denî.

demiş ve sulh için kurtılan teşekküller­ den:

Çıkan netice yalan.. Hepsi boş bir ilânmış. Demek ki Avrupa, yalnız şaki ve korsanmış» (x)

yargısı ile yakınmasını bitirmişti. Elli se­ ne sonra değişen bir şeyin olmadığını görmek acı, fakat, ne yapalım ki, gerçek..

yet, milletlerarası siyaset çevreleri-

Th nin tutumu da çok defa Kilise

zih-J niyetinden farklı olmamıştır. Hele

Yunanistan söz konusu olunca bu

dü-(x) Elhân-ı Vatan (s. 11-12)

(3)

şünce apaçık ortaya çıkıyor. Rum pali­ karyasını eski Yunan medeniyetinin ger­ çek mirasçısı olarak tescil ettirmek eme­ li, zaman zaman, o medeniyetin kalıntı­ ları bulunan toprakları da onun adına tapulandırmak gayreti ile desteklenmek istenmiştir. Bu gayretin, her defasında, o nesebi gayri sahih çocuğun suratında şaklayan nasıl bir tokatla mukabele gör­ müş olduğu unutulmuş gibidir. Fakat bu

sefer, Türkün avuçlarını kaşmdırmıya

başlıyan şamarın acısını, Makarios’un ab­ lak çehresinin ötesinde, bütün Nato dev­ letleri de suratlarında hissedeceklerdir, sanırım.

Büyük Yunanistan hülyasına dalar­ ken Kıbrıs topraklarının ayakları altında kaymaya başladığını, o politikacı papas,

acaba Akdeniz sularına yuvarlanarak

uyandığı zaman mı anlıyacak? Bekleyelim, görürüz.

5

Referanslar

Benzer Belgeler

A\m galeride ürünlerini seı gıloyen Asbed Ermer İlse öğ roniminden sonra Denet Güzel Sar.atıaı Akademisi nde konuk öğ 'erci olarar Bedri Rahmi E- yüpcğiu

He complated his undergraduate degree in Dokuz Eylul University - Faculty of Economics and Administative Sciences – Departmant of Public Administration and his master and

T f H ANINMIŞ piyanist ve mü- zikolog Ergican Saydam, ---müzik kültürünün dar alan­ larda sıkışıp kalması yüzünden, Türkiye’de çok sesli müzik

edebiyat âlemi geçirdiğimiz İç­ timaî zelzele günlerinin zaruret­ leri içinde onun hakkı olan umu­ mî ve tam tevkiri ölümünden sonraya kadar geciktirmiş

İbnü’l-Arabî’nin mesleğinin bütün inceliklerinin kendisine gösterildiğini ifade eden Rabbânî’ye göre İbnü’l-Arabî ve birçok mutasavvıfın kabul ettiği

Bu günlükte bir de, “utangaç” diye nite­ lediğim bir bilgeliğin, zaman zaman satırlaş- tığını sezdim ben. “Utangaç” nitelemesi, “za­ man zaman”dan

Mikrobiyolojik analiz sonuçlarına göre, somatik hücre sayısı düşük olan grup çiğ sütlerin toplam bakteri sayısı 12x10 6 kob/g, somatik hücre sayısı

M ÜDAFAAİ HU KUK VE PARTİ GRUPU — 7 Eylül 1919 tarihinde Sıvasta kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, nasıl Cumhuriyet Halk Partisinin ilk