• Sonuç bulunamadı

12 meslekli Aziz Nesin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "12 meslekli Aziz Nesin"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Milliyet

iiim

^> Pazartesi 31 Temmuz 1995

WBBMMBiMrt*iHiw^ıiiftwtnTTyanW)Tfiııııı^rtiijiııiiiBigiMMj^^ fıi)iff< w rrürnn agM^^aı^tıiTi'avfiııı^feB

Sevdiği iki

biri askerlik

t

A h m e t

ZİZ Nesin’iıı bugüne de­ ğin yaptığı işleri merak ettim, aralarında benim bile, yeni öğrendiklerim çıktı. Çoban Aziz, Bakkal Aziz, Asker Aziz, Din Hocası Aziz, Gazeteci :iz, Kitapçı Aziz, Fotoğ­ rafçı Aziz, Gül satan Aziz, Patron A- ziz, Yayıncı Aziz, Sendika Başkanı A- ziz ve Yazar Aziz... İşte, Aziz Nesin’in bugüne değin yaptığı işler... A li Ne- a b ı “Ba&r.sgn g i ş e ­ y i a tm a d iğ ın ıç m . _ _ _ _ _ _ _ _ nerşeyin koleksiyonu­

nu y a p ıy o r s a y ılır ­ sın...” Şim di, bütün bunlara meslek kolek­ siyonu da eklenmiş o- luyor.

Ben çobanlığını ve gül sattığmı yeni öğ­ rendim. Daha deşsem, unuttukları da çıkar­ dı belki, ama sanırım k en d isin d e iz b ır a ­ kanlar bunlar. Hepsi­ ni de çok ciddi yap­ m ış, ama ik i tanesi çok ciddi onun için. S u b a y lık ve Y a z a r ­ lık...

- B u g ü n e d e ğ in yaptığın işleri anla­ tır mısın?

- Profesyonel olarak yaptığım iş ik i tane, biri askerlik, biri ya­ zarlık. Onun dışmda böyle profesyonel ol­ m ak ü zere b a şla d ı­

ğım, ama becerem ediğim işler var, pek çok.

- Askere gitmeden önce yaptığın iş v ar mı?

- Askere gitmeden önce sakız koyu­ nu besledim, daha doğrusu babam besliyordu, bahçesi vardı. Dört dö­ nüm. Ben de yaz tatillerinde otlatır­ dım.

- Beyazıt’taki evde mi?

- Hayır, büyük bir bahçemiz vardı, dört dönüm, o bahçedeki otlar yet­ mezdi tabii k i onlara, etrafa götürür­ düm...

Sakız koyunu, inek kadar süt verir, sütünü sağar ve satardık. Daha sonra o parayla Beyazıt’taki evi aldı babam. Ondan önce hiç evim iz olmadı.

- Peki askerden ayrıldıktan son­ ra ne yaptın? Askerliği sonra anla­ tırsın.

- Askerden ayrıldıktan sonra bak­ k a llık yaptım . A y r ılın c a bana b ir miktar para verdiler. Cezaevinde ta­ nıştığım biri vardı. Daha önce de bak­ kallık yapıyormuş. Nuruosmaniye’de, camiinin yanında bir bakkal dükkanı açtık, 6 ay işlettik. Beni dolandırma­ ya kalktı ve ben de dükkanı kendisi­ ne bıraktım.

Bakkal dükkanından sonra Sedat Simavi’nin yanında çalıştım. Karagöz gazetesini yönettim. O gazeteyi ben yönettim. O sıralarda, geçenlerde öl­ dü, Tahsin Öztin, Yedi Gün’ü yöneti­ yordu. Benim arkadaşım dı, a yrıld ı Yedi Gün’den, orayı da idare etmeye başladım. G azeteciliğe Sedat Sim a­ v i’nin yanuıda başladım. Daha sonra, ordaıı ayrılıp Tan gazetesine köşe ya­ zarı olarak geçtim.

- Gelelim askerliğine...

- Benim yaşamım boyunca profes­ yonel işim iki tane oldu. Biri askerli­ ğim, biri de yazarlığım... Açıkça söy­ lem ek gerekirse, genellikle herkesi şaşmtabilir, ben askerliği de sevdim, ya za rlığ ı da sevdim. A s k e rliğ i sev­ dim, niçin devam etmedim, niçin

ay-<33 Benim profesyonel iki

işim oldu. Biri askerliğim , biri

de yazarlığım. A çık ça

söylem ek gerekirse, ben

askerliği de sevdim .

Dayanma gücüm ü askerlikte

kazandım g j

¿03

Bu kadar yıllık yazarım,

hala bir öykü yazmak için, bir

şiir yazmak için, bir deneme

yazmak için kağıdın başına

oturunca içim e bir korku

girer

İ j Eleştirm enler bana hep

soğuk kalmışlardır. Nedeni de

edebiyat gruplarına veya

edebiyat tekkelerine,

edebiyat ilişkilerine, edebiyat

meyhanelerine

katılm adım ^

Ahmet Nesin: Babamın çobanlığı nı ve gül sattığını yeni öğrendim.

nldım?

Doğrusu son yıllarında, askerliği­ min son yıllarında çok, Böyle Gelmiş Böyİe G itm ez’de anlatacağım gibi, düş kırıklığına uğradım.

Neden askerliği sevdim, anti - m ili­ tarist bir adamken. Ben askerken de anti - militaristtim. Ama neden sev­ dim askerliği, en çok askerliği şunun için sevdim. O askere gelen hamhalat insanlar - çok hamhalattı, hele o dö­ nemde 1937 - 38, savaş yıllarında; yü- smı lüinıeyen, çoğu, pekçoğu - ıkı sene, uç sene, dört sene - o za­ man uzundu askerlik - a s k e rlik y a p a rla rd ı, b ir de terhis olup g i­ d e rlerk en , o insana çok büyük gurur verir. İkisini mukayese etti­ ğin zaman, eline böyle geliyor bu adam, böyle g id iy o r. Çok m ü th iş bir fark, onu sen eğit­ m işsin, o h ale g e tir ­ mişsin. Belki tüm su­ b a y la r d u y m a m ıştır bu duyguyu ama ben bu duyguyu çok derin­ den duydum. Onlarla çok uğraşırdım. Bir in­ san ken di çocu ğu yla n asıl uğraşırsa daha bile fazla.

Örneğin yetişmiş in­ sanların eğitim i hak­ kında bikaç kitap a l­ m ıştım , o n la rı o k u r­ dum, nasıl yetişecekler diye. Yalnız bu bakım­ dan değil, askerliği okuldaki eğitim i de çok sevdim. Bana askerliğin çok katkısı oldu. Çok şey gibi gelebilir in­ sana, hem anti - militarist hem de as­ k erliği nasü seviyor ama gerçekten, öyle. Ne gibi...

- Yazarlığına katkısı oldu mu? - Yazarlığıma katkısı oldu, hayatı­ ma, insanlığıma katkısı oldu. B ir in­ san en zor koşullarda nasü çalışabi­ lir. Bunu askerlikte öğrendim. Bak şim di görüyorsun nasü geliyorum , nasü çalışıyorum? Ondan sonra sü­ rekli çalışmayı askerlikte öğrendim. Sonra fik ri takibi askerlikte öğren­ dim. Bak mektuplarda dikkat et. (A- ziz Nesin - A h Nesin Mektuplaşmala­ r ı I - n - UT) hiçbişeyi unutmuyorum. On kere, elli kere soruyorum. Fotoğ­ ra f ne oldu, saat ne oldu, ansiklopedi aldın mı? Hiç ama hiç unutmuyorum. Burda da böyle, soruyorum, şu ne ol­ du, bu ne oldu? Görüyorum canları sıküıyor, kızıyorlar, ben farkındayım ama böyle. Kendim için de öyle. Bişe- yi kaybedersem, mutlaka onu bulma­ lıyım. Bulamazssam bişey eksik kalır. Bulamazsam aklımdan çıkar. Asker­ lik bunu bana kazandırdı. Dediğim gibi zor koşullarda en zor koşullarda büe ve dayanıklılığı kazandırdı; soğu­ ğa, hayatın maddi manevi bütün zor­ luklarına d a ya n ık lılığı kazandırdı. Ben, yoksa bu kadar acı şeylere daya­ namazdım. Hem bireysel yaşamımda hem toplumsal yaşamımda o denli kö­ tü durumlarda kaldım ki, bunlara da­ yanmamın sebebi bence, ben öyle sa­ nıyorum, belki öyle değü ama öyle sa­ nıyorum, askerlikte öğrendiğim da­ yanma gücü. Bunun gibi hasletler ka­ zandım askerlikte, askeri eğitim de kazandım.

Ama, tabii, askerlik ordunun büe y a ln ız T ü r k iy e ’de d eğ il dünyadan kalkmasını isteyen bir insanım, ba­ rışçı bir insanım ama askerliğin ver­ diği eğitim ve benim askerlere verdi­ ğim eğitim çok önemliydi. Birbirleri­

ne ayak uydurmasını bümeyen insan lar, yürümesini bilmeyenler, ik i sene elinde bir hamur gibi, canlı heykel yapar gibi. Ve onlara duygulamrdım. Yaşam ları, kötü, acı, alçakça, yüce yaşamları, onları hepsini büirdim te­ ker teker. Hala aklımda, kaç yü oldu, aşağı yukarı 57 - 58 yü oldu, hala da­ ha M a n onbaşı, filan çavuş, falan er aklımdadır...

Keşanlı Mehmet diye bir çocuk gel­ di, ilk orduya çıkışımda. O’nu unuta­ mıyorum, bu kadar sene geçti. BUdiği sözcük 5ÖG - 600 civarındaydı: Ne ış yaparsın, dedim. Kasap, dedi. Şimdi düşünüyorum ki, kasap bu kadar bü- gisiz olamaz. O zaman Keşan’da ka­ saplar eti kendüeri kesiyorlar, salha­ ne gibi, mezbaha yok. M eğer kasap hayvanı keserken sadece ayaklarını bağlar ya da tutarmış, bütün yaptığı iş o. Şimdi bunu askere aldığım za­ man, ergin insanların yetişmesi k i­ taplarını, psikoloji kitaplarını okuya­ rak, ya n i can ım ı verere k a skerlik yaptım. Sonra çok büyük düş kırıklı­ ğına uğradım, açıkçası nefret ettim yani. Askerlikte ben aramadım fırsatı ayrılmak için, ama önüme böyle b ir fırsat çıkınca ayrüdım.

KİTAPÇI DÜKKANINDA

(Gazetelerde iş bulamadığı dönem­ lerde yaptığı işler var Aziz Neşin’in. Bunlardan b iri de gazetecilik. A m a gazete sa tıcılığı. L e v e n t’te k ita p çı dükkanı açmış.)

- Senin b ir de dükkan işin var. - O hayatımın en sıkmtüı dönemi­ dir. Levent, - o zaman sadece I. L e ­ vent vardı - yeni gelişiyordu. Burju­ valar oraya yerleşiyordu. Ben de bu adamlar kitap filan okur diye orda “ Oluş” adında kitapçı dükkanı açtım. Ayrıca evlerine gazete de bırakıyor­

dum. Sabahları 3.5 - 4’te Cağaloğlu’na gider bütün gazete ve dergileri alır gelirdim karda kıyamette. Ben aldı­ ğım zaman daha çok para bırakıyor­ du.

Onlar gazetelerin parasını aydan a- ya öderdi ama, ben peşin alırdım. Ya­ ni onlara kredi açıyordum. Aybaşın­ da, getirmemişsin, ıslanmış der, para­ nın çoğunu ödemezlerdi. Hele karıla­ rının, çocuklarının istediği dergüeri- ne çok yaparlardı bu numarayı. Bir tanesi bütün aylık gazete fiyatı kadar tutardı: 10 “ay kadar yaptım bu işi...

- Gelelim yazarlığına.

- Yazarlığım mektuplarda anlaşılı­ yor zaten. Nasü bir yazar olduğum, nasü k a yg ılı olduğum. Hep içim de şöyle bir duygu vardır. Yazabileceğim en iy i eseri yazam adığım duygusu vardır. Bir de korku vardır. Bu kadar yıllık yazarım, hala bir öykü yazmak için, bir şiir yazmak için, bir deneme, bir roman yazmak için kağıdın başı­ na oturunca içim e bir korku girer. Benim yazarlığım aşağıyukarı 60 yüa yaklaşıyor, 54 yü oldu. Profesyoner yazarlığım 54 yıl oldu, amatör yazarlı- ğım çok daha fazla tabii.

İçimde hep bir korku vardır, ya ya­ zamazsam, ya bundan önceki çizgimi tutturamazsam diye.

- K en din i hep aşm ak zoru n da­ sın...

- Kendini aşmak, ondan sonra ken­ dini aşmak da yetmiyor, bu aşmanm dışmda, yaşamın boyunca, diyelim 30 yıllık, 40 yıllık, 60 yıllık yazarsın, ay­ nı çizgide kalmaman gerekiyor. Her eserinde olmaz ama, bütün yaşamın boyunca aşamalar yapman gerekiyor yazar lıkda.

Benim yazarlığımda üç aşama oldu­ ğunu görüyorum ben. Benim de o ka­ dar şeyler, tabü sen de büiyorsun, in­

celem eciler, araştırm acılar, eleştir­ menler, hemen hemen, hemen hemen değil tamamen diyebüirim ügüenme- düer. Aslında bu aşamaları edebiyat eleştirmenlerinin görmesi gerekirdi. Hiç böyle bişey olmadı yaşamım bo­ yunca. Bana hep soğuk kalmışlardır.

EDEBİYAT MEYHANELERİ

Nedeni de, kendim örgütçü bir a- dam olduğum halde, bunu da yaşa­ mımda büiyorsun, herkes büiyor, ör- güüere veya edebiyat gruplarına veya edebiyat tekkelerine, edebiyat üişkile- rine, edebiyat m eyhanelerine k a tıl­ madım. Hiç katılmadım, zaten zama­ nım da yoktu. Nasü zamanım yoktu benim, bunun başında tabii para ka­ zanmak geliyordu. Para kazanmak i- çih h içbir zaman, hele özellikle bu­ günkü gibi, bugünkü gazetecüer gibi yazarlık dışmda bitakım yollara sap­ madım. Hep yazarak, hep daha iy i ya­ zarak kazanmaya çalıştım bütün ya­ şamım boyunca. Bugün hastayım, iki - üç ameliyat geçirdim ama, yine aynı k a y g ıla r içerisin d eyim . V e gözüm görmeden yazıyorum, sen biliyorsun, çocuklara yazdırıyorum ama içimde bir umut var: Yazdıklarımın daha iyi­ sini bir gün yazacağım, diye... O daha iy i ne olur, o daha iyinin sonu yok ta­ bii...

- İnsan kendini nereye kadar aşa­ bilir, hele senin gibi bir yazarsa!..

- İnsana kendini, ne kadar zordur... B ir yazarın kendini aşması şöyle bi- şeydir, yerçekiminden kurtarması gi­ bi, saçlarından tutup bir eliyle yada i- ki eliyle tutup kendi kendini havaya kaldırması kadar zor bişeydir, yani o- lanaksız gibi görünen bir işdir. Ben bunu yapmaya çalıştım.

Benim gülmece öykülerim ve gül: meçe romanlarım ilk aşamamdır. Ma­

Aziz Nesin oğulları Ali ve Ahmet ile...

sallarım ik in ci aşamamdır. Ondan sonra yazdığım beş kitabımdaki öy­ küler bir başka aşamadır. Oyunlarım, iki tür oyunlarım var tabii... Bundan sonra yapmak istediklerim yeni bir a- şama değü ama, yaptığım aşamada, yaptığımı sandığım aşamada daha üe- ri ve güzel yazüar yazmak istiyorum. Ama çok zor benim için. Ben yazar­ ken düşünen insanım, teybe söyleye­ miyorum, çocuklara söyleyerek yaz­ dırmak benim için çok zor. Tabii söy­ lüyorum, yapıyorum ama bunlar eski yazdıklarımın üretmesi oluyor. Yara­ tıcı eserler yazmam için, benim biz­ zat, elim le yazmam gerekiyor, o za­ man düşünebüiyorum ancak.

Ve bir de sürekli yazma fırsatı çok az buldum hayatımda. Eğer sürekli yazma fırsatı bulabüseydim, daha çok romanlar yazabilirdim. (Garip garip bakmaya başladım babama, bugüne- değin 107 yayımlanmış kitabını gözü­ mün önüne getirince, daha çok nasü olur diye düşündüm. Benim daha bir diküi kitabım büe yok.) Okurlar beni, yazar olarak çok kolay yazar sanır, yalnız okurlar değil, eleştirmenler de, herkes beni çok kolay yazar sanırlar. Çok yazdığım için, neden çok yazabü- dim... Zaman boşluklarım çok iyi kul­ lanabildim, çünkü benim boş zama­ nım hemen hemen yok, hemen he­ men değil yoktur. Zorunlu olduğu za­ man benim boş zamanım vardır. Ör­ neğin yaşamım boyunca hiçbir din­ lence yapmadım. Nasü oldu bu din­ lence. İşte ik i üç gün sonra Alm an­ ya'ya gideceğim. O Alm anya gezisi benim için dinlence. Oysa başka ya­ zarlar için o b ir işdir. B ir görevdir. N itek im oraya konuşm aya g id iy o ­ rum, yazarlar çevresinde bulunaca­ ğım, önemli işler yapacağım orda da. Sosyal bir çalışma, toplumsal bir ça­ lışmadır, ama doğrudan bir yazarlık değü. Sonra İsveç’e, Am erika’ya gide­ ceğim. Bunlar da görev ama, yazarlık görevi değil, yazarın politik görevi, sosyal görevleri de var.

Bunlar böyle, askerlik ve yazarlık. Amatör yaptığım işlere de, amatör di­ ye başlamadım, çoğuna.

(Tam olarak büemiyorum ama, Be- yoğlu ’nda b ir arkadaşıyla, koltuğu­ nun altında, şurupluk ve reçellik gül satması ne kadar ciddiye aldığı bir iş- di. Ben de, sizin gibi, duyunca şaşır­ dım, ağzım açık kaldı. Tam bir gül se­ zonu hem de. Babamı gözümün önü­ ne getirdikçe gülesim geliyor. Ben es­ kiden, kalemle not alırdım, ama bu söyleşüerde olası değü. Düş kurmak­ tan, gülmekten yazı yazamam ki.)

- Bunlardan en üginci, Türkiye’de ilk fotoromanı ben çektim. Benim fo­ torom anım yayınlandı. O zamanki Hürriyet satm aldı fakat yayımlama­ dı bitanesini. Bikaç tanesi de Yelpa- ze’de yayımlandı. Bu fotoromanların bitanesini de fotorom an kitabı yap­ tım, içerde vitrinde var. Tü rk iye’de ilk yaptığım bazı şeyler var. Bazı şey­ leri de ilk yapmak istedim, fırsat bıi- lamadım, sonra gördüm ki başkaları yaptı...

- B ir de K ur’an dersi vermişsin. - O meslek sayılmaz...

- Sayılmaz mı, para kazanıp ge­ çinmişsin. O zaman dini inancın var mıydı?

- Dini innacım yoktu, Allah’a inna- cım vardı... Ben bu bölümün devamı­ nı sormadım, çünkü “ B ir Sürgünün Anüarı” adındaki kitabmm bir bölü­ mündeki canlılığıyla anlatması zor gi­ bi geldi bana. Olduğu gibi o bölümü kitaptan aldım...

(2)

Milliyet Sah 1 Ağustos 1995

*, aB&WSi

“Vaktile hafız olduğumun, bir zaman gelip faydasını göreceğimi hiç ummamıştım”

B

İR zaman, y a ğ lı boya ile yastık yüzleri resimledim. Gül, menekşe, kedi, manzara resimleri... Bursa kapalıçarşısmda bir dükkancı ile iş yapıyoruz. Resim yapılacak yas­ tık yüzü bezini dükkancı veriyor. Ben üstüne re sim ya p ıyoru m . Dükkancı bana resim başına önce­ leri bir lira veriyordu. Sonra yetmiş kuruş, daha sonra elli kuruşa indirdi. En sonra da:

- Çok yapıyorsun birader, dedi, ekmek değil ki bu, herkes alsın. Haftada iki üç ancak satı­ lır.

Ondan sonra yaptığım resimlerin parasını peşin değü, yastıklar satüdıkça vermeğe baş­ ladı.

Bir oyma takımı ele geçirsem, kontraplak- tan sehpalar, raflar, takvimlikler, süslü kutu­ lar yapmağı düşünüyorum. Onu da satmak bir dert.

Bir gün Bursamn büyük kahvelerinden bi­ rinde oturuyordum. İçeri bir adam girdi.

- Sayın baylar! diye başladı. Sonra hokka­ bazlık numaraları gösterdi. Eline para alıyor, parayı göz kaş arasında kaybediyor. Sonra kaybolan parayı, sinek avlar gibi havada ya­ kalıyor. Bir makara iplik yuttu, iplikleri bur­ nundan çıkardı. Ağzında ateş yaktı. Türlü hü­ ner gösterdi. Sonra şapkasını çıkarıp parsa toplamağa başladı.

insanın böyle bir marifeti olmalıymış. Ben, işe yarar bir şey öğrenmemişim. Hokkabazlık nerede olsa geçiyor, iki, üç hokkabaz hüneri de bende olsa, çıksam orta yere, kahvede otu­ ranlara:

- Sayın baylar! Kıym etli zamanınızdan bir dakikanızı alacağım için özür dilerim, diye başlasam, hünerlerimi göstersem, kasketime paraları doldursam kötü mü

olurdu... Demek b ir yazar, başına gelecek bütün belala­ rı düşünüp, zamanında hok­ kabazlık öğrenmeliymiş.

DERS VERECEKKEN

T a n ıd ığım kitapçıya g it­ tim.

- “İngilizce ders verilir” di­ ye bir kağıda yazsam da si­ zin dükkanın camına kağıdı yapıştırsam, nasıl olur?

- İş çıkmaz, dedi. - Neden?

- Şim di herkes İn g iliz c e ders v e r iy o r. M an av dük­ kanlarından, berber dükkan­ larına kadar bak, hepsinin

camında “ İngilizce ders verilir” diye kağıtlar asılı. Ağaçlara, duvarlara bile kağıt asmışlar, îngüizce dersi bu hızla giderse, ders verenler dersi alanlardan çok olacak. O zaman Türkçe ders verenlere iş çıkacak. En iyisi siz Türkçe dersi verin.

Güldüm.

- Şaka değü, dedi, şuraya “ Eski Türkçe ders verilir” diye bir kağıt asalım, bak kaç kişi ge­ lecek.

Dediğini yaptık, Bir hafta sonra dört öğren­

cim oldu. Bunlar dokuzla on üç yaşında ço­ cuklardı. Eski kitapları okumak isteyen genç­ lerden gelir sandım, çocuklar geldi.

Önce bir baba geldi:

- Kur’an dersi verir misin? dedi. Bu, hiç he­ sapta yoktu:

- Veririm, dedim.

Adam çocuğunu göndermeden, önce beni Kur’andan bir imtihan etti. Vaktile hafız ol­ duğumun, bir zaman gelip faydasım göreceği­ m i hiç ummamıştım. Kur’an talebeleri bir i- ken iki, iki iken üç oldu.

Her sabah Ulucami’ye gidiyoruz. Talebeleri­ me Kur’an dersini camide veriyorum. Talebe­ ler sekize çıkınca, başıma bir iş gelecek diye korkmağa başladım. Çocuklarının iyi yetişti­ ğine memnun babalar, birbirlerine haber ve­ riyorlar. Çocuklardan birinin babası bir gün:

- Maşaüah çok çabuk öğretiyorsunuz de­ di. Bizim oğlana bir hoca ders veriyordu. Oğlan bir senede “ Amme”ye gelemedi.

HAFIZ AZİZ

Durum iyi. Hani içimden:

- Sürgünden sonra da Bursada kalsam, bu Kur’an dersi hiç de fe­ na değilmiş... diye geçiriyorum.

B ir sabah U lu cam i’de bekle­ dim, talebelerimden hiç biri gel­ medi. Ertesi gün de gelm edi­ ler. Kitapçı arkadaşa gidip sordum. Kem küm ediyor, ağzmdan baklayı çıkarm ıyor - Hastalanmışlardır, diyor.

- Salgın hastalığına tutulmadüar ya bun­ lar... Hiç biri gelmiyor.

Bir daha talebelerim gelmedim. Sonradan öğrendim, talebelerden birinin babasına:

- Oğlunuza kim K u r’an okutuyor? diye somuşlar.

- Hafız Aziz, demiş. - H a fız m ı? N e h a fızı? Tam h afızı bulmuşsunuz maşallah...

N e olduğum uzu anlat­ mışlar.

Bunu bana bir gün kah­ vede ahbap olduğum bir a- dam anlattı:

- A h kardeşim ah, dedi, İstanbul’dan buraya sür­ gün ediyorlarmış, burada hafızız diye ortaya çıkıyor- larmış. Bu h eriflerin g ir­ mediği küık yok... A z kal­ dı, ben de çocuğumu gön­ derecektim. ö y le de güzel, çabuk öğretiyormuş ki... A z kaldı çocuğu ze­ hirleyecektik... Böyle bir adamın Ulucami’de hafızlık edeceği kimin aklına gelir.”

MUHASEBECİLİK

- Başka neler yaptın?

- Muhasebecilik yaptım biara. Gazetede ilan gördüm, yazarlığımdan önce, bakkaUığımdan da önce... Falan yerde,t Fincancı yokuşu, Ba- kırcüara doğru giderken, o yokuşta, bir han­ da, trikotaj yapan, çorap fabrikası gibi bir

I h . fa b rik a , o fa b rik a m uhasebeci a rıy o r. Ben de muhasebecili­ ğin m ’s in i b ilm iy o ­ rum. Hem en gittim BabIali’ye, bir muha­ sebe kikabı aldım. Üç Ş| günde, gece gündüz de- ? meden çalıştım, öğren- \ diğimi sandım ki, hayat­ ta yapam ıyacağım bir iş olduğunu büiyorum. Bugün de sevmem hesap işlerini.

(¡Ü

Benim en iyi

njyetim,

enayiliğindir, bunu

anladım. Hem

milletin yüzde 6 0 ’ı

aptaldır, diyorum

hem de o aptallarla

gazete çıkarm ak

istedim. Am a bizim

de kabahatimiz var,

becerem edik

bu İŞİ ^

Gittim ve imtihanı kazandım.

- M atem atiğin k u vvetli olduğundan... - Matematikle ilgisi yok, ügisi var gibi geli­ yor. O yapüan muhasebenin matematikle ügi­ si yoktur, yani benim anladığun matematikle ügisi yoktur.

Kazandım imtihanı, başladım çalışmaya, ilk gün gittim, adam ordan dedi ki, defteri ke­ biri verir misiniz, dedi. Şimdi ben defteri ke­ birin ne olduğunu büiyorum, okudum. Fakat defteri kebirin manası büyük defter demektir. Ben birden daldım, ordaki defterlerin en bü­ yüğünü aldım, verdim. Adam, bu değü, dedi. Utandım, öğleden sonra gitmedim oraya. Çün­ kü yapamıyacağım bir iş, sevmediğim bir iş. insanın sevmediği bir işi yapması ve sevme­ diği kadınla yaşaması dünyanın en zor işidir. Zor değü, olanaksızdır, bence.

SENDİKACILIK

- Sendika başkanlığı yaptın. Bisürü insa­ na göre bu b ir meslek...

- Evet ama, biz ordan para kazanmıyorduk, para veriyorduk. Ben sendika başkanlığı yap­ tım 15,5 sene çok zarar etmişimdir çok... Ce­ bimden çok para verdim, söylemedim kimse­ ye. Yazarlar gelir, ziyafet verir, hediye alırsın yazarlara... Sendikanın, bizim sendikanın ola­ nağı yok. Bizim sendika, sendika değü ki. Pa­ rası yoktu sendikanın, cebimden alırdım ben. Bu kadar cim ri Aziz Nesin, büyük hediyeler alırdım. Çünkü neden alırdım onları. Biz gi­ dince, bize bişeyler veriyorlar, herşeyi veri­ yorlar. Biz onlara bişey veremiyoruz, sendi­ kanın parası yok, efendim para kazandığım dönemler bunları alırdım. Gezdirirdim, yedi­

rir içiririz. Bunların bikısmı sendikadan çıkıyor ama çoğu çıkmaz. Neden yoktu? Sendi­ ka, normal bir sendika değü- di. Çünkü üyelerden ödenti alamaz... Şimdi sendikanın biraz parası oldu...

- Şim di, b ir de ik i tan e şirk et başkam sm. Hem de a n o n im ş ir k e t . T Ü S ÎA D başkanlığına aday olabilirsin...

- O şirketler de ne yazık ki, bitanesi kendi­ sini kurtarmaya çalışıyor, diğeri dağüdı. Da­ ğıtmadık şirketi ama, kağıt üstünde duran bir şirket.

Gazete çıkarmak girişimi vardı, benim en i- yi niyetim, enayüiğimdir, bunu anladık. Hem mületin yüzde altmışı aptaldır diyorum, hem de o aptaüarla gazete çıkarmak istedim. Yan­ lış bişey. Tabii-bu arkadaşlarımı» içerisinde son derece iyi insanlar da var. Ama becere­ medik bu işi. Bizim de kabahatimiz var.

Öbürü de B lLA R şirketi Ankara ve İstan­ bul’da. Bu şirket de dünyada olmayan bir şir­ ket. Kültür dağıtan, kültür satan bir şirket. Tabii şirketlerin kültür servisleri va r ama böylesi değü. Çok da önemli işler yaptık Tür­ kiye’de. Eğitim alanında özellikle çok iy i işler yapmıştır. Bir seçenek üniversite demektir, o anlamda bir kuruluştur.

- A y d ın la rın seni en çok d estek leri B l­ L A R oldu, gazete işinde seni a yn ı ölçüde desteklemediler...

- Beni aydınlar, büyük bir kitle olarak alı­ yorsan, beni aydınlar hiçbir zaman destekle­ medi. Bu işde benim yakın arkadaşlarım beni

A h m e t N e s i n

destekledi. Aydınlar Düekçesinde, kurultay­ larda desteklediler tabii. Onlar destekleme- seydi bunlar başardı olamazdı. Anayasa ku­ rultayı, Demokrasi kurultayı gibi önemli işler yaptik Türkiye’de. Am a en önemlisi bunla­ rın, halkın Aydınlar Düekçesi admı ver­ diği, istemler, demokratik istemler di­ lekçesidir. Türkiye’de 12 Eylül hare­ ketine karşı ilk tepki uyanmıştır. O

benim için çok zor olmuştur. Bana öyle ge liy o r ki, belki de değüdir, ama ben öyle yo­ rumluyorum, bana inme in m esin in n edeni odur, çünkü uyuyamadım gece- lerce, hep aklım fikrim ne olacak T ü rk iy e ’nin h ali diye.!. Sonunda hastaneye yattım , çık tık ta n sonra devam ettim. Tabii iki bin üç bin arkadaşın desteği ve katkılarıyla...

- B enim söylem ek iste­ d iğim , gazete o layın d a, s en in in a n d ığ ın k a d a r e t r a fın d a k i in s a n la r i- nanm adı ve destek v e r ­ medi...

- Evet inanmadüar. Daha doğrusu o dönem inanma dönemiydi. O dönemin koşuüan, in­ sanlar inanmak zorundaydı. Halbuki gazete çıkartırken biraz gevşedi, tavsadı işler... Yani o zaman, böyle olmasa da olur dedi insanlar... Derleyemedik, toparlayamadık. O bizim kaba­ hatimiz. Bu 5 - 6 kişiyle değü, tabii 5 kişi, 6 ki­ şi çok iyi çalıştı, son derece özverüi çalıştı...

(Aziz Nesin’in kitaplarını yayınlamadıkları dönemde, bir de Kemal Tahir’le ortak kurdu­ ğu, daha sonra tek başına yeniden kurduğu, şimdi de benim ve A li Nesin’in devam ettirdi­ ği “ Düşün Y a yın evi” var. Kendi kitaplarını yayınlamışlar. Yazarın, aynı anda başka bir iş yapmaması gerektiğine inanıyor. Gerçi, Düşün Yayınevi, nedeni hala belli olmayan bir nedenle yanmış, kül olmuş ama, yazarın i- kinci işi olmamalı diyor.

Markopaşa da var, ama Markopaşa’nın hiç­ bir zaman kağıt üstünde sahibi olmamış... Za­ ten Markopaşa kitap olacak kadar geniş bir konu bence...

Am a A z iz N esin ’ in en önem li işi Nesin

(İ3&

Önce bir baba

geldi, ‘Kur’an dersi

verir m isin?’ dedi.

Bu hiç hesapta

yoktu. Veririm,

dedim. Her sabah

Ulucam i’ye

gidiyoruz.

Talebelerime Kur’an

dersini cam ide

veriyorum ^

Vakfı’nı yönetmek.)

B İ T T İ

M H H H H

Bom bakent İstanbul

Sokak aralarında, yerleşim merkezleri yakınında yer alan benzin istasyonları büyük facia olasılıklarını çağrıştırıyor

Fatih’teki benzinci Öz, "Yangın halinde otomotik olarak devreye giren yangın söndürme cihazı çıktı. Fi vatı 7 bin dolar (yaklaşık 300 milyon lira) olmasına rağmen bu cihazı alacağım "dedi.

T O K A T , Ankara ve son olarak Adana’da can kaybıyla sonuçla­ nan patlamalar, 11 milyon insa­ nın yaşadığı İstanbul’daki benzin istasyonlarını gündeme getirdi.

Y ü zlerce akaryakıt istasyonu­ nun dar sokaklarda, apartman ve işhanlarmm altında faaliyet gösterdiği İstanbul’da ufak bir ihmal sonucu bü­ yük faciaların yaşanması an meselesi.

Yerleşim birimlerine en az bir kilo­ metre uzaklıkta kurulması gerekirken İstanbul'un işlek caddelerinde hemen her şirketin istasyonuna rastlamak mümkün.

A k a ry a k ıt istasyonu çalışanlarının uyarılarına karşın ellerinde sigarayla istasyona giren ya da cep telefonlarını açık bırakan araç sürücüleri kaza ola­ sılığını artırıyor.

F a tih ’te bir ara sokakta ik i apart­ man arasındaki Mobil akaryakıt istas­ yonunun sahibi H am di Öz, 60 yıldır işletmecilik yaptığını belirterek şunla­ rı söyledi:

“ E ğer tedbir alıyorsanız, teh­ likeye 'dur’ dersiniz, istasyonda çalışanları elemanları periyodik olarak hizmet içi eğitimden ge­ çiriyoruz. Hiçbir sürücünün si­ garayla istasyona girmesine izin vermiyoruz. Dolum yaparken is­ tasyona kimseyi sokmuyoruz.”

A tış a la n ı’ndaki Total Benzin İstas­ yonu Müdürü Şuayip V a rd a r, İstan­ bul’daki akaryakıt istasyonlarının bü­ yük kısmının ruhsatsız olduğunu öne sürerek şöyle konuştu:

“ B ü y ü k ş e h ir Belediyesi istasyon sahiplerinden ruhsat istemeye başladı. Birçok istasyon çok kötü şartlarda ça­ lışıyor. Belediye ekipleri bu istasyo­ nları kapatıyor, ama birkaç gün sonra tekrar satış yapıyorlar. Belediye bu duruma ‘dur’ diyemiyor.

A ra ç sürücüleri çok büinçsiz. Siga­ rasını söndürmesini istediğimiz müş- terüer bize güceniyor. Bazıları da ina­ dına dolum yapılırken cep telefonuyla konuşuyor.”

VATANDAŞ

ŞİKAYETÇİ

İstanbul’da her an bir kaza yaşanabileceğini belirten vatandaşlar ise "Biz şikayet etsek bile, belediye ruhsatını iptal etmedikçe istasyonlar satışı sürdürüyor. Tedbir alınması için illa can kaybı mı olması gerekiyor?” diye soruyor. Tehlike ihtimali olan istasyonlara birkaç örnek, Mecidiyeköy Büyükdere caddesi üzerinde Shell, Şişli Ermeni Mezarlığı karşısında ki Petrol Ofisi, Taksim Hastanesi karşısında ki Türk Petrol

i

Referanslar

Benzer Belgeler

rika’dan ödiinç para alınmasını tenkid gibi ma­ sum bir düşüncesinden dolayı Örfî İdare Mah­ kemesi haksız yere onu sürgün etmiş. Tümen mahkemesi, üç

Diğer milimetrealtı teleskoplar bütün bu oluşum sahnesini yani Güneş Sistemi’nin birkaç bin katı boyutları sadece tek bir piksel içinde gösterdiğinden

Alfa Erboğa’nın sağ altındaki karanlık bulutsu Kömür Çuvalı’nın hemen sağındaki parlak beş yıldız da Güneyhaçı Takımyıldızı’nı oluşturuyor. Güneyhaçı’nın

Da- ha küçük dalga boyu aralıklarında gözlem yapıl- mak istendiğinde daha az foton yakalamak zorun- da olduğunuzdan, anlamlı gözlemsel veriye ulaş- mak ancak daha büyük

Her ne kadar piyasaya sürülmesinden çok kısa bir süre sonra tahtını yine Intel tara- fından üretilen ve Nisan 1972’de piyasaya sürülen Intel 8008 mikroişlemciye

Hastanın fizik muayene bulguları ilk başvurusunda saptananlar ile aynı olup toraks YÇBT sinde, her iki akciğer apeksde, sağ akciğer üst lob anterior segmentte, sağ

Rusya’nın bu durumundan ha­ berleri olmayan Dr. Zavriyef ve Bogos Nubar Paşa. Paris’teki faaliyetlerine devam ediyorlar ve bir gün Rusya Büyükelçisine gelerek

doğmuş, Bahriye mek­ tebinden mülâzım ola­ rak çıkmış, sonra İs­ tanbul Sanayii Nefise Mektebini de