SAYFA
CUMHURİYET 2
KÜLTÜR
Küçümencik resimler, görünmeyen bahçenin çiçekleri, görünmez tehlikelerin zincirleri Alanya seferinde
A b id in D in o ’n u n basm a b u y ru k elleri...
ZEYNEPAVCI
Abidin Bey’in “Eller” adlı yapı tlarını ilk gördüğümde, nazik, seve cen, yumuşak çizgilerin kıvrak ve pek yalın anlatımlarıyla ortaya çıkmış, çe şitli kılıklara bürünmüş elleri, cicikleri, pamıacıklan bir süre seyretmiş, sonra da kimseye belli etmemeye çalışarak kendi ellerime bakmıştım. Küçük, ye şil, yumuşak, iri kulaklı, patlak gözlü bir Marslı gürmüşçesine bakıyordum onlara. Benim ellerim de, acaba Abi din Bey’in çizdiği ellerden bir tanesi olabilir miydi? Estetik açıdan pek uy gun görünmüyorlardı; çok sıradan bir halleri vardı. Üstelik, genelde becerik sizdiler.
Eller de şanslı olabilir. Onları göv denizin herhangi bir parçası olarak de ğil de, başlanna buyruk birer yaratık olarak görmemizi sağlayacak bir Abi
din Dino vardır ve Abidin Dino’nun el
lere bakışım görünce siz de onlara
ye-deyişiyle “ Uzun boylu Dino çiçekleri, ...elle tutulamayıp gözle ulaşılamayan çiçekler.” Yapayalnız, koca bozkırla ra meydan okumaya kararlı, Çukuro va'nın mor dikeninin renklerini har vurup harman savuran çiçekler. D o ğanın, nedense, çiçeğe pek uygun gör mediği maviyi inadına sık sık takınan, mavi bir rüzgâra kapılmış görünselerde
benzetmiş ama... Düşünmüş, düşün müş, ne olduğunu anlamasa da güzel bişey olduğuna karar vermiş. Kafasını yormadan rahat rahat seyretmektey miş, ben Dino’nun çiçeğiyle arasına girdiğimde. Görüyor musunuz, Abi din Dino’nun muzip elleri neler yapı yor? Canlan nasıl isterse öyle görünen şeyler çıkanyor insanların önüne.
Dü-leri 1990’ların başında derlendiler, “Çi çekleme” oldular, sergilendiler, bir ki taba bile sığıştılar. (“Çiçekleme”, Ga
leri Nev Yayınları - Yaşar Kemal’in ön sözüyle)
Daha önceleri, Abidin Dino’nun el leri dünyanın başka nesnelerinde gezi nirken, o ada senin, bu kaya benim, o rüzgâr senin bu bulut benim resmeder
. bidin Dino’nun
elleri şanslı ellerdir.
Belki şans Abidin
Dino’ya fazla
gülmemiştir. Ama o ellere
gülmüştür.
niden bakmak zorundasınızdır! O za man şanslı elin ne demek olduğu da düşünülmelidir. Mesela Abidin Dino’ nun elleri şanslı ellerdir. Belki şans Abidin Dino’ya fazla gülmemiştir. Ama o ellere gülmüştür. Abidin Di no’nun başına gelmeyen kalmamıştır ama elleri krallar gibi yaşamış, tanrılar gibi gururlanmış, sıcak sudan soğuk suya, yağlıboyadan kara mürekkebe dalsalar da, gün gelmiş Picasso’ya ka deh kaldırmış, gün gelmiş Nazım Hik- met’in yanağım okşamış, gün gelmiş Yaşar Kemal’in sırüna koca bir şaplak indirmişler, bunlarla da kalmayıp, ka lemden fırçaya, boyadan kâğıda koştu rup günlerini gün etmişlerdir. Keyifle rine öyle diyecek olmamıştır ki. kimi zaman Abidin Dino’nun bile şaştığı iş ler yapmışlardır.
“...O gecelerin birinde ne oldu, nasıl olduysa, artık elime hâkim ola madığımı farkettim. O andan başlaya rak ortaya çıkan resimler -bunlara re sim denebilirse- irademin dışında olu şuyor, beni başkasımn elinde uysal bir kalem haline sokuyordu. Ürkütücüy dü bu duygu ve ürküntü ile beraber bir çeşit sevinç başlangıcı duyuyordum,
rıno nun muzip
elleri neler yapıyor?
Düşünceyi aşıp keyfe
yönelmeyi öğretiyor.
ne ki kâğıt üstünde parmaklar anato mik mantıktan kopup (resimleşmek ten başka bir kaygı duymaksızın), öz gürce istif oluveriyorlardı kendi kendi lerine. Özerklik. Parmaklar kendi baş lanna buyruktu, artık diledikleri gibi sarmaş dolaş, boş kâğıdın üstünde tuğ ra misali kıvnlıp duruyorlardı.”
(Abidin Dino, “Eiler”, Ada Yayı nları, 1991)
Abidin Dino’nun o şanslı elleri, başına buyrukluklannı ilan edeli beri, ellerinden geleni artlanna komadan, elbirliği edip her şeyi ele almışlardır üs telik. Abidin Dino’nun yıllardır çiçek ler arasında dolaşıp “Çiçekleme’Ter yapması da, o ellerin başına buyruk- luklanndan olmalı. Yaşar Kemal’in
uzun boyunlanm dimdik tutmayı be ceren gururlu, pek alımlı çiçekler. Acaba yalnızca çi çek midirler? Evimin duvar larından birinde Abidin Dino’nun maviyi cömertçe kullanmış çiçekle rinden biri asılı du rur. Bir gün onu aldım, daha bol güneş görsün diye başka bir duvara asüm. Evin temiz liğini yapan Neza- hat’i, bir sabahın erken saatinde geç miş karşısına, dur muş bakar bul dum.
“Neye bakıyor sun?” diyecek ol dum.
“ Şuna...” dedi. “Peki, nesine bakıyorsun onun? Nicedir asılı. Şimdi n’oldu da bakar ol dun o çiçeğe?” de dim.
“Çiçek mi?” diye, pek şaşmış göründü. “Demek çiçek...” Epey dalgmlaşmıştı.
“Ne gibi geliyor sana?” diye merak landım bu kez.
“Nebiliim... Her şeye benziyor...” dedi.
Bir sağdan bakıyormuş; gözüne şünceyi aşıp keyfe yönelmeyi öğrcti- kollannı açmış koşan esmer bir kadın yor. Başına buyruk eller böyle yapar görünüyormuş. Tam karşısına geçti- işte.
ğinde iri bir fıstık çamıymış da, gölgesi Abidin Dino’nun yıllardır içinde ge- çayıra düşermiş. Aslında çiçeğe de zindiği o görünmeyen bahçenin
çiçek-yor...” Abidin’in duyar gibi olduğum bu sözleri
büyük boyutlu resimler için geçerli değildir.
Bu nedenle büyük resimler hemen her zaman
küçük resimleri kıskanır.” (Ferit Edgü, “ Resmin A nlan”) O küçümencik resimler Abidin Bey’i, Abidin Bey’in elleri de onlan çok sevdiler. Bir gün geldi, o resimlerin benzerleri Paris’in Seine ırmağı üzerin de bir takada bile boy gösterdiler de Seine’in san akan sulanna karşı resim seyredenler, Ferit Edgü’nün sözlerini Fransızca tekrarladılar. “Birçok bü yük resim gördüm ki çok küçüktüler. / Birçok küçük resim gördüm ki çok büyüktüler.”
Küçük resimler Abidin Bey’in serü ven peşindeki ellerinin arasında biçim-
lenedursunlar, 1987’nin m art ayında o günlerin güzelim dergisi “Gergedan’- ’a gönderdiği bir yazıda Dino adeta dertleniyordu:
“ Birkaç aydır dünyaya art arda çökmüş felaketlerin etkisinden
sıyn-Dino’nun yıllardır içinde gezindiği o görünmeyen bahçenin çiçekleri.
ken, Abidin Bey “ Bu Dünya” ile uğraşmak zorun da kalmıştı. Eller, başlanm almış dağ tepe dolaşıyor, ne bulurlarsa suretini çıkarıyorlardı. Öyle bir kalabalık birikti ki, Abidin Bey ortalığı derle di, topladı, yükte hafif pahada ağır resimler çıktı orta ya.
“ Kayaların için de bir kaya
bağn yanık kara bir bulutun içinde-Büyük sılanın küçümencik resimleri bun lar.” (Ferit Edgü, “Resmin Anları”, Galeri Nev Yayı nları, Mayıs 1986) “ Bu Dünya”mn parçalan, adları da kendileri kadar Abidin Dino’ya özgü, gerçekten küçümencik re simlerdi. “Deniz Kenannda Dizi” , “Tepeleme Mavi”, “K ar Yağmış”, “Mağarada Kaya”, “ Fırlak Ada”, “Denizi Düşüne Dursun”, “ Belalı Dünya”, “ Bir Koy D aha”, “ Damarlı Tepe...” bu resimler arası ndan seçtiklerimin yalnızca birkaçının adlan. “ Delidolu’Tar, “Gitgelli” ler de var...
“ Resmim kendi kendini
yaratı-Uer, başlanm
almış dağ tepe dolaşıyor
ne bulurlarsa suretini
çıkarıyorlardı.
lamıyorum galiba... Zehir, radyasyon, ölüm, Ortaçağ’ın büyük veba salgı- nlannı anımsatan AIDS, yangınlar, patlamalar, çılgın saldınlar, zıvana dan çıkmış bir dünya... Artık banş ko şullan içinde bile sinsi bir kuşku sarı yor insanları.
İşte, iyi ya da kötü, son resimlerim böylesi bir duygunun tepkilerini taşı yor; bir karşı İcoyma. Karam sar değil ama karanlık, gizemci değil ama giz leri zorlayan bir resim türü belki.”
O şanslı ellerin de dünyayı karamsar değil, ama karanlık çizecekleri bir gün gelir elbette. O gün geldiğinde Abidin Dino’nun “Ak la ka ra”lan çıktı orta ya. Çemobil’in zehirli çaylan, insan ların içine içine saplanan paslı iğneler gibi kuşkular, görünmez tehlikelerin zincirleri, tual üzerine yapılmış siyah- beyaz akriliklerde boy göstermektey di.
Alanya’nın Akdeniz’e kafa tutan Kızıl Kulesi, Keykubat’m bu kenti ne den ihya ettiğini hikâye eder gibi dikilir kayaların üstünde. Köşeleri bol bir yapıdır. Akdeniz’in sıcağında böylesi- ne yüksek bir kuleye ağır ağır çıkılırsa da, değer o tırmanmaya. Denizden yana temiz bir yel üfürebilir, göz ala bildiğine mavilik insanı zaten
serinle-ıgünlerde
Kızılkule’ye tırmanmaya
daha da değecek.
“Bu Dünya”dan var
orda, “Çiçekleme”den de,
“Ak la ka ra” dan da.
tir. Bugünlerde Kızıl Kule’ye tırman maya daha bir değecek.
“BuDünya”dandavarorda, “Çiçek- leme”den de, “Ak la ka ra”dan da. Abidin Dino’nun sergisi şimdi orda.
Abidin Dino’nun başına buyruk el leri şimdi de Kızıl Kule’yi ele geçire cekler belki... Kimbilir.
Çünkü Abidin Dino ellerini elinden tutup Kızıl Kule’ye çıkaracak.
Şanslı kule. O eller hepten şanslıydı lar, oldum bittim.
Taha Toros Arşivi