• Sonuç bulunamadı

Rıfat Ilgaz'ın hapishaneleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Rıfat Ilgaz'ın hapishaneleri"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“HABABAM SINIFI”NIN DEBflBAM OYKUSU

FÜSUN ÖZBİLGEN

g 9 ■

v

V 5

' '

Bir kitabından altı film yapılan yazar

İ S

RIFA T İL G A Z A N L A TIYOR — “Hababam Sınıfı 'm yayıncıya 750 liraya sattım. Kitap öyle t pakla çıktı ki Ceza Kanunu gibi bir şey. Mizah kapağı ile ilgisi yok. A m a satmağa başladı.

H ababam Sınıfı’hin

serüveni ilginç.

1956-57 yularında

İlgaz, “Dolmuş”

dergisine mizah

öyküleri yazmaya

başlamıştır, Stepne

takma adıyla.

Öğretmenlik anılarına

oğlunun okuluyla ilgili

olarak anlattıklarını

da katınca 70 öyküyü

geçti “Hababam

Sınıfı. ” Daha sonra

da kitap haline geldi.

1

“ İnek Şaban kimdir, Kel Mahmut’u tanıyor musun?” Bu­ gün bu soruyu kime yöneitseniz alacağınız cevap bellidir: İnek Şaban, Hababam Sımfı’nın en aptal öğrencisidir. Kel Mahmut da Hababam Sınıfı’nın tarih ho­ casıdır..

‘‘Peki bu Hababam Sınıfı ne­ dir?” diye sorsanız size gülerler ve şöyle derler: “ Ohoo, bilmiyor musun?. Rıfat İlgaz’ın romanı, hani geçen yıl TV’de oynamıştı, önceki yıl da müzikali vardı. Si­ nemalarda da kaç tane filmi gös­ terildi. Ben en son videoda ka­ setini seyrettim, çok güldük. An­ nem de tiyatrosunu görmüş es­ kiden, çok güzelmiş... Zeki Alasya ile Metin Akpınar oynu- yormuş, anlatm ıştı...”

Bir de Türkiye’ye gelmiş, Bo- ğaz’da gezi yapan bir Amerika­ lıya aynı konudan söz açıp şöy­ le deseniz: “ Bizim Türkiye’de

Rıfat İlgaz diye bir yazarımız

var. Çok tanınmış bir mizah ya­ zarı ve şairdir. Sadece bir tek ki­ tabı 12 baskı yaptı. Bu kitabın 6 tane filmi çevrildi, yıllarca ti­ yatroları oynandı, müzikalleri yapıldı, video kasetleri şu sıra en çok arananlar arasında. TV’de filmleri gösterildi. Bil bakalım bu kişini evi hangisi?”

Adam hemen Boğaz’ın en iyi yalılarına bakar, önünde şöyle güzel bir kotra bağlanmış, ah­ şap, bakımlı bir yalıyı eliyle işa­ ret eder. Garajın önünde de ko­ ca bir araba.

Y a za r n ered e,

yalı n ered e____________

“ Hayır” dersiniz, “ Bileme­ din. O villa ihracatçı Abuzittin -Beyindir. Şimdilerde hayali ihra­

cat yapıyor. O yalıyı da geçen yıl aldı.”

Amerikalı bu kez eski, ama görkemli bir konak gösterir size. Yine gülersiniz. “ Bilemedin, o konak da Haramzadelerindir. Kendileri ydlardır yabancı şirket­ lerin komisyonculuğunu yapar­ lar. Hem boşuna uğraşma, bile­ mezsin. Çünkü burası Amerika değil. Türkiye’de kitapları en fazla satan yazarlar böyle yalı­ larda filan oturamazlar. Rıfat B- gaz’ın ne Boğaz’da yalısı vardır, ne kotrası, ne de takası. Kendi­ si boyuna kit<>p yazar, ama yaz­ dıklarından pek fazla bir şey ka­ zanmaz.”

Bu hayali konuşmayı bir ya­ na bırakalım da, yaklaşık 30 yıl­ dır Türkiye’de en çok okunan ve

bilinen “ Hababam Sınıfı” kita­ bının nasıl doğduğunu, nasıl ba­ sıldığını, nasıl oyun, film, müzi­ kal ve kaset yapıldığını, yazarı­ na “ ne kazandırdığını” Rıfat İl­ gaz’ın ağzından dinleyelim.

“ Hababam S ın ıff’nın öyküsü bir bakıma BabIali’deki “ sömü­ rü düzeni” nin de öyküsü gibidir.

Rıfat İlgaz, “ Hababam Sınıfı”

kitabının doğumunu şöyle anla­ tıyor:

Üç h ik ây elik bir dizi

“ 1956-57 yıllarıydı. Ben o za­ man “ Yeni Gazete” de çalışıyo­ rum. tlhan Selçuk, ‘Dolmuş’ di­ ye bir mizah dergisi çıkarmış, tik sayısını gördüm. Bu arada Ilhan Selçuk’a benden bahsetmişler. Benim de yazmamı istemiş. Git­

tim, görüştük, tanıştık. Ben de

“ Dolm uş” ta öyküler yazmaya başladım. Dergiye herkes “ Bi­ rinci Vites” , “ ikinci Vites” gi­ bi takma isimlerle yazı yazıyor. Ben de sonradan geldiğim için

“ Stepne” takma adıyla yazıyo­ rum. Öğretmenlikten kalan okul anılarımı 3 hikâyelik bir dizi ya­ payım dedim. Ben yazdım, Tur­ han Selçuk resimledi. İkinci hi­ kâye yayımlanmıştı ki mektup­ lar başladı. Herkes soruyor,

“ Hababam Sınıfı” nerede geçi­ yor, Haydarpaşa Lisesi’nde mi, Galatasaray Lisesi’nde mi diye. Aslında hiçbiri değil. Kastamo­ nu’da okuduğum muallim mek­ tebinden anlatıyorum. İlgi faz­ la olunca İlhan Selçuk da zorla­ maya başladı. Uç hikâye derken oldu birçok hikâye.

O sıralar oğlum Aydın da Ka­ bataş Lisesi’nde okuyor. Hafta sonları gelip anlatıyor okul ma­ ceralarını, ben de yazıyorum. 70 hikâyeyi geçti. Ben yine hastane­ deyim, orada yazıyorum. Bu kez tüberkülozdan değil, sinir yor­ gunluğundan yatıyorum. Bu

“ Hababam” sınıfından da sıkıl­ dım. Bitirmek istiyorum artık. Ama nasıl bitireceğimi bilemiyo­ rum. Her hafta dergide bir hikâ­

ye çıkıyor. Aydın geldi. Okulda bir kavga olmuş, onu anlattı. Ben de o kavgayı yazdım, ö ğ ­ renciler kavga ettiler, başka okullara sürüldüler, Hababam Sınıfı da dağıldı.

Sonra ilk 20 öyküyü tlhan Sel­ çuk bir kitap halinde bastı. İkin­ ci 20 öyküyü “ Tan” Gazetesi’- nin İdare Müdürü Haluk Yetiş’-

le ortak çıkaralım dedik. Birin­ ci kitap için tlhan telif ücreti ver­ mişti. 250 lira telif ücreti ki, iyi para. İkinci kitabı ortak çıkar­ dık. Üçüncü kitabı da, Gar Ya­ yınları diye bir yayınevi bulmuş­ tuk, orası bastı. Üç tane kitap ol­ du, 73 öyküydü hepsi. Sonra G ar Y ayınları kap an d ı.

“ Dolm uş” dergisi de kapandı.

İlhan Selçuk da askere gitti, 1958’de. Ben sonra bu üç kitap­ taki hikâyeleri elden geçirdim. Tek kitap olarak toparladım.

1960’ta 27 Mayıs oldu. Bizim de sakıncalı yanımız filan kalma­ dı. Yeni anayasa filan derken temize çıktık. Haber gönderdim birkaç kitabevine. Kendim git­ tim, görüştüm. “ Biz böyle cid­ di olmayan işlerle uğraşmıyo­ ruz” diyorlardı. "Hababam Sı- nıfı” nı basmadılar. Bir gün Or­ han Kemal’e rastladım. Balıklı Rum Hastanesi’nde yatmıştım. Hastaneden çıktım, borcum var hastaneye. Para lazım. 1962 yı­ lıydı. Orhan Kemal, “ Ben ‘El Kızı’nı İhsan Manavoğlu’na"

verdim. O basıyor. 2 bin lira ödedi. Senin kitabı da o adam

“ basar” dedi. Sakıncalı filan di­ ye Babıali bizden kaçıyor yine de.

SÜ REC EK

RIFAT İLGAZ’IN HAPİSHANELERİ

aynı yerde yattık

Türkeş’le

“ Bir Duyun-u Umumiye memurunun ye­ dinci çocuğu olarak 1911 yılında Cide’de doğdum, llkokul’a Cide’de başladım -e o sı­ ra 6 yıl olan ilkokulun son sınıfını Samsun’­ da okudum. Babam memur olduğu için sü­ rekli tayin oluyordu. Ortaokula Kastamo­ nu’da başladım, sonra öğretmen okuluna geçtim ve 1930'da öğretmen okulunu Kas­ tamonu’da bitirdim. Bolu’ya öğretmen ola­ rak atandım. 6 yıl ilkokul öğretmenliği yap­ tıktan sonra Ankara’ya geldim. Atatürk’ün

kurduğu Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bö­ lümünde okudum ve bitirdim. Diplomamı, tüberküloz raporumla birlikte aldım. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde iyi koşullar içindeydik, ama zannederim Anadolu’da geçen zor yıl­ lardan kalmıştı tüberküloz. Adapazarı’na öğretmen olarak geldim ve evlendim. Bu ara­ da Yakacık Sanatoryumu’na yattım. 3 ay kaldım. O yıllarda şimdiki gibi tüberküloz ilaçları yok. Kontrol için İstanbul’a tayin et­ tiler. Karımı da Eskişehir Lisesi’ne atadılar. Bir süre ayrı kaldık. Sonra onu da İstanbul’a tayin ettiler. Böylece 1939’larda İstanbul’a yerleşmiş olduk. İstanbul’da Edebiyat Fa­ kültesi Felsefe bölümüne 4 yıl devam ettim, ama diploma almadım.

1939. İkinci Dünya Harbi’nin başladığı yıllar. Eşimin ve benim maaşlarımız geçimi­ mize yetmiyor. Geçim darlığı ve sıkıntı yıl­ lanın yaşadık. Bu arada şiirlerim dergilerde çıkmaya başladı. Yaşadığımız sıkıntılı top­ lumsal koşullaı beni toplumcu gerçekçi bir şair haline getirdi, önceleri gördüğümüz, bil­ diğimiz, o zamana kadar yazılanlar gibi şiir yazarken şiirlerimizin havası bu yıllarda de­ ğişti. A. Kadir, Faruk Toprak, Niyazi Akın- cıoğlu, Suat Taşar, Fethi Giray gibi arkadaş­ larla birlikte 1940 toplumcu gerçekçi kuşa­ ğının ozanlarım oluşturduk. Arif Damar, Mehmed Kemal, Ahmet Arif, Şükran Kur- dakul, Enver Gökçe gibi isimler o yıllarda

Hitlcr’in temsil ettiği faşizme karşı aııtifa- şist tavır aldık.

1940’lı yıllarda ‘Yürüyüş’ dergisinde ya­ zıyorum. ‘Sınıf’, ‘Devam’ ve ‘Yaşadıkça’ adlı üç şiir kitabım çıktı. Uçü de toplatıldı. Sı­ nıf adlı kitaptan hüküm giydim. 6 ay hapis­ te yattım. Hapiste yattığım sürede Türkçü­ lükten hapse girmiş olan Alpaslan Türkeş ile

fethi Tevetoğlu da benimle aynı hapishanede yan odalarda kalıyorlardı.

Hapse girmem bir şey değil de, öğretmen­

lik gitti. Meslekten atılınca Babıali’ye geç­ tim.

Yazarlık, gazetecilik, musahhihlik, mü­ rettiplik, entertip ustalığı gibi BabIali’de ola­ bilecek her işi yaptım. ‘Dolmuş’, ‘Markopa- ş a \ ‘Akbaba’ mizah dergilerinde yazdım.

‘Markopaşa’, ‘Cumartesi Magazin’, ‘Gün’

dergilerinin kurucuları arasında yer aldım.

‘Gerçek’ gazetesini çıkardık. Bu gazete 19 sa­ yı çıktı ve Celal Bayar’ın İzmir nutkunu ya­ yınladığımız için kapatıldı. ‘Gerçek’ kapa­ tılınca, Aziz Nesin ile ‘Markopaşa” yı çıkar­ dık,

‘Markopaşa’dan iki kez hapse girdim. ‘Markopaşa’ kapatılınca ‘Hür Markopaşa’yı çıkardım. Aziz o sıra hapisteydi. O da çıkın­ ca Medet dergisini çıkardı. 1950’de Demok­ rat Parti iktidara geldi, bizim mizah dergi­ lerinin de tirajı düştü. Ben dergiyi devrettim. 1952’de ‘Adembaba’ dergisini çıkardım. Bu dergiden 6 dava birden açıldı. Adnan Menderes mizah dergilerine tavır almıştı ve bu dergilerin dışardan beslendiğini söylüyor­ d u .”

(2)

“HABABAM SIN IFI'N IN DEBABAM ÖYKÜSÜ

FÜSUN ÖZBİLGEN__________________________

Hastane borcuna verdim kitabı

B İZ N E Z A M A N K A ZA N A C A Ğ IZ? — Rıfat İlgaz'a yayıncısı “Ben kazanırsam sen de kazanırsın"diyor. Kitap sattıkça satıyor. Bir süre sonra İlgaz da şöyle diyor: “Senin kazandığın belli, ama biz ne zaman kazanacağız?”

-

2

İhsan Manavoğlu'na gittim,

“ Kardeşim, sana temizinden bin lira veririm,” dedi. “ Ver bari,”

dedim. Kâğıdı kalemi çıkardı, bir sürü madde yazıyor. “ Haba- bam Sınıfı” nı satın almak için bildiği gibi bir sözleşme yazıyor. Ben de sesimi çıkarmıyorum. Para lazım, hastaneye borcumu ödeyeceğim. Ayrıca kanun dışı madde yazarsa nasılsa kabul edilmez, diye de sesimi çıkarmı­ yorum. Öyle yasaklar koyuyor ki, “ Ben bu kitabı değiştiririm, ben bunu bozabilirim” diye hep­ sini yazdı. Sıra parayı ödemeye geldi. Dedi ki, “ Kardeşim her ne kadar bin lira dedimse de bu pa­ ra fazladır. 750 lira veririm. 250 lirasını şimdi veririm, geri kala­ nı da iki taksitte, kitap çıktıktan sonra.”

250 lira hastane borcuma ye­ tiyor. 140 lira kadar bir borcum var. Aldım parayı verdim kita­ bı.

İhsan Manavoğlu’nun AK Ki-tabevi’nin yıllarca ve yıllarca üs- tüste baskı yapacağı, bugün de hâlâ basmakta olduğu “ Haba- bam Sınıfı” işte böyle üç taksit­ te verilen 750 lira ile tüm yayın haklarıyla birlikte satılıp karşı­ lığında alınan parayla yazarının hastane borcu ödenmiş. Rıfat İl­ gaz, yayıncıyı eleştirirken hakkı­ nı da yemiyor. Şöyle konuşuyor:

“ İhsan Manavoğlu’nu eleştir­ dim, ama bugün de Babıali’de basılmayan bir kitabın parasının üçte birini alamazsınız. Şu kadar her şey ilerledi o güne göre. Bu­ gün de büyük yayınevleri kitabın parasının yarısını peşin verir, ya­ rısını kitap piyasaya çıktıktan 6 ay sonra verir. Hatta kitap ikinci baskıysa üçte birini peşin verir. Adam paramın üçte birini verdi.

B iz n e zam an

k aza n a ca ğ ız? __________

Borcumu ödedim. Geldim Ba­ bIali’ye, Meserret Kahvesine. Çok geçmeden kitap basıldı. Pi­ yasaya çıktı. Çıkar çıkmaz 250 lirayı, ikinci taksidi de verdi. Az veriyor, ama hiç olmazsa veri­ yor. Kitap öyle bir kapakla çık­ tı ki, Ceza Kanunu gibi bir şey. Mizah kitabı kapağıyla ilgisi yok. Ama satmaya başladı. Dur­ madan sattı. Bana demişti ki Manavoğlu, “ Ben kazanırsam sen de kazanırsın...” Kitap sat­ tıkça satıyor, bir süre sonra de­ dim ki: “ Kitap satıyor, senin ka­ zandığın belli, ama biz ne zaınan kazanacağız.” Kaç baskı yaptı­ ğı belli olmuyor, üzerinde baskı adedi, kaçıncı baskı filan da yaz­ mıyor. Ne kadar bastığını, ne kadar sattığını saptamak müm­ kün değil.

Sonunda ben dava ettim, dem içi yanlış doiu, kapağı mi- aha uygun değil. Az kâğıt git­

sin diye 8 punto basmış, okuma­ sı zor. Baktı benim dava uzuyor. Kitabın baskısının durdurulma­ sını istiyorum. Dedi ki bana,

“ Arkadaş, biz seninle anlaşalım. Ne istiyorsun bu kitaba?” O za­ manlar yanlışsız basmak, temiz ve güzel bir kapakla basmak ko­ şuluyla 2 bin liraya yeni bir an­ laşma yaptık. Her keresinde en az 10 bin tane basacak.

Biz o anlaşmada her baskı için 2 bin lira dedik. Tahmini 5. bas­ kı da dedik. Bir süre bu baskı­ lar devam etti. Ben de her baskı için 2 bin lira aldım. Ama bir sü­ re sonra bu 2 bin lira artık kitap parası olmaktan çıktı. Bu arada kitabın tiyatrosu başladı. Ulvi Uraz oyun yaptı. Kitabın satışı iyice yükseldi.”

Rıfat İlgaz, satışı yükselen ki­ tabının ne kadar basıldığını ve ne kadar satıldığını yıllarca bir türlü öğrenememiş. Yayınevi sahibi­ nin iddiası 10 bin basıp bu ka­ dar baskı için kitabın parasını ödediği yolunda. Ancak bir bas­

kı yapıyor, bu baskı bir türlü tü­ kenmiyor. Kitap fiili olarak çok satıyor, ama yayınevi az sattığı­ nı söylüyor. Rıfat İlgaz, kendi­ sine söylenenden daha fazla bas­ kı yapıldığı, bu satışların kâğıt üzerinde görünmediği iddiasıyla tespit yaptırmak istemiş. Yayın­ cının depolarını aratmış. Hakla­ rını koruyabilmek için yaptığı bu mücadeleleri şöyle anlatıyor:

“ Öyle bir zaman geliyor ki, kitabın o satış temposuna göre bitmesi lazım. Yayıncının kendi matbaası var, kale gibi. Bir avu­ kat buldum. Avukat dedi ki,

“ Bir kere kitapları saydıralım.”

Dağıtımda tanıdığım bir genç var. Bana dedi ki, “ Hocam, ben bir odaya girdim, yayıncının orası kitap doluydu. Forma ha­ linde 5-6 bin kitap vardı.” Bas­ kı yapılalı şu kadar sene olmuş. Ancak 500-600 kitap kalmış ol­ ması lazım. Demek ki oraya de­ po etmiş. Hâkime dilekçe ver­ dik, birlikte sayıma gittik. Depo­ yu açtık, forma halinde daha

Yayınevinin yıllarca

ve yıllarca üst üste

baskı yapacağı, bugün

de basmakta olduğu

“Hababam Sınıfı”nın, ‘

3 taksitte verilen

ücretiyle yazarının

hastane borcu

ödenmiş. 750 lira

karşılığında, o zaman

için, kitabın tüm yayın

hakları satın alınmış.

“ Sonunda ben dava et­

tim. Kitabın hem içi

yanlış dolu, hem kapa­

ğı mizaha uygun değil.

Kitabın baskısının dur­

durulm asını

istiy o ­

rum

...”

ciltlenmemiş birçok kitap. Yan­ da bir başka yer daha var. De­ poyu açan genç, hâkime, “ Ora­ yı açamam, orada bazı gizli şey­ lerimiz var” dedi. Hâkime de­ dim ki, “ İşte zaten gizli olan şey­ ler bizim kitaplar olabilir.”

Hâkim, “ Kilidi kırma emri yok, aç diyoruz açmıyor, ne yapayım ben?” dedi. Döndük gittik. Tam olarak sayamadık. Tabii, kitabın mevcudu uzun yıllar bitmedi.

Ulvi U raz o y n u y o r

İki sene geçiyor, üç sene geçi­ yor. O zaman fiyat üzerine yeni etiket yapıştırma âdeti de yok. Yayıncı, kitap artık o fiyata ida­ re etmediği için yeni kapak ba­ sacak, fiyatı yükseltecek. Eski, çok basılmış formalara yeni ka­ pak. Fena halde sıkıştırıyorum ben de. Bu kez oturduk, yeniden konuştuk. Sirkeci’de, Gar Lo­ kantasında buluştuk. Kitabın fi­ yatı o zaman 12,5 lira. “ 15 lira yapalım, her baskı için 5 bin li­ ra vereyim” dedi. Ben razı olma­

dım. Telif hakkı olarak yüzde 10’u tutturmaya çalışıyorum. 15 liradan kitap 10 bin basacak 150 bin lira eder. Yüzde 10’u 15 bin lira. Bana 5 bin lira teklif ediyor. Bir hafta sonra tekrar buluştuk. Bu kez 10 bin lira teklif etti. 1966 yılında, bir yandan da tiyatroda

Ulvi Uraz oynuyor “ Hababam Sınıfı” m. Tiyatro bir firma ola­ rak parasını veriyor emeğimin. Küçük Sahne’de oynuyor ve dü­ rüstçe anlaşmadaki parasını ve­ riyor. Yüzde 10’unu seyirci say- macasına veriyor. Manavoğlu

da, bir gün bu pazarlık sürerken tiyatroya geldi. Oyunu seyretti. Tiyatroda bana dedi ki, “ Bak Rıfat Bey, 1000 lira daha veriyo­ rum ve 11 bin liradan bir kuruş daha yukarı çıkmıyorum. Söz­ leşmeyi imzalamaya filan saatte İkinci Noter’e gel” dedi. Düşün­ düm, taşındım, 11 bin lira üze­ rinden yüzde 10’u tutmuyor, ama hiç yoktan iyidir dedim ve gittim sözleşmeyi yapmaya. No­ tere bütün şartlarını yazdırıyor

Manavoğlu. Yazdırdı, yazdırdı, sonunda ben, "Bir dakika,” de­ dim, “ bunlar hep Rıfat İlgaz’ı kısıtlayıcı maddeler. Bir madde de ben yazdırayım da, hiç ol­ mazsa sözleşm e, sözleşmeye benzesin. Ya kitabın fiyatını sen değiştirirsen, mesela kitabın fi­ yatı 15 liradan yukarı olursa ne olacak?” Manavoğlu dedi ki,

“ Yok canım, 15 lira diyoruz, ar­ tık kitabın fiyatı daha da yüksel­ m ez.” Ben de, “ Kardeşim, sen yaz da bizim de bir maddemiz bulunsun. Eğer kitabın fiyatı de­ ğişirse artışa göre yüzde 10’unu Rıfat İlgaz’a ödeyecek” diye yaz dedim. İyi ki yazdırmışım. Ne oldu sonra. Hiç 15 liraya kitap kalır mı? Kitabın fiyatı değişin­ ce, şimdi aradaki farkı ödüyor, o anda aklıma gelen bu madde yüzünden.”

S tR E C E K

RIFAT İLGAZ’IN HAPİSHANELERİ

6-7 ydun

hapishanede,8

hastanede geçti

— 2—

Rıfat İlgaz o kadar çok hapse girmiş çık­ mış, o kadar çok hastanede yatmış ki yaşa­ mı hastane ile hapishane arasında geçmiş de­ nilebilir. Toplam kaç kez hapse ve hastane­ ye girip çıktığını sorduğumuzda, hemen sa­ yamıyor. “ 7-8 kez hapse girdim çıktım” di­ yor. Hapiste yattığı sürelerin toplamı 6-7 yıla yaklaşıyormuş. Hastanede geçen sürelerin toplamı da 8 yıl kadar. “ Hastane ile hapi- sanenin bir de ortası var. Müdüriyette geçen zamanlar” diyor. Her olayda, suçlu suçsuz bakmadan içeri almışlar. 6-7 eylül olayları olmuş, Rıfat İlgaz 7 ay hapis yatmış. Hükü­ mete hakaretten dava üstüne dava açılmış. 1952 yılında hakkında açılan “ Hüküme­ te Hakaret Davası” nın öyküsünü şöyle an­

latıyor:

“ O günlerde hakkımda 6-7 dava birden var. Bu davalardan biri hükümete hakaret­ ten açılmıştı. Ben de hapisaneden tecilli çık­ tığım için (1950’den sonra aftan yararlana­ rak) Ağırceza Reisi Ncfi Demircioğlu bana acırdı. Bu davadan da ceza alırsam 5 sene beş ay daha eklenecekti. Savcı boyuna bindiri­ yordu bana, “ Bu yazıda hakaret var” diye. Bir gün duruşmada, “ Efendim, bu yazı evet ağır bir yazı ama hükümete hakaret yok. Öf­ keli bir zamanıma rastlamış, kendime kız­ mışım, dünyaya kızmışım yazmışım” dedim. Savcı “ Yoo" dedi, “ bu yazıda hükümete ha­ karet var.” Ben de kızdım, savunmayı filan bıraktım. “ Evet be” dedim, “ hükümete ha­ karet var. Ama iktidarda bulunan hüküme­ te değil, geçmiş hükümete hakaret var.”

Baktım Reis Neti Bey’in yüzü aydınlanıver­ di. “ Peki, İktidarda bulunan hükümete ha­ karet olmadığını nasıl ispat edersin?” dedi. Anladım ki adam bırakacak da, delil istiyor benden. Yazının başında “ Bu olay yirminci yüzyılın birinci yarısında geçmiştir” demi­ şim. Bunu gösterdim, birinci yarıda olduğu için 1950’den önce, dolayısıyla geçmiş hü­ kümet oluyor dedim. Savcı, “ Benim iddiam zaten bu yazıda hüküm ete hakaret olmasıdır” dedi. “ Şimdi geriye bir mesele kalıyor. Geçmiş hükümetlere hakaret etmek bu maddeye girer mi? Bana kalırsa girmez. Maddenin muhtevası iktidarda bulunan hü­ kümetleri korumak içindir, ben de iştirak ediyorum” dedi ve beraat ettik.

SE R E C E K

'

(3)

“HABABAM S IM F F M N DEBABAM OYKUSU

FÜSUN ÖZBİLGEN

“H ababam Sınıfı”nın tiyatro m aceraları

H aba bam Sınıfı, Ulvi

Uraz’ın sahnelemesinden

sonra İstanbul, İzmir,

Ankara ve Anadolu’da

yüzlerce topluluk

tarafından oynandı. O

kadar çok oynandı ki,

Rıfat İlgaz bugün nerelerde

ve kimler tarafından

oynandığını tümüyle

sayamıyor.

BUGÜNÜN Ü N LÜ LERİN İN P A R L A D IĞ I OKULFotoğrafa bakınca, “Hababam Sınıfı' 'nın, bugünün ünlülerinin ilk parladıkları bir okul olduğunu anlıyor insan. İşte Suzan Ustan, A hm et Gülhan, Metin Akpınar ve Zeki Alasya. Bir zamanların “Hababam Sınıfıöğrencileri.

— 3 —

Bu noktada Rıfat Dgaz’a so­ ruyoruz: “Bugüne kadar kaç baskı yaptı bu kitap ve elinize aşağı yukarı ne kadar para geç­ ti? Sonradan kitabın fiyatının ar­ tışından doğan farklar da dahil olmak üzere?”

Resmi hesaplamalara göre 12 baskı yapmış kitap. Ama ne ka­ dar basıldı ve satıldı, gerçek ra­ kam olarak bilemiyor İlgaz. Bu 12 baskıdan eline geçen toplam para ise aşağı yukarı 350 bin li­ ra kadarmış. 1962 yılından bu yana yapılan onca anlaşma, mü­ cadele ve satış sonucu.

“Hababam Sınıfı” ile ilgili olarak yazar ve yayıncı arasında noterden protestolar, davalar, arama ve tespit zabıtları o kadar çok ki. Halen sözleşmenin ipta­ li için açılmış son dava da İstan­ bul Ticaret Mahkemesi’nde sürü­ yor.

Rıfat Dgaz, eserinin tiyatroda

Ulvi Uraz tarafından ilk sergile­ nişinde yüzde 10 telif hakkını tü­ müyle almış. Eser daha sonra İs­ tanbul Tiyatrosu’nda, Çevre Ti­ yatrosu’nda, Ankara’da, İzmir- de ve Anadolu’da yüzlerce top­ luluk tarafından amatör ve profesyonel olarak oynanmış. O kadar çok oynanmış İci, İlgaz bu­ gün nerede ve kimler tarafından oynandığını tümüyle sayamıyor. Bu arada Ankara’da bulunduğu sıra bir tiyatroda oyununun oy­ nandığını görünce, tiyatro sahi­ biyle görüşmüş. Eserin kendisi­

ne ait olduğunu, kimden izin ala­ rak oynandığını sormuş. “Ben İstanbul’da bu oyunu oynayan bir başka tiyatrodan satın aldım”

yanıtı verilmiş kendisine.

“Hababam Sınıfı” oyunu, ay­

zamanda Türk tiyatrosunun bugün çok önemli olan isimleri­ nin tiyatroda ilk parladıkları bir okul. Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın fotoğraflarına bakın­ ca “Hababam Sınıfı” oyununun o yılların genç oyuncularıyla bu­ günün yetenekli sanatçıları ara­ sında bir köprü oluşturduğunu görmek mümkün. İnek Şaban’ı ise, erkek kılığına giren Suzan Ustan canlandırmış Ulvi Uraz

Tiyatrosu’nda. İstanbul Tiyatro- su’ndaki oyunda ise, “Nokta ile

VirgüP’den tanınan “Nokta” A bd ullah Şahin, “ Güdük

Necmi” rolünü üstlenmiş. Oyun beğenilince bu kez aynı kitaptan kaynaklanan yeni oyunlar sahne­ lenmiş: “Hababam Sımfı Sınıf­ ta Kaldı”, “Hababam Sınıfı Bas­ kında”, “Hababam Sımfı Uyanı­ yor” gibi.

Oyunun çok tutması üzerine, bu kez Yeşilçam kitaba el atmış.

Rıfat İlgaz, eserinin sinema hak­ kını önce Atıf Yılmaz’la Orhan Günşiray’a satmış. Ancak film için sansürden izin çıkmamış. Daha sonra pek çok sinemacı bu filmi çevirmek istemiş, ama san­ sürden dönünce kalmış. Sonun­ da Arzu Film, İlgaz’dan film hakkını 15 bin liraya satın almış.

Sansürden çıkınca, 25 bin liraya Arzu Film’e bir roman ve 3 pi­ yesten yararlanma hakkını sat­ mış Rıfat Dgaz. Arzu Film, “Ha­ babam Sınıfı”ndan 5 yıl süreyle yararlanma hakkını satın aldık­ tan sonra bir film yapmış. İyi pa­ ra getirince film sayısı 4’e çıkmış.

Dgaz şöyle anlatıyor:

“Bir roman ve üç piyesten ya­ rarlanma hakkını satmıştım, 4 film yaptdar. Sonra haberim ol­ madan beşinci filmi yapmışlar. Gelip konuştular. ‘5 yıl yararlan­ ma hakkını satın aldık, 5. filmi yapacağız’ dediler. Daha sonra ben Cide’deydim. Alüncı filmi de çevirmişler. Cide’ye geldiler. Bu sırada filmlerden biri TV’de ya­ yımlanmıştı. TV’nin verdiği pa­

ranın yansım bana verdiler ve ye­ ni bir anlaşma yolu bulundu. TV’den para aldığım için telif üc­ reti artmış oldu. Neyse, sonun­ da 6. filme de izin vermiş oldum. Ama bu filmlerin çoğunu gör­ medim bile. Sadece üçünü gör­ düm. TV’deki gösterimden veri­ len 80 bin liranın 40 bin lirasını aldım. Bu son filmlerde anlaş­ malara da sadık kalınmadı, film afişlerine yazarın adı konulma­ dı, davalar açüdı, filan. Yani son filmleri görmedim, görmek de is­ temiyorum. Bu son filmleri Er­ tem Eğilmez ve ortağı, benim ar­ zum hilafına emrivakiyle yaptı.

SÜ R E C E K

RIFAT İLGAZ’IN HAPİSHANELERİ

Başefendğ “A rtık kelepçe takm ayacağını R ıfat

dedi

Rıfat İlgaz’ın mahkemeleri her zaman denk gitmemiş. Bir başka mahkeme ve hapset giriş öyküsünü de şöyle an iatıyor:

“ Bir arkadaşım vardı, genç. Her zaman ben ağabey durumundaydım ve ona içki ısmarlardım. Bir gün kar­ şılaştık. Benim de param yok, o da yeni avukat çıkmış. “ Bugün ben ısmarlayayım, mürüvvetimi gör” dedi. Ta­ kıldık birbirimize, karar verdik, bir yere gidip içeceğiz. Giderken, Büyük Postane’nin önünden geçiyoruz. Bi­ tişiğinde de Adliye var. “ Ben şu kaleme uğrayayım. Bir mahkemem olacak, gününü, tarihini öğreneyim" dedi. Beraber girdik Adliye’ye. O kaleme gitti, ben de eski alış­ kanlıkla ağır cezalann orada dolaşıyorum. Baktım, mah­ kemenin kapısındaki davalar listesinde benim adım. “ Rı­ fat Dgaz- Cumhurbaşkam’na Hakaret” yazıyor. Biz mü­ başire “ mareşal” deriz. “ Mareşal, nedir bu dava yahu?” dedim. “ B ejim ” , dedi, “ biraz sonra senin sıran geli­ yor.” Neyse, girdik duruşmaya. Eski bir dava. Temyiz­ den bozulmuş gelmiş, yeniden başlıyor. Beraat ettiğim bir dava, savcı temyiz etmiş. Salim Başol, o meşhur Yas- sıada Reisi, o zaman İkinci Ağır Ceza Reisi. Dosyayı özetledi, ben de hatırlamaya çalışıyor, o duruşmada ne demişsem aynı şeyleri söyleyeyim de yine beraat edeyim

istiyorum. Başladım konuşmaya: “ Efendim, Cumhur- başkanı’na saygımız büyüktür, ama demokrasiye sığı­ narak biraz eleştiri de en doğal hakkımızdır” falan di­ yorum. Ama bu kez hâkime kabul ettiremedik. Dedi ki: “ Temyiz esastan bozduğuna göre, dava karar safhası­ na geçiyor." Müdafaaya geçti, biz de müdafaamızı yap­ tık hepıen. ‘•Cumhurbaşkanı nın da bir kişi olduğunu göz önüne alarak, adalete güvenip eleştiri hakkımızı kul­ lanmışız. Bazen kalem kayıyor işte, yoksa hakaret suret-i kafiyede aklımızdan geçmedi" dedik. Beraat istedik.

Bir yıl içeri_________________________

Avukat olan arkadaş da gelmiş, beni dinliyor. Hemen karar verildi. "Hakaret varit görüldüğünden 'bir yıl hapsine” diye. Oracıkta tutuklandım. Cumhurbaşkam’­ na hakaret olduğu için de “ ağır hapis.” 1948-49’larda oluyor bu. “ Marko Paşa” dergisi zamanında. İnönü Cumhurbaşkanı, ona hakaretten. Neyse, tutuklanırken avukat arkadaşıma döndüm ve dedim ki: “ Sen şu içki ziyafeti için kaç para harcamayı göze almıştın?” Söyle­ di. “ O parayı bana versen daha memnun olacağım, be­ nim hapiste harcayacak param yok” dedim. O parayı aldım. “ Kusura bakma, benim yüzümden buraya

uğradık” diyor. “ Zarar yok” dedim, “ nasıl olsa ola­ caktı. Hiç değilse para aldım da öyle giriyorum hapse.”

Parayı aldık, indik kapıaltına. Jandarm a başefendisi,

“ Buyur Rıfat Bey, kelepçe takmayacağım. Artık gaze­ tecilere kelepçe yok” dedi. “ Çünkü İzmir’de Demok­ rat PartiU gazetecilere kelepçe takmışlar, adamlar Mec­ liste kıyamet kopardı. Ben de sana kelepçe takmayaca­ ğım ” dedi. Teşekkür ettim, böylece kemal-i saltanatla, kelepçesiz, üstelik de paralı hapishaneye girdim.”

İşte, Türkiye’nin en çok yazan ve kitapları en çok sa­ tan mizah yazarlarından birinin yaşamöyküsü. Yansı ha­ piste, yansı hastanede, yarısı Babıali’de geçmiş bir ya­ şam. Yaşamı boyunca sürekli yazmış. Kitaplan baskı üs­ tüne baskı yapmış, yazdıkları tiyatro olmuş, müzikal ol­ muş, filmler yapılmış, şimdilerde de video kasetlerinde tüm dünyayı dolaşıyor. Bunlardan Rıfat Dgaz’a ne faz­ la bir para kalmış, ne lüks bir yaşam. Oğlu ile birlikte mütevazı bir yaşam sürdürüyor. Kitaplannın yeni bas­ kılarına ve cebinde taşıdığı “ Basın Şeref Kartı” na sevi­ niyor. Biraz da, kendi yazdıklarından zengin olanlara basıyor gamatayı..

B İ T T İ

3

/

2 fJ> S F

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada belirlenen değerler (dikey sapmanın en yüksek mutlak değeri 4°, ortanca değeri kadınlarda 2° ve erkeklerde 2,5°) sağlıklı Türk genç erişkinler için

“BİT’nin matematik eğitiminde kullanımının avantaj ve dezavantajları hakkında ne ölçüde bilgi sahibisiniz?” sorusuna ise yarısından fazlası (%78,9) ya hiç

OluĢan arkın Ģiddeti düĢük akım değerinden dolayı küçük bir ıĢıltıdan ibarettir (ġekil 4.9b).. Nanoparçacıkların sıvı içerisini tamamen kaplaması

The re- sults of the current study showed that, mean serum sTWEAK concentrations were lower in the HCC and cirrhosis groups when compared to healthy controls and low blood levels

D Yazar Bilginer, Üsküdar Musahipzade Celal Tiyatrosünda sergilenen oyunun baş kahramanı Şefik Bey’i, hayatı kıskançlık mücadelesi üzerine kurulmuş biri

Böylece tarikatlar, halkın manevi gücü ile birlikte siyasi iktidarlar karşısındaki maddi tepkisini de temsil eder oldular.. Bazı tarikatlar bu­ nu,

hat ve daha sıcak olması...&#34; Sanatçının günlük yaşamı saat 8.30’da başlıyor; genellikle yıllık program çıkaran Baykam’ın gün­ lük fizyolojik

Üzerinde taş veya o yerin mezar olduğunu gösteren bir işaret bile yok ama, gömülü ol­ duğu yerin birkaç metre ilerisindeki açık hava kahve­ sinin m üşterileri ve