• Sonuç bulunamadı

Arnavut Yazınında Türkçe Verintiler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Arnavut Yazınında Türkçe Verintiler"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/10 Spring 2016, p. 649-658

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9269

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 11.02.2016 Accepted/Kabul: 01.05.2016 Referees/Hakemler: Prof. Dr. Altan AYKUT –

Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM – Yrd. Doç. Dr. Hakan YALAP

This article was checked by iThenticate.

ARNAVUT YAZININDA TÜRKÇE VERİNTİLER

Şirin TUFAN* ÖZET

Türk Dilinin Balkanlar’daki yeri Osmanlı ve Osmanlı öncesi dönemlere denk gelmektedir. Osmanlı öncesi, 7 yüzyıldan itibaren Hun, Avar, Bulgar, Peçenek, Kuman gibi Türk boylarının Slavlarla aynı dönemlerde Balkanlar’a yerleştiklerini, özellikle Türkçe yer (şehir, kasaba) adlarında etkin rol oynadıklarını görmekteyiz. Daha sonra ise, 15 yüzyıldan başlayarak Osmanlının Balkanlar’da hüküm sürdüğü 500 yıllık dönemde, Osmanlı Dönemi Türkçesi egemen olmuş ve bölgedeki yerel dillere karşın superstratum konuma gelmiştir. Böyle bir durumdayken, etrafındaki dillere veren (dönor) dil olarak Türkçe ödünçlemelerde bulunmuştur. Gerek kelime, gerekse ekler, son ekler ve sözdizimsel yapılar açısından Türkçenin Balkan dilleri (Boşnakça, Sırpça, Bulgarca, Makedonca, Arnavutça, Yunanca, Romence, Ulakça, Pomakça ve Roman) üzerinde etkisi görünmektedir. Ortak dil ile kültürel yaşam komşu dillerin etkilenmesini kaçınılmaz kılmıştır. Bu çalışmada, Arnavut dili ve yazınında, özellikle şiirinde yer alan Türkçe verintiler incelenmiştir. Dilbilimsel bağlamda incelenen bu sözcükler dil teması ve kültür kuramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Osmanlı dönemi Türk-Arnavut ilişkilerine bakılmış ve Türkçenin Balkanlara yayılması incelenmiştir. Arnavut yazınından örnekler vererek Türkçe verintilerinin dilbilimsel incelemesi yapılmıştır. Arnavut dilinde yer alan Türkçe verintiler dilin nerdeyse her alanında görüldüğü ve günümüzde de kullanıldığı belirlenmiştir.

Türkçe verintilerin Arnavut dilinin ayrılmaz bir parçası haline geldiği görülmüş, Arnavutçanın ses ve sözdizimi kurallarına uyarlanarak kullanıldıkları saptanmıştır.

Çalışmamız, dilsel temas sonucu oluşan Türkçe verintilerin, temas bittiği halde, kültürel koşutluk sayesinde Arnavutçada halen canlı bir şekilde yaşamaya devam etiklerini göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Türkçe, Arnavutça, verinti, dil teması, kültür

(2)

TURKISH BORROWINGS IN ALBANIAN LITERATURE

ABSTRACT

Turkish language had taken its place in the Balkans not only during the Ottoman period, but even before. The settlement of the Turkish tribes such as Hun, Avar, Bulgar, Pechenek, Kuman coincides with the settlement of the Slavs in the Balkans back in the 7th century A.D. These Turkish tribes had left a mark in the region, particularly in the names of the regional toponyms (town and city names).

Furthermore, later, from the 15th century onwards, for over 500 years of Ottoman rule in the Balkans, the Ottoman Turkish had dominated and influenced the local languages (Bosnian, Serbian, Bulgarian, Macedonian, Albanian, Greek, Romanian, Ulach, Pomak and Romani) in the region. As such it had function as a donor language and had given borrowings (borrowed words, suffixes, syntactic structures) to the other languages. Turkish influence in Albanian is observed in both spoken and written language. This study elaborates the usage of Turkish borrowings in the Albanian literature. The analysis are given within the framework of language contact and culture circle theories. Turkish-Albanian relationships during the Ottoman rule in the Balkans are examined. Expansion of Turkish in the Balkans is reviewed. It is observed that Turkish borrowings take an inseparable part in Albanian. It is concluded that Turkish borrowıngs are integrated into Albanian by phonetic and syntactic adaptation.

The study gives emphasis on the ongoing usage of the Turkish borrowings in Albanian that resulted due to language contact. It points out that even though there is no existing language contact as such the active usage of Turkish borrowings in Albanian language and its literature is due to the cultural parallelism.

STRUCTURED ABSTRACT

The aim of this study is to provide a solid account of Turkish

borrowings used in Albanian literature. Former studies examined Turkish borrowings in Albanian from a language contact perspective only, however, this paper elaborates the borrowing phenomena by combining two different approaches introducing a new perspective. Hence, Turkish borrowings in Albanian are evaluated in terms of language contact and culture-circle theory.

Turkish language had taken its place in the Balkans not only during the Ottoman period, but even before. The settlement of the Turkish tribes such as Hun, Avar, Bulgar, Pechenek, Kuman coincides with the settlement of the Slavs in the Balkans back in the 7th century A.D. The Turkish tribes had left a mark in the region, particularly in the names of the regional toponyms (town and city names). Some of them are Kumanovo in Macedonia, Komana-Komaneshti in Romania, Kumane in Voyvodina, Village Dushman in the Puka region of Albania and also in Albania the region Koman (Derjaj, 2010:992).

Later, from the 15th century onwards, for over 500 years of Ottoman rule in the Balkans, the Ottoman Turkish had dominated and

(3)

influenced the local languages (Bosnian, Serbian, Bulgarian, Macedonian, Albanian, Greek, Romanian, Ulach, Pomak and Romani. As such it had function as a donor language and had given borrowings (borrowed words, suffixes, syntactic structures) to the other languages. Turkish influence in Albanian is observed in both spoken and written language forms.

Many languages due to language contact could show traces of influence in their systems. Language contact is usually seen in bilingual or multilingual environments. Internal languages changes are result of external factors (Weinreich 1953:966, Thomason and Kaufman 1998, Thomason 2001). Such factors are mainly cultural and therefore, cultural parallelism or cultural diffusion is observed.

According to the culture circle theory (Harris 1968:380-389) many cultural elements of a certain social group take place in the community which they have been in an interaction with. In our case, the Albanian speaking community has adapted so many cultural elements, such as believes, religion, traditions, language etc. In particular, from a language perspective, linguistic elements (words, suffixes, grammatical categories) had been borrowed from Turkish into Albanian. Furthermore, even if there is no more bilingual or multilingual speaking environment as such synchronically, the already borrowed words remain their presence in the recipient language and become native for the younger speakers. Cultural endeavor is that much implanted in the minds in the minds of the speaker, that even if there is a purification attempt for the borrowings, the cultural conceptualization could not be easily erased. Therefore, not only in the spoken, but also in the national literature, particularly in the poetic language the immense usage of the Turkish borrowing is observed. Such borrowing have multifunction. They are used by the poets to express their feelings of love, appreciation, heaven and hell, the judgment day, prosperity and many other abstract notions that have a further connotation than just the denotative Albanian counterpart.

As a conclusion, it is observed that Turkish borrowings take an inseparable part into Albanian language. They are integrated into Albanian by phonetic and syntactic adaptation.

The study gives emphasis on the ongoing usage of the Turkish borrowings in Albanian that resulted due to language contact. It points out that even though there is no existing language contact as such the active usage of Turkish borrowings in Albanian language and its literature is due to the cultural parallelism.

Keywords: Turkish, Albanian, borrowings, language contact,

culture circle theory

1. Giriş

Türkçenin temasta bulunduğu dillere, özellikle Balkan dillerine, veren dil olarak etkisi, gerek verinti sözcükler bağlamında, gerekse verinti yapım ekleri ve dilbilgisel ulamlar anlamında dilbilimcilerin ilgisini çekmiştir ve birçok değerli çalışmanın doğmasına neden olmuştur. Özellikle Türkçenin Balkan dilleriyle ilişkisi birçok dilbilimci (bkz. Boretzky, 1975; Çabej, 1975; Derjaj, 2012; Dizdari, 2005; Friedman, 1996; Jaşar-Nasteva,1962,2001) tarafından kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Türkçe Balkanlar’da veren dil olarak beş yüz yıldan fazla etkin rol oynamıştır ve

(4)

etkileri halen günümüzde de sürmektedir. Osmanlı İmparatorluğu dönemi süresince Türkçenin veren (donör) dil olarak Boşnakça, Sırpça, Hırvatça, Makedonca, Bulgarca, Arnavutça, Yunanca, Romence, Ulakça, Pomakça, Roman gibi birçok Balkan diline büyük sayıda verinti verdiğini görmekteyiz. Keza Osmanlı öncesi dönemlerde de Türkçenin Balkanlar’da etkin rol oynadığı bilinmektedir. Slavların 7’nci yüzyılda Balkanlar’a yerleştiklerini, Türk kavimlerin de (Bulgar, Hun, Avar, Peçenek, Kuman vb.) bu toprakları aynı zamanlarda iskan ettiklerini biliyoruz (bkz.Tufan M. 2010:31-45). Bir çok yer adlarında Osmanlı öncesi Türk kavimlerinin verdikleri isimler halen kullanılmaktadır, Kumanova, Avarium-Bar gibi. Türkçenin Balkanlar’da etkisi 7’nci yüzyılda başlamış, Osmanlı`nın 15’nci yüzyılda gelişiyle etkin bir biçimde devam etmiştir. 1912’de vuku bulan Balkan Savaşlarına kadar bölgede önemli rol oynayan Türkçe, özellikle Osmanlı döneminde (15`nci - 20`nci yy. arası), 500 yıl gibi, uzun bir süre bölgede lingua franca olmuştur. Çevre dillerini yaygın bir şekilde etkilemiştir, ancak daha az da olsa, kendisi de etkilenmiştir. Verici dil rolünü üstlenirken, aynı zamanda alan dil de olmuştur, verinti almış ve vermiştir. Özellikle dil yakınlaşması bağlamında, Türkçe alan dil olarak da alıntı almıştır. Makedonyada konuşulan Gostivar Türkçesinde gerek tümce yapısı gerek ödünç kelime bağlamında yerel komşu dillerden (Makedonca ve Arnavutça) etkilendiğini görmekteyiz (bkz. Tufan Ş. 2010). Ancak, konumuzun amacı Arnavut dilindeki Türkçe verintiler olduğu için, biz burada Türkçenin dönor dil olarak etkisine odaklanacağız. Veren dil olarak etkisi hem sözlü hem de yazılı dilde öylesine derin kökler sağlamıştır ki, yeni nesiller bu sözcüklerin verinti olduklarını bilmeden kullanmakta, dillerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedirler.

Bu çalışmada Türkçenin Arnavut dili üzerindeki etkisi incelenecek, günümüzde kullanılan Arnavutçada, özellikle Arnavut yazınında (şiirinde) kullanılan verintiler irdelenecek, dilbilimsel değerlendirmeler yapılacaktır. Daha önce yapılan değerli çalışmalarda genelde konuşulan sözlü dil üzerinde durulmuştur, bu nedenle bu çalışmada yazın dilinde kullanılan verintilere öncelik verilecektir. Çalışma, dil ilişkisi ve kültür kuramları çerçevesinde değerlendirilecektir. Birinci bölümde sözünü ettiğimiz kuramlar doğrultusunda Türkçe Arnavutça dil ve kültür ilişkisine bakılacaktır. İkinci bölümde Türkçenin Balkanlara yayılmasına yer verilecek, üçüncü bölümde ise Osmanlı dönemi Türk-Arnavut ilişkilerine değinilecektir. Dördüncü bölümde Arnavut yazınından örnekler vererek Türkçe verintilerin dilbilimsel incelemesi yapılacaktır. Sonuç bölümünde ise genel değerlendirme yapılacaktır.

1. Dil İlişkisi ve Kültür Çevresi Kuramı

Dilin iletişimsel görevinden başlayarak, dilin yapısal özelliklerine odaklanan, dilin anlamsal bütünlüklerden oluşan bir sistem olduğunu belirten birçok tanım yapılmıştır. Ancak biz burada de Saussure (1916) ve Chomsky`nin (1957/2015) dil hakkında verdikleri tanımlardan esinlenerek dili belirli sayıda olan dilbilgisel kurallar sayesinde sonsuz sayıda anlam ve tümceler oluşturan, saymaca nitelik taşıyan göstergeler sistemi olarak tanımlamayı uygun buluyoruz. Başka bir deyişle, göstergeler sistemi olan dil, yaratıcılık öğesini barındırmaktadır. Dilde yaratıcılık, Chomsky`nin (1957) dediği gibi, belirli sayıda olan dilbilgisel kurallarla sayısız anlam ve tümce üretilebilmektedir. Göstergeler sistemi olan dil, topluluklar tarafından her zaman bir iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Dil, toplulukların oluşturdukları kültürün de her zaman ayrılmaz parçası olmuştur. Bir kültürün bütün maddi (mimari, araç, gereç) ve manevi (sanat, edebiyat, maneviyat, inançlar) öğeleri dil ile ifade edilmiştir. Bu bağlamda, burada, dil, şiir ve kültür ilişkisine değineceğiz.

İnsanlar arası iletişimi sağlayan sözlü ya da yazılı göstergeler sistemi olan dil ile zengin simgeler, ritmik sözler ve seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebi anlatım biçimi olan şiir, öteden beri iç içe olmakta ve insanoğlunun yaşamına renk ile anlam katan iki önemli etkinliktir. Tabii ki aynı zamanda kültürün vazgeçilmez ögeleridir. Kültürün birçok tanımı yapılmıştır, ancak en yaygını kültürü belli bir topluluğun etkileşim yoluyla sürdürdüğü ve bireylerin kazandırdığı maddi

(5)

ve/veya manevi (zihinsel) değerlerinin oluşum olgusu ve süreci olarak tanımlayandır. Maddi değerler veya öğeler olarak, mimari eserler, yapıtlar, araç gereçler, giyişiler, yemekler, manevi (zihinsel) değerler veya öğeler ise, inançlar, değerler, semboller, normlar, sanat, edebiyat gibi unsurlar kast edilmektedir. Kültür çevresi kuramı (Almanca: kulturkreis, İngilizce: culture circle theory) kültürler arasındaki etki ve benzerliklerin yalnızca birtakım kültür ögelerini içine almayıp aynı zamanda tüm kültür karmaşalarını ve üstelik kültür çevrelerini de içermektedir. Bu benzerlikler etkileşim sürecinin ürünü olabileceği gibi kültürel koşutluk (cultural parallelism) olgusunu da yansıtabilir. Değişik uygarlıkları olan toplumlarda ortak tarihi akınlar ve kültürel ögeler gelişebilir. Buna bir diğer açıklamayla kültür yayılması (culture diffusion) da denir. Bu da, kültürel ögelerini, karmaşıkların içinde oluştukları toplum ya da toplumsal kümeden başka toplumlara, toplumsal kümelere yayılması anlamına gelmektedir (bkz. Harris 1968:380-389). Aynı bağlamda, kültürleşme (Güvenç 1991:28) sürecinden de söz edilebilir. Kültürleşme insanın başka toplumlardan öğrendikleri veya bir toplumun diğerinden aldığı, edindiği öğeler ve farklı toplumların karşılıklı olarak birbirinden etkilenmesidir. Böyle bir kültürleşmenin günümüze dek gelen Arnavut halkının kültürü, örf ve adetleri, sözlü ve yazılı dil ve yazınının dilsel dokusuyla bütünleşen Türkçe verintilerin etkinliğiyle de sağlandığını görüyoruz. Kültür çevresi kuramı antropolojik bir bakış açısını her ne kadar içermekteyse, görünen o ki, kültürel etkileşimin sonuçlarından biri de dil etkileşimi olduğuna göre, konuya dil teması çerçevesinde de eğilmek gerekmektedir. Keza dil teması (bkz. Weinreich, 1953:966; Thomason ve Kaufman, 1998; Thomason, 2001) çalışmalarının ortak noktası dil içi değişikliklerin dil dışı etkenlerden ki bunlar en az başka bir dille temasta, iki dilli ya da daha çok dilli ortamlarda olmaktan kaynaklandığına vurgu yapar. Dilsel temas ve etkileşimden söz ederken, elbette ki kültürel olgudan bahsetmemek söz konusu olamaz. Bir dil, diğer dilden genelde en çok sözcük bazında etkilenir, diğer dilde olan kültürel farklılıkları, kendi dilinde ifade edemediği durumlarda ya da özellikle vurgu yapmak istediğinde diğer dilden ödünç kelimeler ya da alıntı sözcükler alabilmektedir. Bu bağlamda Arnavutçanın en az beş yüz yıl Türkçe ile temasta olması Türkçeden verinti almasını kaçınılmaz kılmıştır. Derjaj (2010:993) da dil teması açısından bakarak, Osmanlı ve daha önceki dönemlerde Balkanlardaki Türkçenin veren dil, Arnavutçanın ise alan dil durumunda olduğunu ifade etmektedir.

2. Türkçenin Balkanlar’a İki Hatlı Yayılması

Genelde bilinen, XV. Yüzyılda başlayan Osmanlı Türk yayılması yanı sıra, Türkçenin çok daha eski yayılma hattı bulunmaktadır. Birinci hat Meriç ırmağını aşarak, ikincisi ise Tuna’yı aşarak Balkanlara ulaşıyordu. Her iki göç dalgasının ortak hareket noktası ise Orta Asya bozkırlarıydı. Alma Ata’nın 50 km doğusunda akan Esik çayı kıyısında, M.Ö. IV Yüzyıldan olduğu sanılan Eski mezarında, gümüş bir kap içinde, Köktürk harflerinin arkaik biçimi olduğu sanılan harfler ile yazılmış ve Kazak bilimcilerine göre iki harfi yalnız Türkçe olan bir yazı bulunmuştur. Bu çok önemli buluşun Köktürk yazısının M.Ö. Namık Orhun’un sandıkları gibi damgalardan gelişerek biçimlendiğinin göstergesi olabileceği ifade edilmektedir (bkz. Diyarbekirli 1973; Esin 1978). Alma Ata’nın doğusunda bulunan yazının yanı sıra, Köktürk harflerinin arkaik biçimi olduğu sanılan M.Ö.`ye ait yazının yanı sıra Orkun bölgesindeki 732 yılında Köl Tigin anıtı ile 735 tarihinde dikilen Bilge Kağan anıtı üzerinde hükümdar edası ile anlatılan hükümdar ile kardeşinin yaptıklarını anlatan yazılar yer almaktadır.

Doğuda gün doğuşuna, güneyde gün ortasına kadar Batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar

Bu alan içindeki milletler bana bağlıdır. (aktaran Ercilasun 1998:99)

Tuna Bulgar yazıtları, 8. Yüzyıldan daha öncesine tarihlenmektedir (Ercilasun 1998:101). Bu yayılma Adriyatik Denizi’ne kadar ulaşmıştır. Bugünkü Arnavutluk sınırının yanında yer alan Karadağ kıyısına ulaşan Avar Türkleri ‘Civitaes Avarorum’ (bugünkü Bar) kentini kurarak Roma’yı fetih etmeyi amaçlamışlardır (Rasonyi 1971:134).

(6)

Hun, Avar, Bulgar, Peçenek, Kuman Türklerinin Balkanlar’da oluşu Balkan milletleri üzerinde bıraktıkları kültürel etki yanı sıra Balkan dillerine Türkçe ögeleriyle iz bıraktıkları da bilimciler tarafından bilinmektedir, özellikle bölgedeki yer ve kişi adlarına bakıldığında. Kuman Türkçesinden Balkanlar’a girdiği sanılan ve halen bugünkü Makedonya Cumhuriyeti sınırları içerisinde olan Kumanova kenti, Romanya`da Komana-Komaneşti adları, Voyvodina`da Kumane köyü, Arnavutluk`un Puka bölgesinde Dushman köyü ve yine Arnavutluk`ta Koman adlı bölge (Derjaj 2010:992) isimleri Türkçe kökenlidir.

3. Beş yüz Yıllık Osmanlı Döneminde Türk-Arnavut İlişkileri

XIV-XX yüzyıllar arasında Osmanlı ve Arnavut ilişkilerinde inişler ve çıkışlar gözlemlenmiştir. XIV-XV yüzyıllarda Türkler ve Arnavutlar her ne kadar karşı cephelerde bulundularsa da, Osmanlı devletinin gösterdiği hoşgörü ve sağladığı olanaklar Arnavutlarla olan ilişkilerinin rayına oturabilmesini zamanla sağlamıştır. Bu genel değerlendirmeyi bir kaç ayrıntıya değinerek açıklamaya çalışacağız.

1389 yılında Kosova’da ortaya çıkan savaşta Arnavutların Sırplarla birlikte Türklerle karşı savaşmışlardır. 1443 yılında ise Osmanlıların eğittikleri İskender Bey Roma Papası ve Napoli Krallığı yardımıyla Arnavutları örgütleyerek Osmanlılara karşı savaşarak Papa tarafından “Haçın Balkanlar`daki Kalkanı” rütbesiyle ödüllendirilmiştir. Buna karşılık Osmanlıların Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve diğer Balkan Bölgelerine doğru hareket etmeleri hızlanmıştır. Büyük sayıda göçebenin, fakir köylünün ve tımar sahibi sipahinin Orta Anadolu ve Karadeniz kıyısındaki beyliklerden gelerek tenha nüfuslu Makedonya, Kosova, Arnavutluk topraklarına yerleşmeleri, onlarla kaynaşmayı ve Müslümanlaşmayı, başka bir değişle kültür bütünleşmesini sağlamada özendirici bir rol oynadığını görmekteyiz. Bunun sonucunda, Arnavut halkının %70`i Müslüman, geri kalan ise Katolik ile Ortodoks olarak karşımıza çıkmaktadır (Tufan M. 1992:517). Osmanlı egemenliği 1478`den sonraki dönemde Arnavutluk’da huzur sağlamış ve Arnavutlardan birçoğu subay, yüksek memur, idareci ve sadrazam olmuştur. Ortak yaşam dört yüzyıl böyle sürmüştür. Arnavutların Türk kültürü ile bütünleşme süreçleri neredeyse tamamlanmak üzereyken Fransız Devrimi ile Napolyon`nun etkisi dengelerin bozulmasına neden olmuştur. Napolyon 1809-14 yılları arasında Fransız İmparatorluğu`nu kurarken Akdeniz ve Balkanlar`daki Yunanlıların, Slavların, Arapların ve Arnavutların ulus bilincinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Osmanlı devletinin geniş topraklarında isyanlar çoğalınca merkezi otoritenin zayıflaması yerel önderleri harekete geçirmiştir. Böylece ulusçuluk hareketleri, Müslüman Arnavutların Osmanlı eğitim kuruluşlarında öğrenim görmeleri ve yönetimde yüksek konumlar elde etmelerine karşın onların milliyetçilik ve bölücülük yayın ve faaliyetlerine katılmaları özendirmiştir.

Osmanlı desteğiyle kurulan Prizren Arnavut Birliği ırkçı ve bölücü yayın ve faalyetlerine geçince özellikle Osmanlı devletine karşı Mayıs 1881`de ulusal ayaklanmayı örgütleyince dağıtılmış ve Arnavutça olan yayınlar yasaklanmıştır. Bundan sonraki 31 yıllık (1881-1912) süre içerisinde Arnavutluk Osmanlı devletinden kopmaya ve bağımsızlığa yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. Böylece II. Meşrutiyet`ten sonra Manastır`da toplanan birkaç Arnavut bayraktarı 1909’da özerklik Arnavut isteğinde bulunarak “ulusal birlik komitesi” kurmuştur. Bu durum Balkanlar’da kalan Osmanlı topraklarını paylaşmak isteyen öteki ülkeleri harekete geçirmiştir. Arnavutlar da 28 Kasım 1912’de Avlonya’da bağımsızlıklarını duyurmuştur (Tufan M. 1992:519).

Siyasetin toplumun neredeyse her alanını etkilediği tarihsel süreçlerde hep görülen bir durumdur. En çok kurumsal anlamda değişikliğe yol açtığını görürken, kültürel ve dilsel alanda da etkin olduğu yadsınamaz. Dilde “arınma” politikası, özellikle Türkçe alıntılardan arınma, yeni kurulan Arnavut devletinin önemli bir girişimidir. Özellikle, bu tür sözcüklerin, çok daha yaygın bulundukları Gega şivesinden arınması öncelik kazanmıştır. Kajana ve Godeni (2014) de, Arnavut

(7)

dilini sadece Türkçe kökenli sözcüklerden değil, aynı zamanda diğer dillerden de alıntı sözcüklerden “arınma” eğiliminin Rönesans döneminden günümüze dek geldiğini belirtmektedirler. Ancak, günümüze dek gelen Arnavut dil kullanımındaki Türkçe sözcüklerin gerek sözlü ve gündelik, gerekse yazılı ve yazın dilindeki yerinin birçok çabaya rağmen kolayca silinmediğini görmekteyiz.

XIV-XX yüzyıllar arasında yer alan Osmanlı-Türk Dönemi, gerek etnik gerek dilsel olarak ayrışık olan Balkan milletlerine Türk halkının maddi ve manevi kültürünü bütün alanlarda yansıttığı bir dönem olduğu yadsınamaz. Türk dili, bütün o dönem içerisinde yeni bir uygarlığın ve kültürün dili, Osmanlı İmparatorluğunun resmi dili ve lingua francası olarak, saygınlığı ve etkisi olan bir dildi. Balkan topraklarında hızlı yayılıyor ve diğer Balkan dillerini yoğun bir biçimde etkiliyordu. Dilsel alanda olduğu gibi, birçok dil dışı alanda da var olan ilişkiler ve yoğun etkiler sonucu, Balkan dillerinde kısa sürede artan Türkçe sözcüklerin ve Türkçenin etkileri görünmeye başlamıştı. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun XVI Yüzyıl itibariyle askeri, siyasi, ekonomik, kültürel vb. olarak Balkan coğrafyasında etkisinin artmasına paralel olarak, Arnavutçaya Türkçeden alıntılanan sözcüklerin sayısında da bir artış olduğunu, bu dilde yazılan dönem eserlerinden saptamak mümkündür. Türkçenin bu etkisini özellikle XVI ve XVII yüzyıllarda yazılan eserlerde görmekteyiz. Bu yüzyıllarda Arnavutçadaki Türkçe kökenli kelime sayısı 4000 civarındaydı (Akgül ve Yıldız 2014:219).

Bu etkiler, günümüze dek sürmektedir. Günümüz Arnavutça, Makedonca, Sırpça, Hırvatça, Boşnakça ve Bulgarca dillerinde binlerce Türkçe kelime varlığından söz edebiliriz.

4. Arnavut Şiirinde Türkçe Verintilerin Dilbilimsel İncelemesi

Dizdari (2005) Fjalor i Orientalisme në Gjuhën Shqipe”(Arnavut Dilinde Orientalizmalar

Sözlüğü) kitabında günümüz Arnavutçasında 4406 Türkçe sözcük olduğunu belirtmektedir.

Ayrıca, kendisi “orientalizmalar” sözcüğünü kullanmaktadır ve bu terimin aslında Türkçe aracılığıyla Arnavutçaya giren Türkçe, Arapça ve Farsça kelimeleri kapsadığını belirtmektedir. Eserde, Türkçe sözcükler anlambilimsel özelliklerine gore sınıflandırılmış ve yönetimde, askeriyede, hukukta, dinde, inşaat ve mimarlıkta, ev eşyasında, mutfakta, yiyecek ve gıdada, giyim ve kuşamda, mesleklerde, karakter ve kişilik özelliklerinde, sosyal yaşamda, denizcilikte, kadın el becerilerinde, alışverişte, hizmette, para, finans, ölçü birimlerinde, müzik, oyun, folklorda, arazi, bitki, ve hayvancılıkta, eğitim ve kültür faaliyetlerinde, soy terimlerinde, tıpta, renklerde, zamanda, taşımacılıkta, dericilikte ve bir çok alanda kullanımı örneklerle sunulmuştur. Bu kelimelerden bazılarını burada vermek yerinde olur: (kaza, vilayet, şehir, angarya, kanun, tapu, mavzer, tabanca,

kama, asker, sipahi, zaptiye, hisse, ceza, kadı, ahır, bahçe, baca, çardak, çarşaf, yorgan, divan, kese, ibrik, şişe, aşure, baklava, çorba, gevrek, sucuk, turşu, astar, basma, uçkur, arabacı, bakkal, kasap, hamal, bekar, dalavereci, haydut, sarhoi, sevdalı, adet, emanet, dünyalık, kibir, şeytanlık, çile, gergef, balamar, dalyan, gemi, aşhane, çarşı, dükkan, ayar, dirhem, sedef, sarma, billur, elmas, boru, düdük, kaval, kumbara, kumarcı, tavla, perişan, el, çayır, kum, şimşir, medrese, rütbe, mektep, müderris, anne, amca, bacanak, teyze, amel, çiban, düztaban, gargara, hap, merhem, al, mavi, yeşil, karaboya, araba, kervan, sokak, kaldırım, meşin, saraç). Ancak, belirtmemiz gerekir ki, bir çok dilde

olduğu gibi, Arnavutçadaki bu verintiler de dilin sesbilimsel özelliklerine uyarlanarak kullanılmaktadır.

Dizdari’nin bu çalışması kapsamı açısından çok değerlidir. Çalışmamızın asıl odağı, Türkçe verintilerinin Arnavut Yazınındaki kullanımı olduğu için, Arnavut Yazınının (Resmi) Tarihi

“Historija e Letërsisë Shqiptare” (Grup Yazar, 1989) kitabında rastladığımız Türkçe verintilerinden

bazılarını da sunuyoruz: gurbet, mekan, bülbül, tüfek, haydut, kiremit, kamçık, lamba, sürgün, sarraf gibi. Aynı kitaptan seçtiğimiz dörtlükleri de sunarak Arnavut dili dokusuna işleyen Türkçe sözcüklerin dilbilimsel incelemesini yapmaya çalışacağız. Seçtiğimiz dörtlükler değişik şiirlerden

(8)

alınmıştır, Arnavutça orijinal kullanımı verilerek, yanında da tarafımızca yapılan çevirisi ile sunulmuştur:

1. Sorrë a s`u turpërove! Karga, utanmadın mı!

Meqani bilbilit ç`tu desh? Bülbül mekanı sana ne gerek? (s.65)

2. Unë vuaj e ti në gaz Ben ıstırapta, sen şenlikte Kështu qenka takdiri Takdir böyle imiş.

Pse s`pyet, o dhëmbë elmaz Elma dişlim, niye sormuyorsun: në ç`hal është fakiri? Acaba fakirin hangi haldedir?

(s.66)

3. Bahari u lulëzua, Bahar çiçek açtı, U zbukurua dünjaja, Dünya güzelleşti Jeta në shënllëk u mbulua, Yaşam şenlikle doldu, Gëzonnjënë fukaraja. Fukara neşelendi. (s.66)

4. Do të ju jap një amanet, Size bir emanetim olsun:

kur të shifni fush`e male: Ova ve dağlar gördüğünüzde të iu faleni me shëndet Sağlıkla selamlayıp, eğilin prej meje me shumë halle. Birçok halde olan benden. (s.66)

5. Bahçetë u donatisnë Bahçeler donatıldı

si nusetë u stolişnë Gelinler gibi süslendi

bilbilëtë u shastisnë Bülbüller şaşırdı,

teper u shtua sevdaja. Sevda fazlasıyla çoğaldı (s.67)

6. Jam imami e jam devleti, İmam de devlet de, benim

Padishahu e Mahmeti, Padişah de Muhhamed de,

Jam Xhenemi e jam Xheneti, Cehennem de Cennet de,

Kijameti e Selameti. Kıyamet de Selamet de, benim.

(s.510)

Yukarıda sunduğumuz 1-6 arası örneklerden görünen o ki Türkçe verintiler Arnavut şiirinde de kullanılmaktadır. Şairler, şiirsel dokuyu yakalamak için Türkçe verintilere başvuruyorlar. Arnavut şiirinde Türkçe verintilerin kullanımını aşağıdaki sıraya göre özetleyebiliriz:

1. Şairler şiirsel duygularını belirtirken “sevda, takdir, cehennem, cennet, kıyamet,

selamet” gibi Türkçe soyut isimlere başvuruyorlar.

2. Arnavut şiirinde mevsim ve mekan tanımlanmasında birçok Türkçe isim kullanımı görüyoruz (bahar, mekan, dünya, bahçe). Örnek 1,3 ve 5’de olduğu gibi.

3. Siyasi ve dini otorite (devlet, padişah, imam, Muhammed) ve dini inancın (cehennem,

cennet, kıyamet, selamet) belirtilmesinde Türkçe isimlerin kullanımı dilsel bir işlevi

yerine getirirken, aynı zamanda kültürel benimsemenin de bir göstergesidir; Örnek 6’da olduğu gibi.

4. Türkçe sözcükler Arnavut şiiri dokusuna işlenirken biçimsel değişikliğe de uğramışlardır. Bu da son derece doğal bir dilbilimsel olgudur.

5. Örnek 1’de belirtisiz isim tamlaması olan meqan-i bilbil-it Türkçe verintilerden oluşmaktadır. Ancak Arnavutça’daki sözdizimsel kurallar uygulanarak kullanılmış ve

(9)

aynı zamanda da sesbilimsel uyarlama da görünmektedir. Arnavutçada isim tamlamaları tamlanan ve tamlayan sırasını izlerken, Türkçede bu tam tersidir, yani önce tamlayan (bülbül) ve hemen arkasından tamlanan (mekan-ı) gelir. Ancak, isim tamlaması yapılırken Arnavutça ekler kullanılmaktadır.

6. Türkçe yapım eklerini verinti olarak yukarıdaki örneklerde göremeyiz, ancak daha önce yapılan çalışmalardan ve konuşma dilinde sıkça rastladığımız ci (CI/CU), -llek (-lIk/-lUk), -li/lli (-lı/-lU), -çe (-çe/-ça), -qar (-kar) eklerinin Arnavutçada kullanıldığını görmekteyiz (bkz. Bayraktar, 2009:1089; Kadiu, S. ve Abdiu, Xh., 2009:1231)

7. Ses değişimlerine gelince ünlü düzleşmesi gözlenlenmektedir: üi, bülbül bilbil

(Örnek 1`e bkn.)

Ayrıca, ünlü kalınlaşması da var: ea, emanetamanet (Örnek 4`e bkn.). Ünlü değişimi : u a, MuhammedMahmet, 6`ncı örnekte de görülmektedir.

8. 6`ncı örnekte ünsüz düşmesi görülmektedir: nnn, cehennem-xhehenem, cennet-xhenet; mmm, MuhammedMahmet.

9. Ayrıca, aynı örnekte ünsüz sertleşmesi da var dt, MuhammedMahmet.

5. SONUÇ

Türkçe Balkanlar`da gerek Osmanli Döneminde gerek Osmanlı öncesi Dönemlerde etkin rol oynamıştır. Balkanlar`da Türkçe zorlama değil, kültürleşme süreci içerisinde Balkan dillerini etkilemiştir. Etrafındaki dillere veren (dönor) dil olarak Türkçe ödünçlemelerde bulunmuştur. Öyle ki Türkçe sözcükler bütün Balkan dillerine yayılmıştır ve bunların çoğu “balkanisms”, “orientalisms” ya da “turkizims” olarak tanımlanmaktadırlar. Türkçe sözcükler Balkan dillerine yüksek sayılarda girmişlerdir ve halen kullanılmaktadırlar. Bu dillerin kaçınılmaz ögeleri olmuşlardır. Bu bağlamda, Türkçe verintiler Arnavut dili ve yazınında da, özellikle şiirinde, derin kökler salmış, dil dokusuna işlemiş ve dilin ayrılmaz parçası haline gelmişlerdir. Gerek Arnavutça kökenli eklerin bu sözcüklere ilave edilmesi, gerek tek başına kullanılmaları ya da Arnavutçanın fonetiğine uyarlanmaları, Türkçe kökenli sözcüklerin Arnavutçada iyice yerleştiğini ve kullanıldığını göstermektedir.

1912 yılından günümüze kadar, tam bir asrı aşan kopukluğa rağmen, Türkçenin etkileri Arnavutçada kesintisiz bir süreklilik sunmaktadır. Bu devamlılık sürecinin sadece dil teması bağlamında değil, aynı zamanda kültür çevresi kuramı bağlamında da değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Dilsel temas sonucu oluşan verintiler, temas bittiği halde dilde yaşamaya devam ederler. Bunu da sağlayan kültürel koşutluktur. Kültürel koşutluk ise kültürleşme sürecini kaçınılmaz kılmıştır.

Türkçe verintiler zaman içerisinde öylesine derin kökler salmışlardır ki, yeni nesil yazar ve şairler birçoğunun Arnavutça kökenli olduklarını zannederek, eserlerinde dilin ayrılmaz bir parçası olarak kullanmaktadırlar. Bu bağlamda verinti sözcükler alan dilde alıntı sözcükler olarak değil, Arnavutçanın kendi öz sözcükleri olarak kullanılmayı sürdürmektedirler. Siyasi anlaşmazlıklar ve kopmalar bir halkın yönetiminde değişikliklere neden olabilirler, ancak kültürel yaşanmışlıklar, paylaşımlar ve etkileşimler, kültürel algıdan ki bunun da en iyi yansıtıcı dildir, kolay kolay kopamazlar. Dil ve kültür iç içedirler, birbirinin hem etkileyeni hem de etkilenenidir, tamamlayanı ve bütünleştirenidirler.

KAYNAKÇA

Akgül, S. ve Yıldız, O. (2014). Çağdaş Arnavutçada Türkçe Kökenli Alıntı Kelimelerde Görülen Fonolojik Değişmeler. TÜRÜ, 2/3.

(10)

Bayraktar, F.S. (2009). Arnavutçaya ve Diğer Balkan Dillerine Geçen Türkçe Kelimelerin Karşılaştırılması. Turkish Studies. 4/3.

Boretsky, N. (1975). Der Türkische Einfluss auf das Albanische, Teil 1: Phonologie und

Morphologie der Albanische Turzismen. Wiesbaden.

Chomsky, N. (1957/2015). Syntactic Structures. De Hague:Mounton.

Çabej, E. (1975). Për një Shtresëzim Kronologjik të Turqizmave në Shqipen. SF. 4. Tirane. Derjaj, A. (2010). Arnavutça Türkçe Dil İlişkisi. Kastamonu Eğitim Dergisi. 18/3.

Derjaj, A. (2012). Türkiye Türkçesi Ağızlarının Arnavutçadaki İzleri Üzerine. Diyalektolog Derg. 5. De Saussure, F. (1916). Course in General Linguistics. New York:Mc Graw-Hill.

Diyarbekirli, N. (1973). Kazakistan`da Bulunan Esik Kurganı. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Cumhuriyetin

50. Yılına Armağan. İstanbul.

Dizdari, N.T. (2005). Fyalor i Orientalizmave në Gjuhën Shquipe. Tirana: Instituti Shqiptare i Mendemit dhe i Qyetëremit Islam.

Ercilasun, A.B. (1998). Wilhelm Radloff ve Türk Bengü Taşları. Avrasya Etütleri. 13. TİKA. Esin, E. (1978). İslamiyet`ten Önceki Türk Kültür Tarihi. İstanbul.

Friedman, V. (1996). “The Turkish Lexical Elements in the Languages of Macedonia from the Ottoman Period to Independence”. Zeitschrift für Balkanologie. 32/2

Grup yazar. (1989). Historija e Letërsisë Shqiptare. Prishtinë:Rilindiya. Güvenç, B. (1991). İnsan ve Kültür. Remzi Kitabevi.

Harris, M. (1968). The Rise of Anthropological Theory. New York:Thomas Y. Crowell Company. Jaşar-Nasteva, O. (1962/2001). Turskite Leksički Elementi vo Turskiot Jazik. Skopje:İnstitut za

Makedonski Jazik-Krste Misirkov.

Kadiu, S. ve Abdiu, Xh. (2009). Türkçe Yapım Eklerinin Arnavutçada Yapım Eklerine Etkisi.

Turkish Studies. 4/3.

Kajana, M. ve Godeni, J. (2014). Turkish Loanwords in Albanian Language. Procedia-Social and Behavioral Sciences 136. Elsevier.

Rasonyi, L. (1971). Tarihte Türklük. Ankara:TKAE yayınları.

Thomason, S. (2001). Language Contact. Edinburgh:Edinburgh University Press.

Thomason, S.G. & Kaufman, T.S. (1988). Language Contact, Creolization and Genetic Linguistics. Berkley: University of California Press.

Tufan, M. (2010). Balkanlar`da Türk Kültürü Bütünlüğü. Istanbul: Dahi Yayımcılık. Tufan, M. (1992). Türk-Arnavut Dostluğu. Türk Kültürü Dergisi. 353.

Tufan, Ş. (2010) Language Convergence in Gostivar Turkish. Saarbrücken: Lambert Academic Publishing.

Weinreich, D. [1953] (1966). Languages in Contact. London/Paris: Mouton&Co. Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Tufan, Ş., (2016). “Arnavut Yazınında Türkçe Verintiler / Turkish Borrowings in Albanian Literature”, TURKISH STUDIES -International Periodical for the Languages, Literature

and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 11/10 Spring 2016,

ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net, DOI Number:

Referanslar

Benzer Belgeler

“Kırgızca-Türkçe Sözlük’e Göre Kırgız Türkçesinde İsim Yapım Ekleri” adlı bu tezimizde Türk dilinin Kıpçak grubuna dahil olan Kırgız Türkçesinde isim yapım

Ward ve Masgoret (2004), Yeni Zelanda’da eğitim gören uluslararası öğrencilerin karşılaştıkları problemlerle ile ilgili çalışmalarında, dil yeterliliği

Bütün bu çalışmalardan sonra, Christos Tzitzilis, 1987 yılında yayımladığı eserinde, 144 Türk yazı diline veya ağızlarına Yunancadan geçmiş 597 sözü

Harb zengini müteahhitle gecekonduda oturan yoksul vatman arasındaki çelişki (Kadıköy İskelesi), eski kuşakla yeni kuşak arasındaki çelişki (Koca Bebek),

Clinics and research in hepatology and gastroenterology 2012; 36(6): 554-560. Sağlıklı Bireylerde Bitter Çikolatanın Kan Glikoz ve İnsülin Düzeyleri Üzerine

l Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha s ık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır.. l

Key Words: Farming, Contemporary Agricultural Practices, Technological Transformation, Progress of Agricultural Development, Social Capital, Sources of Revenue,

Aşağıdaki kelimelere yapım ekleri getirerek yeni kelimeler türetiniz... www.leventyagmuroglu.com