• Sonuç bulunamadı

Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟nin “Metâli'-i Cemâlî” ve “Şehr-Engîz-i İstanbul” adlı eserleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟nin “Metâli'-i Cemâlî” ve “Şehr-Engîz-i İstanbul” adlı eserleri"

Copied!
34
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DEFTERDÂR-ZÂDE AHMED CEMÂLÎ‟NİN “METÂLİ„-İ CEMÂLΔ VE “ŞEHR-ENGÎZ-İ İSTANBUL” ADLI ESERLERİ*

Aysun ÇELİK**

ÖZET

Klasik Türk şiiri tarihinde, yalnızca matlalardan oluşan beyitlerle eser meydana getirmek, Kâbilî (ö. 1634?) ve Hisâlî‟nin (ö. 1652) tertip ettikleri mecmualar haricinde -şimdiki bilgilerimize göre- sık karşılaşılan bir durum değildir. Ancak bugün için elimizde yedi müstakil eser hüviyetinde bulunan bu tarz, şiir geleneğimiz içerisinde özel bir yere sahiptir. Öyle ki XVI. asır şairlerinden Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟nin “Metâli„-i Cemâlî” isimli eseri, bir nazım şekli olarak kabul edilen „matla‟ terimine farklı boyutlar getirmiştir.

Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî başta “Metâli-i Cemâlî” olmak üzere, edebiyat tarihimize; “Şehr-engîz-i İstanbul”, “Şehr-engîz-i Siroz” adlı iki şehrengiz, latifelerden oluşan “Denâ‟et-nâme-i Cemâlî”, bir başka latife numunesi olan “Berây-ı Kimyâ” risalesi, atasözleri ile teçhiz edilmiş “Risâle-i Durûb-ı Emsâl”, mesnevi tarzında kaleme alınmış bir “Nasihat-nâme” bağışlayarak önemli katkılarda bulunmuştur. Bu bakımdan şairin üslubundaki orijinaliteyi, söyleyişindeki samimiyeti, hayal dünyasındaki zenginliği, ifadelerindeki gerçekçiliği ve bilhassa şiire getirdiği yenilikleri ortaya koymak, bu çalışmanın edebiyat tarihimize ve kültürümüze olan katkısı bakımından mühimdir.

Latifeye dayalı üslubunun birer numunesi olan eserlerinden hareketle bu makalede ilkin; kıymetli kaynaklarla desteklenen ve zengin malzemelerle teçhiz edilen klasik Türk şiiri geleneğinde, şairin “Metâli„-i Cemâlî” adlı özgün eseri üzerinden, bir nazım şekli olarak „matla‟dan ve “Şehr-engîz-i İstanbul”undan hareketle bir tür olarak „şehr-engîz‟den söz edilmiştir. Daha sonra Cemâlî‟nin hayatı, sanatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş, “Metâli„-i Cemâlî” ve “Şehr-engîz-i İstanbul” adlı eserleri tanıtılarak şairin edebiyat tarihimizdeki yeri ortaya konulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Cemâlî, matla, şehr-engîz.

* Bu makale “Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî ve Metâli„-i Cemâlî ile ġehr-Engîz-i Ġstanbul Adlı Eserleri

(Ġnceleme-Metin)”, [Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Konya 2012] adlı Yüksek Lisans tezi esas alınarak hazırlanmıĢtır.

Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.

(2)

DEFTERDÂR-ZÂDE AHMED CEMÂLÎ‟S BOOKS NAMED “METÂLİ„-İ CEMÂLΔ AND “ŞEHR-ENGÎZ-İ İSTANBUL”

ABSTRACT

On classical Turkish poetry, ebyat of metali only to organize work, except for Kâbilî (ö. 1634?) and Hisâlî (ö. 1634?) mecmuas, according to current knowledge, is not a frequent occurrence. Today, however, we found seven examples of this kind of poetry has a special place in our tradition. So much so that the poets of the sixteenth century Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟s "Metâli'-i Cemâlî" is accepted as a form of off-balance sheet matla a work term has different dimensions.

Primarily to the "Metâli-i Cemâlî”, history of our literature, named “Şehr-engîz-i İstanbul, Şehr-engîz-i Siroz” two-story, consisting of pleasantries “Denâ‟et-nâme-i Cemâlî”, “Berây-ı Kimyâ” which is another sample of pleasantry, garnished with proverbs, “Risâle-i Durûb-ı Emsâl”, “Nasihat-nâme” mesnevi donating a significant contribution in the poets were written in the style of Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî's stylistic originality, friendliness, wealth in the world of imagination, expressions of poetry, realism, and therefore the innovations put forward, in terms of its contribution to the study of literature history and culture is important.

A sample of the style of the present article is based on the works of pleasantries at first; which is equipped with rich ingredients and precious resources in the tradition of classical Turkish poetry, Cemâlî's Metâli'-i Cemâlî's out of the original work, as a form of a poem, „matla‟ and the "Şehrengîz-i Istanbul" from his work as a kind of movement „şehrengîz‟ has been mentioned. Then, the poets of the sixteenth century Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟s life and works of art of the information about the "Metâli'-i Cemâlî" and "Şehr-engîz-i Istanbul" introduced the poet's literary work was put out to the location of our history.

Key Words: Cemâlî, matla, şehr-engîz. Giriş

Türk edebiyatının bilinen en uzun soluklu dönemi addedilen Klasik Türk Edebiyatı, kültürel yapının en gerçek mimarlarından olarak Türk Ģiir tarihine sayısız Ģair bağıĢlamıĢtır. Zira altı asırlık bir mazinin en edebî hasılatı; nezaket, kifayet ve türlü maharetlerle donatılmıĢ bu Ģairlerin sesi ve elbette bu sesin niĢaneleri olan Ģiirleridir. Klasik Türk edebiyatında söze verilen kıymetin esas delili, sayısız Ģair ile münĢinin varlığı ile yine bir o kadar eserin varlığıdır. Geleneğin mektebinde yetiĢmekle birlikte, her biri kendine has edebî bir temayül gösteren bu Ģair ve nâsirler, söz hamuruna verdikleri Ģekil ve renklerdeki çeĢitlilikle yalnız kendi ebediyetlerine hizmet etmemiĢ, ayrıca günümüz edebiyatındaki söz formlarına ve sözün uçsuz bucaksız ufuklarına yön vermiĢlerdir.

Sözcüklerden müteĢekkil kavram harcını, ses ve Ģekil malzemesiyle harmanlayarak anlam binaları yükseltmek iĢi olan Ģairlik, vücuda getirilen eserin hususiyet, hasiyet ve hitabet kalitesi ölçüsünde kıymetlidir. DüĢündüğünü, herkesin bildiği kelimelerle ancak herkesin kuramadığı

(3)

Turkish Studies

ifadelerle söyleme mecburiyeti bulunan Ģair; Ģairlik yoluna Ģayet henüz azmetmiĢse veyahut kendisine ait bir Ģiir tekniği geliĢtirmemiĢse, ya hazırda bulunan edebî tür ve Ģekilleri kullanarak hünerleri ölçüsünde yapıtını ortaya koyacaktır ya da beğendiği/benimsediği bir Ģairi örnek alarak taklit çerçevesinde veya usta-çırak iliĢkisi içerisinde kendisini yetiĢtirecektir. Bu geleneğin ekolleri arasında yetiĢen Ģairlerden biri olarak Cemâlî ise, beslendiği geleneğe, kendisine özgü tarzı ve eserleriyle farklı bir renk katarak katkıda bulunmuĢtur. Bu bakımdan giriĢ bölümünde, makalenin esas konusunu teĢkil eden eserlere ad oldukları için bir nazım Ģekli olarak “matla” ile bir nazım türü olarak “Ģehr-engîz”den söz etmek lüzumu doğmuĢ ve mezkûr eserlerin edebî çerçevedeki konumları belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.

a. Matla„

Arapça tulû„ )عولط kelimesinden türeyen matla„ (علطم), güneşin veya bir diğer yıldızın ( doğması yahut güneşin veya yıldızların doğduğu yer manasında kullanılırken (Sâmî 1899:1364)

tasavvûfî açıdan Kur’ân’ı ezbere okuyan bir ermiş kimseye Allah’ın tecelli etmesi durumunu karĢılamaktadır (Devellioğlu 2008:586).

Edebî bir terim olarak matla, kasîde veya gazelin kafiyeli (musarra) olan ilk beyti (Sâmî 1899:1364, Nâcî 1889:158; Dilçin 2004:105) yahut umumiyetle her manzumenin ilk beyti (Tâhirü‟l-Mevlevî 1973: 95; Nâcî 1889:159) Ģeklinde tanımlanmaktadır. Birden fazla matla beytinin bulunduğu Ģiirlere ise “zâtü‟l-metâli”, “zü‟l-metâli” adı verilmektedir (Saraç 2007: 15). Görüldüğü üzere matla; daha ziyade gazel veya kasidenin kafiyeli ilk beyti olarak tarif edilmiĢtir.

ġairlerin matla beyit söylemesi ve bunları divanlarına almaları yahut mecmualara iĢlemeleri tercihen Ģu yollarla gerçekleĢmektedir:

 Birincisi; Ģair, kafiye ve vezin ortaklığına sahip iki mısradan oluĢturduğu bir matla beyit ile Ģiirinin iskeletini oluĢturduktan sonra bu matlanın altına, aynı vezin ve kafiyede baĢka beyitler söylemek suretiyle Ģiirine gazel, kaside vb. bir form verebilir.

 Ġkincisi; gazel, kaside, mesnevi gibi nazım Ģekilleriyle oluĢturulan bir manzume için söylenen matla beyit, sonradan manzumeye dâhil edilmemesi yahut manzumeden çıkarılması durumunda artık olarak divanların sonunda Ģiir parçası konumunda bulunabilir.

 Üçüncüsü; Ģair, bir konu ile ilgili görüĢünü tek beyitte özetlemek ve manzumesine berceste kıymeti vermek için matla nazım Ģeklini kullanarak müstakil bir matla beyit meydana getirebilir.

 Dördüncüsü; meĢhur Ģiirlerin matlaları veya bu matlaların nazireleri derlenerek “matla mecmuaları” tertip edilebilir.

Matla, tarifler ve teknikler bağlamında “ferd, müfred, musarra mukaffa”, ıstılahları ile çeĢitli yönlerden aynılık-ayrılık ilgisi göstermektedir. ġöyle ki:

Matla gibi, müstakil olarak söylenen ve böyle kaydedilen Ģiirlere ferd ve müfred adı verilmiĢtir. Bu tarz beyitler mürettep divanlarda genel olarak müfredât baĢlığı altında toplanmıĢtır. Müfred beyitler, kafiyeli veya kafiyesiz olabilir. Müfred, daha ziyade metinlerde, mektuplarda, münĢeatlarda, yazıĢmalarda yer almıĢtır (Saraç 2007: 15).

Matla gibi, mısraları birbiriyle kafiyeli olan beyitlere musarra ve mukaffa denilmektedir (Saraç 2007: 15).

(4)

Ġlk izlenime göre ferd/müfred/musarra/mukaffa hususiyetleri göstermekle birlikte Metâli„-i Cemâlî‟nin:

 Hurûf-ı hecâ (alfabetik olarak) tertibine göre tanzim edilmesi,

 Eserin “Fî-Kâfiyeti‟l-Elif” bölümünün sonunda mahlasın zikredilmesi,

Ģairin bu Ģiirleri “metâli divanı” oluĢturmak gibi özel bir maksatla söylediğine iĢaret etmektedir. Fakat diğer taraftan:

Dilā çün bezm-i „irfān içre ehl-i „aĢḳa mesneddür

Bu gün her maṭla„um cins-i suḫanda nev„-i müfreddür (Mt.136)

beyitiyle hem Cemâlî hem de matla„ın, müfredin, musarra„/mukaffânın ıstılahi manalarının farkında olan tezkireciler, bu Ģiirlere matla yahut müfred demeyi münasip bulmuĢlardır. Ancak müfretlerin kimi zaman musarra/mukaffa olmayıĢı, bu manzumelere “müfret” denilmesi hususunu düĢündürmektedir.

Konuyla ilgili diğer bir önemli bilgi ise, eserin Milli Kütüphane nüshasının “Müṭāla„āt-ı

Cemālī-i Merḥūm” baĢlığı ile kaydedilmesi ile ilgilidir. Matla‘ ile aynı kökten olarak tulû‘‟dan

(doğma, doğuĢ) türeyen mütâlaa‘ kelimesinin çoğulu mütâla‘ât, müstensih tarafından iki manada kullanılmıĢ olabilir. Nüshayı tertip eden kiĢinin, mütâla‘ât ifadesini hem matlanın çoğulu olarak hem de “düĢünceler, görüĢler” mealinde kullanması ihtimal dâhilindedir.

Tüm bu mütalaalara dayanarak denilebilir ki Metâli„-i Cemâlî;

Mısralar arasında vezin, kafiye ve redif ortaklığı bulunması yönüyle “matla” Ģeklinin,

 Mısralar arasında vezin, kafiye ve redif ortaklığı bulunması ve divanlarda, bağımsız kafiyeli beyitler olarak anılması dolayısıyla “musarra„/mukaffâ” biçiminin,

 Vezin, kafiye, konu yönüyle kendisinden önce ve sonra gelen beyitlerden bağımsız olması yönüyle “müfret” modelinin,

Belirli bir konuyu iĢlemesi ve düĢünceyi bir beyitte özetlemesi bakımından “mütalaat” bildirme maksadının hususiyetlerini göstermektedir.

Klasik Türk Ģiiri tarihinde, yalnızca matlalardan oluĢan beyitlerle eser tertip etmek, Kâbilî ve Hisâlî‟nin mecmuaları haricinde -Ģimdiki bilgilerimize göre- sık karĢılaĢılan bir durum değildir. Ancak bugün, elimizde yedi müsakil eser hüviyetinde bulunan bu tarz, Ģiir geleneğimiz içerisinde özel bir yere sahiptir. Bu bakımdan müellifleriyle birlikte aĢağıda adı verilen eserler, muhtemel bir geleneğin iĢaretleri olması bakımından kayda değerdir:

1. Cemâlî (ö. 1583) : Metâli„-i Cemâlî

2. Hâşimî (ö. 1627) : Metâli„-i Hâşimî-i Bursevî

3. Kâbilî (ö. 1634 ?) : Sultân-ı Hûbâna Münâsib Eş„âr

4. Peşteli Hisâlî (ö. 1652) : Letâifu‟l-Hayâl

5. Peşteli Hisâlî (ö. 1652) : Metâli„ü‟n-Nezâ‟ir

6. Himmet-zâde Abdî Efendi (1640-1720) : Metâli„-i Himmet-zâde Abdî Efendi

(5)

Turkish Studies

Yukarıda verilen eserler, hususi olarak matla beyitlerden oluĢmaktadır. Bunlardan en meĢhuru Hisâlî‟nin “… beğenilen Ģairlerin Ģiirlerine değiĢik zamanlarda farklı Ģairler tarafından yazılan nazirelerin matla beyitleri”nden (Kaya; Kalyon, 2013: 339) oluĢan Metâli„ü‟n-nezâir‟idir. “Metâliü‟n-nezâir, aynı zamanda bir rehber durumunda olup matla„ dizini vazifesi de görmektedir. Hisâlî‟nin aranan bir Ģiirin matla„ı Metâliü‟n-nezâir içinde mevcutsa kafiye, redif ve veznine göre kolaylıkla bulunabilir. Günümüzde Ġsmail Ünver‟in bir ekip çalıĢmasıyla bir araya getirmeye çalıĢtığı matla„ derleme iĢine (Ünver, 1993:530), Hisâlî tarafından XVII. yüzyılda teĢebbüs edilmiĢ ve „elif‟ten „ye‟ye kadar binlerce matla„ derlenerek Metâliü‟n-nezâir adlı eser ortaya çıkarılmıĢtır.” (Kaya 2005: 50). Diğer taraftan HâĢimî, Kâbilî, Himmet-zâde Abdî Efendi‟nin matlaları ise tertip ve aidiyet yönüyle daha özgündür. Bu Ģairler ilkin mezkûr eserlerinde bizzat Cemâlî‟den söz etmiĢ ve onun “metâli„ semtine” duydukları hayranlığı dile getirmiĢ, daha sonra kendi matlalarını kaydetmiĢlerdir.1

Hâsılı:

 Cemâlî, baĢka bir Ģiirine ait olmayan, müstakil matlalarını alfabetik bir biçimde tertip ederek özgün bir eser vücuda getirmiĢtir.

 HâĢimî, Himmet-zâde Abdî ve Subhî-zâde Feyzullâh Efendi ise Cemâlî‟yi örnek alarak aynı tarz ve teknikte matlalar kaydetmiĢlerdir.

 Hisâlî, her iki mezkûr eserinde de baĢka Ģairlere ait matlaları derleyerek bir antoloji meydana getirmiĢtir. Bu eserler “Matla Mecmuaları” ve “Nazire Mecmuaları”2

kategorisinde değerlendirilmiĢtir.

 Kâbilî ise büyük ölçüde sevgilinin güzellik unsurlarını temel alan, hem kendisine hem de baĢka Ģairlere ait olan matlaları bir araya getirmek suretiyle tematik bir matla mecmuası oluĢturmuĢtur ki bu eser de “Matla Mecmuaları” grubuna dâhil edilmiĢtir. Ne var ki elimizde yukarıda belirtildiği üzere yedi örneği bulunan ve matlalardan oluĢan bu eserlere daha baĢka örnekler verilseydi ve bu tarz XVI. asırdan sonra da devamlı ve yükselen bir grafik izleseydi, bir metali„ geleneğinin bulunduğu belki o vakit söylenebilir yahut bu eserlerin gelenek içinde nereye konulacağı kestirilebilirdi.

Sonuç olarak -klasik Türk Ģiiri geleneği içerisinde Ģiir türleri açısından değerlendirildiğinde- Metâli„-i Cemâlî; hayatı, türlü hâlleriyle Ģiire aksettiren, hemen her konuya dair bir fikri darb-ı mesel üslubuyla tek beyitte iĢleyebilen, farklı vezinlerdeki ve konulardaki beyitleri kafiye ortaklığı ile bir baĢlık altında toplayabilen -bilinen- ilk önemli örnektir. Ve bu eser, yukarıda belirtildiği üzere, pek çok tür ve Ģekil örnekleriyle biçimlendirilen klasik Türk Ģiirinin, henüz bilinmeyen daha nice tarz, teknik ve türünün bulunduğuna açık bir iĢaret ve bu edebiyatın ne denli hayatın içinden ve ne denli hayata dair olduğuna vazıh bir delildir. Dolayısıyla bu günkü bilgilerimiz ıĢığında; Cemâlî‟den önce, bu teknikle yazılmıĢ baĢka bir örneği bulunmayan metâli„, bir Ģeklin tür olabilmesi için gerekli olan özelliklere sahip olamadığından bunun -bir tür olduğunu söylemek yerine- özgün bir tarzının bulunduğunu vurgulamak yerinde olacaktır.

b. Şehr-engîz

Klasik Türk edebiyatında yerleĢim yerlerini konu edinen bilâdiyeler, sâhil-nâmeler dıĢındaki diğer bir tür de Fars edebiyatındaki karĢılığı “Ģehr-âĢûb” olan Ģehr-engîzlerdir. ġehr-âĢûb, âlem-âĢûb, cihân-âĢûb, dehr-âĢûb, felek-âĢûb, karnâme, lâlezâr, mecma„u‟l-esnâf, senâyi„ü‟l-bedâyî gibi adlarla da anılan Ģehr-engîzin kelime manası “Ģehir karıĢtıran” olup, kelime, edebî bakımdan

1

Tespit ettiğimiz bu eserler, Klasik Türk Edebiyatının özgün ve değerli bir cephesi olarak, hazırlık safhasındaki diğer bir projemizin konusunu teĢkil etmektedir.

2 Mecmua tasnifleri meselesi için bk. Atabey Kılıç, Mecmûa Tasnifine Dair, Eski Türk Edebiyatı ÇalıĢmaları VII Mecmûa: Osmanlı Edebiyatının Kırkambarı, Ġstanbul 2012, s.75-113.

(6)

“bir yerin tabii ve sosyal özelliklerinden bahseden bir nazım türü” (Devellioğlu 2008: 936) olarak tanımlanmaktadır. Genel anlamda bir Ģehrin güzellikleri ve güzelleri için yazılan Ģehr-engîz türünün bilinen ilk örneklerini XVI. yüzyılın ilk yarısında Mesîhî ve Zâtî vermiĢtir (Tığlı, 2007:763). Türk edebiyatında, Azizî‟nin Ġstanbul ġehrengîzi dıĢındakilerde „güzel‟ olarak erkekleri konu edinmiĢtir (Levend 1957, 13). ġehrengizler genel olarak; mesnevî nazım Ģekli ile yazılmıĢ ve münâcât, na„t, sebeb-i te‟lif, esas konu ve duâ bölümlerinden meydana getirilmiĢtir (Keskin, 2009: 330).

Bugün varlığından haberdar olduğumuz 53 Ģehr-engîz; konu edildikleri yerler, müellifleri ve telif edildikleri yüzyıllara göre tasnif edilmiĢ ve aĢağıda tablo halinde sunulmuĢtur.3

Yer Adı Müellifi Şehr-engîz Adı Telif

Tarihi

Antakya Siyâmî ġehr-engîz-i Antakya 16. yy.

Belgrad Hayretî ġehr-engîz-i Belgrad4 16. yy.

Bursa Lamiî Çelebi

Ġshak Çelebi Mânî ÂĢık Çelebi Ġsmail Belîğ Nâzük Abdullah Halilî ġehr-engîz-i Bursa5 ġehr-engîz-i Bursa6 ġehr-engîz-i Bursa7 ġehr-engîz-i Bursa

ġehr-engîz-i Cilve-Resâ ve Âyîne-i Hûbân-ı Bursa8

ġehr-engîz-i Bursa ġehr-engîz-i Bursa 1522 16. yy. 16. yy. 1541 1707 17. yy.

Edincik Ravzî Edincik ġehr-engîzi9 16. yy.

Edirne Mesîhî Zâtî Kerîmî Firdevsî NeĢâtî Tabiî

ġehr-engîz-i Der Medh-i Cüvânân-ı Edirne10

ġehr-engîz-i Edirne11

ġehr-engîz-i Edirne12

ġehr-engîz (Muhtemelen Edirne) ġehr-engîz-i Edirne13 ġehr-engîz-i Edirne 1512 1512 1544 16. yy. 17. yy.

Diyarbakır Halife ġehr-engîz-i Âmid 16. yy.

Gelibolu Vechî

Gelibolulu Âlî

ġehr-engîz-i Gelibolu

ġehr-engîz Berây-ı Hûb-Rûyân-ı Gelibolu14

1551 16. yy.

3

Türk edebiyatında Ģehr-engîzler ile ilgili muhtelif bilgi için bk. Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatında ġehr-engizler ve ġehr-engizlerde Ġstanbul, Ġstanbul 1954.; Fatih Tığlı, “Klâsik Türk Edebiyatında ġehrengiz ÇalıĢmaları Hakkında Bibliyografya Denemesi”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall. 2007.

4

Eser hakkında bk.: Mehmed ÇavuĢoğlu, “Hayretî‟nin Belgrad ġehr-engizi”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1973-1974, C. IV-V, s. 325-356.

5

Eser hakkında bk. M. Murat Yurtsever, Lâmi„î Çelebi, Şehrengiz-i Bursa, İnceleme-Metin, Uludağ Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, 1984.

6

Eser hakkında bk. Mehmed ÇavuĢoğlu-M. Ali Tanyeri, “Bursa ġehrengizi”, Üsküblü İshâk Çelebi Dîvan, Ġstanbul 1989, s. 87-99.

7Eser hakkında bk. ġener Demirel, Mânî, Dîvân ve Şehr-engîz-i

Bursa, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10624,mani-divani-sener-demirel-pdf.pdf?0 EriĢim Tarihi: 01.02.2014/19.44. 8 Eser hakkında bk. Muammer Tekman, “Bursa ġehrengizleri (Lamiî Çelebi, Ġshak Çelebi, Ġsmail Beliğ)”, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü BasılmamıĢ Mezuniyet Tezi, 1985.

9 Eser hakkında bk. Abdülkerim Gülhan, ġehrengîz Türü ve Ravzî‟nin Edincik ġehrengîzleri, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 7/2 Spring 2012, s. 515-545.

10

Eser hakkında bk. Mine Mengi, “Edirne ġehrengizi”, Mesîhî Dîvânı, Ankara 1995, s. 89-109. 11

Eser hakkında bk. Ahmet Kırkkılıç, “Edirne ġehr-engîzleri (Kerîmî-Mesihî-Zâtî-NeĢâtî)”, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü BasılmamıĢ Doktora Tez Öncesi ÇalıĢması, 1979.

12 Eser hakkında bk. Kırkkılıç a.g.e. 13

(7)

Turkish Studies Ġstanbul Kâtib TaĢlıcalı Yahyâ Fakîrî Sâfî Tab„î Fikrî Cemâlî Azîzî Nüvîsî Fehîm-i Kadîm Cafer Çelebi Kıyâsî ? ġehr-engîz ġehr-engîz-i Ġstanbul15 ġehr-engîz-i Ġstanbul16 ġehr-engîz-i Ġstanbul17 ġehr-engîz-i Ġstanbul18 ġehr-engîz-i Ġstanbul ġehr-engîz-i Ġstanbul19

ġehr-engîz-i Ġstanbul Der Hûbân-ı Zenân 20

ġehr-engîz-i Ġstanbul ġehr-engîz Heves-nâme ġehr-engîz-i Ġstanbul ġehr-engîz-i Ġstanbul 1513 1522 1534 1537 16. yy. 16. yy. 16. yy. 16. yy. 16. yy. 17. yy. Manisa Ulvî

Câmi‟î (Manisalı) ġehr-engîz-i Manisa

21

Manisa ġehr-engîzi

1566 16. yy.

Rize Cefâyî ġehr-engîz-i Rize22 -

Sinop Beyânî ġehr-engîz-i Sinop 16. yy.

Siroz Cemâlî ġehr-engîz-i Siroz23 16. yy.

Üsküp Ġshak Çelebi Üsküp ġehr-engîzi 16. yy.

Vize BehiĢtî Vize ġehr-engîzi 16. yy.

Yenice Ġshak Çelebi

Usûlî Hayretî ġehr-engîz-i Yenice ġehr-engîz-i Yenice24 Yenice ġehr-engîzi 16. yy. 16. yy. 16. yy.

YeniĢehir Bursalı Rahmî

Vâhid Mahtûmî ġehr-engîz-i YeniĢehir Lâlezâr25 16. yy. 18. yy. DĠĞER Nihalî Sülûkî ġehr-engîz ġehr-engîz 16. yy.

14

Eser hakkında bk. Ġ. Hakkı Aksoyak, “Gelibolulu Mustafa Âlî‟nin Gelibolu ġehrengizi”, Türklük Bilimi Araştırmaları, 1996, S. 3, s. 157-176.

15

Eser hakkında bk. Mehmed ÇavuĢoğlu, “TaĢlıcalı Dukakin-zâde Yahya Bey‟in Ġstanbul ġehrengizi”, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Ağustos 1969, C. XVII, s. 73-108.

16

Eser hakkında bk. KâĢif Yılmaz, “Fakîrî ġehr-engîz-i Fakîrî ve Risâle-i Ta„rifât”, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü BasılmamıĢ Doktora Tez Öncesi ÇalıĢması, 1977.

17

Eser hakkında bk. Michael Glünz, “Sāfīs Sahrangīz-Ein Persisches Matnawī Über die Schönen Berufsleute von Istanbul”, Asiatische Studien,1986, vol. XL.

18

Eser hakkında bk. M. Ġzzet [Deliçay], “Türk Edebiyatında ġehr-engizler”, Ġstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü BasılmamıĢ Mezuniyet Tezi, 1936.

19

Eser hakkında bk. Hamit Bilen Burmaoğlu, “ġehr-engiz-i Ġstanbul Cemalî”, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü BasılmamıĢ Doktora Tez Öncesi ÇalıĢması, 1978, 32 s. (Bu çalıĢma yalnızca, Agâh Sırrı Levend‟te bulunan ġehr-engîzler Mecmuası‟ndaki eksik nüsha üzerinden yapılmıĢtır. Biz, bu çalıĢmamızda eserin 4 nüshasının esas alarak tenkitli metni ortaya koyduk.)

20

Bu eser Agâh Sırrı Levent‟in sahip olduğu Şehr-engîzler Mecmuasının içinde yer almaktadır. Mecmua, Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Kütüphanesi Agâh Sırrı Levend Kitapları no: 322-339‟da kayıtlıdır.

21

Eser hakkında bk. Mustafa Tanrısever, “ġehrengiz-i Ulvi Çelebi (Manisa ġehrengizi)”, Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü BasılmamıĢ Mezuniyet Tezi, 1972.

22 Bu eser Agâh Sırrı Levent‟in sahip olduğu Şehr-engîzler Mecmuasının içinde yer almaktadır. Mecmua, Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Kütüphanesi Agâh Sırrı Levend Kitapları no: 322-339‟da kayıtlıdır.

23 Eser hakkında bk. Lokman Turan, “Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟nin Siroz ġehrengîzi”, Osmanlı Araştırmaları The Journal Of Ottoman Studies, Türkiye Diyanet Vakfı Kütüphanesi, Ġslam AraĢtırmaları Merkezi, S. XXXVII, s. 49-76, Ġstanbul 2011.

24

Eser hakkında bk. Mehmed ÇavuĢoğlu, “Hayretî‟nin Yenice ġehr-engizi”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, C. I-II, 1975-1976, s. 81-100.

25

Eser hakkında bk. Bahattin Kahraman, “Lâlezâr YeniĢehr-i Fenâr ġehrengizi”, Vahîd Mahtûmî Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Eserlerinin Tenkitli Metni, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü BasılmamıĢ Doktora Tezi, 1995, s. 48-61, 774-819.

(8)

Kemâlî ? ? Enderunlu Fazıl Enderunlu Fazıl Enderunlu Fazıl Enderunlu Fazıl ġehr-engîz

ġehr-engîz-i Berây-ı TaĢköprü

ġehr-i KaĢan‟ın Vasfı ve Medh-i Cemilidür Hubân-name Defter-i „IĢk Zenân-name Çengi-name 1792 18-19. yy 18.-19. yy 18.-19. yy

Bugünkü bilgilerimizden ve tasnif çalıĢmalarından hareketle yukarıdaki tabloya aktardığımız malumata göre, klasik Türk edebiyatında 53 tane Ģehrengiz mevcuttur ve Ģehr-engîz nev‟inin meĢhur olduğu bir dönemde Cemâlî, bu türde iki eser vermek suretiyle Ģairliğine ayrı bir değer katmıĢtır.

1. Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟nin Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri

Cemâlî hakkındaki bilgilere:

 XVI. yüzyıl eserlerinden; - Ahdî, GülĢen-i ġu„arâ,

- Hasan Çelebi, Kınalı-zâde Tezkiresi, - Beyânî, Beyânî Tezkiresi,

- Gelibolulu Âlî, Künhü‟l-ahbâr,

 XVII. yüzyıl eserlerinden; - Kâtib Çelebî, KeĢfü‟z-zünûn - Riyâzî, Riyâzü‟Ģ-Ģu„arâ,

- Kaf-zâde Fâizî, Zübdetü‟l-eĢ„âr,

 XIV. yüzyıl biyografik eserlerinden;

- Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmânî yahud Tezkire-i MeĢâhîr-i Osmâniyye,

 XX. yüzyıl tarihlerinden;

- Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri - ġemseddin Sâmî, Kâmûsu‟l-âlâm

- Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk ġairleri

adlı eserlerde rastlanılmaktadır. ÇalıĢmamızın bu bölümünde yukarıda verilen eserlerden hareketle Cemâlî‟nin hayatına, Ģahsiyetine ve eserlerine değinecek ve edebiyat tarihimizde Ģairin yerini belirlemeye çalıĢacağız.

(9)

Turkish Studies 1.1. Hayatı

1.1.1. Adı

Klasik Türk edebiyatı tarihinde Cemâlî mahlasını kullanarak Ģiir yazan on Ģahsiyete tesadüf edilmektedir.26 “Yüz güzelliği, fertteki güzellik; Cenâb-ı Hakk‟ın lütuf ve ihsanı ile tecellisi; hak ile söylenen doğru söz” (Devellioğlu 2008:132) gibi ifadelere nispetle oluĢturulan “güzellikle, kusursuzlukla ilgili” mealindeki “Cemâlî” mahlası, latif üslubu ve rengin edası dolayısıyla Defterdâr-zâde Ahmed‟in Ģiirlerine de mühür olmuĢtur. Aynı mahlası kullanan diğer Ģairlerle karıĢtırılmaması için Kınalı-zâde Hasan Çelebi ve Riyâzî tezkirelerinde Cemâlî-i Diger olarak anılan Ģairin asıl namı Ahmed Cemâlî Çelebi‟dir.

1.1.2. Doğum-Ölüm Tarihi

ġairin doğumu ile ilgili, kayıtlarda herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte h. 991 (m. 1583/1584) olarak aktarılan ölüm tarihi kaynaklarda27

müĢterektir. ġairin ölümüne HâĢimî‟nin ve Sâî‟nin düĢürdüğü tarihler de 991/1583 olarak kayda geçmiĢtir.

1.1.3. Doğduğu-Yaşadığı Yer

Ġstanbullu28

Ģair için bazı kaynaklar Ġstinyeli29 olduğu bilgisini verirken Osmanlı Müellifleri‟nde Ģairin Ġstinye Kabristanı‟na gömüldüğü bildirilmiĢtir.

1.1.4. Ailesi

Bir defterdârın oğlu olduğu ifade edilen30

Ahmed Cemâlî Efendi, babasının mesleğine nispetle Defterdâr-zâde olarak anılmıĢ ve diğer Cemâlîlerden ayrılmıĢtır. Ailesi hakkındaki bilgilerden bir diğeri ise Ģairin, Kemâlî‟nin biraderi31

olması ile ilgilidir.

1.1.5. Mesleği

Kaynaklarda Cemâlî‟nin mesleği hakkında tafsilatlı malumat bulunmamaktadır. Medrese hayatına atılarak “daniĢmend” makamında bulunan Cemâlî‟nin irfan sahibi bir zat olduğu ve devlet memurluğu yaptığı da tahmin edilmektedir. Nitekim müderrislik yahut kadılık yaptığı Rumeli‟ye gittiğinde beĢ akçelik ulufenin kesilmesi üzerine söylediği bir beyit32

, Ģairin devamlı bir memur maaĢının olduğu hususunda bilgi vermektedir.

26Bu Ģahsiyetler bir baĢka çalıĢmamızın konusu olarak hazırlık aĢamasındandır.

27Keşfü‟z-zünûn (C. I, s.787),Tuhfe-i Nâilî (C. II, s.123), Osmanlı Müellifleri (C. II, s. 122), Sicill-i Osmânî (C. II, 85), Türk Şairleri(C. III, s. 975) aynı ölüm tarihini verir.

28Gülşen-i Şu„arâ (s. 120),Tuhfe-i Nâilî (C. II, s.123), Osmanlı Müellifleri (C. II, s. 122) adlı eserlerde Ģairin Ġstanbullu olduğu bilgisi verilmektedir.

29Riyâzü‟ş-şu„arâ (vr. 34), Sicill-i Osmânî (C. II, 85), Türk Şairleri (C. III, s. 975) adlı eserlerde Ģairin Ġstinyeli olduğu bilgisi verilmektedir. Çok eski bir yerleĢim yeri olan İstinye, bu gün Ġstanbul‟da Sarıyer ilçesine bağlı Boğaz‟a nazır bir semttir.

30

Tuhfe-i Nâilî (C. II, s.123), Sicill-i Osmânî (C. II, 85), Gülşen-i Şu„arâ (s. 120), Beyânî Tezkiresi (s. 22), Tezkiretü‟ş-şu„arâ (s. 89), Künhü‟l-ahbâr (C. 3, s. 1834), Kâmûsu‟l-alâm (C.3, s. 1834), Türk Şairleri(C. III, s. 975) bu yönde bilgi aktarmaktadır.

31

ġairi, Cemâlî-i Diger namıyla tanıtan Riyâzî, “Cemâlî yâ Kemâlî” ifadesiyle, Kemâlî‟nin Cemâlî ile aynı kiĢi olduğunu düĢünmüĢtür. Ayrıca, verdiği Ģiir örneklerini de “Defter-i Kemâlî” tabiriyle Kemâlî‟ye atfetmiĢtir (Riyâzü‟ş-şu‟arâ vr. 34.). Haluk Ġpekten ise, Cemâlî ile ilgili malum bilgileri tekrarlanmanın yanında Defterdâr-zade Ahmed Cemâlî‟yi, HûrĢîd ü FerâhĢâd müellifi ġeyhî‟nin yeğeni olan Cemâlî ile karıĢtırarak kendisi ile çeliĢen bilgiler nakletmiĢtir. Ayrıca Kemâlî maddesinde Ġpekten, asıl adının Ġsmail olduğunu belirttiği Kemâlî‟yi de Cemâlî‟nin kardeĢi diye tanıtır ve Kemâlî‟nin, tamamlanmamıĢ bir genel tarih üzerine çalıĢtığını Hasan Çelebi‟den nakleder. Öte yandan Cemâlî‟nin Siroz ġehr-engîz‟ine dair bir çalıĢma yapan Lokman Turan, Kemâlî‟nin Mesnevî-hân Ġsmail Kemaleddin Efendi olduğunu bildirmektedir. (Turan 2011: 54)

32

(10)

Penç deh akça ile Rûmiline reh düşdi Başını kesdi felek tâli„üme deh düşdi 1.2. Edebî Şahsiyeti

Cemâlî hakkında tezkirelerde ve biyografik eserlerde verilen bilgiler umumi ve sathidir. Ancak bu kaynaklar, Cemâlî‟nin Ģairliği konusundaki düĢüncelerde umumiyetle müspet yönde müttefiktir. ġûh-meĢrep bir Ģair olan Cemâlî: “Benüm her maṭla„um cins-i suḫanda nev„-i müfreddür/ Eş„ārumı laṭīfe-gūne ve hezle numūnedür ” beyiti veçhiyle müfred söylemekle kendisini göstermiĢtir.

II. Selim devri Ģairleri arasında anılan Cemâlî, hünerinin tezahürü olarak Ģiirlerinde görülen tahayyül ile Emrî‟yi ve anlatıĢındaki ahenk ve akıcılık ile Bâkî‟yi takip etmiĢ ve devrinin mühim Ģairleri ile aynı söz meclislerini paylaĢma imkânı bulmuĢtur. Âlimlerin katında marifetle maruf ve makbul, ayrıca “daniĢmendler içinde benzersiz” olarak anılan Cemâlî‟nin Ģairliği, nasirliğinden üstündür.

Nitelikli ve nükteli bir söyleyiĢe sahip olan Ģairin sanatının en yadigâr numuneleri muhtasar ve özlü matlalarıdır. Cihanın güzellerini/güzelliklerini vasfederken âĢıkların gönül diyarını, bilgisinin ıĢığıyla aydınlatmakla tavsif edilen Ģair, durûb-ı emsâl bilmek hususunda dönemin tezkirecileri tarafından eĢsiz kabul edilmektedir.

On altıncı yüzyıl tezkirecilerinden Riyâzî, Cemâlî‟nin Ģöhretini, müfredlerine bağlarken Ģairin kendisine has tarzını ihbar ve takdir eden bir diğer tezkire sahibi de Beyânî‟dir. Beyânî‟nin verdiği malumata göre Cemâlî, “hezl ü metâ‟ib”de özgün tabirler ve mazmunlar kullanarak orijinal bir üslubun temsilcisi olmuĢtur. Ancak Ģair, üslubunun farklı oluĢunda ve latifelerinin ĢaĢırtıcılığında, hezeyan bir tarafın olmamasına ehemmiyet göstermiĢtir. Bu münasebetle, hezel ve latifeleri zarafet ve itibar üzere temayüz etmiĢtir. Kınalı-zâde Hasan Çelebi tarafından kendisine has tarzın bir temsilcisi olarak nitelendirilen Cemâlî, veciz söyleyiĢ konusundaki istidadı dolayısıyla pek çok matla ve latife vücuda getirmiĢtir. Gelibolulu Âli ise Ģairin edebî Ģahsiyeti ile ilgili değerlendirmesinde Cemâlî‟yi hünerli bir kimse olarak nitelemiĢ ve mesellerine dikkat çekmiĢtir.

1.2.2. Eserleri

Tespitlerimize göre; katalog kayıtları, tezkireler ve edebiyat tarihlerinde Cemâlî üzerine kaydedilen eserler Ģunlardır:

 Metâli„-i Cemâlî

 ġehr-engîz-i Ġstanbul

 ġehr-engîz-i Siroz

 Denâ‟et-nâme-i Cemâlî

 Berây-ı Kimyâ

 Risâle-i Durûb-ı Emsâl

 Nasîhat-nâme

Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî Efendi‟nin kayda geçen ve elimizde bulunan eserlerinden yola çıkarak bu ürünlerin Ģairin latifeye dayalı üslubunun birer numunesi olduğunu söylemek mümkündür.

(11)

Turkish Studies 1.2.2.1. Metâli-i Cemâlî:

Cemâlî‟nin bilinen en hususi ve bedii mirası, matlalarının toplandığı eserdir. Bu eser ile ilgili tafsilatlı bilgi, ilgili yerde verilmiĢtir.

1.2.2.2. Şehr-engîz-i İstanbul

Bu eser ile ilgili geniĢ bilgi aĢağıda sunulmuĢtur.

1.2.2.3. Şehr-engîz-i Siroz

YazılıĢ tarihi belli olmayan eser33, 1728‟de istinsah edilmiĢtir. 179 beyitlik bir mesnevi

olan Ģehr-engîz; giriĢ bölümünden sonra “Münâcât”, “Hasb-i Hâl”, “Sıfat-ı ġeb”, “Sıfat-ı Rûz”, “Ser-defter-i Hûbân”, “Hâtimetü‟l-Kitâb” baĢlıkları ile düzenlenmiĢtir. Yirmi dört güzelin tasvirinin yapıldığı eser geleneksel Ģehr-engîz tertibine uygundur.

1.2.2.4. Denâ‟et-nâme-i Cemâlî

Cemâlî‟nin hezle ve latifelere düĢkünlüğü pek çok kaynakta zikredilmiĢtir. Ancak Ģairin latifelerine dair toplu ve hacimli bir eser bu gün elimizde bulunmamakla birlikte, kütüphane kataloglarında zikredilen “Denâ‟et-nâme-i Cemâlî” adlı eserini Cemâlî, Latîfe baĢlığını taĢıyan hikâyelerden oluĢturmuĢtur.

Denâ‟et-nâme-i Cemâlî, Ġstanbul Köprülü Yazma Eserler Kütüphanesi‟nde 34 Ha 362/29 numaraya kayıtlı olan eserin 80a-82a varakları arasında yer almaktadır. Mensur olan eserde Cemâlî, “Latîfe” baĢlığı altında altı Ģahsın hikâyesini anlatmıĢtır.34

ĠĢte letâif-nâme türünün ilk örneklerinin Bursalı Lâmî‟î, Tatavlalı Mahremî, Zâtî gibi kiĢiler tarafından verildiği bu yüzyılda (Yeniterzi 2011: 18) Cemâlî, latifeler de kaleme alarak dönemin temayüllerine iltifat göstermiĢtir.

1.2.2.4. Berây-ı Kimyâ

Milli Kütüphane‟de 1239 numaraya kayıtlı olan eser, Emrî‟nin Terceme-i Pend-nâme-i Attar‟ının bir yazma nüshasının 29a yaprağına yazılmıĢtır. Emrî ile yakınlığı bilinen Cemâlî, bu küçük latifede mümkünatı olmayan malzemelerle bir kimya tarifi vermiĢtir.35

1.2.2.5. Risâle-i Durûb-ı Emsâl

Bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi, Reşid Efendi Böl. Nu.593, yk.50b-62a‟da diğeri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi T.Y. Nu:1700‟de bulunan bu eserin Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟ye mi yoksa Sadettin Nüzhet Ergun‟un belirttiği gibi XVI. asır mutasavvıf Ģairlerinden Cemâlî‟ye mi ait olduğu belli değildir. Bu eseri ilk kez ilim âlemine tanıtan Yeniterzi, Ģunları aktarmaktadır:

Defterdâr-zâde Cemâlî (ölm. 991/1583), Risâle-i Durûb-ı Emsâl (16. yüzyıl,383 beyit): Güvâhî‟nin Pend-nâme‟sine benzeyen, atasözleriyle bezenmiş bir nasihat-namedir. İkiyüzlülük, sultanlardan uzak durmak, kanaat, kötülerin şerrinden sakınmak, düşmanlara karşı tedbirli olmak, münafıkların davranışlarına sabretmek, akrabaları ziyaret, az yemek, yemekte az konuşmak,

33

Cemâlî‟nin Siroz‟un güzelliklerini ve güzellerini anlattığı ġehr-engîz-i Siroz; yüksek lisans tez çalıĢmamıza baĢladığımız ilk dönemde araĢtırmamıza dâhil bir eser olduğu halde, yakın bir tarihte bu eser ile ilgili bir inceleme-metin çalıĢması yapılması üzerine, tezimizin kapsamından çıkarılmıĢtır. ġehr-engîz-i Siroz için bkz.: Lokman Turan, “Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî‟nin Siroz ġehrengîzi”, Osmanlı AraĢtırmaları The Journal Of Ottoman Studies, Türkiye Diyanet Vakfı Kütüphanesi, Ġslam AraĢtırmaları Merkezi, S. XXXVII, s. 49-76, Ġstanbul 2011.

34 Eser hakkında inceleme-metin çalıĢması tarafımızdan hazırlanmaktadır. 35

(12)

komşuluk ilişkileri, kötü insanlardan uzak durmak, misafire hürmet, fakirlere yardım etmek, mazlumları kollamak, tevazu, haramlardan sakınmak, tembellik, hayâ, nasihatlere uymak, edepli olmak, istişare etmek, kibir-tevazu, zulüm, açgözlülük, cömertlik, sabır, düşmanlık-dostluk, konuşma adabı ve uzlet gibi konular ele alınır. (Yeniterzi 2007: 455)

1.2.2.6. Nasîhat-nâme

Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu içerisinde 212 numarada kayıtlı olan Nasîhat-name bazı araĢtırmacılar tarafından 16. yüzyıl Ģairlerinden Cemâlî‟ye atfedilmiĢtir.36

Ancak 38 yapraktan oluĢan eserin Cemâlî‟ye aidiyeti araĢtırmalarımız neticesinde aydınlığa kavuĢacaktır.

...

Cemâlî‟nin yukarıda tanıttığımız bu eserleri haricinde Sadeddin Nüzhet Ergun, Ģairin mecmûalarda da manzumelerinin bulunduğuna Cemâlî‟nin bazı müfredlerine mecmualarda ve bilhassa Hisâlî ve Kabilî‟nin tertip ettikleri „Metâlî‟ mecmualarında tesadüf etmekteyiz cümlesiyle iĢaret etmektedir.

2. Metâli-i Cemâlî 2.1. Eserin Tanıtılması 2.1.1. Adı

Cemâlî‟nin matlalarından oluĢan bu esere “Metâli-i Cemâlî” adının verilmesi Örfî‟nin istinsah ettiği Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nüshası‟nda, eserin sonuna kaydedilen:

“Ḳad-vaḳa„a‟l-ferāġu min meṭāli‘-i Cemālī „alā ḥurūfi‟l-hecā” Ģeklindeki ifadeden ileri gelmektedir. Bu nüshanın baĢında eserin adına dair herhangi bir baĢlık bulunmamaktadır.

Eserin diğer nüshası olan Milli Kütüphane Nüshası, Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nüshası‟na göre eksik olmakla birlikte, nüshanın baĢında “Müṭāla„āt-ı Cemālī Merḥūm” baĢlığı bulunmaktadır.

Eserin elimize geçmeyen Mısır Milli Kütüphane Nüshası ise kütüphane kataloğuna “Dīvān-ı Cemālī (Meṭāli„)” Ģeklinde kaydedilmiĢtir.

Kütüphane katalogları haricinde Cemâlî‟nin bu eseri ile ilgili bilgi veren tarihî kaynaklar; Riyâzü‟Ģ-Ģuarâ ve Sicill-i Osmânî‟dir. Riyâzî, Cemâlî‟nin hece sırasına göre tertip edilmiĢ bir “dîvân-ı müfredât”ının olduğunu ifade ederken Sicill yalnızca, Cemâlî‟nin divanının varlığından haber vermiĢtir.

Müellif yazması olmayan bu nüshalar ıĢığında eserin adı ile ilgili olarak; gelenek içinde özel bir yeri olması hasebiyle “dîvân” terimini37

ve genel bir ifade olup metnin manzum ya da mensur oluĢu ile ilgili bilgi vermediği için de “mütâla„ât” terimini kullanmayı tercih etmiyoruz. Ve eserin müellif nüshası yahut her açıdan daha iyi bir nüshası bulunana kadar; en uygun baĢlığın, Örfî‟nin kullandığı “Meṭāli„-i Cemālī” tabiri olduğunu düĢünüyor ve eserin adını bu baĢlıkla kaydediyoruz. Ayrıca poetikasını öğrendiğimiz beyitlerde, Cemâlî‟nin, Ģiirini ekseriyetle “matla” terimiyle tanıtıp övmesi ve matlaların birinde:

36

Mahmut KAPLAN, “Divan Edebiyatında Manzum Nasihatname Yazan ġairler ve Eserleri I”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, C. III, S. 3, Van,1992, s. 23-68.

37

Ancak Cemâlî‟nin bu eseri bazı kaynaklarda Dîvân-ı Cemâlî yahut Cemâlî Dîvânı Ģeklinde tanıtılmıĢtır. KeĢfü‟z-zünûn‟da Dîvân-ı Cemâlî baĢlığı ile tanıtılan eserin içinde 29 beyitten oluĢan seçmeler bulunduğu ifade edilmiĢtir (bk. Kâtip Çelebi, KeĢfü‟z-zünûn C. 1, s. 787.). Riyâzî ise Cemâlî‟nin hece tertibine göre tertip ettiği bir “dîvân-ı

müfredât”ının bulunduğunu nakleder. Sicill-i Osmânî‟de de Ģairin divanı olduğuna dair kayıt vardır. Bu bilgiyi Sadettin

(13)

Turkish Studies

Dilā çün bezm-i „irfān içre ehl-i „aĢḳa mesneddür

Bu gün her maṭla„um cins-i suḫanda nev„-i müfreddür (Mt. 136)38

Ģeklinde bir açıklama yapmasından ötürü, “Meṭāli„-i Cemālī” baĢlığının eser için en münasip baĢlık olduğu düĢünüyoruz.

2.1.2. Yazılış Sebebi

Metâli-i Cemâlî, klasik Türk Ģiirinin yaygın nazım tür ve Ģekillerinden biriyle oluĢturulmadığı için eserde geleneksel dîvân anlayıĢına uygun bir “Sebeb-i Telif” bölümü de bulunmamaktadır. Ancak buna rağmen eserin Ü Nüshası‟ndaki ilk beyti, Ģairin maksadının -diğer pek çok Ģair gibi- “dua almak” olduğu düĢüncesini ortaya koymaktadır:

Cöngüñe yañlıĢlıġ idüp yazdum ise ger du„ā

Luṭf idüp ma„ẕūr ṭut yazmaz yañılmaz bir Ḫudā (Mt. 1)

[Ey Allah‟ım,] Şayet, kitabına [bana yazdırdığın kitaba] yanlışlıkla “dua” yazarsam [dua istersem], lütfederek beni mazur tut, [zira] yazmayan [hataya düşmeyen] ve yanılmayan yalnızca Huda‟dır.

Bu ilk beyit, Ģairin duaya verdiği ehemmiyeti göstermekle birlikte, mürettep divanlardaki “Tevhîd” bölümünü hatırlatan bir anlam ve incelik taĢıması dolayısıyla oldukça ilgi çekicidir. Ġlk beyite gizlenen bu maksatlı ifadenin dıĢında Ģairin veya müstensihin açıkça belirttiği bir sebeb-i telif cümlesi yoktur.

2.1.3. Yazılış Tarihi

Metâli-i Cemâlî‟nin Ģair tarafından kaleme alınması hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte eserin elimizde bulunan iki nüshasından biri olan Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nüshası‟nda yalnızca istinsah kaydı vardır. Eserin son beyitinin altında bulunan; Ḳad vaḳa„al-ferāġu min meṭāli‘-i Cemālī „alā ḥurūfi‟l-hecā Ģeklindeki ifadenin ardından gelen “h. 1140 (m. 1727/1728)” tarihi, eserin kayıt tarihi olarak eklenmiĢtir.

2.1.4. Beyit Sayısı

Metâli-i Cemâlî‟nin elimizde bulunan nüshalarından M.‟de toplam 1029 ve Ġ. Nüshasında 1074 beyit vardır. UlaĢamadığımız Mısır Milli Kütüphanesi nüshasının 10 varak civarında olduğunu kütüphane kataloğundan öğrenmiĢ olmamıza rağmen beyit sayısı ile ilgili bir malumata sahip değiliz. M ve Ü nüshalarının mukayesesi ile oluĢturduğumuz tenkitli nüshada ise eserin 1098 beyti bulunmaktadır. Ancak bu nüshalar müellif nüshası olmadığından matlaların tam sayısı henüz bilinmemektedir.

2.1.5. Nüshaları

AraĢtırmalarımız neticesinde Metâli-i Cemâlî‟nin, Ġstanbul‟da 1, Ankara‟da 1 ve Mısır/Kahire‟de 1 olmak üzere, üç nüshasını tespit etmiĢ bulunmaktayız:

 Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Nu: T. 9263 (Ü)

 Ankara Milli Kütüphane Nüshası, Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, Nu: 06 Mil Yz FB 533/3 (M)

38

(14)

 Mısır (Kahire) Millî Kütüphanesi, Türkçe Yazma Eserler Bölümü, Talat 178, Nu: 1744 (T) ÇalıĢmamızda bu nüshalardan ilk ikisini esas alarak tenkitli metni ortaya koyduk. Zira Mısır‟daki siyasi ve sosyal karıĢıklıklar nedeniyle -tüm giriĢimlerimize rağmen- Kahire‟de bulunan nüshaya ulaĢamadık. Fakat Türkiye www.yazmalar.gov sitesinde Mısır-Millî Kütüphanesi

Talat:178 Ģeklinde kaydı düĢülen nüshanın elimizdeki Mısır Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu (1870-1980), C. II, 1989 künyeli katalogun 90. sayfasındaki malumat Ģöyledir:

“1744: Dīvān-ı Cemālī (Meṭāli„):

Naẓm: Aḥmed Çelebi el-Ġstinyeli el-mutaḥallaṣ be-Cemālī el-müteveffā sene h. 991 lehü muḳaddime-i menẟūre lem ya„lem vāżı„uhā

Evvelühā: Ḥamd ü sipās u Ģükr bī-ḳıyās ve evvelü‟d-dīvān: Meṭāli„dür ḳulūb-i nükte-sencān [u] suḫan-pīrā

Cemālī oldı gūyā āfitāb-ı „ālem-i ma„nā”

Öte yandan Arapça olan katalogta Cemâlî‟nin bu eserinin, 178-187 varakları arasında bulunduğu ve mensur bir mukaddime ile birlikte muhtelif satırlı olduğu yönünde bilgiler mevcuttur. Ayrıca boyutları 16x21 cm. olan eser, Cemâlî‟nin matlalarından sonra Veysî‟nin kasidesi ile devam etmektedir.

Tenkitli metin hazırlanırken esas aldığımız iki nüsha ve bu nüshaların tanıtımları aĢağıda sunulmuĢtur.

2.1.5.1. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Nu: T. 9263 (Ü):

Bu nüsha, edebiyat tarihimizde Edirneli Örfî olarak tanınan, Ģair Edirneli Mahmud Ağa tarafından 1140 (1727/1728) tarihinde düzenlenmiĢtir. Örfî, eseri tamamlama tarihi olarak Ģu kaydı düĢmüĢtür:

“Ḳad vaḳa„al-ferāġu min meṭāli„-i Cemālī „alā ḥurūfi‟l-hecā” 1140 (1727/1728)

Nüshanın baĢındaki altı beyitlik manzumeden Örfî‟nin hayırla yâd edilmek, affa mazhar olabilmek ümidiyle bu eseri kaleme aldığı belirtilmektedir.

BAŞLIK BEYİT

SAYISI

BAŞLIK BEYİT

SAYISI

(Elif Ġçin BaĢlık Yok) 52 Fī- Ḳāfiyeti‟ṭ-Ṭā 2

Fī- Ḳāfiyeti‟l-Bā‟ 24 Fī- Ḳāfiyeti‟l- „Ayn 3

Fī- Ḳāfiyeti‟t-Tā 29 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Ġayn 3 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Cīm 7 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Fā 5 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Ḥā 3 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Ḳāf 41 Fī- Ḳāfiyeti‟d-Dāl 17 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Kāf 49 Fī- Ḳāfiyeti‟r-Rā 230 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Lām 24 Fī- Ḳāfiyeti‟z-Zā 32 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Mīm 86 Fī- Ḳāfiyeti‟s-Sīn 4 Fī- Ḳāfiyeti‟n-Nūn 128 Fī- Ḳāfiyeti‟Ģ-ġın 23 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Vāv 12 Fī- Ḳāfiyeti‟ṣ-Ṣād 1 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Hā 123 Fī- Ḳāfiyeti‟ḍ-Ḍād 1 Fī- Ḳāfiyeti‟l-Yā 174

(15)

Turkish Studies

Bu nüshada, matlaların Cemâlî‟nin elinden ne zaman çıktığına dair bir bilgi yoktur. Alfabetik bir matla derlemesi görünümünde olan nüsha, Cemâlî‟nin ölümünden yaklaĢık 140-145 yıl sonra düzenlenmiĢtir.

Örfî, esere ad olarak herhangi bir baĢlık vermemiĢ ve nüshaya besmele ile baĢlamıĢtır. Metnin baĢladığı ilk sayfa tezhiplidir. Tüm beyitler ilk sayfadaki sarı renkli olmak üzere diğer sayfalarda kırmızı renkteki cetveller içine yazılmıĢtır. Her beyitin ilk kelimesi için de kırmızı mürekkep kullanan Örfî, kanımızca bu tercihi; beyitlerin birbirinden bağımsız manzumeler olduğunu, aynı baĢlık altında bulunsalar bile, toplu halde değerlendirildiğinde bir anlam ifade etmediğini vurgulamak için yapmıĢtır. Öte yandan bir baĢka tercih olarak müstensih; her beyit için bir satır olacak Ģekilde, mısraları yanyana yazmıĢtır.

1b-30b yaprakları arasında yer alan beyitler; “sâ, ḫı, zâl, zı” harfleri hariç, diğer tüm harflerden kafiyelerle söylenmiĢ, alfabetik bir biçimde tertip edilmiĢtir. BaĢlıklara göre beyit sayıları Ģöyledir:

Görüldüğü üzere bu nüsha mürettep divanlardaki gazellerin dizimine benzer bir teknikle tasarlanmıĢtır. Her sayfada ortalama 19 satır bulunan nüshadaki toplam beyit sayısı 1073‟tür.

Bu yazmanın devamında yine Cemâlî‟ye ait olan Ġstanbul ġehr-engîzi ve Siroz ġehr-engîzi bulunmaktadır.

2.1.5.2. Ankara Milli Kütüphane Nüshası, Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, Nu: 06 Mil Yz FB 533/3 (M):

“Mütalaât” olarak kütüphane kaydına geçen bu nüsha, aslolarak “Müṭāla„āt-ı Cemālī Merḥūm” baĢlığını taĢımaktadır. ÇeĢitli Ģairlerin manzumelerinden müteĢekkil, 185 varaktan ibaret

KAFİYE

HARFİ BEYİT SAYISI

Elif 46 Bā 17 Tā 30 Cīm 7 Ḥā 3 Dāl 17 Rā 233 Zā 32 Sīn 5 ġın 23 Ṣād 2 Ḍād Yok Ṭı 2 „Ayn 3 Ġayn 3 Fā 5 Ḳāf 40 Kāf 48 Lām 25 Mīm 87 Nūn 117 Vāv 9 Hā 115 Yā 160

(16)

olan mecmuanın 140b-150b arasındaki bölümü Cemâlî‟nin matlalarına ayrılmıĢtır. Kütüphane kataloğuna “1028 beyit” ibaresi ile kaydedilen eser, esas olarak 1029 beyittir ve Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Nüshası‟na göre eksiktir. Eserin her sayfası dört sütun Ģeklinde bölümlenmiĢ ve her sütuna ortalama 13-14 beyit yazılmıĢtır.

DıĢ özellikleri bakımından; 315 150-280 125 mm. boyutlu, üzümlü taç ve harf filigran kâğıda, mısralar birbirinin altına gelecek Ģekilde talik hatla yazılan eser, sayfaların uç noktalarına paralel bir satır sistemiyle düzenlenmiĢtir. Ancak kafiye harflerinin son beyitleri genel satır biçimine uygun olarak sayfanın alt ve üst kenarlarına paralel bir Ģekilde yazılmıĢtır.

2. 2. Muhteva Özellikleri 2.2.1. Tertibi

Eserin, gazel dizimlerinde olduğu gibi, beyitlerin, son harflerine/kafiyelerine göre alfabetik bir düzenle sıralanması ve her kafiyeyi temsil eden beyitlerin aynı baĢlık altında bulunması, bu özgün eserin kendine has geliĢtirilmiĢ bir sistemidir. Ancak bu durum Ü. Nüshasına özgü bir durumdur, zira kafiye baĢlıkları M Nüshasında bulunmamaktadır. Eserin, tenkitli nüshasına göre tertibi ve baĢlıklara göre beyit sayıları aĢağıdaki tabloda sunulmuĢtur:

BAŞLIK BEYİT SAYISI BAŞLIK BEYİT SAYISI BESMELE FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟Ḍ-ḌĀD 1 -39 52 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟Ṭ-ṬĀ 2 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-BĀ‟ 24 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-„AYN 3 FĪ-ḲĀFĠYETĠ‟T-TĀ 31 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-ĠAYN 3 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-CĪM 7 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-FĀ 5 FĠ-ḲAFĠYETĠ‟L-ḤĀ 3 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-ḲĀF 41 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟D-DĀL 17 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-KĀF 50 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟R-RĀ 240 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-LĀM 25 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟Z-ZĀ 33 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-MĪM 89 FĠ-ḲAFĠYETĠ‟S-SĪN 5 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟N-NŪN 129 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟ġ-ġIN 23 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟L-VĀV 12 FĠ-ḲĀFĠYETĠ‟Ṣ-ṢĀD 1 FĪ-ḲĀFĠYETĠ‟L-HĀ 123 FĪ-ḲĀFĠYETĠ‟L-YĀ 178

Tabloda görüldüğü üzere, en fazla “râ”, “yâ” ve “nûn” sesleri kafiye olarak tercih edilmiĢtir. Elbette bunun esas sebebi, bu seslerin Türkçeye uygun sözcükler ve ekler oluĢturabilmede daha yaygın olarak kullanılmasıdır.

2.2.2. Konu

Metâli-i Cemâlî‟nin tek bir konusu yoktur. Klasik Türk Ģiirinin temel motifleri ve mazmunları ile örülen farklı renkteki pek çok beyit, eserin orijinalliğine dair bir nitelik olmakla birlikte Ģairin, hemen her konuda söyleyecek sözünün bulunduğuna iĢaret eden farikalardandır. Genel itibarıyla; aĢk, âĢık, maĢûk üçgeninden hareket eden Ģair; geçim sıkıntısından Hakk‟ın emirlerine, oğlancılık meselesinden devrin devlet adamlarına, sosyal hayattan Ģairlik mesleğine kadar pekçok konuyu deyimlerle, atasözleriyle ve vecize kıymetindeki ifadelerle iĢlemiĢtir:

Penç deh aḳça „ulūfeyle baña reh düĢdi BaĢını kesdi felek ṭāli„üme deh düĢdi (Mt. 998)

39

(17)

Turkish Studies

Yarın Ḥaḳ ḳāḍī olduḳda görüñ nice neberd itdüm

BoĢadum pīre-zen dehri bu gün da„vā-yı merd itdüm (Mt. 628)

Dirler kimi ḳızını sever kimi anasın

Oġlı gerek bana n‟ideyin anasın ḳızın (Mt. 781) Muṣṭafā PāĢā-yı „ādil Ģāh-ı merdān-ı zamān

Beñzemekle aña Ḫātem eyledi ṭayy-ı mekān (Mt. 705) Baña ḳahve ṣunılmadı dime sen

Naṣībüñ var-ise gelür Yemenden (Mt. 709)

Cemālī şi‘ridür gerçi degül bu lü’lü’-i lālā

Faḳīrāne cevāhirdür ekābir boncuġı ṣanma (Mt. 52)

2.2.3. Ayet ve Hadisler

Cemâlî‟nin çok yönlü bir Ģair oluĢu ve elbette medresede dâniĢmend sıfatıyla bulunuĢu, Ģairin sahip olduğu Ġslam ahlakını, Ģiirlerine yansıtmasına da vesile olmuĢtur. Hem dinî hissiyatın hem de hüsniyyat tarzının örnekleriyle teçhiz edilen eserde pek çok ayet, hadis ve Arapça ibarelere yer verilmiĢtir.

“kellimīnī yā Ḥümeyrā”: “Ey AyĢe! Benimle konuĢ”

Ḫiṭābı „andelībüñ virdi maḥżā

HemīĢe “kellimīnī yā Ḥümeyrā” (Mt. 37)

“beyne‟s-semā‟ ve‟l-arż”: “gök ve yer arasında” (Bakara, 164)

Gün reĢk idüp yüzüñe rūyını itmesün „arż

Nisbet ruḫuñla anda beyne‟s-semā„ve‟l-arż (Mt. 436)

“eriḥnā Yā Bilāl”: “Bizi ferahlat Yâ Bilâl!”

Mekteb-i kūyuñda uĢbu merd-ṭab„ per-melek

(18)

2. 3. Şekil Özellikleri 2.3.1. Vezin

Metâli-i Cemâlî, müstakil beyitlerden müteĢekkil bir eser olduğu için tek bir vezin ile tertip edilmiĢ değildir. Aruzun çeĢitli bahirlerinden vezinler ile kaleme aldığı eserinde Ģair, farklı vezinler kullanmak suretiyle istediğini istediği kalıp içerisinde söyleme lüksünü elde etmiĢtir. Eserde kullanılan vezinler, kullanım sayısı ve örnek beyitiyle birlikte tabloda sunulmuĢtur.

Vezin Kul.

Say. Örnek Beyit

Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilün 313 Yoluñadur serverā ‘aşḳ ehlinüñ dā’im başı

Cānumuz al būse vir ödünc olur çün Türk işi (Mt.1055)

Mefā‘īlün Mefā‘īlün Mefā‘īlün Mefā‘īlün 175 Nedür Şīrīn ü Ḫusrev Ḳays Leylā Vāmıḳ u ‘Azrā

Bilür ‘ārif ki degmez altı ‘āşıḳ bu zen-i dünyā (Mt. 47)

Fe‘ilātün Fe‘ilātün Fe‘ilātün Fe‘ilün 129 Yāre cān virmek-ile ġamdan ifāḳat buldum

Zāl-i dehrüñ yine mekrinden ucuz ḳurtuldum (Mt. 616)

Mef‘ūlü Fā‘ilātü Mefā‘īlü Fā‘ilün 130 Tāb-ı ruḫuñla gördi cihān gülşen-i cinān Ṣu ḳoydı būstānuñ ocaġına bāġbān (Mt. 664)

Mefā‘īlün Mefā‘īlün Fe‘ūlün 99 Uzamış rīş-i zāhid keẟret üzre

Anı almaḳ gerekdür sünnet üzre (Mt. 896)

Mef‘ūlü Mefā‘īlü Mef‘āīlü Fe‘ūlün 58 On iki yaşında şu ki bir dil-bere çatdı Ẕevḳ içre bu gün nerd-i cihānda dü-şeş atdı (Mt. 1009)

Fe‘ilātün Mefā‘ilün Fe‘ilün 49 Āh kim bir Yahūdī cānānı

Başa oldı ḳażā-yı Rabbānī (Mt. 1081) Mefā‘ilün Fe‘ilātün Mefā‘ilün Fe‘ilün 38 Dıraḫt-ı ‘aşḳ budaḳlandı dilde dallandı

Var ey faḳīh-i zamān mes’ele çatallandı (Mt. 968)

Fe‘ilātün Fe‘ilātün Fe‘ilün 37 Ḳo rehne pisteri toldur ḳabaġı

Kilimüñce uzat sāḳī ayaġı (Mt. 1044) Mef‘ūlü Fā‘ilātün Mef‘ūlü Fā‘ilātün 23 Bil ḳadrüñi felek çün geldi kelek zamānı

Sī-murġa söyle çıḳsun k’oldı siñek zamānı (Mt. 1052)

Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilün 21 Gel beri mey-ḫāneye nūş it şarāb

Yidürelüm saña ḳuş başı kebāb (Mt. 65) Mef‘ūlü Mefā‘īlün Mef‘ūlü Mefā‘īlün 7 Meger ġam-ı ‘aşḳuñla bir kāha dönüpdür

ten

Ṣarı ṣular aḳıdur zaḥmum ṣaman altından (Mt. 716)

(19)

Turkish Studies

Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilātün 4 Müşterīyüm gel eyā Yūsuf-liḳā alnı ḳamer

Vaṣluña biñ cān çün ucuz ṣatanlar tīz ṣatar (Mt. 167)

Müstef‘ilün Müstef‘ilün Müstef‘ilün

Müstef‘ilün 3 Vaṣluñ egerçi görmedüñ ey māh-rū baña maḥall

Şehr içre olmışdur saña urġunluġum ḍarb-ı meẟel (Mt. 547)

Mefā‘īlün Fe‘ūlün Mefā‘īlün Fe‘ūlün 3 Bāde lebüñe beñzemede naḳṣ u keder var

Öykünmede nergis gözüñe ḫaylī naẓar var (Mt. 292)

Fe‘ūlün Fe‘ūlün Fe‘ūlün Fe‘ūl 4 Göñül bāb-ı dil-berde eyler mi şek

Görinen köye ne ḳulaġuz gerek (Mt. 504)

Mefā‘īlün Mefā‘īlün 1 Oluban ‘aşḳ ile şeydā

Ölümlüdür şehā dünyā (Mt. 15)

2.3.2. Kafiye

Cemâlî, aruz veznine hâkimiyeti yanında, Ģiirde ahengi sağlayan önemli bir unsur olan kafiyeye de hâkimdir. Nitekim eserin tertibi dahi “kafiye sırası” esas alınarak oluĢturulmuĢtur. Matlalarda Arapça, Farsça ve Türkçe kafiyelerin kullanılması, özel bir tercihe bağlı olmaksızın, tamamen Ģairin içtenliğine ve duygularını ifadesindeki yetkinliğine dayandırılarak tercih edilmiĢtir.

2.3.3. Dil ve Üslûp

Cemâlî‟nin elimizde bulunan “Metâli-i Cemâlî, ġehr-engîz-i Ġstanbul, ġehr-engîz-i Siroz” adlı üç eserinden hareketle Ģairin Türkçeyi iyi kullandığını söyleyebiliriz. Türkçedeki pek çok arkaik kelimeyi ve atasözü, deyim gibi halk tabirlerini aruz veznine -ekseriyetle- uygun bir Ģekilde kullanmayı baĢaran Ģair, darb-ı meselleri Ģiir diliyle ölümsüzleĢtirmeye de muvaffak olmuĢtur.

Cemâlî‟nin eseri, çeĢitli konulara dair söylenmiĢ matla beyitlerinden oluĢmaktadır. ġairin bir fikri iĢlerken atasözü ve deyimleri sıkça kullanması onun darb-ı mesel üslubuna bir iĢaret olmakla birlikte eseri, divan Ģiiri türlerinden pend-nâme/nasîhat-nâmeye yaklaĢtırmıĢtır. “Müstehcenlik, atasözü ve deyim kullanımına düĢkünlük, mizahî tavır” gibi pek çok yönden Güvâhî‟nin üslubunu hatırlatan Metâli-i Cemâlî, aynı öğüt verme iĢini matlalar ile yapmıĢtır:

Güvâhî ile aynı yüzyılda yaĢayan ve Güvâhî gibi belirli bir süre Kanûnî dönemini idrak eden Cemâlî, eserinin elimizde bulunan nüshalarının hiçbirinde Güvâhî‟den söz etmemiĢtir. Fakat Cemâlî, atasözleri alanındaki hünerinden haberdar olarak kendisini Necâtî ile mukayese etmiĢ ve zamanın Necâtî‟si olduğunu bildirmiĢtir:

Dilā bu deyr-i bī-bünyād içinde ehle raġbet yoḳ Necātī-i zamāne olduġumçün baña ṣūret yoḳ (Mt. 459) Dirler emẟāli Necātī ilden istermiş ezel

(20)

Necātīye ḳomazdı iştiyāḳı

Dirīgā n’eylesem maḥẕūr Bāḳī (Mt. 936)

XVI. yüzyılın son çeyreğinde kaleme alınan matlalar, bazı dil özellikleri ve kelime hazinesiyle Eski Anadolu Türkçesi izleri de taĢımaktadır. Öyle ki zarf fiil eki olarak ıcak / icek; -uban / -üben kullanılmakla birlikte yardımcı ünlüler genellikle yuvarlaktır. Diğer taraftan eserde geçen arkaik kelimeler ve kelimelerin anlamları Cemâlî‟nin diline hâkim bir unsur olduğu için aĢağıda tabloda sunulmuĢtur.

ARKAİK KELİMELER

aġ- : çıkmak, yükselmek

aġrıġ : ağrı

anda : orada, onda, o konuda artuġ/artuḳ: fazla, ziyade aṣṣı : fayda

aĢaḳ : alçak, aĢağı avurd : söz, sohbet aylaḳcı : iĢçi, hizmetçi ayruḳ : baĢka, diğer, gayrı bam bam: dik dik

baṣ- : alt etmek, yenmek baĢmaḳ: ayakkabı

bay : zengin, ulu, soylu bile : birlikte; dahi, de biregi : bir kimse, baĢkası birle : ile

börk : baĢa giyilen külah bügel- : engelle tutmak

çaḳ : tam, tamam, sade

çal- : karıĢtırmak, sürmek. çepel : kirli, pis.

çıbuk çal-: dayak atmak daḫı : dahi, de

daḳ : dek

degme : her, rastgele, beğenilmiĢ depre- : titremek

der-/dir-: toplamak

dibelek: büsbütün, tamamıyla dirgür- : diriltmek

dün : gece

egirt- :kuĢatmak, sarmak epsem : sessiz, susan erlik : erkeklik, yiğitlik etmek : ekmek

eyit- : söylemek, anlatmak eyle : öyle

eylük : iyilik

eyü : iyi

fınduḳ : atılan kurĢun tanesi ġam yi-: üzülmek

gedüg : eksik; çatlak, yarık gicik : kaĢınma, tahriĢ göy-/küy-: yanmak

ıraḳ : uzak

ırla- : Ģarkı söylemek ıṣṣı : sıcak, sıcaklık ilt- : götürmek iñile- : inlemek irgür- : ulaĢtırmak, eriĢtirmek

isik : sel yarıntısı

iv- : acele etmek

iz : yol

ḳaçan : ne zaman, nasıl

ḳaḳ- :çalmak, vurmak

kama- : çivilemek ḳanda : nerede, nereye ḳarañu : karanlık ḳaravul : gözcü, karakol ḳarı : kadın, ihtiyar, eski ḳatı : çok, ağır, gayet keĢ : yoğurt peyniri

ḳoc- : kucaklamak

ḳocmacıḳ: kucaklamak ḳol : taraf, yön, bekçi

ḳop- : meydana çıkmak

ḳotar- : boĢaltmak

ḳoz : ceviz

köv : köy

ḳulaġuz : kılavuz, rehber nacaḳ : hançer, kazma nice (niçe) kez: çok kere ocak : bazı bitkilerin yaprağı

oḳın- : davet olunmak oḳıĢ- : benzemek

ol : o

öküĢ : çok, fazla

öñ : önce, evvel

öñdin : önce, daha önce öykün- : taklit etmek, özenmek

par par : parıl parıl pek ṭur- : kımıldamamak salıḳ : çomak, haber segirt- : koĢmak, yürütmek

ṣor- : emmek ṣovuḳ : soğuk ṣovut- : soğutmak ṣuvar- : sulamak, su vermek Ģol : Ģu ṭañ : hayret, ĢaĢılacak Ģey

tav : kumar ile bahis parası

ṭapu : huzur, makam, kat; hizmet

terek : tabak, raf ṭın- : ses çıkarmak, söylemek

ṭon : elbise, kıyafet; renk

ṭur- : ayağa kalkmak

ṭuĢak : köstek, ayak bağı

uçmaġ : Cennet uġrı : hırsız urġunluġ: vurulmuĢluk

uṣ : akıl

uĢbu : bu, iĢte bu

ut- : yenmek, kazanmak ügi : baykuĢ türünün bir çeĢidi üĢ- : toplanmak, üĢüĢmek üt- : alevli ateĢte piĢirmek üz- : koparmak, kesmek, bozmak yad : yabancı, ecnebi, garip yaḫĢı : iyi, güzel yalım : yalçın, sarp yer yancıḳ : kese, torba yaraḳ : hazırlık, silah yaṣdan- : yaslanmak, dayanmak

(21)

Turkish Studies

sep- : serpmek, saçmak

ṣı- : kırmak, yenmek

ṣınıḳ : kırık

ṣogıl- : suyu çekilmek

yaĢmaḳ : örtmek, kapamak

yatlu : kötü, uğursuz, fena

yavuz : kötü, fena, sert yazuḳ : günah, suç yeg/yig : daha iyi, üstün, kuvvetli yel-/yil-: koĢmak yetür- : ulaĢtırmak, büyütmek yigirmi : yirmi yozġa : sürülmemiĢ, ekilmemiĢ yer yu- : yıkamak yugrıl- : karıĢtırılmak, ezilmek yügrük : hızlı giden yüyür-: koĢmak, hızlı gitmek

Bunun yanında Cemâlî, medrese hayatının içinde bulunması hasebiyle Arapça, Farsça kelimelere ve klasik Ģiirin lügatine uzak bir Ģair değildir. Zira belli baĢlı mazmun ve mefhumları özgün ifadelerle beyitlerine serpiĢtiren Cemâlî, klasik Türk Ģiirinin tahayyülünü ve telakkisini kavramıĢ bir Ģairdir.

Cemâlî‟nin kendine has tarzının özgün bir niĢanesi olarak Metâli-i Cemâlî, Ģairin tüm fikrî ve edebî mütalaasını yansıttığı bir eserdir. Latife, nükte, hiciv, hezel vadisinde meĢhur olan Cemâlî, bu eserini de hususî bir mizahî üslupla vücuda getirmiĢtir. Eserdeki pek çok beyiti bir deyim, vecize yahut atasözü ile kavileĢtiren Ģair, böylelikle her kesimden insana hitap edebilen bercesteler ortaya koyabilmiĢtir. Bahsi edilen tarza örnek olarak belli baĢlı Ģu beyitleri verebiliriz:

Serçeden (kuştan) korkan darı ekmez. (Aksoy 425/2251)

Eşkümi ifşā iderse ol güle bülbül n’ola

Darı ekmez serçeden ḳorḳan meẟeldür serverā (Mt. 29)

Aç esner, âşık gerinir. (Aksoy 110/38)

Meh-i nev aġzı açıḳ çarḫ dü-tā ḳad görinür

Çü meẟeldür dinür aç esner ü ‘āşıḳ gerinür (Mt. 160)

Alet işler, el övünür. (Aksoy 136/217)

Āsiyāb-ı felekde ḥāli gör

Ālet işler hemīşe il öginür (Mt. 186)

Oynaşına inanan avrat, ersiz kalır. (Aksoy 404/2101)

Ṣanma kim bu devr-i pür-lu„bed saña mürĢid bulur Ġ„timād iden kiĢi oynaĢına ersiz ḳalur (Mt. 195)

(22)

Su götürmez. (Aksoy 1049/7993)

Göre ger baḥr-ı siyāh eĢkümi kendin yitürür

Bu iĢ ey dīde-i giryān daḫı çoḳ ṣu götürür (Mt. 256)

Ya tahammül ya sefer.

Yā ṣabr u yā sefer ise „aĢkuñ devāsı ger Bende ne ṣabr var u ne ṭāḳat-ı sefer (Mt. 272)

Kaynanası sevmek.

Ḫˇān-ı „aĢḳuñdan cihānda var imiĢ çün dānemüz Bildük anı kim severmiĢ bizi ḳayın anamız (Mt. 405)

İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı. (Aksoy 336/1619)

Görinür cānā be-ġāyet ḫoĢ baña bu pend-i Ḥaḳ Öküze eylüge eylük olsa olmazdı bıçaḳ (Mt. 478)

Hatır için çiğ tavuk (da) yenir. (Aksoy 304/1378)

Eylesem bir loḳma ṭañ mı dīg-i çarḫı az u çoḳ

Ḫāṭır-ı yārān içün çünkim yenür biĢmiĢ ṭavuḳ (Mt. 483)

Yarası (yağırı) olan gocunur. (Aksoy 467/2525)

Dāġum „adū-yı ḫar göricek aġırır hemān

MeĢhūrdur bu kim ḳocınur yaġırı olan (Mt. 667)

Ak akçe kara gün içindedir. (Aksoy 126/150)

N’ola ger ḫaṭṭuñ ögüp nakd-i eşküm döksem ey ġonca Meẟeldür bu ḳara gün içün olur şāhum aḳ aḳça (Mt. 861)

Yolcu yolunda gerek. (Aksoy 478/2605)

Zāl-i dehrüñ ḫānesinde ṭurma ‘āşıḳ var yüri

Bu meẟel meşhūr çün yolda gerekdür yol eri (Mt. 1005)

Damdan düşen, damdan düşenin halini bilir. (Aksoy 228/850)

Mihr ġarba irse añlar „āĢıḳuñ aḥvālini

Kim bilür damdan düĢen damdan düĢenler ḥālini (Mt. 1025)

Vecize Niteliğinde Söz:

Ne velī olmaḳ isterin ne deli

(23)

Turkish Studies 3. Şehr-engîz-i İstanbul

3.1. Eserin Tanıtılması 3.1.1. Adı

ġehr-engîz-i Ġstanbul, Cemâlî‟nin tezkirelerde ve edebiyat tarihlerinde adı geçmeyen bir eseridir. ġairin Ģehr-engîz türünde bir eser verdiğinden hiç söz etmeyen kaynaklar, daha ziyade Cemâlî‟nin matlaları ve latifeleri ile ilgilenmiĢlerdir.

Elimizde üç nüshası bulunan eserin, Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi‟nde bulunan nüshasında müstensihin belirttiği bir baĢlık bulunmamaktadır. Ancak kurĢun kalemle sayfanın baĢına yazılan Şehr-engîz-i İstanbul baĢlığı ve Başdan on beyit eksiktir ibaresi, eseri inceleyen bir baĢkası tarafından, daha sonra eklenmiĢ olduğu izlenimi vermektedir. Bu tanıtım ifadesinden ve üç nüshanın değerlendirilmesinden hareketle kısa ve öz bir baĢlık olarak “ġehr-engîz-i Ġstanbul” namı uygun görülmektedir.

3.1.2. Türü-Nazım Şekli-Vezni

ġehr-engîz nev‟inin meĢhur olduğu bir dönemde, bu türde iki eser vermek suretiyle Ģairliğine ayrı bir değer katan Cemâlî‟nin ġehr-engîz-i Ġstanbul adlı eseri, diğer Ģehrengiz örneklerinin genelinde olduğu gibi, mesnevi nazım Ģekliyle ve aruzun Mefā„īlün Mefā„īlün Fe„ūlün vezniyle kaleme alınmıĢtır.

3.1.3. Yazılış Sebebi

Cemâlî, Ģehrengizinin tevhîd bölümünde Cenâb-ı Hakk‟a eseriye ilgili Ģu beyitlerle tazarruda bulunurken Ģehrengiz kaleme alma gayesini beyitlere serpiĢtirmiĢtir.

Ola her beyt bir Ģehr-i muṭabbaḳ Çeke saṭrum arası aña ḫandeḳ (Ģ.5)40

Sitānbūl gibi bu dīvān-ı „uĢĢāḳ Ġki deryāyı cem„ itsün ḳara aḳ (Ģ. 6) Elifler ola bu Ģehre mināre

Döne her beyti bir la„l-i nigāre (Ģ. 7) Ola her cīm gūyā zülf-i dilber Aça dāl aġzını mānend-i ejder (Ģ. 8) Olup her bā vü ġaynuñ bendi bir bāġ Ola saṭrumda her bir ḳāf bir ṭaġ (Ģ. 9)

40

Referanslar

Benzer Belgeler

Bütün bu düşünceler bir yana, daha önce de belirttiğimiz gibi, Kahire yazmasında, Ahmed-i Dâ'î'nin Mutâyebât adı altında ayrı bir eser olarak toplanmış olan ve o

Yukarıda da değinildiği gibi şerhin amacı üstü kapalı, müphem kalmış bir ifade ya da kelimeyi anlamaya çalışmak, yorumlamak ve şairin kastettiği asıl anlama

Çalışmamızda, Modern İran Edebiyatı’nın en önemli temsilcilerinden biri ve kendine has bir şiir ekolünün mucidi olan Ahmed-i Şâmlu’nun Hevâ- yi Tâze adlı şiir

Tığlık çok şey anlatır' Değişik deneysel çalışmalar yapmak istiyorum.. Anlamsız sözler,

Zeugma da ele geçmiş ve bugün Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nde yer alan bronz Lar ve Genius heykelcikleri büyük olasılıkla Zeugma'da yaşayan Roma kültürünü benimsemiş

• Toplanan bütün notlar bu tarzda hazırlandıktan sonra her Toplanan bütün notlar bu tarzda hazırlandıktan sonra her grup ayrı ayrı zarf-lara konmalı ve zarfın içinde ne

yüzyılın yukarıda saydığımız özellikleri içinde yaşayıp yüzyılın dinî-siyasî hayatında çeşitli roller üstlenerek etkili olmuş bir şahsiyet olan Atpazarî Osman

In this study, the pieces from SymbTr data set belonging to 13 makams are used to execute 10 different machine learning algorithms for makam recognition and