tasarım
CAM A HÜKMEDEN SİHİRBAZ
A .te ş te aça n ik i çiçek var. <5& aşdöndürücü ik i çiçek... Ö & iri seram ik
d iğ eri ise. cam ... O P kisi d e çiçektir am a ka ra kterleri bam başkadır.
O dberam ik, usta sın a kapım eğer... O n u n ellerin e b ıra kır ken d in i, isted iğ i
ka d a r za m a n ta n ır... ( U sta n m elleri çam ura, çam ur u sta n ın ellerine
dalanır. O Jlsta ile seram ik a ra sın d a ki b u a şk la ise a teşte ka vru la n hep
seram ik alıır. A .m a cam fa rk lıd ır. O , cisidir, p a n şır...
O d e a s k kapım eğm ez...
H a sta sın a verd iğ i sü re ik i iiç d a kika d ır...
O n u n la a şkın ı a k a d ıîi' k ısa b ir za m a n a sığ d ırır ki, u sta a kısa cık a ııı
tekra r p a ka la m a k istese d e başaram az. O n u h içb ir za m m ı ilk gördüğü
g ib i bulam az. C K arştsm a hep d a h a k a k lı çıka ı:
0 le n g i ile p a p ısı ile b a şın ı döndürür u stanın...
Birg ü l Ta ş d e m ir
" t T - T£L(
/
S
indrellayı hepimiz biliriz... Kötü üvey anne ve iki çirkin üvey kar deşin her türlü eziyeti reva gördükleri Külkedisi... Bir gün kral oğ lunun evleneceği kızı seçmesi için ülke nin bütün genç kızlarının davetli olduğu bir balo düzenler. Külkedisi bu baloya bir iyilik perisinin yardımları ile katılır. Güzel bir prensese dönüşen Külkedisi geceyarısı balodan kaçarken camdan ayakkabısını kaybeder. Prens, bu ayak kabı ile bütün ülkeyi dolaşarak prense sini arar. Ayakkabı bir tek sahibinin ya ni Külkedsi’nin ayağına uyar. Camı, ayakkabıya dönüştüren perinin sihirli değneğiydi ve bu sihirle Külkedisi ölün ceye dek mutlu yaşadı...CAM SİHİRBAZI...
Gemicilerin Mısır'da keşfettiği cam, bizde Üçüncü Selim zamanında kullanıl maya başlamış. Mevlana Kapı’daki ufak ufak imalathanelerdeki camcılara, Üçüncü Selim büyük saygı duyarmış. Daha sonra, Beykoz camcılığı diye bir sanat gelişmiş. Bugün ise cam, ustanın ellerinde değil fabrikalarda şekil alıyor. Teknoloji ile birlikte cam ustalarının sa yısı ise gittikçe azalıyor. Ve cam eskisi gibi dikbaşlı olamıyor. Teknoloji karşı sında daha mağrur. Ancak hala cam si hirbazları var. Bunlardan biri 67 yaşın daki Yusuf Görmüş...
Yusuf Görmüş, fabrikadakilerin ifade siyle Yusuf Usta, tam 53 yıldır cam si hirbazlığı yapıyor. 1944 yılında Paşa- bahce Cam Fabrikası’nda başladığı cam serüvenine hala devam ediyor. Aslında onun camla tanışması çok daha öncesi ne dayanıyor. “Biz esasında Bulgaristan göçmeniyiz” diyerek söze başlayan Yu suf Usta, babasının camcılığı Bulgaris tan'da öğrendiğini anlatıyor. Babası ve arkadaşları Atatürk’ün Türkiye'de bir cam fabrikası kuracağını duydukları za man herşeylerini topladıkları gibi solu ğu Paşabahçe’de alıyorlar. Öyle ki fabri ka henüz faaliyete geçmeden onlar Pa- şabahçe'nin bir ferdi olmaya başlıyorlar bile. Yusuf Usta o zaman beş yaşınday mış ve o günleri şöyle anlatıyor:
“Ben bu köyde elektrik olmadığı, köşe- başlarında gaz lambalarının olduğu za manları biliyorum. Bu kadar insan yok tu. Hep bu köyde yaşadım. Paşabahçe Cam Fabrikası'nın açılışını çok iyi hatır lıyorum. O zaman altı yaşındaydım.
Rahmetli İsmet İnönü ve Celal Bayar fabrikanın açılışını yapacaklardı. A n nem de beni açılışa götürdü ve ‘bak, iş te İsmet İnönü’ dedi. Bu sahne belleği me olduğu gibi kazınmış.” Fabrika hiz mete girince, Yusuf Usta’nın babası ve arkadaşları amaçlarına ulaşıyorlar ve fabrikada çalışmaya başlıyorlar.
Yusuf Usta Paşabahçe Cam Fabrika sında işe başladığı zaman henüz 14 ya şındadır ve camcılığa başladığı günleri şöyle anlatıyor; “1944 Türkiye’sini düşünün okul yok, şu yok bu yok. Biz de orta okula gittik, sonra da buraya geldik. Benim babam şöyle derdi; ‘Or ta okuyan, lise okuyan, beyaz gömlek giyip kravat takan camcı olmaz. Sonra mecbur da değiller’ derdi.” 28 yaşına kadar standart işleri yapıyor, ayaklı bardak ve benzeri işler... Takvimin yap rakları 1958 yılını gösterdiğinde Yusuf Usta'nın yaşamındaki takvimin yaprağı da değişmeye başlıyor. O dönem Paşa bahçe Cam Fabrikası’nın Genel Müdürü olan Şahap Kocatopçu Yusuf Usta’yı ya nına çağırıyor ve ona şöyle diyor; “Bak, ben seni dışarı göndereceğim. Sende birşeyler var galiba...” Akabinde Dani marka’da birbuçuk aylık bir staj döne mi başlıyor. Yusuf Usta tekniğini biraz daha geliştirmiş olarak geri dönüyor. Sonraki gelişmeleri Yusuf Usta'nın ağ zından aktaralım:
“Bu gibi şeyler ortaya çıkınca bütün idari kadroların dikkatini çektim. O za man çok gencim ya... Kravatı bağlamı şım, elime yüzüme dikkat ediyorum...
Yusuf Usta, Paşabahçe Cam
Fabrikası’nda işe başladığı
zam an henüz 14 yaşındaym ış.
Zamanla fabrikada
farkedilmiş. Ve fabrikanın
g en el müdürü, Yusuf U stayı,
sırası ile Danimarka’ya,
İngiltere’y e, Fransa’ya v e
Venedik’e staja yollam ış.
Bugün Yusuf U sta’nın
mührünü taşıyan eserler
meraklıları tarafından
m ağazalarda büyük
rağbet görüyor.
Demek fark gördüler, bir daha gönder diler beni." Evet Yusuf Usta’daki deği şikliği görünce idari kadro bu sefer onu İngiltere'ye gönderiyor. Yurtdışı stajla rın ardı arkası kesilmiyor, İngiltere’den gelen Yusuf Usta, Fransa’ya, sonra Ve- nedik’e gidiyor. Zamanla camdan ka lıpsız işler yapmaya başlıyor. Kendine göre ana hatlarını belirtmekle birlikte, herşey ateş, cam ve Yusuf Usta’nın bir araya geldiği o anda oluveriyor. Yapa bildikleriyle yetinmiyor, daha ne yapa bilirimin peşinde koşuyor hep.
“ŞU ANDA FUNDA KÜTÜĞÜNÜ
DÜŞÜNÜYORUM”
Onun bütün malzemesi bir makas, bir de maşa, gerisi onun yaratıcılığına ka lıyor. Yaratıcılık ise Yusuf Usta’da fazla sı ile var. Gördüğü, duyduğu her şeyi, 'acaba aynısını camda yapabilir miyim’ diye düşünüyor.
"Sürekli bu işi düşünüyorum. Mec muaya bakarken. Beykoz Korusu'nda hafta sonu yürürken düşen yaprakları alıyorum ve bunu camda yapabilir mi yim diye düşünüyorum. Şu anda ben funda kütüğünü düşünüyorum. Funda kütüğü girintili çıkıntılıdır. Acaba onu camda yapabilir miyim diye. Yarın sa bah ilk işim bunu yapmak olacak." Evet Yusuf Usta bizimle konuştuğu sı rada, camdan yapılmış bir funda kütüğünü hayal ediyor. O cama ger çekten aşık. Ona toz kondurmuyor: ‘O çok güzel bir malzeme. Aynı zamanda hiç kimseye zararı yok. Tertemiz bir malzeme..."
Yusuf Usta, şimdiye kadar camdan yaptığı eserlerinin bir kısmının bulun duğu odada bir yandan bunları anlatır ken, bir yandan da eline aldığı bir cam bebeği ve diğer birkaç parçanın yapılış öyküsünü anlatıyor;
“Bir akrabam rahatsızdı. Hastanede zi yarete gittim. Altı kişi yatıyordu. Tam çıkıyordum ki içlerinden biri ‘bu gördüğünüz var ya, bu adam istese camdan adam yapar' dedi. Etki altında kaldım. Sabahleyin geldim ve bu bebe ği yaptım. Şu gördüğünüz tabaktaki desenin hikayesine gelince, arkadaşla rımdan biri İtalya’dan bana kravat ge tirmişti. Onu boynuma bağladım. De senlerini çok beğendim. Acaba aynı sını camda yapabilir miyim diye dü şündüm, çünkü cam yaparken kesin
Yusuf Usta'nın bütün malzemesi bir makas, bir de maşa, gerisi onun yaratıcılığına kalıyor. Yaratıcılık ise onda fazlası ile var. Gördüğü, duyduğu her şeyi, ‘acaba aynısını camdan yapabilir miyim' diye düşünüyor. "Sürekli bu işi düşünüyorum. Mecmuaya bakarken. Beykoz Korusu'nda hafta sonu yürürken düşen yaprakları alıyorum ve bunu camda yapabilir miyim diye düşünüyorum."
konuşulmaz. Ancak ertesi gün geldim ve aynısını yaptım. Kalpakları yapma fikri ise, bir kitapta kalpaklarla ilgili re simler vardı. Camdan kalpak olmaz mı diye düşünürken, neden olmasın de dim ve camdan kalpak yaptım. Kopen hag'a gittiğimde deniz kıyısında kaya nın üzerinde bir deniz kızı görmüştüm. Geri döndüğümde o deniz kızı aklıma geldi ve kürenin üzerine yaparsam na
sıl olur diye düşünmeye başladım ve cam küredeki deniz kızını böylece yap mış oldum. Bir gün kara kalemle yapı lan resim çalışmaları aklıma geldi. Ka ra kalemle resim çalışması yapıyorlar, biz neden camla yapmayalım? Daha sonra camda kara kalem çalışması yaptık. Babam Bulgaristan'da evlenir ken ustası ona bir vazo hediye etmiş. Ben yaptıklarımı anneme
anlatıyor-53 yıldır Paşabahçe cam Fabrikası'nda cam sihirbazlığı yapıyor Yusuf Usta... Ateşle camın bir araya geldiği anda bambaşka biri olan Usta, kendisi ile yarış yapan camın asiliğine boyun eğmiyor...
dum. Annem hediye edilen vazoyu ge tirdi ve ‘bunu yap da göreyim -61 sene sinde- dedi. Epey uğraştım. Tam ben zemese de ona yakın vazo yaptım ve götürdüm. Olmuş mu diye sorduğum da annemin cevabı ‘eh fena değil’ ol muştu.” Yusuf Usta’nın pek çok merak lısı var. Onun mührünün basılı olduğu tüm cam ürünlerini mağazalardan top luyorlar. 1962 yılından bu yana serbest çalışan ve pek çok hayranı bulunan Yu suf Usta’nın yerini alacak biri henüz yok Paşabahçe’de. 1978 yılında emekli ol masına rağmen onu tekrar geri çağır malarının nedeni de bu. Aslında yanın da çalışan 20 genç var. Çoğu daha küçük yaşlardayken onun yanına gel mişler. Ancak henüz Yusuf Usta kadar ustalaşmamışlar onlar...
“CAM HEP İYİ YERDEDİR”
Hayatının ayrılmaz bir parçası olan ca mın kendisine çok şeyler söylediğini ifa de eden Yusuf Usta şunları anlatıyor; “İyi bir camcı kendisinin nerede olması gerektiğini çok iyi bilmelidir. Çok güzel bir sofrada kullanılan çok güzel bir bar dak, bir sürahi, çok güzel bir aydınlat ma... Bunlar hep standart işler. Beyni nizde düşündüğünüzü cama aktardığı nız zaman size çok şey anlatıyor, ilk ön ce, çok iyi bir yerde olduğunuzu görü yorsunuz. Kendinizi güzel bir salonda, güzel yerlerde görüyorsunuz. Ayaklı bardağı düşünürken gövdesi de ayakla rı da güzel olmalı ki, kullanan insanlar eline aldığı zaman çok güzel şeyler düşünsünler.”
Bu kadar güzel şeyler söyleyen cam, o kadar da masum değil aslında. Ateşte açan iki çiçekten biri olan cam, serami ğe göre çok daha dikbaşlıdır. Yusuf Us ta bunu şu sözlerle anlatıyor;
“Seramikte oturuyorsunuz düşünüyor sunuz, malzeme size uyuyor. Bizim için öyle değil. Biz malzemeye uymaya çalı şıyoruz. Yarış yapıyoruz. 0 soğuyana kadar form vermeye çalışıyoruz. Biz kendi istediğimizi yapmak için onu zor luyoruz. Oysa seramikte atölyende otu ruyorsun. Bugün yapamazsan yarın ya pıyorsun. Bizde yok o, iki üç dakika için de bu işi bitirmeniz lazım. Camın ken disi çok yumuşak, çok güzel. Onu çalı şırken hırpalamamak lazım. Sağdan soldan gelecek olan darbelerle camın güzelliğini bozmamak lazım."
£
Renklerdeki sihir...
Camın hammaddesi kuvars denilen bir taştır. Bu taşı önce öğütüyoruz. Daha sonra 100 kilo kuvarza, 35 kilo sodyum karbonat, 14 kilo mermer tozu, 4 kilo 500 gram boraks, 5 kilo 500 gram sodyum nitrat karıştırarak beyaz camı elde ediyoruz. Bunu 1400 derecede eritiyoruz. Am a birden değil. Dört beş saatte, yavaş yavaş ısıyı yükseltiyoruz. Eritme işlemi bittikten sonra, eriyen camın 1100 derceye inmesini bekliyoruz ve bu sıcaklıkta çalışmaya başlıyoruz. Renkli yapmaya kalktığımız zaman aynı kompozisyonun içine kobalt koyup mavi, ba kır ve krom koyup yeşil, mangan koyup mor yapıyoruz. Kryolik denen bir kim yasal madde var. Onu koyduğumuzda ise süt rengi bir beyazlık elde ediyoruz. Camdaki renkleri tamamen metaloksitlerle elde ediyoruz. Dışarısı sancak kır mızı iken içi mavi olabiliyor.