5 TEM M UZ 2001 PERŞEMBE G U l Y i n U H I T C I • • • •
K IIIT U R
k u ltu r@ c u m h u riy e t.c o m .trH A YA TIN ÖTE YAKASI
0
-r- <
,c
FERİDUN ANDAÇ
Sait Filikle öykünün yurdunda
Şaft Faik bize, hayatı edebiyat aracıhğıyla kavrayabileceğimiz bir dünya sundu. (Fotoğraf: ARA GÜLER)
B
ellek
kutusu
"Hem bana kalırsa yazıcılık işinde, insanın yazılan pek ahım şahım olmasa da zararı yok pek. Elverir ki
namuslu olalım: Kalemimizi ne devlete, ne patrona ne de hatta millete (demagoji yapmayı, ejkdrı umumiye denilen mikrobu kastederek söylüyorum) satalım. Dahası var. En korktuğumuz mahluk olan münekkide, hatta okuyucuya bile beğendirmek gayesiyle yazı yazmadığıma göre kendimi yazıcı saymakta hakkım var mıydı, bilmem ki? ” Sait Faik
"Onda, pek çok yılların eskitip çürütemeyeceği şiirli bir deniz havası var. Her okuduğunuz zaman, burun
kanatlarımıza o hava yaklaşacak. En kötümser hikâyesini okuduktan sonra bile, açık havaya çıkmış
gibi ferahlıyorsunuz." Ömer Faruk Toprak
O
kuma
öneriler
I
* Sait Faik in. Bilgi Yayınevi ’nde “Bütün
Eserleri” adıyla çıkan, bugün 15 cildi bulan kitapları öncelikle şu düzene göre
okunmalı: Semaver (1936), Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam. Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Havuz Başı. Son Kuşlar, Alemdağda Var Bir Yılan, Az Şekerli
(1954).
* Fethi Naci, Sait Faik 'in Hikâyeciliği,
1998, Adam Yay., 136 s.
* Perihan Ergun - Ayla Kutlu (Haz.), Sait Faik Abasıyanık 90 Yaşında, 1996 Bilgi
Yay., 430 s.
* TahirAlangu (Haz.), Sait Faik İçin, 1956, Yeditepe Yay., 216 s.
Kamber’in kahvesine gitmeyeli
yıllan buldu. Yıllar dediysem de, öyle onar, yirmişer yıllar olarak al mayın. Topu topu yedi, bilemedin l( sekiz yıl.
O rtaköy’de kıyıda, caminin he men yanı başındaki bu kahve bir zamanlar sevincimdi benim.
Güne birlikte başlardık. Okuldan önceki ilk durağım, belki de ilk okulum bildiğim m ekânlann en alımlısıydı bana.
- Koltuğumun altında kitaplarım, defterlerim olurdu. Bir yel gibi ge çerdim D ereboyu’nu. Fınnın ilk müşterisi olurdum.
Simidi birlikte böler, çayın demi ni birlikte açardık. Gün kuşluğa er meden, zamanın durduğu ân’in se vincini paylaşırdık Kamber’le.
Kamber ve kahvesi birer öykü kahramanı gibi dururlardı ötemde. O, hep susardı. Derin hüzünleri ba rındıran gözlerinin taşıdığı anlam ların bir bir kahve ocağına yansıdı ğını gözlerdiniz. Gazete kesikleri, fotoğraflar, eprimiş kâğıtlara dö külmüş sözler...
-■ Bazen, “Sait Faik, Eftalikus’un Kahvesi’ni burada yazmış olmalı”, der; Kamber’i, biraz da, Mahalle
Kahvesi’nin kahvecisine benzetir
dim! Hatta, onun. Kıraathaneler r, öyküsünü okuyunca buna yüz bin
kere inanasım gelmişti.
★★★
Bir zamanlar Ortaköy’de açık ha va sinemamız, Ermeni, Rum dost larımız vardı. Sözün sükûtuyla gü nü geceye erdirdiğimiz zamanlar ‘70’lerin başıydı. O günlerden izler, renkler getiren K am ber’in kahvesi hem buluşma yerimiz hem de “üni- c versite”mizdi. Hayatın orada solu-
s duğunu hissederdiniz..
“80”lerin sonuna doğru, nice sonra, yolumu buraya düşürdü ğümde, cafeye dönüştürülmüş ha lini uzaktan görmek yetmişti bana, r Gözlerimin aradığı K am ber’in de
yitip gittiğini düşünüyordum. Ortaköy’ün renkleri solmuş, ses leri yitmişti nicedir. B ir işadamı , edasıyla cafesini yöneten Kamber
Ç ise bu değişimden paymı almıştı. Her şey değişiyordu hayatımız da: Kahveler, Kamber, bizler, kent te de bu anafordan kurtulamıyor- duk. Bu kentte bir değişmeyen, an latılan öyküler, yaşanılan hayat ve Sait Faik’ti. Bunca tarumar edilme ye karşın, gene de, nereye gitseniz o çıkıyor karşınıza. Aramızda ol saydı, eminim ki, buna canı sıkılır, alıp başını giderdi. “Dülger
Balığı-- nuı Ölümü”nü yazmaya ya da “hi
kâye peşinde” yol almaya dönerdi
yüzünü.
★★★
Sait Faik’i her okuyuşumda yaz dıklarında başka bir renk bulmam, başka bir tınıyı hissetmem; onun öykü dünyasını daha derinden kav ramaya yöneltir beni.
Buradan buluşturup birleştirdik lerimizle Sait Faik’in sizdeki im gelemi tümlenmeye yönelmiştir. Gene de eksik, açık yanlan hep bir sır gibi tutar.
Aıılatılanna, birçok okuma kat manından yola çıkarak varırım.
Öyle ki; zamanla, “neleri anlatı-
yor”un ardına düşmekten “nasıl anlatıyor”a, oradan da; anlattığı
dünyanın yanılsama durumlanna, yazarın imgelemine ulaştığımı söy lemeliyim.
Bugünlerde ise, yeniden Sait Fa- ik’e, yani öykünün yurduna dönün ce; onun üzerine uzunca bir metin yazma duygusunu yıllarca içimde taşıdığım ı iyice hissettim. Gerçi, çok önceleri “Sait Faik Öykücülü
ğünün Öykücülüğümüze EtkUe-
ri”ni yazmıştım. Ama bu kez Sait Faik’ i bir başka biçimde yazmalıy
dım. Nasıl ki her okuyuşumuzda onda farklı bir yan buluyorduk... İşte bu yanlan devşiren, onda sırlı duranı anlatan bir yazı olmalıydı bu.
Belki de bu, Sait Faik’e olan bor- cumdu!
Öykünün ne olduğunu, “ hikâye et-
me”nin ne anlamlar içerdiğini, yazı-
yaşam ilişkisini bize en çok anlatan dı. Anlatımındaki sıcaklığı ilk ele ve ren “ben-anlatıcı” üslubu/kimliğiyle bize anlattığı doğa/deniz/ada, İstan bul gerçeği ile “küçük insan”ın dün yası çekip alır sizi içine.
★ ★ ★
Sait Faik’i okurken vardığınız bu ilk kıyı etkileyicidir sizin için. Yan sıttığı her şeyin sizde bir anlamı, karşılığı vardır. Tekrar tekrar ona döndüğünüzde; yaşam ın trajikli ğinden yazıp anlattığı coğrafyanın gizem li yanlarına, onun içindeki
“gitmek” düşünden gelip gelip gi
den melankolisine; tedirgin insa nın bakışından estetik/güzellik tut kusuna, Orpheus’un sanrılarından arayışının nedenlerine varan bir dolu şeyi bulursunuz. Sözün ve an lamın simyacısı kesilirsiniz onun la.
Sait Faik’in yaşama bakış erimi, yaşadıkları, dostluk ve arkadaşlık ları, ada yaşantısı ve tüm bunların ağıştığı yazdıklarını düşündükçe; C am us’nünN obel söylevinde yan yana gelen şu üç sözcüğü anım sa rım: “Sanatım olmadan yaşaya mam.”
Hem bunsuz edemeyen hem de
“Yazmasam çüdıracaktım” diye
bilen Sait Faik; bize, hayatı edebi yat aracılığıyla kavrayabileceğimiz bir dünyayı sundu.
Sait Faik’in bu yanı, öyküsünde sürekli öne çıkardığı izlenim birli
ği ile etki bütünlüğünü de göster
mektedir.
O, içtekini dışa vururken de bu bakışımını önceler. Kural dışı ya şayışı, mutsuzluğu, “sivil itaatsizli ğ i n i n onu sürüklediği açmazlar daki hali., yer yer şaşkın, sinik, inançsız, acı içinde debelendirir onu.
“Gitmek” düşünden hiç kopm a
dığını imledim. Alıkoyam az da kendisini bu duygudan. Onun bu arayışının birçok ritüeli anlatısına ağmış; her bir bakışımının gözüke- bilen en ince ayrıntısıyla yazıda can bulmuştur. Ama, o, gidiş/ara- yış hep bir yere ulaşmak/varmak düşünü de yaşatmıştır.
Sözgelimi, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı şiirlerden biri ol duğunu sandığım “Evime dönüyo-
rum...”da şu dizelerine rastlarız: “Kapanmıyan gözümle, kapanmı- yan yaramla/ Kızaran caddelerden evime dönüyorum.”
★ ★ ★
Dizi hep dönüş çizgilerinde bu luşturan, her gün hayatın öte yaka sına dönüp bakm am ızı sağlayan Sait Faik’le yeniden buluşm anın yeridir şimdi. Yeni bir sesle, renk le, solukla öykünün yurduna adım atmanın zamanıdır..
www.feridunandac.com
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi