T
T-£,t,o&f
S A Y I 110 K A Y I P L A R Y I L X
■ •
/ > ? * * > *
ne, Ermenîler iş-birliğlnden vaz geçtik lerini ifâde ettiler ve kongre dağıldı.
Türkiye’ye dönemeyen Ferid Bey, M. 1903 ile 1908 arasında Kazanda Yu suf Akçura’yı ziyâret etti ve sonra da Mısıra yerleşerek, Türk asıllı bir kaç âilenin servetlerini idare eden dâire mü dürü sıfatı ile, Kahirede çalıştı. Şûrâ-i
Ümmet gazetesi ile Kahirede intişâr
eden Türk gazetesinin devâmlı yazar larından idi. 1902-1903 yıllarında, Türk gazetesinde OsmanlI siyâseti hakkında bir münâkaşa açıldı. Yusuf Akçuranın ‘Üç tarz-ı siyâset” adlı makalesi ile başlayan münâkaşada, tasavvur edilen üç siyâset tarzı Osmanlılık, pan-îsla- mism ve Türkçülük idi. Akçura Türkçü lüğü terviç ediyordu. Ali Kemal dîn ve millet farkı gözetmeden Osmanlılığı isti yordu. Ahmed Ferid ise, icâba göre uy gulanacak realist siyâsetleri öne sürü yordu.
-Revket Bevin 1905’de Trablus Garb- de vefâtmdan iki yıl sonra, kızı Müfide Hanım, Annesi ve kardeşlerde birlikde Maltaya giderek Ferid Beye mülâki ol du. Müfide Hanım ve Ferit^ pçy 1907’de İskenderiye’de evlendiler. Meşrûtiyetin ilânı üzrine İstanbul’a geldiler ve R. 1324/M. 1908 yılında Ferid Bey artık İs tanbul’da çıkan ve îttihâd ve Terakki Fırkasının resmî organı pâyesini alan
Şûrâ-i Ümmet gazetesinin b a ş m uhar
riri ve Meclis-! Mebûsân başkâtibi oldu. R. 1325 târihinde, "seferberlik esnâsm- da istihdâm edilmek üzere” kendisine ihtiyât Erkân-i Harb yüzbaşısı rütbesi verildi.
Ferid Bey’in düşünceleri gittikçe Osmanlılıktan uzaklaşmakta ve milli yetçi bir inkişâf takib etmekte idi. Mü- nekkid zekâsı ile, îttihad ve Terakki Fırkasının tecrübesizlikten doğan hata larını da görüyor, cesâret ve samimiyet ile .açıkça tenkid ediyordu. Böylece, 1910’da Hüseyin Hilmî Paşa kabinesinin Mâliye Nâzın Câvdd Beyin bir kârarı ile Fırat üzerinde seyr-i sefer hakkının
Ingiliz Lynch Şirketine verilmesine Mec liste itirâz etmişti, Ferid Beyin ithâmı üzerine Hüseyin Hilmî Paşa istifâ et mek isteyince, îttihad ve Terekki Fır kası Ferid Beyin sözlerini geri almasını teklif etti. Ferid Beyin reddetmesi üze rine, kendisi Fırkadan tard edildi. Buna rağmen, Ferid Beye kıymet veren Talât Paşa onu Dâhiliye Encümenine tayin ettirdi. Böylece Ferid Bey Idâre-i Umû mîye-! vilâyât ve Idâre-i husûsiye-i vi- lâyât kanunlarını kaleme almıştı. R. 1324-1329 arasında da, beş yıl, Mülkiye Mektebinde Siyâsî Târih müderrisliği etti. R. 1328/M. 1912’de Balkan Harbi müddetince, Çatalca’da Erkân-ı Harbi ye yüzbaşısı olarak hazmet etti.
Artık tamamen inkişâf etmiş olan siyâsî fikirlerini savunmak için, Ferid Bey bir parti kurdu. Millî Meşrûtiyet Fırkası adındaki bu partinin programı, açıkça milliyetçilik umdesini ifâde edi yor ve Osmanlı Devletini, ancak umdesi ile birbirine bağlı, fakat bir derecede muhtâr üç kısımdan ibâret bir câmia olarak tarif ediyordu: Türkler, Arna- vudlar, Arablar. Programda şu fkir de ifâde edilmişti: Türkler, yüzyıllardır imparatorluğun hudûdlarmda çarpıştı, kendi illerini ihmâl etmek zorunda kal dılar; Türk illerinin kalbi Anadolu ba kımsızdır. Türklerin de kendi millî ka derlerini düşünmesi saati çalmıştır. Türk Ocağı bu maksad ile kuruldu. Teşebbüs Tıbbiye Mektebi talebelerinden geldi. Tıbbiyelilerin murahhası Dr. Sâbit Bey 12 Mart 1912’de, Şâir Mehmed Emin’in Nûr-u Osmâniyedeki evinde, şu kimse lerle görüştüğünü babam naklederdi: Şâir Mehmed Emîn, Dr. Âkil Muhtar, Ağaoğlu Ahmed, Hüseyin-zâde Alî, Yu suf Akçura, Ahmed Ferid. Yedi kişilik bir Idâre Heyeti kurulup Ferid Bey reis seçildi.
Ferid Beyin siyâsî fikirleri îttihad ve Terekki içinde de bazen tasvîb bulu yordu. Sadr-ı A'zam Mahmud Şevket Paşa, husûsî olarak kendisine şöyle
S A Y I 110 T Ü R K K Ü L T Ü R Ü Y I L X
mişti: “ Fikirlerinize İştirak ediyorum. Size oğlum diye hitâb etmeme müsâde ediniz. Bana yardım edin” .
Cemal Paşanın ısrân ile, Talât Pa şanın dostluğuna rağmen, îttihâd ve Terekki Fırkası Ferid Beyin siyâsî fa aliyetine son vermek istedi. Kısa bir müddet için Bursaya nefyedildi. Daha sonra, 1913’de Mahmud Şevket Paşa’nm katli hakkında bir haber neşri vesîle tu tularak, Ifhâm kapatıldı ve Ferid Bey, îttihâd ve Terekki Fırkasının diğer mu arızları ile birlikte, Sinop ve daha son ra Bilecikte beş yıl sürgün kaldı. Bi rinci Umûmî Harb ufuklarımızda beli rince, Sinopta bulunan Ferid Bey Talat Paşaya mektub yazarak Harbe gıirilmemesinl tavsiye etmiş fakat mek tubu cevapsız kalmıştı. îhtyiat Erkân-ı Harb yüzbaşısı olarak harbe iştirâk ta lebi reddedildi. Menfâda, Tekin adı altın da yazdığı Turan adlı eser R. 1330 da neşredildi.
Umûmî Harbin aleyhimize dönüşü muvacehesinde, 1917 de Ferid Beyi Bi ledikten Istanbula çağıran Talat Paşa kendisine yakın zamanda vazifeler dü şeceğini ve bir yeni siyasî parti kurma sı lâzım geleceğini telkin etti. Ferid Bey, böyle bir durumda siyâsî parti kurmakta Türkiye için faide görmedi, istiklâlini yeni elde eden Ukranyanın mer'kezi Kiev’e baş konsolos olarak yol landı. Bolşeviklerin Ukranyayı işgali ü- zerine, Ferid Bey Kievden R. 1335’in 21 Şubatında İstanbul’a döndüğü zaman, Mütâreke olmuş ve memleketimiz işgal altında idi.
Milliyetçi grupun mümessili olarak Damad Ferid Paşa’nın koalisyon kabi nesine giren Ferid Bey, R. 1335’in 21 -Mayı» ilâ. .2.0 Temmuz tarihleri arasın- da Nâfıa Nâzın olmuş ve kısa bir müd det de Mâliye Nâzırına vekâlet etmişdi. Ferid Bey, Ferid Paşa kabinesinin siyâ setine intibâk edememişdi. Türkdyeyi iş- gâl eden devletlrin mümessillerine karşı güdülen tutum Ferid Beyin ağınna gi
diyordu. Sevres Muahedesinin müzake relerine hazırlanılması keyfiyeti Ferid Beyin istifâsma sebebiyet verdi . '“"“ "Sz sonra Ferid Bey Millî Türk Fır kasını kurarak, onun yayın organı ola rak' tfhârn gazetesini tekrar neşre başladı. Kütahya mebusluğuna tekrar adaylığını koydu fakat îttihâd ve Te rekki Fırkası eski mensûblarınm des teklediği Kara Kemal Beye karşı seçi mi kaybetti. Ferid Bey kendine has açık gönül ile, kendi yenilmesini ve ittihadcı galebesini “ Fikrin zaferi” adlı makale ile Ifhâm gazetesinde tebcîl edince, ît- tihadeılar bu sefer onu destekleyerek İs tanbul mebusu seçilmesini temîn ettiler. R. 336’da Ferid Bey İstanbul mebûsu bulunurken, işgâlci kuvvetler Osmanlı Meclisini basmış ve mebûsların bazıları nı tevkif ederek Maltaya sürmüştü. Te- sâdüfen o gün Mecliste bulunmayan Ferid Bey de aranmakta idi, îfhâm ga zetesinde ateşîn uslûbu ile milliyetçi tu tumu yayan ve Kuvva-i Milliyenin be yannamelerini çekinmeden neşreden Fe rid Bey "Aznavur mahkemesi” tarafın dan mahkûm edildi. Ferid Bey ilk önce dost ve akraba evlerinde, sonra kendi evinin çatı arasında saklandı. Kalamış- dakl bu ev OsmanlI polisi tarafından ba sıldı. Fakat Müfide Hanımın sitemkâr sözlerine muhâtab olan polisler Ferid Beyi bulmadılar veya bulamadılar. O a- rada, Kuvva-i Milliye ile Fransızlar a- rasmda bir mubâdele anlaşmasına va rıldı. Bazı Fransız esirlerine karşılık, diğer iki Türk vatanperveri ile Ferid Bey, Boğaziçinde bir dost yalısından a- lınarak bir Fransız muhribine getirildi ve Mudanyaya götürüldü.
R. 1336 yılının 30 Mayıs günü Ferid Bey Büyük Millet Melcisinde İstanbul mebûsu olarak yer aldı. Aynı yılın 18 Temmuzunda Mâliye Vekilliğini uhdesi ne aldı ve 18 Mayıs 1337’ye kadar bu vazifede kaldı. Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Fransızlar arasında sulh mükâkerelerini yürütmek üzere
S A Y I 110 K A Y I P L A R Y I L X
lin Bouillon Ankaraya gelmişdi. Ekim 1921’de bir hafi celsede, Türk murah hasları. varılan anlaşma hakkında, Mec lise bilgi verdiler. Fransız matbûatını yakından takib eden Ferid Bey Briand’- ın beyânâtından Fransılzarın bizim mu- rahahslarm sandığından daha fazla Tür kiye lehinde şartlara razı olacaklarım bilmekte idi ve Briand’m beyanâtını Mecliste okudu. Türk murahhasları çe kilmek isteyince, Mustafa Kemal Paşa müzâkereleri şahsen idâre edeceğini beyân etti. Böylece, cenûb hudûdumuzun bazı illeri Türkiye dâhilinde kalmış ol du.
1 Kânun-u evvel 1337 ile 20 Şubat 1339 aarsında Ankara Hükümetinin mü messili ve sonradan sefiri olarak Pa riste vazife gören Ferid Bey bu görev de de zekâsını Türkiyenin hizmetinde kullanabildi. Muzaffer Türk orduları İzmdre girmiş fakat Çanak-kalenin he nüz ecnebi işgali altında bulunduğu dev rede, Fransız başvekili Poincaré ile In giltere başbakanı Lloyd George arasın daki siyâsî rekabet ve İhtilâfı bilen Fe rid Bey bundan Türkiye lehine fayda umdu. Bu şekilde talimat almadan, açık ça söylemediği halde, Ankara’dan böyle talîmât almış gibi görünerek, mütte fikler Çanak-kaleden çekilmediği takdir de, ilerleyen Türk ordsu ile çatışma ola bileceği hissini Fransız Hâriciyesinde uyandırdı. Bu diplomatik teşebbüsün muvaffakiyetini 18 Eylül 1922 târîhli telgrafı ile Ankaraya şöyle bildiriyordu: “Laroche ile görüşdüm. İstanbul fevkalâ de Komiseri, alel-acele çekiliyor görün memek üzere, Çanak-kaleyi tahliye et mek v bizim kıtaatımız karşısında kat’- iyyn Fransız kıtaatı bulundurmamak emrini almıştır” . Fransızlar çekilince, yalnız başlarına Çanak-kalede yeniden bir muhârebeye başlamak istemeyen în- gilizler de çekilmek mecbûriyetinde kal mıştı. Türklere karşı bu muvaffakiyet- sizlik netncesinde, 19 Ekim 1922 de Lloyd George başbakanlıktan istlfâ etti.
Ahmed Ferid Bey 1923’de Lausanne müzâkerelerine de iştirâk etti. Fransız ların ifâdesine göre aşırı milliyetçi tu tumu ile bir elçiden beklenen ara-bu- luculuk vasfını Lausanne’da da ihlâl e- diyordu. Fransızların şikâyeti üzerine Ferid Bey geri çağrıldı ve Dâhiliye Ve kâletine tayin oldu. OsmanlI devrinde kaleme aldığı Vilâyât kanunlarından faydalanan Ferid Bey, Cumhuriyetin ilk Köy Kanununu tedvin etti. O zaman A- nadoluda yaygın olan eşkiyâya karşı mücâdeleye girerek asâyişi temin ede bildi.
1925’den sonra tamamen Dışişleri hizmetine giren Ferid Bey, 1925-1932 arasında Londra’da, 1932-1939 arasında Varşova’da, 1939-1943 arasında Tokyo- da büyükelçilik vazifesinde bulundu. Yaş haddi gelince, bir yıl uzatılarak, 1943 de emekli oldu.
Dürüst, samimî, çok hamiyyetli idi. Münekkid vasıfta, fakat aynı zamanda dâima yapıcı, parlak, bir zekâya sa- hibdi. Geniş siyâsî görüşü olan bir dev let adamı idi. Bir kanâate vardıktan sonra ondan dönmez ve fikrini, zekâsı nın ve siyâsî kültürünün verdiği belâ- gatla yazılarında ateşin uslûb ile sonuna kadar müdâfaa ederdi. Hiç bir şahsî dü şünce onu, Vatanın hayrına saydığı ka nâati azamî kuvvetle ifâde etmekten alıkoyamazdı.
Tekaüd olduktan sonra, yirmi yıl dan fazla, ancak beynelmilel siyâseti takip ederek, bahçesi ile meşgul olurdu. Son yıllarda, endişelenmeğe başladı. Geopolitik vaziyetimizin doğurduğu teh likeleri düşündükçe, millî şuûrun za yıflamağa başlamasından ve ittifakla rımıza halel gelmesinden çekinmekte idi. Yorulunca başı döndüğü ve gözleri ko laylıkla okuyamayacak hâle geldiği hal de, titrek fakat kararlı bir el ile, siyâsî görüşlerini kaleme alırdı. Yazılarını neş- rettirebilirse neşrettirir, neşrettirmeğe muvaffak olamazsa, husûsî mektub şek linde, ilgili olabileceklere postalardı.
S A Y I 110 T Ü R K K Ü L T Ü R Ü Y I L X
Hayat sahnesinde insanlarda müşa hede ettiği ıztıraplar fakirlik, hastalık ve ölüm gibi yaygın haller onu bedbin etmişti. 24 Mart 1971 de, altmışüç yıllık hayat arkadaşı Müfide Tek’in vefâtı a- cısmdan sonra yaşamak da istemedi. 25 Kasım 1971’de, eriyip son damlasına gelmiş ve sönen bir mum gibi ânî ve fatından sonra, evrftkı arasında, bir
kâğıd parçasında, şu beyitleri yazılı buldum:
‘ Yâ Rab, ne eksilirdi deryâ-i ismetinden Peymâne-i vücûda sehrâb olmasaydı. Azâde-ser olurdum âsîb-i derd ü gamden Ya Dehre gelmeseydim, ya aklım ol
masaydı” .
Kızı: Dr. Emel Esin
142 (
62
)Taha Toros Arşivi