• Sonuç bulunamadı

Resimli Dünya Mecmuasının sistematik incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Resimli Dünya Mecmuasının sistematik incelenmesi"

Copied!
590
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TÜRK DĠLĠ VE EDEBĠYATI ANABĠLĠM DALI

TÜRK EDEBĠYATI BĠLĠM DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

RESĠMLĠ DÜNYA MECMUASININ

SĠSTEMATĠK ĠNCELENMESĠ

ĠLHAN SÜZGÜN

TEZ DANIġMANI

PROF. DR. RECEP DUYMAZ

(2)
(3)
(4)

Tezin Adı: Resimli Dünya Mecmuasının Sistematik Ġncelenmesi Hazırlayan: Ġlhan SÜZGÜN

ÖZET

Cumhuriyet‟in ilanından hemen sonra 1924 yılından itibaren yayımlanmaya baĢlayan Resimli Dünya dergisi toplam yirmi bir sayı olarak okuyucularının karĢısına çıkmıĢtır. Haftalık, fenni, edebi ve terbiyevi bir çocuk dergisi olarak çıkan Resimli Dünya, yirmi birinci sayıdan sonra Resimli Halk Gazetesi olarak yayın hayatına devam etmiĢtir. Dergi hem içerik bakımından hem de görsel malzeme bakımından oldukça zengindir.

Yaptığımız çalıĢma “Ön Söz” ve “GiriĢ”ten sonra iki ana bölümden oluĢmaktadır. GiriĢ kısmında dönemin sosyal, siyasal ve kültürel yapısına değinerek yine dönemin basın faaliyetleri hakkında bilgi vermeye çalıĢtık.

Birinci bölümde derginin biçim ve içerik açısından incelemesini yaptık. Bunun dıĢında dizin oluĢturarak dergide bulunan malzemenin bir tasnifini oluĢturmaya çalıĢtık. Biçim açısından yaptığımız çalıĢmada derginin biçim özelliklerine, yazar kadrosuna ve yayımlanıĢ amacına, dergide bulunan reklam, ilan, tanıtım yazıları ve bilmecelere ait bilgilerin yanı sıra derginin sayısal görünümünü belirten tablolara yer verdik. Ġçerik açısından yaptığımız incelemede ise dergide bulunan yazıları edebiyat ile ilgili yazılar ve edebiyat dıĢı yazılar olmak üzere sınıflandırdık ve incelemeye çalıĢtık. Ġlk bölümün sonunda yer alan Dizin kısmında ise kronolojik, yazar adına göre, takma isimlere göre ve tematik olmak üzere dört baĢlık altında düzenlemeye çalıĢtık. Bunların dıĢında “Sonuç” ve “Kaynakça”yı da birinci bölümün sonunda vermeyi uygun gördük.

ÇalıĢmamızın ikinci bölümünü dergide bulunan metinlere ayırdık. Metinleri de edebiyat ile ilgili yazılar ve edebiyat dıĢı yazılar olmak üzere iki baĢlığa ayırmak suretiyle ve her baĢlık altındaki yazıları kendi içinde türlerine göre ayırarak vermeye çalıĢtık.

(5)

Name of Thesis: Systematic Analysis Of The Magazine Resimli Dünya Prepared by: Ġlhan SÜZGÜN

ABSTRACT

Right after the proclamation of Republic, the magazine Resimli Dünya welcomed it readers from the beginning of 1924 in total twenty one volumes. After its twenty first volume, The child magazine which was weekly being published as scientific, literary, educative continued its life under the name of Resimli Halk Gazetesi. The magazine was rich enough as content and visual items as well.

Our study comprises of two main chapters beside “preface”, “introduction”, “results” and “references”. In introduction, we have attempted to apprise the journalistic activities of the magazine‟s era by mentioning about social, cultural and political structure of its period.

In the first chapter, we have analyzed the magazine in terms of format and content. In addition, we have tried to classify materials which were involved in the magazine by preparing an index. In our study related to the format of the magazine, we have not only given place to statistic tables but also features of format, writer staff of the magazine, the aim of being published, advertisements, notices, blurbs in the magazine and riddles. Also, concerning content of the magazine, we have divided the essays into two: „essays related to literature‟ and „essays non-related to literature‟ and afterwards we have tried to analyze them. We have been able to organise the Index which takes place in the first chapter under four titles in accordance with chronology, name of the writers, pen names and thematic, respectively.

In our study, articles involved in the magazine have been analyzed in the second chapter. They have also been dived into two: „articles related to literature‟ and „articles non-related to literature‟. Furthermore we have attempted to give the articles under each title by separating them according to their type.

(6)

ÖN SÖZ

Osmanlı Devleti‟nin BatılılaĢma serüveninde önemli bir dönüm noktası olan Tanzimat Fermanı ile Devlet, Batının üstünlüğünü resmi olarak kabul etmiĢ ve BatılılaĢmayı da bir politika olarak benimsemiĢtir. II. Abdülhamit‟in baskıcı yönetimi ile bu süreç sekteye uğramıĢ, ancak 1908‟de II. MeĢrutiyet‟in ilanı ile BatılılaĢma etkili bir Ģekilde devam etmiĢtir. ġüphesiz bu süreçte en önemli rolü gazete ve dergi gibi basın-yayın organları üstlenmiĢtir. 1923‟te Cumhuriyet‟in ilan edilmesiyle medeniyet yolunda ilerlemeye devam eden yeni devlet, örnek olarak Batıyı benimsemiĢtir. Böylece sosyal, siyasal ve iktisadi alanlarda da yeni bir anlayıĢ ortaya çıkmıĢtır. Bu anlayıĢ dönemin dergi ve gazetelerine de yansımıĢtır. Özellikle çocuk dergilerinde daha belirgin bir Ģekilde karĢımıza çıkan bu anlayıĢ, yıkılan ve kurulan iki devlet arasındaki çocuğa yönelik anlayıĢ farkını da ortaya koymaktadır. Bu nedenle incelemeye çalıĢtığımız Resimli Dünya çocuk dergisinin önemi, dönemin eğitim anlayıĢı ile beraber toplumun sosyal ve kültürel değiĢimini de yansıtmasından ileri gelmektedir. Dergi, künyesinde her ne kadar kendisini gazete olarak tanımlamıĢsa da yapı bakımından bir gazeteden çok bir derginin sahip olduğu özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Bu nedenle gazete yerine dergi denilmesini uygun gördük.

1924 yılının Kanun-ı Evvel ayında haftalık olarak yayın hayatına baĢlayan Resimli Dünya, yirmi bir sayı olarak 1925 yılının Nisan ayına kadar yayım hayatını sürdürmüĢtür. Fazla ilgi görmesi nedeniyle 21. sayıdan itibaren Resimli Halk Gazetesi olarak yayım hayatına devam eden dergi, on dokuz sayı daha yayımlamıĢtır. ÇalıĢmamız Resimli Dünya dergisinin mikro filmlerinin Atatürk Kitaplığı‟ndan temin edilmesiyle gerçekleĢmiĢtir.

Yaptığımız çalıĢma “GiriĢ”ten sonra “Ġnceleme” ve “Metin” olmak üzere iki ana bölümden oluĢmaktadır. GiriĢ‟i iki alt baĢlık altında ele almayı uygun gördük. Ġlk alt baĢlıkta “Dönemin Sosyal, Siyasal ve Kültürel Durumuna

Genel Bir BakıĢ” baĢlığı altında dönemin sosyal ve siyasi durumuna değinerek

daha çok Cumhuriyet Dönemi‟nde değiĢen sosyal, siyasi, iktisadi ve ekonomik yapının kültürel ortamdaki yansımalarını göstermeye çalıĢtık. Ġkinci olarak “Türk

(7)

Basın Tarihine Genel Bir BakıĢ” baĢlığı altında Tanzimat‟tan bu yana

Cumhuriyete kadar uzanan Türk basın tarihini ayrıntıya girmeden genel hatlarıyla ifade etmeye çalıĢtık. Bunun dıĢında Cumhuriyet Dönemi‟ndeki basın faaliyetlerine yer vermeyi de ihmal etmedik.

ÇalıĢmamızın birinci bölümünü oluĢturan “Resimli Dünya Dergisinin

Ġncelenmesi”ni, “Derginin Biçim Açısından Ġncelenmesi”, “Derginin Ġçerik Açısından Ġncelenmesi” ve “Dizin” olmak üzere üç alt baĢlık altında inceledik.

Birinci alt baĢlıkta; derginin biçim özellikleri, yazar kadrosu ve yayım amacı, dergide yer alan reklam, ilan, tanıtım yazısı ve bilmecelere iliĢkin bilgiler vermeye çalıĢtık. Bunun dıĢında derginin sayısal görünümünü yansıtan tablolara da yer vermeyi uygun gördük. Ġkinci alt baĢlıkta; dergide bulunan yazıları edebiyat ile ilgili yazılar ve edebiyat dıĢı yazılar olmak üzere iki baĢlık altında inceledik. Ayrıca her baĢlık altında bulunan yazıları da türlerine göre sınıflandırmayı ihmal etmedik. Bunun dıĢında gerek edebiyat ile ilgili yazıları gerekse edebiyat dıĢı yazıları türlerine göre sınıflandırdık. Özellikle edebiyat ile ilgili yazıları tek tek ele alıp incelemeye çalıĢtık. Bununla beraber aynı konu etrafında kaleme alınan hikâyeleri aynı konu baĢlıklakları altında ele aldık. Edebiyat dıĢı yazıları ise sınıflandırdığımız türlere göre genel değerlendirmelerde bulunduk. “Dizin” alt baĢlığını ise; dergide yer alan yazıların sayı sayı fihrist niteliğini taĢıyan “Kronolojik Dizin”, dergide imzası bulunan yazarlara ait “Yazar Adına Göre Dizin”, yine dergide takma isim kullanılarak yazılan yazılar için “Takma Ġsimlere Göre Dizin” ve dergide bulunan yazıların türlerine göre sınıflandırıldığı “Tematik Dizin” baĢlıkları altında oluĢturduk.

ÇalıĢmamızın ikinci bölümünde ise dergide yayımlanmıĢ metinlere yer verdik. “Metin” bölümünü de “Edebiyat Ġle Ġlgili Yazılar”, “Edebiyat DıĢı

Yazılar” ve “Fotoğraflar ve Karikatürler” olmak üzere üç alt baĢlıktan

oluĢturduk. Edebiyat ile ilgili yazıları ve edebiyat dıĢı yazıları kendi içinde türlerine göre tasnif ederek yayımladık. “Fotoğraf ve Karikatürler” alt baĢlığında ise dergide bulunan fotoğraf ve karikatürleri yayımladık. Dergide oldukça fotoğraf bulunduğu için hepsini yayımlamak yerine metinlerde atıf bulunan fotoğrafları sayfa altında dipnot göstererek fotoğraflar kısmında yayımlamayı uygun gördük.

(8)

Dergide yer alan metinler Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Büyük Türkçe Sözlük‟e uyularak günümüz harflerine aktarıldı. Sözlükte yer almayan Arapça ve Farsça kelimeler asıllarına uygun olarak metinde yer verdik. Bunun dıĢında karĢımıza çıkan yabancı kiĢi ve yer adları günümüzde kullanılan orijinal isimlerine uyularak yazılmaya çalıĢtık. Bu anlamda metin içerisinde emin olamadığımız kelimelerin de Osmanlıca yazımlarını yanında vermeyi uygun gördük. Ayrıca metinlerde karĢılaĢtığımız yazım hataları ve eksik yazımlara [ ] parantez kullanarak müdahale ettik ve metne uygun bir Ģekilde yazmaya çalıĢtık. Dergide noktalama iĢaretleri yanlıĢ kullanıldığı için günümüzde kullanılan noktalama iĢaretlerine uyduk.

ÇalıĢmamı baĢından sonuna kadar büyük bir özveri ve titizlikle yöneten, eksik ve hatalarımı hoĢgörü ile karĢılayan, engin bilgi ve birikimini esirgemeyen saygıdeğer hocam Prof. Dr. Recep DUYMAZ‟a, Yeni Türk Edebiyatı‟na ilgimi çeken ve çalıĢmama yönlendirmeleri ile katkıda bulunan nazik ve mümtaz hocam Doç. Dr. Yüksel TOPALOĞLU‟na, çalıĢmamda yardımlarını esirgemeyen arkadaĢlarım Uğur ÖZTÜRK, Ġsmet ĠPEK ve Dinçer ATAY‟a, çalıĢmam süresince kurum olarak çalıĢmamı destekleyen Türkiye Milli Kültür Vakfı ile Bilim ve Sanat Vakfı‟na, maddi ve manevi desteklerini her zaman hissettiğim aileme sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.

Ġlhan SÜZGÜN Ocak – 2013 ĠSTANBUL

(9)

ĠÇĠNDEKĠLER

Özet………...I Abstract………II Önsöz………..III Ġçindekiler………..…VI Kısaltmalar……….…IX GiriĢ………..…1

A. Dönemin Sosyal, Siyasal ve Kültürel Durumuna Genel Bir BakıĢ………..1

1. Sosyal ve Siyasal Ortam………...…1

2. Kültürel Ortam……….8

B. Türk Basın Tarihine Genel Bir BakıĢ……….…14

1. Gazeteler………14

2. Dergiler………..…19

Birinci Bölüm: Resimli Dünya Dergisinin Ġncelenmesi

A. Derginin Biçim Açısından Ġncelenmesi……….……24

1. Derginin Biçim Özellikleri……….…24

2. Yazar Kadrosu ve Yayın Amacı………25

a) Orhan Seyfi [Orhon]………26

b) Faruk Nafiz [Çamlıbel]………27

c) Cemal Nadir [Güler]………28

d) Mehmed Siraceddin……….……29

e) Hamit Aytaç ………...……….……30

f) Doktor Hafız Cemal [Lokman Hekim]………31

3. Dergide Bulunan Reklam, Ġlan, Tanıtım Yazıları ve Bilmeceler...32

(10)

B. Derginin Ġçerik Açısından Ġncelenmesi………..…38

1. Edebiyat Ġle Ġlgili Yazılar………..….38

a) ġiir………38

b) Hikâye………..…42

1) Tecrübeli Olmayı Konu Alan Hikâyeler……….…43

2) Görev Bilincini Konu Alan Hikâyeler………45

3) Özgürlüğü Konu Alan Hikâyeler………46

4) YaradılıĢ Fıtratını Konu Alan Hikâyeler…..…….…….…47

5) ÇeĢitli Konuları ĠĢleyen Diğer Hikâyeler………..….48

c) Diğer Yazılar...……….……54 2. Edebiyat DıĢı Yazılar……….…54 a) Fıkra Yazıları………...54 b) Bilgilendirici/Öğretici Yazılar...………..……55 c) Fenni Yazılar …….………..…56 d) Haber Yazıları ……….…56 e) Sağlık Yazıları………..…57 f) Mizahi Yazılar………..…57 C. Dizin………...…58 1. Kronolojik Dizin………58

2. Yazar Adına Göre Dizin……….…79

3. Takma Ġsimlere Göre Dizin………81

4. Tematik Dizin……….……83

a) Edebiyat Ġle Ġlgili Yazılar..………...…83

1) ġiir………..………83 2) Hikâye………83 3) Diğer Metinler………84 b) Edebiyat DıĢı Yazılar………...…85 1) Fıkra Yazıları……….…85 2) Bilgilendirici/Öğretici Yazılar………...…86 3) Fenni Yazılar………..…………91 4) Haber Yazıları………92

(11)

5) Sağlık Yazıları………95

6) Mizahi Yazılar………96

Sonuç………98

Kaynakça………100

Ġkinci Bölüm: Metin

A. Edebiyat Ġle Ġlgili Yazılar……….……103

1. ġiir………103 2. Hikâye………..…116 3. Diğer Yazılar………244 B. Edebiyat DıĢı Yazılar………...249 1. Fıkra Yazıları………...…249 2. Bilgilendirici/Öğretici Yazılar..………...283 3. Fenni Yazılar ………..…………376 4. Haber Yazıları.……….391 5. Sağlık Yazıları………..…453 6. Mizahi Yazılar………..…475

7. Reklam, Ġlan ve Tanıtım Yazıları……….……491

C. Fotoğraf ve Karikatürler………...…503

1. Fotoğraflar………503

2. Karikatürler………..……522

Ek 1: Resimli Dünya Dergisinin Kapak Çizimleri……….…541

(12)

KISALTMALAR

Ad. : Adet

a.g.e : Adı geçen eser Bil./Öğr. : Bilgilendirici/öğretici Bkz : Bakınız

C. : Cilt

Ġçi. : Ġçinde

ĠSAM : Ġslami AraĢtırmalar Merkezi Mal. : Malzeme

s. : Sayfa

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Top. : Toplam

(13)

GĠRĠġ

A. DÖNEMĠN SOSYAL, SĠYASAL VE KÜLTÜREL DURUMUNA

GENEL BĠR BAKIġ

1. Sosyal ve Siyasal Ortam

Osmanlı Devleti‟nde Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla baĢlayan BatılılaĢma ve yenileĢme hareketleri, beraberinde insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti vasıflarını söz konusu devlete eklemlendirme hususunda büyük bir adım teĢkil etti. Fakat bütün bu geliĢmeler devam ederken temeli önceye dayanan içte ve dıĢta birtakım sorunlar vukua gelmeye baĢladı. Osmanlı devleti askeri ve iktisadi iflastan sonra bir de mali iflası yaĢamıĢ oldu. Zaten Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla dıĢa karĢı bağımlılık artmıĢtı. Tam bu noktada sorunu ortadan kaldırmaya çalıĢan bazı Osmanlı Aydınları (Jön Türkler- Genç Osmanlılar) yaptıkları çalıĢmalar neticesinde meĢrutiyet rejimi fikrini ortaya attılar. Ziya PaĢa ve Namık Kemal‟in de arasında bulunduğu pek çok aydının destekleriyle yapılan kulis çalıĢmaları sonuç verdi.1

Bu suretle sultan II. Abdülhamit, Kanun-ı Esasi‟nin hazırlanmasını ve Meclis-i Mebusan ile Meclis-i Ayan‟ın açılmasını istedi. Meclis-i Mebusan halkın seçtiği vekillerden oluĢurken, Meclis-i Ayan‟a ise padiĢahın seçtiği bürokratlardan oluĢuyordu. Bu durum padiĢahım meĢrutiyet rejimini kabul ettiği anlamına geliyordu. Ancak yapılan bu yenilikler fazla uzun sürmedi. Rusya, 1878 yılında Osmanlı Devleti‟ne savaĢ ilan ederek Balkanlar ve Kafkaslar olmak üzere Osmanlı topraklarına saldırdı. Bunu durumu fırsat bilen II. Abdülhamit, Meclis-i Mebusan‟ı kapattı. Fakat kendisi tarafından atanan Meclis-i Ayan‟ı kapatmadı. Böylece ülke otuz yıl boyunca bu Ģekilde yönetildi.2

Meclisin kapatılmasıyla baĢta Yeni Osmanlılar olmak üzere ülkenin aydınları hayal kırıklığına uğradı. PadiĢah sadece meclisi kapatmakla kalmayıp muhalefetin etki alanını daraltmak için bazı yasaklamalar da getirdi. En önemli

1

Sina AkĢin, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi 1, Cumhuriyet Gazetesi, Ġstanbul 1997, s. 51-62.

2 Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923, Ġnkılâp Kitabevi, Ġstanbul

(14)

yasak basına sansür uygulanmasıydı. Bu yasaktan en çok etkilenenler Ģüphesiz Yeni Osmanlılar oldu. Çünkü bunlar seslerini geniĢ kitlelere basın vasıtasıyla duyurabiliyordu. Sansür uygulaması ve artan baskıya dayanamayan Yeni Osmanlılar yurtdıĢına kaçarak muhalefetlerine orada devam ettiler.3

Bunun II. Abdülmamit dıĢında hafiye teĢkilatını kurdu. Böylece hem padiĢahlığını güvence altına almaya çalıĢtı hem de kendisine karĢı yapılacak eylemleri bertaraf etme imkânı buldu.4

II. Abdülhamit döneminde ulaĢımdan eğitime, ordudan ekonomiye birçok alanda yenilik yapıldı. Bu dönemde ülkenin dört bir yanına demiryolu götürüldü. Selanik 1871‟de Üsküp‟e 1888‟de de Belgrad‟a bağlandı. ġark demiryolu Ġstanbul‟dan Edirne‟ye oradan da Sofya‟ya bağlandı. Yine bu dönemde Ġstanbul‟u Ankara ve Konya‟ya bağlayan Anadolu demiryolu inĢa edildi. Demiryolu yapımında en önemli giriĢim Hicaz demiryolunun inĢasıydı. Bu yol hem stratejik öneme sahipti hem de Müslümanlar için bir geçiĢ güzergâhı oluĢturuyordu. Eğitim alanında rüĢdiye mekteplerinin sayısı 277‟den 619‟a, idadi mekteplerin sayısı 6‟dan 109‟a çıktı. Selanik, Bağdat ve Konya‟da hukuk, ġam‟da tıp okulları açıldı. Askeri alanda ordu dönemin modern silahları ile donatıldı. Asker toplamada yaĢanan düzensizlikler için yeniden bir düzenlemeye gidildi. Ordunun giderleri neredeyse bütçenin yarısını oluĢturuyordu. Bu nedenle ordu giderlerini kontrol altına almaya baĢladı. Ekonomi alanında tarım baĢta olmak üzere sanayi ve ticarete de önem verildi. Ülke gelirlerinin büyük bir çoğunluğunu tarım ticareti oluĢturuyordu. Demiryollarının geliĢmesiyle tarım ticareti geniĢletildi. Bursa, Ġstanbul ve Selanik‟te ipek fabrikaları açıldı. Ġzmir‟de demir dökümhanesi kuruldu.5

Osmanlı Devleti‟nde ilk muhalefet Yeni Osmanlılar hareketiydi ve I. MeĢrutiyet‟in ilan edilmesinde önemli rol oynamıĢlardı. Ġkinci muhalif hareket ise II. Abdülhamit döneminde oluĢan ve daha sonra Ġttihat ve Terakki Cemiyeti ismini alan Ġttihat-ı Osmanî hareketi oldu. Ġlk örgütlü muhalefet olan Ġttihat-ı

3

Kenan Akyüz, a.g.e., s. 38.

4 Sina AkĢin, “Siyasal Tarih (1789-1908)”, Türkiye Tarihi 3: Osmanlı Devleti 1600-1908, Yayın

Yönetmeni: Sina AkĢin, Cem Yayınları, Ġstanbul 1995, s. 166-167.

(15)

Osmanî, Askeri Tıbbiye‟nin beĢ öğrencisi, Ġbrahim Temo, Mehmet ReĢit, Abdullah Cevdet, Ġshak Sükuti ve Hüseyinzade Ali tarafından gizli bir örgüt olarak 1889‟da kuruldu. Örgüt, Ġstanbul‟da sivil, askeri, tıbbi ve diğer okullardan öğrenciler kazanarak hızlıca büyüdü. Bununla beraber faaliyetlerini de geniĢleten örgüt II. Abdülhamit‟e darbe ya da eylem diyebileceğimiz iki teĢebbüste bulundu. Fakat ikisinde de baĢarısız oldu. Bunun üzerine örgütün birçok üyesi ya uzak yerlere sürgüne gönderildi ya da yurtdıĢına kaçmak zorunda kaldı. Fransa, Mısır ve Cenevre örgütün merkezi haline geldi. Buralardan basın yoluyla muhalefetlerine devam ettiler. Ancak bu muhalif hareket geniĢledikçe beraberinde bölünmüĢlükleri de getirdi.6

Ġttihat ve Terakki‟de bunlar yaĢanırken genç bürokrat ve subaylardan oluĢan bir grup Selanik‟te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti‟ni kurdu. Ġçlerinden bazıları daha önce Ġttihat ve Terakki Cemiyeti‟nde bulunan kiĢilerdi. 1896‟da Ġttihat ve Terakki‟ye katıldığı için Edirne‟den sürülen Mehmet Talat, cemiyeti hızla örgütlemiĢ Makedonya‟daki üçüncü ordu ile Edirne‟deki ikinci ordu subayları cemiyete katılmıĢtı. Bu katılımlarda Enver PaĢa‟nın rolü büyüktü. Cemiyet zaman kaybetmeden yurtdıĢındaki muhalif grup olan Ġttihat ve Terakki ile irtibata geçti. Uzun görüĢmeler sonrasında birleĢme kararı aldılar. Böylece Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile Ġttihat ve Terakki Cemiyeti adı altında birleĢti.7

Cemiyet, Rumeli‟de II. Abdülhamit‟e karĢı güçlü bir muhalefet baĢlattı. GeliĢen siyasi olaylarla beraber YüzbaĢı Niyazi Bey padiĢaha karĢı ayaklanarak askerleriyle dağa çıktı. Niyazi Bey‟i OnbaĢı Enver Bey takip etti. Ayaklanma hızla balkanlar baĢta olmak üzere ülke çapında yayılmaya baĢladı. Ġttihatçılar padiĢaha bir telgraf yollayarak meĢrutiyetin yeniden ilan edilmesini istedi. Benzer telgraflar ayaklanan diğer Balkan Ģehirlerinden de geliyordu. II. Abdülhamit baskıya fazla dayanamayarak 23 Temmuz 1908‟de meĢrutiyeti tekrar ilan etti. 8

II. MeĢrutiyet‟in ilan edilmesiyle yeniden yapılan seçimler sonucunda yeni Meclis-i Mebusan açıldı. Fakat bir yıl gibi kısa bir süre sonra meclisin

6 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara

1984, s. 194-195.

7 Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 27. Baskı, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2012,

s. 140-141.

(16)

çalıĢmaları kesintiye uğradı. Bunun nedeni Ġttihat ve Terakki‟ye karĢı ayaklanan muhalif bir gruptu. 31 Mart olayı olarak tarihe geçen bu ayaklanma, Selanik‟ten gelen Hareket Ordusu tarafından bastırıldı. Ayaklanmanın bastırılmasından sonra toplanan meclis bir genelge yayınlayarak ayaklanmadan II. Abdülhamit‟i sorumlu tuttu ve padiĢahı tahttan indirerek yerine V. Mehmet ReĢat‟ı geçirdi.9

II. MeĢrutiyet dönemi Ġttihat ve Terakki Cemiyeti idaresi altında girdi. Talat PaĢa, Enver PaĢa ve Cemal PaĢa dönem itibariyle öne çıkan Ģahsiyetleriydi. Ġttihat ve Terakki‟nin iktidara gelmesiyle ülke daha da kötü bir hal aldı. Devlet, Balkan ve Trablusgarp savaĢları baĢta olmak üzere I. Dünya SavaĢı‟na girdi. SavaĢtan sonra Mondros AteĢkes AntlaĢması imzalandı. Bu, Osmanlı Devleti‟nin toprak kayıplarıyla beraber egemenliğini iyice kısıtladı ve Ġstanbul‟un güvenliği tehlikeye girdi. Mondros AntlaĢmasıyla çaresiz kalan Türk Milleti örgütlenmeye baĢlayarak çeĢitli cemiyetler kurdu. Fakat yine de Ġtilaf Devletleri bu antlaĢmalardan yola çıkarak Anadolu topraklarına taarruza baĢladı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu‟da arkadaĢlarıyla Milli Mücadele‟yi baĢlattı. Bunu müteakiben Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaptı. Bundan rahatsız olan Ġstanbul Hükümeti onu görevinden uzaklaĢtırarak, hakkında tutuklama kararı çıkarttı. Bu karıĢık durumlardan yararlanmak isteyen Ġngilizler Ġstanbul‟u iĢgal ederek Mebuslar Meclisi‟ni dağıttı. Mustafa Kemal Atatürk de 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM‟yi açtı.10

Önce Ġnönü Muharebeleri daha sonra EskiĢehir-Kütahya muharebeleriyle Milli Mücadele‟nin fiili tarafı böylece baĢladı ve baĢarılı bir savunma yapıldı. Bu baĢarılar neticesinde Ġtilaf Devletleriyle Mudanya AteĢkes AntlaĢması imzalandı ve Lozan BarıĢ AntlaĢması da düzenlendi. Fakat bu süreçte Ġstanbul Hükümeti‟nden kaynaklanan bir ikililik bulunuyordu. Bunu bertaraf etmek için TBMM 1 Kasım 1922‟de Saltanat kaldırdı.11

1 Nisan 1923‟te TBMM dağılma kararı aldı. 11 Ağustos 1923‟te de yapılan yeni seçimler neticesinde ikinci TBMM toplandı. Lozan BarıĢ AntlaĢması

9 Sina AkĢin, “Siyasal Tarih (1789-1908)”, Türkiye Tarihi 3: Osmanlı Devleti 1600-1908, s.

170-176

10 Hasan Eroğlu, a.g.e., s. 177-194

11 Sina AkĢin, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi 2, Cumhuriyet Gazetesi, Ġstanbul 1997,

(17)

resmen onaylandıktan sonra yapılan barıĢ neticesinde Mustafa Kemal‟e çok istediği devrim planlarını gerçekleĢtirmesi için büyük bir yol açıldı. Öncelikle 29 Ekim 1923‟te 1921 Anayasasında gereken değiĢiklik kabul edilerek Cumhuriyet kuruldu. TBMM reisi olan Mustafa Kemal oybirliğiyle CumhurbaĢkanı seçildi. Mustafa Kemal cumhurbaĢkanlığı konuĢmasında gelecekte Türk Milleti‟nin neler yağacağının ipuçlarını vermektedir:

“Efendiler, asırlardan beri şarkta mağdur ve mazlum olan milletimiz, (yüzlerce yıldan buyana doğuda haksızlığa uğramış ve zulüm görmüş bulunan milletimiz), Türk Milleti, hakikatte meftur olduğu hasailden muârra telâkki ediliyordu.(aslında sahip olduğu hasletlerden uzakmış gibi sayılıyordu). Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrâk, kendi hakkında suizanda (yanlış kanıda) bulunanların ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak zevahirperest (üstünkörü) insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz, haiz olduğu evsaf ve liyakatini hükümetinin yeni ismiyle cihan-ı medeniyete (uygar dünyaya) daha çok suhuletle izhara (kolayca göstermeye) muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti cihanda işgal ettiği mevkiye lâyık olduğunu âsarı ile (eserleriyle) ispat edecektir. Arkadaşlar, bu müessese-i âliyeyi ( yüksek kurumu) vücuda getiren Türk Milleti’nin son dört sene zarfında ihraz ettiği (kazandığı) zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere, tecelliyatını (kendini) gösterecektir. Âcizleri, (bendeniz) mazhar olduğum bu emniyet ve itimada (gösterdiğiniz bu güvene) ve kesbi liyakat etmek için (lâyık olabilmem için) pek mühim gördüğüm noktadaki ihtiyacımı arzetmek mecburiyetindeyim. (çok önemli gördüğüm bir ihtiyacımı bildirmek zorundayım). O ihtiyaç, heyet-i âlinizin (yüksek heyetinizin) şahsım hakkındaki teveccüh ve itimadının, (sevgi ve güveninin) müzaheretinin (desteğinin) devamıdır. Ancak bu sayede ve Allahın inayetiyle (yardımıyla), şahsıma tevcih buyurduğunuz (verdiğiniz) ve buyuracağınız vezaifi (vazifeleri) hüsnü ifaya (başarıyla yerine getirmeye) muvaffak olabileceğimi ümit ederim. Daima muhterem arkadaşlarımın ellerine, çok samimi ve sıkı bir surette yapışarak onların şahıslarından kendimi bir an bile müsteğni görmeyerek çalışacağım, milletin teveccühünü (sevgisini) daima noktai

(18)

istinat telâkki ederek, (dayanak noktası alarak) hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”12

Cumhuriyetin ilanı, dönem itibariyle oluĢan siyasi buhranı çözüme kavuĢturmuĢtu. Fakat ikilem havası hâlâ devam etmekteydi. Nitekim Halife seçilmiĢ olan Abdülmecid, eski rejim yanlılarının umut ıĢığıydı. Bu durumun sıkıntılar oluĢturacağını öngören, hatta bizzat deneyimleyen Mustafa Kemal, 3 Mart 1924‟te Halifeliği kaldırdı. Hanedan üyelerini de bu bağlamda ileride meydana gelebilecek halifelik iddialarından uzaklaĢtırmak için yurtdıĢına sürdü. Artık dini otorite ortadan kalkmıĢtı. Bunun üzerine dini konularla ilgilenmek üzere yeni bir örgüt kuruldu; Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı. Bu örgüt bağımsız veya özerk değil, hükümete bağlıydı. Bu suretle dini kurum tamamen hükümetin himayesine geçmiĢ oldu.13

Bütün bunların dıĢında 1921 anayasası dönem konjonktürü gereğince pratik zorlukları karĢılamak üzere hazırlanmıĢ bir anayasaydı. Meydana gelen değiĢimler neticesinde artık daha kapsamlı bir anayasa hazırlamak icap ediyordu. Bunun üzerine bu ihtiyacı karĢılamak amacıyla 1924 anayasası hazırlandı. Nitekim anayasanın hazırlanmasından kısa bir süre sonra ülkede çok partili hayat baĢladı. Mustafa Kemal, kurduğu Cumhuriyet‟in yapısına en uygun yönetim Ģeklinin “demokrasi” ile gerçekleĢebileceği vurgusunu yapıyordu. Bununda farklı siyasi partiler vesilesiyle farklı düĢüncelerin ortaya çıkmasıyla var olacağı inancı içerisindeydi. Bundan hareketle 9 Eylül 1923‟te “Halk Fırkası”nı kurdu. Sonra bu parti Cumhuriyet Halk Partisi‟ne dönüĢtürüldü. Ancak birtakım milletvekilleri ve komutanlar Mustafa Kemal‟in kurduğu partinin ve inkılâpların uygulanıĢının yanlıĢ olduğunu ileri sürerek partiden ayrılarak “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”nı kurarlar. Fakat partinin içine sızan ajanların kıĢkırtmasıyla ġeyh Sait Ayaklanması vuku bulunca tehlike arz ettiği için parti kapatıldı. Ġlk çok partili hayata geçiĢ deneyimi baĢarısızlıkla sonuçlanınca Mustafa Kemal, Fethi Okyar‟dan bir parti kurmasını istedi ve böylece “Serbest Cumhuriyet Fırkası”

12 Mustafa Kemal Atatürk, Söylev II., Türk Dil Kurumu Yayınları, 6. Baskı, Ankara 1978, s. 182. 13 Mehmet Koçak, Mustafa Türker, Namık Kemal Azak, Semra Özen, Atatürk İlkeleri ve Türk

(19)

kurulmuĢ oldu. Fakat çok geçmeden bu parti de kapatıldı. Dolayısıyla siyasi ortamın daha hazır olmadığı kanısıyla tek partili hayat 1945‟e kadar devam etti.14

Mustafa Kemal devrimlerine geldiğimizde ise kendinin de katılımıyla öncülük ettiği hareketleri görüyoruz. Örneğin Kastamonu‟ya yaptığı bir gezide Ģapka kanunu için baĢında Ģapkayla Ģu konuĢmayı yaptı:

“Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak âleme göstermekte mana var mıdır? Ve bu çamurun içinde cevher gizlidir fakat anlayamıyorsunuz”? Demek isabetli midir? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak gerekli ve doğaldır. Cevherin korunması için bir kutu lazımsa, onu altından veya platinden yapmak gerekmez mi? Bu kadar açık gerçek karşısında tereddüt caiz midir? Bizi tereddüde sevk edenler varsa, onların ahmaklığına alıklığına hükmetmekte hala tereddüt mü edeceğiz? Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp canlandırmaya gerek yoktur. Medeni milletlerarası kıyafet, milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya potin, üstünde pantolon, yelek, gömlek, kravat, ceket ve doğal olarak bunların tamamlayıcısı olmak üzere başta “siperi şemsli serpuş”, bunu açık söylemek isterim, bu başlığın ismine “şapka” denir. Şapkaya itiraz edenler vardır. Yunan başlığı olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek neden olmaz? Ve yine onlara ve bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve hahamlarının özel kılığı olan cüppeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler?”15

Yaptığı bu konuĢmayla hem teorik hem pratik izahatından sonra 25 Kasım 1925‟te Ģapka giyilmesi ile ilgili kanun çıkarıldı. Fes, kalpak, serpuĢun giyilmesi yasaklandı. Ayrıca siyasal olaylarda çıkabilecek tehlikelere karĢı dini eğitim veren tekke ve zaviyeler 30 Kasım 1925‟te kapatıldı. Tabii bu durum Ģeyh molla, hacı, mürit, dede gibi unvanlarında yasaklanmasını beraberinde getirdi. DıĢ iliĢkiler bağlamında dünyayla bir uyum içinde gitmek için de zaman birimleri ve rakamlarda bir takım yeniliklere gidildi. Bu doğrultuda 26 Aralık 1925‟te Miladi

14 Cemil Koçak, “Siyasi Tarih (1923-1950)”, Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 1908-1980, Yayın

Yönetmeni: Sina AkĢin, 4. Baskı, Cem Yayınları, Ġstanbul 1995, s. 97.

(20)

Takvim uygulamasına geçildi. 20 Mayıs 1928‟de de Uluslararası rakamlar ve 26 Mart 1931 tarihinde uluslararası ölçü birimleri kabul edildi. Ayrıca hafta tatili de cumadan pazara alındı. Yasal düzenlemeler ise Ahmet Cevdet PaĢa‟nın Mecellesi, dönem Ģartları dikkate alınarak uyarlandı ve Ġsviçre Medeni Kanunu‟ndan da bazı referanslarla 17 ġubat 1926‟da Türk Medeni Kanunu kabul edildi. Bu suretle kadın-erkek iliĢkileri eĢitlendi. Kadınların yasal hakları artarak belediye seçimleri, muhtarlık seçimleri, milletvekili seçimlerine katılım hususunda birtakım haklar tanındı. Gündelik hayatta kolaylık sağlanması, isimlerdeki karıĢıklıkların giderilmesi için 21 Haziran 1934‟te Soyadı Kanunu çıkarıldı.16

Görüldüğü üzere Cumhuriyet Dönemi sosyal ve siyasi olarak çalkantılı bir süreci içermektedir. Nitekim halk bir yandan savaĢların yorgunluğunu yaĢarken diğer yandan da batı menĢeli yeniliklere adapte olmaya çalıĢmaktaydı. Devlet nezdinde de durum bu Ģekildeydi. Fakat genel itibariyle baktığımızda bu süreçte yaĢanan sıkıntılar yeniden diriliĢin bir niĢanesi oldu. Modern hayata eklemlenme sürecini hızlandırdı.

Kültürel Ortam

Osmanlı Devleti‟nin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Avrupa‟nın gerisinde kalması, devleti yönetenlerin bazı tedbirler almasını gerektirmiĢti. Bu nedenle askeri yapı baĢta olmak üzere birçok alanda köklü yenilikler yapıldı. Her alanda gerçekleĢtirilen bu yenileĢme karĢında kültür ve sanatın göstergesi olan edebiyatın uzak kalması düĢünülemezdi. Tanzimat Fermanı ile baĢlayan süreç Türk edebiyat tarihinde de yeni bir devrin kapısını açtı. Arap ve Acem edebiyatı kaynaklarından beslenen Türk edebiyatı özellikle Fransız edebiyatını örnek alarak Batıya yöneldi. Edebiyat alanında BatılılaĢmanın ilk adımlarının atıldığı bu döneme Tanzimat Edebiyatı (1860-1876) denildi.

Tanzimat Edebiyatı, eski edebiyatı yıkmak ve yerine sosyal hayatı da içine alan yeni bir edebiyat getirmek, sade dil ve halk lisanına değer vererek yeni fikirleri ve edebiyatı tanıtmak, vatan sevgisi, millet duygusu, hürriyet aĢkı gibi

(21)

kavramları millete tanıtarak yeni bir edebiyat oluĢturmaya çalıĢan Ġbrahim ġinasi, Namık Kemal ve Ziya PaĢa gibi idealist Ģahsiyetlerin öncülüğünde baĢladı.17

Yenilikleri ve eksiklikleriyle beraber Tanzimat Edebiyatı yeni bir edebiyatın kurumsallaĢması bakımından kendinden sonra gelen edebi toplulukların önünü açmıĢ oldu.

Türk edebiyatı gerek zihniyet, gerek temalar ve gerekse teknik bakımından tamamıyla Batılı tarzda bir mahiyete Tanzimat Edebiyatı‟ndan sonra gelen Servet-i Fünûn Edebiyatı (1896-1901) döneminde kavuĢtu. Eski-yeni, Doğu-Batı mücadelesi bu dönemde Batı edebiyatının lehine kesin sonuca ulaĢtı.18

Türk edebiyatının bu dönemine Servet-i Fünûn Edebiyatı denilmesi bu edebî hareketi gerçekleĢtiren Ģahsiyetlerin Servet-i Fünûn dergisinde bir araya gelerek bu edebi hareketi baĢlatmıĢ olmalarıydı.

II. MeĢrutiyet‟in ilan edilmesinden sonra kurulan ilk ve son edebi topluluk Fecr-i Ati (1909-1913) oldu. Daha önce çeĢitli edebiyat ve sanat dergilerinde yazıları çıkan bir grup genç 20 Mart 1909 tarihinde Ġstanbul‟da çıkan Hilal gazetesinin matbaasında bir araya gelerek kendi sanat ve edebiyat eğilimlerini temsil eden bir edebiyat topluluğu kurmaya karar verdiler. Topluluğa isim olarak ilk önce Sina-yı Emel teklif edildi. Fakat bu benimsenmeyince Faik Ali‟nin önerdiği Fecr-i Ati ismi kabul edildi.19

Edebi anlamda bu geliĢmeler yaĢanırken Osmanlı Devleti‟nde toprak kayıpları artmıĢ ve devlet artık Batılıların tabiriyle “hasta adam” durumuna düĢmüĢtü. Bir taraftan iç karıĢıklıklar bir taraftan savaĢlar çökmekte olan devleti kurtarmanın yolları arandı. II. Abdülhamit döneminde sansürün kalkmasıyla beraber Ġslamcılık, Batıcılık, Osmanlıcılık ve Türkçülük gibi fikir akımları ortaya çıktı. Bu akımların yegâne amaçları çökmekte olan Osmanlı Devleti‟ni kurtarmaktı.20

17 Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. II, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,

Ankara 1998, s. 858-859

18

Kenan Akyüz, a.g.e., s. 88.

19 Kenan Akyüz, a.g.e., s. 153.

20 Recep Duymaz, Türk Edebiyatı Tarihinde Milli Edebiyat Dönemi, 3F Yayınları, Ġstanbul 2008,

(22)

Bu akımlardan Ġslamcılık; bütün Müslümanları Osmanlı Devleti‟nin sınırları içerisinde siyasi olarak birleĢtirmeyi, Batıcılık; devletin her alanda Batıya yönelmesi ve örnek alması ile Avrupalı devletlerle iyi iliĢkiler kurmayı, Osmanlıcılık; ülke sınırları içinde bulunan dinleri, dilleri ve ırkları ne olursa olsun herkese Osmanlı Devleti vatandaĢlığı ile bakmayı, Türkçülük ise; dünyadaki bütün Türkleri tek vatan ve bayrak altında toplamayı amaçlamaktaydılar.21

Bu akımlardan Türkçülük fikri diğerlerine nazaran daha çok benimsenir ve dildeki sadeleĢme hareketiyle beraber “Milli Edebiyat”ın da oluĢmasına zemin hazırlar.

“Milli Edebiyat” oluĢturma fikri ilk olarak 1911 yılında Selanik‟te Genç Kalemler dergisini çıkaran gençlerin teĢebbüsü ile oldu. Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu, Rasim HaĢmet ve Ali Canip bu gençlerin önde gelenlerindendi. Edebiyat dilinin Ģimdiye kadar Arapça ve Farsçanın etkisi altında olduğunu ve bunun da dili yapmacıklaĢtırdığını savunan Genç Kalemler, dili daha da yapay hale getiren Servet-i Fünûn ve Fecr-i Ati topluluklarını Ģiddetle eleĢtirdiler. Onlara göre milli bir edebiyat oluĢturmak için öncelikle dilin sadeleĢmesi gerekiyordu. Bunun için de Ģunların yapılması gerekiyordu:

1. KonuĢma diline geçmiĢ olanların dıĢında Arapça ve Farsça edat kullanılmayacaktı.

2. Yazı dilinde sadece milli ve basit dil yapısı kullanılacaktı.

3. KonuĢma dili birçok kiĢi tarafından anlaĢılan Ġstanbul Türkçesi olmalı. 4. Arapça ve Farsça kelimeler konuĢma dilindeki gibi yazılmalı.

5. Arapça ve Farsça grameri kullanılmamalı ve bu gramerle oluĢturulan tamlamalara yer verilmemeli.22

Böylelikle Tanzimat‟a kadar Ġran‟ın ve sonrasında ise Fransız taklitçiliği yapan Türk edebiyatı kendi kendini oluĢturma safhasına girdi. Ancak bu safha roman, hikâye ve tiyatro ile sınırlı kaldı. Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilanından önce konuĢma dilinin yazı dilinin yerini almıĢ olması bu alanda yapılan çalıĢmaların baĢarıya ulaĢtığını bizlere göstermektedir.23

21

Recep Duymaz, Üç Tarz-ı Siyaset ve Düşünce Akımları, Türk Dünyası AraĢtırma Vakfı, Ġstanbul 2004, s. 73-82.

22 Nihat Sami Banarlı, a.g.e., s. 1101-1102. 23 Kenan Akyüz, a.g.e., s. 167-168.

(23)

29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet‟in ilan edilmesi ile Osmanlı Devleti fiilen sona erer ve yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulur. Cumhuriyet döneminde de çağdaĢ uygarlık düzeyine ulaĢabilmek için birçok alanda yenilikler yapılır. Yapılan çalıĢmalarda Ģu ilkeler saptanır:

1. Eğitim ve öğretim kurumları bir örgütçe yönetilmelidir.

2. Eğitim ve öğretim programımız ulusumuzun bugünkü durumu ile toplumsal yaşamın gereksinimleriyle, çevrenin koşulları ve yüzyılın gerekleriyle tümüyle uygun olmalıdır.

3. Eğitim ve öğretim ülkümüz, çocuklarımıza her şeyden önce, Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve ulusal geleneklerine düşman olan her türlü engellerle savaşmak düşüncesini vermek olmalıdır.

4. Eğitim yaşı dışında kalan ve eğitim görmeyen yurttaşlarımız pratik araçlarla eğitimin verilerinden yararlandırılmalıdır.

5. Türkiye Cumhuriyeti’nin amacı, ulusal, demokratik ve laik düşünceli yurttaşlar yetiştirmektir. Bunun için de, pedagojik yöntem ve araçlarımız yenileştirilmeli ve düzeltilmelidir.24

Bu ilkelerin gerçekleĢtirilebilmesi için 3 Mart 1924‟te Tevhid-i Tedrisat

Kanunu çıkarıldı.

Cumhuriyet‟in ilanından sonra oluĢturulmaya çalıĢılan ulusal birlik, 1923-1928 yılları arasında daha çok alfabe sorunu ile karĢılaĢtı. Bu sorunun giderilmesi için çalıĢmalar baĢlatıldı ve 1 Kasım 1928 yılında Arap harfleri yürürlükten kaldırılarak yerine Latin harfleri kullanılmaya baĢlandı. Mustafa Kemal harf devriminin önemini Ģu sözlerle ifade eder:

“Yurttaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün ulusa, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu yurtseverlik, ulusseverlik ödevi

(24)

biliniz. Bu ödevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir toplumun yüzde sekseni okuma yazma bilmezse ayıptır.”25

Harf devriminden sonra Türk diline özlü bir yön verme çabası içine girildi ve halk ağzından sözcük derleme çalıĢmalarına baĢlanıldı. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk‟ün emriyle 12 Temmuz 1932‟de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruldu. Daha sonra Türk Dil Kurumu adını alacak olan bu kuruluĢ, ilk kurultayını 26 Eylül 1932‟de yaparak amacını Ģu cümlelerle açıkladı: “Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin maksadı, Türk dilinin öz güzelliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğine eriştirmektir.”26

YaĢanan bu geliĢmeler Türk edebiyatını da etkilemiĢ, özellikle romancılarımız yaĢanan bu süreç içerisinde Türkiye‟nin ekonomik, toplumsal, siyasal değiĢmeleri eserlerinde iĢlemeye çalıĢmıĢlardır. Bu dönemde Milli Edebiyat dönemi romancılarının ılımlı toplumsal eleĢtirisinin yerini gerçek bir toplumsal eleĢtiri alır. Çünkü artık Ġstanbul‟da ve varlıklı aileler arasından değil, bütün Türkiye‟den toplumun değiĢik tabakalarından romancılar ve Ģairler yetiĢmektedir. Böylece edebiyatımızda artık Ġstanbul yoktur, köyleriyle, kasabalarıyla, kentleriyle bütün Türkiye vardır. Artık romancılar gerçek sorunlarla ilgilenmeye baĢlamıĢ, memleketin gerçek durumunu gözler önüne sermeye baĢlamıĢlardır. KurtuluĢ mücadelemiz yeniden iĢlenmekte yaĢananlar kahramanlarıyla ve iĢbirlikçileriyle tüm çıplaklılığıyla anlatılmakta ve güncel dersler çıkarılmaktadır. Gerçek anlamda köyleri ve köy sorunlarını iĢlemek için birçok romancı köy ve kasabalara giderek orada bir müddet yaĢamıĢlardır.27

Romanda bu geliĢmeler yaĢanırken 1923‟ten sonra yazılan Ģiirlerde daha önceden baĢlayan ve Divan Ģiirine tepki olan edebiyat geleneği devam ettirilir. Cumhuriyet dönemi Ģiirinin en önemli akımı, ilk örneklerini II. MeĢrutiyet‟ten sonra vermeye baĢlayan “Memleket Edebiyatı”dır. Bu akımın en önemli örneklerini kendilerine “BeĢ Hececiler” denilen Ģairlerin yazdığı Ģiirler

25 Mahir Ünlü-Ömer Özcan, 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı, C. II., Ġnkılâp Kitabevi, Ġstanbul 1988,

s. 18.

26 Mahir Ünlü-Ömer Özcan, a.g.e., s. 18

27 Fethi Naci, “Roman”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. III. ĠletiĢim Yayınları,

(25)

oluĢturmaktadır. Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon‟dan oluĢan BeĢ Hececiler, Ģiirlerini hece vezni ile yazmıĢ, sade ve süsten uzak bir dil kullanmayı tercih etmiĢ ve Ģiirlerinde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, yiğitlik gibi temaları iĢlemiĢlerdir.28

Memleket edebiyatının zamanla kendini tekrar etmesi ve bir türlü yenileyememesi, Ģiirin birçok kötü Ģairin elinde basmakalıp tekerlemeye dönüĢmesi Ģiirde yeni arayıĢlara yol açtı. Bu arayıĢ 1928 yılında Yedi Meşale adlı kitapta Ģiirlerini toplayan Sabri Esat SiyavuĢgil, Ziya Osman Saba, YaĢar Nabi Nayır, Muammer Lütfü, Cevdet Kudret, Vasfi Mahir Kocatürk ve Kenan Hulusi Koray‟ın sanat sanat içindir anlayıĢıyla Ģiir yazmalarıyla sonuçlanır. Bu sanatçılara göre Ģiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde kullanılamazdı. Gerçek Ģiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik dolu olan Ģiirdi.29

1940‟lı yıllara gelindiğinde ise Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday‟ın Ģiir anlayıĢlarını yansıtan Garip Hareketi ortaya çıkar. Bu Ģairler Ģiirlerinde mısracı zihniyete karĢı çıkarak vezin ve kafiyeyi reddettiler. Onlara göre Ģiirde ahenk bunların dıĢında aranmalıydı. TeĢbih, istiare ve diğer söz oyunlarına karĢı çıktılar. ġiirin konuĢma diliyle de yazılabileceğini ispatlamaya çalıĢtılar. Onlara göre Ģiir bütün geleneklerden uzaklaĢtırılarak yeni bir yapı ile kaleme alınmalıydı.30

Cumhuriyet‟in ilk yıllarında değiĢen siyasi, iktisadi ve ekonomik değiĢimlere bağlı olarak edebiyat alanında da bazı yenilikler görülmektedir. Fakat bu yenilikler arasında toplumun yaĢamını betimleyen belirli bir sanat ve edebiyat akımı mevcuttur diyemeyiz. Sadece dönemin bazı niteliklerini yansıtan edebiyat akımlarından bahsedebiliriz. Bu niteliklerin de daha çok biçim ve özde yaĢandığını söylememiz yanlıĢ olmaz.

28 Ġnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları., 3. Baskı, Ġstanbul 2002,

s. 36-37.

29 Ġnci Enginün, a.g.e., s. 63. 30Ġnci Enginün, a.g.e., s. 82-83.

(26)

B. TÜRK BASIN TARĠHĠNE GENEL BĠR BAKIġ

Türk basın tarihine geçneden önce basın kavramının ne ifade ettiğini geniĢ ve dar anlamda hangi anlamları bünyesinde barındırdığını belirtmek gerekmektedir.

“Geniş anlamda basın; belirli zamanlarda basılıp, her çeşit haberi ve fikirleri topluma ulaştıran tüm yayın ürünleridir. Genellikle günkük basın ürünlerine gazete, haftalık, on beş günlük ve aylık basın ürünlerine de dergi denilmektedir. Dar anlamda basın ise, sadece gezete ve dergileri yani mevkuteleri kapsamakta; diğer basın ürünleri bu kapsamın dışında kalmaktadır.”31

Tanımdan da anlaĢılacağı üzere basın kavramı genellikle gazete ve dergileri kapsamaktadır. Bu nedenle basın tarihi baĢlığını gazete ve dergiler üzerinden ele alacağız.

1. Gazeteler

Osmanlı Devleti‟nde ve dolayısyla Türkiye‟de ilk basımevi Ġspanyollar‟ın zulmünden kaçan Yahudiler‟in Osmanlı Devleti‟ne sığınırken basımevlerini yanlarında getirmeleriyle kurulmuĢtur. David ve Samuel Nahles kardeĢler, 1494 yılında Hz. Musa‟nın Beş Kitap adlı kutsal kitabını Ġstabbul‟da basmıĢlardır. Bunun yanında 1500‟lü yıllarda Selanik, Edirne ve Halep‟te Yahudi basımevlerinin kuruluĢu ile bu süreç devam etmiĢtir. 1567‟de Ermeniler 1627‟de Ġstanbul‟da basımevi kurmuĢlardır. 1494-1729 yılları arasında Osmanlı‟da azınlık ve yabancılara ait 37 basımevi olduğu tahmin edilmektedir.32

Ġlk Türk basımevi kurma çalıĢmaları 1724 yılında Yirmisekiz Çelebi Mehmet‟in oğlu olan Çelebizade Sait Efendi tarafından baĢlatılmıĢtır. Yardımcı olarak yanına Dergâh-ı Âli Müteferrikasından Ġbrahim Efendiyi seçmiĢtir. Bütün

31 M. Nuri Ġnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, 4. Basım, Der Yayınları, Ġstanbul 1999, s. 19

32 Ali Gevgili, “Basın”, Tanzima’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, ĠletiĢim Yayınları, s.

(27)

hazırlıklar yapıldıktan sonra resmi adı “Dâr‟üt-tıbâ‟at-ül-âmire” olan ancak halkın kısaca basımhane dediği ilk Türk basımevi Ġbrahim Müteferrika‟nın evinin alt katında kurulmuĢ oldu. Böylelikle ilk Türk basımevi 1727 yılında faaliyete geçmiĢ oldu. Ġki ay sonrada Vankulu Lügatı olarak anılan ilk eserlerini bastılar.33

Ġlk türk basımevinin açılması ilk gazete ve dergilerin Türkler tarafından çıkarılacağı anlamına gelmiyordu. Bunu birkaç neden de toplayabiliriz. Her Ģeyden önce basımevi ya da matbaa faaliyetleri bizde çok geç baĢlamıĢtı. Ġbrahim Müteferrika‟ya kadar geliĢen süre zarfında Türkler basım iĢlerinde önemli çalıĢmalarda bulunmamıĢlardı. Bunun dıĢında Osmanlı Devleti‟nde bulunan azınlıklar ve yabancılar bu alanda daha ileri düzeyde bulunuyorlardı. Diğer bir neden ise basım iĢleri kitaplardan ibaret görülüyordu. Bu nedenle gazetelerin halkı bilgilendirmede ve yönlendirmedeki etkisi Takvim-i Vekayi‟ye çıkarılana kadar anlaĢılamamıĢtı. Bütün bu nedenlerden dolayı Osmanlı Devleti‟nde ilk gazeteyi Fransızlar baĢta olmak üzere yabancılar çıkarmıĢlardır.

Fransızlar‟ın Ġstanbul‟da çıkardığı ilk gazete 1795 yılında Fransız Devrimi‟ni Osmanlı Devleti‟ndeki Fransızlara ve Türk kamuoyuna duyurmaya çalıĢan “Bulletin des Nouvelles”dir. Haberler bülteni anlamına gelen gazete, Fransız Devrimi‟nden sonra çıkmıĢ ve devrimi dünyaya duyurmayı amaçlayarak dünyanın desteğini almaya çalıĢmıĢlardır. Fransızlar‟ın çıkardığı ikinci gazete ise 1796 yılında yine Ġstanbul‟da çıkarılan “Gazette Française de Constantinople” adlı gazetedir. Bu gazetede yerli haberlerden çok dıĢ haberlere yer verilmiĢtir. Fransızlara ait üçüncü gazete 1821 yılında Ġzmir‟de “Le Spectatuer Oriental” adıyla çıkarılmıĢtır. Bu gazetenin ilk iki gazeteden farkı, Fransız Elçiliği‟ne bağlı olmadan yayım hayatına baĢlamasıdır. Bunların dıĢında 1824 yılında “Le

Smyrnéen”, “1828 yılında “Le Courrier de Smyrne” Ġzmir‟de çıkarılan diğer

Fransız gazeteleridir. 1831 yılında yayımlanan diğer bir Fransız gazetesi “Le

Moniteur Otoman” kendisinden önce çıkan gazetelerden farlılık göstermektedir.

Çünkü bu gazete II. Mahmut‟un isteğiyle çıkarılmıĢ ve yarı resmi bir devlet organı gibi faaliyet göstermiĢtir.34

33 M. Nuri Ġnuğur, a.g.e., s. 154-155.

34 Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinlere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, Ġstanbul 2003, s.

(28)

Fransızlar tarafından çıkarılan bu gazetelerden sonra Osmanlı Devleti‟nde Türkçe çıkarılan ilk gazete “Takvim-i Vekayi”dir. Gazetenin çıkarılmasında gerek sosyal ve siyasal gerekse kültürel alanda önemli geliĢmelerin kaydedilmesini sağlayan yenilikçi padiĢah II. Mahmut‟un rolü büyüktür. PadiĢah yayımladığı fermanda konuya verdiği önemi Ģöyle ifade etmiĢti:

“… Bu hususun tanzimine bakılması çoktan beri elzemdi. Ancak vakit ve mevsimi henüz gelmemiş olduğundan vaktine talikan sukûtu ihyira etmekte idim. İşte, leh-ül-hamd, mevsim ve sırası gelip şer’i şerif ve nizama asla dokunur yeri olmadığından maada, Mülkçe pek çok faydaları olacağı dahi herkes tarafından kabul edilmiştir. Bu hususa nazaret için Esat Efendi nâzır, Sârım efendi ile Sait bey dahi olveçhile memur ve tâyin kılınsın.”35

Takvim-i Vekayi‟nin çıkıĢ amacı devlet ile halk arasında bilgi akıĢını sağlamaktı. Bu nedenle bir nevi resmi gazete niteliği taĢıyordu. Türkçe olarak yayımlanan ilk özel gazete ise 1840 yılında yayım hayatına baĢlayan “Ceride-i Havadis” adlı gazetedir. Ġstanbul‟da yaĢayan ve Ġngiliz vatandaĢı olan William Churchill tarafından çıkarılmıĢtır. Ancak batmaması için devlet desteği verilen gazete, ilk özel gazete olmasına rağmen yarı resmi bir kimliğe bürünmüĢtür.

Gerçek anlamda ilk özel Türkçe gazetenin çıkıĢı 1860‟ta Tercüman-ı

Ahval‟in yayım hayatına katılması ile baĢlar. Kurucuları, Paris‟te sefaret kâtipliği

yıllarından Batı‟yı iyi tanıyan Agâh Efendi ile Paris‟te eğitim görmüĢ Ġbrahim ġinasi tarafından çıkartılmıĢtır. Gazete haftada iki gün çıkarak yayın hayatına baĢlamıĢ, fakat gördüğü yoğun ilgi nedeniyle haftada beĢ gün yayımlanmaya baĢlamıĢtır. Tercüman-ı Ahval Türk gazetecilik tarihinin de baĢlangıcı sayılmaktadır. Çünkü bu gazete kendisinden önce çıkan Türkçe gazeteler gibi devletten hiç yardım almadan yayım hayatını sürüdürmüĢtür. Ayrıca gazete, bir gazetede bulunması gereken vasıfları da bünyesinde barındırmıĢtır. Ayrıca gazetenin diğer gazeteler gibi bir övgü gazetesi değil, düĢünce ve tartıĢma gazetesi olduğu ġinasi‟nin sunuĢ yazısı ile ifade edilmiĢtir:

(29)

“Bir sosyal toplulukta yaşayan halk mademki bir sürü yasal yükümlülük taşımaktadır, elbette vatanın çıkarlarına dair sözle ve yazıyla fikir açıklamayı, kazanmış olduğu hakların çerçevesi içinde sayar. Eğer, bu iddiaya kanıtlayıcı bir senet aranılacak olursa, eğitim güzüyle zihni açılmış olan uygar ulusların sadece politika gazetelerini göstermek yeterlidir. Bunun Devleti Âliye tarafındanda doğrulandığını Meclisi Âli-i Tanzimat’ın kurulması sırasında yasalara ve nizamlara ait layihaların yazılı olarak sunulması için herkese resmi izin verilmiş olması gösterir. Açıklamaya gerek yoktur ki, söz isteneni anlatmaya özgü bir Tanrı vergisi (Mevhibe-i Kudret) olduğu gibi, insan aklının en güzel buluşu olan yazmak da kalem ile sözü resmetmek fenninden ibarettir. Bu gerçeğe dayanarak bütün halkın kolaylıkla anlayabileceği derecede bu gazeteyi yazmak gerektiği, yeri gelmişken şimdiden yansıtılır.”36

ġinasi, Agâh Efendi ile çıkardığı gazeteden ayrılarak 1862 yılında kendi gazetesi olan “Tasvir-i Efkâr” gazetesini çıkarmaya baĢlar. DüĢünce yazılarına ağırlık verilen gezeteye daha sonra Namık Kemal‟de dâhil olur ve ġinasi‟nin Avrupa‟ya gitmesi sonucu gazete Namık Kemal‟in önderliğinde yayım hayatına devam eder.

Bu dönemde çıkan ve basın tarihinde önemli bir yeri olan diğer bir gazete de “Muhbir” gazetesidir. Gazetenin önemi bizde ilk inkılâp fikirlerini yayan gazete olmasından gelir. Bu nedenle 32. sayısından sonra kapatılmıĢtır. Maarif Nezareti tarafından “Hükümet aleyhine mucbi tagliti ezhan olacak bazı ekâzip ve erâcif neşretmeyi itiyat edindiği” tebligatına karĢılık gazete, kapatıldığı zaman ki sayısında “Vakıâ dünyanın en adaletli yerlerinde bile bir matbaayı bihakkin kapatmak hükümetlerin yedi kudretindedir. Fakat beyan olunan tagliti ezhan ve neşri eracif ne gibi şeylerdir. Muhbirin hangi numarasında yazılmıştır. Bunlar yazılmış olsaydı gazetemizi bu misillü kapamak hükmünden salim olurduk.”37

36 Orhan Koloğlu, Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Basın Tarihi, Pozitif Yayınları, Ġstanbul 2006, s.

43-44.

(30)

Yazısı ile cevap vermiĢ ve kendini savunmuĢtur. Bu bir bakıma sonraki dönemde yaĢanacak yasaklamaların da ilk iĢareti sayılabilir.

Buraya kadarki süreçte Tercüman-ı Ahval‟in basın tarihine yaptığı katkı son derece önemlidir. Özellikle özel teĢebbüsle çıkarılan ilk Türkçe gazete olması ve sonrasında yakaladığı baĢarı basın hayatının canlanmasına yol açmıĢtır.

Ruzname-i Ceride-i Havadis (1864), Ceride-i Askeriye (1864), Takvim-i Ticaret (1865), Âyine-i Vatan (1866), Vatan (1867), Ruzname-i Âyine-i Vatan

(1867), Ġstanbul (1867), Veledül-Cevaib (1867), Muhib (1867), Utarid (1867),

Mecmua-i Maarif (1867), Terakki (1868), Basiret (1869), Mümeyyiz (1869), Diyojen (1869), Ġbret (1870), Hadika (1870), Memalik-i Mahruse (1870), Hayal (1872), Latife (1873), Kamer (1874), ġafak (1875), Meddah (1875), Geveze (1875), Efkâr, (1873), ġark (1873), ArkadaĢ (1873), Eftal (1873), Umran (1873), Vakit (1875), Ġstikbal (1875), Sadakat (1876), Sabah (1876), Tercüman-ı Hakikat (1876) bu dönemde çıkan baĢlıca önemli gazetelerdir. 38

1878 yılında Osmanlı-Rus savaĢının çıkması sonucu II. Abdülhamit Meclis-i Mebusan‟ı kapatmıĢ ve II. MeĢrutiyet‟in ilanına kadar sürecek olan istibdat yönetimi baĢlamıĢtır. Bu durumun bir neticesi olarak basına da ağır bir sansür uygulanmıĢtır. Özellikle II. Abdülhamit‟e karĢı olan muhalif kesim böylece susturulmaya çalıĢılmıĢtır. Bunun üzerine, Ulûm (1869-Paris), Muvakkaten (1870-Paris), Ġnkılâp (1870-Paris), MeĢveret (1895-Paris), Mizan (1896-Mısır),

Osmanlı (1897-Cenevre), ġura-yı Ümmet (1902-Kahire ve Paris) ve Terakki

(1896-Paris) gibi muhalif gazeteler yurtdıĢında yayım hayatına baĢlamıĢtır. Ancak II. MeĢrutiyet‟in ilan edilmesi ile basına uygulanan sansür de kalkar ve basın hayatında yeniden özgürlükçü bir dönem baĢlamıĢ olur. Ġkdam, Sabah, Tercüman-ı Hakikat ve Saadet halkTercüman-ın yoğun ilgisini gören gazetelerdir. BunlarTercüman-ın dTercüman-ıĢTercüman-ında

Yeni Gazete (1908), Tanin (1908), Âti (1918), AkĢam (1918), Yeni Gün (1918), Zaman (1918) ve Peyam-ı Sabah bu dönemde çıkan diğer önemli gazetelerdir.39

1923 yılında Cumhuriyet‟in ilan edilmesiyle basın faaliyetlerine devam edilmiĢtir. Ancak bu dönemde de Terakkiperver Fırkası‟na destek verdikleri için

Tevhid-i Efkâr, Tanin, Vatan, Aydınlık, Orak Çekiç gibi muhalif gazeteler

38 Selim Nüzhet, a.g.e., s. 42-55. 39 M. Nuri Ġnuğur, a.g.e., s. 290-303.

(31)

kapatılmıĢ, bunların yerine Milliyet ve Cumhuriyet gibi önemli gazeteler CHP‟nin sıkı kontrolü ile Kemalist rejimin destekçisi olmuĢtur.40

2. Dergiler

Osmanlı Devleti‟nin yayım hayatında gazete dıĢında en önemli hareketlilik dergicilikte görülür. Gezetelerden geç bir dönemde yayım hayatına baĢlayan dergiler, kamuoyu oluĢturmada ve topluma yön vermede en etkin basım organı olmuĢtur. Özellikle BatılılaĢma sürecinde dergilerde yayımlanan yazılar Batılı anlamda hayat tarzının, fikir ve düĢünce yapısının kısa sürede ülke içerisinde benimsenmesini sağlamıĢtır. Bunun dıĢında halkın kültür, sanat ve bilim alanında bilgilerinin artırılması, dilin sadeleĢmesi gibi konularda önemli faydaları olmuĢtur.

Bizde bilinen ilk Türkçe dergi 1849-1851 yılları arasında çıkan Vaka-i

Tıbbiye dergisidir. Bu dergiyi 1862 yılında Münif PaĢa tarafından çıkarılmaya

baĢlanan Mecmua-i Fünun dergisi takip eder. Yine aynı dönemde Mecmua-i Fünun‟a rakip olarak Mecmua-i Ġbretnüma (1865) yayımlanır. Takvim-i

Ticaret (1867), Ayine-i Vatan (1867), Tuhfet-üt-Tıb (1867), Cüzdan (1872) bu

dönemde yayımlanan diğer önemli dergilerdendir. Bu dönemde dergilerin sayısında önemli bir artıĢ olmuĢtur, fakat birçoğu sadece bir sayı yayımlanabilmiĢtir. Ġlk resimli Türk dergisi Mustafa Refik tarafından 1862 yılında

Mirat adıyla çıkarılmıĢtır. Bir yıl sonra 1863 yılında ilk müzik dergisi Musiki-i Osmanî yayımlanır. Askeri konulara yer veren ve dönemi içerisinde en uzun

soluklu dergi olan Ceride-i Askeriye de 1864 yılında yayımlanmıĢtır. Bunların dıĢında 1869 yılında ilk çocuk dergisi Mümeyyiz ve yine aynı yıl ilk mizah dergisi Diyojen yayım hayatına baĢlar. Dağarcık (1871), Kırk Anbar (1873),

KeĢkül (1875), Mirat-ı Ġber (1876), Muharrir (1876), Derme-Çatma (1878), Yadigâr (1878), Mecmua-i Ulum (1878) dönemin diğer önemli dergileri

arasında yer almaktadır.41

40 Orhan Koloğlu, a.g.e., s. 117-118.

41 Aslı Yapar Gönenç, Türkiye’de ve Fransa’da Dergicilik ve Kadın Dergileri, Ġstanbul

(32)

II. Abdülhamit‟in basına sansür uygulaması gazetelerde olduğu gibi dergilerin yayımlanmasında da durgunluğa neden olmuĢtur. Ancak 1891 yılında çıkan Servet-i Fünûn, Batı edebiyatından etkilenen yazar ve Ģairlerin yayım organı olmuĢtur. Yine Servet-i Fünûn‟a rakip olan ve eski edebiyat taraftarlarının yayın organı niteliği taĢıyan Malumât da 1894 yılında yayım hayatına baĢlamıĢtır. Bu dönemin en önemli dergilerinden biri de Mecmua-i Ebuzziya adlı dergidir. 1886 yılında 53. sayıda baskısını durduran dergi, 1896 yılında 54. sayıdan itibaren tekrar yayımlanmaya baĢlamıĢtır. ġinasi, Ahmet Mithat Efendi, Ahmed Rasim gibi önemli önemi yazarlar dergide yer almıĢtır. Bunların dıĢında

Bağçe (1880), Sümruh-ı Edeb (1880), ġark (1880), Hadikatü’l-Maârif (1881), Envar-ı ġarkiye (1881), Hafta (1881), Manzara-yı Ġrfân (1881), Rehber-i Fünûn (1882), Afâk (1883), Mecmua-yı Âsâr (1882), GüneĢ (1885), Gayret

(1886), Resimli Gazete (1896) bu dönemde yayımlanan diğer önemli dergilerdir.42

1908‟de II. MeĢrutiyet‟in ilan edilmesiyle beraber dergilerde önemli bir artıĢ kaydedilir. Bunun en önemli nedeni ortaya çıkan düĢünce akımlarının kendi yayın organlarını çıkarmaya baĢlamasıdır.43

Ġslam Mecmuası, Ceride-i Ġlmiye,

Cihan-ı Ġslam, Ceride-i Sufiye, Mahfil, Beyanü’l-Hak, Sada-yı Hak ve 1911

yılında adı Sebilü’r-ReĢad olarak değiĢtirilen Sırat-ı Mûstakim, Ġslamcılık fikrini ön plana çıkarırken, Ulûm-ı Ġktisadiye, Ġçtimaiye Mecmuası, Ġçtihad,

Serbest Fikir, Yarın ve Takib dergileri de Batıcılık fikrini savunan

dergilerdendir. Türkçülük akımının etkisiyle Türk Derneği Dergisi, Türk Yurdu

Dergisi, Genç Kalemler, Halka Doğru, Bilgi Mecmuası, Türk Sözü, Yeni Mecmua ve Türk Sözü dergileri bu fikir etrafında yayım hayatına baĢlarlar.44

II. MeĢrutiyet‟in ilanından sonra en önemli yenilik edebi ve mizahi dergilerin yanı sıra çocuk dergilerinin de yayım hayatına daha çok katılmalarıdır. Bunun nedeni, “İkinci Meşrutiyet’ten sonra geleceğin gençlerini, yeni rejimin kendilerine emniyet edilecek neslini yetiştirmek endişesi çocuk eğitim ve

42 Mehmet Kaplan, Ali Nihat Tarlan vd., Dergi Maddesi, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.

II., Dergâh Yayınları, Ġstanbul 1977, s. 245-247.

43 Oktay Duran, Cumhuriyet Öncesi ve Sonrası Matbaa ve Basın Sanayii, Cem Ofset, Ġstanbul

1998, s. 133.

(33)

öğretimine verilen önemi arttırm[asıdır]”45

diyebiliriz. II. MeĢrutiyet‟e kadar gelinen süreçte çocuk dergileri içerik bakımından da değiĢmiĢlerdir.

“XIX. Yüzyılın ilk yarısında, genellikle daha çok öğretici yazılara, masal ve hikâyelerle dinsel konulara önem vermişler, yüzyılın ikinci yarısında ise -çocuk yazınıyla ilgili görüşlerdeki değişiklikler nedeniyle- hayal ürünü yazılar yanında olgusal ve gerçekçi yazılara öncelik tanımışlardır. Başlangıçta çok dar ve seçkin bir çocuk kitlesine seslenen çocuk dergileri, içerik bakımından meydana gelen bu gelişmenin bir sonucu olarak geniş ölçüde orta tabaka halk çocuklarının gereksinim ve ilgilerini karşılama çabası içine girmiş durumdadırlar. Çağdaş çocuk dergilerinde yazarların güncel ve toplumsal sorunlara ilişkin konulara yöneldikleri görülmektedir.”46

Dergilerin öncelikli amacı çocukların sosyal, kültürel ve fiziki geliĢmelerine yardım etmek olduğu için ilk dönem çocuk dergilerinde eğitim ön planda tutularak eğlence unsurlarana fazla yer verilmemiĢtir. Ayrıca II. MeĢrutiyet‟e kadar dergide yer alan reklamlar daha çok yetiĢkinlere yenelikti, fakat çocukların önemli tüketici oldukları fark edilince reklamlar da çocuklara yönelik yayımlanmaya baĢlandı. Yayımlanan dergiler genellikle Ġstanbul‟da basılmıĢtır. Ġstanbul dıĢında Ġzmir, Ankara, Bursa, Bolu, Akhisar ve Selanik dergilerin basıldığı diğer vilayetlerimizdir. Genellikle haftalık çıkan dergilerin bir bölümü on beĢ günde bir çıkarmaktadır. Türk Çocuğu ise aylık yayımlanan tek dergi olma özelliğine sahiptir. Eski harfli çocuk dergileri genellikle sosyal ve siyasi yapıya göre hareket etmiĢ, devletle ve devleti idare edenlerle her zaman iyi iliĢkiler kurmuĢlardır. MeĢrutiyet‟e kadar Saltanat‟ın, 1908‟den sonra MeĢrutiyet‟in ve 1923‟ten sonra Cumhuriyet‟in yanında yer almıĢlardır. Ancak Selanik‟te yayımlanan Çocuk Bahçesi muhalif yazılar yayımlayınca önce ihtar alır daha sonra da süresiz olarak kapatılır.47

45 Ġnci Enginün, “Çocuk Edebiyatına Toplu Bir BakıĢ”, Çocuk Edebiyatı Yıllığı 1987, Yöneten:

Mustafa Ruhi ġirin, Gökyüzü Yayınları, Ġstanbul 1987, s. 41.

46 A. Ferhan Oğuzkan, “Dünya Çocuk Edebiyatının Ana Çizgileri”, Çocuk Edebiyatı Yıllığı 1987,

Yöneten: Mustafa Ruhi ġirin, Gökyüzü Yayınları, Ġstanbul 1987, s. 27.

(34)

Bilindiği üzere çocuk dergiciliğinin ilk yayını 1869 yılında yayınlanan

Mümeyyiz adlı çocuk dergisidir. Ancak geliĢen süreç içerisinde birçok çocuk

dergisi yayımlanır. Bunlardan; Hazine-i Etfâl (1873), Sadâkat (1875), Etfâl (1875), Âyine (1875), ArkadaĢ (1876), Tercüman-ı Hakikat (1880), Aile (1880), Bahçe (1880), Mecmua-i Nevresidegân (1881), Çocuklara ArkadaĢ (1881), Çocuklara Kıraat (1881), Vasıta-i Terakki (1882), Etfâl (1886),

Numune-i Terakki (1887), Debistân-ı Hıred (1887), Çocuklara Talim (1887), Çocuklara Mahsus Gazete (1896), Çocuklara Rehber (1897), Çocuk Bahçesi

(1905), Musavver Küçük Osmanlı (1909), Mekteplilere ArkadaĢ (1910),

Çocuk Dünyası (1913), Ciddî Karagöz (1913), Çocuk Yurdu (1913), Mektepli

(1913), Talebe Defteri (1913), Çocuk Duygusu (1913), Türk Yavrusu (1913),

Çocuklar Âlemi (1913), Kırlangıç (1913), Çocuk Bahçesi (1914), Çocuk Dostu

(1914), Mini Mini (1914), Küçükler Gazetesi (1918), Hür Çocuk (1918),

Haftalık Çocuk Gazetesi (1919), Lâne (1919), Hacıyatmaz (1920), Bizim Mecmua (1922), Yeni Yol (1923), Musavver Çocuk Postası (1923), Çıtı Pıtı

(1923) Cumhuriyet öncesi yayımlanan eski harfli çocuk dergileridir. Cumhuriyet döneminde ise çocuk dergileri eski ve yeni harfli olmak iki Ģekilde karĢımıza çıkmaktadır. Harf devrimine kadar eski harflerle çıkan dergiler harf inkılâbından sonra yeni harflerle yayım hayatlarına devam etmiĢlerdir. Bunlardan; Haftalık

Resimli Gazetemiz (1924), Resimli Dünya (1924), Sevimli Mecmua (1925), Mektepliler Âlemi (1925), Türk Çocuğu (1926), Çocuk Yıldızı (1927)

Cumhuriyet döneminde eski harflerle çıkan çocuk dergileridir.48

Osmanlı Devleti‟nin BatılılaĢma süreci içerisinde özellikle de Tanzimat Fermanı sonrasında kamuoyu oluĢturmada, halka yön vermede, bilgi ve haberin halka aktarımında gazete ve dergilerin önemli bir rolü olmuĢtur. Bu nedenle siyasi iktidarı elinde bulunduran yönetimler kendi nesillerini yetiĢtirmek için gazete ve dergileri birer araç olarak kullanmaya çalıĢmıĢlardır. Bu durum ister istemez çocuk dergilerine de yansımıĢtır. Ancak her ne olursa olsun gazete ve dergiler Türk milletinin fikri ve kültürel bakımdan geliĢmesini sağlamıĢ ve günümüz Türkiye‟sinin temellerini atmıĢtırlar.

(35)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM:

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırma kapsamına, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakül- tesi Dergisi ve Milli Eğitim Dergisinde 2009 ve 2010 yıllarında

'Live Earth İstanbul ulusal televizyonların yanı sıra dünya çapında yayın yapan 120 televizyon kanal ı tarafından da canlı olarak yayınlanacak.. Konsere katılacak isimler

Fitokrom üzerine yapılan çalışmalarda; morfogenez üzerinde kırmızı ışığın oluşturduğu etkilerin daha uzun dalga boylu kırmızı ötesi ışık ile geri

Resimli çocuk kitaplarının içerik özellikleri kapsamında; kitap türleri, kitaplarda işlenen konular, kitapların dil özellikleri ile kitaplardaki anlatım ve yazım

� Yorgunluk ve isteksizlik, iştah azalması, kusma ve sindirim sisteminde bozukluklar, kalp yetmezliği , huzursuzluk sıklıkla görülen yetersizlik belirtileridir. � Beriberi

Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın isteği üzerine anayasa taslağına vakıfların yanı sıra özel şirketlerin de üniversite kurabilmesine ilişkin bir hüküm konulması benimsendi..

Önce 4+4+4 eğitim sistemine geçişi tartıştık, sonra sınavların kaldırılması, sınavlarda açık uçlu soruların sorulması, dershanelerin kapatılması ya da özel

Teklifi sınır değerin altında kalan isteklilerden aşırı düşük teklif açıklaması istenecek olan başvuru konusu ihalede yaklaşık maliyetin ihale