• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da Kadın-Erkek Eşitsizliğinin Temelleri / Roots of Sexual Inequalities in the Qur'an

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da Kadın-Erkek Eşitsizliğinin Temelleri / Roots of Sexual Inequalities in the Qur'an"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Roots of Sexual Inequalities in the Qur'an

İlhami G Ü L E R

Dr.A.Ü.ilahiyat Fakültesi, A N K A R A

1. - G İ R İ Ş

Gerek Batıda gerekse son yıllarda ülkemizde is­ lâm'ın aleyhinde yazı yazan ve konuşanlar saldırı konusu olarak genellikle islâm'ın "yumuşak karnı" olarak da malzeme olarak ya bu dinin temel kaynakları olarak gördükleri "Kadın" sorununu seçmektedirler.1 Saldırılarda

malzeme olarak ya bu dinin temel kaynaklan olarak ka­ bul edilen 'Kur'an' ve 'Hadis' kitaplarındaki kadınlarla ilgili hüküm ve haberleri değerlendirmektedirler, ya da islâm dünyasında tarihte ve günümüzde kadının içinde bulun­ duğu hukukî, ekonomik ve politik konumunu eleştirmek­ tedirler.

islâm'ın temel kaynaklarında veya tarihi süreç içinde kadın sorunu eleştirilirken, değer ölçüsü olarak, kadın ve erkeğin her sahada "eşit" olması gerektiği fikri temel alın­ maktadır. Bilindiği gibi, bir hukuk ve politika deyimi olarak "eşitlik" fikri veya ideali, Rönesans ve Reformdan sonra batıda gelişmeye başlamış, Fransız ihtilalinde ise bayraklaşmış veya slogan haline gelmiştir. Genel olarak her sahada olduğu gibi kadın-erkek ilişkilerinde de kânun önünde tam kanunî eşitliği savunanlar, eşitliğin adaleti temin ettiği inancındadırlar. Bu inancın temelinde ise kadın ve erkeğin antropolojik doğalarının eşit olarak gerçekleştiği fikri yatmaktadır.

islâmda kadın sorununa dönecek olursak, kanaa­ timizce sorunun üç ayrı temeli ayrı ayrı ele alınıp değer­ lendirilmelidir: Kur'an'da kadın, Hadis'te kadın, islâm ta­ rihinde kadın. Çünkü üçünde de ortak kesişim alanı olsa bile epeyce de farklılıkları vardır. Biz bu yazımızda "eşit­ lik" fikrini temellendirerek Kur'an'da var olan kadın-erkek eşitsizliğini (çeşitli açılardan aynı hal ve derecede ol­ mayışları, bazı konularda aynı haklara sahip olmayışları kadının geri planda oluşu) lingustik, antropolojik ve tarih­ sel (sosyo-ekonomik) açılardan ortaya koymaya anla­ maya çalışacağız.

2 . E Ş İ T L İ Ğ İ N O N T O L O J İ K - H U K Û K İ İ Ç E R İ Ğ İ V E A D A L E T

Ontolojik (varlık bakımından) eşitlik, iki veya daha fazla nesnenin, şey'in, çeşitli yönlerden (örneğin; ağırlık, hacim, boy vs...) birbirleriyle denkleştirilmesi, aynı hal ve derecede olmasıdır. Eşitliği aynîleşme ile karıştırmamak

gerekir. Çünkü ontolojik anlamda iki şeyin aynîleşmesi düşünülemez, iki şey birbirine ne kadar benzer, ne kadar denk ve aynı derecede olurlarsa olsunlar iki şey oldukları sürece aynı değildirler. Dolayısıyla mutlak eşitlik olamaz. Fakat farklı iki veya daha fazla şey çeşitli açılardan bir­ birlerine eşit olabilirler. Örneğin, iki insanın boylarının eşit olması, bir miktar elma ile bir miktar demirin aynı ağırlık­ ta olması gibi.

Kadın ve erkeğin eşitliği meselesine gelecek olur­ sak, konunun ontolojik, antropolojik* ve hukukî olmak üzere üç boyutu vardır. Ontolojik açıdan kadın ve erkek bazı açılardan birbirine eşittirler (iki el, iki ayak, iki göz, bir kalp, vs... sahip olmaları), bazı açılardan ise birbir­ lerinden farklıdırlar (cinsel organların farklılığı, fiziki yapının sertlik, dayanıklılık açısından farklılığı gibi). Kadın ve erkek bir türün iki ayrı cinsidirler, insan olma türünde eşittirler, fakat kadın kendine has biyo-psişik ayırdedici özellikleri ile erkek cinsinden erkek de kendine has özellikleri ile kadın cinsinden ayrılır.

Kadın ve erkeğin tür olarak ontolojik eşitlikleri, aynı zamanda onların antropolojik eşitliklerini doğurur. Kadın ve erkek, insan olmanın ortak paydasında: bilen, yapıp-eden, değerleri duyan, tavır takınan, önceden gören, isteyen, özgür, tarihsel, ideleştiren, kendini bir şeye veren, çalışan, eğiten ve eğitilebilen, devlet kuran, inanan, sanat yaratan, konuşan varlıklardır ve biyo-psişik bir varlık olma temel antropolojik özelliklerini paylaşırlar.2

Fakat ortak olan bu özellikler, kadın ve erkeğin doğalarının cins olarak farklılığından (ontolojik farklılıklar) dolayı bazı alanlarda farklı olarak gerçekleşir. Buna kadın

'Bu k o n u y l a ilgili ü l k e m i z d e y a y ı n l a n a n ş u k i t a p l a r a ö r n e k o l a r a k b a k ı l a ­ bilir: - P r o f . D r . i l h a n A r s e l , Ş e r i a t v e K a d ı n . ist.. 1 9 8 7 - O r a l Ç a l ı ş l a r , i s l â m d a K a d ı n v e C i n s e l l i k . A n k . , 1 9 9 1 . - S e r v e r T a n i l l i , i s l â m Ç a ğ ı m ı z a Y a n ı t V e r e b i l i r m i ? ist., 1 9 9 1 . - P r o f . D r . N e c l a A r a t , K a d ı n S o r u n u , i s t . , 1 9 8 6 . - T u r a n D u r s u n , D i n B u . I-III, A n k a r a , 1 9 9 0 . B u y a z ı d a , A n t r o p o l o j i k k a v r a m ı y l a F e l s e f î A n t r o p o l o j i ' d e k i a n l a m ı y l a i n ­ s a n ı n v e y a k a d ı n v e e r k e k t ü r l e r i n d e n h e r b i r i n i n f i z i k i o l m a y a n e n g e n e l f r t r î d e ğ i ş m e z ö z e l l i k l e r i n i k a s d e d i y o r u z . M e n g ü ş o ğ l u , T a k i y e t t i n , i n s a n F e l s e f e s i ( F e l s e f i A n t r o p o l o j i ) i s t a n b u l , 1 9 8 8 , 1 3 . 296 İSLÂMÎ ARAŞTIRMALAR CİLT: 10, SAYI: 4, 1997

(2)

ve erkeğin antropolojik farklılığı denebilir. Bu konuya da­ ha sonra döneceğiz.

Hukukî eşitliğe gelecek olursak, bu kısaca aile ha­ yatında ve toplumsal hayatta aynı haklara sahip olma, kadının kadın cinsine ait olmasından, erkeğin de erkek cinsine ait olmasından dolayı bir takım imtiyazlara veya hak kaybına uğramaması, dolayısıyla kânunun her iki cinse de aynı hak ve sorumlulukları yüklemesi anlamına gelir. Hukukta mutlak kanunî eşitliği savunmanın temelinde doğal olarak eşitliğin adaleti temin ettiği fikri yatmaktadır. Bunun temelinde ise kadın ve erkeğin antropolojik doğalarının her sahada eşit olarak gerçek­ leştiği fikri yatmaktadır. Bu düşünceyi şematik olarak şöyle gösterebiliriz.

Eşitlik, Kur'ân da Allah'ın insanları yargılamada gözönünde bulundurduğu ahlakî bir ölçüsüdür, inanan ile inanmayan, iyilik ile kötülük, bilenler ile bilmeyenler Allah katında eşit değildirler.3 Diğer deyimle iyilik yapan­

lar; inananlar kadın-erkek ayırımı yapılmadan imanlarına, amellerine göre eşit muamele görürler.4 Fakat toplumsal

alanda Kur'ân, kadın ve erkeğin antropolojik doğalarının farklı alanlarda farklı derecelerde tezahür ettiğini kabul ettiği için eşitlik ideali yerine "hak" ve "adalet" fikrini ön plana çıkarır.5 Hak doğru, uygun, yerinde ve lâyık anlam­

larına gelir. Hukuk terimi olarak da hukukî şahıslara ait bir iktidar ve salahiyet, bir imtiyaz ifade eder. Örneğin mülkiyet hakkı, alacak hakkı, babalık hakkı vs. gibi.6 Bu

anlamda temel insan haklarında kadın ve erkek eşittirler. Fakat toplumsal hayatta bir hakkın iktisabı, başta vatan­ daşlık olmak üzere, belli bir emeği ve antropolojik bir uy­ gunluğu gerektirir. Örneğin oy kullanma hakkı vatandaş olmayı; kendinin olmayan bir mal'a sahip olma, bunun karşılığı olan bir emeği veya emek ürünü herhangi bir şeyi (mal, para) ödemeyi; baba olmak ise erkek olmayı gerektirir. Bu durumda adalet, herkesin farklılığını gözönünde bulnudurarak haklıya hakkını, haksıza ise cezasını orantılı olarak vermektir (dağıtıcı adalet). Eşitlik ise bu prensibin herkese uygulanmasıdır (denkleştirici adalet).7 Kanaatimizce bir şeyi "hak etmek" hakkını ver­

mek" ve adalet fikri, toplumsal gerçekliğe ve insan doğasına eşitlik fikrinden daha uygundur. Bu fikrin, kadın-erkek ilişkileri ve her iki cinsin toplumsal sorumlulukları alanındaki tezahürünü Uzak Doğu kültüründeki "Ying" ve "Yang" (erkek ve dişi) evrensel kozmik prensiplerinin Kore bayrağındaki sembolik anlatım şekli ile ifade edebiliriz.

Hukukun amacı eşitliği değil, adaleti gerçek­ leştirmektir. Adaletin gerçekleştirilmesinde eşitlik önemli bir yere sahiptir. Fakat adalet daha kapsayıcıdır.8 Zira

adalet, eşitliği gözönünde bulundurduğu kadar, farklılığı da gözönünde bulundurmak mecburiyetindedir. "Bir ka­ nun koyucu, bir hâkim ancak eşitliği objektif hususiyeti içinde anladığı ve bu manada tam bir tarafsızlık ve mevzuya olan büyük vukufu sayesinde farklılıkları nazara almak suretiyle hareket ettiği takdirde gerçekten adil bir kimse olarak ortaya çıkar."9

Eşitlik ve farklılık konusunu kadın ve erkek ilişkileri çerçevesinde düşündüğümüz takdirde Garaudy'nin dediği gibi, kadın, fırsat, ücret, çeşitli düzeylerde görev, sosyal ve insanî saygınlığın bütün şekillerinde erkekle eşit olma mücadelesini verebilir. Fakat farklılık hakkının da korunması ve sürdürülmesi gerekir. Kadın ve erkeğin mutlak eşitliği fikri, diğer deyimle kadının erkek olma arzusu, onu insanî boyutlarından koparıp kötürümleştirir. Zorunlu eşitlik alanlarının ötesinde kadın ve erkeğin bir­ birini tamamlayıcılığı fikri esas alınmalıdır.1 0 Eşitlik ve

adalet hakkında bu kısa girişten sonra Kur'an'daki Kadın Erkek eşitsizliğini (muhatap olarak genellikle erkeklerin alınışını, çeşitli sahalardaki, hukukî eşitsizlikleri) tahlile geçebiliriz.

3 . K U R ' A N İ N H İ T A B I N D A K İ E Ş İ T S İ Z L İ K V E L İ N G U İ S T İ K A Ç I D A N T A H L İ L İ

Sıradan bir okuyucu, bütün insanlığa gönderildiğini beyân e d e n1 1 bir kitap olan Kur'an'daki hitapların çoğu­

nun gramatik olarak erkeklere yöneldiğini görebilir. Örneğin, iki yüzden fazla yerde mü'min erkeklere (mü'minât) yirmi civarında anılır, ilk bakışta bu durum kadının önemsizliği, muhatap alınmaya değer görülmeyi-şi; erkeğin ise öndeliği, önemliliği, muhatap olarak kabul edilmeye değer görülüşü olarak yorumlanabilir. Ne varki Arap dilinin gramatik yapısını bilenler bu durumun önem­ li bir nedeninin Arapça'nın erkeksi bir yapıya sahip ol­ masından kaynaklandığının farkındadırlar. Bilindiği üzere Fransızca'da olduğu gibi Arapça'da daiçinde kadınların bulunduğu bir insan grubu niteleneceği veya işaret edile­ ceği zaman daima sıfatın veya zamirin eril (müzekker) hali kullanılır. Örneğin, karışık halde bir gurup inanmış kadın ve erkek "mu'minûn" şeklinde müzekker olarak nitelenir. Aynı gurup işaret edildiği zaman yine müzekker olarak "hum" veya "Qum" şeklinde işaretlenir: "Ey

inanan-35 / M a i d e , 100; 32/Secde, 18; 39/Zümer, 9. 43/AI-i imran, 195; 4/Nisa, 124; 9/Tevbe, 72.

5Ö r n e k olarak bkz. 4/Nisa, 3,58; 5/Maide, 8; 16/Nahl, 90; 2/Bakara,

228-247.

6B a ş g i l , Prof.Dr.Ali Fuat, E s a s Teşkilat Hukuku, ist., 1960, 7-8. 7B k z . Çobanoğlu, Dr.Rami, Hukukta G a y e Problemi, ist., 1964, 57. 8B a ş g i l , E s a s Teşkilat Hukuku, 32.

9Ç o b a n o ğ l u , Hukukta G a y e Problemi, 58.

1 9G a r a u d y Roger, islâm ve İnsanlığın Geleceği, (Çev.Cemal Aydın) ist.,

1990, 141.

1 1" B ü t ü n toplumları uyarması için kendine saygıyla boyun eğip tapınan'a

( H z . M u h a m m e d ' e ) gerçeği yanlıştan ayıran Kur'ân'ı indiren Allah yücelerin yücesidir" (25/Furkan, 1).

(3)

lar (muminun) Allah'ın yasaklarını çiğnemekten ve O'nun cezalandırmasından sakının ve doğrularla beraber olun" (9/Tevbe, 119). Buradaki hitap gramatik olarak müzekkerdir fakat emir kadın ve erkek herkesi kap­ samaktadır.

Kelimeleri ve sıfatları gramatik açıdan müzekker kalıbında ifade etmek, Arap ırkının genel bir eğilimidir. Ünlü Arap dilcisi Ferrâ (Ö.207/722), bu konuda şöyle di­ yor: "Eğer kelimenin sonunda dişili (müennes) ifade eden "ha" harfi yoksa Arap, gerçekte muennes olan kelimeleri müzekkerleştirmek peşinde koşar."1 2 Örneğin veli

erkeğin, sıfatı olan "zevç" kelimesi evli kadına da sıfat olarak kullanılmaktadır,1 3 Adet görmekte olan (ay başı)

bir kadının sıfatı: Ha-ya-da kökünden meünnes olarak "hâida" olması gerekirken müzekker kalıbında "Hâid" olarak kullanılır.1 4 Yine kadının gebelik durumu

Türkçe'de olduğu gibi "hamile" olması gerekirken Arap bu sıfatı, sırtında yük olan kadını nitelemek için kullanılır. Gerçek hâmile kadın ise "Hâmil" olarak müzekker şek­ linde vasıflanır.1 5 Bunlara benzer Arapça'da yığınla

örnek vardır.1 6

Netice olarak diyebiliriz ki Kur'an'da muhatap olarak sözkonusu edilen kişiler (müminler, münafıklar, kâfirler, fasıklar, muttakiler vs.) gramatik olarak her nekadar müzekker kalıbında kullanılıyorsa da bu ifade kalıplarına kadınlar da dahildir. Bu durum emir, nehiy, sorumluluk hak ve ödev sahasında da her ikisini bağlar.

4. K A D I N - E R K E K E Ş İ T S İ Z L İ Ğ İ N İ N A N T R O P O L O J İ K T E M E L İ

Daha önce değindiğimiz gibi kadın ve erkek insan olarak aynı antropolojik özellikleri paylaşırlar. Fakat Kur'an'a göre bu özellikler kadın ve erkekte farklı şekillerde tezahür eder. Kur'an'da kadının bazı konularda erkekten farklı konumda, hal ve derecede oluşunun ne­ denlerinden biri işte bu farklılıktır.1 7

a . C i n s e l A l a n d a

Kur'an'da kadının hem bu dünyada, hem de ahirette (Cennette) erkeğin cinsel bir haz aracı (meta', sex object) olarak sunulduğu ayetler vardır.

"Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi besle­ mek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya haya­ tının nimetleridir. Oysa gidilecek yerin güzeli Allah katın-dadır (3/AI-i imran, 14)"

"Yanlarında el değmemiş örtülü yumurta gibi, bakışlarını da yalnız erkeklerine çevirmiş iri gözlü kadın­ lar vardır" (37/Saffat, 48-49).

"Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara kurtu­ luş, bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kız­ lar ve dolu kadehler vardır" (78/Nebe, 31-34).

Bu durumda eşitsizliği netleştirmek için şöyle bir soru sorulabilir. Niçin kadın erkeğe cinsel bir haz aracı olarak sunuluyor da kadınlara erkekler aynı konumda sunulmuyor? Konuya girmeden önce şunu belirtelim ki, kadın ve erkek, Bio-psişik bir varlık olma ortak özelliğini

paylaşırlar.1 8 Nevarki bu özellik kadın ve erkekte farklı

şekillerde tezahür eder. Bio-psişik olarak kadın bedeni cinsel açıdan erkeğe oranla daha cazip (çekici)'dir. Yukarda iktibas ettiğimiz birinci âyetin arapça metnindeki "zuyyine: süslendi" fiili bu durumu ifade eder. Erkeğin kadına değil de kadının erkeğe sunulmasının temel ne­ deni kanaatimizce budur. Nitekim kadınlar da bunun bi­ lincinde oldukları için insanlık tarihi boyunca süslenerek bu özelliklerini erkeklere karşı kullanmışlardır. Fakat bu noktada önemli olan soru şudur. Kadının erkeğe bir sex objesi olarak sunulması kadının insan olma değerine, onuruna bir eksiklik getirir mi? Bu soruya cevap verme­ den şu durumu da belirtelim ki kadının sunulması duru­ mu bu ilişkiden erkekten daha az zevk aldığı anlamına gelmez. Bunun eşit olduğunu ve her iki cinsin ihtiyaçlarını birbirlerinin karşıladığı ve nikah akti ile gerçekleşen hukukî meşruiyet platformunda birbirlerini gayri meşru, yollara sapmaktan koruduklarını Kur'an bir benzetme ile şöyle ifade eder. "Onlar sizin elbiselerinizdir, siz de on­ ların elbiselerisiniz" (2/Bakara, 187).

Sorunun cevabına gelecek olursak kanaatimizce dünyadaki durumla ilgili 3/AI-i imran sûresinin 14.âyeti, etik bir hüküm değil kadın ve erkeğin ontropolojik gerçek­ liğine dayanan bir tasvir cümlesidir. Kur'an, bu cazibenin neslin devamını temine ve insanca yaşamayı sağlayan aile kurumunun devamına hizmet etmesi için nikah akdi ile meşru kullanımını getirmiştir: "içinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet varetmesi O'nun varlığının belgelerindendir." (30/Rum, 21).

Diğer taraftan gayri meşru ilişkiler tümden yasak­ lanıp faillerine ceza terettüp ettirilirken1 9 kadının cinsel

cazibe uyandıran yerlerini örtmesi (tesettür) istenmiştir.2 0

Örtünme, bir taraftan aşırı tahriki önleyerek zinaya giden yolu kapatırken diğer taraftan da cazibenin nezihleştiril-erek korunmasını temin eder. Örtünmenin yegane formu­ nun peçe ve (kara) çarşaf olduğu iddiası, fıtrî olan kadının cinsel cazibesinin lanetlenmesinin sembolik an­ latımıdır. Bu zihniyet ise Kur'ana tamamen zıttır. Çünkü Kur'an cinselliği lanetleme yerine olumlarken bir taraftan örfe uygun olarak örtünmeyi emreder, diğer taraftan da cinslere irade eğitimini tavsiye eder.

"Mümin erkeklere söyle gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar. Bu

on-1 /+ e r r a , E b u Z e k e r i y y a Y a h y a b . Z i y a d , e l - M u z e k e r v e ' l - M ü e n n e s , K a h i r e , 1 9 7 5 , 4 1 . 1 3F e r r a , a . g . e . , 9 5 . 1 4F e r r a , a . g . e . , 1 1 6 . 1 5l b n M a n z u r , E b u C e m a l e d d i n M u h a m m e d , L i s a n u ' l - A r a b , B e y r u t , 1 9 5 5 , 1 1 / 1 7 7 . 1 6B k z . F e r r a , e l - M ü z e k k e r v e ' l - M u e n n e s , 7 3 v d . 1 7K a r n ı n d a k i ç o c u ğ u n c i n s i y e t i n i b i l m e d e n , e r k e k o l u r z a n n ı y l a m a b e d ' e h i z m e t ç i o l a r a k a d a m a y ı A l l a h ' a v a ' d e d e n i m r a n , ç o c u ğ u n u k ı z o l a r a k ( H z . M e r y e m ) d o ğ u r u n c a k ı z ı n b u h i z m e t t e e r k e ğ i n y a p a c a k l a r ı n ı y a p a ­ m a y a c a ğ ı n ı k a s t e d e r e k ş ö y l e d i y o r " Y a R a b b i , k ı z d o ğ u r d u m . E r k e k k ı z g i b i d e ğ i l d i r " (3/AI-i i m r a n , 3 5 - 3 6 ) . 1 8M e n g ü ş o ğ l u , i n s a n F e l s e f e s i , 2 2 0 v d . 1 91 7 / i s r a , 3 2 ; 2 4 / N u r , 2 ; 6 0 / M ü m t e h i n e , 1 2 . 2 02 4 / N u r , 3 1 ; 3 3 / A h z a p , 5 9 . G a r a u d y , i s l â m v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 7 . 298 İSLÂMÎ ARAŞTIRMALAR CİLT: 10, SAYI: 4, 1997

(4)

ların arınmasını daha iyi sağlar. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Mümin kadınlara da söyle gözlerini bakıl­ ması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar, süs­ lerini kendiliğinden görünen kısmı müstesna açmasınlar, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar." (24/Nur, 30-31).

Garaudy bu konuda şöyle diyor: "Kur'an'ın bu konudaki (tesettür) genel mesajı şudur: Bir kadın ister yüzüyle ister boynuyla, ister göğüsüyle, ister bacakları ile olsun fiziki çekiciliğini, bir erkeği ödevlerini yapmaktan alıkoyacak şekilde ayartmak için kullanmamalıdır."2 0

Kadının bu hukukî yapı içinde "eşlik" (zevce) ve "an­ nelik" konumları onu toplumun saygın bir üyesi haline ge­ tirir.

Fakat cinsel cazibenin "cinsel özgürlük" adı altında hukuki bir çerçeve olmaksızın serbest kullanımını (zina, fuhuş) meşru gören bir zihniyet, aynı zamanda onu so­ yarak da insan halinden çıkartıp tam bir "mal" konumuna indirger.

Kur'an'ın dörde kadar kadınla evlenme müsâdesine de bu çerçevede değinmemiz gerekiyor. Sayısız kadınla adalet şartı aranmaksızın evlenmenin yaygın olduğu erkek egemen bir toplumda Kur'an'ın, adaletin gerçek-leştirilemeyişi korkusuyla, bir kadınla evlenmeyi tavsiye edip istisnaî durumlarda hukukî ve ahlâkî şartlarla dörde kadar almaya müsade etmesini2 1 anlamamak için art

niyetli veya tarihsel-toplumsal şartlardan habersiz kör ol­ mak gerekir. Kadına da aynı hak tanınmadığı için burada fiili bir eşitsizlik durumu vardır. Fakat bu eşitsizliği (adalet­ sizlik ve haksızlık değil) hazırlayan kadının antropolojik konumudur. Kur'an toplumsal hayatın temeli olarak aile kurumuna olağanüstü değer verdiği için, birden fazla erkekle aynı anda evli olma durumu, aile kurumunun bu stratejik ve değerli konumunu çökertir. Ayrıca böyle bir durumda doğacak çocukların da neseb durumları karışa­ bilir. Kadının kocasından cinsel açıdan memnun olma­ ması durumunda, hukukî çerçeve içinde kalmak ve insan olma onurunu korumak istiyorsa tek çıkar yol boşanıp ki bu hakkı vardır -başka bir erkekle evlenmesi gerekir. Biz evlilik için tabi olanın tek eşlilik olduğu kanaatindeyiz. Çünkü Allah, atamız ilk erkek olan Hz.Adem'e tek kadın (Havva) yaratmıştı.2 2 Birden fazla evlilik, istisnaî olup bel­

li hukukî şartlarla gerçekleşebilir. Fazlurrahman'ın işaret ettiği gibi ne yazık ki fıkıhçılar önemli olan adalet şartını insanların vicdanlarına bırakarak sayıyı yasallaştırdılar.2 3

Kısacası bu eşitsizliğin nedeninin kadın boyutu antropolojik elverişsizliğe, erkek boyutu ise toplumsal ve tarihsel şartlara bağlıdır.

b. Çalışma Alanında Kadın ve Erkeğin Farklılaşması

Kadın ve erkeğin paylaştıkları çalışan bir varlık ol­ m a2 4 özellikleri de pratikte tarihsel ve toplumsal şartların

da etkisiyle farklı alanlarda aktüelleşir. Ekonomik hayatın ticaret, hayvancılık ve kısmen de tarıma dayandığı Kur'an'ın indiği dönemdeki Arap yarımadasında kadının çalışma alanı genel olarak ev işlerinde, erkeğinki ise dışarıda olmuştur. Bu durum, üretim araçları ve üretim

i-lişkilerinden kaynaklanmaktadır. Zira ekonomik hayatın doğası zorunlu olarak güç kaynağı açısından kas gücünü gerektiriyordu. Fakat üretim ilişkilerinin değişmesi, toplumsal örgütlenmenin gelişmesi ve kompleksleşmesi, kadının eğitim düzeyinin yükseltilmesine paralel olarak kadının çalışma alanında değişiklikler olabilir. Bu durum­ da gözönünde bulundurulması gereken önemli bir husus şudur: Kadın, toplumsal hayatın çeşitli alanlarında kendi doğasına ve kabiliyetine uygun olarak istihdam edilirken onun ev içerisinde ürettiği emeği gözönünde bulundur­ mak gerekir. Ev işleri, dediğimiz uğraşıların ekonomik değer itibariyle dışardaki işlerden geri kalır bir taraf yok­ tur. Dolayısıyla ev işlerinin tamamen kadın tarafından yapıldığı bir ailede ve ekonomik yapıda kadının dışarda çalışmak zorunda bırakılması, kadına yapılmış bir z u ­ lümdür. Eğer ev işleri, bir ölçüde hizmetçi, kurum (kreş) ve çeşitli ev aletleri (çamaşır-bulaşık makinesi, fırın, süpürge vs...) tarafından veya kocanın paylaşımıyla ha-fifletilebiliyorsa böyle bir ortamda isteyen kadının kendi­ lerine uygun işlerde çalışmaları son derece normaldir. Bazı çevrelerde halâ yaygın olan "kadının çalışma yeri evinin içidir" fikri, bir üretim biçiminden kaynaklanan zorunlu bir durumun doğma halinde dinselleştirilerek evrenselleştirilmesidir.

c. "Kendini Bir Şeye Verme" Özelliğinin Kadın ve Erkekte Farklılaşması

Kendini bir şeye veren bir varlık olma d a2 5

kadın-erkek tüm insanlar tarafından paylaşılan antropolojik bir özelliktir. Bu özelliğin gerçekleşmesinde de ortak taraflar olmasına rağmen farklılık alanları da vardır. Örneğin, erkek soyut düşünceye (Teoloji, Felsefe, Bilim) kendini daha fazla verirken kadın genelde çocuğuna babadan da­ ha fazla sevgi, ilgi ve şefkat göstermektedir. Dolayısıyla kadının tarih boyu kendini soyut düşünceye verememiş olması, eğitimin ihmal edilmiş olmasından mı kay­ naklanıyor bunu kesin olarak bilemiyoruz; belki de kendi­ ni çocuğuna vermiş olmasındandır. Bu anlamda sağlam bünyeye sahip bir çocuk dünyaya getirmek için "zayıflık üstüne zayıflık ç e k e n "2 6 sonra da onu bakıp büyütmek

için binbir zahmete katlanan bir kadının, insanlığa bir filo­ zof veya bir bilim adamından daha az hizmet ettiği söylenemez. Biri fikir üretiyorsa diğeri de insanlığın gele­ ceğini doğuruyor.

5 . E Ş İ T S İ Z L İ Ğ İ N S O S Y O - E K O N O M İ K V E S O S Y O - P O L İ T İ K ( T A R İ H S E L N E D E N L E R İ ) Kur'an'da kadının muhatap alınma açısından ikinci planda oluşu ve bazı hukukî eşitsizliklerin (Adaletsizlik değil) aydınlatılabilmesi için öncelikle müslümanların

2 14 / N i s a , 4 , 1 2 9 . 2 22 / B a k a r a , 3 5 ; 4 / N i s a , 1 . 2 3R a h m a n , A n a K o n u l a r ı y l a K u r ' a n ( Ç e v . A l p a r s l a n A ç ı k g e n ç ) A n k . , 1 9 8 7 , 1 2 3 ; K u r ' a n ' ı Y o r u m l a m a ( Ç e v . O s m a n T a ş t a n I s l â m î A r a ş t ı r m a l a r C . 1 , S a y ı 5 , 1 0 0 - 1 0 7 . 2 4M e n g ü ş o ğ l u , i n s a n F e l s e f e s i , 1 6 7 v d . 2^ M e n g ü ş o ğ l u , a . g . e . , 1 5 9 v d . 2 68 1 / L o k m a n , 1 4 ; 4 6 / A h k â f , 1 5 .

(5)

Kur'an'ın hitaplarını "evrensel okumadan"* vazgeçmeleri gerekir. Garaudy'nin dediği gibi, İlahi ve ebedî mesajın yedinci yüzyılın Araplarına ilan edildiğini anlamak gerekiyor. "Yani Ortadoğunun "ata erkil" geleneğinden olan bir topluluğuna... Kadın esas itibariyle erkekten aşağı görülmesini kutsal bir inanç gibi benimseyen ibranî soyunun temsilcisi bir halka... Saint Paul'un (Aziz Pavlus) aşırı derecede kadın düşmanı Hıristiyanlığının anlayışın­ daki bir topluma... kısacası erkeğin hakimiyetine bağlı ka-bileci geleneği içinde hayatını sürdüren Arap yarı­ madasının Araplarına"2 7

Kur'an'ın kadın konusunda attığı ileri ahlakî adım­ ların anlaşılabilmesi için bu ortamın gözönünde bulun­ durulması gerekir. Böyle bir ortamda Kur'an, antropolojik nitelemelirini kadın-erkek ayırımı yapmadan insan cin­ sine yöneltmiştir.2 8 Yine Kur'an, açıkça insan olarak her

iki cinsin Allah karşısındaki hukukî statülerinin eşit olduğunu vurguladı.2 9 Allah karşısında üstün ve değerli

olanın iman ve ahlâk sahibi kişi olduğunu ilan etti: "Allah karşısında en değerli olanınız ona karşı gelmekten sakı­ nanınızda" (49/Hucurat, 13). Kadının toplumda aşağılan­ masını, hor görülmesini şiddetle eleştirdi.3 0 Allah'ın emir

ve yasaklarına uymada kadın ve erkeğin eşit olduğunu belirtti.3 1 Kadınların o günkü şartlarda ahlakî-politik bir

aksiyonları olduysa onları destekledi:

"Ey peygamber, inanmış kadınlar, Allah'a hiçbir or­ tak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnadda bulunmamak ve ahlakî olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana bîat etmek üzere geldiklerinde onları kabul et" (61/Saff, 12).

Hz.Süleyman'ın çağdaşı Yemen'deki Sebe Krallığının kadın başkanından bahsederken bir kadın ol­ masından dolayı onun statüsü aleyhinde herhangi birşey söylemedi. Hz.Süleyman'ın Yahudi Krallığının devlet başkanı ve Peygamber statüsüyle ona gönderdiği mek­ tup ve melikenin buna cevabını anlatarak sonunda onun hidayete erişini müslümanlara örnek bir tavır alarak hikaye etti.3 2

Yine Kur'an kocası hakkında Allah'a şikayette bulu­ nan bir kadının derdi ile özel olarak ve yakından ilgilen­ miştir.3 3

Fakat bütün bunlara rağmen Kur'an'da kadın-erkek eşitsizliği, ekonomik ve hukukî alanların bazı bölüm­ lerinde vardır. İslama saldıranların sık sık dillerine doladıkları bu eşitsizliklerin belli başlılarını şöyle sıralaya­ biliriz.

1. Ticari yazışmalardaki şahidliklerde bir erkeğe karşı iki kadının şahitliği.3 4

2. Miras paylaşımında erkeğe, kadına verilenin iki misli verilmesi.3 5

3. Aile reisliğinin erkeğe verilmesi ve kadının ko­ casına itaat etme mecburiyeti.3 6

4. Boşanma hakkının genelde erkeğe tanınmış ol­ m a s ı .3 7

5. Müslüman bir kadının kitap ehli bir erkekle evlen­ mesinin yasaklanması.3 8

Bu eşitsizlikleri anlama ve yorumlamada modernist müslüman düşünürler (örneğin; Fazlur Rahman, Garaudy) "tarihi" metodu b e n i m s e r k e n3 9 gelenekçi

müfessirler (Örn: Mevdudî, Seyyid Kutup, Yazır) bu çözümlerin biricik ve tarih dışı olduğu kanaatindedirler.4 0

Dolayısıyla bu hükümlerin oluşmasında tarihi ve toplum­ sal şartların etkisini reddederek hükümlere evrensellik at­ fetmektedirler. Biz bazı eşitsizliklerin temelinde antropolojik özellikleri kabul etmekle birlikte tarihi yorum­ lama metodunun daha tutarlı olduğu kanaatindeyiz, izahlarımızı da buna göre yapacağız. Sorunların izahına geçmeden kadın-erkek ilişkileri konusunda Kur'an'ın koy­ duğu iki temel ilkeye değinmemiz gerekir. Kadın ve erkek ilişkilerinde birinci temel ilke şudur: "Kadınların erkekler üzerinde hakları olduğu gibi erkeklerin de kadınların üz­ erinde hakları vardır." (2/Bakara, 228) Diğer bir ilke de "Herkese ancak gücü nisbetinde teklifte bulunulur" (2/Bakara, 233). Buradaki gücün içine antropolojik uy­ gunluk kadar ekonomik güçte girer. Dolayısıyle Kur'an'ın bu alandaki yasamayı yaparken gözönünde bulundur­ duğu husus, ne olursa olsun eşitlik değil, tarafların zarara sokulmaması, yani adalettir. Merhum Hamdi Yazır'ın dediği gibi Kur'an'a göre kadın erkeğin aynı veya misli (eşit) değil, mukabili, muadili ve eşi'dir.4 1 Ayrıca Kur'an

bu alanlardaki yasamalarda bezen "bilma'rufi= örfe uy­ gun" tabirini ekleyerek yasamanın tarihsel ve toplumsal olduğunu bir anlamda tescil etmiştir.4 2 Şimdi bahset­

tiğimiz sorunların tahliline geçebiliriz. a. Şahitlik Sorunu

2/Bakara sûresinin 282. âyeti ticaret hukuku ile ilgi­ lidir. Müslümanların alış-verişlerinde birbirlerine olan borçlarını yazılı olarak tescil etmelerini tavsiye eder. Bu

" E v r e n s e l o k u m a " : s ö z l ü m u h a t a b ı n y a t a y o l a r a k b ü t ü n y e r y ü z ü n d e k i i n ­ s a n l a r d i k e y o l a r a k d a k ı y a m e t e k a d a r d ü n y a y a g e l e n h e r k e s o l d u ğ u i n a n c ı ile o k u m a . 2 7G a r a u d y , i s l â m v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 2 . 2 81 4 / i b r a h i m , 3 4 ; 1 7 / i s r a , 1 1 ; 1 8 / K e h f , 5 4 ; 2 2 / H a c c , 6 6 ; 1 0 0 / A d i y a t , 6 . 2 93 / A I - i i m r a n , 1 9 5 ; 4 / N i s a , 1 2 4 ; 9 / T e v b e , 7 2 ; 1 6 / N a h l , 3 7 ; 3 7 / A h z a p , 3 5 , 7 3 ; 4 0 / M ü ' m i n , 4 0 ; 4 7 / M u h a m m e d , 1 9 . 3 01 6 / N a h l , 5 8 , 5 9 ; 7 / A r a f , 1 3 9 ; 8 1 / T e k v i r , 8 , 9 . 3 13 3 / A h z a p , 3 6 ; 4 9 / H u c u r â t , 1 1 . 3 22 7 / N e m l , 2 6 - 4 4 . 3 35 8 / M ü c a d e l e , 1-4. 3 42 / B a k a r a , 2 8 2 . 3 54 / N i s a , 1 1 . 3 64 / N i s a , 3 4 . 3 72 / B a k a r a , 2 3 1 , 2 3 2 , 2 3 6 ; 6 5 / T a l a k , 1 , 5 . 3 85 / M a i d e , 5 ; 6 0 / M u m t e h i n e , ( b u k o n u d a b u â y e t l e r d e l i l g ö s t e r i l i r . ) 3 9B k z . F a z l u r R a h m a n , i s l â m ( Ç e v : M . D a ğ , M . A y d ı n ) , ist., 1 9 8 1 , 4 5 v d ; R o g e r G a r a u d y , i s l â m v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 0 v d . 4 0Ö r n e k o l a r a k b k z . M e v d ü d î , E b u ' l - A l a , T e f h i m u ' l - K u r ' a n , ( Ç e v : M . H a n K a y a n i , Y K a r a c a ) ist. 1 9 8 6 1 / 2 9 6 , 3 1 6 ; H a m d i Y a z ı r , H a k D i n i K u r ' a n D i l i , ist., 1 9 7 9 , 2 / 1 3 0 2 ; S e y y i d K u t u p , F i Z i l a l - i l K u r ' a n , K a h i r e , t a r i h s i z , C . 1 ' C ü z 3 / 4 2 . 4 1Y a z ı r , H a k D i n i K u r ' a n D i l i , 2 / 1 3 0 3 . 4 22 / B a k a r a , 1 7 8 , 2 8 0 ; 4 / N i s a , 2 5 . 300 İSLÂMÎ ARAŞTIRMALAR CİLT: 10, SAYI: 4, 1997

(6)

yazımın ise şahitler huzurunda olması gerekir: "Erkeklerinizden iki şahit tutun, eğer iki erkek şahit bula­ mazsanız, şahitliklerinden razı olacağınız bir erkek -biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatması için- iki kadın olabilir. Şahitler çağırıldıklarında şehadetten çekinmesinler".

Yüzeysel olarak bakıldığında burada kadına güven­ sizliğin temeli olan hafıza zayıflığının kadının doğasında devamlı olarak bulunan Antropolojik bir eksiklik olarak kabul edildiği düşünülebilir. Geleneksel yorumcular bu kanâttedir.4 3 Halbuki tarihi yorumu benimsemiş düşünür­

ler bu zaafiyetin yalnız ekonomik alanla ilgili ve kadının o günkü şartlarda ekonomik hayatla direkt ilgilenmemesin­ den doğan geçici bir zaafiyet olduğu görüşünü benimsi­ yorlar. "Bu durum, Peygamber döneminde Arabistan'ın sosyolojik çevresinin açık bir izahıdır. Ve mümkün olduğunca doğru delil ortaya koymada İsrar anlamını taşır".4 4 "Burada bir erkek yerine iki kadın şahit tutul­

masının nedeni, o günlerde bu tip alış-verişlerde kadınlar genel olarak şahitlik yapmaya alışkın olmadıkları için erkeklerden çok daha "unutkan" olacakları kabul edilmiştir. Kadının şahitliğinin erkeğinkinden daha az kıymetli sayılması, kadının ticarî işlerde hafızasının daha zayıf olmasına bağlandığı için kadınlar bu konuda alışkanlık kazanınca ki bu yanlış bir şey olmamakla be­ raber toplumun yararına olduğu için, onların şahitliği de erkeklerinkine denk sayılabilir."4 5 Garaudy ise bu konuda

şöyle der: "Kadınların sosyal hayata katılmadıkları bir toplumda toplumsal işlerin idaresini tekellerinde bulun­ duran erkeklere nisbetle kadınların tecrübeleri açısından eksik ve özürlü bulunmaları doğru olabilir."4 6

Ancak diğer hukukî sorunlardaki şahitliklerde bu şart aranmamıştır. Örneğin, boşanmada iki şahit tutulması gerektiği hakkındaki 65/Talak sûresinin ikinci âyeti şöyledir: "içinizden de iki adil şahit getirin ve şahitliği de Allah için yapın".

b. Miras Meselesi

4/Nisa suresinin 11.âyetinde Kur'an müminlere mi­ ras paylaşımında şöyle bir tavsiyede bulunur: "Allah çocuklarınız hakkında erkeğe iki kızın hissesi kadar tavsiye eder." Bu paylaşmanın hukukî (kanuni) bir eşitsiz­ lik olduğu açık olmakla birlikte âyetin indiği dönemde Kur'an'ın kadın ve erkeğe yüklediği sorumluluk ve mükellefiyetler, başka yollardan kadına tanınan haklar gözönünde bulundurulmazsa yanlış yorumlanır. "Arap toplumunda ailenin anne ve babanın bakımı ile ilgili bütün yükümlülüklerin ve bugün adına "sosyal güvenlik" dediğimiz bütün hususların kocanın omuzlarında olduğu dikkate alınırsa mirasta erkek çocuğun payının kızınkinin iki katı olması gerekir."4 7

Kızın ekonomik şartlara ve örfe uygun olarak evlendiği erkekten alacağı ücret (mehir) bir y a n a4 8

kadının beslenme, barınma, giyinme, isterse çocuğunu ücretle emzirme vs. her türlü ihtiyacını karşılamanın yük­ lendiği4 9 bir hukukî yapıda kızın babasının mirasından

erkek kardeşinin yarısı kadar hisse alması gayet normaldir (âdildir). Çünkü iki hisse alan erkek kardeş de evleneceği kadına karşı aynı mali yükümlülükleri

üstlenecektir. Ayrıca ihtiyarlayan anne ve babaların bakımı da erkek çocuğun üzerindedir.5 0 Gelenekçi âlim­

ler kadın ve erkeğin sorumluluk ve mükellefiyetlerinin sosyal yapı ve üretim ilişkilerinden bağımsız olarak ebe­ di olduğuna inandıkları için paylaşımın geçerliliğinin de ebedi olduğunu savunurken modernist müslüman düşünürler sorumluluk ve mükellefiyetlerin antropolojik yapı kadar sosyal yapı ve üretim ilişkilerinden de kay­ naklandığını savundukları için paylaşımın toplumsal şart­ lara ve değişmelere paralel olarak değişebileceği kanâtindedirler.5 1

c. Aile Reisinin Erkek Olması ve Kadının Kocasına İtaat Mecburiyeti

Türk aile hukuku da dahil dünyanın birçok yerinde hâlâ geçerlilikte olduğu gibi, Kur'an'a göre de aile reisi erkektir. Bunun delili 4/Nisa sûresinin 34.âyetindeki "Erkekler kadınlar üzerinde hâkim ve âmirdirler" ifade­ sidir. Ayrıca 2/Bakara sûresinin 228.âyetinde "Kadınların erkekler üzerinde haklan vardır" ifadesinden sonra gelen "Erkeklerin bir derece üstünlükleri vardır" ifadesi de bu hukukî üstünlüğü ifade eder. Yoksa şeref ve fazilet bakımından erkeğin kadından üstün olduğunu d e ğ i l5 2 ik­

tibas ettiğimiz birinci âyetteki "amir" "hakim" olarak çevrilen Arapça mübalağalı fail kalıbındaki "kavvâm" sı­ fatı, koruyan işlere iyi bakan, reis, idareci gibi anlamlara gelir.5 3 Ayetin devamı erkeğin bu konumunu sağlayan iki

farklı husustan bahseder. Birincisi, "Allah'ın bazı insanları diğer bazılarından üstün (faddala) kılmasından" ifadesidir ki bu "üstünlüğün" ahlakî anlamda bir şeref ve fazilet üstünlüğü değil, erkeğin antropolojik yapısının sertlik, dayanıklılık, azim, sebat, direniş gibi yönlerden kadından üstün olması demektir.5 4 Nitekim insanlık tarihi boyunca

ülkelerin ve yerleşim yerlerinin güvenliğini sağlayan ve bunun için gerekirse savaşan ordular hep erkeklerden oluşmuştur. Örneğin, Kur'an erkeklere şöyle seslenir: "Size ne oluyor ki 'Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu yer­ den çıkar, katından bize bir sahip çıkan yardımcı gönder" diyen ihtiyar erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda ve Allah yolunda savaşa çıkmıyorsunuz? (4/Nisa, 75).

4 3T a b e r i , 3 / 1 2 5 - 1 2 6 ; R a z i , T e f s i r - i K e b i r , 2 / 5 5 2 - 5 5 3 . 4 4R a h m a n , Islâmi Ç a ğ d a ş l a ş m a : A l a n ı , M e t o d u v e A l t e r n a t i f l e r i ( Ç e v : B . D e m i r k o l ) ; Islâmi A r a ş t ı r m a l a r ( F a z l u r R a h m a n ö z e l s a y ı s ı C . 4 , S a : 4 , 3 1 8 ) . 4 5R a h m a n , A n a K o n u l a r ı y l a K u r ' a n ( Ç e v : A l p a r s l a n A ç ı k g e n ç ) . A n k . 1 9 8 7 , 1 2 5 - 1 2 6 . 46G a r a u d y , i s l â m v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 3 . A y r ı c a B k z . G a r a u d y , i s ­ lâm v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 3 . A y r ı c a B k z . P r o f . D r . S a l i h A k d e m i r , " T a r i h B o y u n c a v e K u r ' a n ' d a K a d ı n " T ü r k Y u r d u , C i l t : 1 1 , S a y ı : 4 7 , 3 0 - 3 5 . 4 7G a r a u d y , islâm v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 3 . 4 84 / N i s a , 2 4 - 2 5 ; 5 / M a i d e , 5 ; 3 3 / A h z a p , 5 0 ; 6 0 / M u m t e h i n e , 1 0 . 4 92 / B a k a r a , 2 3 3 ; 4 / N i s a , 3 4 . 5 01 7 / l s r a , 2 3 - 2 4 . 5 1 R a h m a n , A n a K o n u l a r ı y l a K u r ' a n , 1 3 1 . 5 2T a b e r i , C a m i u ' l - B e y a n , 2 / 4 5 4 ; Z e m a h ş e r i , K e ş ş a f , 1 / 2 7 2 ; Y a z ı r , K u r ' a n D i l i , 2 / 1 3 4 9 . 5 3l b n i M a n z u r , L i s a n u ' l - A r a b , 1 2 / 5 0 2 . 5 4Z e m a h ş e r i , K e ş ş a f , 1 / 5 0 5 ; R a z i , T e f s i r - i K e b i r , 3 / 3 1 6 ; Y a z ı r , K u r ' a n D i l i , 2 / 1 3 5 0 . J O U R N A L OF ISLAMIC R E S E A R C H V O L : 10, NO: 4, 1997 301

(7)

yazımın ise şahitler huzurunda olması gerekir: "Erkeklerinizden iki şahit tutun, eğer iki erkek şahit bula­ mazsanız, şahitliklerinden razı olacağınız bir erkek -biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatması için- iki kadın olabilir. Şahitler çağırıldıklarında şehadetten çekinmesinler".

Yüzeysel olarak bakıldığında burada kadına güven­ sizliğin temeli olan hafıza zayıflığının kadının doğasında devamlı olarak bulunan Antropolojik bir eksiklik olarak kabul edildiği düşünülebilir. Geleneksel yorumcular bu kanâttedir.4 3 Halbuki tarihi yorumu benimsemiş düşünür­

ler bu zaafiyetin yalnız ekonomik alanla ilgili ve kadının o günkü şartlarda ekonomik hayatla direkt ilgilenmemesin­ den doğan geçici bir zaafiyet olduğu görüşünü benimsi­ yorlar. "Bu durum, Peygamber döneminde Arabistan'ın sosyolojik çevresinin açık bir izahıdır. Ve mümkün olduğunca doğru delil ortaya koymada İsrar anlamını taşır".4 4 "Burada bir erkek yerine iki kadın şahit tutul­

masının nedeni, o günlerde bu tip alış-verişlerde kadınlar genel olarak şahitlik yapmaya alışkın olmadıkları için erkeklerden çok daha "unutkan" olacakları kabul edilmiştir. Kadının şahitliğinin erkeğinkinden daha az kıymetli sayılması, kadının ticarî işlerde hafızasının daha zayıf olmasına bağlandığı için kadınlar bu konuda alışkanlık kazanınca ki bu yanlış bir şey olmamakla be­ raber toplumun yararına olduğu için, onların şahitliği de erkeklerinkine denk sayılabilir."4 5 Garaudy ise bu konuda

şöyle der: "Kadınların sosyal hayata katılmadıkları bir toplumda toplumsal işlerin idaresini tekellerinde bulun­ duran erkeklere nisbetle kadınların tecrübeleri açısından eksik ve özürlü bulunmaları doğru olabilir."4 6

Ancak diğer hukukî sorunlardaki şahitliklerde bu şart aranmamıştır. Örneğin, boşanmada iki şahit tutulması gerektiği hakkındaki 65/Talak sûresinin ikinci âyeti şöyledir: "içinizden de iki adil şahit getirin ve şahitliği de Allah için yapın".

b. Miras Meselesi

4/Nisa suresinin 11.âyetinde Kur'an müminlere mi­ ras paylaşımında şöyle bir tavsiyede bulunur: "Allah çocuklarınız hakkında erkeğe iki kızın hissesi kadar tavsiye eder." Bu paylaşmanın hukukî (kanuni) bir eşitsiz­ lik olduğu açık olmakla birlikte âyetin indiği dönemde Kur'an'ın kadın ve erkeğe yüklediği sorumluluk ve mükellefiyetler, başka yollardan kadına tanınan haklar gözönünde bulundurulmazsa yanlış yorumlanır. "Arap toplumunda ailenin anne ve babanın bakımı ile ilgili bütün yükümlülüklerin ve bugün adına "sosyal güvenlik" dediğimiz bütün hususların kocanın omuzlarında olduğu dikkate alınırsa mirasta erkek çocuğun payının kızınkinin iki katı olması gerekir."4 7

Kızın ekonomik şartlara ve örfe uygun olarak evlendiği erkekten alacağı ücret (mehir) bir y a n a4 8

kadının beslenme, barınma, giyinme, isterse çocuğunu ücretle emzirme vs. her türlü ihtiyacını karşılamanın yük­ lendiği4 9 bir hukukî yapıda kızın babasının mirasından

erkek kardeşinin yarısı kadar hisse alması gayet normaldir (âdildir). Çünkü iki hisse alan erkek kardeş de evleneceği kadına karşı aynı mali yükümlülükleri

üstlenecektir. Ayrıca ihtiyarlayan anne ve babaların bakımı da erkek çocuğun üzerindedir.5 0 Gelenekçi âlim­

ler kadın ve erkeğin sorumluluk ve mükellefiyetlerinin sosyal yapı ve üretim ilişkilerinden bağımsız olarak ebe­ di olduğuna inandıkları için paylaşımın geçerliliğinin de ebedi olduğunu savunurken modernist müslüman düşünürler sorumluluk ve mükellefiyetlerin antropolojik yapı kadar sosyal yapı ve üretim ilişkilerinden de kay­ naklandığını savundukları için paylaşımın toplumsal şart­ lara ve değişmelere paralel olarak değişebileceği kanâtindedirler.5 1

c. Aile Reisinin Erkek Olması ve Kadının Kocasına İtaat Mecburiyeti

Türk aile hukuku da dahil dünyanın birçok yerinde hâlâ geçerlilikte olduğu gibi, Kur'an'a göre de aile reisi erkektir. Bunun delili 4/Nisa sûresinin 34,âyetindeki "Erkekler kadınlar üzerinde hâkim ve âmirdirler" ifade­ sidir. Ayrıca 2/Bakara sûresinin 228.âyetinde "Kadınların erkekler üzerinde hakları vardır" ifadesinden sonra gelen "Erkeklerin bir derece üstünlükleri vardır" ifadesi de bu hukukî üstünlüğü ifade eder. Yoksa şeref ve fazilet bakımından erkeğin kadından üstün olduğunu d e ğ i l5 2 ik­

tibas ettiğimiz birinci âyetteki "amir" "hakim" olarak çevrilen Arapça mübalağalı fail kalıbındaki "kavvâm" sı­ fatı, koruyan işlere iyi bakan, reis, idareci gibi anlamlara gelir.5 3 Ayetin devamı erkeğin bu konumunu sağlayan iki

farklı husustan bahseder. Birincisi, "Allah'ın bazı insanları diğer bazılarından üstün (faddala) kılmasından" ifadesidir ki bu "üstünlüğün" ahlakî anlamda bir şeref ve fazilet üstünlüğü değil, erkeğin antropolojik yapısının sertlik, dayanıklılık, azim, sebat, direniş gibi yönlerden kadından üstün olması demektir.5 4 Nitekim insanlık tarihi boyunca

ülkelerin ve yerleşim yerlerinin güvenliğini sağlayan ve bunun için gerekirse savaşan ordular hep erkeklerden oluşmuştur. Örneğin, Kur'an erkeklere şöyle seslenir: "Size ne oluyor ki 'Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu yer­ den çıkar, katından bize bir sahip çıkan yardımcı gönder" diyen ihtiyar erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda ve Allah yolunda savaşa çıkmıyorsunuz? (4/Nisa, 75).

4 3T a b e r i , 3 / 1 2 5 - 1 2 6 ; R a z i , T e f s i r - i K e b i r , 2 / 5 5 2 - 5 5 3 . 4 4R a h m a n , i s l â m i Ç a ğ d a ş l a ş m a : A l a n ı , M e t o d u v e A l t e r n a t i f l e r i ( Ç e v : B . D e m i r k o l ) ; İ s l â m i A r a ş t ı r m a l a r ( F a z l u r R a h m a n ö z e l s a y ı s ı C . 4 , S a : 4 , 3 1 8 ) . 4 5R a h m a n , A n a K o n u l a r ı y l a K u r ' a n ( Ç e v : A l p a r s l a n A ç ı k g e n ç ) . A n k . 1 9 8 7 , 1 2 5 - 1 2 6 . 4 6G a r a u d y , i s l â m v e İ n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 3 . A y r ı c a B k z . G a r a u d y , i s ­ l â m v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 3 . A y r ı c a B k z . P r o f . D r . S a l i h A k d e m i r , " T a r i h B o y u n c a v e K u r ' a n ' d a K a d ı n " T ü r k Y u r d u , C i l t : 1 1 , S a y ı : 4 7 , 3 0 - 3 5 . 4 7G a r a u d y , i s l â m v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 3 . 4 84 / N i s a , 2 4 - 2 5 ; 5 / M a i d e , 5 ; 3 3 / A h z a p , 5 0 ; 6 0 / M u m t e h i n e , 1 0 . 4 92 / B a k a r a , 2 3 3 ; 4 / N i s a , 3 4 . 5 01 7 / l s r a , 2 3 - 2 4 . 5 1 R a h m a n , A n a K o n u l a r ı y l a K u r ' a n , 1 3 1 . 5 2T a b e r i , C a m i u ' l - B e y a n , 2 / 4 5 4 ; Z e m a h ş e r i , K e ş ş a f , 1 / 2 7 2 ; Y a z ı r , K u r ' a n D i l i , 2 / 1 3 4 9 . 5 3l b n i M a n z u r , L i s a n u ' l - A r a b , 1 2 / 5 0 2 . 5 4Z e m a h ş e r i , K e ş ş a f , 1 / 5 0 5 ; R a z i , T e f s i r - i K e b i r , 3 / 3 1 6 ; Y a z ı r , K u r ' a n D i l i , 2 / 1 3 5 0 . J O U R N A L OF ISLAMIC R E S E A R C H V O L : 10, NO: 4, 1997 301

(8)

Erkeğin "üstünlük" konumunu sağlayan diğer husus ise âyetin devamında şöyle zikredilir: "Mallarından kadın­ lar için harcamalarından dolayı" işte gelenekçi alimlerle modernist müslüman düşünürlerin ayrıldıkları nokta bur-da ortaya çıkar. Gelenekçi yorumcular bu ifadenin ortaya koyduğu erkek egemen ekonomik yapının ilelebed de­ vam edeceğine inandıkları için erkeğin aile içindeki ege­ menliğinin de (üstünlüğün amirliğin) devam edeceği kanaatindedirler. Halbuki bir modernist müslüman düşünür bu cümlenin taşıdığı hükmün kısmen belli bir üretim biçiminin ve toplumsal yapının yansıması olduğu kanaatini taşıdığı için şöyle diyor: "şayet bir kadın maddî yönden mesela miras yoluyla veya çalışıp kazanmakla bağımsızlaşır ve evinin geçimine katkıda bulunursa erkeğin bu yönden olan üstünlüğü (hakimiyeti, amirliği) o ölçüde azalır."5 5 "Erkeğin 'öndeliğini' (kavvam) açıklayıcı

bu bilgiler (bahsettiğimiz iki husus) bu öndeliğin belli bir aile yapısına bağlı olduğunu gözler önüne seriyor."5 6

Ayetin devamında kadının serkeşlik etmesi (nuşûz) durumunda itaatin sağlanması için hafifçe tokatlamaya varan bir seri cezalandırmalar tavsiye ediliyor. Bu durum­ da iki sorun ortaya çıkıyor: Tokatlamaya varan ceza­ landırmayı gerektiren serkeşlik, karşı çıkma, isyan e t m e5 7 anlamına gelen 'Nüşûz'un hukukî alanı nedir?

İ-kincisi ise, kadının kocasına itaat etmesi gereken ko­ canın hak buyruk ve tasarruf alanı nedir?

Bu sorulara cevap verebilmek için "Kadınların ko­ caları üzerinde olduğu gibi kocaların da kadınlar üzerinde hakkı vardır." (2/Bakara, 228) âyetindeki karşılıklı hak­ ların somut içeriklerinin neler olduğunu bilmemiz gerekir, islâm hukukçularına göre karşılıklı hak ve ödevler özet olarak şöyledir:

1. Kocanın Karıya Karşı Ödevleri a. iyi muamele

b. Eşit muamele c. Zifafı gerçekleştirme d. Birlikte oturma

2. Kocanın Karı Üzerindeki Haklan a. ikametgah tesbit hakkı

b. Karının evden çıkışını kontrol hakkı

c. Karının eve ziyaretçi kabulünü yasaklama hakkı d. Karıyı birlikte seyahate götürme h a k k ı5 8

3. Karının Kocaya Karşı Ödevleri a. Kocaya itaat

b. Birlikte oturma

c. Özürü olmadıkça cinsi münasebetten kaçınmama d. Kocaya sadakat

e. Evin ve eşin mallarını korumaya ihtimam göster­ mek.

4. Karının Koca Üzerindeki Hakları

a. Kendine iyi muamele edilmesini istemek. b. Birden fazla evli ise gecelerin eşit paylaşımını is­ temek.

c. Anne, baba ve yakın akrabayı ziyaret ede­ bilmek.5 9

'Naşize'lik ancak yukarıdaki "karının kocaya karşı ödevleri başlığı altındaki hususları yerine getirmediği, bir de kocanın karıya karşı olan haklarına karşı çıktığı z a ­ man ortaya çıkar.6 0 Nüşûz, karının kocaya karşı ödevi

olarak sayılan itaatin ortadan kalkmasıdır. Eğer erkek de karısına karşı olan ödevlerini yerine getirmezse Kur'an bu durumu da 'Nuşûz' olarak değerlendirir. Bu durumda yapılacak şey ise anlaşmaya çalışmaktır.6 1

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki erkeğin aile reis­ liği, üstünlüğü veya öndeliği, onun ahlakî (şeref, fazilet) değerinden değil, antropolojik yapısının ve ekonomik konumunun doğurduğu ehliyetinden kaynaklanır. Tarihsel ve toplumsal değişme neticesinde kadının eğitim se­ viyesinin yükseltilmesi ve ekonomik özgürlüğünü kazandığı oranda -ortadan kalkmamak üzere- erkeğin egemenliği, öndeliği, üstünlüğü aşağıya doğru çekilebilir.

d. Boşanma Hakkının Genelde Erkeğe Tanınmış Olması

islâm hukukunda evlenme sırasında kadının kendine boşanma hakkının verilmesini şart koşması ve evlendikten sonra isterse kocanın bu hakkı kadına ver­ mesi dışında boşanma hakkı genelde erkeğe veril­ miştir.6 2 Bundan önce Kur'an'da da boşama hakkının

genel olarak erkeğe verildiği rahatça görülebilir. Çünkü boşanmadan bahseden âyetlerin çoğunda fail erkek, me-ful ise kadındır.6 3 Bunun nedenlerini tahlile geçmeden şu

gerçeği belirtelim ki Kur'an, kadına boşanma hakkını tanımıştır. Konuyla ilgili âyet şöyle: "Eğer Allah'ın koy­ duğu sınırları koruyamamaktan korkarsanız o zaman kadının boşanmak için (kocasından aldığı malı ona (geri) ödemesinde (veya hakkından vazgeçmesinde) bir sakın­ ca yoktur." (2/Bakara, 229) Ayette geçen "iftedet" fiilinin anlamı, kadının boşanması için, evlenirken kocasından aldığı ücreti (mehir) geri ödemektir, islâm hukuku da bu ödemenin cinsi miktarı, zamanı teferruatlı olarak tartışılmıştır.6 4 Fakat bu hakkın Hz.Muhammed döne­

mindeki fiili tatbikatı, ödenenin "mehir" olarak alınan ücret olduğunu gösteriyor: Bir kadın Hz.Muhammed'e gelerek kocasından boşanmak istediğini söylemiş, Peygamberizim de kadına bunun gerekçesini sorunca kadın, kocasına bir erkek gurubu içinde baktığında onun

5 5R a h m a n , A n a K o n u l a r ı y l a K u r ' a n , 1 2 7 . 5 6G a r a u d y , İ s l â m v e i n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 4 . 5 7l b n M a n z u r , L i s a n u ' l - A r a b , 5 / 4 1 8 . 5 8C i n , P r o f . D r . H a l i l , i s l â m v e O s m a n l ı H u k u k u n d a E v l e n m e , K o n y a , 1 9 8 8 , 1 7 6 v d . 5 9C i n , P r o f . D r . H a l i l , a . g . e . , 1 8 2 v d . 6 0T a b e r i , C a m i u ' l - B e y a n , 5 / 6 2 ; Z e m a h ş e r i , K e ş ş a f , 1 / 5 0 6 ; R a z i , T e f s i r - i K e b i r , 3 / 3 1 7 . 6 14 / N i s a , 1 2 8 . 6 2K a r a m a n , H a y r e t t i n , M u k a y e s e l i İ s l â m H u k u k u , i s t . , 1 9 8 2 , 1 / 2 9 6 . 6 32 / B a k a r a , 2 3 0 - 2 3 7 ; 3 3 / A h z a p , 4 9 ; 6 5 / T a l a k , 1 ; 6 6 / T a h r i m , 5 . 6 4l b n R ü ş d , E b u V e l i d M u h a m m e d b . A h m e t , B i d a y e t u ' l - M ü c t e h i d . K a h i r e ? , 2 / 5 5 v d . 302

(9)

çok kısa boylu, sıska, yüzü siyah ve çirkin olduğunu görünce ona olan bağlılığının kaybolduğunu ve onunla beraberliğini sürdürmenin imkansız olduğunu söyler. Bunun üzerine Hz.Peygamber kadına ondan mehir olarak aldığı ücreti geri ödeyip ödemiyeceğini sorar. Kadın da kocasından ücret (mehir) olarak bir bahçe aldığını ve bunu hemen ödemeye hazır olduğunu eğer is­ terse fazla bir şeyler de verebileceğini söyler. Hz.Peygamber bahçeyi geri vermek şartıyla bu çifti boşar.6 5

Geçimsizlik durumunda boşanmadan önce hakeme başvurmanın emredilmesi,6 6 erkeğin boşama yetkisini

önemli ölçüde sınırlayan hukuki bir ara durumdur. Sorun çözülmez de erkek kesin olarak boşanmaya karar verirse daha önce şahidlik bahsinde değindiğimiz gibi iki şahit getirilecektir: "İçinizden de iki adil şahid tutun" (65/Talak, 2) şahidlik hukuki bir durum olduğuna göre erkek keyfi olarak istediği anda karısını boşayamaz demektir. Boşanmada şahit çağırılması emri, modern hukuktaki boşanmada "Hakimin selahiyeti'nin o şartlarda basit bir uygulaması olarak yorumlanabilir.6 7

Kur'an'da boşanma hakkının genelde erkeğe veril­ miş olmasını anlamaya çalışırken kimi İslâm hukukçu­ larının yaptığı gibi erkeğin bu hakkı daha doğru kul­ lanacağı ise fıtrî bazı yetersizliklerinden dolayı bu hakkı su-i istimal edebileceği6 8 türden temelsiz iddialar ileri

sürme yerine boşanmanın erkekten çok kadını mağdur edeceği gerçeğini kabul ederek olayın nedenini Arap toplumunun erkek egemen yapısının tabii bir yansıması olarak görmek daha doğru olur. Her ne kadar miras ve mehir yolu ile kendine ait bir mal varlığı olsa bile bunu ticaret veya herhangi bir ekonomik faaliyet yoluyla fiilen çoğaltma imkanından büyük ölçüde yoksun olan, diğer deyimle ekonomik özgürlüğü olmayan kadının erkeği (ko­ casını) boşamasından bahsetmek oldukça zordur.

e. Müslüman Kadının Ehl-i Kitap

(Hıristiyan-Yahudi) Erkekle Evlenme Yasağı Kur'an müslüman erkek ve kadınların müşriklerle evlenmesini kesinlikle yasaklamıştır.6 9 Fakat müslüman

erkeklerin Kitap ehli kadınlarla evlenmesine müsade edilmiştir: "... sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları -zina etmeksizin gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helaldir" (5/Maide, 5).

Müslüman kadının kitap ehli bir erkekle evlenmesi ise islâm hukukçularınca yasaklanmıştır.7 0 Burada da

açıkça hukukî bir eşitsizlik mevcuttur, islâm hukukçu­ larının bu yasağı koymada delil olarak kullandıkları ayet 60. Mümtehine sûresinin onuncu âyetidir. Âyet şöyledir: "Ey inananlar, inanmış kadınlar hicret ederek size gelirse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah on­ ların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduk­ larını öğrenirseniz inkarcılara (küffar) geri vermeyin. Bu kadınlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal ol­ mazlar. Onların bu kadınlara verdiklerini geri verin. Eğer daha sonra bunların mehirlerini verirseniz sizin bunlarla evlenmenizde bir sakınca yoktur."

Bu ayetin içinde olduğu sûre Medine'de nazil ol­ muştur. Âyette bahsedilen hicret'de Mekke'den yapıl­ maktadır. Çünkü bu sırada Mekke müşriklerin kont-rolündedir. Âyette geçen "küffar" nitelemesi ise teknik bir terim olup müşriklere ve kitap ehline hem ayrı ayrı, hem de birlikte sıfat olarak kullanılmaktadır.7 1 Yukardaki

âyette de müşriklere sıfat olarak kullanılmaktadır. Çünkü bilindiği gibi Mekke'de oturanların hemen tamamı müşrik­ tir. O civardaki Yahudi ve Hıristiyanlar çoğunlukla Medine'de oturmaktadırlar. Bu nedenle bahsi geçen âyetteki yasaklama, müşriklerle olan evlenme yasağının pratik bir uygulamasıdır. Dolayısıyla müslüman bir kadının kitap ehli bir erkekle evlenemeyeceğine dair Kur'an'da sarih bir yasağın olmadığı kanaatindeyiz.

islâm hukukçularının "icma" ile aldıkları bu yasak kararının ideolojik ve politik nedenlerine gelecek olursak öncelikle aile reisi erkek olduğu için itaat etme durumun­ da olacak müslüman kadının dini vecibelerini yerine ge­ tirmesi tehlikeye düşerek kültürel asimilasyon yoluyla müslüman bir ferdin kaybedilmesi sözkonusudur. İkincisi, doğacak çocuklar neseb yönünden babaya bağlı olacağı için çocuklara dini (islâmi) kimlik verme de imkânsızlaşa-bilir.7 2 Kadının tarihsel konumu açısından bu

gerekçelerin doğru olduğu kanaatindeyiz. 6. S O N U Ç

Garaudy'nin dediği gibi "erkek hakimiyetine dayalı altı bin yıllık ataerkil toplum yapısından bu yana insanlık kadın boyutu yönünden kötürümdür."7 3 Bu süreç

içerisinde peygamberlerin yaptıkları olumlu katkılar, erkeklerin "güçlü" oluşları nedeniyle kısa sürede yok edilmiştir. Bu kanaatimiz büyük ölçüde son Peygamber'den sonrası süre için de geçerlidir. Bu sürecin Kur'an'ın kadına verdiği ahlakî -toplumsal konum açısından bilimsel bir kritiğini yapmak ayrı ve büyük bir sorumluluktur. Fakat kadın sorununun islâm'ın (Kur'an ve sahih sünnet) "yumuşak karnı" olmaktan çıkarılıp "mefahir kaynağı" haline getirilmek isteniyorsa, temel metinlerdeki (Kur'an, Hadis) kadın-erkek ilişkileri üzerine söylenenleri, tarihsel bağlamında, cinslerine eşitliği kadar farklılığı, cinslerin fonksiyonel bütünleyiciliği ve nihayet Arap dilinin erkeksi yapısı gözönünde bulundurularak an­ lamaya çalışmalıdır. b bK u r t u b î , E b u A b d u l l a h M u h a m m e d , C â m i u ' l - A h k â m , K a h i r e , 1 9 3 6 , 3 / 1 3 9 . Ibni R ü ş d , B i d a y e , 2 / 5 5 . 6 64 / N i s a , 3 5 , b u â y e t i n k l a s i k İ s l â m h u k u k u n d a k i c e v a z o l a r a k y o r u m u i ç i n B k z . i b n R ü ş d , B i d a y e , 3 / 6 0 , A t a y , b u y o r u m u n y a n l ı ş o l d u ğ u n u i d d i a e d e r e k e m r i n h u k u k i bir f o r m o l a r a k k a n u n l a ş t ı r ı l m a s ı g e r e k t i ğ i n i s a v u n u r . H . A t a y , İ s l â m H u k u k F e l s e f e s i A n k . , 1 9 8 5 , ( G i r i ş , 1 4 ) . 6 7B k z . A t a y , a . g . e . , 1 2 , 1 3 . 6 8K a r a m a n , İ s l â m H u k u k u , 2 5 6 ' ; C i n , i s l â m d a E v l e n m e , 1 1 3 . 6 92 / B a k a r a , 2 2 1 ; 6 0 / M ü m t e h i n e , 1 0 . 7 0l b n i R ü ş d , B i d a y e , 2 / 3 6 ; K a r a m a n , İ s l â m H u k u k u , 1 / 2 5 6 . 7 11 0 9 / K a f i r u n , 1-3; 9 8 / B e y y i n e , 1 . 7 2B k z . C i n , İ s l â m d a E v l e n m e , 1 1 3 , 1 1 4 . 7 3G a r a u d y , i s l â m v e İ n s a n l ı ğ ı n G e l e c e ğ i , 1 4 1 . J O U R N A L OF ISLAMIC R E S E A R C H V O L : 10, NO: 4, 1997 303

Referanslar

Benzer Belgeler

İşte bu sayılamaz sonsuz olan kümenin eleman sayı- sı, sayılabilir sonsuz dediğimiz kümenin (doğal sayılar ör- neğin) elemen sayısından daha büyüktür ve bu kümenin

Bağlamanın Telli Kur an bağlama eşliğinde icra edilen manzum metinlerin ayet kabul edildiği bu geleneksel yapının dejenerasyona uğradığı bir başka alan

[r]

Dünyanın dört bir yanında yüzyıllardır, farklılaşma ve ayrışmanın sosyal ve kültürel simgeleriyle, bahsi  geçen  bu  farklılaşmanın  içindeki  erkek 

RESUL KUR’AN’NIN KUR’AN TEFSİRİ OLAN DİP NOTLARIN ALTINDAKİ İLAVE DİP NOTLAR, KUR’AN’DAKİ DİN İLE UYDURULAN DİN ARASINDAKİ O KONUDAKİ FARKIN SERGİLENMESİ

Kur‟an-ı Kerim insanın yaratılıĢı ve insanın yeryüzündeki yaĢamı hakkında ayet-i kerimelerde açıklamalarda bulunmuĢtur. Bu baĢlıkta, insanın

devlet başkanının, hâkimin, velâyet ve vesâyet ehliyeti için büyük günah- lardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrar etmemek ve farzları yerine getir- mek

“مأ” için üç değil; iki anlamdan söz etmek daha doğru olur. Çünkü “مأ”de ya soru sormak ya da bilgi vermek mevzu bahistir. Kutrub, üçüncü sırada “لا” atıf