• Sonuç bulunamadı

Haliç'in iki yakasında küreği boşa çekenler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haliç'in iki yakasında küreği boşa çekenler"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Halicin iki yakasında

Küreği boşa çekenler

Kayıkçı esnafı

,

“Altın Boynuz”da yüzyıllardır sürdürür dolmuş sandalları

geleneğini; ancak Sütlüce Mezbahası taşındığında ve Galata Köprüsü de Eyüp açıklarına

çekildiğinde, kürekler, iyiden iyiye boşa çekilecek.

Erdal Yazıcı

B

astonuna dayanarak doğrulup yürü­dü. Hiç gidesi yoktu. Uzaktan kendi­ sine seslendiler: “ Haydi İsmail De­ de sıra sende...”

Yolcular birikmişti. Yolcularını aldı ve yo­ la koyuldu. Sandal uzaklaşırken, İsmail De- de’nin kıyıda başlattığı sohbet hâlâ sürüyor­ du. Sırası gelen bir diğer kayıkçı bağırmaya başladı: “ Haydi bir-iki, bir-iki...”

Taşlıtarla minibüslerindeki bağrışmaları andıran bu sesler, sizi Sütlüce’ye geçirmek is­ teyen kayıkçılardan gelen sesler... Gencinden seksenlik ihtiyarına kadar bileğine güvenen sandalcılar... Seksenine merdiven dayamış

“ İsmail Dede” gibi bu kayıkçılar, “ ekmeği­ ni taştan çıkaran” insanlar. Haliç Köprüsü

yapılmadan önce, “ karşıya” günde yaklaşık 40’â yakın sefer yapan, yaz-kış demeden, yağmura, kara ve fırtınaya aldırmadan yol­ cularına “ hizmet” sunan güleıyüzlü, hayat dolu insanlar...

Yüzyıllar boyu “ Altın Boynuz” adıyla, yerli-yabancı her kesimden insanın ilgisini çekmiş olan Haliç, şehir içi ulaşımda, geçmiş­ te olduğu gibi, bugün de önemini koruyor. Y akın geçmişe k ad ar sürdürülm üş “ Eminönü-Silahtar dolmuş seferleri,” hâlâ belleklerde... Saltanat yıllarındaki kayık se­ faları, âlemler, çapkınlıklar ise bugün, şar­ kılara katılmış artık. O günün padişahları­ nı, hovardalarını, sevgililerini ve beyefendi­ lerini taşırken onlara zevkli anlar yaşatan ka­ yıkçıların bugünkü meslektaşları, Haliç’te yi­ ne seferler yapıyorlar; ama yolcuları ve amaç­ ları değişik!..

Tabii, “ geçmiş zaman kayıkçıları” da ol­ dukça değişik bir görünümde imiş. Marazi duyarlılığı ile tan ın an 19. yüzyılın ‘lanetlenmiş’ Fransız şairlerinden Gérard de Nerval, 1843 yılının ramazan ayında ayak bastığı Osmanlı başkentinde, elbette bir “ ka­ yık sefası” yapmayı ihmal etmemiş ve “ D o­ ğuya Yolculuk” adlı kitabında da kayıkçıla­ rın giyimini şöyle dile getirmiş: “ Kayıklarda müşteri arka tarafta, bir minderin üstünde uzanmıştır ve ipek şeritli krepten geniş, za­ rif gömlekler giymiş olan kayıkçılar, bronz­ laşmış omuzları ve güçlü kollarıyla suları yar­ maya çalışırlar.”

“ Suları yaran en hoş vasıta”

Osmanlmın “ Altın Boynuz” unda çalışan kayıklar da elbette yalnızca bugünkü gibi “ dolmuş kayıkları” değildir. “ Özel” olarak kiralanan, hatta kimi ziyaretlerde, yalıların önünde uzun süre bekletilen, saltanat kayığı benzeri, oldukça ‘lüks’ kayıklar da vardır. Gérard de Nerval’den 30 yıl sonra İstanbul’a gelen İtalyan yazar Edmondo De A tıicis de

“ İstanbul” (1874) adlı kitabında, “ Güneşin batışına doğru Altın Boynuz’a indiğini”

(2)

an-t

Zonaro’nun Dolmabahçe Sarayı'nda bulunan "Haliç'te Hanımlar” adlı yağlıboya tablosu. (ÇELİK GÜLERSOY’un “Kayıklar" (1983) albümünden.)

latıp, “ iki çifte” bir kayığa bindiğini söyler­ ken bu kayığı şöyle tarif ediyor: “ Kayık, ha­ kikaten suları yaran en hoş vasıtadır. Gon- doldan daha uzun, fakat daha dar ve daha incedir; oymalı, boyalı, yaldızlıdır; ne dümeni vardır ne de oturma yeri, sadece başla omuz­ lar dışarıda kalacak şekilde bir minderin ve­ ya bir halının üzerine oturulur. Kayığın iki ucu her istikamete gidebilecek surette birbi­ rinin aynıdır; en ufak bir harekette sallanır, sahilden yaydan fırlamış bir ok gibi uzakla­ şır, suyun yüzünde kırlangıç gibi uçar (...) bir yunus balığı gibi kayıp gider.”

Nostalji değil, “ pratik ulaşım”

Artık bugün, ne Boğaz kıyılarında ne de Haliç’te “ kayık sefası” var. Ama “ Reşat Ek­ rem Koçu’nun bize naklettiği ‘İstanbul ma- salları’na kadar uzanan bir geçmişe sahip “ dolmuş kayıkları” , Haliç’te hâlâ, bir tür

‘toplu taşımacılık’ sürdürüyor. Tıpkı “ Ka- sımpaşalı Yemenici Mustafa” nın masalında­ ki gibi, “ Sabah namazı vaktinden sonra, Ka­ sımpaşa’daki dolmuş kayıklarından birine at­ layıp Eyüp’e . .. ’ geçebilirsiniz. İkinci köprü­ nün bitmek üzere olduğu, üçüncüsünün dev­ reye gireceği, deniz otobüslerinin giderek ar­ tacağı bir kentin kıyılarında, hâlâ dolmuş ka­ yıklarına binebilmek; bir “ nostaljik olay” gi­ bi değil de günlük yaşamın hayhuyu içinde, bu kayıkları bir “ pratik ulaşım aracı” ola­ rak kullanabilmek, ancak İstanbul gibi, derya kenarında derya benzeri bir kentte mümkün olabilir...

Evet, Kasımpaşa, Eyüp ve Hasköy kıyıla­ rında dolmuş kayıkları, salma salma gidip ge­ lerek, yüzyıllık geleneği sürdürüyor: Kasım­ paşa ve Hasköy’dekiler motorlu, Eyüp-

Sütlüce arasında çalışanlar ise motorsuz san­ dallar.

Bu hatta, seksenden fazla sandal ça­ lışıyor. Sandalcıların çoğu, denize yabancı ol­ mayan Karadenizliler. Genç sandalcılardan

Mehmet Balcı, fabrika işçisi. Tatil günlerin­ de ve izinli olduğu zamanlar yap.yor bu işi.

“ Buradaki sandalcıların çoğu, başka bir iş­

ten emekli ya da benim gibi ikinci iş olarak

çalışmaktalar,” diyen Mehmet Balcı, 10 yı­ la yakındır sandalcıuk yaptığını, ancak böy­ le bir işin, tek başına, kaı ın doyurmayacağı­ nı belirterek bize biraz ilerideki bir başka san­ dalı gösteriyor: “ Bakın şu arkadaş, fabrika­ daki işini yeni bıraktı geldi. Akşama kadar 2-3 sefer yaparsa iyi... Yapamazsa, şansı­ n a ...”

Kürek sallamanın böylesi...

Yaşı 60 dolayında bir sandalcı, Rizeli Ali Erdoğan ise ağarmış, beyazlaşmış sakalıyla, yine de dimdik, sağlıklı görünümüyle “ karşıya” kürek çekiyor. Ali dayıya hemen soruyoruz: “ Bu yaşta kürek çekmek, senin için yorucu olmuyor m u?”

“ Kolay olur mu hiç? Yaptığımız iş keyif işi değil. Ekmek parası için çırpınıyoruz. Ken­ dim işçi emeklisiyim. Buradan aldığım para çok olmasa bile harçlığım çıkmış oluyor. Se­ ferler sabah 07.30’dan akşam 20.00’ye kadar sürüyor. Günde en fazla 8 sefer yapabiliyo­ rum. Bu, yolcunun durumuna göre bazen 2-3 sefere kadar düşebilir. Kışa göre yazın ve iş günlerinde daha fazla yolcu çıkıyor. Biz Eyüp sandalcılarıyız, yolcuyu karşıya geçirip boş

döneriz. Sütlüce’deki yolcuyu, oraya bağlı sandalcdar Eyüp’e taşır. Birer gün arayla nö­ betleşe çalışırız.”

Bu kez sözü kazancına getiriyoruz: “ Ali dayı, küreği boşa mı çekiyorsun, doluya mı?”

“ Ne doluya çekiyoruz ne de boşa!.. Şöyle ki: Ortalama günde 5 sefer yapsak, 20 yolcu taşımış olurum. Kişi başına 150 liradan üç bin lira elime geçer. Bu para, bizim hiçbir yara­ mıza merhem olmaz. Bir de buradaki gün­ lük yememizi, içmemizi çıkarırsak, boşa kü­ rek sallamış sayılırız. İşin bir diğer yanı ise biz bu yaşta daha ağır iş yapamayız. Ben, hem zaman geçirmiş hem de kahveden kur­ tulmuş oluyorum. Açık hava ve sporun yanı sıra halka da hizmet etmiş oluyoruz. Bizim

işimiz karşıdaki iş yerlerine bağlı. Özellikle de mezbahaya... Oradaki işçiler her gün bi­ zimle karşıya geçerler. Tatil günlerinde de gezmeye çıkanları ve turistleri karşıya taşı­ rız. Mezbaha da yakında Sütlüce’den taşınır­ sa, bizim işler iyice kesatlaşır.”

Sefer sırası Ali dayıya geldiğinde, tüm gü­ cüyle küreklere asılıyor. Ver elini Sütlüce ve 6-7 dakika sonra yolculan karşıya atıyor.

“ İskeleye” , karşıdan dönen Mehmet Ka­ ra yanaşıyor. Sandalı bağlayıp karaya çıkı­ yor. Soruyoruz:

“ İşler ne âlemde Mehmet Ağabey?”

“ İşler m i?.. Eskiden sivrisinek çoktu şim­ di de yolcu az... Eskiden sivrisineklerin kö­ küne bereket, bizi yer bitirirlerdi. Şimdi yok denecek kadar az; ama bu kez de yolcu yok. Haliç Köprüsü yapılalı, işyerlerinin çoğunun yıkılışından beri, burada sinek avlıyoruz. 1967’den bu yana, Haliç’te kürek sallıyorum; ama bir şey elde edemedim. Günde 2 bin-3 bin liraya talim ediyoruz. Burada; çayımız, sigaramız, simidimiz... Hepsi para. Herhal­ de Haliç’te boşa kürek çekiyoruz. Tek tesel­ limiz, halkımıza hizmet etmek. Bu da bizi mutlu ediyor.”

Seksenden fazla sandalın arasında, birkaç tane de motorlu var. Hepsinin de belediyeye

bağlı plakalan bulunuyor. Günümüzde, taksi plakalarının 20 milyondan fazla paraya alı­ nıp satıldığı bir ortamda, sandal plakaları ne kadar acaba diye meraklandık. Sonra öğren­ dik ki, 50 bin lira gibi, mütevazı bir rakam!.. Masraflarına gelince, tüm sandalcılar, söz- birliği etmişçesine, “ cemiyete bin, beledi­ yeye bin lira veriyoruz. Her yd bakım, ona­ rım ve boya masrafları için de 30-40 bin lira para harcıyoruz,” diyorlar. Anlattıklarından, boşa mı, doluya mı, kürek çektikleri belli olu­ yor. Mezbaha’nın taşınması ve Galata Köp- rüsü’nün Eyüp açıklarına çekilecek olması, sandalcılara kötü rüyalar gördürüyor.

Tamamına yakını Karadenizli bu sandal­ cıların; ama hepsi de kaderlerini İstanbul’a bağlamış; hepsi de Haliç’e ve sandallarına bi­ rer sevgili gibi tutkun. Her şey iyi hoş da bir de işleri “ kesat” olmasa... □

Eyüp-Sütlüce hattındaki bir başka kayıkçı esnafı, Rizeli Ali Erdoğan (60), dört müşterisiyle yükünü tutmuş’, sandalının burnunu Eyüp’teki salaş iskeleden Sütlüce’ye doğrultuyor.

13

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

F o to ğr af la r: E R DA L Y A Z IC I

Referanslar

Benzer Belgeler

Eğer uçak 2 kişilik olsaydı, uça- ğa ilk binen kişi rasgele bir yere oturacağı için son kişinin kendi yerine oturma olasılığı 1/2 olurdu. Uçak n kişilik olsaydı, uçağa

Oniki kronik non-malign kökenli a¤r› hastas›; transdermal fentanil (TDF) kullan›m› ile a¤r›, yaflam kalitesinde düzelme, tedavi memnuniyeti ve olas› yan

Toplumunun isteklerini, beklentilerini, bilinç altı özlemlerini dile getiren sanatçılar grubunda olan Michael Jackson’ın yaptığı müzik türünde ; ruhsuzlaşmış,

noktada kestiği (düĢey/dikey doğru ) üzerinde durulmuĢtur. Bir fonksiyonun bire-bir ve örten olup olmadığı durumlar Geogebra programıyla incelenmiĢtir. Fonksiyonlarda

Yani bir yanılgı gülü olsa burada Gözlerini sis bürümüş gökyüzü Haydi, hatırlayalım kuytuların İçimizdeki kırgınlık zamanlarını Elbet zamanı geçmiş değildir

Planya, vargel, freze tezgâhlarında işlenen ve eğelenen yüzeylerin daha düzgün duruma getirilmesinde kullanılan raspaların çeşitli şekillerde olanları vardır* (düz

Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü Turizm dairesi müdürü Süreyya Ergün tarafından yazıl- mış olan bu eser, bilhassa harb sonrasında, memle- ketimizin şiddetle

Özel sektöre tedavi imkânı tanınmasıyla girişimciler de bu tedavi yöntemlerini, çok “kârlı” olduğu için özel sektöre taşıdılar, birçok kişiye yeni bir isdihdam