• Sonuç bulunamadı

Ne dediler?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ne dediler?"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SANAT DERGİSİ

U ! „ V o3

Sabahattin Eyu

dünyadan gider olduk

lanlara selâm olsun...”

(2)

H A F T A N I N S A N A T T A K V İ M İ

GÖSTERİ

• Am erikan Kültür M e rke ­ zi bugün saat 1 8 .0 0 'd e "D ü n y a A jle ji"„ v ç "Am e rikan G ö rü n tü le ri" adlı iki ayrı slayd gösterisi sunacak. A m erikalı fotoğrafçı, filim ya pım cısı, yazar ve yönet - men Harvey Llo yd'un sla yd - larından oluşan gösteri 29 ocak 18.00 ve 31 ocak 0 9.. 3 0 'd a tekrarlanacak. • Yönetmen Joseph Losey- in geçen y ıl Cannes Filim Ş e n liğ i'n d e b irin c ilik ödülü kazanan yapıtı " A ra b u lu ­ cu " yarın saat 21.3 0 'd a Tür­ k iy e 'd e ilk kez olarak, Si - nematek'te gösterilecek. • D ile k Bale Dershanesi öğ­ rencilerinden oluşan "G e n ç ­ lik Bale Topluluğu" 29 o - cakta Kent Tiyatrosu 'nda bir resital verecek.

• Türk-A lm an Kültür M e r ­ kezi "O p e ra Filimler! Şen - liğ i"n i sürdürüyor. Bugün saat 2 0 .0 0 'd e "N ü m b e rg li Usta Ş a rk ıcıla r" ın birinci bölümü yarın da İkin ci bö­ lümü sunulacak. 29 ve 31 ocakta tekrarlanacak göste­ rilerin yeri Işık Lisesi. • İtalyan Kültür M e rke zi 31 ocakta saat 18.00 ve 21,00'd e Enrico M a ria Sa - lerno'nun "İsim siz Venedik­ li" adlı film ini sunacak. Fi - limin başrollerinde Florinda Bol kan ve Tony Musante oy­ nuyorlar.

• T ürk-italyan Kültür ve Dostluk Cem iyeti A nkaralı sinemaseverlere 31 ocakta "So sye tik Roma" adlı yapıtı sunacak. C a rlo L iz z a n i' nin yönettiği, V ittorio Caprioli ve Virna L isi'n in rol a ld ığı filim saat 18.00 ve 21.00'de iki kez gösterilecek. • A nkara Alm an Kültür M e r­ kezi 29 ocak saat 2 0 .3 0 ' da G e o rg M o orse 'u n "S o k a k t a Bulunan Ç o cu k " adlı fîlim i- ni sunacak.

TİYATRO

• İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları önümüzdeki ay içinde "H ile ve Se vg i" adlı yeni bir oyuna başlayacak. Kemal Be kir'in yö n e ttiği o - yunda Bilge Zobu, Samiye

Hün, Candan Teksoy, D o ­ ğan Ba vli, Erhan D illig il, Argun K ın a l, Ersan Uysal ve A le v G ü rza p rolleri pay­

laşıyorlar.

• G ö n ü l Ü lk ü - G azanfer Özccin Topluluğu 31 ocakta "K a rım G ene Doğurdu" adlı bir komedi sahne ley ece k.ÜI- kü Tam er'in uyarladığı o y u - nu Ç etin i pekkaya yönetiyor.

• A li Poyrazoğlu Tiyatro­ su 30 ocaktan itibaren "H a k ­ kımı Ver H a k k ı"n ın y a n ın ­ da "K e le b e k " adlı ikinci bir oyun daha sunacak. John F ow les'in ya zd ığ ı Haldun Dorm en'in fürkçeleştirdiği oyunu Poyrazoğlu yönetiyor. A li Poyrazoğlu, Işık Yener- su ve A lp a y Iz e r'în oynadı­ ğı "K e le b e k "in dekorlarını A rto Berberyan hazırlıyor.

SERGİLER

• Yapı ve Kredi Bankası,1'- nın K a d ıkö y'd e "K ü ltü r ve Sanat H izm etleri" çerçeve­ sinde düzenlediği sergiler­ den sekizincisi "H a lk Sa - nallarında E l" k o n u lu .A d a - pazarlı G rup 5 üyelerinden Müm taz Ertürel ve Hüsnü G ü rse l'in fotoğraflarından oluşan sergi 3 şubatta kapa­ nacak.

• Ressam Nedim Günsür Taksim Sanat G a le risi ‘ nde bugün bir sergi açacak. Sa ­ natçının çeşitli dönem ç a ­ lışmalarını yansıtansergi 8 şubatta kapanacak.

• Beyoğlu Şehir G a le r is in ­ de yarın iki sergi yer alacak, ¡no ve Jak Arditty kardeş - ler resim çalışm alarını, A y ­ sın Uğur Kezer de desenli şi­

irlerini 9 şubata kadar ser - gile ye ce kle r.

• Ressam Handan Bilgütay yarın Beyoğlu O lgunlaşm a Enstitüsü'nde bir sergi a ç a - cak. Sanatçının son çalışma­ larından oluşan sergi 16 şu - bata kadar sürecek.

KONSER

• Günüm üzün ünlü gita -ı rîstlerinden V e ne zue lla lı A lîr îo D ia z ,2 8 ve 29 ocak saat 2 0 . 3 0 'd a ,M a k sim sa­ lonunda ayrı programla iki resital verdcek.istanbul Dev­ let O pera ve B ale si'nin dü­ zenlediği konserlerde sanat­ çı R od rig o,A lb en iz, Bach , Sca rla tti,So r,H ayd n , Fres - coba I d i, Torroba, De Fa I la , V illa Lobos ve T u rin a 'n ın e - serlerini seslendirecek. • İstanbul Devlet Opera ve Balesi M ü z ik Kulübü bu­ günkü konserini İstanbul Eği­ tim Enstitüsü M ü z ik Bölü - müne a yırdı. Saat 1 8 .3 0 'd a başlayacak konserde C em a- lettin G ö b e le z 'in yönete­ ceği Y a y lı Ç a lg ıla r Orkest­ rası,Ekrem Zeki Un, Bach ve C o re lli'n in yapıtlarını seslendi recekvSelahattîn Ev­ ci l'in yöneteceği koroya da piyanist Fuat Rutkay ve s o ­ list alto solo İ .O ka ta n ile bas solo Mustafa İktu katı­ lacaklar.

• Ünlü İtalyan gitaristi Massim o Gasbarroni bugün saat 2 1 .0 0 'de, i falyan Kül­ tür M e rk e zi'n d e bir konser ve recek.İta lya n Konserva - fuarının ilk gitar m ezunla­ rından olan sanatçı konse - rinde 18. ve 19.y ü zy ıl (Rort- c a ll i, Sor ,Tedesco, Lobos , Tasm an,Turina,Albeniz)m ü- ziklerinden derlenmiş bir program sunacak.

• Devlet Konser S a lo n u n ­ da bugün saat 2 0 . 30'd a A n ­ karalI müzikseverler p iy a ­ nist M ic h e l Berof'u dinleye­ cekler. Jean Perisson'un y ö ­ neteceği Cumhurbaşkanıı - ğı Senfoni O rkestrasının eş­

lik edeceği konserinde sa­ natçı M o za rt, Prokofiev ve Debussy'nîn eserlerini ses - lendirecek. Konser yarın sa­ at 15.3 0'd a tekrarlanacak.

Seramik ve Metal

İşleri Yarışması

sonuçlandı

Akbank'ın yaratıcı gücii teşvik amacıyla düzenlediği ya rışm aların 7. si olan Seramik ve Metal İşle ri Yarışm ası'na gelen çok çeşitli e s e r le r a r a ­ sından, Seramik 1. ö d ü lü (I0. 000.- T L ) Belma Diren, 2 .ö - dülü (5. 000.- T L ) Güngör Gü- ner, 3. ödülü (3 .0 0 0 .-T L ) E r­ dinç Bakla, L 000'er lira lık 3 mansiyonu da Alaaddin Ç e lik , M eral Tandırlı, Oktay Aka kazandılar. Metal 1. ödülünü (10. 000.- T L ) Betül Aydıner.E, ödülü (5. 000. - T L ) Şara Y a zı­ cı, 3. ödülü (3. 000.-T L )Ö z e r Kabaş, L 000'er lira lık 3 man­ siyonu da Çelik Erengezgin , Suat Üstün, Taner Aydınel ka­ zandılar.

Yarışmanın jü risi, Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümünden Prof. İsmail Hak­ kı Oygar, Prof. Sadi Diren, Tat biki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Seramik Bölümünden Hakkı İzet, Jale Yılmabaşar , Seramik sanatçısı Füreya Ko­ ra l, Seramik Endüstrisi Mü­ m essilleri olarak da Nejat Ec zacıbaşı ve İbrahim Bodur' dan kurulu idi.

Ödül kazanan e s e rle r 31. Ocak. 1973 Çarşamba günün­ den itibaren 10 gün müddetle

Akbank'ın Fındıklı'daki Umum Müdürlük binasında sergilene çektir.

Bursada Sinema

Klübü kuruldu

Bursa sinemalarında ya - bancı filim lerin kısaltıla - rak gösterilm esi üzerine, s i­ nema s e v e rle r b ir " Sinema Klübü" kurdular.

Özel gösteriler düzenleye­ cek olan Bursa Sinema Derne­ ği sinemalarda eksik olarak oynatılan filim le r! sunacak. Bursa Sinema Derneği Yönet­ meni Kenan Kolukısa, amaç - larının "Ü yelere kaliteli, sa­ nat değeri olan ve sinemacı­ la r tarafındankesilmemiş f i - lim le ri göstermek, ilerde bir sinema açarak, üyelerin dı­ şında halka da gösteriler yap­ mak" olduğunu açıkladı.

(3)

S . E Y U B O Ğ L U

Klasiklerin kazandırılmasında, Köy Enstitülerinin

kuruluşunda önemli rol oynadı. Türkiye'ye özgün

bir hümanizmanın temellerini atmağa çalıştı.

Türk Kültür ve düşün haya­ tı ,13 ocak cumartesi günü bü­ yük bir insanını kaybetti. E İli - den fazla te lif ve çeviri eser veren, belgesel filmler h a zırla ­ ya n ,kla sik le rin kazandırılm a - sın d a ,K ö y Enstitülerinin kuru­ luşunda önemli rol oynayan,Tür k iy e 'y e jözgün bir hümanizma- nın temellerini atmdğa çalışan Sabahattin Eyuboğlu bir kalp krizi sonunda 63 yaşında ara­ mızdan ayrı İdi. Beraber çalış - m ayı,beraber yaratmayı, bera­ ber eğlenmeyi severdi. Dostları en iyi dostlarından yoksun k a l­ dılar.İşte bu dostlardan biri o - lan A zra Erhat ,Sabahatti n Eyub- o ğlu'nu a n la tıy o r:

Sabahattin Eyuboğlu 1909 yılının bir şubat günü Trabzon ilinin bir kazasında doğar. Ba­ bası Rahmi B ey'd ir, anası Lütfiye. Beş kardeşin büyüğü­ dür: Bedri Rahmi, Nezahat, Muallâ ve Mustafa'nın ağabey­ le ri. Rahmi Bey batı düşünce­ sine açık, namuslu, erdem li bir aydındır, oğluna Rousse - au'yu, V oltalre'itan ıtır. Lü t­ fiye hanım Anadolu toprağının mayası ile yuğrulmuş, sesi sözü ile dillenmiş güçlü bir anadır, Yunus'un ilahileriyle, ninniler beşiğini. Büyür Sa - bahattin, daha on iki yaşına gelmeden yük yüklenir, sorum­ luluk a lır, Rahmi Bey İstiklal Savaşı'nda savaşırken ordan oraya göçmek zorunda kalan ailesine destek olur. L iseyi bi­ t ir ir , Fransızca öğrenmiştir, Atatürk'ün Avrupa'ya okuma­ ya gönderdiği ilk grup öğrenci arasındadır: Dijon üniversi - tesinde okumaya gid er.B ir yıl geçm ez, yanına kardeşi B ed - r i'y i ça ğ ırır, bursu paylaşa - cak, Bedri'nin ressam olarak yetişmesini sağlayacaktır. Paylaşmak, hep başkasın^ verm ek, herkesin ağabeyi ol7 mak, aydınlık, sevinç ve mut­ luluk saçmaktır karakteri.

İstanbul'a g e lir, Edebiyat Fakültesi 'nde Prof. Leo Spit - zer'in doçenti olur, dersle — rini Türkçe'ye ç e v irir batı dür şüncesi ile , her varlıktan üs­ tün tuttuğu yurdu arasında köprü kurmak görevine koyu - lur. Atatürk devrim leriyle Türkiye'nin aydınlığa ve mut­ luluğa kavuşacağına inanmak­ tadır. Var gücüyle bu amacı gerçekleştirm eye koyulur. "İnsan" dergisinin kurucula - nndandır. Y a zıla r y a z a r , Türkiye'nin insanına uyan y e r­ li ve özgün b ir hümanizma'- nın tem ellerini atmak çabası-- na g iriş ir. Talim Terbiye üyesi olur, Atatürkçülük ışı - ğmda öğretim ve eğitim e yön

verm ek, bu yönü sağlam bir bilgi tabanına oturtmak için Tercüme Bürosu'nda Nurul- lah Ataç'la birlikte çalışmaya başlar. Haşan  li Y ü cel'in sağ koludur. Tem el bilgi ve kültür eserlerin i kapsayan klasikler listesi hazırlanır. Tercüme işine koyulunun "T ercü m e" diye b ird ergi ç ı­ k a rılır. Öyle bir ç a lış ılır k i, böylesinl oldum olasıya g ö r­ m em iştir Türkiye. Haftanın her günü ve her gecesi çeviri yapılır, tek tek ya da toplu­ ca, salı günleri Tercüme Bü­ rosu'nda toplanılır, yapılmış ve yapılacak ç e v irile r tartı - ş ılır , terim ler, ilk eler sap - tanır, perşembe günleri P l a - ton, pazar günleri M olière, cuma g eceleri M usset... Çe - v lr ile r , e s e rle r, kitaplar ro­ tatif makinesinden geçerce - sine b asılır, dağılır, yayılır. Yüz, beş yüz, b in ... Haşan  li mekik dokur hükümetle Tercüme Bürosu arasında,da- ha, daha çok kitap ister. Ka­ rınca yuvasıdır Ankara, taşı­ nan besiler dünya insanlık dü­ şüncesinin en p ırıltılı İncile - ri.

O sıra Haşan Ali'nin yanı başında bir fener daha aydın­ lanır: İsm ail Hakkı Tonguç. İ- y i, bunca kültür ürünü depo - lanmaktadır, ama kime

dağı-tılacak bu besinler? Soru - nun cevabını Atatürk verm iş­ tir : bu yurdun fedakar hiz - metkârı, asıl efendisi Türk köylüsüne. Türkiye'nin tek anlamlı, verim li ve tutarlı çabası başlar o zaman. Köy Enstitüleri kurulur. Sabahat­ tin Eyuboğlu Tonguç'un yanı başında küreğe, çapaya sarı - lir . Nerden vakit bulur, nasıl başarır? Talim T erb iye,T er­ cüme Bürosu, v ız ır v ız ır te r­ cüme derken, bir yandan da haftanın birkaç gününü Hasan- oğlan Köy Enstitüsü'nde g e ­ ç irir. Tiyatrolar kurulur, k i- taplıklar a ç ılır, heykeller di­ k ilir Hasanoğlan'da, cumar - tesi geceleri Türkiye'nin dört bir yanından çınlayan türkü - le r , oyunlar, şenliklerle co­ şar Ankara'nın kıraç toprak­ ları. Köy çocukları, kafaları traşlı öğrenciler dünyanın hiç­ bir üniversitesinde görü lm e­ dik, bilgiye susamış, bilimin onur ve erdemini yüklenmiş k işiler olarak dikilir karşı - miza. Şiir, hikaye, roman, dergi, hamarat e lle rle su la­ nan bozkır gibi yeşerm eye koyulur Hasanoğlan'da.Gider, bakar, şaşarız: Platon orada canlanmış, Apollonorada ko­ nak kurmuş. D iller orada dil­ leniyor, müzikler orada u- yumlanıp yankılanıyor. İnsan­

oğlu mutlu, geleceğe açık, im ece içinde ça lışıyor, im e - ce içinde seviyor, seviniyor ve aydınlanıp saçıyor insan­ lık ülküsünü geçmişten g e le ­ ceğe.

Sonra b ir kesinti, bir y ı ­ kılış. Saat duruyor birdenbi­ re. Ama Sabahattin Eyuboğlu durmuyor. Ankara'dan İstan­ bul'a, köy çocuklarından dost çevresine, oradan oraya taşı­ yor gene aydınlık meşalesini. Türkiye'nin topraklarında ve denizlerinde, nerde olursa olsun inanıyor bu ışığın sön- meyip ortalığı aydınlatacağı - na bugün, yarın ve her z a ­ man. İşte burada Sabahattin Eyuboğlu'nun ömrünün son dönemi başlar.

Ç eviri çabalarım sürdü­ rür: Batı düşüncesinin inşa - na en ya ra rlı, insan onurunu, en iyi dile getiren, insanı in - san olarak en e lv e riş li e s e r ­ le r i hangileriyse, onları a - paydın, herkesçe anlaşılır,o- kunur, s e v ilir bir halk d iliy ­ le, Türkçemizin hiçbir za­ man erişem ediği b ir açıklık, bir tutarlık ve b ir güzellikle aktarıyor, kazandırıyor bize Platon, Montaigne, La Fonta- ine, Shakespeare, Rousseau, Öm erH ayyam , Eyuboğlu'nun kalemi altında b ir canlanıyor ki, kendi dillerinde erişem e­ dikleri bir anlam zenginli - ğine kavuşuyorlar. Yunan kla­ sik leri, tragedyalar, tiyatro yapıtları, romanlar, atasöz­ le r i, deyim ler, binbir d iya ­ rın masal ve türküleri, hepsi Türkçe Unlüyor.

Sabahattin Eyuboğlu bilgi ve'bilim in yalnız insanın mut­ luluğuna yarayanının gerçekli­ ğine inanır. Onun içindir ki kitapta kalmak istem em iş, a- sıl çabasını canlı araçlarla in­ sana seslenmeye harcamış - tır. Büyük halk topluluklarına değinen sinemayı bu araçlar­ dan b iri yaparak, Anadoluhun eşsiz kültür hâzinelerini film yoluyla tanıtmaya g irişin Sonsuz güçlüklere katlanarak çevirdiği belgesel film le r ge­ leceğe çevrik b irer anıttır. Dar ve k ısır üniversite çev - resinden çıkıp da bütün Türk milletinin gözü önüne s erile - çekleri zaman bu film le r E - yuboğlu'nun Türk kültürüne hizmetini daha da b elirgin b ir hale getirecektir.

Sabahattin Eyuboğlu bunun­ la da yetinmez, her gün, her an dostluğunun engin çerçeve­ si içine aldığı, evinin açık ka­ pısından iç e ri giren y e rli ya - bancı her insana bir armağan vermek ister. Her dem dö - nen renk renk fırıldakları,

kr-(Devamı 14. sayfada)

(4)

S.Eyuboglu

11 te lif, 59

ç e viri eser

11 belgesel

film b ıraktı

Eserlerinden bir kısmı. Aristophanes 'ten Hayya.m 'a, Montaigne, Shakespeare, M o ­ lière, La Fontaine 'den Rousseau ile F la u bert'e, daha sonra R u s s e l'e varan bir kül - tür zinciri, sonra eski çağlardan başlayıp Yunus'a, Karacaoğlan'a, Türk minyatür sanatına uzanan bir Anadolu sevgisi.

M illi Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosun'daki ça­ lışmaları, Köy Enstitüle­ rini kurma yolunda Ton - guç 'la beraber çabaları Sa­

nat Tarihi Profesörlüğü ya­ nında Sabahattin Eyuboğlu, II telif 59 çeviri eser ve r­ miş, II belgesel film ç e ­ virm iştir. Bunların büyük bir kısmı ortak çalışma - lardır. Yaşar Kem alle be­ raber hazırladığı "Halk Sa­ natları A n tolojisi" ile A z - ra Erhat ve Vedat Günyol '- la beraber yaptıkları Ra - bêlais 'nin "Gargantua"çe - virisi son ve yayınlanmış halde göremediği e s e r le r ­ dir.

TELİF ESERLERİ

"Avrupa Resminde Gerçek Duygusu" . (M .Ş. İpşiroğlu ile ). İ. Ü. Ed. Fak. Yayınları 1953. "Fatih AlbUmüne B ir Ba­ k ış". (M. Ş. İpşiroğlu ile ). İ. Ü .E .F . 1955. "Sur TAlbumdu Conquérant". (Yukardakinin fransızcası). l955."Saklı K ili­ s e ". (M. Ş. İpşiroğlu ile' TUrk- çe-F ran sızca) İ. U. E. F. 1957. "Turquie: Miniatures Ancien­ nes". (M. Ş. İpşiroğlu ile ). UNESCO Yayınları, 196İ. ’ Şi­ ir le Fransızca". Çan Yayın - la n , 1964. "M avi ve Kara ". Çan Yayınları, 1967. "Yunus E m re’ye Sel&m". Çan Yayın­ la r ı, 1966. "Yunus E m re". Cem Yayınevi; 1971,1972"Pa- ris Mektupları". V arlık, 1947- 1948 (seri yazılar). "Ş iirin Y ap ısı". Yeni Ufuklar, 1957 (seri yazıla r). " L ’ Architec - türe Religieuse Turque. La Revue des Voyages. "

©

Y a zı yazdığı d e r g ile r :İn ­ san, Tercüm e Mecmuasr,Yap­ rak, Varlık, Yeni Ufuklar , Ülkü, Forum,

Y a zı yazdığı gazeteler: Tan, Cumhuriyet, Ulus.

DENEME

Eflatun: "Kleitophon", Hip- parkhos", "L y s is " dialogları. Rem zi. 1960. "Şölen" (A. E r ­ hat ile ), Rem zi, 1961 ve 1972. "D evlet" (M. A. Cimcoz ile ). Rem zi, 1958 ve 1971.Türk Dil Kurumu Ödülü 1958.

Montaigne: "D enem eler". 1.2. baskılar M. E. B. 1947, 1964. 3.4 .5 . baskılar- Cem Yayınevi, 1970, 1971, 1872.

Plutarkhos : "Lykurgos’un Hayatı". (V. Günyol ile ). Çan Yayın ları, 1967.

Thomas M ore: "Ütopya " , (V. Günyol ve M. Urgan ile). Çan Yayınları, 1968.

J.J. Rousseau: " İlim ler

ve Sanatlar Hakkında Nutuk". M. E .B . "B ilim le r ve Sanat - la r Üstüne Söylev ve Seçme Düşünceler". Cem Yayın evi, 1970.

Çalışma odasından bir kö­ şe: Ortada satranç oyna - dığı masa.

G. Babeuf: "D evrim Y a z ı­ la r ı". Çan Yayınları 1964.

J .P . Sartre: "Ç a ğ ım ız ın

G erçek leri". (V. Günyol ile). Çan Yayınları, 1961.

A. Camus: "D enem eler". (V. Günyol ile). Çan Yayınla­ rı, 1960. "D enem eler ve B ir Alman Dosta Mektuplar". (V . Günyol ile ). Çan Yayınları, 1965.

B. Russell :"Dünyamızın So­ runları". (V. Günyol ile). Çan Yayınları, 1962. "Dünyamızın Sorunları Üstüne Düşünceler" Cem Yayınevi, 1972.

A. Einstein: "Dünyamıza Bakış". (V. Günyol ve A. E r ­ hat ile ) Çan Yayınları, 1965.

A. Malraux: "TuranYolu". Çan Yayınları, 1965.

V ercors: "İnsan ve İnsan­ la r ". (A.Erhat ve V. Günyol ile ). Çan Yayınları 1965.

E. R. Curtius : "Fransa Üs­ tüne Deneme". İ. Ü. Ed. Fak. 1953.

(5)

Po-litika Sorunları". (V. Günyol i - le). Çan Yayın ları, 1968.

G . Bouthoul: "P o litik a S a ­ natı". (V. Günyol ile ). Çan Yayınları, 1967.

Paul V a léry: "Bugünkü Dünyaya Bakış" (V.Günyol ile) Çan Yayın ları, 1972.

ROMAN

H. M e lv ille : "Moby Dick." (M. Urgan ile ). M. E .B . 1964. Cem Yayınevi (baskıda)

G. Duhamel: "G ece Y a rıs ı İtir a fı". (S. K. Yetkin ile) Rem­ zi; 1943, 44 ve 71. " Sala -vin'in Ruznâmesi" (S. K. Y e t­

kin ile ). R em zi, 1943. Gonçarov: "O blom ov",(E . Güney ile ) M. E .B . 1945,1946, 1948. 2. baskı Kök Y a yın la ­ rı 1967.

Carlo L evi: "İsa Bu Köye U ğram adı." R em zi, 1960.

G. Flaubert: "E rm iş A n - tonius ve Şeytan". Cem Y a ­ yınevi, 1970.

J. Romains: "D irilen Şe - h ir". Ataç Yayınları, 1961.

ŞİİR

Öm er Hayyam: "Dörtlük - 1er". Çan Yayınları, 196L Cem Yayınevi , 1969, Cem Yayıne­ vi, 1971.

La Fontaine: "M a sa lla r" . R em zi, 1960, Cem Yayınevi, 1969.

J. P ré v e rt: "Ş iir le r ". Çan Yayınları, 1963.

Türkçeden fransızcaya : Melih Cevdet Anday, "U lysse bras attachés" P oesie Club UNESCO, 1970.

TİYATRO

Aristophanes: "Eşek A r ı­ la rı".R e m zi, 1966. " Lysis - trata".(A.E rhat ile). Rem zi , 1966. "K u şlar". (A.Erhat ile ). R em zi, 1966.

Aiskhylos: "Z in c ire Vu­ rulmuş Prometheus". (A. E r­ hat ile). B ilgi Yayınları, 1968. Euripides: "Bakkhalar " . M. E .B . 1944.

Shakespeare: "H am let". . Rem zi, 1965. "Macbeth11967. "Julius Caesar". Remzi 1966. "Antonius ve Kleopatra " . Rem zi, 1967. "AtinalI Timon". Rem zi 1968. "T roilu s v e K r e s - sida". (M. Urgan ile ). M.E.B. 1956.

M olière: "Kadınlar M e k ­ tebi". M. E .B . 1941. " K a d ın ­ la r Mektebinin Tenkidi". M . E .B . 1944. "C im r i". Rem zi, 1961 ve 1968.

A. de Musset: "Yap da Söy­ lem e". M. E .B . 1943. "D o n

Juan'ın Sabahı. " M E. B. 1943 . "Şamdancı". (B. Tuncel i l e ) . M. E .B . 1959, 1962. "M a ria n - ne'ın K albi". (B. Tuncel ile ) M. E .B . 1959, 1962.

M aeterlinck: "E vin İç i" , M. E .B . 2. baskı. 1958.

H. Duvernois: "Y a ln ız ". M. E. B. 1940.

M arcel Aym é: "B aşkası­ nın K e lle s i". Çan Yayınları, 1962.

Gogol: "Ölü Canlar". (Me­ lih Cevdet Anday ıle).(A dapt. Adamov). E lif Yayınları , 1962. J. Renard: "H oroz İbiği— A yrılm ak". M. E .B .

Thomas W oolf: "Bu Me - lek Satılık D eğil". (V. Günyol ile ). (Basılmadı).

Arthur M ille r: "Cadı Ka - zam ". (V. Günyol ile).M . E .R

Benedetti: "Otuz Saniyelik A şk". (V. Günyol ile ) (Basıl - madı).

Labiche: "C élim a re". (Ba­ sılmadı).

Kafka: "Duruşma". (Gide- Barrault adapt). Çan Yayın - la n , 1963.

BELGESEL FİLMLERİ İstanbul Üniversitesi Film M erkezi'nde çevrilm iştir. M . Ş. İpşiroğlu ve A. Albek ile : 1957 ile 1972 y ılla rı arasında: "H itit Güneşi". (Berlin Film Festivali'nde gümüş madal­ ya kazandı) "Siyah Kalem ", "Karanlıkta R enkler", "Ana - dolu'da Roma M ozaik leri", "Nem rut Dağı T a n rıla rı" "A - na Tanrıça" "Anadolu Y olla - r ı" , "Eski Antalya'nın Sula­ r ı " , "Surnâme", "K a r a g ö z '- ün Dünyası", (Madrid'de Gü­ müş Kuğu Ödülünü aldı) Ecza- cıbaşı Kültür Filmlerinden- Şakir Eczacıbaşı ile : "Y a şa ­ mak İçin".

SABAHATTİN EYUBOĞLU ÇİÇEKLEMESİ

NE GÜZEL YERDE DURDUN, NE GÜZEL BİLİYORSUN İYİCE

YA R IN DEĞİL ÖBÜR GÜNÜN - BAYRAM OLDUĞUNU,

I 3 O c a k I 973

Kalktı tutuklular e vin in demiri. Birdenbire dışarı çıktın Ö le re k ,

Sen a çık kapılardan biri.

Suçun n e y d i? Sevmek derinlemesine Yaşam ışı, ya şıya n ı, yaşıyacağı sevmek Koşmadan, atılm adan, devrimlere girişmeden Birleştirirken oğul k ız ,

En eski çağlarla, en yeni çağı sevmek. A ya k la rın çobandı

Kaval çalardı gece gtlndüz kendi kendine. Bir bilgeydi ellerin

Dönerce'sini yapar yapm az, kalemi tutar tutmaz O dağlar tUrküsUnü söylerdi yine.

Bu ağıt değildir Eyuboğlu yankıdır Bîr yas yaşandı sende sevinçle a ğıttığın. YUreğin, o uçsuz bucaksız -

O konuk s ıc a k lığ ıy d r Soluklarınca dağıttığın. Y arad ılışın usuydun biraz

Taşlarla, b alık la rla, m asallarla, kuşlarla erken. Bakakalırdın ya kaZı kişilerinin yü zle rin e ,ağzın a çık , O kazı kişileri güler gib iyd i yüzünde

Sen gülerken. Kalır yaşamalar

Sevmiş gövdelerden ge riye , daha diri. İşte ayd ın lığın

Uğuldar hep

Sen a çık kapılardan biri.

NE GÜZEL YERDE DURDUN,NE GÜZEL BİLİYORSUN İYİCE

YAR IN DEĞİL ÖBÜR GÜNÜN - BAYRAM OLDUĞUNU.

F A Z IL H Ü S N Ü D A Ğ L A R C A

(6)

NE DEDİLER?

Sabahattin Eyuboğlu'nun ölümü, Türk sanatçı çevrele ­ rinde ve yakın dostları arasında büyük üzüntü yarattı. Kendileriyle görüşm e imkûm bulduğumuz bazı sanat - çılar, Eyuboğlu 'nun ani ölümü karşısında duydukları üzüntüyü belirtirken değerli sanatçımız hakkında şun - la n söylediler:

A L İY E BERGER : Bundan b ir süre önce çok hastalan­ m ıştım . Sabahattin Eyuboğlu, beni görm eye geldi. "Am an A lyoşa artık yaşlanıyoruz sı - kı durmaya bakalım. Ne der - sin iki yıla var m ıs ın ? " d edi. "Y o k Sabahattinciğim, iki yıl bana yetm ez. Sen istediğin her şeyi yaptın. Benim daha yapacağım çok şey va r. Beş yıldan aşağısını kabul etm em " dedim. Bana hak verd i. K ar - ş ılık lı votkalar içtik. E v e t, evet iki villa yetinm iyorduk.. Kim derdi bir kaç gün sonra göçüp gideceğini? Ben, iç im ­ de! boşluğunu her zaman his - sedeceğim büyük bir dost kay­ bettim . Ama insanlık,her şey­ den bir değer çıkarmasını b i­ len büyük b ir sanatçı kaybetti. A Z İZ NESİN : Sabahattin Eyuboğlu'nun çok özgün kişi - liğinin, bence en b elirgin iki yanı vardı; b iri im ececiliği, öbürü de hep istim üstünde o - luşuydu. "İstim üstünde bir y a z a r" başlıklı b ir yazıda dos­ tumu anlatmaya çalışacağım .

64 yaşında öldü. Ölümün - den daha b ir iki saat öncesi­ ne dek, sürdürmekte olduğu Gargantuva çevirisin e çalış - m ıştı; yalnız başına d e ğ il, arkadaşlarıyla. Gargantuva'- ya başlamadan önce de, Mon- taigne denemelerinin çe v iri - sini daha yeni bitirm işti. Garv gantuva çevirisin i yaparken, Topkapı Sarayı'ndaki b ir Sur- nâme'yi açıklamalı olarak ba­ sıma hazırlamanın ön çalış - malarına başlam ıştı bile. Her zaman işte böyleydi Sabahat ­ tin, hep istim üzerin de.. . 64 d e ğ il, bin altmış dört y ıl ya- şasa, insanlar onu hep istim üstünde bulacaklardı. Böyle bir insan, altm ış dört y a şın ­ da değil, bin yaşında ölse , yine de vakitsiz ölmüş sayı - lir .

Onun ikinci b elirgin özel - liğ i im ececiliğid ir. İmeceyle, toplu olarak, e lb ir liğ iy le ,'o - lağanüstü b ir coşkuyla, d ü - ğün-bayram havası içinde ça­ lışm ayı sever, böyle ç a lış ır ­ dı. Hani köy kadınları, k ızla ­ r ı harman sonunda nasıl tür­ küler çağırarak, oyunlar oy - nayarak ç a lış ırla r, işte böy - l e . . . Tek başına yapacağı iş - le r e , dostlarını, sevdiklerini de katarak, onları da özendi­ rerek , e lb irliğ iy le , im e c e y ­ le , coşkulanarak hem çalışır, hem ça lıştırırd ı.

Yakınları, Sabahattin E - yuboğlu'nun yaptığı o renk rehk, o yanar döner oyuncak­ la rı b ilir le r . İşte Sabahattin, kendi yaptığı o oyuncaklar g i­ bi renk renk, p ır ıl p ırıl bir türkü olarak yaşadı

-İnsanlar gid er, türküle­

Bresson'un objektifinden S. Eyuboğlu

r i k a lır. Sabahattin Eyuboğ!- lu'nun da renk renk türküle­ r i kaldı.

BÜ LENT EC EVİT: Saba - hattin Eyuboğlu, bence, ken - di kendini yenileyen Türk top- lumunun beklediği aydın tipi - nin öncülerindendi.Halkı hor görmeyen, halkı seven ve s a ­ yan, halkla bütünleşmeye halk­ tan alıp halka verm eye çalı­

şan aydın... Halktan kopmak- |

sızın toplumu çağdaşlaştırm a­ ya uğraşan aydın.. .

Çağdaşlaşmayı, Osmanlı yenilik hareketleri ile başla - yan özenticiliğin ve yüzeysel­ liğin çok ötesinde, bir kültür sorunu olarak görürdü Saba - hattin Eyuboğlu. Türk toplu­ mu için bu kültür sorununu çözebilmenin püf. noktasını bulmuş sayılı aydınlarım ız - dan b iri id i: Bir yandan Batı kültürüne açılırken, bir yan ­ dan da Anadolu ' kültüründe kökleşme gereğini kavram ış­ tı: Bu iki uğraşın çelişken olmadığım anlamıştı.

Nice aydınlarımıza göre, çağdaşlaşmak, Batı kültürü­ nün ve uygarlığının ürünleri - ni, ithal eder gibi benimse - mektir. Oysa o kültürün, o uygarlığın kaynaklan kendi topraklar muzdadır. Binlerce y ıld ır , bu topraklarda kayna­ şıp yaşamış halkımızın Jungın- terim i ile-ortak bilinçdışmda saklıdır. O bakımdan ithal e - dilecek bir ürün değildir. Batı kültürü bizim için. Kendi öz kaynaklarımızın ürünüdür.

Sabahattin Eyuboğlu, o kay­ naklara indikçi, ve o kaynak­ lardaki kültür hâzinesini, o r ­ tak bilinçdışım ızın karanlı - ğından bilinç' aydınlığına ç ı­ kardıkça Türk toplumunun ken­ diliğinden çağdaşlaşmış ve

(7)

SABAHATTİN EYUBOĞLU'NUN EVÎ

Uzun bîr yolculuğa mı çıkmışlar M a v i yolculuğa mı acap ? G ünlerdir kapalı kapıları G ünlerdir piyano sesi y o k . ..

Duvarlarda gö lge li taşlarıyle mahzun Anad olu Akşam sofaları gibi kapanmış nakışlar

Perdeler H itit göklerine aralık Camlarda güneş kım ıltıları

A ç ık kalmış kitaplarda yaşanmamış ya z A ç ık kalmış Ege kıyıla rı

M ontaigne m i, Thomas M ore mu Babeuf mu sesleniyor bir yerlerden Rimbaud mu geçiyor " Sarhoş G e m i" siyle Birşey var burda susmayan

Sevinin ırmağı kavuşuyor sonsuzluğa Toprağın yüreği atıyor sıc a cık

B A Ş A R A N Ağustos 1971 tıya açılm ış olacağını bilirdi.

O nedenledir k i, Sabahat­ tin Eyuboğlu'nun Anadolucu- luğu ve halkçılığı ile Batıya yönelişi arasında çelişki yok­ tur, tutarlılık vardır.

Gene o nedenledir k i, tıi - ce aydınlarım ız, Batıya a ç ıl­ dıkça Türk toplumuna yaban - cılaşırken, Sabahattin Eyub - oğlu, Türk halkı ile bütünleş­ tikçe, Türkiye topraklarının kültür hâzinelerine indikçe Türk toplumu ile yabancılaş- maksızm Batıya açılabilir - di. Batı kültürünün dalların­ da biten yem işleri bir yaban­ cı el gibi derlem ezdi o . . .Ağa­ cın köklerinden dallardaki ye - m işlere özsuyu gibi e rişird i.

Onun içindir ki, Sabahat - tin Eyuboğlu'nun m illiyetçiliği hümanizma ile b irleşird i. O - nun içindir ki,Sabahattin E - yuboğlu'nun m illiyetçiliği , Türkiye topraklarının binler­ ce yıllık geçmişine kök salan ve o köklerden bütün dünyaya açılan Atatürk m illiyetçili - ğinin ta kendisi idi.

Atatürkçülükten, Atatürk m illiyetçiliğinden en çok söz edilen bir' dönemde Sabahattin Eyuboğlu'nun başına gelenler, nice Atatürkçü geçinenlerin , Sabahattin Eyuboğlu'nu b ır a ­ kınız, Atatürk'ü de anlayabil­ mekten ne kadar yoksun kal­ mış olduklarını gösterir.

Sabahattin Eyuboğlu'ndaki insan saygısı ve halk sevgisi, ondaki sapasağlam demokra­ si anlayışının da kaynağı idi. Nice devrim cilerin " halka rağmen, halk iç in " serüven - lerine sürüklendiği yıllarda, Sabahattin Eyuboğlu, onun için­ dir ki, halksız hiç bir şey y a - pılamıyacağını savunmuştu ; demokrasinin ve halkın da hor görüldüğü yıllarda, halkın ya­ nında ve demokrasinin safın­ da yer tutmuştu.

Sabahattin Eyuboğlu öldü, ama yok olmadı. Onun gibi aydınlar çoğalıyor ve çoğala - çaktır ülkemizde. Öyle aydın­ lar çoğaldıkça, Sabahattin E - yuboğlu daha çok var olacak - tır.

ENGİN TONGUÇ : (Köy Enstitülerinin kurucusu Hakkı Tonguç'un oğlu Engin Tonguç' un taziyel telgrafından ^ ''B il­ gisi, kültürü, erişilm ez insan sevgisi ve hoşgörüsü ile biz - le re ışık tutmuş değerli hoca­

nın kaybı y e ri doldurulmaz bir boşluk bırakacaktır. D eğeri gün geçtikçe daha çok anlaşı­ lacak, kültür hayatımızın t e ­ m el taşlarından b iri olarak anıtlaşacaktır. A y rıca baba - mm en yakın dostunu kaybet­ miş olmaktan ötürü de üzün - tümüz sonsuzdur.. . "

FÜ REYA : Sabahattin E - yuboğlu, her yeniliğe, her in­ sanlık fikrine, her düşünce - ye açık b ir insandı. Hiç bir ön y a rg ısı, kalıplaşmış katı fi­ k ir le r i olmadan, insanı se­ ven, verm eyi seven; v e r d i­ ğ i sürece mutlu olan; sevgi - sini, bilgisini ve kalbini v e r ­ m eyi bilen b ir insandı.Şüphe - s iz, çok değerli çeşitli yan­ la rı vardı. Ama benim için en önemli olan yam, kin besle - m eyi bilm em esi, karşılık beklem eksizin her şeyini v e r ­ mesini b ilm esidir. Bu neden­ le , Sabahattin Eyuboğlu ' nup göçüp gitm esi, insanlık için büyük b ir kayıptır.

HALDUN DORMEN i Sa­ bahattin Eyuboğlu'nun ölümüy­ le, sanat dünyamız büyük bir insan kaybetti derken, onun yalnız şu veya bu sanat dalı - na değil de, tüm sanata ve in ­ sanlığa sonsuz katkılarda bu­ lunmuş olduğunu belirtm ek istiyorum. Benim için en ö- nemli yanlarından b iri de çe­ virm enliğiydi. Onun Macbeth çevirisin i hala unutamam.Gel­ m iş geçm iş en büyük çevir - menlerim izden b ir i, belki de en büyüğüydü.

HALDUN TANER: Saba - hattin Eyuboğlu'nda ancak e r ­ m işlere özgü, bir alçak g ö ­ nüllülük vardı. Burnu kaf da­ ğında gezenler diyarmda , bir kere bu olgun yam yla a y rılı - yordu. Söze "ben" diye başla­ dığına hiç tanık olmadım.San- ki içinden kendi "ben" ini bo - şaltm ış, orada, dünyaya dün­ yanın bütün iy i ve güzel şey­ lerine koskoca bir yer açm ış­ tı. Sabahattin Eyuboğlu güze­ le , iyiye, yüceye vurgun bir dervişti. Montaigne'i mi ç e ­ v iriy o r ? Onunla bir olur, dün­ yayı onun gözüyle g ö rü r, bize Montaigne'i sevd irir, bizim de dünyayı Montaigne gibi dü­ şünmemizi, görm em izi, hiç değilse, b ir müddet için sağ­ lardı. Sihirli tercümelerinin s ır r ı hurdaydı. Ç evireceği in

-Eyuboğlu, çok sevdiği halk

sanı önce olanca sıcaklığıyla sever, benim ser, onun söy - lediklerini katıksız b ir içten­ likle anlamak saygısını gös­ te rir , sonra da bu mutlulu­ ğunu bize Türkçem izin en sı - cak k elim eleriyle yansıtırdı. Kendini yenm iş, okuduğunu iyi hazmetmiş, her zaman, her güzel , iyi ve yüce şeye ço­ cuksu ve taptaze bir tecessüs­ le açık, her zaman aynı bil - gece denge içinde idi. Gerçek bir dost ve ağabeydi. Bu iki kelimenin en yüce ve zor an­ lam ıyla. Biraz yetenek gör - düğü herkese yardım eder , bütün tecrübesini onun yara - rina seferber eder, ona yeni ufuklar açan uyarılarda bulu­ nur, onu yüreklendirir, des - teklerdi. İnsanlık yönünden, günden güne züğürtleşen orta­ mımızda , Sabahattin Eyuboğ - lu, ış ıl ış ıl bir diğerkâmlık abidesiydi.

ozanı Aşık Veysel ile.

K E M A L BİLBAŞAR: Saba­ hattin Eyuboğlu, memleketi - m izin az yetiştird iği yol gös - tericilerindendir. Büyük bir hümanizmacıdır. Türk d ili - nin, Türk sanatımn,Türk dü­ şüncesinin gelişm esinde, bu­ günkü ve yarınki kuşaklara ı - şık tutacak, ölümsüz yapıt - lar bırakm ıştır. U yarıcı, sı­ cak sesini her zaman içim iz - de duyacağımız, im renilecek usta kişilerden b irid ir.

MELİH CEVDET A N D A Y : Çok bileni düşünür sayan, dü­ şünceyi karakterden ayrı gö - ren, sözlerle davranışların b irb iriyle bağlanıp bağlanma­ dığına aldırmayan ve bu ör - nek aydınlara alışm ış giden b ir topluluk için, Sabahattin Eyuboğlu her şeyden önce ir - k iltici ve uyarıcı olmuştur. Düşünceleri yaşadığım, insa-

(Devamı 15. sayfada)

(8)

Ozan Sağdıç Kosti Andonyadis

Yurdumuzun özelliklerini güzel fotoğraflarla tanıt­ mak ve başka bir yayın olmadığı için fotoğraf sanatçı­ larımızın belli konulardaki çalışmalarını belgelemek , yayın olanağı sağlamak amaçlarım taşıyan Eczacıbaşı yıllıklarından yedincisi yayınlandı. "Kıyılar 1973"adı - nı taşıyan yıllık birçok değerli fotoğraf çımızın kıyılar konusundaki en güzel çalışmalarını bir araya g e t i r ­ miş bulunuyor.. .

Türk

fotoğrafçılığının

bir

aynası:

“Kıyılar

1973

"K ıy ıla r 1973" yurdumu - zun kıyıların ı, İnsanları, san­ dal ve m o tö rle ri,e v le ri, rıh - tunları ve diğer birçok özel - İlk leri ile tanıtan b ir fo to ğ ­ raf y ıllığ ı olarak çıktı.Bu y ıl­ lıkta A ra Güler, Erkal Yavl, Gtiltekin Çizgen, Şemsi Gü­ ner, Sami Güner, Ozan Sağ - dıç gibi tanınmış fotoğrafçıla­ rım ızın yanı sıra Sabit K alfa- g il, Erman Nusal,Kosti An­ donyadis, Nusret Nurdan E - ren, Yücel Üzmen gibi yeni tanınan fotoğrafçıların kıyılar konusundaki çok ilginç fo to ğ ­ rafla rı da y e r alıyor. Y ıllık - tâki birbirinden güzel fotoğ - raflar yüze yakın profesyonel ve amatör sanatçının gönder­ diği on bine yakın fotoğraf ara­ sından seçilm iş, yetmiş sekiz fotoğraf seçmek için oııbine

©

yakın fotoğraf tek tek ince­ lenmiş. 26 bini Türkçe bası­ lan yıllıktan ayrıca iki bin a- det İngilizce olarak hazır - lanmış, Avrupa ve Am erika'­ daki kitaplıklara,fotoğraf der­ g ilerin e, derneklerine, ünlü fotoğrafçılara, Türkiye ile i - lişk isi olan yabancı kuruluş - lara gönderilm iş. Böylece, yurdumuzun k ıyılarıyla bera­ ber, Türk fotoğrafçılığının bu konudaki son çalışm aları bel­ gelenmiş ve dünyaya tanıtıl­ mış oluyor.

M A R TİN E Z'İN MEKTUBU

Fotoğraf sanatının en ün­ lü eleştirm enlerinden Marti­ nez, bu yıllıkların,bütün dün­ yada bu türde yapılan albüm­ lerin en iy ile r i arasında yer

aldığını yazdığı bir mektup- da b elirtm iştir. Bu yedinci yıllıktan önce "İstanbul 1967", "Anadolu 1968", "E v le r 1969", "A n ıtlar 1970", "Sular 1971", "Sokaklar 1972" adlı yıllık - la r yayınlanmıştı. " Anıtlar 1970"te yayınlanan fotoğraf - lardan b iri, İsviçre'd e Uç dil­ de yayınlanan ünlü "C am era" D ergisi'ne kapak olm uştur.. ON BİNE YA K IN

FO TOĞRAFTAN SEKSEN FOTOĞRAF

Önceki yıllıklar da "Kıyılar

1973" gibi her biri on bine yakın fotoğraf elden geçirile­ rek hazırlanmış, her fotoğra­ fın prova baskıları yapılmış­ tır. Apa Ofset'te yapılan bas­

k ıla r için gerekli en iyi ka­ ğıt ve boya özel olarak dışar­ dan getirtilm iştir.S eçilen f o ­ toğraflar yurdumuzun bazı bölgelerini kapsamayınca, o bölgelere özel anlaşma ile fo­ toğrafçılar gönderilerek ek­ sik ler gid erilm iştir.

FOTOĞRAFÇILAR VE FOTOĞRAF SAYISI

"K ıy ıla r 1973 " d e en çok fotoğrafı yer alan fotoğrafçı - lar Gültekin Çizgen , Şemsi Güner,Kosti Andonyadis. Gül­ tekin Çizgen dokuz resim li sayfa kompozisyonları dahil 17 fotoğrafla başta geliyor. O- nu 15 fotoğrafı ile Şemsi Gü­ ner iz liy o r .Kosti Andonyadis'- ten y ıllığ a konulan fotoğraf sa­ y ıs ı 8.Bu üç fotoğrafçıdan son­ ra A ra Güler, S .K a lfa gil.ş Eo- zacıbaşımn 4 'er, Erkal Yavi ile Nusret Nurdan E ren 'in 3 '- er.O zan Sağdıç,Mes'ut Mani- oğlu, Antuan Gargar .Kâmuran Özberk, Ahmet Güleryüz ' ün 2'şer fotoğrafım görüyoruz . Y ıllık ta b ire r fotoğrafım sey - rettiğim iz isim ler ise'Şunlar: Yusuf Ziya Ademhan, Erman Nusal, Yücel Üzmen, Fulvio R oiter,S ıtkı Fırat,Fah ri Yet- man.

Geçen yıllık ların bir özel­ liğ i de Sabahattin Eyuboğlu ' - nun başarılı fotoğraf çalış - m alarını kapsaması olu yo r.

(9)

Şemsi Güner E r kal Yavi

Ö zellikle "A nıtlar 1970"debu­ nun en güzel örnekleri yer a - lıyor.

1974'ÜN Y ILLIĞ I: "SEYYAR SATIC ILAR "'

1974 yıllığının seyyar sa­ tıc ıla r konusuna ayrılm ası dü- şünülmektedir. Konu kesin - likle belli olunca,neleri kap­ saması gerektiği bir liste ha­ linde bütün profesyonel ve a- matör fotoğrafçılara b ild irile­ cektir. Ama, artan maliyet - lerden ötürü, yıllık ların 28 bin olan baskısı arttırılamıya- cak, birçok m eraklılar yıllık­ la rı ancak genel kitaplıklarla okul kitaplıklarında görebile - çeklerdir.

Türkiye'de fotoğraf ç e k ­ miş olan yabancı fotoğrafçı - lar da bu yıllık la r için fotoğ - ra f çekmek istem iş,bunlar - dan Fulvio R oiter'in iki eseri "K ıy ıla r 1973" de yer almış - tır. Fulvio R oiter daha önce Türkiye üzerine hazırlanmış iki eserin bütün fotoğra fla rı­ nı çekmişti.

İlerde,bütün bu y ıllık la r - daki fotoğraflardan b ir seç­ me yapılması ve böylece anıt­ larından seyyar satıcılarına kadar bütün Tü rkiye'yi tanı - tacak bir Fotoğraflarla Türki-' yeki tabının hazırlanması plân­ lanmıştır.

(10)

NEY, MEY ve

NEYZEN TEVFİK

Ney zenTevfik, yirm i yıl önce, 29 ocak 1953'de ölmüştü . Geçen zaman ününe gölge düşüremedi. Sazı, sözü,şiiri, yaşayışı dillerde dolaşıyor. Rahmi Duman, doktoru ve dostu olarak onu en iyi tanıyanlardan biri. .

"İstediğiniz kadar u ğra ­ şın, onun kadar renkli, anlatı­ ma sığmaz, sözün sonunda bü­ tünü ile konuşamamanın sıkın­ tısını duymayacağınız b ir baş­ kasını güç bulursunuz. "

Doktor Rahmi Duman,Ney- zen T e v fik 'i anlatıyor ve kişi­ nin yerleşik kanılarını alt­ üst edecek şeyler söylüyor.

"Y ir m i y ıl süren yakınlığı - m ız oldu ve hep o konuştu. Yanlış anlaşılmasın, bu süre içinde b ir kez olsun, önceden anlattıklarını tekrarlam adı. . ile r gelişinde yeni b ir ufku bü­ tün y ıld ızla rıy la önümüzde pa­ rıltıya boğuyordu. .Şimdi nere­ den başlamalı ? B ir ummanı

tek bardakta verm enin-güçlü­ ğünü demiyorum- im kânsızlı­ ğını anlamak güç olmasa ge­ rek. "

"N eyzen 'le tanışmaml933 yıllarına rastlar. Yeni doktor ölmüştüm, Mazhar Osman be­ ni gözüne kestirm iş olacak kİ, asistanı olarak yanma a ld ı... Edebiyat tarafım ı biliyormuş. Beni Neyzen'in Bakırköy Has- tahanesinde yattığı servise verdi ve böylece başlayan ya­ kınlığım ız kesilm eksizin sür­ dü gitti. "

1880 yıllarında (H icri 1296) Bodı*um'da doğmuş. Başlan - gıçta İki b e lirti gösterlyor:A - ş ır ı b ir deniz sevgisi ve ardı arkası gelmeyen sar'a nöbet­ le r i.. H astalığı ilk öğrenimini tamamlamasına bile engel o- lu y o r .. Dokuz- on yaşlarında b ir kahvede iki dervişin ney üflediklerini görür. Büyülen­ m iş gibi mıhlanıp k a lır .. B ir petrol damarının birdenbire fış k ır ış ı,b ir şim şeğinçok ç i­ le li b ir yolu, alın yazısını ay- dınlatışı gibi b ir olaydır b u .. "Neyzen k işiliği"n in bütünlen- mesine b ir adım kalm ıştır. "Y a v a ş yavaş oluverdi

perdeler ayân " Kendisi de b ir ney edinir. A ile s i çocuğun ney, deniz ve sa r'a hastalıklarından huzur süzdür. İstanbul'a g e lir le r . . . Ti|d Fakültesi'ndeki asabiye - çilerden İtalyan a s ıllı Doktor Pepo ona yalnız denizi yasak­ layabilir, boğulabilir d iy e .. Çocukta sonsuz b ir sevinç. "K a vu ştu â şık -ı şeydâ,

o yâ r-t cana yine Karışma her kim ki

giderse b ildiğine "

N E Y Z E N D E N SEÇ M E ŞİİRLER

Felsefemdir k itâ b-ı imânım

Taparım kendi ruhumun sesine. Secde eyler hakfkatim her an, Kalbim in âteş—i mukaddesine 1

x.x

Bir hazakatzedeyim,m idem i tıp tepti benim Kırk katır tepse yıkılm azd ı bu sağlam bedenim Kapladı her yanım ı ağrı ,elem , sancı ,bere Bir mezar oldu vUcut,sanki etıbba haşere Hastahane sanarak çok yere girdim çıktım ibret aldım oralardan da canımdan bjktım

x x

Hekim in hikmetine kim karışırsa e zilir

S e k iz -o n tek rakı mişvarırnı (gidiş-yU rüyüş) al-Ust etti Her şeyi görme diye bak beni ic â b -ı ahkâm -ı zaman GözUmUn bîr tekini yummaya mecbur etti.

Ancak ölümün ayırabildiği iki s e v g ili.. Ney Neyzen ' le m asallaşm ış.. Neyzen de aklını ve bütün ruhunu ney ' - de dile g e tir m iş ...

(11)

Neyzen Tevfik ve Rıza T e vfik .. Yalnız kendilerine ben- zeyen iki dünya. .

Yetmişi iki duble rakı, iki giin süren koma kapanan sol göz ve altta,fotoğrafın arkasında elyazısıyla "Hekimin hikmetine.. " diye başlayan ş i i r . . Ve ney. hep n ey ..

Neyden T evfik elinde içki­ yi biberon'gibi bulmuş adam­ dır. .O kadar eskiye dayanır.. Onun içişin i bilim sel olarak açıklamanın imkanı yok tu r...

"B ir gece haber verdiler, komaya girm iş, yetm iş iki dub­ leden sonra pes etm iş. Kendi­ ne iki günde ancak gelebildi. Sol gözünü çarpmış, kapan­ m ıştı gözü, çektirdiğim r e s ­ mi gösterdim, kartın arkasına beş-on tek attığı için yürüyü­ şünü şaşırdığını, çağın kötü­ lüklerini görm em ek için de gözünün b ir tekini yummaya mecbur olduğunu yazıverdLU- zun zaman içkiye ara verdiği olurdu ama, yeniden başlayışı felakete benzerdi.

"S a b a h ç ılık akşam cılık der iken Ayrılm ağa vakit,zam an

kalmadı " "Kendi diliyle kendini tam anlatır sanırım. "

"Sanat tarafı m ı ? Belki de aydınlığa çıkmakta kala kala bu yönüne başvurmak gere­ kir. Toplum, sanat anlayışı­ nı yaşayışında da sürdürenler karşısında hep şaşırm ıştır. " "Sanatının saf ve tertem iz yönüyle b ir çok zaman eski edebiyatımızın büyük Ustadla- rına yaklaşır, hattâ beraber y ü rü rle r... Fuzulî, N e f'î ve Şeyh Galib gibi. Galib'in, bel­ ki sanat dünyasının a n ıt-b e­ yitlerinden b iri olan;

Bir fûlesi var ki şem 'i canın Fanusuna sığmaz asumanın

Söyleyişine yaklaşan b ir soluk gücüne sahiptir. N e yd e n â le ,a y 'd a hâle

olduğu müddetçe ben C â m -ı a|kımdır güne|,

sâ k i-y i bezmim asuman

Ondaki b ir söz, m eselâ bu beyit açılınca sayfalar tutan b ir ceb ir denkleminin genişli­ ği ortaya çıkar.

Neyzen T evfik böyle b ir kom prim edir. Edebi, ru h î, fe l­ sefî yapı olarak sık ıştırılm ış b ir hidrojen bombasıdıi.'Kork- ma, yaz, ben söylüyorum. Şim­ di edebiyatçı geçinenlerin ço­ ğu gibi ağızdan dolma mantel- 11 tüfek d eğild ir Neyzen T e v - fik. Başı bulutlarda kaybolmuş yüce dağlar gibidir. "

" Elbette benzetebiliri^ doğru da olur bu. . Gerdekten tarlasını bulamamışkutsal bir meyve gibidir, F ikret'in N e f'î için dediği çorak yerde akıp giden b ir nehirdir o da. " M ü r g -i a|kın olur mu

h iç durağı ? Ebediyyet önünde yem ç a n a ğ ı.. 'Bunu söyleyebilm ek az kişinin altından kalkabileceği yüktür. "

"Şaşılacak şeydir doğru - su. B itirilem em iş b ir lik okul öğrenim i üstüne nasıl koca b ir kültür birikim i yüklenile - b ilir ? . .Son derece kıvrak bir zekâsı olduğunu hiç unutmadan söyleyelim ki 73 yıllık ömrün­ de kendisine çok boş zaman ayırabilm iştir. İlim , irfan sa­ hipleriyle düşüp kalkmış,190&J de M ısır'a, oradan Mekke ve Medine'ye kadar uzanmış, b ir ara m edreseye devam etm iş­ tir. Şair E ş r e f i tanıması tali­ hinin bir tarafını yapm ıştır , d iyeb iliriz. Düşünün,gemi azı­ ya almış, ölçü, sın ır gibi en­ gellerin üstüne doğuştan çık­ mış b ir akıl ve insanoğlunun bütün sorunlarıyla karşısında duruşu.. Koskoca b ir evren - d ir bu ve sevinçten ç ıld ır ılır .

N ey'i benzersiz birbiçim - de ü flem iştir. B ir yazarım ız ilk dinlediğinde bu sesi y

ıl-N E Y Z E ıl-N D E ıl-N SEÇ M E ŞİİRLER

Dü|eli derd-i firakın ile sevdaya meye M üp telâyım ,deliyim ,sinm i}im esrâr-ı ney'e Feleğin kahbe ba|inda paralansın parası, Ben güzel sevmeğe geldim ,değil ekmek yemeye.

x x Serserinim,dU|tüm aşkınla meye N a sıl gird in elimdeki şu n e y 'e ? Hem seversin beni N e y ze n 'im diye, Hem de sarhoş diye destan edersin.

x x

Mahrem ettim ruhumun esrarına peymâneyi Dinlem ez gönlüm bu emri nakzeden efsaneyi Secde kıldım sakiye pfr-i mugânın aşkına Can U dilden Kıble yaptım kûşe-i meyhaneyi

(12)

H A F T A N I N

DEKAMERON'UN

AŞK HİKÂYELERİ

"II D ecam erone"-Pier Pao­ lo Pasoliniyönetiminde çev­ rilm iş renkli bir P . E . A . - Les Productions Artistes Associâs-Artemis Film (İ - talyan-Fransız-Alman) o r - . tak yapımı. Oynayanlar:Fran co Çitti, Ninetto Davoli, An - gela Luce, Patrizia Cappa - relli.Jovan Jovanovic. S e- naryo: P ie r Paolo Pasolini . Görüntü yönelmeni: Tonino Delli Colli. MUzik:Pier Pao­ lo Pasolini ve Ennio M o rri- cone. Uzunluğu: III dakika . YENİ MELEK, Sİ TE, ŞAFAK SUR 'da.

PIER Paolo Pasolini Gi - ovanni Boccaclo'nun sekiz hi­ kâyesini sinemaya aktarmış .

Bağım sız b irer skeç biçim in­ de her hikâye.. . Ama .değişik, renkli bir üslûpla seyirciye sunulmuş. B elli ki, Pasolini' - yi kamerasının başında zevk­ ten çıldırtm ış ünlü B occacia . Ondan esinlendikleri, Pasoli - n i'yi bambaşka bir kişilikle çıkarıyor karşım ıza. Sinema­ ya nereden geldiğini .nasıl g e l­ diğini, başlangıçta ne tür ya­ pıtlarla varlığın ı kabul e ttir ­ meye çalıştığını bilenler için Pasolini'hin bu sü rprizi müt­ hiş bir olay ta b ii.. .A m a, ne tarafından bakılırsa bakılsın, hoş bir sürpriz bu i .. P asoli- nl'nin o inanılmaz coşkunluğu, o içten sarhoşluğu, s ey irciy i anlaşılmaz bir biçimde ken­ dine çekiyor.

NEY, MEY ve NEYZEN

dızların akışına benzeterek iler ki :(Hele karara doğru, kabalara inerken, o kamış par­ çası içinden sanki Tanrı ses­ len iyor sandım. Ve bütün ben­ liğim ürperdi. G özlerini açın- cada beni görm edi.B akışları hâlâ biraz önce uçtuğu gönül arşının hayaliyle par par yanı­ yordu.)

"Bence ney, m ey ve N ey­ zenden b ir varlık halinde N e y ­ zen T evfik oluşmuştur. "

"B elli, krlstallze b ir inan­ c ı vardı denem ez..İyiliğe,doğ-

rulüğave Batı uygarlığına düş­ künlüğü dışında.Bakıyorsunuz, insanımızın ve tarihimizin

F İ L . İ M L E R İ

Pasolini Floransalı ünlü Boccacio'nun ondördüncü yüz­ yılda yayınlanan yüzlerce hi­ kâyesinden perdeye aktardığı sekizini rasgele çıkarm am ış, bilinçli bir seçim le saptamış. Seçtiği hikâyeler Napoli hi­ kâyeleri. .. Pasolini, böylece, karşım ıza çıkardığı skeçlerin dramatik yapısının sadeliğine ve anlatım stilinin u ç a rılığ ı­ na rağmen, Orta Çağın top­ lumsal kesitlerini kendine öz­ gü bir berraklıkla veren Boc- cacio ile k işisel dünyası a r a ­ sında içten bir bağ kurabil - mek olanağını bulmuş. "Deka- meron'un Aşk H ik ayeleri" - nin boyutluluğunu ve yoğunlu­ ğunu oluşturan da bu .. Yönet­ menin bir de film e görüntü a- çısından getirdiği olağanüstü bir çekicilik var ki, burada başarılı görüntü yönetmeni Tonino D elli C o lli'ye alkış tut mamak mümkün değil.

çok şey borçlu olduğu islâm i- yetl (Arap açmazı) diye nite­ liyor, dönüyorsunuz ki aynı Neyzen, Ramazan davulunu kı­ nayan yazara veryansın edi­ yor.

Neyzen'in Tanrı ile konuş­ ması hiç bitm em iştirB elki de şöyle ya da böyle b ir karara ulaşamadığından. .A m a öyle b ir cana yakınlıkla seslenir ki, başkasında çirkin görüne­ bilecek sö zle r onda tatlılaşı - v e r ir :

Ey bana kendini büyük tanıtan Halime bak da varlığından utan

TU N CAN O KAN

KORKUNUN

İÇİNDE

"Blind Terror "-Richard F lo ischer yönetiminde çevril - miş renkli bir Columbia (İn­ g iliz) film i. Oynayanlar: Mia Farrow,Robin Bailey, Do - rothy Alison, Diane Grayson. Senaryo:Brian Clemens. Gö­ rüntü yönetmeni-.Gerry Fis - her .M üzik-.Elmer Bernstein. Uzunluğu:89 dakika. FİTAŞ , AS, YILDIZ, İSTANBUL 'da.

RİCHARD F leischer .mes­ lek hayatı inişli çık ışlı bir yönetm en.. . " Korkunun İçin­ d e " adlı bu yeni filminde de

"heyecan film le r i" nin klâsik­ leşm iş öğelerini abartmaktan başka iş yapmıyor. İn giltere'­ de, kalabalıktan uzak,ıssız bir villâda sapık bir caniyle saat­ lerce tek başına boğuşmak

zo-"Arkadaşlıkları,hatta kar­ deşçe yakınlıkları b ir yerde karşısındakiler için üzüntü kaynağı olmuştur.Ne zaman ve ne yapacağı b elli olmazdı. On­ da en yüce ile en bayağı iç - içe yaşıyordu. Hiç b ir şekilde kendisini disipline almama­ sından olacak. .Gök ve çamur­ dan yoğrulmuştu diyelim mi ?. Ona her şeyini verdikten son­ ra, küfrünü de sineye çekmek zorundaydım "

"Mehmet A k if'e ( Şu öküz vebasından hemcinsini kurtar) diye saldırırken borcunu hiç h atırlam az.. Y a n şaka, y a n gerçek doktorlannı da iğnele­ mekten sakınmaz. "

runda kalan kör bir genç k ızı düşünün. Bu durumun getird i­ ği g e rilim i abartabileceği o - randa abartıyor F le is c h e r . . . Gerçekte se y irc iy i heyecan­ landırması çok doğal olan bir durum,bu zorlam alar nede - niyle, giderek, ikna ed iciliği­ ni kaybediyor ve sonu rahat - lıkla tahmin edilebilecek nok­ taya saplanıp kalıyor.

AŞKA ELVEDA

"Hello, Goodbye"-Jean Ne - gulesco yönetiminde çev ril­ miş renkli bir 20 th Century Fox (Amerikan) film i. Oyna­ yanlar M ichael Crawford Curd Jurgens,Genéviéve G il­ íes, İra Furstenberg, Mike Marshall. Senaryo : Roger Marshall. Müzik Francis Lai Görüntü yönetmeni: Henrie Decae. Uzunluğu: 98 dakika KONAK.BÜNYA ve RENK' - te.

Emektar Jean Negulesco kötü bir hikâyeyi kötü bir o- yun yönetimiyle karşım ıza çı­ karıyor. Ama bir sürpriz de sayılmaz b u ... Curd Jurgens olsun,GenevidveGilles olsun, dayanılır gibi d e ğ ille r .. .Yaş­ lı bir baron (Curd Jurgens ) , genç ve güzel karısı (Genevi - öve G ille s )v e onların arasına özel şo fö rleri olarak karışan genç bir erkek (Michael Craw­ ford) bir köşe kapmaca oynu­ yorlar. V e, herşey, bilinen bir gelişim i izleyerek sonuçlanı­ yor. Henri Decae'nın başarılı çalışm ası film in tek akılda kalan y a n ı...

"Yetm iş Uç yaşında öldü­ ğüne göre olağan b ir bitiş sa­ ya b iliriz. Hiç b ir zaman dok­ tor olarak istediklerim ize tam uymuş değildir. (Bi şey­ den anlamıyorsunuz, bakın iş­ te sapasağlamım) diyordu. "

"Önce de söyledim,onu kim anlatmaya kalksa bir deniz­ den ancak b ir bardak v e re b i­ lir , ya da içinde bu duygunun tortusu k a lır ."

Noktalayalım : " N e y susar .mey dökülür,

gu lg u le -i Cem de g e ç e r. ." ■GÜLTEKİN TA R I

(13)

M Ü Z İ K

Uluslararası kültür ve sa - nat ilişkilerinin barışı koru - ma yolundaki önemi özellikle İkinci Dünya Savaşından son­ ra daha da belirlendi , bu tür ilişk ilerin ta rih i,tö re s i,g e le ­ nek ve inancı ne olursa olsun insanların kaynaşmasına nasıl katkıda bulunduğunu sonuçta en karamsar ç e v reler bile o- naylamak zorunda kaldıU NE S- CO'nun yanısıra günümüzün vazgeçilm ez diplomatik konu­ larından hatta ilkelerinden bi - rid ir bu iliş k ile r . Y ılla rd ır dostluk ve yakın komşulukla - rın ilk adımlarım sanatçılar atıyor, bir tür "iy i niyet tem - s ilc iliğ i"g ö re v i yapıyorlar.

B iz de aynı alanda uzun süredir azımsanmayacak bir çaba sürdürüyoruz. Bu çaba - mn yoğunluğu ve uygulama dü­ zeni ta rtışılab ilir . Tutarsız gördüğümüz bazı yönler dışın­ da zaman zaman gene de ya­ r a rlı davranışlara tanık ol­ maktayız.

Geçen yıl kasım ayı so - nunda Kahire'de düzenlenen "Türk B estecileri Konseri " işte bu davranışlardan b iri .

yazan: Brandon Thomas , TürHçesi: Hale Kuntay, Mü - ■zikal Tekst: Robert G ilbert- Max Colpet, Müzik;Ralph Ma­ rta siegel, Sahneye koyan;El- mar Voigt, Dekor :GülsenYe- ner, Oynayanlar:Atilla Gür - ses, Ziya Bayatlı, Sülün . A - karsu, Leyla Ulus,Ömer Ok­ tay,Emre Oktay, Zeyyat Gör- ğan Savaş Kutluata, Nesrin Bayatlı, Bilge Görgan, Selma Voigt. (Beş Basamak Tiyat - Tosu ’nda) • vr

Ö zellikle müzikal oyunlar oynamak üzere kurulmuş o- lan "B eş Basamak" T iy a tro - su'ndan,kendi ölçüleri içinde bir hayli başarılı olmasına rağmen, nedense fazla bahse­ dilm iyor ve bu tiyatronun ya­ rı ;amatör bir toplulukla sür­ dürdüğü sahne hayatı olağan­ üstü b ir ilg i toplamıyor. H a l­ buki, Türkiye'de Devlet T i - yatroları dışında, operet ve müzikal oyunları oynama ye - teneğine en çok sahip toplu - luk "B eş Basamak" T iya tro- 1 sudur. "Ç arli'nin T e y z e s i" müzikal komedisi bunu ra - hatlıkla doğruluyor.

Komşulara gidenle^

Konseri Hikmet Şimşek yö - netti,piyanist Gülay Uğurata solist olarak katıldı ve üç eser sunuldu; İlhan Usman- baş'm "Küçük B ir Gece Mü - z iğ i",N e e il Kazım Akses ' in "S c h e r z o "s u , Cemal Reşit R ey'in "Eski B ir İstanbul Tür­ küsü Üzerine Ç eşitlem eler” i. Her üç eserin de nasıl yo­ rumlandığını bilmiyoruz.An - cak konserin yankıları bekle­ nen sonucun alındığım, ç a ğ ­ daş Türk müziği çevresinde müspet izlen im ler doğduğunu gösteriyor.Ö rn eğin " Journal d'Egypte" adlı gazetenin mü­ zik tenkitçisi Bay A. Gennavi "Tem elde tek sesli olan bir Arap musikisini nasıl daha an­ latım lı, derin bir sanat müzi­ ğine doğru g e liş tire b iliriz? " sorusundan sonra "Türk b e s ­ tecileri çözüm yolunu buldu - lar;bilinen ezgilerde durm a­ yıp uluslarının halk türküle - rinde yansıyan ruha,ülusal du­ yarlığa yaslanarak çok sesli özgür e s e rle r verm eye koyul­ dular. B aşarıları uluslarara

-Klasik bir İngiliz farsı o- lan Brandon Thomas'ın ünlü e seri "C harles' Aunt" ülke­ mizde daha önce,amatör sah­ nede Galatasaray Lisesinde, profesyonel tiyatrolarda ise ilk kez1 Dormen'de, daha son­ ra A yfer Feray'da " T eyzesi" ve "T e y z e le r K arıştı" adlarıy­ la oynanmıştı. ÜnlüİngilizKo- medyeni Jack Benny'nin baş­ rolünü oynadığı film de büyük ilgi toplamıştı. Fars türünün klasik bir örneği olan bu o- yunu Robert Gilbert ve Max Colpet çok iyi şekilde müzi­ kal komediye uyarlam ışlar - dır. Oyunun en güzel yönü Jtu - lağa hoş gelen Ve seyirci ta­ rafından hemen benimsenen , müziğini, 1 geçenlerde ölen ' Türk dostu Alman besteci

Ralph Maria Siegel yapmış. İstanbul Şehir Operası es­ ki yönetmenlerinden Elm ar Voigt tarafından sahneye ko­ nan "Ç arli'n in Teyzesi " 1 nin yönetiminin hiç' kusursuz ol - duğunu söyleyem iyeceğiz.Yö­

FARUK YENER

komşudan gelenler

sı müzik dünyasında iyi yeri olan bir Türk müzik okulunun doğmasını sağladı."diyor ve M ıs ır musikisi için de aynı yolu öneriyor.Bu düşün ve öne­ riyi tek sesli musikiden çok sesliye geçişte bestecilerim i­ zin Yakın Doğu ülkelerine ön ­ derlik ettiğine b ir kanıt ola - rak kabul etmek gerekiyor ga­ liba.

C. S. O. üyelerinden beş de­ ğe rli sanatçı; Mükerrem Berk (flüt),Şakir Yolaç(obua),Aykut Doğansay(klarnet),Orhan Nu - ri Göktürk (fagot) ve Erol Gö - mürgen (korno) 1967 yılında "Ankara N efesli Çalgılar B eş- lisi"n i kurmuşlardı. Topluluk o günden buyana sürekli bir gelişim le sesini yurtdışında da duyurdu, geçen yılın aralık ayında Romanya ' da verdiği konserlerle bir daha seçkin - leşti. B eşli, Bükreş ve K ö s ­ tence'de Haydn.Lefebvre, Hin - demith, Arnold ve Saygun'un eserlerin i sundu, başta "B ük­ reş Haberleri"olm ak üzere başlıca Romen gazetelerinde

netmenin oyunu zaman zaman bir okul tem sili havasından kurtaramamasının nedenleri arasında ilk önce, herşeye rağmen yarısı amatörlerden kurulu topluluğun henüz is ­ tenen seviyeye erişem em iş olmasım ve sonra da,Ümit T i­ yatrosu sahnesinin böyle bir oyun için yetersiz oluşunu gösterebiliriz. Ekonomik ne­ denlerle sadece birpiyano ve bateri ile orkestra işinin hal edilmek istenmesi,müzik açı­ sından büyük b ir handikap (O- lağanüstü usta bir davulcu o - lan Sandu devamlı olarak .enst­ rüman azlığı nedeniyle ön pla­ na çıkıyor ki,bu da çok kez olumlu olm uyor.)

"B eş Basamak" Tiyatrosu oyuncularının çoğunun İstan­ bul Şehir Operasının eski e le ­ manları olması nedeniyle ses yönünden ve müzik b ilgileri a- çısından ilginç yetenekleri var. "Ç arli'nin T ey zesi" gibi müzikal bir komedide oyun - cuların bu nitelikleri büyük

olumlu övgüler derledi. M ıs ır ve Romanya ' daki konserlere e s e rle ri ve çalgı­ larıyla katılan sanatçılarım ı­ zı kutlarken bir komşumuz - dan gelen-topluluğu söz konu­ su etmeden geçem iyeceğim : "Sofya Oda O rkestrası". _ Sofya Devlet Operası Or - kestrasının yaylı çalgılar gruplarından seçilm iş 13 mü - zikçiden kurulu topluluğun Va - sil Kazancıyev yönetimindeki program ı İstanbul Devlet Ope - ra ve Balesi'ninm evsim kon­ s e rle ri boyunca unutulmaz bir olay olarak kaldrMüzik ta­ rihinin türlü çağlarından dü - zenlenmiş program boyunca üyeler arasındaki birlik ve be­ raberlik ruhunun ürününü,ay­ nı özellikten doğanpırıltılı t ı - nı renklerini duyup izledik ; Rameau'nun mizahı, Haydn'ın "rokoko" zevk i,P rok ofiyev'in k ıvılcım lı ve büyülü istihza - sı.R ossini'nin 17 yaş coşku - su, akışlara karşılık sunulan Balkan esininden doğma mis - tik ses is tifle riy le dans ritm - l e r i . ..

Komşulara bu türlü giden­ le rle komşulardan böylesine gelenler çoğaldıkça daha ba­ rış ç ı ve insancı b ir ortama , daha mutlu bir dünyaya ulaşa­ cağım ızı unutmayalım.

bir avantaj sağlıyor. A yrıca' tiyatro açısından da genellik- , le tüm oyuncular olumlu b ir! etki yapıyor. Bilindiği gibi , | "Ç arli'n in T e y ze s i" nin oyun olarak başarısı,beklenen tey­ zenin yerine kılık d e ğ iş tire ­ rek geçen Lord Babberly ro­ lündeki sanatçının başarısıyla orantılıdır. "Ç arli'n in T ey ze­ s i" Müzikal komedisi ancak başrole çıkân oyuncunun ku - sursuz oyunu ile ayakta du­ rabilir. Genç komedyen Atilla Gürses.bu olağanüstü zor ve ağır rolün altından gerçekten başarıyla çıkmasını b iliyor . Hareketli, sempatik bir oyun­ cu olan Atilla'nın yorumunda en hoşumuza giden yönü.ka - din kıyafetine girm esine rağ­ men rolünü kadınlaşmadan erkek hareketleriyle oyna - maşıydı. Bu doğru ve yerinde yorum A tilla Gürses'in çiz - diği karaktere çok inandırıcı bir hava veriyor. Oyunun ba - ş a n lı tem silinde,A tilla G ü r­ ses'in yanı sıra,başta Selma Voigt olmak üzere diğer sa - natçılar da bilinçli olarak kat­ kıda bulunuyorlar. Bu a rad a, biraz a şırı olmasına rağmen "Hür Kadınlar" topluluğunu cana yakın bulduğumuzu işa­ ret edelim.

■ OSMAN N. KARACA

OD

T İ Y A T R O

Referanslar

Benzer Belgeler

"Travel film" is a type of documentary film in which moving images classified accord- ing to their relation to the facts and reality construct the work on the screen. Yet,

Sunulan bu çalışma, Bafra kuzularında et kalitesi özelliklerinin belirlenmesi amacıyla ölçülen bazı parametrelerinin Temel bileşenler analizi (Principal

Reid ve arkadafllar›ysa, k›ta ölçüsündeki uzakl›klarda kurulu çok say›da radyo teleskoptan oluflan Çok Genifl Tabanl› Dizge’yle (VLBA) radyogiriflim

Karanl›k madde, “Kozmik Mikrodalga Fon Ifl›n›m›” üzerinde yap›lan duyarl› gözlemlerle, evrende tan›d›k maddenin 6 kat› yer kaplayan ve tan›d›¤›m›z (baryonik)

de halen öğretim elemanı olarak görev yapan Levent Arşıray 1968 yılından buyana çeşitli Karma Sergilere eser vererek katılmıştır.. Kişisel Sergileri ve

Sulle alture di Scutari (riproduz a pag.. Stefano (dalla spiaggia)

Sayın Cumhurbaşkanı Ce lâl Bayardan da bu seneki nut kunda partilerimiz arasında dostluk yaratacak bir temen­ niye yer vermesini bekliyo­ ruz.. Çünkü her memlekette

Okul müdürünün yönetim konusunda katıldığı hizmet içi eğitim sayısı dışındaki demografik değişkenlerin hiç birisi, müdürlerin kullandıkları çatışma yönetimi