• Sonuç bulunamadı

Başlık: Lozan Barış Konferansı ve Musul Meselesi Görüşmelerinde Nasturilerin DurumuYazar(lar):BAYBURT, Deniz Sayı: 45 Sayfa: 001-036 DOI: 10.1501/Tite_0000000315 Yayın Tarihi: 2010 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Lozan Barış Konferansı ve Musul Meselesi Görüşmelerinde Nasturilerin DurumuYazar(lar):BAYBURT, Deniz Sayı: 45 Sayfa: 001-036 DOI: 10.1501/Tite_0000000315 Yayın Tarihi: 2010 PDF"

Copied!
36
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Lozan Bar›ş Konferans› ve Musul Meselesi

Görüşmelerinde Nasturilerin Durumu

Dr. Deniz BAYBURT

Özet

Mezopotamya’n›n en eski halklar›ndan olan Süryaniler, Hz İsa’n›n tabiat› ile ilgili görüş ayr›l›klar› neticesinde çeşitli gruplara bölünmüşlerdir. Bu gruplardan biri olan Nasturiler, Osmanl› Devleti hakimiyeti alt›nda inanç, ibadet ve yaşamlar›na kar›ş›lmaks›z›n huzur içinde yaşarken Birinci Dünya Savaş›’nda Bat›l› devletlerin etkisiyle Osmanl› Devleti’ne karş› ayaklanm›şlard›r. Nasturiler, Millli Mücadele döneminde de olumsuz faaliyetlerde bulunmuşlard›r.

Bu makalede Lozan Bar›ş Antlaşmas›’n›n imzalanmas› ve bunu takip eden günlerde özellikle Musul meselesi görüşmelerinde Nasturilerin durumu anlat›lmaya çal›ş›lm›şt›r.

Anahtar Kelimeler: Süryaniler, Nasturiler, Lozan Bar›ş Antlaşmas›, Musul Meselesi

Nestorians’ Situation on Lausanne Peace Treaty and the

Negotiations for Mosul Affair

Abstract

The Assyrians that is one of the oldest people of the Mesopotamia has been divided into various groups because of the difference of opinion about the nature of Jesus. While the Nestorians that is one of these groups were living in peace without interfering their beliefs, religious ceremonies, and life styles by Ottoman Empire under its sovereignty, they revolted against Ottoman Empire under the influence of western states during the World War I. They also involved in hostile acts during the national struggle.

(2)

Signing of Lausanne Peace Treaty and Nestorians’ situation in the period that followed the negotiations for Mosul Affair are tried to be expreesed in this article.

Key Words: Assyrians, Nestorians, Lausanne Peace Treaty, The Mosul Affair

GİRİŞ

Mezopotamya ad› verilen F›rat ve Dicle Nehirleri aras›ndaki coğrafya, tarihin en eski devirlerinden beri çok say›da din ve ›rk›n ortaya ç›kt›ğ› bir bölge olma özelliğini taş›r. Sümer, Asur, Aram, Elam, Akad, Keldani gibi kavimlerin büyük bir çoğunluğu bu bölgede yaşamlar›n› sürdürmüşlerdir1. İşte kökenleri eski Mezopotamya kavimlerine dayanan ve Hristiyanl›ğ› kabul etmeden önce bilinen bir kavim olan Süryaniler2 Hristiyanl›ğ› kabul ettikten sonra da karş›m›za ç›kmaktad›r.

Süryanilerin başlang›çta tek bir kilise çat›s› alt›nda toplanm›ş olduğunu söylemek mümkündür. Antakya Süryani Kilisesi3 kurulduktan sonra Hristiyanl›k gerek siyasi gerekse dini problemler yaşam›şt›r. Hz İsa’n›n tabiat› ile ilgili görüş ayr›l›klar› neticesinde Hristiyan konsilleri toplanm›ş ve konsil kararlar›na bağl› olarak da ayr›l›klar meydana gelmiştir. Bu noktada

1 Kadir Albayrak, Keldaniler ve Nasturiler, Ankara, Vadi Yay›nlar›, 1997, s. 32-33. 2

Süryani halk›n›n menşei ile ilgili olarak üç farkl› görüş ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisi; Süryanilerin Arami ›rk›na mensup olduklar› yönündeki görüştür. Buna göre Süryaniler, Hz Nuh’un Sam, Ham ve Yafes ad›ndaki üç oğlundan Sam’›n oğlu Aram’dan türemişlerdir. Aramilerin bir k›sm› Hristiyanl›ğ› kabul ettikten sonra putperestlikte kalan Aramilerden ay›rt edilmek için “Süryani” ad›n› alm›şlard›r. Aziz Günel, Türk Süryaniler

Tarihi, Diyarbak›r, Oya Matbaas›, 1970, s. 30; B.Murat Öztemir, Yezidiler ve Süryaniler,

İstanbul, Ekin Yay›nlar›, 1988, s. 34. Yani başka bir ifadeyle Süryani kelimesi, Mesihi/Nasrani kelimesinin eşanlaml›s› olarak kullan›lmaya başlanm›şt›r. Kadir Albayrak, “Günümüzde Türkiye’deki Keldani Kilisesi”, Dinler Tarihi Araşt›rmalar› III, H›ristiyanl›k

Dünü, Bugünü ve Geleceği, Sempozyum, 9-10 Haziran 2001, Ankara, Dinler Tarihi Derneği

Yay›nlar›, 2002, s. 29. Bu görüş dini görüş olarak nitelendirilebilir. İkinci görüş; Süryanilerin Hz İsa’dan sonra Hristiyanl›ğ› kabul eden Asurlular olduğu yönündedir. Bu görüşün savunucular›na göre; ayn› coğrafyada yaşayan halklar Hristiyanl›k çat›s› alt›nda kaynaşm›şlar ve Süryani ad›nda bir ulus meydana getirmişlerdir. İbrahim Özcoşar, Bir Yüzy›l Bir Sancak

Bir Cemaat,19. Yüzy›lda Mardin Süryanileri, İstanbul, Beyan Yay›nlar›, 2008, s. 25. Bu

görüşün temelinde Süryanilerden siyasi bir toplum yaratma çabas› yatmaktad›r. Üçüncü görüş ise; Süryanilerin İsa’dan önceki Mezopotamya halklar›n›n devam› olduklar›n› savunan görüştür. Bu görüş; onlar› tek bir halka bağlamak yerine, tüm Mezopotamya halklar›n›n kültürel temeline dayanan ve Helenistik uygarl›ğ› da özümseyerek ortaya ç›km›ş bir sentez olarak niteler. Bu görüş ilk iki görüşün eksikliklerini gidermek ad›na ortaya ç›km›ş sentezci bir görüştür. Nihat Durak, “Süryani Ortodoks Kilisesi”, Süryaniler ve Süryanilik, Haz. Ahmet Taşğ›n, Eyyüp Tanr›verdi, Canan Seyfeli, C. I, Ankara, Orient Yay›nlar›, 2005, s. 190. Yayg›n olarak kabul edilen bu üç görüşten başka baz› yazarlar, Aramilerin Sami değil Turani olduklar›n›, dolay›s›yla Süryanilerin ›rk ve menşe olarak Türk olduklar›n› savunmaktad›rlar. Ayr›nt›l› bilgi için Bkz. Mithat Sertoğlu, Süryani Türklerinin Siyasi ve İçtimai Tarihi, İstanbul, Baha Matbaas›, 1974, s. 84; Mehlika Aktok Kaşgarl›, Mardin Yöresi Halk›ndan

Türko-Semitler, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Yay›nlar›, 1991, s. 7-8.

3 Antakya Süryani Kilisesi’nin kuruluşu ve gelişimi ile ilgili ayr›nt›l› bilgi için Bkz.

(3)

diyebiliriz ki, Süryaniler denince etnik kökenden çok Süryani geleneğinden gelen bütün kiliseler ve onlar›n mensuplar› anlaş›lmaktad›r. Süryani geleneğinden gelen kiliseler ise şunlard›r: Süryani Ortodoks Kilisesi (Süryani Kadimler veya Yakubiler), Süryani Nasturi Kilisesi, Maruni Kilisesi, Keldani Kilisesi, Süryani Katolik Kilisesi, Süryani Melkit Kilisesi. Daha sonra bunlara Süryani Protestan Kilisesi de kat›lm›şt›r4.

Süryaniler yaşad›klar› coğrafyaya hâkim olan Bizans İmparatorluğu ve Sasanilerden dönem dönem çok büyük bask› ve zulüm görmüşlerdir. Süryaniler, Bizans İmparatorluğu’nun dini görüşünden farkl› bir Hristiyanl›k inanc›na sahip olduklar›ndan heretik say›larak katliamlara uğram›şlard›r. İslam fetihleriyle birlikte yaşad›klar› topraklar›n Müslümanlar›n eline geçmesiyle Süryaniler ve Nasturiler daha rahat bir hayata kavuşmuşlard›r. Türklerin Anadolu topraklar›na ilk gelişlerinde de burada yaşayan Süryanilerle ilişkileri oldukça olumlu seyretmiştir. Kimsenin dinine ve inanc›na kar›şmayan Türklerin fetihleri Süryaniler aras›nda sevinçle karş›lanm›şt›r diyebiliriz5.

Selçuklular ve Anadolu Beylikleri dönemlerinde İslam Hukuku’na göre yönetilen Süryanilerin Osmanl› Devleti dönemindeki statüleri de değişmemiştir.

Kudüs’ün Yavuz Sultan Selim’in fethi ile Osmanl› topraklar›na kat›lmas› sonucu bölgede yaşayan Süryaniler de Osmanl› idaresi alt›na girmişlerdir. Osmanl› Devleti’nin uygulam›ş olduğu millet sistemi içerisinde yerlerini alan Süryaniler ve Süryani geleneğine bağl› diğer kilise mensuplar› t›pk› Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler gibi refah içerisinde yaşam›şlard›r. İslam’›n zimmet hukukuna dayanan yönetim anlay›ş› sayesinde ayin ve ibadetlerini özgürce icra etme, kendi dini liderlerini seçme, kiliselerini faal tutabilme yani özetle dini konularda tamamen özgür olma imtiyazlar›n› ellerinde bulunduran Süryaniler, İslamlaşt›rma politikas›yla karş› karş›ya kalmam›şlar, t›pk› diğer cemaatler gibi bask›ya maruz kalmadan hayatlar›n› devam ettirmişlerdir.

Osmanl› Devleti’nin giderek zay›flamas› Bat›l› devletlerin Osmanl› topraklar›n› paylaşma isteklerini yoğunlaşt›rm›şt›r. 19. yüzy›l›n sonlar›ndan itibaren doğunun zengin ham madde kaynaklar› Bat›l› devletlerin

4

Burada bir kavram karmaşas› karş›m›za ç›kmaktad›r. Örneğin, Süryani denildiğinde bazen Keldani, bazen Nasturi ya da bunun tam tersi olarak Keldani ya da Nasturi denildiğinde diğerleri kastedilmekte ya da anlaş›lmaktad›r. Bu durumdan araşt›rmac›lardan öte bu gruplara mensup kişiler de şikâyetçidirler. Sonuçta tüm bu gruplar ayn› ›rk ve ayn› dinden olmalar›na rağmen farkl› mezheplere bölünmüşler ve bu da Hz İsa ve Meryem’e bak›ş aç›lar›ndan kaynaklanm›şt›r. Ancak bu durum liturjik uygulamalarda çok da fazla farkl›l›klara sebep olmamaktad›r. Albayrak, a.g.e., s. 70-71.

5 Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, C.I, İstanbul, Turan Neşriyat,

(4)

emperyalist emellerini su yüzüne ç›karm›şt›r. Başta petrol olmak üzere zengin ham madde kaynaklar›na sahip topraklar›n sömürgeleştirilmesi arzusu Osmanl› topraklar›nda Bat›l› devletlerin birbirleriyle olan yar›ş›n› da beraberinde getirmiştir. Bat›l› devletlerin emperyalist politikalar›n› gerçekleştirilebilmek için Osmanl› Devleti topraklar›nda yaşayan gayr-i Müslimleri kulland›klar›n› söylemek yanl›ş olmaz. Bunu yaparken kulland›klar› en önemli kaynak da şüphesiz misyonerler olmuştur. Bat›l› devletler, gönderdikleri misyonerler vas›tas›yla gayr-i Müslim topluluklar içerisinde bir ulus bilinci yaratmaya çal›şm›şlar bunda da başar›l› olmuşlard›r. Misyonerler dini konularda oldukça cahil bulduklar› cemaatleri eğitmek maksad›yla hareket ediyormuş gibi görünerek onlar aras›nda ayaklanma fikirleri oluşturmaya çal›şm›şlard›r. Bu çal›şmalardan Süryaniler de etkilenmişlerdir. Katolik misyonerlerin faaliyetleri sonucu pek çok Süryani Katolik olurken Protestan misyonerlerinin faaliyetleri de Protestan Süryani grubunun oluşmas› ile sonuçlanm›şt›r.

Osmanl› Devleti Birinci Dünya Savaş›’na girince devlet bünyesindeki Hristiyan az›nl›klar, emperyalist devletlerin vaatlerine inanarak Osmanl› Devleti aleyhine ayaklanm›ş ve savaşm›şlard›r. Bu bağlamda bağl› bulunduklar› devlete karş› ayaklanan Nasturiler de savaş sonunda emperyalist devletlerin vaatlerinin tutulmamas› ile hayal k›r›kl›ğ›na uğram›şlard›r. Savaş›n ilk y›llar›nda Rusya’n›n koruyuculuğunda Osmanl› Devleti’ne karş› hareket eden Nasturiler, 1917 İhtilali’nden sonra bu defa İngiltere’nin yan›nda yer alm›şlard›r.

Birinci Dünya Savaş› sonras› Irak’ta İngiltere idaresinde kurulan Bakuba Kamp›’na yerleştirilen Nasturilerin sorunlar› bitmemiştir. Onlar›n sürekli olarak yerleşebilecekleri bir bölgenin bulunmas› gerekmekteydi. Nasturilere bir yer bulma çabalar› s›ras›nda onlardan Türk etki sahas› ile İngiliz denetimi alt›ndaki Mezopotamya aras›nda bir tampon bölge oluşturulmas› düşüncesi ortaya ç›km›şt›r6.

İngilizler silahland›rd›klar› Ermeni ve Nasturileri her f›rsatta kullanm›şlard›r7. Nasturilerin İngilizlerin yard›m›yla yapt›klar› bu faaliyetler bir tarafa b›rak›lacak olursa aç›kça ifade etmek gerekir ki Yakubiler olarak da bilinen Süryani Kadimler birkaç küçük hadise d›ş›nda bu faaliyetlere kar›şmam›şlard›r. Süryani Kadimler her zaman itaatkâr bir cemaat olmuş asla devlet kurma sevdas›na kap›lmam›şlard›r. Sadece yaşad›klar› topraklar›n vatandaşlar› ile ayn› haklara sahip olmak istemişlerdir8.

6 Yonca Anzerlioğlu, “XIX. Yy. ve Sonras›nda Nasturi H›ristiyanlar›n›n Faaliyetleri”,

Türk Yurdu, C. XVIII, S. 134, Ekim 1998, s. 180.

7 Bu faaliyetlerle ilgili ayr›nt›l› bilgi için Bkz. Deniz Bayburt, Türk Tarihi’nde

Süryaniler(1880-1938), Bas›lmam›ş Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Ankara, 2009, s. 172-175.

8

(5)

Birinci Dünya Savaş›’ndan sonra Hakkari ve çevresine geri dönmek ve İngiltere denetiminde özerk bir devlet kurmak amac›nda olan Nasturiler bu hedeflerinin siyasi platforma taş›maya ve bu amaçla Paris ve San Remo Konferanslar›nda seslerini duyurmaya çal›şm›şlard›r. Durumlar›n›n sadece büyük devletlerin ç›karlar›na göre belirlenebileceğini anlayamayan Nasturiler, bağ›ms›z bir devlet kurabilmek için konferanslardan istedikleri sonuçlar› alamay›nca San Remo Konferans›’n› takiben yeni bir harekâta girişmişlerdir.

Bu harekât plan›na göre Türk-İran s›n›r›ndaki bir bölge işgal edilecek, Hakkari ile Urmiye birleşecek ve Türkiye-İran-Irak aras›nda bir tampon devlet kurulacakt›. Ancak bu plan da başar›s›zl›kla sonuçlanm›şt›r.

Bu arada kapat›lan Bakuba Kamp›’n›n yerine Akra yak›nlar›nda Mindan Kamp› kurulmuştu. Hakkari harekât›ndan dönmeyi başarabilen ve Bakuba’dan ayr›lan 20.000 kadar Nasturi bu kampa yerleşmişlerdir.

İngilizler Nasturilerin gizlice Türk hududundan s›zarak eski yerlerine yerleşmelerini planlam›şlard›r. Mindan Kamp› sakinleri ülkelerine dönmeye zorland›lar. Bunlardan genellikle çiftçilikle geçinen Urmiye kökenli Nasturilerin büyük bölümü ağ›r koşullara dayanamayarak ya da Kürtlerin sald›r›lar› sonucu hayat›n› kaybetmiş geride kalanlar ise Bağdat ve Musul’a kaçarak sefalet içinde yaşamlar›n› devam ettirmeye çal›şm›şlard›r. Hakkarili Nasturiler ise daha sağlam yap›l› ve savaşç› olduklar›ndan zor şartlara dayanabilmişlerdir. Yaklaş›k 75009-8000 Nasturi10 Musul Ovas› ile Dohuk, İmadiye ve Zaho’daki dağlar›n yamaçlar›ndaki boş köylere ya da Hakkari’ye gelerek yerleşmişlerdir. 6500 kadar Nasturi ise Nasturi komutan Ağa Petros ile birlikte hareket etmeyi tercih ettikleri için kendi hallerine b›rak›lm›şlar bir k›sm› Suriye’ye gelmişler bir k›sm› da değişik yerlere dağ›lm›şlard›r. Hakkari’ye gidenlerin bir bölümü daha sonra geri dönmüşler ama çoğu 1924 Nasturi ayaklanmas›na kadar orada yaşam›şlard›r11.

Bu bilgilerden de anlaş›lacağ› gibi İngiltere, Birinci Dünya Savaş› s›ras›nda çeşitli vaatler verdiği ve Osmanl› Devleti’ne karş› k›şk›rtt›ğ› Nasturilere, savaş›n sonunda sahip ç›kmam›şt›r. Bununla birlikte İngiltere, yeni politikalar›nda tekrar kullanmak üzere Nasturiler üzerinde hesaplar yapmaktan ve yeni vaatlerde bulunmaktan geri durmam›şt›r. 1914-1945 y›llar› aras›nda İngiliz hükümeti taraf›ndan İran ve Irak’ta görevlendirilen Ortodoks bir din adam› olan William Wigram’›n İngiliz politikas› hakk›nda söylemiş olduğu şu sözler bu gerçeği teyit etmektedir: “Bizler (İngilizler)

9

İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu Petrol ve Kürt Sorunlar› ile Bağlant›l› Tarihsel ve

Siyasal Bir İnceleme, İstanbul, Otopsi Yay›nlar›, 2003, s. 180-181.

10

Faik Bulut, Kürdistan’da Etnik Çat›şmalar Dar Üçgende Üç İsyan, 2. Bask›, İstanbul, Evrensel Bas›m Yay›n, 2005, s. 201.

11

(6)

Süryanileri resmen kulland›k. Onlar› düpedüz aldatt›k. Vaatlerimize kand›klar›ndan her verdiğimiz işi yapt›lar. Ama daha sonra onlar› düşman›n eline terk ettik ki öçlerini alabilsinler. Bu konu Cemiyet-i Akvam’da ele al›nd›. Al›nan karar gereğince güya Süryanilere bir yurt verilecekti. Özellikle bizler onlar›n ac› çekmelerine neden olduğumuzdan parayla bile olsa böyle bir yurt bulmal›yd›k.”12

Sonuç olarak diyebiliriz ki 1918-1922 y›llar› aras›nda İngiltere’ye s›ğ›nan yaklaş›k 35.000 Nasturi’nin bir k›sm› zor şartlar alt›nda çeşitli yerlere yerleştirilmiş geriye kalanlar ya ölmüş ya da dağ›lm›şlard›. İngiltere ise zulme uğrayan bu halk›n korunduğu propagandas›n› sonuna kadar kullanacak, siyasi amaçlar› uğruna her f›rsat› değerlendirdikleri gibi bunu da değerlendireceklerdi. Güç ve propagandaya sahip olan İngiltere, cahil ve çaresiz Nasturileri paral› askerler olarak kullanmaya devam etmiştir13.

Lozan Bar›ş Konferans›’nda Nasturiler

Paris ve San Remo Konferanslar›’nda yap›lan uzun müzakereler sonras›nda Osmanl› Devleti Sevr Antlaşmas›’n› imzalam›şt›r. Ancak mütarekenin imzalanmas›ndan hemen sonra memleketin her yöresinde kurulan milli mukavemet teşkilatlar› ile Mustafa Kemal’in de önderliğinde milli mücadele başlam›şt›r. Toplanan kongreler ve al›nan kararlarla, “Milletin istiklalini yine milletin azim ve karar› kurtaracakt›r” ilkesine dayanarak Sevr kararlar› reddedilmiştir. İşgalci devletlerle yap›lan mücadeleler ve art arda kazan›lan zaferler sonucunda Mudanya Mütarekesi imzalanm›ş bar›ş görüşmeleri süreci h›zlanm›şt›r. Müttefik Devletler Lozan’da bir konferans›n toplanmas› karar›n› alm›şlard›r14.

20 Kas›m 1922’de başlayan konferans›n gündemini meşgul eden en önemli konular Boğazlar, s›n›rlar, Osmanl› borçlar›, Musul meselesi olmakla birlikte bu çal›şmada Lozan Konferans›’na detayl› bir şekilde girilmeden az›nl›klarla ilgili müzakerelerin Nasturilerle ilgili k›s›mlar› ele al›nacakt›r.

Az›nl›klar meselesi Lozan Konferans›’n›n iç tüzüğünün 5. Maddesine göre kurulan Yabanc›lar ve Az›nl›klar Komisyonu’nda görüşülecekti. Ancak mesele Lord Curzon taraf›ndan ele al›n›nca konu ilk defa 12 Aral›k 1922’de gündeme getirilmiştir15.

Süryaniler ise ilk defa Ermeni yurdu meselesi tart›ş›l›rken gündeme gelmişlerdir. Lord Curzon, Nasturilerle ilgili olarak da; Kürdistan dağlar›n›n muhtelif yerlerinde ve Türk-İran hududu üzerinde yaşayan Nasturilerin savaş

12

Bulut, a.g.e., s. 199.

13 Kaymaz, a.g.e., s. 182. 14

Veysi Ak›n, “Lozan Bar›ş Antlaşmas› (24 Temmuz 1923)”, Türkler, C. XVI, Ankara, Yeni Türkiye Yay›nlar›, 2002, s. 306-308.

15

(7)

zaman›nda çok ›st›rap çektiğini ve bunlar›n mukadderat›yla İngiltere, Fransa ve Amerika’n›n alakadar olduğunu, şu anda İngiltere nüfuzuna tabi m›nt›kalarda bulunan bu cemaatin İngiltere’nin dostane himayesinden emin olduklar›n› ve Türk topraklar›nda kalan Nasturilerin din, faaliyet ve hayatlar›n›n muhafazas›n› ›srarla istemeye mecbur olduklar›n› söylemiştir16.

İsmet Paşa ise özetle; Türkiye az›nl›klar›n›n mukadderat›n›n ›slah›n›n her şeyden evvel her türlü ecnebi müdahalesinin ve d›şar›dan gelen tahriklerin giderilmesine bağl› olduğunu belirtmiş17 ve az›nl›klar›n, ayr› bir toprak elde edebilmek için Türkiye’nin parçalanmas› ile sonuçlanacak iddialarda bulunmas›n› kesinlikle reddetmiştir18.

Ancak İngiltere bununla tatmin olmay›p iddialar›nda ›srar edince meselenin çözümü, 13 Aral›k 1922 tarihli toplant›da alt komisyona havale edilmiştir. Alt komisyonu başlang›çta en çok uğraşt›ran konu, az›nl›klar kavram›n›n tan›mlanmas› olmuştur. Türk heyetinin “gayr-i Müslim az›nl›klar” kavram›nda ›srarc› olmas› üzerine özellikle İngiliz heyeti baz› Müslüman gruplar› da az›nl›k statüsüne sokmaya çal›şm›şt›r19. Türk heyeti ise Türkiye’de yaln›zca din az›nl›klar›n›n bulunduğunu, ›rk az›nl›klar›n›n bulunmad›ğ›n› ve Türk heyetinin soy ya da dil az›nl›klar›n›n korunmas› ilkesini kesinlikle kabul etmediğini belirtmiştir. Tart›şmalar neticesinde Türk heyeti gayr-i Müslim az›nl›k tabirini kabul ettirmiştir20.

Bu arada Nasturi lider Ağa Petros da çal›şmalar›na devam ediyordu. Daha Lozan Konferans› öncesi Anadolu topraklar›nda otonomi isteyen taleplerini doğrudan ABD başkan›na sunan Ağa Petros21, Kas›m ay›n›n başlar›nda Lord Curzon’a da bir mektup göndermiş ve daha önceki mektuplar›ndaki isteklerini tekrar etmiştir. Ağa Petros, Lozan Konferans› başlad›ğ› günlerde Londra’ya gelme talebinde bulunmuşsa da bu talep, gelmesinin bir yarar›n›n olmayacağ› fikriyle reddedilmişti. Bu gelişmeye bak›l›rsa İngiltere, Ağa Petros’un hilekâr ve tehlikeli olduğunu düşünmektedir22.

16

Yak›n Doğu Meseleleriyle İlgili Lozan Bar›ş Konferans› Tutanaklar›, 21 Kas›m 1922-23 Temmuz 191922-23, Birinci Tak›m, C. I, 1. Kitap, Der. Ahmet Yavuz, Ankara, D›şişleri Bakanl›ğ› Yay›nlar›, 1968, s. 200.

17 Yak›n Doğu…, s. 219. 18

Yaşayan Lozan, Ed. Çağr› Erhan, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanl›ğ› Yay›nlar›, 2003 s. 223.

19

Eyüp Kaptan, Lozan Konferans›nda Az›nl›klar Sorunu, İstanbul, Harp Akademileri Bas›mevi, 2002, s. 60-62.

20

Görüşmelerin ayr›nt›lar› için Bkz. Seha Meray, Lozan Bar›ş Konferans› Tutanaklar

Belgeler, Tak›m 1, C. I, Kitap 2, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Yay›nlar›, 1970, s. 152-206; Yaşayan Lozan, s. 220.

21 Bülent Özdemir, Süryanilerin Dünü Bugünü, I. Dünya Savaş›’nda Süryaniler,

Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, 2008, s. 144.

22 Salahi R. Sonyel, The Assyrians of Turkey Victims of Power Policy, Ankara, Türk

(8)

Alt komisyona havale edilen az›nl›klar meselesi burada da çözümlenememiştir. Türk heyeti d›şar›da olan Nasturilerin tekrar Türkiye’ye dönmeleri teklifini kabul etmiyordu. 6 Ocak 1923 tarihli oturumda Montagna, Ermeni sorunu ile ilgili bir konuşma yapt›ktan sonra sözü Süryanilere getirmiş ve onlarla ilgili olarak bu halk› özel bir bölgede toplaman›n gerekli olduğunu ve onlara Türk hükümetinin koruyuculuğu alt›nda bar›ş içinde yaşama olanağ›n›n verilmesi gerektiğini belirtmiştir23. İngiliz delege Sir Hurace Rumbold da “Savaştan önce Mardin, Diyarbak›r ve Türk-İran s›n›r› aras›nda dağ›lm›ş kentlerde ve kasabalarda, özellikle Çölemerik dolaylar›ndaki dağlarda ve bu s›n›r›n ötesinde İran’da yaşayan bu gözüpek küçük halk, savaş s›ras›nda çok ac›lar çekmiş, ağ›r kay›plar pahas›na her yana dağ›lm›şt›r. Bunlar›n binlercesi şimdi Kafkasya’da ve Güney Rusya’da bulunmaktad›r; onlar da d›şar›dan ve özellikle Yak›n Doğu Yard›m Komitesi’nden sağlad›klar› yard›mlardan başka bir şeyleri olmaks›z›n eğreti bir hayat sürmektedirler. Bunlardan kimileri say›lar› azalm›ş olarak Mardin bölgesinde, kimileri İstanbul’da ya da uzaklarda, ABD’de yaşamaktad›rlar; fakat Asuri-Keldanilerin büyük çoğunluğu savaştan önce Türkiye ve İran s›n›rlar› üzerinde yaşarken şimdi Irak’ta İngiliz mandas› alt›nda bulunmaktad›rlar. Bunlardan 60.000’den çoğu Dicle’nin doğusunda Erbil dolaylar›nda en büyükleri El Köşk (El Kosh) ve Tal Hayf (Tal Kaif) olan bak›ml› kasabalarda ve Dahuk ve İmadiye bölgelerinde yaşamaktad›rlar. İngiliz hükümeti bu mutsuz halk› her zaman yaşamaya al›şm›ş olduklar› dağlarda kendilerine bir bar›nak bulunduruluncaya kadar beslemek ve bar›nd›rmak için 4 milyon İngiliz Liras›’ndan çok harcam›şt›r. Bu gözüpek halk›n büyük çoğunluğunun Irak’ta İngiliz mandas› ve Milletler Cemiyeti’nin koruyuculuğu alt›nda kalacaklar› beklenebilir; fakat bir tak›m› da Irak’tan Türkiye’ye daha doğrusu Çölemerik dolaylar›ndaki yuvalar›na dönmek isteyeceklerdir. Kimileri de İran’dan ya da Kafkasya’dan dönmek isteyeceklerdir. Türk hükümetinin onlar›n geri dönüşlerini kolaylaşt›racağ›n› ve kendi dilleriyle okullar›n› yaşatabilmeleri, aile görenekleriyle kişisel göreneklerini sürdürebilmeleri, dinlerinin gereklerini yerine getirebilmeleri ve Türkiye’nin yurttaşlar› olarak huzur içinde yaşayabilmeleri için gerekli bütün güvenceleri vereceğini umarak Türk temsilci heyetine bütün bu insanlar ad›na çağr›da bulunmaktay›z.” demiştir24.

Türk heyeti ad›na konuşan R›za Nur ise Nasturilerin durumlar›n›n tek müsebbibinin Bat›l› devletler olduğunu belirtmiş ve bu beyanatlar› yok farz etmiştir. Başkan Montagna, konferans nizam›n› bozmay›p Frans›z

23 Meray, a.g.e., Tak›m I, C. I, Kitap II, s. 275. 24

(9)

delegesinin de dinlenmesi gerektiğini belirtmişse de Türk heyeti oturumdan çekilmiştir25.

Alt komisyonda bir sonuca bağlanamayan mesele tekrar üst komisyona gönderilmiştir. Üst komisyon 9 Ocak 1923’de müzakerelere başlam›şt›r. Frans›z delege M. Barrére, bir konuşma yaparak Nasturilerle ilgili olarak; “Son zamanlarda bu kadar felaketzede ve şayan-› merhamet olan Ermeniler ve Asuri-Keldaniler gibi zümrelerin mukadderat›n› Türkiye heyeti murahhasas›n›n nazar› dikkate ald›ğ›n› görmekle mesut olacağ›m.” demiştir. İsmet Paşa ise buna karş›l›k olarak müttefiklerin öne sürdüğü görüşlerin Türkiye’yi taksim etmek mahiyetinde olduğunu ve Türk heyetinin bunlar› müzakere etmesinin imkâns›z olduğunu söylemiştir26. Lord Curzon ise Türk heyetinin protesto ederek kat›lmad›ğ› oturumda dinlenen Ermeniler, Asuri-Keldaniler ve Trakya Bulgarlar› konusunu tekrar gündeme getirdikten sonra Nasturilerle ilgili olarak “…mevzubahis olan ikinci zümre Nasturilerdir. Miktarlar› azd›r fakat bunlar ›rki, tarihi, dini ve ›st›raplar› dolay›s›yla dünyada ayn› ehemmiyete haiz olan her cemaatten ziyade alaka celbediyor. Bu millet her cihette dağ›n›k bulunuyor; onu Türkiye ve İran’daki oturduklar› yerlerden savaş kaç›rm›şt›r. Asuri-Keldanilerin bir miktar› Irak s›n›r›nda az çok İngiliz himayesi alt›nda bulunuyor. İngiltere’nin ona karş› gösterdiği alaka sadece lafzî değildir, Zira onlara yard›m etmek için mütarekeden beri 4 milyon Lira’dan ziyade sarfetti. Asuri-Keldanilerin büyük bir k›sm› ya Türkiye ülkesinde ya da Çölemerik havalisinde bulunuyor. Türkiye ülkesindeki vatanlar›na dönmeyi arzu ediyorlar. İngiltere hükümeti kendi nüfuzuna tabi bulunan ülkede sakin olan ve şuanda Türkiye’de bulunan veya oraya avdet etmek isteyen Asuri-Keldaniler lehine bütün gayretini sarfedecektir.” diyerek onlar›n lisanlar›, mektepleri, örf, adet

25

R›za Nur da hat›ralar›nda konuyla ilgili olarak kendilerine celsenin başlamas›na az zaman kala Ermeni ve Asuri-Keldani temsilcilerinin dinleneceğinin söylendiğini, bu tür celselerin resmi celse olmay›p zabta geçirilemeyeceğini ve Türk heyetinin iştirak etmeyeceğini söylemiş olmas›na rağmen böyle bir gündem oluşturulmas›na şaş›rd›ğ›n› dile getirdikten sonra bir nota yazd›ğ›n› söylemiştir. Bu notada R›za Nur: “Ben size söylemiştim

bunlar› dinleyemezsiniz. Dinlemek isterseniz biz gelmeyiz. Hem Ermeni, Asuri devlet değil ki. Biz devletlerle müzakereye geldik. Bu sebeple celseye gelmiyoruz.” demiştir. Neticede Türk

heyeti bu celseye kat›lmam›ş ancak hususi mahiyette yine de Bulgar, Ermeni ve Asuri temsilciler dinlenmiş fakat konuşmalar› zab›tnameye geçirilmemiştir. Daha sonraki oturumdan önce Montagna’n›n kendisine gelerek İngiltere ve Fransa’n›n Ermenileri kendi menfaatlerinde kulland›klar›n› bu yüzden de onlar için yurt istemeyi ahlaki bir mecburiyet olarak gördüklerini söylediğini ifade eden R›za Nur eğer başkan s›fat›yla Montagna k›sa bir konuşma yaparak Ermeni sorununu dile getirirse celseye iştirak edeceğini söylemiştir. Ancak 6 Ocak tarihli celsede durum böyle olmam›ş Montagna’n›n yan› s›ra Rumbold da konuşmuş ve hatta Frans›z temsilci de söz istemiştir. Türk heyeti de bu şartlar alt›nda celseyi terk etmiştir. R›za Nur sözlerinin tamam›n›n tutanaklara geçmediğini de belirtmektedir. R›za Nur-Joseph C. Grew, Lozan Bar›ş Konferans›n›n Perde Arkas›, Örgün Yay›nevi, İstanbul 2003, s. 145-150; R›za Nur, Hayat ve Hat›rat›m, C. III, Alt›ndağ, Y.y., 1968, s. 1059-1063.

26

(10)

ve dinleri hakk›nda tam teminat verileceğini ümit ettiğini de sözlerine eklemiştir27.

Bu s›rada Nasturi lider Ağa Petros, Türk delegasyonu ile görüşmeye çal›şmaktad›r. Ağa Petros, Türk delegasyonuna Nasturi isteklerinin gerçekleştirilebilmesi için teklifte bulunmuştur. Buna göre Türkiye Hakkari’yi Nasturi yurdu olarak temin etmeliydi. Eğer bu gerçekleştirilemezse Gevar ve Çölemerik bölgeleri ile iki başka bölge -ki buralar görünüşe göre Başkale ve Şemdinan olacakt›r- Nasturilere b›rak›lmal›yd›. Ayr›ca savaştan evvel Çölemerik ve Gevar bölgesinde oturan fakat göç etmek zorunda kalan ve bunlardan başka İran, Bağdat vs memleketlerde bulunan Nasturilerin Türk Devleti taraf›ndan tahsis olunacak bir bölgede toplu halde bulunmalar›na müsaade edilmesi istenmekteydi. Bu şartlar kabul edildiği takdirde Nasturi heyeti Türklerle bir davalar› olmad›ğ›n› ilan edecek ve bundan başka halen Musul ve havalisinde bulunan Keldani k›taat› İngilizlerden ayr›larak Türklere kat›lacak ve eğer Türkiye arzu ederse Musul’daki amaçlar›n› elde edebilmek için Türkiye’ye yard›m edeceklerdi. Ayr›ca Ağa Petros mutabakat sağlan›rsa kendisinin ve heyetinin Ankara’ya gitmeye haz›r olduğunu da sözlerine eklemiştir28.

İngiltere bu görüşmeyi haber ald›ğ›nda durumdan pek hoşlanmam›şt›. 22 Ocak 1923’de Forbes Adam, Ağa Petros ile bir görüşme yaparak İsmet Paşa ile aralar›nda geçen görüşme hakk›nda bilgi almaya çal›şm›ş, çeşitli kaynaklardan böyle bir görüşme yap›ld›ğ›n› öğrendiklerini ve neden Türk delegasyonu ile görüştüğünü sormuştur. Ağa Petros ise kendi halk›n›n haklar›n›n savunulmas› için İsmet Paşa ile görüşmesinin gerekli olduğunu, İsmet Paşa’dan savaştan önce oturduklar› Van bölgesinde Nasturilere otonomi verilmesini istediğini söylemiş, ancak eski bölgelerine dönmeleri halinde İngilizlere karş› Türklerin yan›nda yer alacaklar›na dair vaatte bulunduğunu reddetmiştir. Forbes Adam’›n Musul bölgesi hakk›nda İsmet Paşa ile konuşup konuşmad›ğ› sorusuna karş›l›k Ağa Petros, konuştuklar›n› ve kendisinin İsmet Paşa’ya bölgede Türk bulunmay›p sadece Kürt, Arap ve Yezidi olduğunu fakat orijin olarak Nasturilerin bulunduğunu söylediğini ifade etmiştir. Ayr›ca bu görüşmede Ağa Petros isteklerini içeren belgeyi de Forbes Adam’a vermiştir. Bu belgede Nasturilerin Türklerle her zaman dost olduklar› ifadelerinin yan› s›ra yer alan İngiltere’nin Musul’la ilgili planlar›n› tehlikeye sokabilecek düzenlemeler ciddi anlamda İngiltere’nin can›n› s›km›şt›r. Ayr›ca bu belgede Nasturiler Türklere karş› kulland›klar›

27 Yak›n Doğu…, s. 335-336; Meray, a.g.e., Tak›m I, C. I, Kitap I, s. 304-305. 28

Sonyel, a.g.e., s. 165-166; Lozan Telgraflar›, Türk Diplomatik Belgelerinde Lozan

Bar›ş Konferans›, C. I, Haz. Bilal N. Şimşir, Ankara, Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, 1990, s.

(11)

silahlar› teslim edeceklerini de belirtiyorlard›. Bu durum şüphesiz İngiltere’nin hiç işine gelmezdi29.

Ağa Petros ayr›ca Lord Curzon ile bir görüşme yapmas›na müsaade edilmesini istemiş ve Curzon’un mutabakat›n› almadan bir daha Türk heyeti ile görüşmeyeceğini de sözlerine eklemiştir. Ancak İsmet Paşa’n›n 15 Ocak 1923’de Başbakan Hüseyin Rauf’a göndermiş olduğu telgraf, Ağa Petros’un gerçekleri söylemediğini göstermektedir. İsmet Paşa bu telgrafta, Ağa Petros’un yukar›da belirttiğimiz isteklerini hükümete ilettikten sonra göç edenler ile d›ş ülkelerdeki Nasturilerin geri dönmeleri için bir taahhütte bulunulamayacağ›, zaten Nasturilerin diğer Türk vatandaşlar› gibi memlekette serbestçe yaşad›klar› ve meselenin halli için Nasturi heyeti reisini Ankara’ya göndermek yolundaki fikrini beyan etmiştir30.

Hüseyin Rauf’un 18 Ocak 1923’de vermiş olduğu yan›t ise şöyledir: “Asuri ve Keldanilerin memleketimizde iskanlar› hususunu uygun bulmamakla beraber hiçbir taahhüdü kapsamamak üzere Ağa Petros’un Lozan’dan uzaklaşt›r›lmas› bir fayda sağlayacak ise Ankara’ya gönderilebileceği ve ad› geçen şahs›n daha önce Urmiye konsolosluğumuzda tercümanl›kta istihdam edilmiş Türk tabiiyetinde bulunduğu arz olunur”31

26 Ocak’ta Ağa Petros, Forbes Adam ile görüşmek istemiştir. Forbes Adam Irak s›n›r› çizilene kadar Ağa Petros’un İsmet Paşa ile görüşmesinin bir kazanç sağlamayacağ›n› ifade etmiştir. Onun bu konu ile ilgili kişisel görüşü meselenin Cemiyet-i Akvam taraf›ndan çözüme ulaşt›r›lmas› yolundad›r. Ayr›ca görüşmede başka hangi detaylar›n geçtiğini de bilmek istemiştir. Bunun üzerine Ağa Petros kendisine şu bilgiyi vermiştir: Y›llard›r Türklere sad›k bir şekilde Musul vilayetinin kuzeyinde ve Başkale’de oldukça zor şartlar alt›nda yaşayan ve zaman zaman bölgedeki Kürtlerin bask›lar›na maruz kalan Nasturilere Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmas› ile birlikte yaşad›klar› bölgelerde kendi kendilerini yönetme imtiyaz› Türk Devleti taraf›ndan verilecektir. Onlar›n Türklerden ayr›lmak gibi bir arzular› yoktur. Gelecekte de geçmişteki gibi Türkiye’ye sad›k kalacaklar, Türkler de kanunlar dâhilinde onlar›n emin bir şekilde yaşamalar›na imkân tan›yacakt›r32.

Türklerle Nasturiler aras›nda bir yak›nl›k kurulmas› İngiltere’nin Musul tezine ölümcül bir darbe vurabilirdi. Gerçi İsmet Paşa ile Rauf Bey aras›ndaki yaz›şmalar Türk taraf›n›n Ağa Petros’u sadece Lozan Konferans›’ndan uzaklaşt›rmak istediklerini ve Nasturileri kendi yanlar›na çekmek gibi bir planlar›n›n olmad›ğ›n› göstermektedir. Hatta Rauf Bey’in

29 Sonyel, a.g.e., s. 166-168; Kaymaz, a.g.e., s. 337-338. 30

Lozan Telgraflar›, s. 388-389.

31 Lozan Telgarflar›, s. 399. 32

(12)

“Asuri ve Keldanilerin memleketimizde iskanlar› hususunu uygun bulmamakta…” şeklindeki sözlerinden Musul’un Türkiye’ye b›rak›lmas› halinde bile bölgedeki Nasturilerin s›n›r d›ş› edilmelerinin düşünüldüğü anlaş›lmaktad›r. Türkiye o günkü şartlar alt›nda Nasturilerin önemini tam olarak anlayabilmiş değildi33. Oysa Türkiye Ağa Petros’u kendi yan›na çekerek İngiltere’ye karş› ayn› Nasturi kozunu kullanabilirdi.

Ağa Petros’un yapm›ş olduğu başvuru pek çok aç›dan tarihi gerçekleri ortaya koymaktad›r. Başvuru dilekçesinde sürekli olarak Nasturilerin yüz y›llard›r Osmanl› yönetimi alt›nda bar›ş ve güvence içinde yaşad›klar› ve Osmanl› Devleti’nin kendilerine imtiyazlar tan›d›ğ› vurgulanmaktad›r. Bu vurgu, savaş sonras›nda ortaya at›lan Osmanl› Devleti’nin Süryani geleneğinden gelen halklara bask› ve katliam yapt›ğ› tezini çürütür niteliktedir. Ağa Petros taraf›ndan, savaş s›ras›nda soyk›r›m yapt›ğ› iddia edilen Türklerle Nasturi otonom bölgesi oluşturulmas› amac›yla görüşmeler yap›lmas› dikkat çekici bir tezatl›k oluşturmaktad›r. Dilekçede “Türk milletine sad›k kalacaklar›” ve “Geçmişte olduğu gibi Türklerin tolerans ve anlay›şlar›na güvendikleri” şeklindeki ifadeler, ortaya at›lan soyk›r›m iddialar›n›n tamamen politik amaçlarla yap›ld›ğ›n›n birer göstergesidir. Bir diğer talep ise İran topraklar›nda kalan Urmiye ve Salmas’daki Nasturilerin Türk Devleti’nin tebaas› say›lmas› ve savaş s›ras›nda yaşad›klar› yerleri terk etmek zorunda kalan Nasturilerin geri dönmek istedikleri yönündedir. Bütün bunlara bak›ld›ğ›nda Nasturilerin Birinci Dünya Savaş› s›ras›nda kendilerine soyk›r›m yapt›ğ›n› iddia ettiği Türkiye’ye s›ğ›nmaya çal›şmas› soyk›r›m iddiac›lar›na cevap niteliği taş›maktad›r.

Ağa Petros’un Türkiye ile yapmaya çal›şt›ğ› anlaşman›n onun şahsi ihtiras›ndan kaynakland›ğ›n› iddia edenler olacakt›r. Unutulmamal›d›r ki Ağa Petros ihtiras ve h›rs›na rağmen Nasturi birliklerinin komutan› ve patrikten sonra gelen en etkili kişi olma s›fat›n› taş›maktayd›. Böyle bir kişinin soyk›r›m yapmakla suçlanan Türkiye ile anlaşmaya çal›şmas›n› onun şahsi ihtiras›na bağlamak yanl›ş bir değerlendirme olacakt›r34.

Gerek Nasturilerin gerekse Avrupal› devletlerin ve özellikle de İngiltere’nin Nasturilere otonomi verilmesi yolundaki isteklerine rağmen Lozan’da bu anlamda bir başar› sağlanamam›şt›r. 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşmas›’n›n az›nl›klar›n korunmas› ile ilgili 37. ve 45. Maddelerine göre; Türkiye, doğum, milliyet, din, dil, ›rk fark› gözetmeksizin Türk halk›n›n tamam›n›n hayat ve hürriyetlerinin himayesini taahhüt etmiştir. Genel adaba ve düzene uymak şart›yla Türkiye’de oturan herkes her din, mezhep veya itikad›n kamu düzenini ve genel ahlakla çat›şmayan gereklerini gerek umumi ve gerekse hususi surette serbestçe icra etmek

33 Kaymaz, a.g.e., s. 338 (1013. Dipnot) 34

(13)

hakk›na sahip olacaklard›r. Gayr-i Müslim az›nl›klar, düzenin korunmas› için memleketin her taraf›nda tatbik edilen tedbirlere uymak şart›yla serbestçe seyahat etme ve göç hakk›na sahip olacaklard›r. Bütün Türk halk› din ayr›m› yap›lmaks›z›n kanun önünde eşit say›lacak, gayr-i Müslimler de Müslümanlarla ayn› hukuk ve siyasete tabi tutulacaklard›r35.

Az›nl›klarla ilgili müzakereler esnas›nda Nasturilerle ilgili meselenin çözüme ulaşt›r›lamay›p Türkiye-Irak s›n›r› ile ilgili müzakereler yap›l›rken tekrar gündeme getirilmesinin yan› s›ra Lozan’da Süryanilerle ilgili en ilginç gelişme Lozan Konferans›’n›n yap›ld›ğ› günlerde Süryani Kadim Patriği 3. İlyas Şakir Efendi’nin Ankara’ya gelmesi olmuştur. Süryani Patriği Lozan’da az›nl›k haklar›n›n ve özellikle Musul ile ilgili olarak Nasturilerin gündemde olduğu bir dönemde “ Biz hukuk-i ekalliyet istemiyoruz.” diyerek, Süryani Kadim Cemaati’nin Türklerle birlikte ve ayn› statüde yaşama isteklerini ortaya koymuştur36.

Süryani Kadim Patriği 3. İlyas Şakir Efendi Yeni Gün Gazetesi’nde Celal Nuri ile yapm›ş olduğu bir mülakatta da düşüncelerini dile getirmiştir. İlyas Efendi, az›nl›k hukukunun şimdiye kadar temsil ettiği cemaatin ak›l ve hayaline gelmediğini ve gelmesinin de ihtimal dâhilinde olmad›ğ›n›, Avrupa’n›n fuzuli olarak ortaya koyduğu talepleri kabul etmeyerek şiddetle protesto ettiklerini, çok eski zamanlardan beri Süryani Kadim Cemaati’nin Müslümanlarla iyi ilişkiler içinde olduğunu belirtmiştir. İlyas Efendi “Ben cemaatim ad›na ne böyle bir talepte bulundum ne bulunuyorum ne de bulunacağ›m” diyerek düşüncesini ortaya koymuştur. Ayr›ca cemaatinden ald›ğ› mektuplar›n da bu yönde olduğunu söyleyen İlyas Efendi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin muvaffakiyeti için dualar ettiğini de sözlerine eklemiştir.

Ayn› mülakatta Süryani Kadimlerin Misak-› Milli hudutlar› dâhilinde bir ekalliyet olduğunu söyleyen İlyas Efendi, yegâne arzular›n›n iyi günde de kötü günde de ebediyen çoğunlukla yaşamak olduğunu belirtmiştir. Cemaatinin şimdiye kadar hiçbir hususta rencide edilmediğini beyan ederek her f›rsatta Türkiye’ye olan bağl›l›klar›n› dile getirmiştir37.

35

Türkiye D›ş Politikas›nda 50 Y›l Lozan (1922-1923), Ankara, D›şişleri Bakanl›ğ› Yay›nlar›, 1973, s. 184. Az›nl›klar›n himayesi ile ilgili diğer maddeler için Bkz. a.g.e., 184-187.

36 İleri, 9 Şubat 1923. 37

Yeni Gün, 5 Şubat 1923. Günümüzde Süryanilerin gayr-i Müslim olmalar›na rağmen Lozan Bar›ş Antlaşmas›’nda gayr-i Müslimlere verilen haklardan yararlanamad›klar› yönünde iddialar bulunmaktad›r. Bask›n Oran, Türkiye’de Az›nl›klar Kavramlar, Teori, Lozan, İç

Mevzuat, İçtihat, Uygulama, 2. Bask›, İstanbul, İletişim Yay›nlar›, 2005, s. 67-68. Lozan’da

Süryanilerin gayr-i Müslim az›nl›k statüsünde telakki edilmemelerinin sebepleri aras›nda Osmanl› Millet Sistemi’nde Ermeni, Rum ve Musevilerin en büyük dini gruplar olarak kabul edilmeleri ve küçük gayr-i Müslim topluluklar›n “Alt› topluluk patriği” olarak ifade edilen Ermeni Patrikliği üzerinden devlet ile ilişki kurmuş olmalar› gösterilmektedir. Lozan’da Süryaniler Ermeni Patrikliği bünyesinde küçük bir cemaat olarak kabul edilmiş olabilir.

(14)

Musul Meselesi ve Nasturiler

Yukar›da belirtildiği gibi az›nl›klarla ilgili tart›şmalarda gündeme gelen Nasturiler Musul meselesinde yeniden gündeme gelmişlerdir. Lozan Konferans›’nda Musul meselesi Ülke ve Askerlik Sorunlar› Komisyonu’nun 23 Ocak 1923 tarihli oturumunun gündemine al›nm›şt›r. Türkiye Musul’un Türkiye’de kalmas›n›n gerekliliğini savunarak bunu etnografik, siyasi, tarihi, coğrafi ve ekonomik, askeri ve stratejik nedenler olmak üzere beş temel nedene dayand›rm›şt›r. Türk görüşüne göre Musul halk›n›n beşte dördünden çoğunu Türkler ve Kürtler oluşturmaktad›r38. Ayr›ca İngiltere’nin iddia ettiği gibi Türklerle Kürtlerin ayn› soydan gelmedikleri fikrini de Türk taraf› kesinlikle reddetmiştir. Bölgede bulunan H›ristiyanlar ise Nasturiler, Asuriler ve Keldanilerdir. Türk görüşüne göre Nasturiler, Çarl›k Rusyas› ordular›n›n Van vilayetini istilas› s›ras›nda yüzy›llard›r yanlar›nda huzur içinde yaşad›klar› Müslüman yurttaşlara karş› öylesine haince ve k›y›c› olarak davranm›şlard›r ki, Ruslar›n geri çekilişinde onlarla gitmek zorunluluğunu duymuşlard›r. Keldanilere ve özellikle de Diyarbak›r vilayetindeki Süryanilere gelince bunlar, d›ştan yap›lan k›şk›rtmalara hiçbir zaman kap›lmadan Türk yurttaşlar›yla tam bir anlaşma içinde yaşamaktayd›lar39.

Lozan’da Türk görüşüne göre Musul 11. yüzy›l boyunca aral›ks›z şekilde Türkiye hâkimiyetinde kalm›şt›r. Coğrafi olarak Musul iklim ve öteki koşullar bak›m›ndan Anadolu’ya eş bir görünümdedir. Akdeniz limanlar›na ve Anadolu’ya bağl›d›r40.

Diğer bir sebep ise İçişleri Bakanl›ğ›’na ait bir genelgenin varl›ğ›na dayand›r›lmaktad›r. Ad› geçen gruplar›n isimleri bu genelgede geçmediği için ve Süryani haklar› akraba bir devlet taraf›ndan takip edilmediği için gayr-i Müslim statüsünde kabul edilmemişlerdir. Ayr›ca Süryanilerin k›rsal bölgelerde yaş›yor olmas› nedeniyle haklar›n› arayamam›ş olmalar› da dikkate al›nmaktad›r. Ömer Ergün, “Lozan’daki Az›nl›k Anlay›ş› ve Süryaniler”, Süryaniler

ve Süryanilik, Haz. Ahmet Taşğ›n, Eyyüp Tanr›verdi, Canan Seyfeli, C. II, Ankara, Orient

Yay›nlar›, 2005, s. 251-252. Az›nl›k haklar›n›n esasen 1500’lü y›llardan beri bireysel hak; yani kolektif olarak kullan›ld›ğ› halde gruba değil bireye verilmiş olmas›, grubun hak sahibi olmamas› dolay›s›yla bir bireyin hakk›ndan özellikle de bu hak uluslararas› bir antlaşmayla getirilmişse ve kald›r›lamayacağ› aç›kça belirtilmişse o bireyin mensubu olduğu grubun lideri ya da temsilcisinin (Patrik İlyas) feragat edememesi ilkesine dayanarak günümüzde Süryanilerin de az›nl›k haklar›ndan yararlanmalar› gerektiği yönünde iddialar bulunmaktad›r. Bask›n Oran, “Lozan’da Az›nl›klar›n Korunmas›”, Toplumsal Tarih, S. 115, Temmuz 2003, s. 77. Süryani Ortodoks Kilisesi Turabdin Bölgesi Metropoliti Samuel Aktaş da kendisi ile yapt›ğ›m›z görüşmede bir patriğin kendi cemaati ad›na bireysel haklardan vazgeçme yetkisinin olmad›ğ›n› belirtmiştir.

38

Türk görüşüne göre Musul’da 146.960 Türk, 263.830 Kürt, 43.210 Arap, 18.000 Yezidi, 31.000 H›ristiyan bulunmaktad›r. İngiliz görüşüne göre ise 66.000 Türk, 455.000 Kürt, 186.000 Arap, 62.000 Hristiyan ve 17.000 Yahudi bulunmaktad›r. Meray, a.g.e., Tak›m I, C. I, Kitap I, s. 343-344, 358.

39

Meray, a.g.e., Tak›m I, C. I, Kitap I, s. 346; Ali Naci Karacan, Lozan, y.y., Milliyet Yay›nlar›, 1971, s. 245.

40

(15)

Görüldüğü üzere Türkiye Musul’dan vazgeçmek niyetinde değildir. İngiltere ise Türk görüşünü çürütmek için elinden geleni yapm›şt›r. Lord Curzon Musul’daki H›ristiyanlarla ilgili olarak; “İsmet Paşa 60.000 kişiyi bulan Asuri ve Nasturi H›ristiyanlar›n meydana getirdikleri topluluklardan söz etmiştir. Bunlar Ankara’ya teslim olmalar›n› isterler mi? Böyle bir şeyle karş›laşmaktan kendilerini kurtarmak için bana başvuranlardan mektuplar almad›ğ›m bir tek gün geçmemektedir. Savaş›n başlar›nda bunlardan binlercesi Çölemerik ve öteki yerlerden uzaklaşarak Türk ülkesinden kaçm›ş ve Mezopotamya ovalar›na dağ›lm›şlard›r; burada onlar›n bak›m› için İngiliz Hükümeti yüz binlerce İngiliz liras› harcamak zorunda kalm›şt›r. Yavaş yavaş onlar› Musul vilayetinin kuzey bölgelerine yerleştirmeyi başarm›ş bulunuyoruz; şimdi orada asker toplayarak kendilerini savunmaya haz›rlanmaktad›rlar. Bulunduklar› yerlere kendilerini yerleştiren İngilizlere karş› değil, hiçbir savaş niyeti taş›mayan Araplara karş› da değil, Türklerin bir sald›r›s›ndan korktuklar› için onlara karş› kendilerini savunmaktad›rlar. Türk Temsilci Heyeti’nin beni kendilerine teslim etmeye dostça bir zihniyetle çağ›rd›ğ› insanlar işte bunlard›r.” demiştir41. Görüldüğü üzere İngiltere, önceleri Nasturilerin Türkiye’deki eski yerlerine dönmeleri fikrini savunurken Musul meselesinde onlar› kullanabilmek ad›na bu defa onlar›n Türk idaresine girmek istemedikleri fikrini savunmaya başlam›şt›r.

İngiltere’nin meselenin çözümünün Cemiyet-i Akvam’a b›rak›lmas› teklifine karş›l›k Türkiye’nin bölgede plebisit yap›lmas› teklifi İngiltere taraf›ndan kabul edilmemiştir. Bunu üzerine Lozan Antlaşmas›’n›n 3. Maddesinin 2. F›kras›na göre Türk-Irak hududu dokuz ay zarf›nda Türkiye ve İngiltere aras›nda yap›lacak görüşmelerin sonucuna b›rak›lm›şt›r. Eğer itilaf sağlanamazsa meselenin çözümü Cemiyet-i Akvam’a b›rak›lacakt›.

Anlaş›lacağ› gibi Musul’u hiçbir şekilde Türkiye’ye b›rakmak istemeyen İngiltere her vas›tay› kulland›ğ› gibi Nasturileri de Musul meselesinde kullanmak istemiştir. Lozan Konferans›’nda çözümlenemeyen Irak s›n›r› ve Musul meselesi konferans sonras› dönemde Türkiye’nin s›k›nt›l› bir süreç yaşamas›na neden olacakt›r.

1923 y›l›n›n son aylar›nda İngiltere’yi Musul’da en çok meşgul eden konu şüphesiz Nasturiler olmuştur. 24 Eylül’de İngiliz Sömürgeler Bakan›, meselenin Cemiyet-i Akvam’a aktar›lmadan Türkiye ile ikili görüşmelerde çözüme ulaşt›r›lmas›n›n daha yararl› olacağ›n› Curzon’a bildirmiştir. Ona göre; İngiliz D›şişleri, Musul’un Türklerle aralar›nda bölüşülebileceğini peşinen kabullenmelidir. Nasturilerin toplu halde başka yerlere göç etmeleri de gündemdedir. Anlaş›lan odur ki Sömürgeler Bakanl›ğ› Nasturi meselesinin Türklerle uzlaşmalar›n› engelleyici bir etken olarak görüşmelere tesir etmesini istememektedir.

41

(16)

Nasturilerin nerelere göç edebilecekleri konusunda bir araşt›rma yapt›ran Sömürgeler Bakanl›ğ›’na gelen cevap Nasturilerin art›k Musul’da yaşamak istemedikleri yönündedir42. Bununla birlikte Kanada ve Avustralya’n›n Nasturileri istemediğini, Meksika, Arjantin ya da Arnavutluk’ta iskân edilebileceklerini düşünen İngiltere, göçe müsaade etmenin Türklere karş› o bölgeden İngiltere’nin vazgeçtiği intiba›n› vereceği düşüncesiyle Nasturilerin Musul coğrafyas›ndan ç›kar›lmalar›ndan vazgeçmiştir. Ayr›ca İngiltere’nin, Nasturilerin göçüne para ay›rmak istemediği de görülmektedir. Irak’taki İngiliz işgal yönetimi de Nasturilerin tümden s›n›r d›ş› edilmelerine karş›yd›. Çünkü Nasturiler, İngilizler için Irak’taki en önemli vurucu güç unsurlar›yd›43.

Bu itibarla İngiltere D›şişleri Bakanl›ğ›’n›n önünde iki alternatif bulunmaktad›r. Ya Nasturilerin Hakkari’ye yerleştirilmeleri için Türkler ikna edilecek ya da Nasturiler, Irak’ta iskân edilip İngiliz himayesine al›nacakt›r. Curzon, Sömürgeler Bakanl›ğ›’na yazd›ğ› yaz›da Nasturileri göç ettirecek paralar› olmad›ğ›n›, onlar› daha ucuza Türkiye’ye yerleştirebileceklerini, bu işleme derhal başlan›p Türklerin bir oldubitti ile karş› karş›ya b›rak›lmas› gerektiğini belirtmiştir. Eğer Türkler ikna edilemezse Faysal, Nasturilerin Irak’›n savunmas› için bulunmaz savaşç›lar olduğuna inand›r›lacakt›44. Bağdat İngiliz Yüksek Komiseri Dobbs’a göre de sorunu çözmenin en ucuz yolu Nasturilerin Urmiye ve Van’a yerleşmelerini sağlamakt›. Bu yap›lmadan önce ad› geçen yerlere onlarla yak›ndan ilgilenecek birer konsolos da atanacakt›. Dobbs Bağdat yönetiminden bölgede kalacak Nasturilere t›pk› Osmanl› Devleti taraf›ndan uyguland›ğ› gibi gevşek bir denetimin sağlanmas›n› istemiştir. Yani onlar liderlerini seçme ve vergi verme konusunda serbest olacaklard›. Irak, Hristiyanlar›n komşu Kürt aşiretlerine karş› savunulmalar›ndan Irak’›n sorumlu tutulmamas› ve onlar›n Irak ile ilişkilerinin bir İngiliz konsolosu arac›l›ğ›yla yürütülmesi koşuluyla Dobbs’un teklifini kabul etmiştir.

Dobbs’a göre İngiltere’nin Nasturi politikas› Irak ile ilişkilerine zarar vermemeliydi. Çünkü İngiltere’nin Nasturilere karş› bir sorumluluğu yoktu. Onlar› Türklere karş› ayakland›r›p bu duruma düşmelerine yol açan Ruslard›. İngiltere zaten y›llard›r çok fazla para harcayarak Nasturilerin yerleşmelerini ve askeri eğitim almalar›n› sağlam›şt›. Nasturilerin de bundan daha fazlas›n› istemeye hakk› yoktu45.

11 Ekim’de Çal’a doğru Türk birliklerinin ilerlemekte olduklar› haberi gelince Türklerin, İngilizlerin Nasturi yurdu projesini icra mevkiine

42

Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi (1918-1926), İstanbul, Türk Dünyas› Araşt›rmalar› Vakf›, 1987, s. 115-116. 43 Kaymaz, a.g.e., s. 339. 44 Öke, a.g.e., s. 116-117. 45 Kaymaz, a.g.e., s. 340.

(17)

koyacaklar›n› kestirerek bu yöreyi işgal ile projeye engel olacaklar› düşüncesi İngiltere D›şişleri’ni endişelendirmiştir. Curzon hemen Türklere şiddetli bir protesto notas› çekilmesi talimat› vermiştir.

Bu arada Ağa Petros oldukça ayr›nt›l› bir “Nasturi Devleti” plan› ile İngiliz D›şişleri’ne başvurmuştur. Plan›n baş›nda savaştan önce Nasturilerin Müslümanlarla bar›ş içinde yaşad›klar›, savaş s›ras›nda müttefiklerin bağ›ms›zl›k vaatleriyle silah çekmeye zorland›klar›, Nasturilerin İngiliz subay dan›şmanlar›n›n gözetiminde Londra’n›n emelleri uğruna canlar›n› verdikleri belirtilmiştir. Bu uğurda 275.000 Nasturi hayat›n› kaybetmiştir. Bu yard›mlar›n›n karş›l›ğ› olarak Ağa Petros İngiltere’den Van, Urmiye, Hakkari ve Musul’u içine alan bölgede otonom bir Nasturi yurdunun tesisini istemektedir. Kurulacak bu devlet öncelikle Kuzey Irak’› Türklerden koruyacak ileride gerektiğinde Kürtlere ve gerektiğinde Araplara karş› İngiltere’nin yak›n dostu olacakt›. İngiltere Ağa Petros’un bu taleplerini fazlas›yla iyimser bulmuştu. Bir kere kurulacak olan bu devletin mali aç›dan kendi kendine yetebilmesi imkâns›z görünmekteydi. Ama yine de değerlendirmeye al›nabilir, üzerinde oynama yap›labilirdi.

Nasturi liderleri ise Ağa Petros’un bu teşebbüsünü öğrenmişler ve onunla temasa geçmişlerdi. Onlar meseleye Petros kadar iyimser bakm›yorlard›. Onlara göre İngiltere, Petros’un Musul’a dönmesini hiç istemiyordu. Çünkü Petros, İngiltere’nin Kürt politikas›n› bozmaktayd›. Şöyle ki; İngilizler Kürtlere bağ›ms›zl›k tan›mayacaklard›. Petros’un plan› uygulan›rsa o zaman İngilizler, ayn› hakk› Kürtlere de vermek zorunda kalabilirlerdi. Nasturi liderler İngiltere’ye güvenmediklerini Ağa Petros’a aç›kça beyan etmişlerdir.

25 Ekim’de Irak Yüksek Komiseri Dobbs, Nasturi meselesini yerinde incelemek üzere Bağdat’tan ayr›lm›şt›r. Diğer yandan Sömürgeler Bakanl›ğ› bu yurt işinin bir an önce çözümlenmesi için D›şişleri Bakanl›ğ›’na bask› yapmaktad›r. Meselenin iki bakanl›k aras›nda yap›lacak toplant›da çözümlenmesi teklif edilir. Nihayet toplant› tarihi olarak 7 Kas›m belirlenir ancak bu tarih 12 Kas›m’a tehir edilecek ve o tarih geldiğinde bir kez daha ertelenecektir. Bu arada Dobbs, Musul görüşmelerinde D›şişlerine yard›mc› olacak mahiyette İngilizler için en uygun s›n›r hatt›n› da belirleyen bir muht›ray› Londra’ya gönderir. Dobbs bu metinde İngiltere için savunulacak hatt›n Nasturilere yurt olarak düşünülen Hakkari’yi de içine alacak şekilde kuzeye doğru kayd›r›lmas›n› istiyordu46.

İngiltere’nin amac›, Musul’un güvenliğini Nasturi yurdu projesiyle sağlamaya çal›şmakt›r. Proje başar›ya ulaşt›ğ› takdirde bir yandan Nasturiler, İngiltere için maddi bir yük olmaktan ç›kacak öte yandan bu insanlar

46

(18)

isteklerine kavuşmuş olacaklard›r. Ancak İngiltere için bunlardan daha önemlisi Musul s›n›r›, kurulacak olan H›ristiyan bir tampon devlet taraf›ndan Türklere karş› korunmuş olacakt›r47.

1. Haliç (İstanbul) Konferans›

İngiltere’nin Lozan Konferans›’ndan itibaren Musul meselesinin çözüme kavuşturulmas›n› istemediği aşikârd›. Bu yüzden hiçbir gayret sarfetmeyen İngiltere, farkl› talepler ortaya atarak meseleyi adeta yokuşa sürmüştür. İngiltere esasen ikili görüşmelere s›cak bakmamaktad›r. Nas›l olsa mesele Cemiyet-i Akvam’a b›rak›lacakt›r. İngiltere’nin ikili görüşmeleri kabul etmesinin sebebi ise bir siyasi manevrad›r. İngiltere meselenin bir anlamda biraz küllenmesini istemiştir. Bunun sebeplerinden birisi baz› devletlerin desteğini almas›na karş›l›k henüz tam anlam›yla dünya kamuoyunun desteğini alamam›ş olmas›d›r. Ayr›ca İngiltere Mezopotamya’daki hâkimiyetini henüz meşrulaşt›ramam›şt›; yani Irak Meclisi’nin İngiltere’nin mandaterliğini kabul etmemiş olmas› İngiltere’yi Irak’ta sömürgecilik siyaseti yapan bir ülke konumuna getirmişti. Tüm bunlar İngiltere’nin şartlar›n biraz daha olgunlaşmas›n› beklemesi için gerekli sebeplerdendi48. Ancak yine de İstanbul’da gerçekleştirilecek olan görüşmelere İngilizler haz›rl›kl› geleceklerdir.

İngiltere konferans öncesinde taktiğini şu şekilde belirlemişti; Musul’un Irakla birleşmesinde ›srar edilecek ve Nasturiler için de Türkiye’den Hakkari istenecektir. Türkiye itiraz edecek olursa taviz verilmemeli ve mesele Cemiyet-i Akvam safhas›na b›rak›lmal›d›r49. Asl›nda İngiltere, Musul’un tamam›nda hak iddia eden Türkiye’nin bu teklifi kabul etmeyeceğini çok iyi biliyordu. İngiltere için önemli olan nokta; mesele Cemiyet-i Akvam’a getirildiğinde İngiltere’nin Nasturilerin yerleştirilmeleri için tamamen insanc›l nedenleri olduğu, Türkiye’nin ise bunu kabul etmediği izleniminin yarat›lmas›yd›50.

19 May›s 1924 tarihinde başlayan konferansta her iki taraf da yine kendi görüşlerinde ›srar etmişlerdir51. Türk heyeti Musul’u Türk taraf›na b›rakacak şekilde s›n›r›n çizilmesini talep ederken İngiltere buna karş›l›k konferans›n üçüncü oturumunda Musul’un yan› s›ra Hakkari vilayetini de istemiştir. İngiltere, Hakkari’yi isteyerek Türk-Irak s›n›r› konusundaki

47

Anzerlioğlu, Nasturîler, Ankara, Tamga Yay›nc›l›k, 2000, s. 127.

48 Tahir Kodal, Paylaş›lamayan Toprak Türk Bas›n›na Göre Musul Meselesi

(1923-1926), İstanbul, Yeditepe, 2005, s. 170-171.

49 Öke, a.g.e., s. 129. 50

Kaymaz, a.g.e., s. 353.

51 Konferansta İngiltere’yi Sir Percy Cox’un yan› s›ra C.H. Jardine, J. H. Hall ve Yarbay

F. W. Lees temsil ederken Türkiye’yi TBMM Başkan› Fethi Bey, Diyarbak›r Mebusu Feyzi Bey, Ordu Mebusu Faik Bey, D›şişleri Hukuk Müşaviri Nusret Bey ve Genelkurmay’dan Albay İshak Hayri Bey temsil etmiştir. Anzerlioğlu, a.g.e., s. 127.

(19)

önerisini daha da kuzeyden geçecek bir çizgi olarak öne sürmüş oluyordu. İngiltere’nin, Türkiye’nin kabul edemeyeceği istekler öne sürerek sorunun Cemiyet-i Akvam’a götürülmesini sağlamay› planlam›ş olma ihtimali oldukça yüksektir52. Ayr›ca Hakkari ve çevresine Nasturileri yerleştirmek suretiyle bir tampon bölge oluşturmak İngiltere’nin önemli hedeflerinden biriydi.

Türk heyeti başkan› Fethi Bey (Okyar) ise İngiltere’nin isteklerine karş›l›k olarak Dünya Savaş›’n›n başlang›c›nda Nasturilerin d›ş kökenli tahriklere kap›larak yapt›klar› hatay› tekrarlamad›klar› takdirde Türk topraklar›nda huzur içinde yaşayabileceklerini dile getirmiştir53. Fethi Bey ayr›ca bu yeni isteğin Lozan Antlaşmas›’n›n 3/2. Maddesine ayk›r› olduğunu, söz konusu vilayette Nasturilerin say›s›n›n oldukça az olduğu göz önüne al›nacak olursa az›nl›ğ›n ç›karlar› için çoğunluğun haklar›n›n ikinci plana at›lmas›n›n yanl›ş olduğunu ve Nasturilerin yaşad›klar› sorunlar›n tek sebebinin Osmanl› Devleti’ne karş› silahl› ayaklanmaya kalk›şmalar› olduğunu ifade etmiştir54.

Sonuç olarak Haliç Konferans›’nda bir çözüme ulaş›lamam›ş ve 5 Haziran’da konferans tatil edilmiştir. Görüldüğü üzere İngiltere’nin temel amac› Musul meselesinin çözümünde ağ›r davranarak meseleyi Cemiyet-i Akvam’a havale etmektir. Haliç Konferans›’nda ortaya konulan Nasturi yurdu meselesi ise İngiltere’nin bölgedeki güvenliğinin sağlanmas› amac›yla ortaya at›lm›şt›r. Buna göre; Hakkari bölgesi İngiltere himayesinde olmak üzere Nasturilere verilecek ve Irak’a bağlanacakt›. Böylelikle savaşç›l›klar›yla da bilinen bu topluluk Musul’un güvenliğini sağlamak maksad›yla stratejik bir mevkie yerleştirilmiş olacakt›. Nitekim Konferans sonras›nda Fethi Bey’in Cumhuriyet Gazetesi’ne yapt›ğ› şu aç›klama da bu görüşümüzü destekler niteliktedir: “…İngiltere, orada sakin bulunan ve ekalliyet-i gâlileyi teşkil eden H›ristiyanlar ki bunlar da Nasturilerden ibarettir hudut üzerinde ikame ederek, bu suretle İslam anas›r› aras›nda bir mani’a vücuda getirmek amac›ndad›r.”55

Ali Fethi Bey Türkiye’nin bu konudaki görüşünü de şu şekilde aç›klam›şt›r: “Nasturilerin Harb-i Umumi zaman›nda Rus istila ordular› taraf›ndan yap›lan tahrikata kap›lmalar› ve vatandaşlar› aleyhine silahl› ayaklanmada bulunmalar› neticesinde uğrad›klar› felaket kendileri ve İngiltere Hükümeti için bir ders-i ibret olmak laz›m gelir. Nasturiler ancak

52

Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara, AÜSBF Yay›nlar›, 1978, s. 292.

53

Milletler Cemiyeti Belgelerinden Musul Kerkük Sorunu ve Kürdistan’›n Paylaş›m›,

Milletler Cemiyeti Taraf›ndan 30 Eylül 1924 Tarihinde Oluşturulan Komisyonun Raporu, 2.

Bask›, İstanbul, Med Yay›nc›l›k, 1991, s. 216.

54 Kaymaz, a.g.e., s. 355-356. 55

(20)

sakin bulunduklar› memleket halk›na karş› düşmanca vaziyet almakla değil, belki onlarla iyi geçinmek suretiyle müessir surette himaye etmiş olurlar.”56

Türkiye her ne kadar meseleyi bar›şç› yollarla çözmeye çal›şt›ysa da İngiltere sürekli kendi ç›karlar›n› düşünerek hareket etmekteydi. Haliç Konferans›’n›n dağ›lmas› meselenin Cemiyet-i Akvam’a havale edilmesi anlam›na geliyordu. Ancak İngiltere, bu aşamada da bir manevra yapacak zaten y›llard›r kulland›ğ› Nasturileri bir kez daha kullanmaktan çekinmeyecekti. Böyle bir dönemde ve ortamda ç›kacak bir Nasturi isyan› İngiltere’nin elini güçlendirecekti.

2. Nasturi İsyanlar›

İngiltere Lozan Antlaşmas›’n›n 3. Maddesinin 2. F›kras›na göre hareket ederek Musul meselesini Cemiyet-i Akvam sürecine sokmuş ve 6 Ağustos 1924’te Cemiyet-i Akvam Konseyi’ne başvurmuştur. Ancak İngiltere Musul meselesinde Türkiye’yi güçsüz b›rakma plan› dâhilinde Nasturilerden de yararlanma yolunu tutmuştur.

Bu meyanda olmak üzere İngiltere, Irak’taki Ermeni ve Nasturileri silahland›rarak Kerkük, Erbil ve Revand›z dolaylar›nda toplay›p Türklere karş› önemli bir kuvvet meydana getirmeye çal›şmaktayd›.

Türk hükümeti ise onlar›n bu faaliyetlerine karş›l›k olarak statüko s›n›r› d›ş›nda propaganda yap›lmas›na, aşiretlerden özel teşkilat kurarak Musul dâhilinde yap›lacak propaganda faaliyetlerinin artt›r›lmas›na karar vermişti. Türkiye’nin bunda maksad› İngilizlerin Nasturileri kullanarak Hakkari’yi elde etmeye çal›şmas›n› önlemek, Musul sorunu Cemiyet-i Akvam’da görüşüldüğü s›rada İngilizlerin Haliç Konferans›’nda tespit ettikleri s›n›r›n Irak’a ait olduğunu iddia etmeleri dolay›s›yla buralar› işgal suretiyle Nasturi tehlikesini bertaraf etmektir57.

Türk hükümetinin Nasturilere karş› tedbirler almay› düşündüğü bu günlerde Nasturiler de büyük çapta bir isyan hareketine kalk›şm›şlard›r. Bu hareketin ilk ayağ›n› da Hakkari Valisi Halil R›fat Bey ve beraberindekilerin 7 Ağustos 1924’te Hangediği denilen yerde kaç›r›lmas› teşkil etmiştir. Çal Nahiyesi’ne (Çukurca) gitmek üzere merkez vilayetten hareket eden vali ve beraberindekiler Nasturiler taraf›ndan pusuya düşürülmüşler, Jandarma Kumandan› ve erlerden baz›lar› şehit düşerken Halil R›fat Bey ve diğer jandarmalar esir edilmişlerdi58.

Vali Halil R›fat Bey’in daha sonra anlatt›klar›na bak›lacak olursa olay› Nasturi Tohup Aşireti mensuplar› düzenlemiştir. İmadiye’ye götürülmeye

56 Cumhuriyet, 10 Haziran 1924. 57

Reşat Hall›, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, Genelkurmay Bas›mevi, 1972, s. 26-27.

58

(21)

çal›ş›lan vali ve beraberindekiler Aşağ› Tiyari bölgesinde hükümet yanl›s› Hoşabe’nin duruma müdahalesi sonucu serbest b›rak›lm›şlard›r. Burada en dikkat çekici nokta; Nasturilerin İngiliz terbiyesi alm›ş gibi davranmalar› ve onlar›n aras›nda üniformal› İngiliz askerlerinin dolaşmas›d›r. Bu durum İngilizlerin Nasturileri k›şk›rtt›ğ›n› göstermektedir59. Musul meselesinin tam da Cemiyet-i Akvam’a b›rak›lmas›n›n ertesi günü böyle bir hadisenin gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerektir. Ayr›ca Çal’›n Türkiye taraf›ndan atanm›ş Nahiye Müdürü Ulia/Evliya Bey’in olaydan hemen sonra İngilizlerle beraber kaçmas› da düşündürücüdür60.

Haliç Konferans›’nda Hakkari’yi Nasturiler için isteyen İngiltere bunda başar›l› olamay›nca Nasturileri ayakland›rarak kamuoyunda Türk Hükümeti’nden memnun olmad›klar› izlenimi yaratm›ş ve bu durumda idarelerinin Türklere b›rak›lmas›n›n doğru olmad›ğ› fikrini kabul ettirmeye çal›şm›şt›r.

Gerçekten de The Times Gazetesi’nde yay›nlanm›ş bir yaz›dan da durumun böyle olduğu anlaş›lmaktad›r. Bu yaz›da Nasturiler için istenen Türk topraklar› Asuriye Eyaleti olarak belirtilmiş ve Hakkari’de meydana gelen olaya at›fta bulunularak eğer bu bölge Türkiye’ye b›rak›lacak olursa daha çok hadiselerin gerçekleşeceği ifade edilmiştir. Yine ayn› yaz›da Türk toprağ› olan Çölemerik henüz kimseye ait olmayan topraklar olarak adland›r›lm›ş ve bu bölgeyi teftişe ç›kan Vali Halil R›fat Bey sanki bu topraklara tecavüzde bulunmuş izlenimi yarat›lmaya çal›ş›lm›şt›r61. Bu durum şüphesiz Türkiye’nin operasyon fikrini tetiklemiştir.

Yap›lmas› gereken harekât hakk›nda 3. Ordu Müfettişliği’nin de fikrini alan Genelkurmay Başkanl›ğ›, 13 Ağustos 1924’de Başbakanl›ğa sunduğu raporunda özetle; tedibi düşünülen Nasturilerin, Beytüşşebap ve Çölemerik’in güneyi, Oramar ve Çal’›n bat›s›, İmadiye’nin güneyi, G›l›goyan Aşireti ve Merinar Dağ›’n›n çevirdiği bölgede yaşad›klar›, say›lar›n›n 8000 olup 1000 kadar silahl› ç›karacaklar› haberinin al›nd›ğ› belirtildikten sonra Nasturilerin direnmeden göç etmeleri ve tek başlar›na karş› koymalar›n›n uzak olas›l›klar olduğu keza İngiltere’nin olaya fiilen kat›lmas›n›n da Türkiye ile İngiltere aras›nda savaş ilan› olacağ›ndan buna ihtimal verilmediği ifade edilmiştir. Genelkurmay ayn› raporunda al›nmas› gereken önlemleri ayr›nt›l› olarak s›ralam›şt›r62.

14 Ağustos 1924’te toplanan Bakanlar Kurulu karar›na göre; Nasturi hareketinin bast›r›lmas› için Genelkurmay Başkanl›ğ› memur edilmiştir.

59

Hall›, a.g.e., s. 28-29; Vedat Şadillili, Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar, C. I, Ankara, Kon Yay›nlar›, 1980, s. 60-61.

60

Hakimiyet-i Milliye, 9 Teşrini Evvel 1924; Kaymaz, a.g.e., s. 400-401.

61 İkdam, 21 Eylül 1924. 62

(22)

Yay›nlanan bir kararname ile de Nasturi hareketleri ile ilgili teşkilat ve icraat›n idaresi 7. Kolordu Kumandanl›ğ›’n›n mesuliyetine verilmiş ve bu kolordunun haberi olmadan bölge valilerinin harekette bulunmamas› istenmiştir63. Harekat›n h›zla yap›lmas›, statüko s›n›r›na tecavüz edilmemesi bölge aşiretlerinden özellikle de Ağa Simko’dan yararlan›lmas› kararlaşt›r›lm›şt›r64. Hükümet Ağa Simko’dan özellikle İran s›n›r›nda meydana gelebilecek olaylarda ve İran’da bulunan Nasturilerin Türkiye’dekilerle birleşmesinin önlenmesi için yararlanmay› düşünmüştür65. Onun vas›tas› ile Revand›z al›nacak ve İngiltere ile mücadelesine devam eden Şeyh Mahmut’la bağlant› kurulacakt›66. Ayn› tarihte İngiltere de bir muht›ra vererek Nasturilerin Türk idaresinde gördüğü bask›lar sonucunda Birinci Dünya Savaş›’nda müttefiklerin saf›nda yer ald›ğ›n›, bu karar› yüzünden büyük ac›lar çekip yurtlar›ndan sürüldüğünü ve onlar›n eski topraklar›nda ya da hiç olmazsa bölgeye komşu topraklarda İngiliz korumas› alt›nda yerleşmek istedikleri iddialar›n› tekrarlam›şt›r. Bu muht›rada İngiltere ayr›ca eğer s›n›r›n istenilen şekilde çizilmesi sağlanamazsa Nasturilerin savaş seçeneği d›ş›nda başka bir seçeneğe sahip olmayacağ›n› bunun da bir ölçüde bar›ş ve refah› tesis etmeyi imkâns›z k›lacağ›n› dile getirmiştir67. Görüldüğü gibi İngiltere bir yandan meselenin bar›şç›l yollarla çözülmesi taraftar›ym›ş gibi görünürken diğer yandan adeta bir anlamda gözdağ› vermektedir.

Bu arada Genelkurmay Başkanl›ğ› 7. Kolordu Kumandan› Cafer Tayyar Paşa’y› isyan› bast›rmakla görevlendirmiştir. Cafer Tayyar Paşa, 23 Ağustos 1924’te Genelkurmay’a harekâtla ilgili sunduğu bir raporda erlerin çoğunun yeni olmas› ve bir muharebeye iştirak etmiş kimsenin bulunmamas› sebebiyle eğitim yap›lmas›n›n gerekliliğini dile getirmekteydi. Eldeki kuvvetlerle Nasturilerin tedibi sağlanabilirdi. Ancak Nasturiler Musul’dan takviye ald›klar› takdirde durum oldukça güçleşebilirdi68.

Genelkurmay Başkanl›ğ›’n›n bu haber üzerine görüşleri ise şöyleydi: 20 gün sonra Türkiye’nin Cemiyet-i Akvam’da Musul sorununu müzakereye kat›lmas› zorunlu idi. Bundan dolay› bu süre geçmeden başar› kazan›lmas› laz›md›. Aksi takdirde yarg›n›n aksi olarak tedibata kalk›şmak gerekecekti ki bu da büyük bir siyasi güçlük doğuracakt›. Bu itibarla harekâta buna göre başlamak ve bitirmek gerekmekteydi.

6 Eylül 1924’te Genelkurmay 7. Kolordu’ya bir emir daha verdi. Bu emirde; “…yap›lacak harekât›n bütün Nasturileri tedip için değil sadece

63 BCA, Fon Kodu: 30/18.01.01, Yer No. 10.32.1. 64

Hall›, a.g.e., s. 33.

65 Kodal, a.g.e., s. 251. 66

Kaymaz, a.g.e., s. 401.

67 Milletler Cemiyeti Komisyon Raporu, s. 219-220. 68

(23)

Hakkari’nin güney s›n›r›n› işgal ve Hakkari valisine taarruz eden çeteyi tedip maksad›yla olacağ› cihetle, askerimize karş› iyi niyetle hareket eden ve silah atmayan her şahs›n iyi muamele göreceği ve yakalanacak olan çetenin Cumhuriyet Hükümetimizin kanunlar›na göre adalete teslim edileceği” belirtilmekteydi69.

Bu s›rada İngiltere de boş durmuyordu. İngilizler, Birinci Dünya Savaş›’nda yapt›klar› gibi Nasturilere her türlü destek sözü vermişlerdir. Hatta Mister Lloyd adl› bir İngiliz memuru Çal nahiyesine gelerek Nasturileri k›şk›rtmaya çal›şm›ş ve Türkiye Hükümeti’nin baz› uygulamalar›na itiraz etmek gibi garip tav›rlarda bulunmuştur70. İngilizler vermeye çal›şt›klar› bu desteklerin sonuçlar›n› k›sa sürede alm›ş harekât›n başlad›ğ› günlerde ordu içinde huzursuzluklar meydana gelmiştir. Beytüşşebap’ta bir yüzbaş›, bir teğmen beraberindeki erlerle beraber bulunduklar› yerlerden ayr›larak firar etmişlerdir71.

Art›k kaç›n›lmaz hale gelen harekât 12 Eylül 1924’te başlam›şt›r. Oluşturulan plan›na göre hareket eden ordunun faaliyetlerinin yan› s›ra diplomatik faaliyetler de devam etmekteydi. Türkiye, İngilizlerin Nasturileri kullanarak Türk topraklar›na tecavüz etmeleri üzerine, Lozan Antlaşmas›’n›n ihlal edildiği gerekçesiyle 17 Eylül 1924’de Cemiyet-i Akvam’a bir nota vermiştir72.

21 Eylül’de Genelkurmay Başkanl›ğ› da İngiltere’ye sert bir ültimatom vererek sald›r›lar›n sürmesi halinde Türkiye’nin statükoya uyma yükümlülüğünün ortadan kalkacağ›n› bildirmiştir. Eğer İngiltere sald›r›lar›n› sürdürmeye devam ederse Musul’u işgal etmek için yeni bir operasyon plan› haz›rlanacakt›73.

Genelkurmay Başkanl›ğ› İngilizlerin böyle sert bir tepki karş›s›nda tecavüzden vazgeçecekleri kan›s›nda idi. Zira Genelkurmay Başkanl›ğ› İngilizlerin M›s›r, Sudan, Irak ve Hicaz’da elverişsiz bir durumda olmalar› sebebiyle Musul meselesinin hallinde Türkiye ile bir harbi göze alabileceğini sanm›yordu. Bununla birlikte İngilizlerin tecavüzde ›srarc› olmalar› ihtimali de göz önüne al›narak sadece Zaho ve İmadiye’nin işgali ile yetinilmemesi ve İngilizlerin Musul’dan tamamen at›l›ncaya kadar harekât›n genişletilmesi düşünülmüştür74.

69

Hall›, a.g.e., s. 41-43.

70 TBMM Zab›t Ceridesi, 2. Dönem, 1. İçtima, 1. Celse, 18.10.1340, C. IX, s. 10 71

Anzerlioğlu, a.g.e., s. 146.

72 Cumhuriyet, 19 Eylül 1924. 73

Kaymaz, a.g.e., s. 402-403.

74 Üçüncü Ordu Bölgesinde Ç›kan Ayaklanmalar ve Ayaklanmalar›n Bast›r›lmas›, Haz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Içduygu Ahmet, International Migration and Turkey, 2002: “The Country Report for Turkey For the Continuous Reporting System on Migration (SOPEMI) of the Organisation for

Anahtar Kelimeler: Ekolojik modernleşme kuramı, ekolojik modernizm, yenilenebilir enerji, çevre sorunları, ekonomik büyüme.. 1 Bu makale doktora

Bu araştırma, Avrupa'da 19.yy başlarından itibaren, ülkemizde ise özellikle 1980'lerden sonra yaygınlaşan ve popüler kültürün önemli bir parçası olan kitsch

Arpa ya da mısır ezmesi bu gruplarda ekmekten daha çok tüketilirken, mısır, buğday ve pirinç gibi hububatların günlük beslenme listesinde geniş bir kullanım

Zaman gazetesi seçim süreci boyunca yalnızca AK Parti’nin siyasal reklamlarına yer verirken, Cumhuriyet gazetesinde hiçbir AK Parti reklamı yayımlanmamış,

Bu süreç Öncül Üst Paleolitik kültürü olarak tanımlanmıştır ve Orta Paleolitiğin sonu ile Erken Üst Paleolitiğin başlangıcı arasında geçiş özelliği taşıyan

Išuṷa memleketine geçen Gurtališša şehri askerleri, Araṷanna şehri askerleri, Zazziša memleketi, Tegarama memleketi, (21) Timana memleketi, Ḫaliṷa dağı,

Eyüp Şahin’e, bu ve bundan sonraki sayılarda sağlayacakları katkılar için değerli yayın ve danışma kurulu üyelerine ve bu sayıdaki değerli çalışmalarını