• Sonuç bulunamadı

Hacı Bektaş-ı Veli ve Tunceli Ahmet Turan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hacı Bektaş-ı Veli ve Tunceli Ahmet Turan"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H A C I B E K T A Ş -I VELİ VE

TUNCELİ

Ahmet TURAN

«Saadetlû yarin nazar kıldığı Elleri v a r Hacı Bektaş V e lî’nin H orasan’dan sökün edüp geldiği Y o lla n var Hacı Bektaş V elî’nin.»

(Âşık Veli) Büyük Türk M utasavvıfı Hacı Bek- taş-ı V elî için, her yıl, 16 -18 A ğu s­ tos tarihleri arasında düzenlenen an­ m a törenlerine, yurdun çeşitli yörele­ rinden «can»ların iştirak etmesinin ya- nısıra, «Bakan» düzeyindeki «resmî» sı­ fatlı zevatın da son zamanlarda, bu m erasim lerde y er alması, oldukça se­ vindirici b ir gelişmedir.

A nadolu Türk m illi birliğinin ve bütünlüğünün sem bolü olan Hünkâr H acı Bektaş-ı Velî; Alevisiyle, Sünni- siyle h er T ürk’ün kalbinde taht kur­ muş b ir erendir H acı Bektaş-ı V elî’nin ü ç halifesinin göm ülü bulunduğu TUN­ CELİ ilim izden de her sene N evşehir’in Hacıbektaş ilçesine, gerek tertiplenen anm a törenlerine katılmak ve gerekse Hazreti P ir’in türbesine yüz sürmek için, «seyyid»ler nezaretinde kalaba­ lık heyetlerin gittiğini bilmekteyiz.

Tunceli insanı için Hacı Bektaş-ı

Velî, herşey demektir. Çünkü Tuncelili yurttaş, H acı Bektaş-ı V eli’y i kendin­ den bilmekte, kendisi ile aynı soydan olduğuna inanmakta, bu sebeple, onu «rehber» bilmekte, «pir» kabul etmek­ tedir.

A sıl adı, Seyyid M uham med bin İbrâhim A tâ olan Hacı Bektaş-ı Velî, Horasan’ın Nişâbûr şehrinde (bir riva­ yete göre, 1281 yılında) doğdu. Daha 24 yaşında iken A nadolu ’y a geldi ve adına izafeden kurduğu «Bektaşîlik» tarikatını tanıtmaya ve yaym aya baş­ ladı.

Ç oğunluğu Alevî-Bektaşî tarikatını benimsem iş bulunan Tunceli (Dersim) ’- de yerleşik aşiretlerimiz de kendileri­ nin «Horasan»dan geldiklerini söyle­ mektedirler. Yaklaşık olarak 1300’lü yıl­ larda, Horasan’dan Tunceli’ye g öç et­ tikleri söylenen bu aşiretlerden başlı- caları şu n la rd ır: Şeyh Hasanan, Ku- reyşan, Hormek, İzolî, Şadyan, Karsan, Mil lan ve Bamasur.

Tuncelili entellektüellerden M. Nu­ ri Dersimiî, konu hakkında şöyle bir açıklam ada b u lu n m ak tad ır:

(2)

-H orasan’dan D ersim ’e gelen bu aşiretler ve halifeleri, A leviliği neş­ retm eye başlamışlardı. Dersim ’de Eba M üslim-i Horasanı, ehli keram et sayı­ larak, kitabı tevatüren okunmaktadır. Bununla beraber, Hazreti A lı evlâtla­ rından 8’inci im am olan İmam R ıza’nın neslinden H acı Bektaş Veli de, 680 hicride Emevilerin tazyikinden dolayı H orasan’dan Orta A nadolu’y a iltica et­ m ek üzere E rzincan’dan geçm iş ve D ersim ’e kendi tarafından bazı h alife­ ler gönderm işti. Bu halifeler de, Der­ sim ’de intişar etmekte olan A levîliği Bektaşîlik unvanıyla adlandırm ak için propagandaya başlam ışlarda.»1

Bizzat H acı Bektaş-ı Velî tarafın­ dan Bektaşîliği yaym akla görevlendiril­ dikleri söylenen halifelerin ise; «Ağu İçen», «Derviş Cemal» ve «Sarı Saltuk»* oldukları iddia edilmektedir. Bugün Tunceli ilim izde bu ü ç isimle anılan kalabalık aşiretler bulunmaktadır. Ki bunlar kendilerini bu ü ç Bektaşî-Türk halifesinin torunları olduklarını övünç­ le söylem ektedirler. Hattâ, AĞU İÇEN B A B A ’nm, bizzat Hacı Bektaş-ı V elî ile birlikte H orasan’dan geldiği de yine Tuncelililerce ifade edilmektedir.

«Horasan» motifi, büyük A levî der­ vişlerinden A b da l M usa’nın bir deyi­ şinde şöyle işlenmiştir :

«Kim ne bilir bizi nice soydanuz, Ne zerre ottan, ne hod sudanuz. Bize meftûn olan marifet söyler, Biz Horasan mülkündeki boydanuz.»?'

Tunceli’nin K oçgiri A şireti’nden olan m eşhur K oçgirili A lişir’in şu m an­ zum esi de, Tunceli Zazalannın aslen H O R A S A N ’Iı olduklarını teyit eden gü­ zel b ir ö r n e k tir :

«Bismillah diyelim Hak’tan inayet, Tâ ezel mazhan ihsanı Dersim. Muhammed Mustafâ, şah-ı velâyet, On iki İmam’m lisanı Dersim. Ceddimiz Şeyh Haşan, Şah-ı Horasan, Himmeti bizlere olmuş sayebân, İkilik perdesin atalım heman, Birlik makamıdır zamanı Dersim.» t

Hacı Bektaş-ı Veli tarafından Tun­ celi’de görevlendirildikleri ileri sürü­ len «halife»lerden olan «A ğu İçen»in asıl adının «SEYYİD MENÇEK-İ İRFA­ NI» olduğu, ayrıca «KARADONLU CAN BABA» adı ile de yâdedildiği ba­ zı kayıtlardan anlaşılmaktadır.

A ğu İçen B aba’nm türbesi, Tunceli ilimizin Hozat ilçesine bağlı Karabakır

(Bargini) köyündedir.

M erhum Nazm i Sevgen tarafından bizzat yerinde yapılan tesbitlere göre; türbe, taştan yapılmıştır. Kapıların­ daki eşikler, ziyaretin çokluğundan aşınmıştır. Ziyaretgâh kısm ına girince, sağdan yanyana ü ç m ezar görülür. M e­ zarlar tam am iyle taştandır. Ü zerlerin­ de yeşil bezler örtülüdür. M ezarlardan ikisinde kitabe vardır. Fakat el tem a­ sından, yazılar silinmiş ve üzerlerine sürülen kireçlerin boşlukları doldur­ ması, okunm alarını tam amen zorlaş­ tırmıştır. M ezar taşlarının baş tarafla­ rında hakkedilm iş yedişer köşeli birer yıldız vardır.5

Nevşehir’deki Hacı Bektaş-ı V elî’­ nin dergâhındaki «Ü çler Çeşmesi»nin de «yıldız» m otifleri ile süslenmiş ol­ duğunu belirtelim.

A ğu İçen B aba’nın p ekçok kera­ m etleri halk arasında yaygın b ir şe­ kilde anlatılm aktadır:

Bir keresinde, yedi gün yedi gece yanan b ir firm a kapatıldığı, fırının ka­ pağı açıldığında, Baba’nn b ir deste kır çiçeği ile gülüm seyerek fırından çık tı­ ğı; b ir başka sefer, gü nlerce su k a y ­ nayan bir kazana atıldığı, bundan da sağ salim çıktığı ve bu olaydan sonra «Karadonlu Can Baba» adını aldığı, son olajrak D iyarbakır'da kendisine ağu (zehir) içirildiği ve Baba’m n zehiri bal edip parm aklarından akıttığı, bunun üzerine artık rahat bırakıldığı, adına da «AĞU İÇEN» denildiği ve ayrıca keram etlerinden ötürü «kırklar»m başı seçildiği, söylenm ektedir.6

A ğ u İçen Baba, Tunceli yöresinde böylesine şöhret sahibi olm uş ermiş bir kişidir.

(3)

A ğu içen ocağına hastalar, deliler, şaşılar, çocu ğu olm ayan kadınlar, kıs­ m etlerinin açılmasını isteyen kızlar g i­ der, dileklerde bulunurlar. Ziyaret vak ­ ti, genellikle Cuma gecesidir. Ziyaret­ ler daha çok Eylül ve Ekim aylarında yapılır. Ziyarete gidenler m utlaka k ur­ ban keser. Türbede m um yakılır. Du­ rum u iyi olanlar fakir-fukaraya sada­ ka verirler.

Türbenin yanında yarım metre ka­ dar derinlikte b ir kovuk vardır. Bura­ dan elle alınan toprak, doğurm ası n i­ yaz edilen kadına suda karıştırılarak kırk gün içirilir. Türbeye gelen ve d o ­ ğurm ası niyaz edilen kadınların sonra­ dan doğurdukları iddia edilmektedir.

S uluca Karahöyük (H acıbektaş)'de­ ki H acı Bektaş-ı Veli dergâhının «Kıık- lar M eydanı»nda m eşhur Baba Resül’- ün mezarının yanında da b ir yığın top rak bulunurdu. Bunu da çocu ğ u olm a­ yan kadınlara suda eriterek içirirlerdi Dergâh civarındaki «Çilehane Bağı» denilen derenin yatağından getirilen bu toprağa, «gevher toprak» derlerdi. Bununla, toprak yem e adetinin ekser A lev î - Bektaşî ocaklarına ait bir h u ­ susiyet olduğunu anlıyoruz.

A ğu İçen Baba ocağın da bir ds «niyet boynuzu» vardır. Bu, b ir geyik boynuzudur. Çocuğu olm asına niyet edenler, boynuza birer bez başlar. G e­ yik m otifinin Türk mitolojisindeki y e ­ rini ve önemini biliyoruz. Gerek bu m otifin ve gerekse başka m otiflerin Tunceli folklorundaki durum ları ile m ukayese edilerek, ortak hususiyetle­ rin tesbitine gidilmesi, konunun ehem ­ miyeti açısından elzemdir.

1. M. Nuri Dersimi, Dersim Tarihi, İstanbul 1979, s. 30.

2. «Sarı Saltuk» ile ilgili olarak daha önce bir yazımızda geniş bilgi ve­ rilmiş idi. Bk. Ahmet Turan, «Tun­ celi’de Türkistanlı Dir Derviş : Sarı Saltuk», Tanıtım dergisi, S a y ı: 129, s. 19-21, (Nisan 1990).

3. M. Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Ankara 1983, s. 46.

4. Naşit Uluğ, Tunceli Medeniyete Açılıyor, İstanbul 1939, s. 50, 5. Nazmi Sevgen, Zazalar ve Kızıl-

başlar, İstanbul 1946, s. 251.

6. Yusuf Gül, Tunceli’de Şavaklılar, Ankara 1976, s. 63, 64.

Referanslar

Benzer Belgeler

Department, 2004), pp. The revenues of municipalities in TRNC can be categorized under four headings. Secondarily, equity income mainly consisting of income tax,

Türk köy roma­ nının öncüsü Baykurt, yarın Teşvikiye Cam ii'nde kılınacak öğle namazının ardın­ dan Zincirlikuyu Me­ zarlığında toprağa verilecek. İstanbul

Maksat romantik veya realist anlayışlara uygun şiir yazmak değil, maksat güzel şiir yazmaktır; güzel şiir yazmanın sırrına ermiş ve malik (mülkiyet

Storça yeni kabineyi teş­ kil edeceği t hakkuk eM iğinden Bük - reşten infikâkimden evvel itihdaf ey - lediğimiz gayeye vusulü temin için ati- yen ne yolda

Eklektik olmakla beraber hvân-ı Safâ’nın ahlak sistemi, zühde dayanan ruhî bir karakter arzeder. Bu görü e göre insan gerçek tabiatına uygun olarak

[r]

Seriyyu’s-Sakatî (ö.257/870), zâhidin nefsini terbiye ile, ârifin ise Rabbi ile meşgul olduğu anlamında şu sözü söylemektedir: “Zâhid nefsi ile meşgul olmadığı

Bu ilk cemaatin üyeleri, bir yandan kendi iç bünyelerinde fert ve cemaat olarak aynı dinî inanç merasim ve ibadetleri icra ederek birbirlerine daha bir kenetlenirken diğer