• Sonuç bulunamadı

Süfyani-Emevi halifelerinin fetih siyasetleri ve sonuçları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Süfyani-Emevi halifelerinin fetih siyasetleri ve sonuçları"

Copied!
100
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

ÖZET

Süfyanî - Emevî Halifelerinin Fetih Siyasetleri ve Sonuçları isimli araştırmamızda Hz. Peygamber’in vefatından itibaren elli sene zarfında Horasan’ın fethedildiği, Türkistan içlerine ve Atlas Okyanusu kıyılarına kadar fetihler gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.

Bu ani gelişmeyi, halkların birbirleriyle olan ilişkilerini sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirmeye çalıştık. Süfyanî-Emevî halifelerinin fetih siyasetlerini maddeler halinde sıralarken fetihlerin sonucunda devlet politikası olmasa da Arap ırkçılığının doğduğunu, Mevâlî (kırmızı)’nin Araplarla eşit haklara sahip olamaması sonucu gelecek dönem isyanlara sebep teşkil ettiğini müşahede ettik.

Fetihler her zaman karlı netice doğurmamıştır. Bilhassa Bizans’a yapılan senelik yaz kış seferleri devletin maliyesini olumsuz etkilemiştir. Elde edilen ganimetler, fethedilen toprakların verimli kullanımı maliyenin yükünü hafifletmiştir.

(2)

2

ABSTRACT

Our Süfyanî - Emevî caliphs’ conquest politics and its results research shows that in fifty years’ time after the death of Prophet Mohammed, Horasan, Turkistan and the lands to the coast of Atlas Ocean were conquered.

We tried to assess this sudden improvement and the relationship between the nations in frame of reason and result relation

While we were explaining the Süfyanî- Emevî caliphs’ conquest politics, we understood that in the results of the conquests, Arab racialism developed but not as state politics and we also understood Mevalî’s (the Muslims who are not Arab) not having the equal rights with Arab people would form the reason of the coming rebellions.

The conquests didn’t always bring profitable results. Especially, expeditions for conquests that were made one in summer and one in winter to Byzantine made the financial situation worse.

(3)

3

İ

ÇİNDEKİLER

ÖZET ………....1 ABSTRACT………..2 İÇİNDEKİLER………..3 KISALTMALAR...5 AÇIKLAMALAR………. 6 ÖNSÖZ...7 GİRİŞ...9

1.Hz. Peygamber Dönemi Fetih Siyasetine Genel Bir Bakış...11

2.Hulefâ-i Râşidîn Dönemi Fetih Siyasetine Genel Bir Bakış ...16

I.BÖLÜM

MUAVİYE B. EBİ SÜFYAN DÖNEMİ FETİH SİYASETİ 1. Halifelik Öncesi Fetihleri... 21

1.1. Muâviye Komutanlık Yolunda... 21

1.2. . Kayseriyye'nin Fethi... 24

1.3. Şam Valiliği Dönemi Fetihleri...'...25

1.4. İslâm Medeniyetinde Denizciliğin Oluşumu...28

1.5. Zatü's-Savâri Savaşı (34/654)...31

2. Halifelik Dönemi Fetihleri...33

2.1. Muâviye'nin İstanbul'u Muhasara Planlan...33

2. 2. Anadolu'ya Yapılan Seferler ve İstanbul Muhasaraları...35

2.3. İstanbul Muhasaralarında Bizans Cephesi...41

2.4. İstanbul Muhasaralarında Arap-İslâm Cephesi...42

2.5. Kuzey Afrika'ya Yapılan Seferler...43

2.6. Horasan ve Sind Bölgesi Fetihleri...47

3. Muâviye'nin Fetih Siyaseti ...56

3.1 Yaptığı İşi Sağlam veGüvenli Yapması (Adama Göre İş Değil; İşe Göre Adam Bulması) ...57

3.2 Parçalamacı Fetih Siyaseti...58

3.3. Esas Planın Yanında Bir de Tuzak Planının Bulunması ...59

(4)

4

3.5 Atılganlık ve Öncü Birlikleri Kullanma...61

3.6. Kuvvette ölçü Prensibi...62

3.7. Hedefi Koruma ...62

3.8 Geri Mevzileri Koruma ...63

II.BÖLÜM

YEZÎD B. MUÂVİYE VE MUÂVİYE B. YEZÎD DÖNEMLERİNDEKİ FETİHLER ...65

1.Yezîd b. Muâviye Dönemi Fetihleri...65

1.1.Halifelik Öncesi Fetihleri (Bizans'a Yapılan Seferler) ...65

1.2. Halifelik Dönemi Fetihleri ...69

1.2.1. Horasan'da Yapılan Fetihler...69

1.2.2. Kuzey Afrika'da Yapılan Fetihler ...71

1.2.3. Yezîd b. Muâviye'nin Fetih Siyaseti ...74

2. Muâviye b. Yezîd Dönemi Dahilî Durum...78

2.1. Muâviye b. Yezîd Dönemi Fetih Siyaseti ...79

III.BÖLÜM

FETİHLERİN SİYASÎ, ASKERÎ, DİNİ, İLMİ VE EKONOMİK SONUÇLARI ...81

1. Fetihlerin Siyasî Sonuçları...81

2.Fetihlerin Askerî Sonuçları...83

3.Fetihlerin Dini ve İlmi Sonuçları ……….85

4. Fetihlerin Ekonomik Sonuçlan...86

SONUÇ...93

(5)

5

KISALTMALAR

a.g.e. : adı geçen eser a.g.m. : adı geçen makale

A.Ü.İ.F: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bkz. : bakınız

byy. : basım yeri yok çev. : çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi H. : Hicri

Hz. : Hazreti

İA : İslam Ansiklopedisi ( MEB ) M. : Miladî

M.Ö : Milattan önce M.S : Milattan sonra

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı r.a. : Radiyallahu anh s. : Sayfa

SAV. : Sallallahu Aleyhi ve Sellem TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Trc. : Tercümesi thk. : Tahkik eden tsz. : Tarihsiz TTK : Türk Tarih Kurumu V. : Vefat Tarihi Yay. : Yayınevi

(6)

6

AÇIKLAMALAR

1. Araştırmada Diyanet İşleri Başkanlığı yayını olan 2000 baskı tarihli Kur’ân-ı Kerim ve Meâli esas alınmıştır. Âyetlere atıfta bulunurken önce sûre ismi, sonra sûre numarası ve âyet numarası verilmiştir.

2. Hadislere yapılan atıflarda ise, el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfâzı’l-Hadîsi’n-Nebevî usulü esas alınmıştır.

3. Dipnotlarda İslâm Tarihi kaynaklarından olan; İbn İshâk, Vâkıdî, İbn Sa’d gibi müelliflerin eserlerinden istifade ederken sadece müellifin ismi verilmiş, eseri zikredilmemiştir.

4. Eğer bir müellifin iki eserinden birden istifade edilmiş ise, iki eserinin de ismi ayrı ayrı belirtilmiştir.

5. Dipnotlarda müellif ve eserleri ilk defa tam künyesi ile verilmiş, daha sonra ise isimlerden harf-i tarifler kaldırılmıştır.

6. Dipnotlarda müellifler soyadlarına göre verilmiştir. Bazı müellifler asıl isimleri ile meşhur olduklarından önce isimleri verilmiştir. Mahmûd Şâkir, Hasan İbrahim Hasan gibi.

7. Şahıs isimlerinden sonra parantez içinde verilen rakamlar hicrî ve miladî olarak o kişinin vefat tarihini göstermektedir. Şayet parantez içinde tek tarih var ise bu tarih o kişinin sadece miladi olarak vefat tarihini gösterir.

8. Dipnotta müelliflerin eserinin baskı tarihi hicrî olarak verilmişse, hicrî tarihten önce ‘‘ H ’’ harfi konularak bu tarihin hicri olduğu belirtilmiştir.

(7)

7

ÖNSÖZ

İslâm tarihinin en karmaşık en hareketli dönemlerinden bir tanesi de Emevîler dönemidir. Bu dönem içinde Emevî devletinin kurucusu Muâviye b. Ebî Süfyan, oğlu Yezîd ve torunu Muâviye b. Yezîd (II. Muâviye) Ümeyye oğullarının Süfyânî kolundan gelen halîfeler olarak bilinmektedir.

Yüksek Lisans tez konusu olarak danışman hocamız Doç. Dr. İsmail Hakkı Atçeken`in de tavsiyeleri ile Süfyânî-Emevî halîfelerinin fetih siyasetleri ve sonuçlarını araştırmaya karar verdik.

Konunun seçilme sebebi ise; Hz. Peygamber`in vefatından itibaren 50 sene zarfında Horasan fethedilmiş, Ceyhun (Amuderya) nehri aşılmış, Türkistan içlerinde bulunan Buhara`ya kadar gidilmiştir. Hindistan’ın kuzey-batı kısımları ele geçirilmiştir. Kuzeyde Bizans ülkesine her yıl yaz ve kış mevsimlerinde sürekli akınlar yapılmış ve iki ülke arasındaki sınırlar sürekli değişmiştir. Ukbe b. Nâfî tarafından yürütülen fetih harekatı ile Kuzey Afrika`da da sınırlar geçici daralmalar dışında sürekli bir şekilde genişlemiştir. Bizans devleti ile Akdeniz ve Marmara’da hakimiyet mücadelesi olmuş, Girit, Kıbrıs ve Sicilya gibi büyük adalara ve İstanbul’un kendisine kadar ulaşan akınlar yapılmıştır.

Bu âni gelişme neyle izah edilebilir? Batılı tarihçilerden Julius Wellhausen’in dediği gibi Arapları bu fetihleri yapmaya zorlayan sâik Arap kudretini gösterme çabası mıdır? Ya da L. Caetani’nin; İslâmlaşmış Arapların yayılmalarını, Yarımadalarının kuzeyinde daha verimli alanlar bulmak gibi bir coğrafî sebebe mi dayandıracağız?

Özellikte Müsteşriklerin fetih siyasetinde dinî tâlî plana atmaları onların İslâm’daki cihat kavramını anlamamalarıyla ilgili olmalıdır.

Onların dediği gibi olsaydı; Hz. Ebû Eyyüb el-Ensârî’nin ilerlemiş yaşına rağmen İstanbul önlerine kadar gitmesini ve şehit olup oraya defnedilmesini neyle izah edeceğiz? Ukbe`nin önüne Atlas Okyanusu çıktığı zaman; “Allah’ım şu denizin arkasında kara parçaları olduğunu bilsem atımı denize sürer dinimi oralara götürürdüm” demesini; Kuseyle gailesi ile karşılaştığı zaman kaçıp kurtulmak varken sonuna kadar savaşarak şehit olmasını nasıl açıklayacağız?

Tezimizin giriş bölümünde; konuya bir giriş olması açısından Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn dönemi fetih siyasetlerini inceledik. Hz Peygamber’den önce de coğrafî şartlar ve Arap kudreti aynı iken o zaman dağınık bedevî kabileler halinde yaşayan toplulukların Hz. Peygamber’in İslâm dinîyle birlikte o toplumdan dönemin süper güçlerini

(8)

8

tehdit eder bir toplumu nasıl çıkardığını açıklamaya çalıştık? Bu manada kabilelerle ve diğer topluluklarla ilişkileri fetih siyaseti açısından incelemeye çalıştık. Asıl konumuz olmadığı için Hulefâ-i Râşidîn dönemi fetih siyasetine genel hatları ile değindik.

Birinci bölümde Muâviye b. Ebî Süfyan dönemi fetihleri ve Muâviye’nin fetih siyasetini dönemlere ayırarak Muâviye’nin vali olmadan öncesi ve valiliği döneminde Sûriye`de, Filistin`de, Bizans`ta yaptığı fetihleri inceledik.

Denizlerdeki İslâm hâkimiyetinin oluşumunu ve bu yönde verilen çabaları araştırmaya çalıştık. Daha sonra halîfelik mücadeleleriyle kesilen fetihleri Muâviye`nin siyâsî dehası ile halîfeliği ele geçirerek yeniden başlattığını tespit ederek Horasan, Sind, Bizans, Kuzey Afrika, bölgelerindeki fetihleri Berberîlerle, Türklerle, İranlılarla, Bizanslılarla vd. olan ilişkileri, savaşları ve anlaşmaları ele aldık.

İkinci bölümde Yezîd b. Muâviye ve Muâviye b. Yezîd dönemi fetihleri ve fetih siyasetlerini inceledik. Yezîd döneminde Bizans’la olan ilişkileri, Horasan Sind ve Kuzey Afrika’daki fetihleri inceledik. Çok kısa süren Muâviye b. Yezîd döneminde fetih hareketlerinin durumunu kısaca ele aldık.

Üçüncü bölümde fetihlerin coğrafî sınırlarını, ekonomik getiri ve götürülerini devletlerarası siyasal sosyal ilişkinin toplumlara nasıl yansıdığını fethedilen bölgelerdeki askerî uygulamaları sonuçlarıyla birlikte ele aldık. Fethedilen toprakların nasıl işlendiğini ekonomiye kazanımlarını, haracı ve bu anlamda Mevâli-Arap ilişkilerini değerlendirdik. Sonuç bölümünde ise çalışmamızın genel bir değerlendirmesini yaptık. Ayrıca faydalandığımız kaynakların listesini Bibliyografya’da verdik.

Çalışmamızın her aşamasında maddi-manevi her türlü desteği veren, uyarıları ile bir yol çizmemi sağlayan saygıdeğer danışman hocam Doç. Dr. İsmail Hakkı Atçeken’e en içten duygularım ile teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

Allah’tan eksik ve kusurlarımızı bağışlamasını, işlerimizde muvaffak kılmasını ve O’nun rızasına ermemizi dilerim. Şüphesiz her türlü muvaffakiyet Allah’tandır.

HAKAN BOZBURUN

Konya 2006

(9)

9

GİRİŞ

İslâm`ın yayılış tarihinde önemli yer teşkil eden fetihler; Hz. Peygamber’in kabileler halinde yaşayan Bedevileri İslâm dinî içinde eritip şekillendirmesiyle zemin bulmuştur. Medine’de İslâm devletini kuran ve bu devletin başkanı olan Hz. Muhammed`in gayesi İslâm`ı yaymaktı.

O siyasetini bu esasa göre ayarladı. Hz. Peygamber zamanında nizami bir ordu da yoktu. Müslümanların hemen hepsi İslâm devletinin askerleriydiler.

Bedir, Uhud ve Hendek gazvesi İslâm devletinin kuruluş felsefesini oluştururken Tebük gazvesiyle birlikte o zamanın süper güçleri olan Bizans ve İran tehdit edilir hale geldi.

Bereketli Hilâl'in Arapların eline geçmesi sağlandığında, muzaffer ordulara katılmak için, erkeklerin ailelerini de beraber getirmesiyle gerçekleşen geniş kapsamlı bir göç yoluyla, Arabistan'ın her tarafından kabileler içeriye akın ettiler. Bunlar kısa zamanda çok büyük bir askerî potansiyel sağladılar. Aileler çöl bitiminde hızla inşa edilen askerî üslere yerleştirildiler ve ordular bütün komşu ülkelere gönderildi. Aramî ovalarının ötesine ilk sefer 18/639'un sonlarında zenginliğiyle Mekkeliler arasında iyi bilinen Mısır'a yapıldı. Mısır'ın Kıptî sakinleri monofizit bir Hıristiyan itikadı adına Rum Emperyal kilisesine aynı şekilde direnmişlerdi ve Sâsânîler’in tahliye edilmesinden beri en şiddetli şekilde zulüm görmekteydiler. 20/641'de ülkenin çoğu ve hatta 21/642'de Roma'nın yerel başkenti İskenderiyye işgal edildi. Birkaç yıl içinde Mısır, daha önce Bizans’a sağladığı gibi, Hicaz'a vergi olarak tahıl ürünleri sağlıyor hale geldi.1

İslam Tarihinde Hz. Peygamber`in irtihaliyle halife seçimi konusunda Sahabe arasında başlayan ve Ebûbekir`e bey’at edilmekle kısa sürede sona eren ihtilaf Hz. Osman`ın öldürülmesine kadar gündeme gelmemiştir. Hz. Osman`a yapılan bir takım ithamları kendilerince cevaplamayan Kûfe, Basra ve Mısır ehlinden, Hâricî adı verilen grubun halifeyi öldürmeleri ile Medine`de ve İslam toplumunda meydana gelen ihtilaf ve huzursuzluk, halife

1, M. G. S. , Hodgson, İslâm’ın Serüveni -Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Târih, Trc: Komisyon, İstanbul,

(10)

10

seçilen Hz. Ali`nin halifelik görevlerini layıkıyla yapamamasına sebep olmuştur.2

Hz. Ali`nin şehit edilmesinden sonra, yerine oğlu Hz. Hasan geçti. Hz. Hasan yaradılış itibariyle sakin ve savaştan hoşlanmayan bir kimseydi. Ülkeyi yeni hadiselere sürüklememek ve iç savaş sebebiyle daha fazla kan dökülmesini önlemek için halifelikten çekilmeyi uygun buldu. Böylece Muâviye ile Hz. Hasan arasında bir anlaşma imzaladı.

Horasan`ın kudretli valilerinden Ziyad b. Ebih, Ali`nin bayrağını indirmeyi önceleri reddetti. Hissî sebeplerle Muâviye`nin emrine girerek hükümranlığına Basra ve Kûfe`yi de kattı. 41/661 yılında Muâviye`nin Sûriye`de ki politik kariyeri hemen hemen her biri 20 yıl süren iki döneme ayrılır. Onun muhaliflerine yaklaşımı ikna edici oldu. Hatta hilafeti ele geçirmesinin diğer bir sebebide askerlerini iç çekişmelerden uzak tutmasıdır. Aynı şekilde Osmanlı`nın Bizans üzerine fetih hareketleri düzenleyerek diğer beyliklere üstünlük kurması gibi Muâviye`de Sûriyeli askerleri iç politikadan uzak tutup Bizans üzerine sefere göndererek Kureyş dâhil diğer Arap kabilelerinin sempatisini kazanmıştır. Daha sonra Muâviye oğlunu veliaht tayin etmek için teşebbüse geçmeden onu, bir takım önemli görevlere getirerek halkın nazarındaki konumunu artırmaya çalışmıştır. Yezîd`in hilafete geçmesiyle toplumsal gerginlik başladı. Hz. Hüseyin Hicazlı ve Iraklılardan Müteşekkil bir gruba önderlik etti. Fakat Kerbelâ mevkiinde 4000 kişilik Emevi kuvvetleri tarafından şehit edilmiştir. Ayrıca, Abdullah b. Zübeyr`in tazyiki, ekonomik dinî ve daha başka değişik başka sebeplerle Yezid`in iktidarına karşı isyan eden Medinelilerin isyanları, kanlı bir şekilde bastırıldı. Daha sonra Abdullah b. Zübeyr`in denetimindeki Kâbe muhasara edildi.3

Yezid`in ölümüyle yerine oğlu II. Muâviye geçti. II. Muâviye sonraki nesillerin gönüllerine taht kuran eylemiyle halifelikten feragat etti. Çok geçmeden de hakkın rahmetine kavuştu.

Süfyânî-Emevî halîfelerinin fetih siyasetleri ve sonuçları adlı tezimiz Hz. Peygamber döneminden başlayıp II. Muâviye dönemiyle sona erer. Bu araştırmayı yaparken başvurduğumuz kaynaklar İslâm tarihinin ana kaynaklarını teşkil eden Siyer, Tabakât, Fütûhât, Coğrafya İslâm tarihi gibi eserlerle ana kaynakları tamamlamada yardımcı olan tâlî kaynaklardan faydalandık.

2 M.Ali Kapar, Halifeliğin Emevilere Geçişi ve Verasete Dönüşmesi, İstanbul, 1998, s. 9 3 Ünal Kılıç, Tartışmaların Odağındaki Halife Yezîd b. Muâviye, İstanbul, 2001, s. 49

(11)

11

Bu eserlerde bir meselenin değişik anlatımları olduğu gibi aynı meselenin birbirine zıt rivayetlerinin olduğunu da gördük. Bu nedenle konu hakkındaki eldeki bütün rivayetleri değerlendirerek sağlıklı bir sonuca ulaşmaya çalıştık.

Fethedilen bölgelerdeki halkın birbirleriyle olan ilişkilerini, İbnü`l–Esîr (630/1232)`in “el-Kâmil fi`t-Tarih”i, İbn A`sem (314/926)`in “el-Fütûh”u, Belâzurî (279/892)`nin “Fütûhu`l Büldân”ı, İbn A’sem(314/926)’in Fütûh’u, Ya’kûbî (292/904)’nin Târih’i, olayları bazen genel bazen de bölge ağırlıklı olarak yıllara göre tasnif yapan yorumu okuyucuya bırakan Taberî ve Halîfe’nin Tarih’i çalışmamıza ışık tutmuştur.

Dînî ve siyasî çatışmaların açığa kavuşmasında İbn Kuteybe (276/889)`nin “el-İmâme ve`s-Siyâse”si, el Meârif’i, İbn Abdirabbih (8327/938)’in el-İkdü’l-Ferîd’inden edebiyat ve şiir kitabı olarak faydalanılmıştır.

Kişilerin hayat hikayelerini ve çeşitli yönlerini ele alan İbn Sa’d (230/844)’ın Tabakât ve Zehebî ( 748/1347)’nin Siyer-u A`lâmin Nübelâ’sı, coğrafî terimlerin belirlenmesinde Yâkût (626/1229)’un Mu’cemu’l Büldân’ı bu grupta değerlendirilmiştir.

İlk İslâm Tarihi kaynaklarının yanı sıra H.Lammens, Bernard Lewis, C.Brockelman, J.Wellhausen, Pihilip K. Hitti, G. Levi Della Vida, Otsrogorsky, M.G.S Hodgson, gibi batılı araştırmacıların, Muhammed es-Seyyid Vekil, Şükrü Faysal, Muhammed Nasr Mühennâ, İbrahim el- Adevî, Bessam el-Aselî gibi müslüman müelliflerden çalışmalarından yararlandık. Ayrıca Diyanet İslâm ansiklopedisi, İslâm ansiklopedisi, Türk ansiklopedisi’ndeki konuyla ilgili çeşitli maddelerden istifade ettik.

1. HZ. PEYGAMBER DÖNEMİ SAVAŞ STRATEJİSİNE GENEL BİR

BAKIŞ

Hz. Peygamber başkalarıyla ilişkilerinde iyiliği ve barışı esas almakla birlikte Müslümanların, Mekke’de yaşadıkları acı tecrübe askerî bakımdan güçlü olmalarını gerektiriyordu. Kuran-ı Kerim haksız saldırıya uğramaları sebebiyle Müslümanlara savaşma izni veriyor4 ve onlara karşı hazırlıklı olmalarını istiyordu.5 Bundan dolayı Resûl-i Ekrem`in Medine döneminde ki hayatı saldırganları cezalandırmak ve düşman güçlerinin birleşmesini önlemek gibi çeşitli amaçlarla yapılan bir dizi askerî harekât ve savaşla geçmiştir. Seriyyeler

4 el-Hac, 22/39, 5 el-Enfal, 8/60

(12)

12

Kureyş kervanlarını taciz etme, güvenlik, istihbarat ve keşif, İslâm`a davet, bir saldırıya karşılık verme, hedef şaşırtma, destekli özel görev gibi çeşitli amaçlarla yapılmıştır. Bu sayede düşman güçleri ve planları, niyet ve hareketleri hakkında bilgi edinilmiş, İnsan ve madde kaynakları değerlendirilmiş, saklanma ve levazım kaynakları, düşmanla karşılaşma ve düşmanı pusuya düşürme imkânları bakımından çevredeki arazi tanınmıştır. 6

Hz. Peygamber’in fetih siyasetinde keşif birlikleri ve istihbarat önemli bir yer tutar. Daha on yıla varmadan evvelce küçük bir kasaba olan Medine bir devletin baş şehri oldu. Bu devletin kapladığı saha, Rusya hariç Avrupa büyüklüğünde idi ve bir buçuk milyon kilometre kareden fazla tutan bir diyarda bir sulh ve sükûn nizamı tesis edilmişti. Ortaya çıkan bu mucizede istihbarat servisinin hissesi asla küçümsenemez. “Muhaberesiz muharebe olmaz” kaidesinin gereği, Hz. Peygamber istihbarata gereken ehemmiyeti vermiş, hicret esnasında istihbarattan istifâde etmiş, devletini kurduktan sonra da bu servisi daha çok güçlendirmiştir.7

Hz. Peygamber’in tatbik ettiği yüksek askerî sevkıyat ile düşmana galip gelmesinin yanın da etkili olan bir diğer faktör, düşman hakkında bilinmesi gereken esaslı malumatlar sayesinde düşmanın gafil avlanmasıdır.8 Düşmanın bilgi toplayabileceği kaynakları kapattı. Sahâbenin yalnız başına yola çıkmamasını tavsiye etti.9 Hz. Peygamber sırlarına sahip çıkma konusunda arkadaşlarını uyarırdı.

Savaş hazırlıklarını gizli tutar ve fiilen savaş alanına ulaşıncaya kadar niyetinin düşman tarafından, hatta kendi emrinde bulunan kişilerce öğrenilmesine imkan vermezdi. Düşmanı yanlış hedeflere göndermeye büyük özen gösterirdi. Hicretin 17. ayında Abdullah b. Cahş kumandasında Nahle’ye bir seriyye gönderdiğinde yapacakları göreve dair talimatın yer aldığı mektubun iki gün sonra açılmasını emretmesi, Mekke fethinin hazırlıkları sırasında Sûriye yönünde Batn-ı İdam`a bir askerî birlik göndermesi bu amacı taşıyordu.

On bin kişilik büyük bir orduyla girişilen Mekke`nin fethi esnasında Medine`de giriş ve çıkışlar kontrol altına alınmış, Hz. Ebûbekir ve Hz. Âişe gibi yakınları bile10 hazırlığın hangi amaçla yapıldığı hususunda bilgilendirilmemiş, dışarıdan orduya katılacakların iltihakı yol

6 Ahmet Özel, “Muhammed” (Siyasi ve Askeri Kişiliği), DİA. , İstanbul, 2005, XXX, 436-437

7 Mustafa Ağırman, “Asrı Saadette Ordu ve Savaş Stratejisi”, Bütün Yönleriyle Asrı Saadette İslâm, Editör:

Vecdi Akyüz, İstanbul, 1994, V, 67

8 Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Çev. Salih Tuğ, İstanbul, 1962, s. 116

9Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed İbn İsmail, Sahih-i Buhârî ve Tercemesi, ter. Mehmet Sofuoğlu, İstanbul,

1987, Cihad, 134

(13)

13

boyunca sağlanmış, düşman ancak İslâm ordusu Mekke`ye yakın bir yere geldiğinde işin farkına varabilmişti.11 Hz. Peygamber düşman toprağına sızma girişiminde bulunarak haber akışını sağlamak için ajanlar kullanmıştır. Bunlardan bir tanesi Hz. Abbas`dır. Hz. Abbas Müslümanlığı kabul etmiş fakat hicret etmemişti.12 Taif ve Medine gibi şehirlerde devamlı temas halindeydi. Mekke`de olan biteni Hz. Peygambere derhal postalıyordu.13 Hendek savaşından önce müşriklerin muhasaraya girişeceklerini ve civar kabilelerle ittifak yaptıklarını bildiren14 Hz. Abbastı.

Hevâzin kabilelerinin haberlerini toplamak üzere Enes b. Ebî Mersed el-Ganevi gönderildi. Bu şahıs düşman arasında birkaç gün geçirdi. Lüzumlu haberleri toplayıp Rasûlullah (s. a. v. )`a iletti. Hz. Peygamber istihbarattan farklı olarak devriye kuvvetleri de çıkarttı. Devriye kuvvetlerinin de birbirleri ile ve karargâhla olan iletişimlerini kesmemelerini isterdi.15

Hz. Peygamber haber almak için düşman ordusundan asker yakaladığı zaman durumdan istifâde etmeyi bilirdi. Bedir savaşı öncesi Mekke`den gelen ordunun iki süvarisi yakalandığı zaman kestikleri deve sayısından müşrik ordusunun kaç kişi olduğu sayısına ulaşmıştı. Gatafan kabilesine karşı girişilen seferde İslâm ordusun müfrezelerinden biri Sa’lebe kabilesinden birisiyle karşılaştılar. Cebbar ismindeki bu şahsı alıp Hz. Peygamber’in huzuruna getirdiler. Bu şahısta düşman hakkında epeyce malumat verdi16.

Düşman birlikleri de boş durmaz ve İslâm birlikleri hakkında bilgi almak için çabalarlardı. Genelde Araplar casus gönderme ve bilgi toplama konularında çok mahirdi. Ebu Süfyan kervanı ile Bedir yakınlarına geldiğinde İslâm hakkında bir araştırma yaptı. Bedirliler kuyudan su almak üzere iki süvari müstesna hiçbir şey görmediklerini söylediler. Ebû Süfyan bu yöne koşarak deve pisliklerini kontrol etti, içindeki hurma çekirdeklerini görür görmez bu develerin Medine`den geldiklerini anladı. Neticede kervanın yolunu değiştirerek kervanı kurtardı17.

Rasûlullah (s. a. v. ) harekete geçmeden önce hedefi tayin ederdi. Hudeybiye`de savaş

11 Ahmet Özel, “Muhammed” DİA. , XXX, 437

12 Hamidullah, a. g. e, s. 159 13 Hamidullah, a. g. e, s. 160

14 İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviye, thk. Mustafa es-Sakka vd., Mısır, 1955, III, 226 15 Hamidullah, a. g. e, s. 116

16 İbn Sa`d, Ebû Abdillah Muhammed, (230/844), et-Tabakâtü’l Kübrâ, Beyrut, 1957, I, 35; Hamidullah, a. g. e,

s. 164

(14)

14

olmaksızın Mekkeli müşriklerin maneviyatını kırmak istiyordu. Bu nedenle hac yapmak için ihram giymiş, normal bir süvarinin bulundurması gereken silahı yanına almıştı. Kureyş`in Müslümanlar üzerine geldiğini duyunca bir çatışmaya meydan vermemek için ana yoldan tâlî yola sapılmasını ön görmüş ve çekip gitmişti.

Bir grup müşrik İslâm ordugahına saldırınca Müslümanlar bu saldırganları kıskıvrak yakalamışlar, Rasûlullah ise esirlere hiçbir zarar verdirmeden onları serbest bırakmıştı. 18 Sahâbîlerin Hudeybiye`de yapılan barış antlaşması şartlarına itiraz etmelerine rağmen O, amaçta ısrar etmiş Kureyş`le çatışmaya girmemek için gerekli titizliği göstermişti.

Rasûlullah (s. a. v. ) gerek askerî gerek siyâsî gerekse dinî her icraatında başlangıçta bir amaç belirliyor, asla bu amaçtan ayrılmıyordu. Hz. Peygamber bu amacı ve hedefi yakalama da vahiyle ilgili olmayan konular da Ashab ile istişarede bulunmaktan çekinmezdi. Gerektiğinde kendi görüşüne muhalif bir görüşü daha uygun düşüyorsa onu alıp kullanmaktan çekinmemiştir.

Bedir savaşında ordunun karargâhı ve mevzileşmesi konusunda fikir beyan eden Hubab b. Münzir’in görüşüne göre amel edildi.19 Uhud savaşın da kendisi Medine’de kalınmasını daha uygun görüyorken sahâbenin çoğunluğu Medine dışına çıkılması taraftarıydı. O da onların görüşü ile amel etti.20 Hz. Peygamber ordunun eğitimi hususunda özellikle süratli birliklerin oluşumu için çaba harcıyordu. Düşmanın ansızın yakalanmasına fırsat veriyordu.

Rasûlullah (s. a. v. ) “harp hiledir” mucibince hareket ederdi. Hicret esnasında Medine yoluna girmeyip kuzeye doğru gitmekle müşrikleri yanılttı, müşriklerin zaman kaybetmesini sağladı. Şaşırtmalarda bazen seriyyeler kullanılırdı. Hz. Peygamber Ebû Katade komutasında bir seriyye çıkardı. Seriyyenin gideceği yer Batn-ı İdamdı. Bu seriyye Mekke`nin fethini kamufle etmek ve düşmana yanlış bilgi vermek içindi.21

Hz. Peygamber yahudilerin yurdu Hayber’e geceleyin İslâm ordusunu gizlice sevk etmiş, sabahleyin İslâm ordusunu karşılarında gören yahudiler moralmen çökmüşlerdi.22

Hz. Peygamber katıldığı savaşlarda parola kullanmıştır. Hz. Peygamber’in kullandığı

18 Mustafa Ağırman, “Asrı Saadette Ordu ve Savaş Stratejisi”, 85 19 Vâkidî, Meğâzî, I, 53

20 İbn Hişam, Sîre, II, 67 21 İbn Sa`d, Tabakât II, 132 22 Buhari, Cihad, 43, 129

(15)

15 parolalardan bazıları şunlardır:

Rasûlullah (s. a. v. ) Bedir’de:

Muhâcirler’in parolasını “Ey Abdurrahman oğulları”

Hazrec’in parolasını “Ey Abdullah oğulları”

Evs’in parolasını da “Ey Ubeydullah oğulları” olarak tespit etti”. 23

Uhud`da İslâm ordusunun kullandığı parola; “öldür öldür. ”

Hendek`de; “onlar galip gelemez” idi.

Hz. Peygamber düşmanların ittifak etmelerini engellerdi. Bunun en güzel örneği Hendek savaşında verilmiştir. Kendisi yeni Müslüman olmuş fakat İslâm`ı kabul ettiği herkes tarafından bilinmeyen Nuaym b. Mes`ud, Hz. Peygamber kendisine verdiği teklifle hareket ederek Kureyza oğulları ve Mekke müşriklerinin ittifakını engellemişti.24

Hz. Peygamber fitneye sebep olan elebaşlarının öldürülmesine cevaz vermiştir. Elebaşlarının ortadan kalkması küfrün önünde duran zırhın ortadan kalkması demekti; ama kesinlikle kadın ve çocuklara bir zarar verilmezdi.25

Hz. Peygamber savaş zamanların da ve gönderdiği seriyyelerle bu küfür önderlerinin öldürülmesini hedeflemiş, sahâbeye bu anlayışı vermişti. Seriyyeler sadece müdaafa endişesiyle tertip edilmiş değildir. Bazen doğrudan doğruya müşrik bir kabilenin İslâm’a tâbi olmasını temin için yapılmıştır. 26

Başarılı bir savaş stratejisi için gerekli olan organizasyon, cihada teşvik,27 sürpriz, hücuma dayalı aksiyon, güvenlik, hareketlilik, sürat, gücün tasarruflu kullanılması, merkezi kumanda, bölge coğrafyasının etkin kullanımı, gizliliğin korunması, sağlam ve sistemli istihbarat28 gibi temel yöntem ve prensiplerin Hz. Peygamber tarafından büyük bir maharetle

23Buhari, Cihad, 92; Vâkidî, Meğâzî, I, 71; İbn Sa`d, Tabakât, II, 15

24 İbn Hişam, Sire, III, 240; Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Trc: M. Sait Mutlu, İrfan

Yayınevi, İstanbul, 1972, 279,

25 Malik b. Enes, Muvatta, Komisyon, Beyan Yayınları, İstanbul, 1994, Cihad, 3 26 Mustafa Fayda, İslâmiyetin Güney Arabistan’da Yayılışı, Ankara, 1982, s. 50 27İmam Malik, Muvatta, Cihad, 21

(16)

16 uygulandığı görülmektedir.

Hz. Peygamber, uyguladığı savaş stratejisiyle düşmana hemen her zaman sürpriz yapmış, büyük harekâtların altısında, küçüklerin dokuzunda düşmanı tamamen hazırlıksız yakalamıştır. Bu sayede askerî seferlerinin yalnız üçte birinde savaş meydana gelmiştir. Gönderdiği seriyyelerin otuz ikisinde düşman tamamen sürprizle karşılaşıp direnememiştir. Yalnız dokuzunda küçük çaplı çatışmalar, Mûte`de ise savaş meydana gelmiştir.

Hz. Peygamber`in savaş stratejisinde insan ve mal kaybının asgaride tutulması önemli bir ilke idi. Bu sebeple harekâtlarda silahlı çatışma olmaması için özel tedbirler alır, anlaşmazlığın savaş yapılmadan halli için büyük gayret gösterirdi.29

Savaşlarda en sıkıntılı durumlar karşısında bile paniğe kapılmayan ve acziyet göstermeyen Hz. Peygamber bir kumandanda bulunması gereken güçlü irade ve cesaret, sabır ve tahammül, tereddütsüz sorumluluk üstlenme, emri altındakileri iyi tanıma, onlara karşı adil davranma, zorluklara birlikte göğüs germe, güven ve saygı telkin etme, süratle doğru ve tereddütsüz karar verme, yardımcılarına danışma, sır saklama, zaferle şımarmama ve yenilgiden yılmama gibi vasıflara sahipti.30

Mümkün olduğu ölçüde kendi zamanında mevcut askerî alet ve araçları kullanmaya önem verirken31 askerinin moralini yüksek tutma hususunda büyük başarı göstermiş, maddi ve manevi güçler arasında mükemmel bir denge kurmuştur. İnsan psikolojisine ve sosyal ilişkilere önem vermiş, karşılıklı sevgi ve saygı, yönetici ve kumandanlara itaati, çekişme ve ayrılığa düşmemeyi tavsiye etmiş, askerî harekatlar sırasında bile ashabın özel meseleleriyle ilgilenmekten geri durmamıştır. 32

2. HULEFÂ-İ RÂŞİDÎN DÖNEMİ FETİH SİYASETİNE GENEL BİR

BAKIŞ

Hz. Peygamber’in vefat etmesiyle irtidat hadiseleri başlamıştı. Hz. Ebûbekir bazı kabilelere gözdağı vermek, Mûte`nin intikamını almak için Üsâme ordusunu harekete geçirdi. Ordu hareket edince, Hz. Ebûbekir yaya olarak yürüyor, Üsâme ise binekle gidiyordu. Üsâme : “Ey Rasûlullah (s. a. v. )'in halîfesi! Ya sen de bin, ya da ben ineyim” dedi. Hz. Ebûbekir;

29 Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 275, Ahmet Özel, “Muhammed”, DİA. , XXX, 437 30 Ahmet Özel, “Muhammed”, DİA. , XXX, 438

31 Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 275, 32 Ahmet Özel, “Muhammed”, DİA. , XXX, 438

(17)

17

“Vallahi ne ben binerim, ne de sen inersin ! Bir saat olsun, ayaklarım Allah yolunda tozlansın. Çünkü gazinin Allah yolunda attığı her adıma yedi yüz sevap yazılır, derecesi yedi yüz derece yükselir ve yedi yüz günahı silinir” dedi. Hz. Ebûbekir, Üsâme'ye orduda bulunan Hz. Ömer'in Medine'de kalması ve kendisine yardım etmesi için ondan izin isteyecek kadar değer vermiş ve şöyle demişti: “Ömer'i bana yardımcı bırakmayı uygun görürsen bırakıver.” Üsâme de öyle yapmıştı.33

Hz. Ebûbekir, Üsâme'ye şu talimatı verdi ve tavsiyelerde bulundu : «Hıyanet etmeyiniz, zulmetmeyiniz, haddi tecavüz etmeyiniz. Kimsenin azasını kesmeyiniz, çocukları, ihtiyarları, kadınları öldürmeyiniz. Hurma ağaçlarını kesip yakmayınız. Yemiş veren ağaçlara dokunmayınız, koyun, inek ve develeri (gıdadan başka bir maksatla) kesmeyiniz. Yolda manastırlara kapanmış kimselere rastlayacaksınız, onları kendi hallerinde bırakınız. 34

İşte Rasûlullah(s. a. v.)'ın Halîfesi Hz. Ebûbekir, Müslümanlar için savaş âdabını bu şekilde vâzetti. Onlara zayıflara iyi davranmalarını tavsiye etti, insanlara mal ve can emniyeti vermelerini, dinî inançlarına taarruz etmemelerini teşvik etti. Üsâme, bu yiğit delikanlı, takva sahibi genç komutan, bu siyâseti Kitap ve Sünnete uygun olarak uygulayacakların en iyisiydi. İşte bu durum, bu yüce din vee yüce Peygamber’in ortaya koyduğu, Müslümanların halîfelerinin ve güçlü komutanlarının uyguladığı en parlak bir misal sayılmaktadır.

Üsâme'nin zaferle dönmesi, ridde savaşlarından dolayı üzüntüye düşmüş olan Medine halkını son derece sevindirdi. Ve onun bu zaferi, Sûriye fetihlerine yöneltilen akınların başlangıcı sayıldı.

Hz. Ebûbekir, Halid b. Velid gibi değerli komutanları İslâm`ın hizmetinde kullanması İslâm ordusunun şekillenmesini de etkilemiştir. Yermûk savaşında Müslüman ordusu kırk bin iken Bizans ordusu iki yüz elli bini bulmaktaydı. İslâm cephesinde varlık, heyecan, sevk, azim, gayret bütün bunların neticesi olarak ölümü küçümsememek hatta benimsemek, Bizans cephesinde ise, varlığı sayıca nispetsiz çokluk, silahlarında mükemmellik ama hepsinde tereddüdün sembolü olan bir soru işareti dikkat çekiyordu. Her Müslüman askerine 10 Bizanslı düşmesine rağmen Halid b. Velid`in askerî dehası sayesinde Müslümanlar, Bizans`a tarihinde

33 Hasan İbrahim Hasan, Siyasî, Dinî, Kültürel, Sosyal, İslâm Târihi, Komisyon, İstanbul, 1983, I, 278 34 Mustafa Fayda, “Ebûbekir”, X, 104

(18)

18 almadığı bir yenilgi tattırıyorlardı.35

Hz. Ebûbekir'in, güçlü, zengin ve geniş nüfuz sahibi İran ve Bizans İmparatorlukları gibi iki büyük devlete karşı, bir anda savaş açması, onun siyâsî dehasının üstünlüğünü ve azimetinin kuvvetini göstermektedir. Ancak bu iki devletin büyüklük ve kuvvette örnek gösterilecek seviyede bilinmeleri bizi şaşırtmasın. Çünkü bunlar sadece görünüşte büyük devletlerdi. Kralların istibdat ve zulümleri, dinî ihtilaflar, lüks, sefahat ve iktidar rekabetleri bunları zayıflatmıştı. Buna karşılık İslâm birliği sağlanmış bulunuyordu.

Hz. Ebûbekir, savaşı seven, yemede, giymede güç hayat şartlarına alışkın, aynı zamanda güçlü iman sahibi, din uğrunda şehit olmayı arzulayan genç Arap toplumunda, bu iki büyük devlete son verecek gücü bulmuştu.36 İslâm`ın temel prensiplerinden olan zekatı vermeye yanaşmayan kabilelerle savaştı. Yalancı Peygamberlik iddialarında bulunan Tuleykâ ve Müseylime üzerine Halid b. Velid komutasında 4000 kişilik ordu gönderilerek tehlikeleri bertaraf edildi.

Halîfe Ebûbekir Hz. Peygamber’in fetih siyasetini devam ettirdi. Bu anlam da Halid b. Velid`i Sâsânîler’e gönderdi. Böylece gelecek dönemde en hızlı fetihlerin yaşanacağı Irak ordusu ve başkumandanlığı kurulmuş oldu. Birkaç ay sonrada Sûriye, Filistin ve Ürdün taraflarına ordular yollandı.37 Bu da dönemin ikinci büyük devleti Bizans`a bir gözdağı aynı zaman da diğer baş kumandalıkların kurulmasıydı.

Hz. Ebûbekir ticari öneme haiz şehirlere yönelerek düşmanın can damarını kesmeyi ve İslâm devletinin ekonomisini güçlendirmeyi hedeflemiştir. Sâsânîler’in erzak ve silah ambarı Enbar’ı barış yoluyla, ticaret kervanlarının uğradığı çok önemli bir menzil olan Sûriye Arabistan çölünün birleştiği Aynü`t-Temr`i savaşarak fethetti.

Tebûk savaşında zarar gören bölge halkının güvenliğini sağlamak üzere her biri üçer binden oluşan bir ordu hazırladı. Kayseriyye ve Gazze şehirlerinin fethedilmesinden sonra Ecnadeyn savaşıyla Filistin kapıları Müslümanlara açılmış oldu. 38

Hz. Ebûbekir`in vefatıyla birlikte, İslâm`ın en muhteşem simalarından Hz. Ömer halîfe

35 Ali Rıza Sağman, Atlas Okyanusundan Çin Seddine Kadar İslâm Fütühâtı, nşr: Hayreddin Güldiken, İstanbul,

1965, s. 998

36 Mustafa Fayda, “Hulefâ-yi Râşidîn”, D.İ.A, İstanbul, 1998, XVIII, 327 37 Mustafa Fayda, “Ebûbekir”, D. İ. A, İstanbul, 1994, X, 104

(19)

19

oldu. Hz. Ömer Filistin, Ürdün ve Sûriye`nin fethinden sonra Mısır`a yöneldi. Mısır, Bizans`ın tahıl ambarı vazifesini görüyordu. Üstelik vergiler arttıkça artmıştı. Yerli halk artık vergilerini ödeyemez olmuştu. Öyle ki bu vergiler, sadece yaşayanlar üzerine konulmamış hatta ölülere de geçmişti. Zira muayyen bir ücret ödemeksizin ölülerin defnine bile izin verilmiyordu. Mısır halkı, Bizanslılar tarafından kendilerine gönderilen askerî ve mülkî idârecileri barındırmağa, ihtiyaçlarını temine, üzüntülü ve sıkıntılı anlarında dahi onların ihtiyaçlarını bol bol sağlamaya devam ederken son yıllarda askerlerin yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını karşılamaya da mecbur tutulmuşlardı. Bu ağır yük, Mısır halkının zayıflamasına büyük sıkıntı ve darlığa düşmesine sebep olduğu gibi, Bizans idâresine karşı kin ve öfkelerini artırmıştır. Aynı şekilde dinî ihtilafların da küçümsenemeyecek etkileri vardır. Bu yüzden, önce İranlıların daha sonra da Müslümanların Mısır`ı istilasına zemin hazırlanmıştı.39

Hz. Ömer fetih sayesinde Mısırlı halkı İslâmiyet’e kazanabilmek için fetihten sonra şehir ahalisini Ehlü`z-zimme kabul ederek dileyenin çıkıp gitmesi, dileyenin yerinde kalmasını serbest bıraktı. Kiliselere dokunulmadı. Bütün bunların neticesinde Mısır İslâm`a kazandırılmış oldu.40

Yine İranlılarla yapılan savaşlarda Sâsânî hanedanlığı altında ezilmiş olan halka özgürlükleri teslim edildi. Hatta Hz. Ömer`in sadeliğini gören İran elçisi Müslüman oldu.41

Hz. Osman`ın hilafeti ile birlikte İslâm ordularının İran içlerine doğru süratle ilerlediği görülmektedir. Bu dönemde İsfehan, Kirman, İrminiyye, Gürcistan, Dağıstan ve Azerbaycan, Arran bölgesiyle Tiflis alınarak İran`ın fethi büyük ölçüde tamamlandı. Hz. Osman, Erdebil merkez olmak üzere Azerbaycan`ın çeşitli şehirlerine askerî birlikler yerleştirdi. Öte yandan İran`a karşı yapılan seferler Bahreyn`den deniz yoluyla da sürdürüldü. Bu yolla bölgenin diğer şehirleri Müslümanların idâresine geçti. 30/651 yılına girildiğinde bütün İran İslâm hakimiyetine girmiş bulunuyordu. 31/652 yılı ortalarından ise bu günkü Afganistan sınırları içerisinde yer alan Belh, Herat, Buşenc, Nişâbur, Tûs gibi önemli şehirlerden olaşan Horasan`ın fethi için ilk adımlar atıldı ve bu merkezler kısa sürede ele geçirildi.42 Bizans İmparatorluğunun, Araplarla ırkî birliği, dil yakınlığı ve ticari münasebetleri olan vilâyetlerini fethetmek, Müslüman Araplar için kolay oldu. Bunun yanında Bizans devletiyle, onların egemenliğinde bulunan milletler arasındaki mezhep farklılıkları ve ahâliyi ezen vergiler

39 Hasan İbrahim Hasan, İslam Tarihi, I, 300 40 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Târihi, I, 306

41 Hakkı Dursun Yıldız, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi, İstanbul, 1992, II, 84 42 G. Levi, Della Vida “Osman”, İA, İstanbul, t.s.z., IX, 429

(20)

20

sebebiyle meydana gelen nefret, Müslümanların işini daha da kolaylaştırmıştı. Dolayısıyla bu halk, Bizans idâresinden ve Bizans kilisesinin istibdadından kurtulmak için Arapların egemenliğini seve seve kabul etti.43

Hz. Ali`nin hilafeti döneminde hemen hemen hiçbir fetih hareketine teşebbüs edilmemiş, sadece 39/659 yılı başlarında Haris b. Mürre el- Abdî fetih amacıyla gittiği Sind bölgesinden bir miktar ganimet ve esir ele geçirmiştir.44

Hulefâ-i Râşidîn dönemi fetih siyasetine genel hatlarıyla baktığımız zaman Hz. Ebûbekir Suriye ve filistin kapılarını açarken, Hz. Ömer ve Hz. Osman fetih kuşağını genişleterek devam ettirmişlerdir. Hz. Ali döneminde ise iç mücadeleler gereği ferdî bir takım mücadeleler hariç fetih hareketleri olmamıştır.

43 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Târihi, IV, 279 44 Mustafa Fayda, “Hulefâyi Râşidîn”, XVIII, 328

(21)

21

I. BÖLÜM

MUÂVİYE B. EBÎ SÜFYAN DÖNEMİ FETİH SİYASETİ

1. HALİFELİK ÖNCESİ FETİHLERİ

Muâviye dönemini iki kısma ayırarak inceledik. I. kısımda halifelik öncesi fetihleri II. kısımda halifelik sonrası fetihleri ele aldık. Halifelik öncesi fetihlerde komutanlığa yükseliş merdivenlerinden, ordu içerisindeki fonksiyonlarından ve Sûriye valiliği dönemindeki özellikle denizciliğin gelişimi ile ilgili hizmetlerinden bahsettik. Siyasî dehasıyla iktidar yolunda bütün yolları kovalamış, hedefine giderken olayları lehine çevirmesini bilmiştir. Cemel ve Sıffin savaşı ile Tahkim olayını sıçrama noktası olarak kullanmıştır. O dönemi üç gruba ayırırsak; Hz. Ali taraftarları, Muâviye taraftarları ve Hariciler vardı. Üç grupta birbirine muhalif davranıyordu. Muâviye siyaset olarak Hz. Ali`yi şehit eden Hariciler üzerine Hz. Ali taraftarlarını göndermiştir. Dolayısı ile muhalif grupları birbirine çarpıştırarak kendisi güç kazanmıştır.

1. 1 MUÂVİYE KOMUTANLIK YOLUNDA

Dinden dönme hareketlerinin bastırılmasından sonra halîfe Ebûbekir Hz. Peygamber’in Şam’ı fethetme isteğini yerine getirmek için sahâbenin önde gelenleriyle istişare etti ve Sûriye üzerine asker gönderilmesine karar verildi.

Bunun üzerine halîfe Ebûbekir civardaki bütün kabilelerden yardım istedi. Onları Allah yolunda cihada teşvik etti. Dünyalık olarak da Rumlardan alınacak ganimete dikkat çekti.45

Hz. Ebûbekir’in Şam seferinin sebepleri şunlardır:

1. Hz. Peygamber’in vefatı nedeniyle yarım kalan Şam seferini tamamlamak.

2. Ridde harpleri nedeniyle sarsılan hilafet makamını kurtarmak ve kabile asabiyetini kırmak.

3. İslâm toplumundaki birlik ve düzeni sağlayarak bünyeyi sağlamlaştırmak.

(22)

22

4. Her ne kadar Fars savaşlarıyla yorgun düşmüş olsa da düzenli bir ordu ve devlet geleneğine sahip Bizans’ın yayılma politikasını önleyerek Rumların Şam bölgesindeki baskı ve şiddetlerini kırmak.

5. Müslümanları cihada sevk ederek bilinçlerinde oluşan “güçlü ve kalabalık Rum”psikolojik eşiğini aşmak.

Gönderilen cihada teşvik mektupları kabileler nezdinde de anlamını buldu. Medine-i Münevvere Şam ve Irak meydan savaşlarında yer almak için Arap Yarımada’sının her yönünden (Mekke, Taif, Yemen, Necid, Hicaz) gelen kuvvetlerin toplandığı bir merkez konumuna geldi.46

Halîfe Ebûbekir, Şam için; Şurahbil b. Hasene, Amr İbnu’l-Âs ve Yezîd b. Ebî Süfyan’ı komutan olarak seçmiştir. Bu üç ordu komutanının emrinde yaklaşık yirmi dört bin asker mevcuttu.47

Aslında üçüncü komutan olarak Hz. Ebûbekir Ümeyye oğullarından olan Halid b. Said b. el-Asi’yi seçmişti, fakat taassup sahibi olması gerekçesiyle Hz. Ömer´den veto yedi ve Yezîd komutan olarak atandı.48 İlk ordu Yezîd bin Ebî Süfyan komutasında Medine’den49 yola çıktı ve bu orduda Muâviye de sancaktardı.50

İslâm fetihlerinin başlamasıyla birçok kabilenin kuzeye doğru yola çıkmasına sebep ilk planda cihat olmakla beraber diğer bir etken de fetihler sonucu zengin beldelerden elde edilecek ganimetlerdir. Yezîd b. Ebî Süfyan halîfe Hz. Ebûbekir’in emriyle Tebûk51 yolunu takip ederek Rumlarla ilk sıcak teması sağladı ve Gazze’nin köylerinden biri olan Dasin’de Gazze Patriği mağlup edildi. 52

İslâm kuvvetleri Rumların büyük hazırlık içinde olduklarını gördüler. Genel komutan Halîfe’den yardım istemek durumunda kaldı. Taberî Tarihî’ndeki ifadeye göre; Hz. Ebûbekir

46 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 156

47Taberî Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, (310/922) Târîhu’l-Ümemi ve’l Mülûk, Kahire, 1939, II, 589;

Bessam el-Aselî, Muâviye b. Ebî Süfyân, Beyrut 1398/1978, s. 35

48 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 156; Taberî, Tarih, II, 586; İbn A’sem, Ebû Muhammed Ahmed (314/926),

el-Futûh, Beyrut, 1986, I, 83

49 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 156; Celaleddin es- Suyûtî Abdurrahman b. Ebî Bekr (v. 911/1505), Târihu’l

Hulefâ, thk: M. Muhyiddin Abdülhamid, Mısır, 1952, s. 195

50 İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muâviye b. Ebî Süfyan, Ankara, 1990 , s. 76 51 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s.157

(23)

23

istenen bu yardıma binaen etrafına toplanmış bir grup insanın başına da Muâviye’yi komutan olarak atadı ve Yezîd’e katılmalarını emretti.53 Muâviye de bu grubu Yezîd’in kuvvetlerine dâhil etti.54

Bu olay Muâviye’nin fetih hareketlerinde ilk defa komutan sıfatıyla yer almasını sağlıyordu.55

İrfan Aycan Muâviye’nin yardımcı kuvvetlerin başında yer almadığını savunur. Belâzürî’ye56 dayanarak Muâviye’nin gönderilen yardım kuvvetlerinin başında isminin geçmediğini belirtir.57

Muâviye müstakil bir komutan olarak değil de kardeşi Yezîd’le birlikte Yermûk’te (13/633) ordunun sol kanadında görev almıştır.58

Anlaşılan o ki Muâviye resmi anlamda komutan olmasa da fiilî anlamda hareketleri yönetmede abisi Yezîd’i yönlendiriyordu.

Hz. Ebûbekir’in vefat etmesi fetih hareketlerinde hiçbir sapmaya yol açmamıştır. Hz. Ebûbekir zamanında Ecnadeyn, Gazze genel anlamda Filistin, Mercü–Sufer, Dımaşk, Fihl, Hımıs59 Baalbek (Lübnan) fethedildi60 Ecnadeyn, Bisan ve Gazze’nin fethinden sonra hezimete uğrayan Rum kuvvetleri tekrar bir araya toplandılar.

Bunun üzerine Amr ve Şurahbil yeni halîfe Hz. Ömer’den yardım istemek zorunda kaldı.61 Hz. Ömer onları desteklemek amacıyla Yezîd’i gönderdi. Yezîd’in öncü kuvvetlerinin başında da Muâviye b. Ebî Süfyan vardı.62 Fetihlerde gösterdiği yaralılıktan dolayı Hz. Ömer’ in isteğiyle Yezîd kardeşi Muâviye’yi Kayseriyye’yi fethetmek üzere gönderdi. Hz. Ömer mektubunda Muaviyye’ye hitaben “Kayseriyye’ye seni tayin ettim. Allah ordunu üstün kılsın, sözün özü güç ve kuvvet Allah’tan gelir, O Rabbimizdir. O bizim dayanağımız ve

53 Taberî, Tarih, II, 589; Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 35 54 Taberî, Tarih, II, 589

55 Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 35

56 Geniş bilgi için bkz., Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 156-160 57 İrfan Aycan, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 76

58 İrfan Aycan, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 77 59 Vâkidî, Fütûhu’ş- Şam, s. 76

60 Taberî, Tarih, III, 98; İbn A’sem, el-Fütûh, I, 119 -170

61 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s.168; Taberî, Tarih, II, 101; Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 35 62 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, S.168

(24)

24

Mevla’mızdır. O ne güzel Mevla ve ne güzel yardım edendir” yazıyordu.63 Bu şekilde komutanlık yolunda Muâviye’nin yıldızı parlıyordu.

1.2. KAYSERİYYE’NİN FETHİ

Şehrin kalabalık bir nüfusunun muhkem kale duvarlarının olduğu bir tarihi kaynaklardan anlaşılmıştır. Üstelik doğunun merkezi yerlerini kaybederek hezimete uğrayan Rumlar da sorumluluğu üzerlerinden atmak için Kayser idâresinde toplanıyorlardı.64 Bu belki onlar için nihai savaş olacaktı.65 Kayseriyye66, etrafındaki yerlerin Müslümanlarca fethedilmesinden dolayı ancak deniz yoluyla Bizans’tan yardım alabilirdi. Ancak Bizans’ın da Akdeniz’de kendini tutacak hali kalmamıştı.67 Bu arada şehre Bizans’tan gelen yardımlar Müslüman askerlerin büyük mukavemeti ile engelleniyordu.

Muâviye Kayseriyye`lilerle karşılaşıncaya dek içeriye ani hücumlar yaparak geri çekiliyordu. Böylece düşman kaleye kapatıldı. Fakat her gece surlarında yüz bin askerin dolaştığı kalede Muâviye zaferden ümidini kesmişti. Ancak Yusuf isminde bir Yahudi’nin şehrin içine giden kanalizasyon çukurunu gösterdiği 68 ve bunun üzerine Müslüman askerlerin şehre girerek, yüz bin askerden oluşan Kayser ordusunun seksen binini öldürdüğü ve zaferin Müslüman ordusunun olduğu belirtilir. (18/639)

Savaş sonucunda Muâviye esir aldığı düşman askerlerini hapsettirdi. Daha sonra dört bin kadar esir Ensar yetimleri arasında dağıtılmak bir kısmı da Müslümanlara okuma yazma öğretmek üzere Hz. Ömer’e gönderildi.69 Sevinçli haber halîfeye ulaşınca Allah’a hamdetti. 70 Müminlerin emiri bir fermanla Muâviye’yi Şam ordularının başına tayin etti.71 Hz. Ömer Şam ziyaretine çıkarak Beytülmalin erzakını teslim etti. Mahalle ve bölgeleri isimlendirdi. Halîfe Ömer Şam’a geldiğinde, Muâviye onu, hükümdarların şekil ve kıyafetinde süs ve ziynetlerle karşılamıştı. Hz. Ömer Muâviye`nin bu kıyafetini beğenmedi ve: “Ey Muâviye! Kisraları mı

63 Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 36 64 İrfan Aycan, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 80 65 Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 37

66 Kayseriyye; Şam denizi sahilinde bulunan bir yerleşim yeridir. bkz. Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî

Süfyan, s. 37

67 Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 37

68 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 201; İrfan Aycan, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 81; İbrahim el-Adevî, el

Emeviyyûn ve’l Bizantiyyûn, s. 46

69 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 201

70 Taberî, Tarih, III, 101; Lammens , “Muâviye” DİA. VIII, 438

(25)

25

örnek alıyorsun?” diye serzenişte bulundu.72 Şurahbil bin Hasene’nin Ürdün’den azledilip yerine Muâviye’nin getirilmesi üzerine Şurahbil müminlerin emirine sitemle, beni nahoşluğumdan dolayı mı azlettin diye sordu. O da her “ikiniz de bana sevimlisiniz ancak ben adamın kuvvetlisini istiyorum”, buyurdu. 73

1. 3. ŞAM VALİLİĞİ DÖNEMİ FETİHLERİ

Muâviye’nin Şam valiliğine tayin edilmesi İyad b. Ganm’in ani vefatı üzerini gerçekleşmiştir. Halîfe vali Muâviye’ye daha önce Amr İbnü’l-Âs tarafından fethedilmiş fakat Rumların kışkırtmasıyla anlaşmalarını bozan Gazze ve Askalan üzerine sefere çıkılmasını emretti. Stratejik öneme haiz şehir Muâviye tarafından zapt edildi.74 Rumlar 24/644’de sahil boyunca kapsamlı bir hücuma geçerek Trablus’a geçtiler. Muâviye de Süfyan b. Mücib el-Ezdî komutasında Şam ordusunu Trablus üzerine gönderdi.75 Şehrin kara ve denizle irtibatı kesilerek kuşatıldı. Süfyan şehre bir kaç mil uzakta Süfyan kalesi diye bilinen kaleyi inşa etti. Süfyan’ın kuşatması üzerine kalelerine sığınan şehir halkı Bizans hükümdarı Herakl’den yardım istediler. Yardımın gelmesiyle Bizans gemilerine binerek şehri terk ettiler. Giderken de yanlarında taşıyamayacakları eşyaları yok ettiler. Muâviye Ürdün yahudilerini şehri imar etmek şartıyla Mina denilen bölgeye yerleştirdi. 76

Daha sonra Muâviye bizzat kendisi sahildeki Sur, Yafa gibi şehirleri fethederek İslâm topraklarına kattı.77 Oralara mücahitleri yerleştirdi. Muâviye 25/645’de Rum diyarına ulaşacak bir orduya komutanlık ederek, Tarsus ve Antalya’ya ulaştı. Kalelerin terkedilmiş bir halde olduğunu gördü. Şamdan ve Cezire bölgesinden terkedilmiş kalelere asker taşıdı.

Muâviye’nin Rum beldelerine ilişkin ilk seferleri taciz seferleri olarak başlar. Onun komutanlığında Kuzey Rum beldeleri ani baskınlara maruz kaldı. Baskınlar Amanos dağları üzerinden yapılarak Bizans birlikleri ansızın sıkıştırılarak yıpratılıyor, yıldırma hareketleri sonucu mevzilere geri dönülüyordu. Muâviye 26/646 yılında on bin kişilik bir ordu ile yola çıktı. 78 Aslında buralarda at oynatmanın kolay tarafı Herakl’in Yermûk’te Müslümanlara karşı

72 İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed, Mukaddime, Çev: Zakir Kadiri Ugan, İstanbul, 1989, I, s. 513, 73 Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 39

74 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 203

75 İbrahim Adevî, el-Emeviyyûn ve`l Bizantiyyûn, s. 48

76 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 203; İbn A`sem, el- Fütûh, I, 263 77 İbn Asem, el-Fütûh, I, 263

(26)

26

almış olduğu ağır yenilgiden dolayı İstanbul’a kaçarken79 yerleşim yerlerini tahrip ederek boşaltmasıydı. Bu kaçış Müslümanları daha da cesaretlendirdi ve Anadolu içlerine seferleri teşvik etti. Bu seferlere yaz, kış seferleri deniliyordu.

Yazın imparatorluğun arazisine girilerek akınlar yapılıyor, kışın ya imparatorluk arazisinde mevzileniliyor ya da İslâm topraklarına geri dönülüyordu. İslâm ordusunda ilk aşamada amaç; toprak kazanmak veya zapt edilen büyük şehirleri elde tutmaktan ziyade Bizans’ın psikolojik olarak çökertilmesiydi. Muâviye bu seferlerinde bol bol ganimet ve Bizans esirleriyle de dönmekteydi. Yaz, kış seferleri Bizans arazisi ile İslâm devleti arazisi arasında oldukça geniş bir alanın tabiri caizse sınır bölgesinin oluşmasına yol açtı. Muâviye, askerin üzerindeki manevi etkisini düşünerek Rasûlullah efendimizin sahâbileri olan Ubâde b. Samit Halid b. Zeyd Ebû Eyyüb el-Ensârî, Ebû Zerr el-Ğifarî, Şeddad b. Evs gibi kişileri de gazalarda hazır bulunduruyordu.80

Başından beri Muâviye belki sadece bir yağma ile de iktifa edebileceği seferler düzenliyor ancak düşmanın zayıf ve zeminin müsait olduğu bölgeleri istila edip elde tutmaya çalışmaktan da geri durmuyordu. Arapların gayretleri umumiyetle fethedilmiş bölgeleri kesin olarak elde tutabilmek ve hiç direnmeyecek duruma düşen kısımlarda ise tamamen yerleşme emeline müteveccih idi. Nitekim Arapların Armenia`da yerleşmiş olmaları vakıası da bunu göstermektedir.

Belâzürî’ye göre Anadolu’ya ilk akın Meysere b. Mesruk kumandasında yapıldı ve Araplar çok miktarda ganimet ve esir alarak döndüler.81 Ya‘kûbî, Habîb b. Mesleme’nin bir seferinden bahsederken,82 yine Belâzürî’deki bir başka rivayete göre ise Anadolu’ya ilk akın 20/(641-642) yılında Umeyr b. Sâd tarafından Gassanî emiri Cebele b. Eyhem’i geri çevirmek maksadıyla yapılmıştır.83 Bu kişi Yermûk’te Müslümanlara karşı Bizans saflarında çarpışır. ( O devirde bu Hristiyan Arap emirleri Bizans`a tabi idiler ve bir nevi sınır muhafazası vazifesi görüyorlardı.) Yermûk’te Müslümanlar galip gelince kendiside bir Arap olmak hesabıyla onlara iltihak eder ancak Hıristiyan kalmak istediği halde Müslümanlar gibi sadece “ sadaka” (zekat) vermek “ister”, cizye vermek istemez.84 Halîfe Ömer`le görüşür. Anlaşamadıkları için adamları ile birlikte çekilip Anadolu`ya gitmek iznini alır. Bilare halîfe Cebele`nin teklif ettiği

79 İbn Asem, el- Fütûh, I, 264; Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 39 80 Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 39

81 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 235

82 Ahmed b. Ebî Ya‘kûb ( 292/904), Târihu’l Yakubî, Beyrut, 1960, II, 239 83 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 235

(27)

27

şartları kabul etmediği için pişman olarak Umayr b. Sad`ı onu ikna edip geri getirmek üzere Anadolu`ya gönderir.85

Başlangıçta bazı eksikliklere rağmen, Muâviye sonraki birkaç yıl içinde, Sûriye'nin yöneticisi olarak, yalnızca Kilikya içlerine değil, 46/646'ya gelindiğinde Amorion'a86 kadar ulaşarak, Anadolu Yarımada’sının daha iç bölgelerine akınlar düzenleyebiliyordu.87 Muâviye bu seferi sırasında Antakya ve Tarsus arasındaki kalelerin boş kalmış olduğunu görerek kendisi geri dönünceye kadar buralarda artçı garnizonlar bırakmıştı.88 Muâviye Anadolu seferine gönderdiği Yezîd b. El Hurr`a bu metruk kalelerde artçı kuvvetler bırakmasını emretti ve oda böyle hareket etmiştir.89

Muâviye; Sûriye ve Irak muharebelerinde temayüz etmiş olan Habîb. Mesleme`yi90 Armeni`a nın fethine memur etti. Habîb takriben 647`de Malatya ve Zibatra’yı91 işgal etti.92

642-651 tarihleri arasında Armeni`ada ki muhtelif mücadeleler 31/651 yılında iki yıllık bir barış antlaşması ele inkıtaa uğradı. 31/651 yılın da Büsr ve Süfyan idâresindeki Araplar iki koldan Anadolu seferleri yaptılar. Kostans, 31/651`de Muâviye`ye ismi Prokopios olan bir elçi göndererek barış talep etti ve iki yıllık bir barış antlaşması yapıldı. İmparator vergi ödedikten sonra Heraklios`un yeğeni Gregorios`u da rehin bırakmıştı. Konstans bu sözle barış antlaşmasında istifâde ile 32/652`de bir Armeni`a seferi yaptı ve Dvin`de kışlayarak93 Bizans`ın buradaki hakimiyetini kuvvetlendirmeye çalıştı. Fakat dinî baskılar ve itikadı ayrılıklar eski rolünü oynamaya devam ediyordu ve imparatorun bu seferi sadece düşmanlıkların artmasına yaradı.

Kostans`ın İstanbul`a dönüşünden sonra savaş, eskisinden de geniş bir sahada ve daha şiddetli olarak yeniden başladı. Kostans II. İstanbul`a dönünce, Ermeni Theodoros, tehlikeli bir istiladan kurtarmak için memleketi sulhen Araplar`a teslim etti.94 Kostans`ın bıraktığı

85 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 235 86 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 235 87Hodgson, İslâm’ın Serüveni, 145 88 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 235 89 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 235 90 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 282

91 Şahin Uçar, Anadolu’da İslâm Bizans Mücadelesi, İstanbul, 1990, s. 67 92 Streck, Ermeniye, İ.A., İstanbul, 1997, VI, 318

93 Streck, Ermeniye, İ.A., VI, 318 94 Streck, Ermeniye, İ.A., VI, 318

(28)

28

Bizans garnizonları Arapların yardımıyla Armeni`a dan kovuldu. 95

1. 4. İSLÂM MEDENİYETİNDE DENİZCİLİĞİN OLUŞUMU

Muâviye, Kayseriyye şehrinin fethinden beri sadece kara savaşlarının Bizans-Rum İmparatorluğunu durdurmaya yetmeyeceğini anlamıştı. Üstelik yazlıkçı ve kışlıkçı ordular karadan gelecek tehditleri bertaraf edip durdurmalarına rağmen Akdeniz sahillerinde bulunan Rum donanması hala çok etkindi ve Bizans’ın eskiye dayanan bir devlet geleneği vardı. Bu donanma İslâm hâkimiyetinin gelişmesinde bir tehdit unsuruydu. Antakya’dan başlayıp İskenderiyye’ye kadar uzanan sahil kentleri de garantörlükleri altındaydı.96 Muâviye Rumların deniz hâkimiyetini kırmak ve İslâm ordusunun karadaki hâkimiyetin tesisiyetinin denizdeki hâkimiyetten geçtiğini anlatmak için Halîfe Hz. Ömer’e mektup yazdı ve deniz filosu için izin istedi. Mektubunda" Ey müminlerin emiri! Şam’da bir köy var ki sakinleri Humus sahillerinde Rum köpeklerinin ulumasını, horozların ötüşünü işitiyorlar. Deniz seferleri için izin verseniz" şeklinde yazdı.97

Hz. Ömer denizcilik konusunda bilgisi olan Amr b. el-Âs’tan denizin ve bu işin risklerinin ne olacağı konusunda bilgi istedi. Çünkü deniz hareketi ilk defa Müslümanların başına geliyordu. Amr mektubunda cevaben deniz yolculuğundaki tehlikelerden ve Müslümanların buna hazır olmadıklarından bahsetti.98 Hz. Ömer`in bir diğer çekincesi Âla el-Hadramî’nin başına gelenlerdi. (Âla el-Hadramî Hz. Ömer`den izin almadan Bahreyn`den deniz yoluyla İran`a sefere çıkmış ve ordu büyük tehlikelere maruz kalmıştı.)

Bu olayları dikkate alan Hz. Ömer emrine muhalefet edilmemesini isteyerek Muâviye`yi Kıbrıs gazvesinden men etti. Muâviye’nin yüreğindeki yangınlar Hz. Osman’ın halîfe seçilmesi ile dindi. Üstelik Muâviye devletin yeni kadrosunda kendisini Şam ve civarının valisi olarak buldu. Kıbrıs`ın fethi için halîfeden birinci seferinde izin alamadıysa da99ikinci seferinde Kıbrıs”ın stratejik konumundan, verimliliğinden bahsederek izin almayı başardı. Hz. Osman`da ona ordunun gönüllü esasına dayalı olarak donatmasını100ve yanında ailesini götürmesi şartıyla izin verdi.

95 Şahin Uçar, Anadolu`da İslâm Bizans mücadelesi, s. 67-69 96 Bessam el-Aselî, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 40

97 Muhammed İbrahim Selim, Duhatü`l-Arab fi`l-İslâm, s. 68 98 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 218

99 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 218 100 İbn A’sem, el-Fütûh, I, 347

(29)

29

Muâviye derhal seferi başlatmak için hazırlıklara girişti. Zanaatta ileri bir şehir olan Akka’dan gemi, yelken, savaşçı ve savaş malzemelerini temin etti. Akka`da liman inşa ettirdi. Sahil şeridinde ise Müslüman askerlerin yanı sıra Rumlar ve göçmenler bulunuyordu. 101Kıptî denizcilerden de istifâde edilmiştir. Hazırlıklar gemi yada yelkenli gemi yapımıyla sınırlı kalmamıştır. Sahil kesiminin fethedilmesi sırasında Rumlardan ganimet olarak alınan gemilerde bakıma alındı.102 Bu gemilerden yola çıkarak Muâviye’nin fetih için Hz. Ömer`den niçin izin istediği daha iyi anlaşılabilir. Kıbrıs’ın alınmak istenmesinin sebebi ise;

•Müslüman muhbirlerince etüt edilen Kıbrıs`ın Akdeniz`e açılan bir ada olması hasebiyle Anadolu ve Afrika`ya yapılacak seferler için üs elde etmek.

•Denizlerdeki Rum- Bizans gücünü kırmak ve İslâm donanmasının dayanıklılık testinden geçirerek donanmanın mukavemetini artırmak.

•Müslüman askerleri devamlı faaliyet halinde bulundurarak gönüllerdeki fetih bilincini diri tutmak.

•Ganimet elde etmek

Bütün hazırlıklardan sonra 220 parçalık bir deniz filosu oluşturuldu. Askerlerin limanda toplanmasıyla birlikte Muâviye yanında karısı ve çocukları olduğu halde gemiye binerek Kıbrıs`a hareket etti. 103Deniz komutanı olarak Abdullah b. Kays atandı. (dolayısı ile İslâm denizciliğinin ilk komutanıdır) Yanında da sahâbeden Ebû Zerr, Şeddâd b. Evs, Mikdâd, Ubâde b. Samit ve hanımı Ümmü Haram bnt. Milhân104 gibi kimseler bulunuyordu. Şam donanmasını oluşturan bu kuvvetler Mısır’dan hareket eden Abdullah b. Sad’ın komuta ettiği105kuvvetlerle birleşti. Muâviye bu birliklerin hepsini komuta ederek tekbir ve tehlillerle Kıbrıs adasına ulaştı. İrfan Aycan Müslümanların adaya Şevani adı verilen ufak gemilerle çıkartma yapmış olabileceklerinden bahseder. 106

Çıkartmalardan sonra şehrin valisi ahalisiyle istişare ederek Müslümanlarla anlaşma yapılmasına karar verdi. Elçi gönderilip anlaşma şartları ortaya kondu.

101 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 169

102 İrfan Aycan, Muâviye bin Ebî Süfyan, s. 92

103 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 218; Halife b. Hayyat (240/854), Târih, Süheyl Zekkar, Beyrut, 1414/1993,

s. 160

104 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, s. 218; Muhammed İbrahim Selim, Duhatü`l-Arab fi`l-İslâm, s. 69 105 Geniş bilgi için bkz. Hüseyin Algül, Osman Çetin, İslâm Tarihi, İstanbul, 1986, II, 373 106 İrfan Aycan, Muâviye b. Ebî Süfyan, s. 92

(30)

30 Buna göre;

•Kıbrıs halkı Müslümanlara yılda yedi bin dinar ödeyecek. 107

Aslında Kıbrıs halkı aynı parayı Bizans`ada ödüyordu. İbnü’l Esîr’e göre; "Müslümanlar bu vergiyi engellemiş ve kendilerini ilgilendirmeyen bir husus olarak yorumlamışlardı"108 Belâzürî "Müslümanlar Kıbrıs halkının Rumlara vergi vermesine engel olmayacaklarını bir antlaşma şartı olarak ortaya koyar. 109

•Müslümanlar başkalarıyla savaştığı zaman Kıbrıs halkı onlara arkadan saldırmayacak . •Kıbrıs halkı Müslümanlar`ın düşmanlarının hareketlerini Müslümanlara bildirecek. 110 •Müslümanlara adadan geçiş izni verilecek buradan Bizans üzerine sevkedilebilecek.111 •Ada halkından ancak Rum olmayan birisinin kendilerine temsilci seçilmesini, böylece Rumlara fırsat verilmemesini, adaya bütün giriş çıkışların Müslümanların kontrolünde olmasını, oranın Rum baskısından korunmasına şart koştular. Ada halkı anlaşmadan sonra Müslümanlar denizde dolaştıkları vakit onlar Müslümanlara el uzatmıyorlar, Müslümanlara yardımda bulunmadıkları gibi Müslümanlara karşı düşmanlarına da yardım etmiyorlardı.

Bu sefer esnasında Milhân’ın kızı Ümmü Haram vefat etmişti. Ümmü Haram üzerine binmiş olduğu katırdan düşmüş ve boynu kırılıp vefat etmişti. Rasûlullah Ümmü Haram’a denizde ilk sefere çıkacak Müslümanlar arasında olacağını haber vermişti.112 Bu Hz. Peygamber’in mucizenin seferle beraber gerçekleşmesi demekti.

Âmiral Abdullah b. Kays113 bu bölgede denizde ve karada elliye yakın sefer yapmış bu seferler esnasında hiçbir gemi, hiçbir insan zarar görmemişti.114 28/648 yılı kış mevsimi geçtikten sonra 115 Kıbrıs deniz seferi Muâviye ve İslâm ordusu lehine zaferle sonuçlandı. Daha sonra Akkaya`ya dönüldü .

32/652 yılında Kıbrıs halkı anlaşma şartlarını ihlal ederek İslâm gazilerine karşı

107 İbnü`l-Esîr, İzzüddin Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed, (630/1232, el-Kâmil fi’t-Târih, Beyrut, 1965, III, 96;

Belâzürî, 7200 dinar olarak verir, Fütûhu’l- Büldân, s. 219

108 İbnü`l Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, III, 96 109 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 219

110 Belâzürî, Fütûhu’l- Büldân, s. 219; İrfan Aycan, Muâviye bin Ebî Süfyan, 93 111 İbnü`l Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, III, 96

112 Buhârî Cihad, 92,

113 Vâkidî, Fütûhu’ş- Şam, s. 83 114 İbnü`l Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, III, 97 115 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân,s.218

Referanslar

Benzer Belgeler

22-Fetihten Ewelki istanbul ve Fatih'e ait Menkibeler: (yayım yeri yok, yayımiayan yok). 23-Mehmet Önder, Efsane ve Hikayeleriyle Anadolu Sehir Adları, Ankara, Defne

17 Bu durumda Bizans sivil mimarisinden fetihten sonraki Osmanlı konut geleneğine fiziki olarak aktarılmış ögelerin ahşap olması beklenemez, burada kirişleri sökülmüş

İslâm Tarihi (Başlangıçtan İlk Dört Halîfe Devri Sonuna Kadar), Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1991.. İslâm’ın Serüveni-Bir Dünya

Bu bağlamda, ilköğretim matematik öğretmen adaylarının analitik geometri kavramlarını öğrenme süreçlerinde, GeoGebra yazılımının potansiyeline yönelik

A) Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) yıkıldı. B) İpek Yolu’nun denetimi Osmanlı Devleti’nin eline geçti. C) Kuruluş Dönemi sona erdi ve Yükselme Dönemi başladı. D)

Evlerin %44’ünün (497/1.120) tahrirde boş olması evlerin yıkık olduğu ya da Türklerin yaşantısına uygun olmadı görüşüyle savunulamaz. Hatta, Yani, Arrantharya

لاق هنأ يرغ هلثم ركذف لاق ملس و هيلع الله ىلص الله لوسر نأ نيهلجا رماع نب ةبقع نع يمرضلحا كلام نب يرفن

Değirmenci, romanlarda fetih öncesi Fatih’in Karaman üzerine düzenlediği seferden daha çok Bizans ile olan ilişkiler üzerinde durulduğunu ve fetih odaklı