• Sonuç bulunamadı

Edirne kent nüfusunda yeme davranışı ve etkileyen faktörler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Edirne kent nüfusunda yeme davranışı ve etkileyen faktörler"

Copied!
61
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi

Prof. Dr. H. Nezih DAĞDEVİREN

EDİRNE KENT NÜFUSUNDA YEME DAVRANIŞI

VE

ETKİLEYEN FAKTÖRLER

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Gülhan BOZOKLU

(2)

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimim boyunca gösterdiği her

türlü destek ve yardımlarından dolayı Trakya Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve tez danışmanım Prof. Dr. H. Nezih Dağdeviren’e, yardımlarını ve katkılarını esirgemeyen Doç. Dr. Ayşe Çaylan’a, Doç. Dr. Serdar Öztora’ya ve Yrd. Doç. Dr. Önder Sezer’e, eğitimimde emeği geçen tüm hocalarıma, sevgili aileme ve birlikte çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ

... 1

GENEL BİLGİLER

... 3

YEME DAVRANIŞI ... 3

YEME DAVRANIŞI TEORİLERİ ... 4

BİRİNCİ BASAMAKTA YEME DAVRANIŞININ DEĞERLENDİRİLMESİ ... 6

YEME BOZUKLUKLARI ... 6

OBEZİTE ... 13

DEPRESYON ... 14

YEME BOZUKLUKLARI, OBEZİTE VE PSİKİYATRİK EŞ TANI ... 15

BENLİK SAYGISI ... 16

BİRİNCİ BASAMAKTA OBEZİTE YEME DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ ... 17

GEREÇ VE YÖNTEMLER

... 19

BULGULAR

... 24

TARTIŞMA

... 35

SONUÇLAR

... 39

ÖZET

... 41

SUMMARY

... 43

KAYNAKLAR

... 45

EKLER

(4)

SİMGE VE KISALTMALAR

AN : Anoreksiya Nervoza

BDÖ-BB : Birinci Basamak için Beck Depresyon Ölçeği BKİ : Beden Kitle İndeksi

BN : Bulimiya Nervoza

BTAYB : Başka Türlü Adlandırılamayan Yeme Bozuklukları

DEBQ : The Dutch Eating Behaviour Questionnaire (Hollanda Yeme Davranışı Anketi)

DSM IV-TR : The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (Ruhsal

Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) Tanı Ölçütleri El Kitabı

DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü GYS : Gece Yeme Sendromu

(5)

GİRİŞ VE AMAÇ

Fiziksel ve psikososyal işlevsellikte anlamlı bozulmayla sonuçlanan anormal yeme alışkanlıkları olarak tanımlanan yeme davranışı bozuklukları ve obezite tüm dünyada ve Türkiye’de önemli bir halk sağlığı sorununu oluşturmaktadır.

Obezite DSM IV-TR ‘de yeme bozuklukları sınıflaması içerisinde yer almasa da çağımızın sorunlu yeme davranışı bozukluğudur ve bir çok çalışmada yeme bozuklukları içinde ki bazı sendromlarla ilişkilendirilmiştir. Hem yeme bozuklukları hem de obezite öncelikle birinci basamak hekimlerince karşılaşılan, potansiyel olarak yaşamı tehdit edebilecek olumsuz psikolojik ve tıbbi sonuçlara neden olabilen ve erken tanı ve tedavi ile daha iyi iyileşme oranlarına sahip olduğu belirlenen ciddi hastalıklardır. Yeme bozuklukları ve obezitenin tanı ve tedavisi kadar hastalığa neden olan etkenlerin saptanması da önem taşır ve bu nedenlerin saptanması için öncelikle bireylerdeki yeme davranışları değerlendirilmelidir.

Yeme bozukluğu hastalarının birçoğu ve obez bireyler sorunlarının başlangıç evresinde uzun bir süre gerekli sağlık bakımını alamazlar. Aile hekimlerinin bu konudaki farkındalık ve bilgilerinin arttırılmasıyla bu eksiklik giderilebilinir. Obezite şikayeti ile gelen ve yeme bozukluğu olan bireylerin tanı, takip ve tedavi sürecinde aile hekimi, psikiyatr ve beslenme uzmanını içeren bir ekip yaklaşımı gereklidir. Aile hekimi ekibin merkezinde bulunarak, özel yaklaşım gerektiren durumlar dışında hastaların takip ve tedavisinin düzenli olarak yürütülmesinde temel sorumluluğu alacaktır. Aile hekimi; yeme davranış bozukluğu tespit edilen hastaların tedavi sürecinde beslenme durumu ve vücut ağırlığını izlemeli, oluşabilecek tıbbi komplikasyonları değerlendirerek gerekli önlemlerin alınmasını sağlamalı ve ekibin diğer üyelerinin tedaviye katılımlarının koordinasyonunu yürütmelidir (1).

(6)

Etyoloji ve epidemiyolojiye ilişkin yapılan birçok çalışmada düşük benlik saygısının ve depresyonun yeme davranışını etkilediği gösterilmiştir.

Bu çalışmada Edirne il merkezi 18 yaş ve üzeri erişkin nüfusunda yeme davranışı ve etkileyen faktörler ile benlik saygısı, depresyon ve yeme davranışının birbirleriyle ilişkileri araştırılarak birinci basamak hekimlerinin bütüncül yaklaşımla yeme davranışı bozukluklarını ve obeziteyi erken evrede tanımaları, hastalarının tıbbi bakımını sağlamaları ve kanıta dayalı tedavilerini yönetmelerine yönelik veri ve sonuçlara ulaşılması amaçlanmaktadır.

(7)

GENEL BİLGİLER

YEME DAVRANIŞI

Beslenme; hayati fonksiyonların yerine getirilebilmesi, sağlığın korunması, büyüme, gelişme, verimli ve uzun süre yaşamın devamı için alınması gerekli olan besin öğelerini, yeterli miktarda, besin değerini yitirmeden, sağlığı bozucu hale getirmeden alarak dengeli olarak tüketmektir (2).

Hayatın ilk aşamalarından itibaren başka hiçbir hayati fonksiyon insan gelişiminde yeme kadar önemli değildir (3). Yeme sadece biyolojik gelişim ve fizyolojik fonksiyonların gereksiniminin sağlaması için değildir (4).

Diğer davranışlar gibi yemek yeme de bir davranış şeklidir. Yemek yeme fizyolojik boyutu olan ve öğrenilerek geliştirilebilen bir davranıştır (5).

Psikolojik olarak incelendiğinde yeme davranışı yalnızca beslenme olayını ifade etmemektedir. Ruhsal durumla yeme miktarı, yeme sıklığı ve yemek seçimi arasında fizyolojik ihtiyaçlardan bağımsız bir ilişki bulunmaktadır. İnsanda yeme davranışının neşe, üzüntü, anksiyete ve öfke gibi farklı duygulara göre değişiklik gösterdiği yaygın kabul görmektedir. Yeme davranışı bilişsel, sosyal, motor ve duygusal gelişmelerin merkezi ve çevresel faktörlerin düzenlenmesiyle oluşan kompleks bir fenomen olarak görülür (4).

Yeme davranışı duygusal, sosyal, fizyolojik ve çevresel-kültürel faktörlerden etkilenerek şekillendiği için son derece karmaşıktır (6). Yeme davranışının değerlendirilmesi vücut ağırlığı ile ilgili problemleri ve yeme bozuklukları riskini öngörmede önemlidir (7).

Dıştan görülen belirtilerden çok davranışı oluşturan nedenlerin anlaşılması ve çözümlenmesi önem taşır (8). Davranışın düzeltim sürecini başlatabilmek için düzeltilecek

(8)

davranışların tanımlanması, hangi uyaranların bunlara neden olduğunun ve bunların nasıl pekiştirildiğinin belirlenmesi gerekir (9).

Görünen davranış ile davranışın altında yatan sebepleri ortaya çıkarmak gelecekteki davranışların nasıl şekillenebileceği konusunda tahminlerde bulunmaya yarar sağlayabileceği gibi istenmeyen davranışların da önceden kontrol edilmesine imkan tanıyabilir (10).

Her kişinin alışılagelmiş ve genellikle normal olarak nitelendirdiği bir yeme düzeni vardır. Başta aile olmak üzere kişinin yaşam tarzı, damak tadı ve kültürü ile şekillenen yeme alışkanlıkları o kadar çok farklılık gösterir ki normal yeme ve bozuk yeme davranışını birbirinden ayırt etmek o derece zorlaşır. Normal yeme kavramı kişinin yemekle olan ilişkisini ve yeme davranış şeklini esas alır. Sağlıklı yeme ise kişinin bedensel ihtiyaçlarının en iyi şekilde karşılanmasını sağlayan beslenme şeklidir (6).

Normal ve sağlıklı yemeyi teşvik etmek amacıyla öncelikli olarak yeme davranışının bilişsel olarak nasıl etkilendiğini ve nasıl motive edildiğini anlamak önemlidir (7).

YEME DAVRANIŞI TEORİLERİ

Yeme alışkanlıklarının tanımlanması; aşırı kilolu olmak, obezite ve yeme bozuklukları gibi kompleks ve multifaktöryel problemlerin daha derinlemesine karşılaştırılmasında hayati önem taşır. Beslenme şablonları üzerine araştırma da risk altındaki bireylerin erken tespitini sağlayarak mevcut önleme ve tedavi stratejilerine katkı sağlayabilir (11).

Vücut ağırlık kontrolü ve uygun besin alımını bozabilecek yeme motivasyonuna ait çeşitli bakış açılarına dair teoriler geliştirilmiştir (12).

Gıda alımının davranışsal ve psikolojik seviyelerinde aşırı yeme etyolojisiyle ile ilgili üç ana psikolojik teori vardır: psikosomatik teori, dışsallık teorisi ve kısıtlama teorisi. Bu teorilerin her biri yeme davranışlarının bir tipine odaklanır (13).

Psikosomatik teori, eksternalite teorisi ve kısıtlanmış beslenme teorilerinden oluşan psikolojik teoriler temel alınarak, 1986 yılında Van Strien (14) tarafından üç farklı beslenme alışkanlığı teorisi bazı insanların neden diğerlerinden daha çok yediğini açıklamak için ortaya atılmış ve bu teorilerin her biri yeme davranışlarının bir tipine odaklanmıştır (12).

Duygusal Yeme

Duygular, motivasyonel farklılıklar göstererek davranışın şekillenmesinde temel oluştururlar. Duyguların yemek yeme üzerindeki etkisini saptamak amacıyla çeşitli araştırmalar yapılmış ancak tam olarak birbirlerini ne şekilde etkiledikleri anlaşılamamıştır (5).

(9)

İster olumlu ister olumsuz nitelikte olsun, emosyonel uyarının yeme davranışı değişikliklerine yol açtığı; öğünlerin sıklığının, ne yendiğinin ve ne miktarda yendiğinin psikolojik ihtiyaçlarla ilişkisi olduğu çeşitli araştırmalara konu olmuş ve kuvvetli bir ilişkinin varlığı kabul edilmiştir. İnsanın yeme davranışının emosyonel durumdaki değişimlerle paralellik gösterdiği yaygın kabul edilen bir görüştür. Olumsuz emosyonlar veya stres halinde gözlenen fizyolojik reaksiyonlar yeme sonrası oluşan tokluk hissine benzediği için, olumsuz duygular karşısında gıda alımının azalması ve iştah kaybı doğal bir fizyolojik yanıt olarak değerlendirilirken olumsuz duygusal uyaranlar karşısında gözlenen yeme davranışı artışı ise “emosyonel yeme” olarak adlandırılmış ve ‘yersiz’ bir tepki olarak değerlendirilmiştir. Olumsuz duygulara yanıt olarak verilen bu aşırı yeme tepkisinin; yeme bozukluğu olan kadınlarda, obez bireylerde ve normal kilolu olup da diyet yapan kişilerde mevcut olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle, duygular ile yeme davranışı arasındaki ilişkinin kısmen de olsa kişiye bağlı belirli özelliklerden etkilendiği düşünülmektedir(15).

Kısıtlayıcı Yeme

Kısıtlama teorisine göre besinlere karşı duyulan arzu ile bu arzuya direnme çabası yeme davranışımızı belirler (15).

Kısıtlama teorisi, aşırı beslenmeyi diyete bağlar. Bilinçli kısıtlama ile besin alımının azaltılarak kilo kaybetme çabaları metabolizma hızının azaltılması ve inatçı açlık gibi psikolojik defans yanıtlarının ortaya çıkmasına sebep verir (13). Bu teoriye göre besin alımlarını kısıtlayan bireylerin otokontrolü bilinçli olarak göz ardı edildiğinde, bunlar aşırı besin alırlar (11).

Kilo vermek amacı ile uygulanan bazı beslenme programlarında besinlere olan arzunun artışı ile tıkınırcasına yeme, bulumiya, aşırı besin tüketimi, Beden Kitlesi İndeksi (BKİ) ve abur cubur atıştırma arasında pozitif bir ilişki olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda çok düşük kalorili ve çok düşük yağ oranlarına sahip diyetlerle beslenen kişilerde kiloda anlamlı azalma olduğu fakat diyet sona erdikten sonra ya da bazen diyet sırasında bireylerde kilo alımı, besine yönelim ve tıkınırcasına yeme atakları saptanmıştır. Bu sebeple kişilerde besin alımını çok kısıtlayan diyet programları önerilmemekte, sağlıklı diyet programlarının ve doğru beslenmenin önemi üzerinde durulmaktadır (5).

Dışsal Yeme

Bireyin; besinin kokusu, tadı, görüntüsü gibi dışarıdan gelen uyarılardan etkilenerek normalde yediğinden daha fazla besin tüketmesine dışsal yeme adı verilmektedir. Yeme

(10)

davranışı bu uyarılara verilen cevaptır ve bireyin besin tüketim miktarı tüm bu durumlara karşı koyabilmesi ile belirlenmektedir. Bireyler içinde bulundukları toplumun beslenme alışkanlıklarından ve çevresel faktörlerden etkilenerek kendi yeme tutumlarını meydana getirmektedirler. Kısıtlayıcı yeme davranışı gösteren bireyler üzerinde yapılan bir çalışmada, besin çeşitliliğinin artmasının kişilerde besin alımını arttırdığı saptanmıştır. Besinlerin emosyonel etkilerinin normal kilolu olanlara göre obez bireylerde daha belirgin olarak gözlenebildiğini ortaya konmuştur. Obezler normal kiloya sahip olanlara göre besin ile ilgili güzel görünüm ve ya koku gibi dışsal etkilere daha açıktır. Güzel görünümlü ve güzel kokulu gıdalar obez bireylerde yeme davranışını değiştirmek bakımından daha etkilidir (15).

BİRİNCİ BASAMAKTA YEME DAVRANIŞININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Sağlık kaynaklarının etkili olarak kullanılmasında “önlemek iyileştirmekten daha kolaydır” ilkesi esas alınarak aile hekimlerinin koruyucu hekimlik ve danışmanlık görevlerinin öncelikli planda olması gerekmektedir. Tüm dünyada aile hekimlerinin sağlık hizmetlerinin sunumunda ilk başvuru noktası olması, sürekli ve kolay ulaşılabilir olması hem bireysel hem de toplumsal yönelimli hastalıkların tanı ve tedavisinde büyük görev ve sorumluluk taşımasını sağlamıştır (16).

Bu bağlamda hastasını biyopsikososyal yaklaşımla bir bütün olarak değerlendiren aile hekiminin obezite ve yeme bozukluğunun neden olduğu fiziksel şikayetler dışında yeme davranışında anormallik hissettiği bireylerde de bu durumu araştırması ileride olabilecek hastalıkların önlenmesinde büyük önem taşır. Bu konuda hasta hekim işbirliği son derece önemlidir. Geniş bir fizik muayne sonrası kişinin kendisini gözlemlemesi ve bir beslenme günlüğü tutmasının istenmesi yeme davranışının değerlendirilmesinde ilk basamaktır. Bu izlem sayesinde hem kişinin farkındalığı artar hem de hekimin sorunlu yeme davranışı olup olmadığını anlaması kolaylaşır. Eğer bu izlemde aile hekimi tarafından bir anormallik saptanırsa sorunlu yeme davranışına yol açan olaylar zincirinin tanımlanması ve kişiyi bu konuda bilinçlendirerek, eşlik edebilecek durumların saptanarak tedavisinin planlanması ve lüzum halinde bir üst basamak tarafından değerlendirilmesi istenmelidir.

YEME BOZUKLUKLARI

Yeme bozuklukları yeme davranışına yönelik bütün bozuklukları bir çatı altında topla-mak için kullanılan genel bir tanımlamadır(17).

Normal yeme davranışını tanımlayarak, keskin sınırlarla ayırmak pek mümkün olmayabilir ama yeme bozukluğunu ayırt edebilmek için en önemli kriter; kişinin yeme tutum

(11)

ve davranışının sağlığını tehdit edecek ve günlük hayatını ve sosyal hayatını, düşünce sistemini ve psikolojik durumunu etkileyecek durumda olmasıdır. Yeme bozukluğu olan kişinin duygusal hayatı, sosyal hayatı ve bedeni yeme davranışında ki anormallikler nedeniyle zarar görür. Kişinin kilosu, ne yediği, aldığı kaloriler ve bedeni ile ilgili takıntıları duygu durumunu etkilemeye başlamışsa arada bir bozuk yeme davranışı gösteren birine nazaran bu kişide yeme bozukluğun var olduğu söylenebilir (6).

Yeme bozukluğu ve yol açtığı fiziksel ve duygusal problemler kadınlar ağırlıklı olmak üzere her iki cinste de görülmektedir (5).

Yeme bozuklukları sosyal, psikolojik ve tıbbi sorunlara yol açan, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen yeme davranışı bozukluklarıdır (1).

Yeme bozukluklarının tanımlanması için tam bir fikir birliği sağlanamamış olsa da tanımlama için üç temel özellik gerekli görülmektedir:

1. Yeme alışkanlıklarında ya da kilo kontrolü davranışlarında kesin bir bozulma, 2. Fiziksel sağlık ve psikososyal işlevsellikte klinik olarak anlamlı bozulmayla sonuçlanan ya davranış bozuklukları ya da temel yeme bozukluğu özellikleri (Örn: Yemek yemede bozulma, biçim ve kilo ile ilgili aşırı değerlendirme),

3. Herhangi bir genel tıbbi duruma ya da diğer psikiyatrik bozukluklara ikincil olmayan davranış bozukluğu.

DSM–IV-TR üç temel yeme Bozukluğu kategorisi tanımlar: Anoreksiya Nervoza (AN), Bulimiya Nervoza (BN) ve Başka Türlü Adlandırılamayan Yeme Bozukluğu (BTAYB). Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu (TYB), BTAYB içerisinde değerlendirilmektedir. Ayrıca “genellikle ilk kez bebeklik, çocukluk ya da ergenlik döneminde tanısı konan bozukluklar” kategorisinde pika, ruminasyon bozukluğu ve bebeklerde ya da küçük çocuklarda beslenme bozukluğu yer almaktadır (18).

Yeme bozuklukları birçok faktörden etkilenen heterojen sendromlar olarak görülmekte ve ceşitli psikolojik, nörobiyolojik ve sosyokültürel hazırlayıcı etmenlerin etkileşimlerinin ortak sonucu olarak kabul edilmektedir. Bu alanda farklı modelleri inceleyen araştırmalar, yeme bozukluklarının epidemiyolojisi ve etyolojisinin anlaşılmasında kilit rol oynamaktadır (18).

Yeme bozuklukları risk etkenleri arasında; genel ve sosyal etkenlerin, ailesel etkenlerin, gelişimsel etkenlerin, yaşam olaylarının, davranışsal ve psikolojik etkenlerin ve biyolojik etkenlerin rol oynadığı bilinse de, psikopatolojiyi tam olarak hangi etkenlerin ve nasıl başlattığı netlik kazanabilmiş değildir (19).

(12)

Yeme bozukluklarının tedavisi kadar hastalığa sebep olan etkenler de önemlidir. Yeme bozukluklarının nedenlerinin saptanabilmesi için öncelikle bireylerdeki yeme davranışları ve bu davranışlara neden olan faktörler değerlendirilmelidir (5).

Anoreksiya Nervoza

Anoreksiya nevroza vücut yapısında ağır bir deformasyonla karakterize, zayıf olmak adına çoğunlukla ölesiye açlık sınırına getiren bir durumdur. Hastaların tümünde şişman olma ve yoğun bir kilo alma korkusu vardır ve kuşkusuz ki bu durum tedaviye olan ilgisizliklerine ve dirençlerine katkıda bulunur (20). DSM IV-TR ‘de anoreksiya nervoza için listelenen tanı kriterleri Tablo 1’de gösterilmiştir (21).

Tablo 1. Anoreksiya nervoza için diagnostik kriterler

A. Yaşı ve boy uzunluğu için olağan sayılan en az kiloda ya da bunun üzerinde bir vücut

ağırlığına sahip olmayı kabul etmeme (örn. beklenenin % 85’inin altında bir vücut

ağırlığına sahip olmaya yol açan bir kilo kaybı ya da büyüme dönemi sırasında, beklenenin % 85’inin altında bir vücut ağırlığına sahip olmaya yol açacak bir biçimde beklenen kilo alımını gerçekleştirmeme).

B. Beklenenin altında bir vücut ağırlığına sahip olmasına karşın kilo almaktan ya da şişman

biri olmaktan aşırı korkma.

C. Kişinin vücut ağırlığı ya da biçimini algılama biçiminde bozukluk olması, kendini

değerlendirmede vücut ağırlığı ya da biçiminin anlamsız bir etkisinin olması ya da o sırada vücut ağırlığının düşük olmasının önemini inkar etme.

D. Bayanlarda menarş sonrası amenore, yani, en az üç ardışık menstruel siklusun olmaması.

(Sadece horman verilmesi sonrası menstruasyon dönemleri oluyorsa o kadının amenoresi olduğu düşünülür, örn. Östrojen uygulanması).

Tipini belirtiniz:

1)-Kısıtlı tip: Anoreksiya Nervozanın o sıradaki epizodu sırasında kişi düzenli olarak

tıkanırcasına yeme ya da çıkartma (yani, kendisini yol açtığı kusma ya da laksatiflerin, diüretiklerin ya da lavmanların yanlış yere kullanımı) davranışı göstermemiştir.

2)-Tıkanırcasına yeme/Çıkartma tipi: Anoreksiya Nervozanın o sıradaki epizodu

sırasında kişi düzenli olarak tıkanırcasına yeme ya da çıkartma (yani, kendisini yol açtığı kusma ya da laksatiflerin, diüretiklerin ya da lavmanların yanlış yere kullanımı) davranışı göstermiştir.

(13)

Bulimiya Nervoza

Anoreksiya Nervoza’dan daha sık görülen BN kontrolünü yitirmiş olma duygusunun da eşlik ettiği tekrarlayan büyük miktarlarda yeme ataklarından oluşur. Kişide ayrıca kilo alımını engelleyebilmek için tekrarlayıcı olarak kendisinin yol açtığı kusma, hiç yemek yememe, laksatiflerin ve diüretiklerin yineleyici kullanımı ya da aşırı egzersiz yapma gibi kompansatuar davranışlar da mevcuttur (20).

Hastaların çoğu yaş ve boy açısından normal ağırlığa sahip olduğu için BN tanısının konması AN tanısından çok daha güçtür (22). DSM IV-TR ‘de Bulimiya nervoza için listelenen tanı kriterleri Tablo 2’de gösterilmiştir (21).

Tablo 2. Bulimiya nervoza için diagnostik kriterler

A.Yineleyen tıkanırcasına yeme epizodlarının olması. Tıkanırcasına yeme epizodu

aşağıdakilerden her ikisi ile belirlidir:

(1) aynı zaman diliminde ve benzer koşullarda çoğu insanın yiyebileceğinden hiç tartışmasız

çok daha fazla miktarda olan yiyeceği belirli bir zaman diliminde (örn. herhangi bir 2 saatlik süre içinde) yeme

(2) bu epizod sırasında yeme kontrolünün kalktığı duyumunun olması (örn. yemeyi

durduramayacağı ya da ne yediğini ya da ne kadar yediğini kontrol edememe duygusu)

B. Kilo almaktan sakınmak için, kendisinin yol açtığı kusma, laksatiflerin, diüretiklerin ,

lavmanların ya da diğer ilaçların yanlış yere kullanımı, hiç yemek yememe ya da aşırı egzersiz yapma gibi uygunsuz dengeleyici davranışlarda tekrar tekrar bulunma.

C. Tıkanırcasına yeme ve uygunsuz dengeleyici davranışların her ikisi de 3 ay süreyle ortalama

olarak en az haftada iki kez ortaya çıkmaktadır

D. Kendini değerlendirirken anlamsız bir biçimde vücudunun biçimi ve ağırlığından etkilenir. E. Bu bozukluk sadece Anoreksiya Nervozanın epizodları sırasında ortaya çıkmamaktadır.

Tipini belirtiniz:

1)-Çıkartma olan tip: Bulimiya Nervozanın o sıradaki epizodu sırasında kişi düzenli olarak

kendi kendine kusmuş yada laktasifler, diüretikler ya da lavmanları yanlış yere kullanmıştır.

2)- Çıkartma olmayan tip: : Bulimiya Nervozanın o sıradaki epizodu sırasında kişi, hiç yemek

yememe ya da aşırı egzersiz yapma gibi diğer uygunsuz dengeleyici davranışlarda bulunmuş ancak kendi kendine kusmamış yada laksatifler, diüretikler ya da lavmanları yanlış yere kullanmamıştır.

Başka Türlü Adlandırılamayan Yeme Bozuklukları

Bu grup AN ve BN ölçütlerini yeteri kadar karşılamayan yeme bozukluklarını tanımlar. Klinik populasyonda en çok rastlanılan yeme bozukluğu olmasına karşın birbirinden son derece farklı klinik tabloları kapsaması nedeniyle araştırma yapmayı zorlaştırmakta ve çoğu zaman çalışmalarda BTAYB tanısı dışlanmaktadır (18). DSM IV-TR’de başka türlü adlandırılamayan yeme bozukluğu kategorisi için gösterilen örnekler Tablo 3’de gösterilmiştir (21).

(14)

Tablo 3. DSM IV-TR’de başka türlü adlandırılamayan yeme bozukluğu kategorisi için gösterilen örnekler

1. Bayanlarda, bireyin düzenli menstruasyonlarının olması dışında AN’nin bütün tanı ölçütleri

karşılanmaktadır.

2. Belirgin bir kilo kaybının olmasına karşın kişinin o sıradaki vücut ağırlığının olağan

sınırlarında olması dışında AN’nin bütün tanı ölçütleri karşılanmaktadır.

3. Tıkanırcasına yemenin ve uygunsuz denetleyici düzeneklerin haftada iki kezden daha az bir

sıklıkta ya da 3 aydan daha kısa süreli olarak ortaya olması dışında AN’nin bütün tanı ölçütleri karşılanmaktadır.

4. Olağan vücut ağırlığını koruyan bir kişinin az miktarda yemek yedikten sonra düzenli olarak

uygunsuz dengeleyici davranışlarda bulunması (örn. iki parça kek yedikten sonra kendini kusturma).

5. Büyük miktarlarda yiyeceği sürekli çiğneyip tükürme, ancak yutmama.

Tıkanırcasına yeme bozukluğu: Düzenli olarak BN’ye özgü uygunsuz dengeleyici davranışlarda bulunmaksızın yineleyen tıkanırcasına yeme epizodlarının olması

Tıkanırcasına yeme bozukluğu:

Tıkınırcasına yeme bozukluğu bozulmuş yeme davranışının kendisini aşırı şekilde göstermesi ile karakterizedir. BN ‘den ayıran en önemli nokta kendini kusturma, laksatif kullanımı gibi kompansatuar davranışlar olmadan tıkanırcasına yemedir (22).

Tıkınırcasına yeme bozukluğu ‘nun toplumda ki yaygınlığı %2 olarak bildirilmiştir ve yapılan çalışmalarda kadınlarda daha fazla görüldüğü saptanmıştır (4).

Genel olarak bakıldığında AN ve BN klasik bulgularını gösterenlerin %90’ı kadın ve %75’i adolesan grupta iken TYB sıklıkla orta yaş erişkinlerde teşhis edilmektedir. AN ve BN yüksek sosyoekonomik düzeye sahip kişilerde daha sık teşhis edilirken TYB, AN ve BN’nin aksine tüm sosyoekonomik katmanları etkiler (22).

Tıkınırcasına yeme bozukluğu sıklıkla şişmanlıkla birliktedir. Kilo verme programına katılan şişman kişilerin % 23-46’sında TYB olduğu belirlenmiştir. Ayrıca TYB olan bireylerde disfori, düşük benlik saygısı, yetersizlik duyguları, kendilerini etkisiz bulma ve borderline kişilik özelliklerine TYB olmayan obez kişilerden ve normal kilolulardan daha sık rastlanmaktadır (4). Tıkınırcasına yeme bozukluğu için DSM-IV-TR araştırma ölçütleri Tablo 4’de gösterilmiştir (18).

(15)

Tablo 4. Tıkınırcasına yeme bozukluğu için araştırma ölçütleri

A. Yineleyen tıkanırcasına yeme epizodlarının olması. Bir tıkınırcasına yeme epizodu

aşağıdakilerden her ikisi ile belirlidir:

1. Aynı zaman diliminde ve benzer koşullarda çoğu insanın yiyebileceğinden hiç tartışmasız çok daha fazla miktarda olan yiyeceği belirli bir zaman diliminde (örn. herhangi bir 2 saatlik süre içinde) yeme

2. Bu epizod sırasında yeme kontrolünün kalktığı duyumunun olması (örn. yemeyi durduramayacağı ya da ne yediğini ya da ne kadar yediğini kontrol edememe duygusu)

B. Tıkınırcasına yeme epizodları aşağıdakilerden üçü (ya da daha fazlası) ile ilişkilidir:

1. Normalden çok daha hızlı yeme

2. Rahatsız edici biçimde doyana kadar yeme

3. Fiziksel olarak açlık hissetmez iken büyük miktarlarda yemek yeme

4. Kişinin ne kadar yediği konusunda utanması nedeniyle yalnız başına yemesi 5. Aşırı yeme sonrası kendinden nefret etme, kendini suçlu ya da depresif hissetme

C. Tıkınırcasına yeme konusunda belirgin sıkıntı hissetme

D. Tıkınırcasına yeme ortalama olarak 6 aylık sürede en az haftada 2 gün ortaya çıkar. E. Tıkınırcasına yeme uygunsuz dengeleyici davranışların (örn. ishal olma, aç kalma, aşırı

egzersiz yapma) düzenli kullanımı ile ilişkili değildir ve sadece AN ya da BN’nin gidişi sırasında ortaya çıkmaz.

Ortoreksiya Nervoza

Ortoreksiya nervoza ayrı bir yeme bozukluğu olarak resmen tanı kategorisine kabul edilmemiş olmakla birlikte, ciddi sonuçlar doğurabilen bir yeme davranışı bozukluğudur.

Özellikle yüksek eğitim ve sosyoekonomik düzeye sahip genç bayanlarda görülen, patolojik düzeyde sağlıklı yemek yeme ile ilgili saplantıdır. Temel beslenme bozuklukları olan AN ve BN’nin aksine kişilerin amacı zayıf olmak değil; besinin kalitesine önem vererek sağlığını korumaktır. AN’de olduğu gibi kötü beslenmeye ve ağırlık kaybına yol açabileceği, buna karşılık AN ve BN’den farklı olarak zayıf bir görünüm ve tüketilen yiyecek miktarı yerine, saf ve sağlıklı besinler tüketebilme konusu ile aşırı uğraş içinde oldukları bildirilmektedir (5).

Gece Yeme Sendromu

Gece yeme sendromu (GYS), ilk olarak 1955’te Stunkard tarafından, tedaviye direnç gösteren obez hastalarda, akşamları fazla yeme ve uykusuzluk, sabahları ise iştahsızlık ile karakterize bir bozukluk olarak tanımlanmıştır. Tanı ölcütlerinin açılımı ise, sabahları ortaya çıkan iştahsızlık; kahvaltının ihmal edilebilir miktarda az yenmesi ve ya atlanması, akşam çok miktarda yeme, günlük toplam kalorinin en az %25’inin akşam yemeğinden sonra alınması ve haftada üç veya daha fazla gece uykusuzluk şikayetinin olması şeklindedir (18).

(16)

Bu sendromun, normal kiloya sahip kişilerde de görülmesine rağmen, şişman kişilerde ve özellikle zayıflama tedavisi için başvuranlarda daha yaygın olduğu saptanmıştır (18).

Uluslararası Gece Yeme Sendromu çalışma grubu tarafından önerilen tanı ölçütleri Tablo 5’de gösterilmiştir (18).

Tablo 5. Uluslararası Gece Yeme Sendromu çalışma grubu tarafından önerilen tanı ölçütleri

A. Günlük yeme örüntüsü akşam veya gece önemli ölçüde artış göstermektedir.

Aşağıdakilerden biri veya ikisiyle tanımlanır.

• Günlük yenen yemeğin en az %25’i akşam yemeğinden sonra olmalıdır. • Haftada en az iki gece yeme atağının olması gerekir.

B. Akşam ve gece yeme ataklarına ilişkin farkındalık ve hatırlama söz konusudur. C. Klinik aşağıdakilerden en az üçüyle tanımlanır:

• Sabah yeme isteğinin olmaması ve/veya haftada dört veya daha fazla sabah kahvaltının atlanması

• Akşam yemeğinden uyku başlayıncaya kadar olan sürede ve/veya gece boyunca güçlü yeme arzusunun varlığı

• Haftada dört veya daha fazla gece uyku başlangıcında ve/veya uykunun sürdürülmesinde zorluk olması

• Uykuyu başlatabilmek veya tekrar uykuya dalabilmek için kişinin yemesinin gerektiği inancının olması

• Duygudurum çoğunlukla depresiftir ve/veya duygudurum akşamları kötüleşir

D. Bozukluk önemli derecede sıkıntı ve/veya işlevsellikteki bozulmayla ile ilişkilidir. E. Bozulmuş yeme örüntüsü en az üç ay sürmelidir.

F. Bozukluk madde kötüye kullanımı veya bağımlılığına, tıbbi durumlara, kullanılan ilaçlara

veya diğer psikiyatrik bozukluklara ikincil gelişmiş olmamalıdır.

Pika

DSM-IV-TR içerisinde “Bebek ya da küçük çocukların beslenme ve yeme bozuklukları”başlığı altında yer almaktadır. Yiyecek olmayan maddelerin devamlı olarak tüketilmesi ‘‘pika’’ olarak tanımlanmaktadır. Genellikle demir, çinko ve bakır eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Toprak, kağıt, buz, ip, kireç, kum, boya gibi maddelerin yenmesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Daha çok çocuklarda görülmektedir (5).

Kadın Atlet Üçlemesi

Kadın atlet üçlemesi sendromu kadın sporcular arasında görülen ve yarışmalı spor

(17)

yeme bozukluğu, amenore ve osteoporoz belirtileri ile tanımlanan üç belirtili bir sendrom olarak tanımlanmaktadır (18).

OBEZİTE

Yeme bozuklukları yanında obezite de çağımızın sorunlu yeme davranışları ve halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından şişmanlık (obezite), vücut yağ miktarının sağlığı bozacak şekilde aşırı ve ya anormal şekilde birikmesi olarak tanımlanmaktadır.

Şişmanlık ile ilgili en kesin ölçümler organizmadaki yağ dokusunu direkt olarak ölçen yöntemlerle yapılabilir fakat bunların çoğu uygulaması zor ve pahalı yöntemlerdir. Bu nedenle günümüzde en çok kilogram cinsinden ağırlığın, metre cinsinden boyun metrekaresine bölünmesi (kg/m2) olarak tanımlanan, beden kitlesi indeksi kullanılmaktadır (18). DSÖ’ye göre uluslararası obezite sınıflandırması Tablo 6’da gösterilmiştir (23).

Tablo 6. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre uluslararası obezite sınıflandırması (Yetişkinlerde beden kitle indeksine göre zayıflık, fazla kiloluluk ve obezitenin sınıflandırılması)

Sınıflama

BKİ(kg/m2)

Temel kesişim noktaları Geliştirilmiş kesişim noktaları

Zayıf(Düşük ağırlıklı) <18,50 <18,50

Aşırı düzeyde zayıflık <16,00 <16,00

Orta düzeyde zayıflık 16,00 – 16,99 16,00 – 16,99

Hafif düzeyde zayıflık 17,00 – 18,49 17,00 – 18,49

Normal 18,50 – 24,99 18,50 – 22,99

23,00 – 24,99

Toplu, hafif şişman, fazla kilolu ≥25,00 ≥25,00

Şişmanlık öncesi (Pre-obez) 25,00 – 29,99 25,00 – 27,49 27,50 – 29,99 Şişman ( Obez) ≥30,00 ≥30,00 Şişman I.Derece 30,00 – 34,99 30,00 – 32,49 32,50 – 34,99 Şişman II.Derece 35,00 – 39,99 35,00 – 37,49 37,50 – 39,99 Şişman III.Derece ≥40,00 ≥40,00

(18)

Tüm dünyada ve ülkemizde şişmanlık her geçen gün daha da artmaktadır. Sağlık bakanlığınca yapılan “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması- 2010” sonuçlarına göre obezite sıklığı; 19 yaş ve üzerinde bireylerde %30,3 iken bu oran erkeklerde %20,5 ve kadınlarda %41 olarak bulunmuş ayrıca fazla kilolu olma oranı ise %34,6 olarak tespit edilmiştir (24).

İnsanlarda obezite genel olarak kadınlarda ve orta yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalarda nüfus yaşlandıkca obezitenin de yaygınlığında artış saptanmıştır (18).

Obezitenin etyolojisi ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Obezite yüksek kalorili diyete, yetersiz fizik aktiviteye, psikososyal etmenlere, ilaçlara, sigaraya, nöroendokrin nedenlere santral sinir sistemi zedelenmelerine, otozomal resesif genetik etmenlere ve kromozom anomalisi nedeniyle oluşan çeşitli sendromlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ancak obezite olgularının çok azında özgül bir neden saptanır. Birçok olguda patogenez saptanamadığı için obezitenin çok nedenli bir sorun olduğu düşünülmektedir (4).

Tüketilen enerjiden daha fazla oranda enerji alınması başka bir tanımla yeme davranışının fazlalığı obezitenin temel nedeni olarak kabul edilmektedir. Obezlerin büyük çoğunluğu bu gruba girmekte ve bu tip obeziteye “ekzojen obezite” adı verilmektedir (25).

Obezite DSM IV-TR ‘de yeme bozuklukları sınıflaması içerisinde yer almasa da obez hastalarda yeme davranışlarının araştırıldığı az sayıda çalışmada obezite ile en çok TYB ve GYS ilişkilendirilmiştir.

Obezite insan sağlığını tehdit eden ve tedavisi multi-disipliner yaklaşımla mümkün olabilen önemli bir halk sağlığı sorunudur (18).

DEPRESYON

Depresyon, üzüntülü bir duygu durum içinde değersizlik, isteksizlik, durgunluk, karamsarlık duygu ve düşünceleri ile fizyolojik işlevlerde, konuşma, düşünce ve hareketlerde yavaşlama gibi belirtileri içeren psikiyatrik bir hastalıktır (26).

Depresyon bireylerin yaşam kalitesini azaltarak üretkenliği bozan, dolaylı olarak da var olan kronik hastalıkların daha da kötüleşmesine ve ekonomik kayba yol açan önemli bir sağlık sorunudur. Yapılan çalışmalar kadınlarda erkeklere göre depresyonun daha fazla oranda görüldüğü ve birinci basamakta depresyon sıklığının %15 gibi yüksek bir orana sahip olduğu saptanmıştır (27).

Bozuk yeme davranışı ya da yeme bozukluğu olan hastaların çok az bir kısmı ruhsal tedavi için başvurmaktadır ve birçoğu tedaviden yoksundur. Toplum içinde yapılacak yeme

(19)

davranışı ve bozukluğu ile ilgili epidemiyolojik çalışmalar hem toplumun farkındalığını attıracak hem de hastaların özelliklerini anlamaya yardımcı olacaktır. Bu çalışmalar sağlık politikalarının belirlenmesinde yol gösterici olabilir (28).

Depresif olguların birçoğunda duygudurum değişiklikleri ile birlikte iştah azlığı ve kilo kaybı görülmekle birlikte iştah artışı, kilo alma ile uykuda artma belirtileri gösteren ve atipik grup olarak isimlendirilen bir alt grup ta mevcuttur. Bu tarz belirtilerin genellikle fiziksel sebeplere bağlanarak depresyonun gözden kaçması güçlü bir olasılıktır (29).

YEME BOZUKLUKLARI, OBEZİTE VE PSİKİYATRİK EŞ TANI

Bozulmuş yeme alışkanlıkları, yeme bozuklukları, obezite ve duygu durum bozuklukları hem toplum sağlığı açısından hem de klinik açıdan önemli sorunlardır.

Eştanılı durum varlığında hastalıkların daha şiddetli ve prognozunun daha kötü olabileceği düşünüldüğünde eştanıların araştırılması, ilişkili patoloji spektrumunun ve riskli durumların anlaşılması, etkili tanı ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi bakımından önemlidir.

DSM IV’e göre, yeme bozuklukları nadiren tek başına görülürler, bu bozuklulara neredeyse her zaman psikiyatrik bozukluklar eşlik eder (1).

Yeme bozukluklarıyla en sık birlikteliği saptanan psikiyatrik eştanı depresyon olmakla birlikte anksiyete bozuklukları ve madde kullanım bozuklukları ile de birliktelikleri saptanmıştır (18). Depresyonun tıkınırcasına yeme davranışı gösteren olgularda diyet yapanlara göre daha fazla oranda görüldüğü saptanmıştır (30).

Depresyon ve AN ilişkisi iyi bilinmektedir. Anorektik kısıtlayıcılarda yaşamları süresince duygudurum bozukluğuna daha az rastlanırken, her iki durumun birlikteliğinde yani anoreksiya öyküsü olan bulimiklerde ve AN bulimik tipte depresyon görülme oranlarının daha fazla olduğu bildirilmiştir (18).

Anksiyete ve depresyon ile kötü uyumlu bir baş etme çabası aşırı yeme olarak ortaya çıkabilmektedir. Obez bireylerde bugünkü psikiyatrik bozukluk sıklığı kadar önceden geçirilmiş psikiyatrik tanı oranlarının da yüksek olduğu gözlenmiştir. Bu durum psikiyatrik bozukluklar ve obezite arasında karşılıklı bir ilişki bulunduğunu düşündürmektedir (25).

Çalışmalar obezitenin tıkınırcasına yeme bozukluğu, gece yeme sendromu, bipolar bozukluk, major depresif bozukluk ve diğer psikiyatrik bozukluklarda giderek artan oranlarda karşımıza çıktığını ve bu sorunların obezite nedenli tedavi arayışına giren kişilerde de sıklıkla karşılaşıldığına işaret etmektedir (18).

(20)

Psikiyatrik eş tanı artmış BKİ ile ilişkilendirilmiştir. Obez nüfusta duygudurum bozuklukları yaygınlığı, normal ve fazla kilolu nüfusa göre yaklaşık %25 daha yüksek bulunmuştur (18).

Yapılan çalışmalar, obez kişilerdeki psikolojik belirti sıklığının cinsiyet faktöründen etkilendiğini düşündürmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, obez olan ve olmayan erkekler arasında psikiyatrik belirti sıklığı açısından farklılık olmadığını, ancak obez kadınlarda obez olmayan kadınlara göre depresyon ve anksiyete bulgularının daha yüksek oranlarda görüldüğünü bildirmektedir (25).

Obez nüfusun bir bölümünü TYB olanlar oluşturmaktadır. TYB olan obezlerin, normal kilolu TYB olanlara kıyasla, başta duygu durum bozuklukları olmak üzere daha yüksek oranda psikopatoloji gösterdikleri saptanmıştır. Tıkanırcasına yeme, obez bireylerde psikososyal problemler icin risk etkenidir (18).

BENLİK SAYGISI

Benlik kavramı, kişinin kendini algılaması olarak tanımlanabilir. Benlik kuramına göre; insan benlik kavramına uygun biçimde davranır. Başka bir ifadeyle benlik davranışın en önemli belirleyicisidir. Kişinin kendini bildiği andan itibaren çevresi ile etkileşimi yoluyla oluşur ve birey çevresini oluşturduğu benlik kavramına uydurarak algılamaya başlar, benlik kavramına uygun bulduğu yaşantıları özümlerken uygun düşmeyenleri benlik kavramı ya benlik kavramına uyacak şekilde değiştirir ya da yadsır (31).

Benlik saygısı araştırmaları, bireylerin kendilerini değerlendirebileceği ve bunu da davranış, tutum ve sözleriyle dışa vurabileceği varsayımına dayanmaktadır. Bu bağlamda psikologlar, benlik saygısının, duygu, düşünce ve davranışlara etki ederek insan yaşamında önemli bir role sahip olduğu konusunda görüş birliği içindedirler (32).

Düşük benlik saygısı yeme patolojileri için önemli bir risk faktörü olarak değerlendirilmiş ve düşük benlik saygısının yeme bozukluklarında sıklıkla karşılaşılan bir bulgu olduğu ve hem AN hem de BN’de görüldüğü belirtilmiştir (33).

Yapılan çalışmalarda yeme bozukluğu semptomlarındaki azalmanın en kalıcı belirleyicilerinden birinin benlik saygısındaki artış olduğu gösterilmiştir. Dolayısıyla yeme bozukluğunun tanı ve tedavi sürecinde benlik saygısını yükseltmeye yönelik terapilerin yapılması önerilmektedir (34).

Obez bireyler ile benlik saygısı arasında anlamlı bir ilişki saptamayan araştırmaların yanında obezite ile benlik değerinin azalması arasında doğrusal bir ilişki olduğuna dair bulgular saptayan araştırmalar da bulunmaktadır (35,4).

(21)

Yapılan çalışmalarda depresyonu olan bireylerde benlik saygısının da düşük olduğunun saptandığı düşünülürse depresyon düşük benlik saygısının emosyonel ifadesi olarak değerlendirilebilir (36).

BİRİNCİ BASAMAKTA YEME BOZUKLUKLARI VE OBEZİTENİN TEDAVİSİ

Yeme bozuklukları kompleks ve ciddi problemler olup ne kadar erken fark edilirlerse kişinin düzelme ihtimali o ölçüde yüksek olmaktadır (22).

Yeme bozukluklarına yönelik erken tanı ve koruma kılavuzları henüz mevcut değildir. Önemli olan hastalığı erken dönemde tanıyabilmektir. Bir yeme bozukluğunun erken tanısı yeme davranışlarının takibi, kilo takibi ve kontrolü ve hasta ve ailesiyle yakın bir ilişkinin kurulması ile başlar (22).

Kardiak durumun ve beden ağırlığının değerlendirmesi YB hastasının fizik muaynesinin en önemli kısmıdır (37). Hastanın değerlendirilmesinde temel noktalar fizik muayne değişimleri, vücut ağırlığında olan değişimler ve en önemlisi disfonksiyonel yeme davranışlarının güçlenip güçlenmemesidir (22).

Yeme bozuklukları tanısına yönelik spesifik bir laboratuvar testi bulunmamaktadır. Bu amaçla temel değerlendirme ve görüntüleme önerilmektedir.

Aile hekimi tarafından hastanın geçen sene içinde kaç kez diyet uyguladığı, kilosunda bir değişim olup olmadığı, görüntüsünden memnun olup olmadığı, kendini şişman görüp görmediği, kilolu olmanın kendisi hakkında nasıl düşündüğünü etkileyip etkilemediği ve kilo vermek için ya da aşırı yemekten sonra hiç isteyerek kusup kusmadığını, mushil, idrar söktürücü ya da lavman kullanıp kullanmadığı sorulmalıdır. Bu sorulardan herhangi birine olumlu yanıt alınırsa tanıya yönelik derinlemesine sorgulamaları içeren araştırma yapılmalıdır (1).

Tedavi yöntemleri tıbbi, besinsel, davranışsal, psikoterapotik ve farmakolojik yaklaşımları içerir. Planlanacak tedavi hastalığın şiddetine uygun olmalıdır. İlk kapsamlı ayaktan değerlendirmeden sonra hastalar gerekli görülen tıbbi müdahaleler için ihtiyaç dahilinde ilgili merkezlere yönlendirilerek tedavisi planlanmalıdır (1).

Yeme bozuklukları tedavisine değişik yaklaşımlar arasında aile terapileri, kognitif davranışçı terapileri, kişisel psikoterapi, davranış modifikasyonu ve psikoaktif medikasyon yer alır. Hastanın durumuna bağlı olarak bu hizmet poliklinikte veya yatarak verilebilir (22).

İyi yapılandırılmış bir ayaktan takip programı altında olduğu halde hedeflenen kiloya ulaşılamayan ve anormal vital bulguları olan hastalar hastaneye yatırılmalıdır. YB tedavisinin

(22)

temel unsuru beslenme rehabilitasyonu ve psikoterapidir. Tedaviye antidepresanların (Fluoksetin, Trisiklik anti-depresanlar, MAO İnhibitörleri) eklenmesi AN tanısı almış hastaların tedavisinin kilo koruma evresinde ve BN tanısı almış hastaların kontrolsüz aşırı yeme davranışını azaltmada ek faydalar sağlayabilir ( 37).

Aile hekimleri, toplumda sık görülen bu konuyu iyi bilmeli, hastaları saptayarak, tedavilerini sürdürebilmelidir. Kilo ve beden imgesine karşı tutumlar ve kilo kaybının dereceleri gibi boyutsal niteliklerin ne olduğuna dair kesin sınırlarla tanısı netleşen yeme bozukluklarının tanısı koyulduğu takdirde seyirleri öngörülebilir ve genellikle tedaviye iyi yanıt verirler (1).

Obezitenin tanısı çoğunlukla ilk defa birinci basamak hekimi tarafından konmaktadır. Aile hekimleri obezite yönünden yüksek risk taşıyan hastalarına davranış ve yaşam tarzı değişikliği hakkında danışmanlık vererek kilo kontrolünün önemi ve sağlıklı vücut ağırlığı konusunda farkındalık yaratmalıdır.

Obezite tedavisinde amaç, gerçekçi bir vücut ağırlığı hedeflenerek, bireye dengeli ve yeterli beslenme alışkanlığı kazandırmak, yol açtığı sağlık sorunlarını azaltmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Öncelikle hastanın beslenme fiziksel aktivite ve aile öyküsü, kilo alma süreci, obezite ile ilişkili hastalıklarının, kullanılan ilaçların ve obezite ile ilgili önceden yaptığı uğraşıların sorgulanması gerekir.

Hastanın tedavisine yönelik etkin tıbbi yaklaşımlar; diyet düzenlemesi, fiziksel aktivitenin arttırılması, davranışçı tedavi, farmakoterapi ile bunların kombine biçimde uygulanması ve son çare olarak da cerrahi tedaviyi içine alır. Tüm bu yaklaşımların ortak noktası yaşam tarzı değişiklikleridir. Vücut ağırlığının 6 aylık süreçte %10 azalması, obezitenin neden olduğu sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli yarar sağlamaktadır. Hastanın yaşam tarzı değişikliklerinin değerlendirilmesi için birinci ayda kontrole gelmesi önerilir. Bu takipler ilk yıl 3 ayda bir, sonraki yıllarda 6 ayda bir olacak şekilde yapılmalıdır.

Aile hekimi tarafından değerlendirilen obez hastalardan; yüksek risk grubunda olan obezler (Kardiovasküler hastalık, Tip 2 DM, Uyku Apne Sendromu), hastalıklara ve genetik sendromlara bağlı olduğu düşünülen obezler, morbid obezler ve yaşam tarzı değişikliklerine uyum gösteremeyenler ileri bir sağlık kuruluşuna yönlendirilmelidir (16).

Hem yeme bozukluklarını hem de obezitenin erken tanı ve tedavisi çoğu zaman hayat kurtarıcıdır. Aile hekimleri bu konuya yeterli dikkat ve ilgiyi gösterdiklerinde hastalarında olumlu klinik sonuçlar alacak ve buna bağlı güçlü mesleki doyum sağlayacaklardır (1).

(23)

GEREÇ VE YÖNTEMLER

Bu araştırma, Edirne İl Merkezinde bulunan 12 Aile Sağlığı Merkezinde kayıtlı olan 18 yaş ve üstü kadın ve erkek nüfusunda yeme davranışı ve etkileyen faktörlerin araştırılması amacıyla prospektif, tanımlayıcı desende tasarlanmıştır.

Çalışma evrenini örneklemi yapılan, Edirne İl Merkezinde bulunan 12 Aile Sağlığı Merkezinde kayıtlı olan 18 yaş ve üstü gönüllü kadın ve erkek nüfusu oluşturmaktadır. Evrenin tamamının çalışmaya alınması hedeflenmiştir. “Eating style, overeating and weight gain. A prospective 2-year follow-up study in a representative Dutch sample “(38) isimli çalışmaya göre DEBQ-External Eating alt ölçeği ve BKİ arasındaki korelasyon katsayısı r=0,09 alınarak %5 yanılma olasılığı ve %90 güç ile 1293 olgunun çalışmaya alınması gerektiği hesaplanmış olup; olgu kaybı göz önünde tutularak Edirne il merkezinde bulunan 12 Aile Sağlığı Merkezinde kayıtlı 18 yaş ve üzeri, 750 erkek ve 721 kadın olmak üzere 1471 gönüllü olgu çalışmamızın örneklemini oluşturdu. Etik kurul onayı (Ek 1) ve Edirne İl Halk Sağlığı Müdürlüğü onayı (Ek 2) alındıktan sonra 01.05. 2014 tarihinden itibaren Edirne İl Merkezinde bulunan 12 Aile Sağlığı Merkezine kayıtlı çalışmaya katılmayı kabul eden 750 erkek ve 721 kadın olmak üzere 1471 olgu ile görüşüldü.

Edirne il merkezindeki aile sağlığı merkezlerine kayıtlı olmak, 18 yaş ve üzerinde olmak ve çalışmaya katılmayı kabul etmek araştırmaya alınma kriterleri olarak sayıldı. İletişimi engelleyecek bir problemin bulunması, 18 yaşın altında bir yaşta bulunmak ve çalışmaya katılmayı kabul etmemek araştırmaya alınmama kriterleri olarak sayıldı.

Araştırmacı tarafından katılımcılar ile yüz yüze görüşülerek anketlerin doldurulması sağlandı. Araştırmamızda hastaların kimlik bilgileri toplanmadı. Araştırmaya katılacak olan bireyler sözlü olarak bilgilendirilmiş ve onayları alındı. Bu bilgilendirme ve onam alma

(24)

süreci, çalışma anketinin giriş bölümünde bulunan, araştırmayı açıklayan ve katılımlarını isteyen bir metin yardımıyla sağlandı ve kabul ettiklerini bildiren gönüllüler çalışmaya alındı.

Çalışmada veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket kullanılarak toplandı. Ankette, katılımcıların kilo, boy, sosyodemografik ve medeni durum bilgileri, sigara ve alkol alışkanlığı bilgileri, sosyoekonomik düzeylerini sorgulayan 10 soru bulunmaktaydı. Ek olarak olguların yeme davranışını değerlendiren 33 soruluk Hollanda Yeme Davranışı Anketi (DEBQ), benlik saygılarını değerlendiren 10 soruluk Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ( Rosenberg Self-esteem Scale) ve depresyon durumunu değerlendiren Birinci Basamak için Beck Depresyon Ölçeği (Beck Depression Inventory for Primary Care BDÖ-BB) ankete dahil edildi. Araştırmada uygulanan anketler Ek-3’de görülmektedir.

Hollanda Yeme Davranışı Anketi (The Dutch Eating Behavior Questionnaire -DEBQ)

Hollanda Yeme Davranışı Anketi 1986 yılında Van Strein ve ark. (14) tarafından geliştirilmiş, geçerlilik ve güvenilirliği 2011 yılında Diyetisyen Nuray Bozan (5) tarafından yapılmıştır. 33 maddeden oluşan anket; duygusal yeme davranışlarını (örneğin; mutsuz olduğunuz zaman tatlı yer misiniz?), dışsal yeme davranışlarını ( yediğiniz şeyin kokusu çok güzelse, normalde yediğinizden daha fazla yer misiniz) ve kısıtlanmış yeme davranışlarını (şişmanlamamak için yemek istediğinizden daha az yer misiniz) değerlendiren 3 alt ölçekten oluşmaktadır. Ankette yer alan maddeler, 5’li Likert skalası ile değerlendirmektedir (1: hiçbir zaman, 2: nadiren,3: bazen, 4: sık, 5:çok sık) (5).

Duygusal Yeme

“Duygusal Yeme” alt ölçeğinde yer alan maddelerin sözel yapıları incelendiğinde, kişinin psikolojik durumunun yeme davranışı üzerindeki etkisini saptayan; kızgınken, üzgünken, endişeliyken vs. yemek yeme durumunu değerlendirmeyi amaçladıkları görülmektedir. Diğer bir deyişle, “Duygusal Yeme” alt ölçeğinde kişinin içinde bulunduğu ruh halinin yemek yeme biçimi üzerindeki etkisini saptamak amaçlanmıştır (5).

Kısıtlayıcı Yeme

Kısıtlayıcı yeme davranışı altında yer alan maddelerin sözel yapısına bakıldığında, bu maddelerin kilo almaktan korktuğu için aldığı besin öğelerine dikkat etmesi ya da onları tüketmekten kaçınmasını değerlendirmeye yönelik ifadelerin yer aldığı görülmektedir.

(25)

DEBQ’nun “Kısıtlayıcı Yeme” alt ölçeği de kişilerin kilolarını kontrol etmek amacıyla besinlerden ne kadar ve ne zaman sakındığını saptamak için kullanılmıştır (5).

Dışsal Yeme

Dışsal yeme davranışı altında yer alan maddelerin sözel yapısına bakıldığında ise besin niteliklerinin kişileri yemek konusunda ne kadar etkilediğini değerlendirmeye yönelik ifadeleri içerdiği görülmektedir. DEBQ’nun “Dışsal yeme” alt ölçeği kişinin besinlerin tadı, kokusu ve görüntüsü gibi faktörlerden etkilenerek normalde yediğinden daha fazla miktarda besin tüketip tüketmediğini saptamak için kullanılmıştır (5).

Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ( Rosenberg Self-esteem Scale)

1965 yılında M.Rosenberg tarafından geliştirilen ölçek 1986 yılında Füsun Çuhadaroğlu (39) tarafından ülkemize uyarlanmıştır. Altmışüç maddeden oluşan ölçeğin 12 alt testi vardır. Bu araştırmada sadece 10 sorudan oluşan benlik saygısı alt testi kullanılmıştır. Guttman ölçüm şekline göre düzenlenmiş testte, olumlu ve olumsuz yüklü maddeler ardışık olarak sıralanmıştır. Ölçeğin kendi içinde değerlendirme sistemine göre denekler 0 ile 6 arasında puan almaktadırlar. Sayısal ölçümlerle yapılan karşılaştırmalarda benlik saygısı, yüksek (0-1 puan), orta (2-4 puan) ve düşük (5-6 puan) olarak değerlendirilmektedir. Puanın yüksek olması benlik saygısının düşük, az olması ise benlik saygısının yüksek olduğunu göstermektedir (40).

Birinci Basamak için Beck Depresyon Ölçeği (Beck Depression Inventory for Primary Care BDÖ-BB)

Beck Depression Inventory for Primary Care” olarak isimlendirilen ölçeğin, Türkçe’ye uyarlanıp, geçerlik ve güvenirlik çalışması Aktürk ve ark. (41) tarafından yapılmıştır. BDÖ-BB, üzüntü, kötümserlik, geçmişteki başarısızlıklar, kendini beğenmeme, kendini suçlama, ilgi kaybı ve intihar düşüncesi veya isteği belirtilerini kullanarak yedi başlık altında depresyon taraması yapar. Her başlık 0’dan 3’e kadar dört basamaklı bir derecelendirme içerir; BDÖ-BB puanı her başlıktaki en yüksek puanların toplanmasıyla elde edilir. Toplam en fazla 21 puan elde edilebilir. Herhangi bir kesme puanı bildirilmemekle birlikte 4’ün üzerindeki puanlarda depresyon olasılığı %90’ın üzerindedir. Orijinal ölçeğin 26 hastada yapılan test-tekrar test güvenirliği 0,82 ve iç güvenirlik katsayısı ise 0,86’dır. DSM-IV-TR ölçütlerinin azami gerekliliklerini yerine getirmek için bireylere “bugün dâhil, son 2 hafta içindeki” duygu durumları sorulmuştur (41).

(26)

BKİ hesaplanması: Bilgi formuyla elde edilen cm cinsinden boy bilgileri önce

metreye çevrildi (cm/100) ve bu değerin karesi alındı (m2). Ağırlık (kilo), m2 ile bölünmesiyle (kg/m2) katılımcıların BKİ değerleri saptandı.

İSTATİSTİKSEL ANALİZ

Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizleri SPSS 19 (Statistical Package

for the Social Sciences, version 19, seri no: 10240642) istatistik programı kullanılarak yapıldı. Araştırmadaki Hollanda Yeme Davranışı anketinin alt ölçekleri kıstlayıcı yeme, duygusal yeme ve dışsal yeme verilerinin normal dağılıma uygun olmadığı saptandığı için çalışmamızda non-parametrik testler kullanıldı. Bu değişkenlerin histogram grafikleri Grafik1, Grafik2, Grafik3’de görülmektedir.

İstatistik yöntem olarak tanımlayıcı istatistikler, Spearman korelasyon analizi, Mann-Whitney U Kruskall–Wallis H ve Ki-kare analiz testleri kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık düzeyi (p) ilgili testlerle birlikte gösterildi (p<0,05 olduğunda anlamlı, p>0,05 olduğunda anlamsız kabul edildi).

Grafik 1. Kısıtlayıcı yeme değişkeninin histogram grafiği

(27)

Grafik 2. Duygusal yeme değişkeninin histogram grafiği

(28)

BULGULAR

Araştırma Edirne il merkezinde bulunan aile sağlığı merkezlerinde kayıtlı örneklemi hesaplanmış 18 yaş ve üzeri 721 kadın (%49) ve 750 erkek (%51) olmak üzere 1471 olguda yapıldı.

Katılımcıların yaşları 39,26±15,82 yıl (en düşük 18 yıl, en yüksek 85 yıl) olarak bulundu. Katılımcılar yaş dağılımları bakımından 18-35 yaş arası 726 (%49,4) kişi, 36-50 yaş arası 339 (%23) kişi,51-65 yaş arası 313 (%21,3) kişi ve 65 yaş üstü 93 (%6,3) kişi olarak 4 grupta sınıflandırıldı. Katılımcıların yaş gruplarına göre oransal dağılımları Şekil 1’de gösterilmiştir.

(29)

Katılımcıların 861’nin (%58,5) doğum yeri Edirne, 610’nun (%41,5) diğer iller olarak bulundu.

Medeni durumlarına bakıldığında 884’ü (%60,1) evli iken 503’ü (%34,2) bekar, 42’si (%2,9) dul ve 42’si(%2,9) boşanmış veya ayrı yaşıyordu.

Katılımcıların öğrenim durumlarına bakıldığında, okuryazar 19 (%1,3) , okuryazar olmayan 27 (%1,8), ilkokul mezunu olan 279 (%19,0), ortaokul mezunu olan 122 (%8,3), lise mezunu olan 576 (%39,2), yüksek okul mezunu 109 (%7,4) ve üniversite-diğer mezunu 339 (%23,0) kişi idi. Katılımcıların öğrenim durumlarına göre dağılımları Şekil 2’de gösterilmiştir.

Şekil 2. Katılımcıların öğrenim durumlarına göre dağılımları

Katılımcıların çalışma durumu incelendiğinde 292 (%19,9) kişi öğrenci, 242 (%16,5) kişi ev hanımı,12 (%0,8) kişi işsiz, 223 (%15,2) kişi işçi, 305 (%20,7) kişi memur, 222 (%15,1) kişi emekli, 175 (%11,9) kişi esnaf olarak bulundu. Katılımcıların çalışma durumlarına göre dağılımları Şekil 3’de gösterilmiştir.

(30)

Şekil 3. Katılımcıların çalışma durumlarına göre dağılımları

Katılımcıların aylık gelir düzeyleri dağılımları 500 TL (Türk Lirası) ve altında geliri olan 32 (%21,8) kişi, 501-1000 TL arası geliri olan 367 (%24,9) kişi, 1001-5000 TL arası geliri olan 751 (%51,4) kişi ve 5001 TL ve üstünde geliri olan 32 (%2,2) kişi olarak bulundu. Katılımcılardan sigara kullandığını söyleyen 540 (%36,7) kişi, kullanmayan 931 (%63,3) kişi varken alkol kullandığını söyleyen kişi sayısı 443 (%30,1) kişi, kullanmayanlar ise 1028 (%69,9) kişi idi.

Dünya Sağlık Örgütü uluslararası obezite sınıflandırmasında yer alan temel kesişim noktalarına göre BKİ‘leri değerlendirilen katılımcıların zayıf, normal, fazla kilolu ve obez olmak üzere dağılımları saptanmıştır. Katılımcıların BKİ sınıflandırılmasına durumlarına göre dağılımları Şekil 4’de gösterilmiştir.

(31)

Şekil 4. Katılımcıların Beden Kitle İndeksi sınıflamasına göre dağılımları

Katılımcıların BKİ değerlendirildiğinde 1471 kişi arasında 225 (%15,3) obez ve 500 (%34) fazla kilolu birey bulundu. 225 Obez katılımcının 120 ‘si (%53,3) kadın 105’i (% 46,7) erkek ve 500 fazla kilolu katılımcının 197’i (%39,4) kadın 303’ü (%60,6) erkek olarak saptandı. Obez katılımcılar en fazla 51-65 yaş arası grupta dağılırken fazla kilolu katılımcıların en fazla 18-35 yaş arası grupta dağıldığı saptandı. Katılımcıların BKİ dağılımları ile yaş grupları ve cinsiyet değişkenleri arası ilişki Tablo 7’de gösterilmiştir.

Tablo 7. Katılımcıların Beden Kitle İndeksi dağılımları ile yaş grupları ve cinsiyet değişkenleri arası ilişki

BKİ Dağılımları

Toplam

Zayıf Normal Fazla

kilolu Obez Yaş grupları 18-35 yaş 46 465 175 40 726 *Pearson χ2=283,151; p<0,001 36-50 yaş 1 133 140 65 339 51-65 yaş 2 74 137 100 313 65 yaş üstü 0 25 48 20 93 TOPLAM 49 697 500 225 1471 Cinsiyet Kadın 43 361 197 120 721 *Pearson χ2=51,756; p<0,001 Erkek 6 336 303 105 750 TOPLAM 49 697 500 225 1471

*Pearson χ2=Ki-kare İstatiksel Analizi.

BKİ: Beden Kitle İndeksi.

Beck depresyon ölçeğinde kesme değeri olan 4 ve üzeri puan alanlarda %90 depresyon saptanma ihtimali bulunmaktadır. Katılımcıların Beck depresyon ölçeğine göre depresyon

(32)

düzeylerinin dağılımı değerlendirildiğinde 1471 kişiden 998’i (%67,8) 4 puanının altında alırken 473’i (%32,2) 4 puan ve üzerinde puan aldı. Kesim noktası olan 4 puan ve üzerinde puan alanların 265’i (%56,03) kadın 208’i (%43,97) erkek bulunurken yüksek depresyon skorlarının yaş grupları içerisinde dağılımı incelendiğinde en fazla 18-35 yaş arasında görüldüğü saptandı. Katılımcıların birinci basamak Beck depresyon ölçeğinden aldıkları puanlar ile yaş grupları ve cinsiyet değişkenlikleri arası ilişki Tablo 8’de gösterilmiştir.

Tablo 8. Katılımcıların Birinci Basamak Beck Depresyon Ölçeği puanları ile yaş grupları ve cinsiyet değişkenleri arası ilişki

BDÖ-BB Puanları

Toplam 4 puan altı 4 puan ve

üzeri Yaş grupları 18-35 yaş 448 278 726 *Pearson χ2=25,644; p<0,001 36-50 yaş 246 93 339 51-65 yaş 237 76 313 65 yaş üstü 67 26 93 TOPLAM 998 473 1471(%100) Cinsiyet Kadın 456 265 721 *Pearson χ2=13,713; p<0,001 Erkek 542 208 750 TOPLAM 998 (%67,8) 473 (%32,2) 1471(%100)

*Pearson χ2=Ki-kare İstatiksel Analizi

BDÖ-BB: Birinci Basamak Beck Depresyon Ölçeği.

Katılımcıların yaşları ile BKİ arasında pozitif korelasyon saptandı. Katılımcıların yaşları arttıkça BKİ ‘leri de artıyordu (r=0,499, P<0,05). Katılımcıların yaşları ile kısıtlayıcı yeme arasında pozitif korelasyon saptanırken; yaşları ile duygusal ve dışsal yeme arasında negatif korelasyon saptandı (r=0,086, P<0,05; r=-0,131, P<0,05; r=-0,259, P<0,05). Katılımcıların yaşları artarken kısıtlayıcı yeme artarken, duygusal ve dışsal yeme azalıyordu. Katılımcıların yaşları ile benlik saygısı puanları arasında negatif korelasyon saptandı (r=- 0,104, P<0,05). Rosenberg benlik saygısı skalasında puan arttıkça benlik saygısı düştüğü için katılımcıların yaşları arttıkça benlik saygı puanları azalıyor yani benlik saygıları artıyordu. Katılımcıların yaşları ile Beck depresyon düzeyleri arasında negatif korelasyon

(33)

saptandı.(r=-0,159, P<0,05). Katılımcıların yaşları ile BKİ, yeme davranışı, benlik saygısı ve depresyon ilişkisi Tablo 9’de gösterilmiştir.

Tablo 9. Katılımcıların yaşları ile BKİ, yeme davranışı, benlik saygısı ve depresyon ilişkisi Katılımcıların Yaşları r * p BKİ 0,499 p<0,05 DEBQ-KISITLAYICI YEME 0,086 0,001 DEBQ-DUYGUSAL YEME -0,131 p<0,05 DEBQ-DIŞSAL YEME -0,259 p<0,05

ROSENBERG BENLİK SAYGISI -0,104 p<0,05

BDÖ-BB -0,159 p<0,05

*Spearman’s Korelasyon Analizi.

BKİ: Beden Kitle İndeksi, DEBQ: Hollanda Yeme Davranışı Anketi, BDÖ-BB: Birinci Basamak Beck

Depresyon Ölçeği

Katılımcıların BKİ arttıkça kısıtlayıcı yeme de artış saptanırken; dışsal yeme de azalma mevcuttu (r=0,149, P<0,05; r=-0,091, P<0,05). Katılımcıların BKİ ile duygusal yeme, benlik saygısı ve depresyon düzeyleri arasında bir ilişki saptanmadı. Katılımcıların BKİ ile yeme davranışı, benlik saygısı ve depresyon ilişkisi Tablo 10’da gösterilmiştir.

Tablo 10. Katılımcıların Beden Kitle İndeksi ile yeme davranışı, benlik saygısı ve depresyon ilişkisi Katılımcıların BKİ r * p DEBQ-KISITLAYICI YEME 0,149 p<0,05 DEBQ-DUYGUSAL YEME 0,030 0,250 DEBQ-DIŞSAL YEME -0,091 p<0,05

ROSENBERG BENLİK SAYGISI 0,027 0,301

BDÖ-BB 0,011 0,664

*Spearman’s Korelasyon Analizi

BKİ: Beden Kitle İndeksi, DEBQ: Hollanda Yeme Davranışı Anketi, BDÖ-BB: Birinci Basamak Beck

(34)

Katılımcılar arasında obez ve fazla kilolu olanlarda hem kısıtlayıcı yeme hem de duygusal yeme davranışı zayıf ve normal kilolu kadınlardan fazla saptanırken dışsal yeme davranışı aksine zayıf ve normal kilolu kadınlarda obez kadınlara oranla daha yüksek bulundu. Katılımcıların BKİ sınıflamasına göre yeme davranışlarının değerlendirilmesi Tablo 11’de gösterilmiştir.

Tablo 11. Katılımcıların Beden Kitle İndeksi sınıflamasına göre yeme davranışlarının değerlendirilmesi BKİ SINIFLAMASI Zayıf-Normal Kilolu Kadın F. Kilolu-Obez Kadın Zayıf-Normal Kilolu Erkek F. Kilolu-Obez Erkek X² * p DEBQ-KISITLAYICI YEME 795,79 842,57 565,55 736,86 83,154 p<0,05 DEBQ-DUYGUSAL YEME 812,39 819,48 612,41 699,10 57,616 p<0,05 DEBQ-DIŞSAL YEME 769,47 747,21 767,57 667,69 15,196 0,002

*Kruskal-Wallis H Test İstatistiği.

BKİ: Beden Kitle İndeksi, DEBQ: Hollanda Yeme Davranışı Anketi.

Katılımcıların benlik saygısı düzeyleri ile kısıtlayıcı yeme arasında bir ilişki saptanmadı. Benlik saygısı puanları arttıkça yani benlik düzeyleri azaldıkça duygusal yeme artarken dışsal yeme de azalma saptandı (r=0,177, P<0,05; r=-0,110, P<0,05). Katılımcıların benlik saygısı puanları arttıkça yani benlik düzeyleri azaldıkça depresyon puanlarında artış mevcuttu. Katılımcıların benlik saygısı ile yeme davranışları ve depresyon ilişkisi Tablo 12’de gösterilmiştir.

Tablo 12. Katılımcıların benlik saygısı ile yeme davranışları ve depresyon ilişkisi Katılımcıların RBS puanları r * P DEBQ-KISITLAYICI YEME -0,031 0,234 DEBQ-DUYGUSAL YEME 0,177 p<0,05 DEBQ-DIŞSAL YEME -0,110 p<0,05 BDÖ-BB 0,458 p<0,05

*Spearman’s Korelasyon Analizi

DEBQ: Hollanda Yeme Davranışı Anketi, BDÖ-BB: Birinci Basamak Beck Depresyon Ölçeği, RBS:

(35)

Katılımcıların depresyon puanları arttıkça kısıtlayıcı yemelerinde azalma saptanırken, hem duygusal hem de dışsal yeme de artış saptandı (r=-0,068, p=0,009; r=0,199, P<0,05; r=0,116 P<0,05). Katılımcıların yeme davranışları ile depresyon ilişkisi Tablo 13’de gösterilmiştir.

Tablo 13. Katılımcıların yeme davranışları ile depresyon ilişkisi

Katılımcıların BDÖ-BB puanları

r * p

DEBQ-KISITLAYICI YEME -0,068 0,009

DEBQ-DUYGUSAL YEME 0,199 p<0,05

DEBQ-DIŞSAL YEME 0,116 p<0,05

*Spearman’s Korelasyon Analizi.

DEBQ: Hollanda Yeme Davranışı Anketi, BDÖ-BB: Birinci Basamak Beck Depresyon Ölçeği.

DEBQ alt ölçeklerinin birbirleriyle olan ilişkisine bakıldığında; kısıtlayıcı yeme ile duygusal yeme arasında pozitif korelasyon saptanırken kısıtlayıcı yeme ile dışsal yeme arasında negatif korelasyon saptandı (r= 0,97, P<0,05; r=-,0,149, P<0,05). Duygusal yeme ile dışsal yeme arasında ise pozitif bir korelasyon mevcuttu (r=0,395, P<0,05).

Kadınlarda erkeklere oranla kısıtlayıcı yeme, duygusal yeme ve dışsal yeme fazla bulunmuştur ve bu fark istatiksel olarak anlamlıdır. Yeme davranışlarının kadın ve erkek katılımcılarda dağılımı Tablo 14’de gösterilmiştir.

Tablo 14. Yeme davranışlarının kadın ve erkek katılımcılarda dağılımı DEBQ Alt Ölçek Cinsiyet Kadın Erkek Z * p Kısıtlayıcı Yeme 816,36 658,75 -7,120 p<0,05 Duygusal Yeme 815,50 659,57 -7,056 p<0,05 Dışsal Yeme 759,68 713,24 -2,098 p<0,05 * Mann-Whitney U Test.

DEBQ: Hollanda Yeme Davranışı Anketi.

Kısıtlayıcı yeme doğum yeri Edirne dışı iller olan katılımcılarda daha yüksek olmakla birlikte bu fark istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Hem duygusal hem de dışsal yeme

Referanslar

Benzer Belgeler

It has been stated in studies that hippotherapy is beneficial for patients in the world. Therefore, as a result of new private hippotherapy centers in public institutions and

Hastaların tedavi öncesi, tedaviden 3 ay sonra ve 6 ay sonraki trombosit parametreleri [trombosit (PLT), ortalama trombosit hacmi (MPV), trombosit büyük hücre

Bu hakanların medeniyet sahasında gösterdikleri büyük hizmetler- den biri, kendilerinden önce, Orta Asya’da Samanilerin Fars dilinin büyük gelişme noktasına ulaşmasında

Salih’e aydınlatıcı bir delil ve onun kavmi Semûd’a da imtihan vasıtası olarak gönderildiği bildirilen bu deve, İslam öncesi Arapların dinî inanç ve uygulamaları,

Yandaki tableti hangi stan- dart olmayan ölçme aracıyla ölçebiliriz?!.

雙和醫院心臟血管外科提醒民眾,突發胸口劇痛可能罹患「急性主動脈剝離」

 The objective of this study was to investigate whether knowledge of diet and the medical com plication influences dietary compliance among hemodialysis patients..

28 Mart 2004 Yerel Seçimleri öncesinde gerek Büyükşehir Belediye Başkanlığı gerekse de İl Genel Meclisi seçimlerinin tahminine yönelik yapılan kamuoyu