'
1
Koltuk Meyhanesi Pano
Koltuk Meyhaneleri tarihe karışıyor.
B
undan bir kaç yıl önce, bindoku zyüzellilerin, altmışların nostaljisini yaşamak istediğim bir dostum ile koltuk meyhanesine gitmeyi kararlaştırdığımızda, üniversite yi yeni bitirmiş olan oğlu da bi ze katılmak istemişti. Kıramadık aldık. Delikanlı salaş dükkan dan içeri girince çok şaşırdı ve bize dönüp sordu:- Hani nerde bunun koltukları ? İkimiz birden kahkahayı patlat mıştık.
Ama haksızdık. Koltuk mey haneleri tarihe karışmıştı ve de likanlı nereden
bilsindi ki, koltuk meyhanesi denen yer ayakta içilen bir mekandır. Zaman herşeyi öğütürken, bir yandan da belle ğimiz gerçekleri süslüyor. Gerçek te koltuk meyha neleri öyle pek ahım şahım şey ler değillerdi. Da ha çok da, içkiyi çokça ve ucuza i- çip, fazla mezeye para dökmeye durumu elverme- yenlerin itibar et tikleri yerlerdi. İs tanbul’un hemen her semtinde var
olan koltuk mey- I b r k
arasında bulunan Faruk’ un
Yeri’nden içeri.
O zamanlar genç bir üniver site öğrencisiydim ve beni ora ya götüren de, bir kaç gidişim den sonra d a ,” sen okuyan
cid d i b ir gençsin, buralara fazla takılmaya gelmez “ diye
rek, ayağımı kesen de, bir arka daşımın ağabeyi olan Abdullah olmuştu. Nur içinde yatsın Ab
dullah İstanbul’un o zamanlar
daha sık görülen zenci ailele rinden birinden gelmekteydi, şoförlük yapardı, gün görmüş, çok şey yaşamış biriydi.
diyorum , çünkü balıkçı geldi mi, hemen yamağını çağırır ve meze fakiri masayı o zamanlar bol bulunan ve ucuz olan pala mutla donatırdı. Palamut, he men yakında sokağın içinde olan Lokman fırınında hazırla nır, getirilir ve minik parçalar halinde yenmez tadılırdı. Zaten başında ayakta durulan masa da, meze son derece azdı ve herkes ondan minik parçalar alarak tadardı.
Meyhanenin müdavimleri iki bölüme ayrılıyordu. Bir sabah Münih birahanesinde akşamın
hanelerinin mü
davim leri çokça ı— p i ı ucuz fıçı şarabı içerler, rakıyı i- se paraları çıkıştığı zaman, na diren tadarlardı. Meze çeşitleri az, miktar kısıtlıydı.
İstanbul’un hemen her sem tinde vardı koltuk meyhanesi.
Ama tarih içinde, bir zaman lar çok önemli bir liman semti olan Galata hem meyhanelerin hem de koltuk meyhanelerinin çok olduğu bir yerdi.
Anılarımda koltuk meyhane lerinin ikisinin ayrı bir yeri var dır.
Dilerseniz sonuncusundan başlayalım.
Bindokuzyüzaltmışlı yılların başlarında, girmiştim ilk kez
Kadıköy Çarşısı K ilise Mey- danı'nda Simitçi Fırını ile Fe n e rb a h çe Iş k e m b e c is i’ nin
Faruk’un yeri her iki yanında üçer tane, ayakta durduğunuz da kolunuzu dayayacak yük seklikte tezgahın bulunduğu küçük bir dükkandı.Duvarlarda tabii ki, bir Atatürk fotoğrafı ve ondan başka da ünlü bestekar
Osman Nihat A kın ile 1950
lerin ünlü boksörü Abdi’nin re simleri bulunurdu.Bu iki ünlü ki şi, oranın müdavimlerindenmiş- ler bir zamanlar.
Oraya kimler gitmezdi ki, he men karşıda dükkanı olan, Ber ber Lambo, Fenerbahçe’ nin renkli kişilerinden Hırsız Semai, semt karakollarından birinin ko miseri, emekli bir albay,çevre deki ünlü kadın berberlerinden biri ve de en önemlisi çarşının balıkçılarından biri. En önemlisi
pasını alıp, resmi mesai saati bitimine kadar postu oraya se renler, bir de günün belirli saat lerinde uğrayıp, bir iki tek atıp gidenler.
İkincileri anlamak kolaydı. Ama geceleri bir meyhanede bu sefer rakı şişesi başına otur maya gidenler, neyle geçinirler ne yaparlardı bilinmez.
Belleğim deki öbür koltuk meyhanesi, artık aramızda ol mayan aziz dostum, müstesna insan Erim Gözen’in anısıyla birlikte durur. Bunlardan birinci si, Balıkpazar’ından Kasımpa şa’ya inen yol üzerinde, Ingiliz konsolusluğu’nun tam karşısın daki sıradaki Diamandi idi.
Galatasaray Lisesi’nin son sınıfında iken ağabeylerimizden
öğrendiğimiz bu yere, bindo- kuzyüzellili yılların en sonla rından ve altmışların başında gitmiştik. Dışardan aldırılan ıvır zıvır bir kaç mezenin yanısıra, pek iyi olmayan kurşunlu açık şarabının midemize pek iyi etki yaptığını söyleyemeyeceğim.
Ama şimdi onlar, belleğimde yer ettiler.
Artık koltuk meyhanesi kal madı gibi bir şey. Şimdi onların yerini, çok daha varlıklı kişilerin yine ayakta içkilerini yudumla dıkları, barlar aldı.
Ama hala ayakta duran bir koltuk meyhanesi görmek istiyorsanız eğer, size geçmişi yüzyıla varan bir yeri salık verebili rim. Bu arabaların tepebaşı istikame tinden gelip, Tarla- başı caddesine in mek üzere izledik leri yolda, Ingiliz Sarayı’nın karşısın da Balıkpazarı’na sapan köşede bu lunan Pano’dur.
Şeçkin ya da seçkinci okurlarımı hemen uyarayım. Orası, İstanbul bar ları gibi seçkin kişi lerin yeri değildir. Haşlanmış yumur ta, patates söğüş ve fasulya piyazı ile artık yerlerinde de kor olarak duran fı çılardan değil de, dışardan ge len ucuz şaraplar bulursunuz. Bir de dilerseniz ilerdeki ciğer ciden kağıt içinde getirteceğiniz kelle baş olabilir. Size dışardan istediğiniz şarabı da anırabilir ler.
FİESTA 26
+ A1
Pano insanlarıyla geçmişiy le, otantik bir koltuk meyhane sidir. Ben kimi zaman dostla rımla oraya (çok seyrek de ol sa) giderim. Titiz olanlara salık vermem. Ama otantik bir koltuk meyhanesinde insanlar ile kay naşarak, her zaman a lıştığ ı normları aramadan zaman ge çirmeyi göze alanlar için son kalan koltuk meyhanelerinden biridir Pano. Tabii ki, telefon numarası vermiyorum. Pano da rezervasyon yoktur.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi