• Sonuç bulunamadı

Bir tiyatro muhasebesi:Haldun Dormen ile eski oyunlar ve eski seyirci üzerine

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir tiyatro muhasebesi:Haldun Dormen ile eski oyunlar ve eski seyirci üzerine"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Haldun Dormen ile eski oyunlar ve eski seyirci üzerine

Bir tiyatro muhasebesi

İnsanların Beyoğlu’na çıktıkları zaman, mutlaka bir yere gitmeye kararlı

oldukları, gecelerini mutlaka değerlendirmek istedikleri dönemin artık gerilerde

kaldığını söyleyen Haldun Dormen, o yoğun ilgiyle birlikte, şimdi hiçbir yerde

rastlanmayan “yan yana tiyatrolar” olayınının da yok olduğunu anlatıyor.

"Eskisi kadar cesur oyun seçemiyoruz" diyen Haldun Dormen, seyirci ve oyun seçimi konusunda geçmişten günümüze önemli bir değişim olduğunu vurguluyor.

H andan Şenköken

/

İzm ir

D

ormen Tiyatrosu, 1972 yılında perde­lerini kapatırken, "Bir daha Dormen Tiyatrosu adı altında bir topluluk kur­ mayı düşünmüyorum, kararım kesin” demişti Haldun Dormen. On yedi yıllık tiyat­ ro yöneticiliği sona eriyordu; ama onu, “ti­ yatro yapmaktan” hiçbir şey alıkoymuyordu. Kararı gerçekten çok kesindi ve o “ freelan­ ce”, serbest çalışmaktan çok mutluydu. 1979’da Egemen Bostancı’nııı önerisiyle kar­ şılaşıncaya dek, aslında biraz “kırgın”dı. Ar­ tık Türkiye’de oyun sahneye koyamayacağı­ nı düşünmeye başlamıştı. Bu süre içinde, Türk oyunlarını çevirtip, yurt dışında hem oynu­ yor hem de yönetiyor kitap yazıyor, radyo ve TV programlan yapıyor, Avrupa ülkeleri için kısa filmler çekiyordu. Am a istediği “hararetle” çalışamıyordu; çünkü, “gerekti­

ği kadar iş vermiyordu,” insanlar ona. Ege­

men Bostancı’nın müzikallerini sahneye koy­ maya başladıktan sonra, tiyatroya “sürekli” olarak dönüşü gerçekleşti. Artık şansı açıl­

mış; “bir sürü yerden, birçok teklif” gelme­

ye başlamıştı. Bu dönüşle birlikte, E. Bostan­ cının “küçük bir oyunuyla” yeniden bir ti­ yatro topluluğunun sorumluluğunu yüklen­ mişti. Bu, gerçekten zor bir işti, “hele bugün,

daha da güçtü.”

“ Eskiden daha kolaymış meğer,” derken,

kendi kendine sorup yanıtlıyordu: “Memnun

değil miyim? Memnunum herhalde. Benim görevim tiyatro yapmak.”

Ama çok şey değişmişti. 1957’den 1972’ye dek, “tiyatro yapmak” için verdiği savaşım­ da öncelikle “TV ve video canavarları” yok­ tu ortada. O zamanki koşulların en önemli yanı “Beyoğlu'nun sanat merkezi oluşu” idi. Haldun Dormen’e göre...

“İnsan Beyoğlu’na çıktığı zaman, mutlaka bir yere gitmeye kararlıydı. Renter Tiyatro­ sunda yer bulamazsa, Dormen Tiyatrosu’na, orada bulamazsa bir sinemaya giderdi. Bin­ lerce tiyatro, sinema meraklısı dolaşıyordu Be- yoğlu’nda. O günlerini, gecelerini mutlaka de­ ğerlendirmek istiyorlardı. Matineler, Kadı- köylülerie dolardı. Bir kere o yoğun ilgi git­ ti. Hiçbir yerde yan yana tiyatrolar, sinema­ lar yok. Şimdi biri Bağdat’ta, diğeri Basra’­ da. Bizim tiyatroya gelebilmeniz için, mutla­ ka karar vermeniz lazım. ‘Dormen

Tiyatrosu’nda çok güzel bir oyun varmış,’ de­

meden, kimsenin o tiyatroya gelmesine im­ kân yok. Şimdi adam, alelade bir piyes sey- retmektense, evinde videosunu seyrediyor. Es­ kiden Haldun Dormen, Yıldız Renter, Altan Erbulak oynuyor diye, hiç olmazsa bir seyir­ cimiz vardı. ‘Yeni bir oyuna başlamış, ben se­

verim, Dormen Tiyatrosu’na gidelim,’ diye bir

şey yok. Artık Zeki ve Metin’den başka- ki ben onları tiyatro saymıyorum - ‘gidelim de

ne olursa olsun, bir şeye güleriz,’ dışında,

oyun tutmadıysa hiçbir oyuna gitmiyor. An­ cak sizi yıllardır izlemiş, çok hayranınız ola­ cak da ya da kulaktan kulağa yayılması ge­ rekiyor. Onun için mutlaka ve mutlaka çok iyi şeyler yapmanız lazım!’

“Sokak Kızı İrma” ile başlayarak, ülkemize Batılı anlamda ilk müzikal olayını getirdi Hal­ dun Dormen. Müzikali herkesin, oyuncula­ rın da halkın da sevdiğinden söz ederek, her oyuncunun da yaşamı boyunca müzikal oy­

namak istediğini belirtiyor...

“Devlet Tiyatrosu, bizden bir ya da iki yıl sonra, ‘Kiss Me Kate’i sahneye koydu. Yani biz ilk olarak müzikal sahneledik. Herkes ba­ na, ‘delisin’ dedi. Çünkü ben, müzikal direk­ tör nedir, kimi bulacağım, besteci kim, şarkı söz yazarı da bilmiyordum. Melih Cevdet An- day’a yalvardım, şarkı sözü yaz diye. Bazıla­ rını ben yazdım. Koregraf Maritza’yı bulduk. Yani çok zor şartlar altında yaptık. 11 kişilik kadrosu vardı zannediyorum, 9 kişisi haya­ tında hiç şarkı söylememişti Gülriz’in, benim, bir de İzzet Günay’ın dışında şarkı söyleme­ sini bile adam yoktu. Altan bile çok iyi mü­ zikal oyuncusu olmasına rağmen, belki de hiç kulağı yoktu. Ama başrol oynadı!’

Gençlerin tiyatroyu benimsemeleri için ne yapmaları gerektiği konusunda ne düşünü­ yordu acaba Haldun Dormen...

“Bizim coşkumuz yok onlarda. Ama bu za­ manın getirdiği şeyler. Gençlerin de kabaha­ ti değil tabii. Çok kötü dönemler geçirdik. Si­ zin 70’li dönemleriniz çok kötüydü. O döne­ mi, o boşluğu kim ödeyecek bizlere? O genç­ lerin, o yıllan nasıl ödenecek? Onu hiç bil­ miyorum. Ben hep 73’ten 79’a dek, tiyatro yapmadığım yılları, bana kim ödeyecek diyor­ dum. O gençlere kim ödeyecek? Tiyatro yap­ mak isteyen kendini adamalı bu mesleğe.

Adamadan olmuyor. Talebelerime bunu söy­ lüyorum. Çare bulmak gerekiyor, ama o ka­ dar kolay değil bu ülkemizde, Bir sürü engel var; ama insan isteyince oluyor. Ona bakar­ sanız, 1949’da tiyatro yapmaya karar verdi­ ğim yıl, aslında çocukluğumda vermiştim, be­ nim de birçok engelim vardı, ailem vardı.

O zaman, bu kadar tiyatro yoktu, önüm­ de örnek de yoktu. İnsanlar ya tiyatrocuydu ya da değildi. Sanki doğuştan tiyatrocuymuş gibi kabul edilirdi onlar: ‘Nerede çalışacak­

sın?' diyordu bana herkes. Ben, Amerika’dan

dönünceye kadar, ‘Herhalde bir çare bulunur,’ diyordum. Şimdi insanların bir sürü çalışa­ cak yeri var. Onun için, bu işe kendini ada­ ması lazım. İhtirasla bağlanması, tırnakları­ nı geçirip bir şeyler yapması gerek. Bir çare muhakkak bulunur. ”

O da kendi kendine yaratmıştı olanakları. Ama şansı da yardım etmişti. Üstelik birta­ kım zorlukların ardından, “gürültü patırtı” gidebileceği bir ailesi de vardı. Aç kalmamıştı, parasız kalmamıştı. Ama, ‘tiyatrocu olaca­

ğım’! diye karar veren birinin birazcık da şansı

yaver giderse, işin altından kalkacağına yü­ rekten inanıyordu. Her şeyden önce tutku ge­ rekliydi. Bunca uğraştan, savaşımdan, yitiri­ len umutlardan, yaşanan sevinçlerden üzün­ tülerden sonra acaba, “Başka bir ülkede ol­

saydım ne olurdum?” sorusu düşmüş müy­

dü hiç aklına? Anı kitabının bir yerinde, Gül-

riz Sururi için, “Başka bir ülkede olsaydı, dünyaca ünlü müzikal yıldızı olurdu,” diye

yazmıştı. Amerika’da aynı okulda eğitim gör­ düğü sınıf arkadaşı, üstelik o zamanlar,

“yeteneksiz” olarak tanımlanan Paul New­ man bile, yıllar sonra Oscar Ödülü’nü kazan­

mıştı. Ya Haldun Dormen, Türkiye’de değil de djinyanın bir başka köşesinde yaşasaydı?..

“Bazen düşünüyorum tabii. Kırgınlığım yok aslında. Beni çok mutlu eden bir şey var; seyirci ve kamuoyu bana çok saygılı. O beni çok mutlu ediyor. Bunu insanların yüzlerin­ den anlıyorsunuz. Dünyanın hiçbir yerinde kamuoyu, insanlara bu kadar sevgiyle ve say- - gıyla bakmaz.

İngiltere’de olsaydım, bugüne kadar ‘Sir’ olurdum mesela, İngiliz Tiyatrosu’na yaptı­ ğım katkılardan dolayı. Amerika’da olsaydım, belki çok para kazanmıştım ama psikiyatri­ nin bir koğuşunda mı yatıyordum, bilmiyo­ rum. Aslında, Türkiye’de olmaktan memnu­ num. Seyircinin verdiği mutluluk bambaşka. Mesela, ‘Lüküs Hayat’ın sonunda sahneye çıktığım zaman, o sevgiyi gösteriyorlar işte: 30 senedir sana teşekkür edemedik, işte bu vesileyle sana teşekkür ediyoruz, denmiş gi- bi geliyor insana. Hepsi bir ayağa kalkıp al­ kışlıyorlar çünkü. Bir sanatçı için, bundan da­ ha büyük bir mutluluk olamaz!’ □

13

Taha Toros Arşivi

F o to ğ ra f: Z A F E R A K N A ı

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada; Hong Kong Havalimanı ve Ordu- Giresun Havalimanı; yapım aşaması ve sonrasındaki hava kalitesi, su kalitesi ve deniz ekolojisine etki üzerinden

Ilki 8.000 nüfuslu oldu~unu söyledi~i Antalya'da Türkler nüfusun 2 / 3 olup kalan~~ te~kil eden Rumlar, sadece Türkçe bilirlerdi; ikincisi bugünün büyük ~ehri (198o

Deprem oluşumlarını sürekli olarak iz­ leyen enstitü bugün ülkemiz genelinde 22 sabit deprem istasyonu, Kuzey-Batı Ana­ dolu'da, bütün Marmara bölgesi,

Göçmen aileler arasında yaygın olan akraba evliliğine bağlı, tedavisi uzun ve çok pahalı olan hastalıklar karşısında sigorta şirketleri de yeni kısıtlamalara gitmek

(Bu konuyu daha fazla uzat- mak istemem, ama flu noktay› belirtmekte fayda var: Yap›lan bütün bilimsel araflt›r- malar, erkeklerin s›skalardan çok, görünü- flü

En sık basit atipisiz endometrial hiperplazi 83 (% 56.08) daha az sıklıkta kompleks atipili hiperplazi 31 (% 20.93) basit atipili hiperplazi 24 (% 16.21), kompleks

ra bu iki zat benim şcıan idamını lâzım geleceğini söylemişler Fa­ kat ben muallimlerin önünde ya­ pılan bıı hakaretin geri alınması­ nı, tarziye

Ekibe katılmak için başvurular artınca durum başka bir hal alıyor; ana ekip bir yana ayrıldıktan sonra, sadece ders vermek için bile öğrencileri sınava sokmak