• Sonuç bulunamadı

Osmanlıya damgasını vurmuş üç ışık:Sinan Süleyman Süleymaniye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlıya damgasını vurmuş üç ışık:Sinan Süleyman Süleymaniye"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

■lTT T T .tr

i T T i O T T

g fp g g r j

■■ ■g"

Osmanlı’ya damgasını vurm uş üç ışık

in the Ottoman jirmament

By O S S E R D A R A Y T Ö R E * Pbolos C E N G İ Z C I V A

m

m

;,

1 l

(2)

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Osmanlı İm­ paratorluğu yalnız siyaset sahnesinde değil, bilimde ve sanatta da en parlak düzeyine erişmiştir. Bu dö­ nemde çeşitli camiler, köprüler, hanlar, hamamlar, medreseler vb. eserler imparatorluğun dört bir ya­ nında tek tek yükseliyordu. Sinan, bu dönemde Kayseri’nin Ağırnas köyünden kalkıp İstanbul’a gel­ mişti. insanlar iriyarı gövdesinden, gür sakalı ve ba­ bacan yapısından dolayı ona Koca Sinan demişler­ di. Yeniçeri Ocağında başlayan mimarlık serüveni, seferler sırasında yaptığı köprülerle sürmüş, hanlar, camiler, hamamlar, türbeler, medreseler, şifahane- ler derken ünü tüm imparatorluğa yayılmıştı. Bu durum Kanuni’nin de dikka­

tini çekmişti. Kanuni, genç yaşında ölen oğlu Şehzade M ehmed adına yaptırdığı Şehzade Camii’ndeki muhte­ şem işçiliği görünce, yaptır­ mayı tasarladığı, devletin yüceliğini simgeleyen yeni eserin mimarlığını Koca Si­ nan’a vermeyi düşünür. Si­ nan da o zamana dek hep Ayasofya’dan daha üstün bir yapı inşa etmeyi düşünüyor­ dur. Bunun üzerine bir fer­ man çıkarılır ve ona proje hazırlaması bildirilir. Kanuni Sultan Süleyman, Sinan’ı biz­ zat saraya davet eder, proje­ yi incelediğini ve mimarbaşı olarak da onu tayin ettiğini söyler.

Celalzâde Mustafa Çelebi,

The reign o f Sultan Süleym an the M agnificent marks the zenith o f the Ottoman Empire not only in the political arena, but in scholarship and the arts. During this time, between 1520 and 1566, great numbers o f mosques, bridges, bans (urban ker- vansarays), hamams (baths), medreses (colleges) and other structures were built all over the empire. Early in this century a man named Sinan from the village o f Ağırnas in Kayseri was recruited into the janissaries and arrived in Istanbul. This tall, heavily built man with a bushy beard and kindly face came to be known as Koca or Big Sinan.

Koca Sinan's architectural career began as a janis­ sary en g in eer b u ild in g bridges a n d other military structures, and he went on to join the corps o f imperial architects. By the 1540s his fa m e had reached the ears

o f S üleym an the

M agnificent, who fir s t appointed him to design and build a mosque in memory o f his favourite son Şehzade Mehmed. When he saw this superb building, which was com pleted in 1548, Süleyman was so impressed that he decided to appoint Sinan to build a mosque in his own name which would symbolise the greatness of the Ottoman state. Sinan himself longed fo r the opportunity to create a b u ild in g which

Osmanlı klasik döneminin üslup ve yapı tekniğinde en üst düzeyi temsil eden Süleymaniye’nin İstanbul siluetindeki vazgeçilmez yeri, belki de Sinan’ın bu olağanüstü yapının oran­ larını oluştururken gösterdiği yaratıcılıkta gizli. / Süleymaniye Mosque represents the culmination of Ottoman classical style and construction technique. The exquisite proportions of this building, which is one of the main features of Istanbul’s sky­ line, illustrate Sinan’s extraordinary creativity.

(3)

“Tabakat ül-memalik ve derecat ül mesalik” adlı eserinde Süleymaniye Ca- m ii’nin yeri için şöyle der: “Saray-ı atik-i hüma­ yun dahilinde” yani “eski saray alanı içerisinde.” Böylece o zamanın ko­ şulları gözöniine alındı­ ğında yüksek, denize na­ zır, kuzey rüzgarı alan, havası güzel, geniş ferah bir yer seçilir.

Mimar Sinan, cam inin “vaz-ı makbul ve matbu üzre resm ve tarhını” ha­ zırlar. Binaların planı “ka- mame” adıyla bizzat Si­ nan tarafından yapılır. İn­ şaatın yapılacağı alan ge­ nişletilir, düzeltilir ve te­

meller kazılmaya başlanır. Bu ilk kazının ne zaman yapıldığı belli değildir. Caminin haliminin giriş ka­ pısı üzerindeki kitabe, inşaatın Hicri 957 Cemaziye- levveli evahirinde/1550 yılının Haziran ayının 7’si ile 17’si arasında başladığını yazmaktadır.

Temeli atıldığı gün, Kanuni Sultan Süleyman atıyla inşaat yerine gelir; devlet ayanı, zamanın bilginleri, din adamları oradadır. Padişah yoksullara yardım­ larda bulunur, kurbanlar kesilir, dağıtılır. Şeyhülis­ lam Ebussuud Efendi temele ilk taşı koyar, Ku- ran’dan ayetlerin sonunda Fatiha okunur ve inşaat başlar.

Temel kazısı üç yıl sürer. Bu dönemde tersaneden getirtilen üç bin forsa gece gündüz demeden çalı­ şırlar. Bu arada Sinan da cami yapımında kullanıla­ cak taşları imparatorluğun dört bir yanından inşaat alanına taşıtır. Beyaz mermerler Marmara Ada- sı’ndan, taşlar Davutpaşa, Haznedar, İzmit ve Kara­ cabey’den, kubbeyi taşıyacak dört büyük fil aya­ ğından birincisi İsk e n d e ri­

y e’den, İkincisi Lübnan’daki Baalbek’ten, üçüncüsü eski Bi­ zans İmparatorluk Sarayı’ndan ve dördüncüsü de bugün Fa­ tih’te bulunan Kıztaşı’ndan ge­ tirtilir. Artık Süleymaniye yavaş yavaş yükselmeye başlıyordun Temellerin oturması için inşa­ ata bir süre ara verilir. Bunun üzerine Sinan’ı çekemeyenler etrafta dedikodu yaymaya baş­ lar: “Ya Sinan bu camiyi bitire­ meyecek, ya da hünkarın para­ sı bu camiyi yaptırmaya

yetme-ıvould surpass the Byzantine Haghia Sophia, and this was his chance. An edict was issued fo r the project to go ahead, and Sinan was invited to the palace to show Süleyman his design. It was during this audience the sultan told Sinan o f his appoint­ m ent as c h ie f im perial architect.

Celalzâde Mustafa Çelebi wrote in his work entitled Tabakat ül-m em a lik ve derecat ül-mesalik, that the site selected f o r the Süleymaniye Mosque was inside the grounds o f the Old Im perial Palace. It was an airy and spacious hilltop site overlooking the sea, open to the north winds, and Mimar Sinan prepared the plans fo r the mosque so as to take best advantage o f its site. After levelling, digging o f the foundations began. Three thousand galley slaves fro m the naval arsenal worked fo r three years on this task, and finally con­ struction began between 7 a n d 17 June 1550 according to the inscription over the courtyard gate.

The day that construction o f the foundations began, Sultan Süleyman arrived at the site on horseback, accompanied by leading statesman, scholars and clerics o f the time. He distributed alms to the poor, animals were sacrificed, and Şeyhülislam Ebussuud Efendi laid the first foundation stone. After readings from the Koran, ending with the Fatiha sura, work

began.

Over the three years spent digging the foundations, Sinan h ad arranged fo r b u ild in g stone to be brought to the site from the fo u r corners o f the empire: white marble from Marmara Island, a n d other types o f stone fro m Davutpaşa, Haznedar, İzm it a n d Karacabey. One o f the fo u r great pillars was brought fro m Alexandria, one from B aalbek in Lebanon, one fro m the fo rm e r B yza n tin e Great Palace, and the fourth from Kıztaşı in Fatih.

When the foundations were built, construction was halted to give them tim e to settle, which gave rise to malicious

İstanbul’u simgeleyen yapıların başında gelen Süleymaniye’nin önemini Doğan Kuban şu sözlerle vurguluyor: “Türkler için Süleymaniye bir cami olmaktan çok kurumlaşmış bir sosyal düşünce, bütün bir tarihi özümseyen bir imgedir.” / Doğan Kuban describes the importance of Süleymaniye, which is one of the principal symbols of Istanbul, in these words: ‘For the Turks, Süleymaniye is not so much a mosque as an institution of social thought, an image which incorporates an entire history.’

(4)

di.” Bu söylentiler kula­ ğına gelen İran Şahı Tahm asb Han, içinde “Bu m ü cevh erler tez zamanda satıla... Bizim de bu caminin harcında katkımız ola” ibaresi ile iri yakut ve zümrütlerin bulunduğu bir çekme­ ceyi elçisi aracılığıyla Kanuni Sultan Süley­ m an’a yollar. Padişah bu davranışa çok içer­ ler ve Sinan’ı yanına ça­ ğırtır: “Sinan bunları al. D ostum uz İran Şahı Tahmasb Han da cami­ nin harcına katkıda bu­

lunm ak istiyorm uş.

Bunları yollamış. Dile­ ğini yerine getir baka­ lım...” der.

Sinan durumu hemen anlar ve bu çekmecede ne var ne yoksa herkesin gözü önünde kocaman bir taş havanın içine atar. İzleyenlerin hayretten şaş­ kınlık içinde açılmış gözleri önünde döve döve toz haline getirir ve harcın içine boca eder.

Aradan yıllar geçer. Cami inşaatı halen sürmektedir. Kanuni artık inşaatın tamamlanmasını istemektedir. O dönemlerde Sinan başka işlerle de uğraşmakta­ dır. Onu çekemeyenler olayları abartarak Kanu- ni’ye aktarırlar. Derler ki: “Devletlu sultanım, mi- marbaşınız başka işlerle meşgul olmaktadır, camiye mukayyet olmamaktadır." Padişah bu durum üzeri­ ne sinirlenir ve camiye gider. Şans eseri Sinan da

gossip spread by Sinan ’s rivals that the task was beyond his capabilities, or in an alternative ver­ sion that the sultan had run out o f money. These rum ours cam e to the ear o f Shah Tahmasb Han o f Persia, who sent an envoy to Süleyman with a chest o f large rubies a n d em eralds and a message that they sh o u ld be sold as his contribution to the con­ struction o f the mosque. Sultan Süleyman was as offended as his fellow ruler h a d no doubt intended, a n d calling Sinan to him told him to take the jewels and incorporate them in the mosque as the shah had requested. Sinan took the hint and carried them off to the building site, where before everyone’s eyes he poured the gems into a great stone mortar, crushed them to powder and stirred them into the building mortar.

Years past but the mosque was still not finished. Sultan Süleyman was growing impatient. Sinan was simultaneously engaged on other projects, and his enemies complained to the sultan that Sinan was not supervising the pro ject properly. Angry, Süleyman hurried off to his new mosque where he fo u n d Sinan seated in the centre o f the unfinished building smoking a water pipe. The sultan was

Süleymaniye’nin iç avlu kapısı (üstte), çok katlı bir yapı olarak tasarlanmış. Bu uygulamaya başka hiçbir Osmanlı camiinde rastlamak mümkün değil. “Beyaz Harem” de denilen iç avlu bütünüyle beyaz mermerlerle kaplanmış (altta). / The forecourt portal (above) of Süleymaniye is a several storeyed structure not found in any other Ottoman mosque. Known as the White Harem, the forecourt is entirely paved in white marble (below).

(5)

caminin tam ortasında nargile içiyordur. Burada bir parantez açalım: Kalabalık cemaatle kılınan namaz­ larda, insan nefesleri ve cami içinde yanan yağ kandilleri havayı kirletebilir; böylece süslemelerin, tavanların üzerlerinde is birikimine neden olabilir. Bunun için Sinan giriş kapısının üzerine bir hava tahliye aralığı yapmıştır ve buradan geçen hava akı­ mı sonucunda oluşan is, dönemin en iyi çini mü­ rekkebi olarak kullanılmıştır. İşte, Sinan o anda bu tahliye aralığını deniyordun Zaten müzevirierin laf­ ları ile dolmuş olan Kanuni, bu durum karşısında iyice köpürür ve Sinan’a: “Bre Sinan bu ne rezillik­ tir. Bu müberek çatı altında inşaata mukayyet ola­ cağına nargile ile keyif çatıyorsun” deyince, Sinan soğukkanlılıkla durumu izah eder ve odayı gösterir. Bunun üzerine Kanuni yumuşar ve hatasını anlar. Ama yine de der ki: “Bu bina ne zaman bitecek; tez haber ver yoksa sen bilirsin.” Sinan bu sözler

enraged both at this display o f idleness and at the sacrilege o f smoking in that holy place. But Sinan hastened to explain that he was testing the ventila­ tion system by which the currents o f air inside the building were drawn through a vent over the main e^ntrance into a small chamber. The object o f this clever piece o f engineering was twofold: both to pre­ vent the smoke from the hundreds o f oil lamps from soiling the interior decoration and to deposit the lampblack in the chamber where it could be collect­ ed to make ink (lampblack was the principal ingre­ dient o f the ink used by Turkish calligraphers). W hen he h eard this Sü leym a n softened, but nonetheless demanded to know exactly when the building would be completed. Sinan replied that it would be ready in two months, to the astonishment o f everyone else present. But it was indeed completed on time. The building’s inscription tells us that it

Mermerleri Marmara Adası’ndan; kerestesi Karadeniz kıyılarından ve Biga’dan; alçı ve kireci İstanbul, Bursa ve İznik’ten; tuğlası Hasköy ve Gelibolu’dan; demiri Samakov’dan (Bulgaristan) getirtilen Süleymaniye’ye ayrıca, imparatorluğun dört bir yanındaki tarihî yapılardan önemli parçalar tajınmıj. / The marbles for the mosque came from Marmara Island, the timber from the Black Sea coast and Biga south of the Marmara Sea, the plaster and lime from Istanbul, Bursa and İznik, the bricks from Hasköy and Gelibolu, and the iron from Samakov in Bulgaria. In addition architectural elements were brought from antique structures all over the empire.

üzerine sakince: “Saadetlü hünkarım, iki ayda ta­ mam olacaktır” der. Herkes şaşkınlık içindedir. Kimsenin aklı caminin bu kadar kısa sürede nasıl bitebileceğine ermiyordun

Gerçekten cami, Sinan’ın da dediği gibi iki ay için­ de biter. Kitabede inşaatın evahir-i Zilhicce 964’de (Miladî 1557 Ekim ortaları) bittiği belirtilmektedir. Ressam Melchior Lorichs bu tarihin 4 Ekim 1557 ol­ duğunu söylemektedir.

Açılışta tüm İstanbul heyacan içindedir. Binlerce in­ san Süleymaniye’dedir. Koca Sinan caminin altın anahtarlarını Kanuni’ye uzatır. Kanuni önce anah­ tarları alır ve yine Sinan’a geri verir: “Bu bina eyle­ diğin Beytullah’ı sıtkı safa ve dua ile bizim değil se­ nin açman evladır” der. Sinan anahtarları alır, yeri­ ne takar ve çevirir. Bir anda kubbedeki 138 pence­ reden sızan ışığın yarattığı ilahi görüntü gönüllere dolar. Altık cami ibadete açılmıştır.

Ayasofya’ya meydan okuyan, yerden 48 m

yüksek-was completed around the middle of October 1557, and the Flemish painter Melchior Lorichs who was in Istanbul at this time gives the exact date as 4 October 1557.

Thousands o f people crowded to the new mosque for the inauguration ceremony. Sinan handed the gold­ en keys o f the Suleymaniye to its founder. The sultan took the keys, but then returned them to Sinan with the words, ‘It is f it that you rather than 1 should open this house o f God which you have built, with joy and prayers o f thanksgiving. ’ Sinan took the keys and opened the door. The completed interior was revealed, filled with light streaming in through 138 windows in the dome.

The huge dome 48 m high at the summit and 26 m in diameter, built to rival Haghia Sophia, rests on f o u r pillars, a n d its weight is dispersed by semidomes and exedra. But there the resemblance with Haghia Sophia ends. The heavy solidity o f the

61

(6)

Süleymaniye’de iç mekan bezemeleri kitabe ağırlıklıdır. Kıble duvarında pencereler üzerinde besmele, Ayet-el Kürsî ve Fetih suresinin ilk ayetleri, kubbede Nur suresi, mihrabın üzerindeki yuvarlak çini madalyonlarda ise Fetih suresi yazılıdır. / Most of the interior decoration of Süleymaniye consists of inscrip­ tions. Over the windows in the qibla wall is the besmele, the Ayet-ül Kürsî and the first verses of the Fetih sura, in the dome is the Nur sura, and in the circular tile medallions over the mihrap the Fetih sura.

liginde ve 26 m çapındaki o muazzam kubbe dört fil ayağına taşıtılmıştır. Yarım kubbeler ve ağırlık kubbeleri ana kubbeyi beslemektedir. Fil ayakları arasındaki büyük askı kemerleri de gizlenerek me­ kanda büyük ferahlık sağlanmıştır.

Caminin içindeki kitabeleri yazmaya dönemin ünlü nakkaşlarından Ahmet Karahisari başlar. Ancak, 16 Ağustos 1556’da zamansız ölümü sonucunda, bu işi Haşan Çelebi tamamlar. Fakat ustasına saygısından dolayı imzasını: “Ketebehu Haşan bin Ahmet Çele­ bi” şeklinde atar.

ince mermer işçiliğinin, çinilerinin, renkli camlı pencerelerin çevrelediği mihrabın, altın kaplı köşkü ve alemindeki eşine az rastlanır işçiliği ile mimbe- rin, Evliya Çelebi’nin “Cennet Mahfili” diye niteledi­ ği müezzin mahfilinin, hemen karşısında duran abanoz ağacından yapılma vaiz kürsüsünün ve Ka- nuni’nin bu camide ilk namazını beyaz elbiseler içinde kıldığı Hünkar Mahfili’nin dünyada bir eşi yoktur.

İç avlu, dört yandan revaklarla çevrili olup dikdört­ gen biçimindedir. Kuzey duvarındaki revaklar öbürlerinden biraz daha yüksek olup son cemaat yeri buradadır. Dört minare bu avlunun çevresinde yer alır. Camiye bitişik iki minarenin üçer şerefesi, öbür minarelerin ise ikişer şerefesi vardır. Dört mi­ naredeki toplam on şerefe Kanuni Sultan Süley­ man’ın onuncu padişah olduğunu betimler. Avlu­ nun ortasında ise kırma çatıdan yapılmış olan kü­ çük bir şadırvan mevcuttur.

Süleymaniye Camii 144x216 m boyutlarında bir dış avlu içindedir. Evliya Çelebi dış avluyu

Seyahatna-massive pillars is concealed by the upsweeping o f the arches between them, creating a sense o f vast space. Celebrated calligrapher Ahmet Karahisari began executing the inscriptions inside the mosque, and upon his death on 16 August 1556 they were com­ pleted by his pupil Hasan Çelebi. Out o f respect fo r

his master, H asan Çelebi p u t the sig n a tu re ‘Inscribed by Hasan son o f Ahmet Çelebi’ to his work.. The mihrap (prayer niche indicating the direction o f Mecca) is remarkable fo r its intricate marble carving, İznik, tiling panels and stained glass windows to either side, and the minber (pulpit) is surm ounted by a gilded köşk a nd fin ia l. The m üezzin ’s gallery has been referred to as ‘like a gallery out ofparadise’ by Evliya Çelebi, and facing it is an ebony preacher’s chair. The hünkar mahfili or private prayer gallery fo r the sultan, where Süleyman, dressed in white, performed his prayers here f o r the fir s t tim e is unsurpassed, with its exquisite carved screens.

The rectangular forecourt is encircled on four sides by colonnades, that along the north wall being slightly higher than the others and forming the son cemaat yen or portico. The fo u r minarets are set at each corner o f this courtyard, those adjoining the mosque having three balconies and the others two. The total o f ten balconies symbolises the fact that Süleyman I was the tenth Ottoman sultan. In the centre o f the courtyard is a şadırvan or fountain for ablutions covered by a pitched roof.

Süleymaniye Mosque is set in an outer courtyard measuring 144x216 m, described by Evliya Çelebi

6 2

(7)

Süleymaniye’nin yerden 48 m yüksekliğinde ve 26 m çapındaki kubbesi dört fil ayağına tanıtılmıştır. Yarım kubbeler ve ağırlık kubbeleri ana kubbeyi beslemektedir. Fil ayakları arasındaki büyük askı kemerleri de gizlenerek mekanda büyük ferahlık sağlanmıştır. / The 48 m high and 26 m diameter main dome is carried on four massive pillars, and supported by semidomes and weight domes. Huge soaring arches between the pillars make them unobtrusive and enhance the sense of immense space.

mesi’nde “at koşturacak kadar geniş” diye anlatır ve on kapısı olduğunu söylerse de yedi kapısını sa­ yar. Sırasıyla: Mektep, Çarşı, Medrese, Hekimbaşı, İmaret, Ağa ve Hamam kapıları.

İstanbul’u ziyaret eden birçok sanatçı Süleymaniye Camii’nin çarpıcı görünümü karşısında çok etkilen­ miş ve eserlerinde önemli yer ayırmışlardır. Bunlar arasında Flaman Ressam Melchior Lorichs caminin yapım sürecine tanık olmuş ve 21 levhadan oluşan İstanbul Panoraması’nda 10 numaralı levhada Sü­ leymaniye’nin bittiği yıllardaki resmini yapmıştır. İs­ veçli Cornelius Loos, ünlü gravür sanatçısı Thomas Allom gibi daha birçok kişi Süleymaniye’yi tuale aktarmışlardır: Edmondo di Amicis, Pierre Loti, Ju- lie Pardoe, Pierre Gilles, Phillippe du Fresne Cana- ye, Pietro della Valle gibi yazarlar ve seyyahlar anı­ larında Süleymaniye Camii’ne önemli yer ayırmış­ lardır. Bir İstanbul aşığı olan şair Yahya Kemal Be- yatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” başlıklı şiirinden dökülen dizeler artık bize fazla söyleye­ cek söz bırakmıyor sanırım:

“Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi / Seç­ miş İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi / Taşı yenmiş nice bin işçisi ve mimarıyla / Hür ve engin vatanım hem gece hem gündüzüne / Uhrevi bir ka­ pı açmış buradan gözyüzüne / Ta ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları / Bir neferdir bu zafer mabe­

dinin mimarı.” •

in the 17th century as being ‘large enough to gallop a horse in ’.

Over the centuries foreign artists and writers who visited Ista n b u l have been im pressed by the Süleymaniye Mosque and left pictures and detailed descriptions which are valuable contemporary records o f the building. Melchior Lorichs, who was in Istanbul when the mosque was being built, has left us the earliest painting o f the Süleymaniye in plate number 10 o f his 2 1 plate Istanbul panorama. Among many others are those by the Swedish artist Cornelius Loos and the celebrated engraver Thomas Allom. Descriptions o f the Süleymaniye between the 16th and 19th centuries include those by Pierre Gilles, Phillippe du Fresne Canaye, Pietro della Valle, Julia Pardoe, Edmondo di Amicis and Pierre Loti.

The Süleymaniye has been the subject o f poetry, too, such as the 20th century Turkish poet Yahya Kemal Beyatli’spoem, Bayram Morning at Süleymaniye:

That it might look out on infinity unsurpassed / It chose this sacred hill on Istanbul’s skyline / Its thou­ sands o f labourers and architects who defeated the stone / For my free and broad homeland by night and day / A spiritual door opens here into the heav­ ens / Through which the spirit armies can pass into God’s grace / One o f its soldiers the architect o f this

victorious temple.

* O. S. Serdar Aytöre, Endüstri Ürünleri Tasarımcısı. * O. S. Serdar Aytöre is an industrial designer. 6 4

S K Y L İF E A Ğ U S T O S A U G U S T 1 9 9 9

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

O rduları sevkeden kum andanlar, devlet işlerini id are eden ad am lar, bir fabrikanın, bir ticarethanenin, bir gem i­ nin, bir müessesenin, bir tiyatronun id a

When the study group was divided into subgroups by the severity of IUGR, the fibrinogen levels were significantly higher in both the groups in the <3 th percentile and 3-10 th

Bu çerçevede çalışma, İsrail arkeolojisinin siyasal –ideolojiden muaf olmadığı- bir yapıya sahip olduğu gerçeği üzerinden, İsrail’in arkeolojik kazılar sonucu elde

Bu mezar tesir itibarile muhitile hemahenk ve ananevi hislere hiç yabancı gel- miyen bir tarzda eski Türk mezarlarının iyi stilize edilmiş bir örneğidir.. Kitabe kısmına

• (d) lift or drag the animals by head, ears, horns, legs, tail or fleece, or handle them in such a way as to cause them unnecessary pain

Istanbul’s royal gardens are said to have become public gardens during the eighteenth century by being opened to the public, and thereby to have provided yet another venue for

Paker’s depictions of his military experiences in his journal and in his oral history narrative underscore the positioning of Turkish Jews be- tween Christians and Muslims, and

Şimdi, dünyanın en eski kubbe sistemlerinden biri olan Aya- sofya ve Süleymaniye yapı sistemleri ara- sında bir mukayese yapalım: H e r ikisi, plân bakımından merkezî bir