• Sonuç bulunamadı

Konya Müzeleri'nde bulunan bazı Osmanlı ferman ve beratlarının tuğra ve tezhip açısından incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konya Müzeleri'nde bulunan bazı Osmanlı ferman ve beratlarının tuğra ve tezhip açısından incelenmesi"

Copied!
137
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ ve SANATLARI ANABİLİM DALI TÜRK-İSLÂM SANATLARI BİLİM DALI

KONYA MÜZELERİ’NDE BULUNAN BAZI OSMANLI

FERMAN VE BERATLARININ TUĞRA VE TEZHİP

AÇISINDAN İNCELENMESİ

-YÜKSEK LİSANS TEZİ-

Danışman Doç. Dr. Ahmet ÇAYCI

Hazırlayan Saliha BOZER

044246021004

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER………..…. II ÖNSÖZ………...V KISALTMALAR………....VI

GİRİŞ……….……….1

1. Araştırmanın önemi ve Amacı………...1

2. Araştırmanın Kapsamı………...1

3. Araştırmanın Yöntemi………2

I. BÖLÜM TUĞRA HAKKINDA GENEL BİLGİLER I.1.Tuğra ve Tarihçesi……….5

I.2.Tuğranın Bölümleri……….………...9

I.3. Padişah Tuğraları’nın Metinleri………....……….…..12

I.4. Tuğra Metnindeki Değişme ve Gelişmeler….……….13

I.5.Tuğralı Belgeler……….………...23

I.5.1.Ferman……….………23

I.5.2.Berat……….………...26

I.5.3.Name-i Humayun……….………...28

I.6. Tuğralı Belgelerde Kullanılan Malzeme, Yazı ve Tezhip I.6.1. Malzeme Çeşitleri………..29

I.6.2. Yazı Çeşitleri………..31

I.6.3. Tezhip I.6.3.1.Tezhibin Tarifi………32

I.6.3.2.Tezhipte Kullanılan Alet ve Malzemeler I.6.3.2.1. Kağıt……….33

I.6.3.2.2. Fırça………...33

I.6.3.2.3. Zermühre (mühre)………....…34

I.6.3.2.4. Altın Varak…….………...…...36

I.6.3.2.5. Altın Tabağı…….………...37

I.6.3.2.6. Arap Zamkı…….……….37

I.6.3.2.7. Jelatinli Su……….………...37

I.6.3.2.8. Zerefşan Kalburu….……….37

I.6.3.2.9. Destesenk (Destezenk)………38

(4)

I.6.3.2.11. Rapido……….38

I.6.3.2.12. Trilin ………...38

I.6.3.2.13. Tashih Bıçağı………...38

I.6.3.2.14. İpek Parçası……….38

I.6.3.2.15. İğnedan………38

I.6.3.2.16. Füzen………...39

I.6.3.2.17. Boyalar………39

I.6.3.3. Tezhip Sanatını Uygulamada Kullanılan Teknikler I.6.3.3.1. Zemini Boyalı Klasik Tezhip………40

I.6.3.3.2. Halkari……….……….40

I.6.3.3.3. Zer-ender-zer………….………42

I.6.3.3.4. İğne Perdahı……….……….43

I.6.3.3.5. Simefşan……….…...43

I.6.3.3.6.Zerefşan………..43

I.6.3.3.7. Çift Tahrir………..………43

I.6.3.4. Tezhibin Kompozisyon ve Renk Özellikleri Açısından İncelenmesi I.6.3.4.1. Tezhipte Kompozisyon……….44

I.6.3.4.2. Tezhipte Motif………...45

I.6.3.4.2.1. Bitkisel Motifler I.6.3.4.2.1.1. Hatayi………..46

I.6.3.4.2.1.2. Yaprak……….48

I.6.3.4.2.1.3. Palmet………..49

I.6.3.4.2.1.4. Penç……….50

I.6.3.4.2.1.5. Ağaçlar ve Meyveler………...51

I.6.3.4.2.1.6. Yarı Üsluplaştırılmış Çiçekler……….51

I.6.3.4.2.1.7. Naturalist Üslupta Çiçekler……….51

I.6.3.4.2.2. Geometrik Motifler………...52

I.6.3.4.2.2.1.Zencerekler………...53

I.6.3.4.2.3. Hayvansal Motifler………...54

I.6.3.4.2.3.1. Rumi………54

I.6.3.4.2.3.2. Üsluplaştırılmış Hayvan Motifleri………...55

I.6.3.4.2.3.3. Hayvan Motifleri………...56

I.6.3.4.2.4. Münhani………56

(5)

I.6.3.4.2.6. Çintamani………57

I.6.3.5. Tezhipte Rengin Kullanımı……….58

II. BÖLÜM KONYA MÜZELERİ’NDE BULUNAN BAZI OSMANLI FERMAN VE BERATLARININ TUĞRA VE TEZHİP AÇISINDAN İNCELENMESİ II.1.Mevlana Müzesindeki Beratlar II.1.1.III. Selim’in 1246 Envanter Numaralı Beratı………61

II.1.2.II. Mahmut’a ait 1320 Envanter Numaralı Berat………...69

II.1.3. Abdulmecit Han’a Ait 1321 Envanter Numaralı Berat……….75

II.1.4. II. Abdulhamit’e Ait 1322 Envanter Numaralı Berat…………...……...81

II.2. A.R.İzzet Koyunoğlu Şehir Müze ve Kütüphanesi’ndeki Ferman ve Beratlar II.2.1. II. Mahmut’a Ait 14330 Envanter Numaralı Ferman………...………...86

II.2.2. Abdulmecit Han’a Ait 14048 Envanter Numaralı Berat………...91

II.2.3. Abdulmecit Han’a Ait 14162 Envanter Numaralı Berat………...94

II.2.4. II. Abdulhamit’e Ait 14481 Envanter Numaralı Ferman………...98

II.2.5. II. Abdulhamit’e Ait 14482 Envanter Numaralı Ferman...………...101

II.3. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’ndeki Ferman ve Beratlar II.3.1. Abdulmecit Han’a Ait 6313 Envanter Numaralı Berat………...104

II.3.2. III. Ahmet’e Ait Bir Ferman………...………...107

II.3.3. II. Mahmut’a Ait Bir Ferman………...………...110

III. BÖLÜM DEĞERLENDİRME………114

SONUÇ………..118

(6)
(7)

ÖNSÖZ

Oğuz Hakanları’ndan itibaren birçok Türk Devleti’nde Padişah ve Sultanlara ait

belgelerin üzerine çekilen tuğra, devletin varlığının ve hür iradesinin bir sembolü

olmuştur. Devletin egemenliğini temsil eden tuğra formu, kendine özgü detayları ve

kompozisyon özellikleri ile de salt bir imza olmaktan çıkıp sanatsal bir hüviyet

kazanmıştır.

Osmanlı padişahlarına ait olan bu tuğralı belgeler, günümüzde çeşitli müze ve

arşivlerde saklanıp korunmakta ve sergilenmektedir.

Türk Hat ve Tezhip Sanatı açısından önemli bir yere sahip olan müzehhep

tuğraların, yazı ve şekil bakımından olduğu kadar tezhip sanatı açısından da analiz

edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu sebepten, çalışmamızda Konya Müzelerinde

bulunan ferman ve beratlardan tezhipli olanların tamamı ve bazı ferman ve beratlar yer

almıştır. Tezhipli padişah tuğraları renk ve desen özellikleri ele alınarak incelenmeye

çalışılmıştır.

Çalışma konumun seçiminde ve ilerleyen aşamalarında yardımlarını benden

esirgemeyen değerli danışman hocam Doç. Dr. Ahmet ÇAYCI’ya teşekkürü bir borç

bilirim. Ayrıca ferman ve beratların okunmasında yardımcı olan Sayın Mehmet

EMİNOĞLU’na, Sayın Hasan YAŞAR’a ve Sayın Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ’ye

teşekkür ederim. Eserlerin tezhiplerini değerlendirmemde yardımcı olan Sayın Ersan

PERÇEM’e, çalışmalarım esnasında yardımlarını benden esirgemeyen Konya Mevlana

Müzesi, A.R. İzzet Koyunoğlu Şehir Müze ve Kütüphenesi ile Konya Bölge Yazma

Eserler Kütüphanesi çalışanlarına, çalışmalarım boyunca her türlü desteği veren sevgili

aileme teşekkürlerimi sunarım.

Saliha BOZER

KONYA 2007

(8)
(9)

KISALTMALAR

a. g. e.

: Adı geçen eser

a. g. m.

: Adı geçen makale

a. g. md.

: Adı geçen madde

a. g. t.

: Adı Geçen Tez

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C.

:

Cilt

DEÜ

: Dokuz Eylül Üniversitesi

Env. : Envanter

EÜ : Ege Üniversitesi

: Gazi Üniversitesi

İÜ : İstanbul Üniversitesi

MEB : Mili Eğitim Basımevi

MEBİA

: Milli Eğitim Basımevi İslam Ansiklopedisi

MÜ : Marmara Üniversitesi

MSGSÜ

: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

s.

: Sayfa

S.

: Sayı

Sos. Bil. Ens.

: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ss.

: Sayfa sayısı

SÜ : Selçuk Üniversitesi

TDVİA :

Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

trz.

:

Tarihsiz

(10)
(11)

GİRİŞ 1.Araştırmanın Amacı ve Önemi

Tuğra Osmanlı padişahlarının nişan ve yazılı alameti olup bir nevi imzasıdır. Ferman, berat, name-i hümayun gibi padişaha ait belgelere çekilen tuğra, devletin varlığının bir göstergesi olmuştur. Tuğra, Osmanlı Devleti’nin mutlak sahibinin bir işareti anlamı taşıması yanında, İmparatorluğun da bir sembolü ve arması olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin erken döneminde tuğranın salt bir imza niteliği taşıması ve işlevinin ön planda olmasından dolayı, estetik açıdan sadece kaligrafisiyle dikkati çekmektedir. Bu da, ilk tuğra örneklerinde herhangi bir süslemeye rastlanılmamasına sebep olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nda, devletin egemenliğini sembolize eden tuğra, kendine özgü detaylar ve kompozisyon özellikleri ile de sadece bir imza olmaktan çıkıp, sanatsal bir nitelik kazanmıştır. Osmanlı yönetiminin kültür geleneğini de temsil eden bu belgeler, yazı türleri ile hat sanatında farklı bir üslubun oluşmasını sağlarken, tezhip sanatının seçkin örneklerini de günümüze taşımışlardır.

Kitap sanatlarındaki altının bol kullanımıyla gösterişli hale gelen kompozisyonlar, tuğra formuna uygulanmış ve böylece sanat eseri olarak tanımlanabilecek örnekler meydana getirilmiştir.

Günümüze ulaşan belgeler, genellikle diplomatik bilimler açısından incelenmekte ve değerlendirilmektedir. Tuğraların tezhipleriyle ilgili yeterli sayıda incelemenin yapılmadığı görülmektedir.

Tez konusunun belirlenmesi aşamasında, Türk Hat ve tezhip sanatı açısından bu derece önemli bir yere sahip olan padişah tuğralarının tezhiplerinin incelendiği sınırlı sayıda araştırma tespit edilmiştir. Tuğraların yazı ve şekil bakımından olduğu kadar, tezhip sanatı açısından da analiz edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple Konya müzelerinde bulunan bazı ferman ve beratların tuğra ve tezhiplerinin renk ve desen açısından incelenip değerlendirilmesinin Türk kültür tarihimiz açısından faydalı olacağı kanaatindeyim.

2. Araştırmanın Kapsamı

Araştırmamız materyal bakımından, Mevlana Müzesi, A.R. İzzet Koyunoğlu Şehir Müze ve Kütüphanesi ile Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesinde bulunan ferman ve beratların bazısı ile sınırlandırılmıştır. Ferman ve beratların seçiminde öncelikle süsleme

(12)

unsurları dikkate alınmıştır. Bu müzelerde yer alan beş adet tezhipli ferman ve beratların tespitinden sonra diğer ferman ve beratların seçiminde de daha çok yazılmış oldukları dönem göz önünde bulundurulmuştur.

Bu çalışma giriş ve üç ana bölümden oluşmaktadır:

Birinci bölümde; Tuğranın anlamı açıklanarak, gelişim süreci ve bölümleri hakkında

bilgiler verilmiştir. Bununla beraber, Osmanlı Devleti’ndeki tuğralı belgeler, bu belgelerde kullanılan hat, mürekkep, kağıt türleri de açıklanmıştır. Tezhip kompozisyonlarının daha iyi anlaşılabilmesi için tezhip sanatında kullanılan malzemeler, teknikler ve motifler incelenmiştir.

İkinci bölümü Konya Müzelerinde Bulunan Ferman ve Berat örnekleri oluşturmaktadır.

Eserlerin sıralaması yapılırken bulunduğu müze dikkate alınmıştır. Ferman ve beratın hangi tarihte yazıldığı, ait olduğu padişah ve türü belirtilerek eser tanımlanmıştır. Eserin nasıl bir tezhip tasarımına sahip olduğunu göstermek amacıyla boyutları, yazı özellikleri, mürekkebi hakkında bilgiler verilmiştir. Eserler tezhip tasarımlarının renk ve kompozisyon özellikleri, hangi motiflerin kullanıldığı, boyama teknikleri ele alınarak incelenmiştir. Belgelerin Latin harfleriyle okunuşları da bu bölümde verilmiştir. Araştırmanın bu bölümüne eserlerin daha iyi anlaşılabilmesi için fotoğraf ve çizimler eklenmiştir.

Üçüncü bölümde, yapılan tüm incelemelerin sonunda elde edilen bulgulara dayalı

olarak bir değerlendirme ve sonuca gidilmiştir.

3.Araştırmanın Yöntemi

Ferman, berat vb. belgeler Osmanlı Devleti’nin siyasi bakımdan gücünün simgesi olmuştur. İşte bu simgelerden Konya şehrinde de örnekler karşımıza çıkmaktadır. Araştırmamızın sonucunda onlarca adet ferman ve berat tespit edilmiştir. Bu ferman ve beratların tamamen alınması hem araştırmanın sınırlarını, hem de amacını aşacağı için konu sınırlandırma yoluna gidilmiştir. Bu sınırlandırma yapılırken de müzehhep ferman ve beratların tamamı alınmıştır.

Bu şekilde ferman ve beratlar tespit edildikten sonra ölçüleri alınıp fotoğraf çekimleri yapılmıştır. Fotoğrafların bir kısmı, stüdyo şartlarında çekilemediği için iyi sonuç alınamamıştır. Derinlik, renk ve parlaklık gibi vasıfların iyi verilebilmesi için hem dijital hem de mekanik fotoğraf makineleriyle defalarca çekim yapılıp gerçeğe en yakın fotoğraflar seçilmiştir.

Çalışma üç yönlü olarak gerçekleştirilmiştir: 1. Konuyla ilgili yazılı kaynakların taranması.

(13)

2. Müze ve kütüphanelerdeki örneklerin fotoğraflarının çekilmesi ve ölçülerinin alınması. 3. Eserlerin tek tek ele alınarak incelenmesi. Bu inceleme iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. Birincisi tezhip örneklerinin ele alınmasıdır. Bu aşamada motif, malzeme, renk, teknik vb. unsurlar tek tek ele alınmıştır. İkincisi ise metnin Osmanlı Türkçesi olan metninden Latin harfleriyle okunuşlarının verilmesidir.

(14)

Gözlem Formu Örneği Katalog No : Örnek No : Resim No : Çizim No : Envanter No : Ait Olduğu Padişah : Türü : Tarihi : Dil : Hat türü : Mürekkebi : Ölçüleri : Satır Sayısı : Konusu : Açıklama : Değerlendirme :

(15)

I. BÖLÜM

TUĞRA HAKKINDA GENEL BİLGİLER I.1. Tuğra ve Tarihçesi

Tuğra, Oğuz Hakanlarından bu yana bazı Türk devletlerinde hükümdarın mühür ve damgası yerine kullanılan işaret veya damgaya verilen addır1. Bir başka tanıma göre ise; Osmanlı padişahlarının nişan ve yazılı alameti, bir nevi imzası2; hükümdarların isim ve

lakaplarını içeren kalın kalemle yazılmış bir nakıştır3. Ancak adı ve şeklinin menşei hakkında

farklı görüş ve rivayetler vardır.

Mithat Sertoğlu’na göre tuğra; “Uygur Türkçesindeki Tuğrı=Tuğru ve Çağatay, Kazan, Oğuz Türkçelerindeki Toğru=Doğru kelimesinden gelmekte ve kendisiyle doğrulanan, tasdik olunan anlamını taşımaktadır4.

Kaşgarlı Mahmud Dîvânü Lugati’t-Türk adlı eserinde “Tuğrağ” kelimesini şöyle tarif etmektedir: “Hakanın mührü, buyrultusu, Oğuzca, bunu Türkler bilmez, ben de aslını bilmiyorum”5. Kaşgarlı Mahmut için “Türkler”, kendi halkı olan Doğu Türkleri olup, Oğuzca

ise Batı Türklerinin dili idi. Oğuzcada kelimenin sonundaki ‘ğ’ harfi kural olarak okunmayıp düştüğünden Osmanlı Türkçesi’ndeki şekli ‘Tuğra’ olmuştur6.

Orta Türkçe’de, hükümdar mühür ve imzası manasına gelen ‘tuğrağ’ın, ‘tuğ’dan türediği, yani ‘tuğ’dan ‘ra’ ile fiil ve bu fiil gövdesinden –ğ ile isim teşkil edildiği ( tuğ, tuğ-ra-mak, tuğ-ra-ğ), Türkçe’nin bünyesine en uygun izah tarzı olarak gösterilmiştir7.

Tuğranın şekli hakkında ise bazı teorilere rastlanmaktadır. Bunların bazılarına göre tuğra, “tuğrî” adlı efsanevi büyük bir doğan kuşunun şeklinin temsil etmektedir ve Oğuzların totem işaretidir8.

Ahmet Vefik Paşa da, Lehçe-i Osmânî’de tuğra hakkında; “Türkî’de tuğra, Tuğrul, tuğra ta’rible tuğr denir. Farisî’de, büyük doğan ve kartaldır. Nişân-ı hâkânî ittihaz olunmuştur. Oğuzlar hâkânının nişanı”9 demektedir.

1 J. Deny, “Tuğra”, MEBİA, C. XII/II, İstanbul 1979, s. 5; Türk Ansiklopedisi, “Tuğra”, C. XXXI, Ankara 1982, s. 454.

2 Suha, Umur, Osmanlı Padişah Tuğraları, İstanbul 1980, s.11.

3 Nezih Uzel, “Hükümdarlık Arması ‘Tuğra’ ”, Antika, S. XXIV, Ankara 1987, s.12. 4 Mithat Sertoğlu, Osmanlı Türklerinde Tuğra, İstanbul 1975, s.3.

5 Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugat’it-Türk, C. I, İstanbul 1941, s.462.

6 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının Tuğraları ve Tuğralı Belgeler”, Osmanlı, C. XI, Ankara 1999, s.67. 7 J. Deny, a.g.md., s.6.

8 Ayşegül Nadir, Osmanlı Padişah Fermanları Sergi Kataloğu, İstanbul 1987, s.11; Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, “Tuğra”, C. III, İstanbul 1997, s.1824.

(16)

Kamus-ı Türkî’de ise tuğra: “Aslı Türkçe olarak ‘tuğrul’ olup kanatları açık Torağan’a

devlet eder ki vaktiyle bu kuşun resminden ibaret bulunmuş olduğundan bu isimle kabul olunarak Arabî ve Fârisî’ye de geçmiştir. Nam-ı ali-i padişahiye havi bir alamet-i mahsusa ki ferman ve berat ve kavanin nizamat ve meskukat ve her nevi resmi şeyler üzerine tersim olunur.”10 şeklinde ifade edilmektedir.

Hammer, tuğra şeklinin menşeini izah etmek için, Osmanlılarda Ruguza Cumhuriyeti arasındaki bir ahitnameyi tasdik eden I. Murad’ın imza atmasını bilmediğinden, elini mürekkebe batırarak –üç parmağı ortada birleşmiş, başparmağı ile serçe parmağı ayrılmış olarak- ahitnamenin serlevhasına bastırarak tuğranın ilk numunesini meydana getirdiğini, sonradan hattatların, bu şeklin içerisine padişahın ve babasının adını yerleştirdiklerini iddia etmektedir11.

Hammer Engel’in Ruguza tarihinden aldığı bir malumatı, Sultan I. Murad’ın okuma yazma bilmediğini göstermek için tuğra şeklinin el izinden değil, Oğuz hakanının nişanından geldiğini ispat etmeye çalışmaktadır. Orhan Bey’in tuğrası bulunduktan sonra Osman tuğrasının şeklinin el izinden çıktığı iddiasının tamamen uydurma olduğu anlaşılmıştır12. Zaten Orhan Bey’in

tuğrasının mevcudiyeti onun haleflerinin de tuğraları bulunduğuna delildir. Bundan başka bunların nişan ve tuğraları olduğuna dair tarihi kayıtlar mevcuttur. Mesela Murad Hüdavendigar Hamid ili memleketlerinin bir kısmını Hamid oğlu Hüseyin Bey’den satın aldıktan sonra kalelerine kendi askerlerini koyduğu gibi nevahisindeki Tımarlılara da kendi beratıyla tımar verdiğini Aşıkpaşazade’den öğrenmekteyiz13.

“Tuğra” kelimesinin etimolojisi üzerinde ortaya atılan değişik fikirler, çoğu kez birbirine aykırı düşen çeşitli yorumlara ve tartışmalara rağmen aslında Türkçe olduğu ve Oğuz Han’ın yazılı alametinden çıkmış bulunduğu kabul olunmaktadır14.

Hükümdar adına, vesikanın üst tarafına besmele üzerine kalın ağızlı kalem ile yazılan isim, elkab ve dua cümlesinden ibaret tuğranın mucidi olarak, Irak Selçuklarının tuğra çekme hizmetinde bulunan Lâmiyat al- Acam kasîdesiyle meşhur al- Tuğrâî gösterilmiş ise de İslam Devletlerindeki İnşa divanı yerine Selçuklardaki Tuğra divanı riyaseti veya Tuğrâîliğin daha hanedanlığın kurucusu Tuğrul Bey’den itibaren mevcut olduğu, bu müessesenin Oğuzlarda hükümranlık alameti olan tuğradan çıktığı anlaşılmaktadır15. Çomağa benzetilen Tuğrul Bey

10 Şemseddin Sami, “Tuğra”, Kamus-i Türkî, İstanbul 1978, s.884.

11 J. Hammer, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, ( Çev. Mehmet Ata), C.I, İstanbul 1329, s.215-216; Suha Umur, a.g.e., s.13.

12 Suha Umur, a.g.e., s.13.

13 Aşıkpaşazade, Aşık Paşa Zade Tarihi, Leipzig 928, s.59-60. 14 Türk Ansiklopedisi, “Tuğra”, C. XXXI, Ankara 1982, s. 454. 15 J. Deny, a.g.m., s. 6.

(17)

tuğrasının, Selçuklu sikkelerinde görülen ok ile yaydan ibaret Kınık damgası olduğu ilk defa Fuat Köprülü tarafından tesbit edilmiştir16.

Tuğra, Büyük Selçuklularda, Anadolu Selçuklularında, Memluklarda17 ve Anadolu Beyliklerinde de yaygın bir biçimde kullanılmıştır18.

Tuğrul Bey halifeden aldığı ünvanları “yay” işaretinin içine yazdırarak tuğraya yeni bir mahiyet ve muhteva kazandırmıştır. Yazının bir dua cümlesi şeklinde oluşu, Selçuklu hükümdarlarının İslami ananeye uymak isteyişlerine atfedilmektedir19. Fakat Tuğrul Bey’den

sonra tuğranın bu şekliyle devam edip etmediğine dair hemen hemen hiç bilgimiz yoktur20.

Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları tuğralarının kavisli olduğu, name, menşur ve beratlar üzerine tuğrâîler tarafından çekildiğine dair çeşitli rivayetler olmasına rağmen21

kavisli ve münhanîli örneklerini Anadolu Beylikleriyle Osmanlılarda görmekteyiz22.

Elimizde Anadolu Beyliklerine ait bazı tuğra numuneleri vardır. Anadolu Beyliklerine ait kavisli tuğra numunelerinin en eski tarihlisi, Saruhanoğlu İshak Bey’in 1374 (H. 776) tarihli parası üzerindeki tuğrasıdır23. Bu tuğra, üç beyzeli ve beş tuğlu olup I. Murad’ın tuğrasına

benzemektedir24.

Karamanoğlu İbrahim Bey’in 1432 tarihli vakfiyesinde bulunan tuğralarda da bu beyin ve iki oğlunun ( Mehmed b. İbrahim b. Mehmed b. Karaman ile İshak b. İbrahim b. Mehmed b. Karaman) isimleriyle baba ve dede adları sıralanmıştır. Vesikaya 1465’te ilave edilen üçüncü oğul Pir Ahmet Bey’in tuğrası ise muasırı Mehmet II’nin tuğrasıyla çok yakınlık göstermektedir. Candaroğlu Kasım Bey’in 1462 tarihli tuğrası da muasır Osmanlı sikkelerindeki tuğra taklitlerine benzemektedir25. Bunların dışında 1422 tarihli İzmir oğlu Cüneyt Bey ( Cüneyt

b. İbrahim) in klişeli ve tuğra şeklinde bir gümüş parası olduğu bilinmektedir26.

16 P. Wittek, “ Notes sur la Tughra Ottomane”, Byzantion, 1950, XX, s. 286.

17 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, ss. 43, 97, 312; Kalkaşendi, Subh’ul-Âşâ, C.XIII, Beyrut 1987, s. 16.

18 Ali Aktan, Osmanlı Paleografyası ve Siyasi Yazışmalar, İstanbul 1995, s. 81. 19 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1958, s.25.

20 Salim Koca, “İlk Müslüman Türk Devletlerinde Teşkilat”, Türkler, C. V, Ankara 2002, s. 154.

21 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1958, s. 23-24; İ. Hakkı Uzunçarşılı, “ Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyruldulara Dair”, Belleten, C. V, S. XVII-XVIII, Ankara 1941, s.105.

22 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “ Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyruldulara Dair”, s. 103-104. 23 İsmail Galib, Takvîm-i Meskûkât-i Selçûkiyye, İstanbul 1309, s.127; J. Deny, a.g.m., s. 8. 24 Ali Aktan, a.g.e., s.81.

25 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Karamanoğlu Devri Vesikalarından İbrahim Bey’in Karaman İmareti Vakfiyesi”, Belleten, C. I, S.I, Ankara 1937, Vakfiyenin fotoğrafı, s.1-2.

26 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyruldulara Dair”, Belleten, C. V, S.XVII-XVIII, Ankara 1941, s. 104.

(18)

Oğuz hakanlarından başlayarak Osmanlı padişahlarına kadar Türk hükümdarlarının “işaret” ve “yazılı alamet”leri olan Tuğra, Arapça ve Farsça’ya Türkçe’den geçmiştir. Kelimenin Farsça’sı Nişan, Arapça’sı “Tevki” ve “Alamet” olduğu için, bütün bu kelimeler Tuğra anlamına gelmektedir27. Tuğra Osmanlı Devletinin mutlak sahibinin bir işareti görevini

üstlendiği gibi, devletin de sembolü ve arması olmuştur28. Osmanlı tarih ve vesikalarında geçen; Tevkî-i refi’i hümâyun, Nişân-ı şerîf-i âlîşân-ı sultânî ve tuğra-yı garâ-yı sâmîmekân-ı hâkanî, nişân-ı hümâyûn ve misâl-i meymûn ile berat ve hükümlerin sonundaki, alâmet-i şerîfe gibi tabirler de ‘tuğra’yı ifade etmektedir29.

İmparatorluk devrinde Osmanlı ülkesinin her yanı padişahın mülküydü. İmparatorluk sınırları içerisindeki şahsi mülkler, padişahın bir ihsanı olarak bilinirdi. Bundan dolayı da arazi ve binalara ait tapu senetleri üzerinde, onu ihsan eden sonsuz kudret ve selahiyet sahibi Osmanlı padişahının tuğrası bulunurdu. Eğer padişah isterse kendisinin ve kendisinden önceki padişahların bu ihsanlarını iptal edebilirdi30.

Önceleri berat, menşur, ferman, hüküm, mülkname, vakfiye gibi resmi evrakların üzerine çekilen tuğra, daha sonraları para, defterhane defter ve kayıtları başında ve nihayet, bir hanedan arması gibi, bayraklar, pullar, resmi abideler, harp gemileri ve binalarda kullanılmıştır. III. Murad’ın bir tuğrası İstanbul’da Nişancı Mehmet Paşa Camii’nin kapısı üzerindedir. Bugün binalarda ve müzelerde bulunan taş üzerine hakk edilmiş tuğralar, XVIII. Asırdan itibaren çoğaldıkları, daha öncekilerin az oldukları ve bugüne kadar kalmadıkları anlaşılmaktadır31.

Padişah tuğraları çok değişik yerlerde kullanılmıştır. Bununla beraber asıl padişah tuğraları yalnız resmi evrak üzerinde bulunan ve devletin bu işle görevlendirdiği kimseler tarafından çekilmiş olanlarıdır. Bunların dışındakilerin pek çoğu, hatta itina ile süs olarak tablo şeklinde yapılmış padişah tuğralarının bile büyük bir kısmı, hattatın kendi zevkine göre değişikliklere uğramıştır. Bazılarında metin bile farklıdır. Bina üzerindeki tuğralarda, metin ve istif bakımından böyle değişik tuğralara çok rastlanır.

27 Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul 1994, s. 71.

28 Nezih Uzel, “Hükümdarlık Arması “Tuğra””, Antika, S. XXIV, Ankara 1987, s.14; Kemal Özdemir,

Osmanlı Arması, İstanbul 1997, s.66.

29 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyruldulara Dair”, s. 106; Suha Umur,

Osmanlı Padişah Tuğraları, İstanbul 1980, s.17.

30 İsmet Binark, “Osmanlı Padişahlarının Mühür ve Tuğraları”, Önasya, C.V, S. L, İstanbul 1970, s.6. 31 Meydan Larousse, “Tuğra”, C.XXI, İstanbul 1973, s. 302; Suha Umur, a.g.e., s.17.

(19)

Halbuki ferman, berat, menşur gibi resmi evrak üzerinde istif ve metin bakımından farklı tuğralar bulunmaz. Resmi evrak üzerindeki padişah tuğrası, aynı padişaha ait olmak kaydı ile kim tarafından çekilmiş olursa olsun, evvelce kabul edilmiş belli bir istif dahilindedir32.

I.2.Tuğranın Bölümleri

Osmanlı tuğraları dört bölümden ibaret olup bu bölümlere özel isimler verilmiştir:

I- Sere: Tuğranın alt tarafında bulunan ve asıl metnin yani padişahın ve babasının

adıyla33 şah, han ve el- Muzaffer kelimelerinin yazılı olduğu kısmın adıdır.

Buraya kürsü adı da verilir. Sere, Mehmet II’ nin tuğralarında teşekkül etmeye başlamıştır. Önceleri dikdörtgene yakın bir şekli olan sere, Selim II zamanında üstü daralarak üçgene benzer bir hale gelmiş, daha sonra kaidesi yuvarlaklaşmış ve son şeklini Mahmut II tuğraları ile almıştır34.

II- Beyzeler: Tuğranın sol tarafında bulunan ve genellikle han (نﺎﺣ) ve bin (ﻦﺑ)

kelimelerinin nun (ن) harfleriyle teşkil edilen, iç içe iki kavisli çizgiye denir35.

Bu kavisli çizgilerden içtekine iç beyze, dıştakine dış beyze adı verilir. Beyzenin kelime anlamı yumurtadır. Nun (ن) harflerinin meydana getirdiği kavisli çizgiler, şekil olarak yumurtayı andırdığından böyle adlandırılmış olmalıdır36.

Murat I’den itibaren Osmanlı tuğralarında gördüğümüz beyzeler, tuğra

metnine “muzaffer kelimesinin girmesinden sonra, bu kelimenin sola doğru uzantısı devam eden ra (ر ) harfi tarafından kesilmiştir. Fatih’in tuğrasından itibaren “muzaffer” kelimesine eklenen “daima” kelimesi ise,iç beyzenin ortasına yerleştirilmiştir37.

III- Tuğlar: Tuğranın üstünde bulunan, elif ( ١ ) şeklindeki yan yana üç dikey

çizgiye denir. Bu tuğlar müstakil eliflerle teşkil edebileceği gibi, zı (ظ) ve lam (

32 Suha Umur, a.g.e., s.17-18.

33İsmet Binark, Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Belge Türleri, Padişah El Yazıları ve Belge

Restorasyonu, Ankara 1997, s. 22.

34Zarif Orgun, “Tuğra ve Tuğralarda el-Muzaffer Daima Duası ve Şah Ünvanı, Şehzade Tuğraları, Mehmet II’nin Tuğra, İmza ve Mühürleri”, Türk Arkeologya ve Etnoğrafya Dergisi, S. V, İstanbul 1949, s.219; Fuat Bayramoğlu, “Tezhipli ve Padişah Onaylı Fermanlar”, Kültür ve Sanat Dergisi, S. IV, İstanbul 1976, s. 26; Suha Umur, Osmanlı Padişah Tuğraları, İstanbul 1980, s. 25.

35 Nihat Boydaş, “Osmanlı Tuğralarına Eleştiri Açısından Bir Bakış”, Osmanlı, C. XI, Ankara 1999, s. 77; Zarif Orgun, a.g.m., s. 219.

36 Ali Aktan, a.g.e., s. 83. 37 Suha Umur, a.g.e., s. 25.

(20)

ل) harflerinin bacakları ile elde edilebilir38. Osmanlı padişah tuğralarının hepsi

de üç tuğludur. Bir istisna olarak Emir Süleyman’ın tuğrası dört tuğludur39. Bu

tuğlara tuğranın elifleri de denir. Tuğlara, yukarıdan bitişik olup aşağıya doğru sarkan kavisli çizgilere ise, zülüf veya zülfe adı verilir.40

IV- Kollar: Beyzelerin devamı olup, “el-muzaffer” kelimesinin üzerinden tuğları

keserek sağa doğru paralel bir şekilde uzanan iki çizgiye denir. Bunlara hançere de denilmiştir41.

Fatih’ten itibaren klasik şeklini kazanmış olan Osmanlı padişah tuğralarının tamamı ismi geçen dört bölümden meydana geldiği halde, her tuğranın metni bu klasik şekli vermeye elverişli değildir. Dolayısıyla böyle durumlarda, tuğraya klasik şeklini verebilmek için şekli tamamlamaktan başka hiçbir şey ifade etmeyen bazı işaretler ilave edilmiştir. Şekli tamamlayan bu işaretler, duruma göre tuğranın sere, beyze ve tuğlarının herhangi bir parçasını meydana getirmektedir42.

Fatih’ten önceki ilk devir tuğralarında, şekli tamamlayan bir unsur bulunmadığı halde, yine fazladan bazı işaretler mevcuttur. Paul Wittek bu işaretlere “vasla” adını vermiştir. Yine ona göre bu işaretler “sahh”( ﺢﺻ )’ın kısaltılmış şekli olup, tuğrayı bizzat kendisinin çektiğini göstermek üzere padişah tarafından ilave edilmişlerdir43.

38 Bkz. Suha Umur, a.g.e., tuğra örnekleri ve analizleri. 39 Ali Aktan, a.g.e., s.83.

40 Zarif Orgun, a.g.m., s. 219; Mubahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 70; Kemal Özdemir, a.g.e., s.48. 41 Zarif Orgun, a.g.m., s.219.

42 Suha Umur, a.g.e., bkz.: Fatih’ten itibaren padişah tuğralarının analizleri. 43 Paul Wittek, a.g.m., s. 269, 275.

(21)

44

44http://www.tugra.org/tr/hakkinda.asp

(22)

I.3. Padişah Tuğraları’nın Metinleri

Orhan Orhan bin Osman

Murad I Murad bin Osman

Bayezid I Bayezid bin Murad Han Emir Süleyman Emir Süleyman bin Bayezid

Mehmed I Mehmed bin Bayezid Han

Murad II Murad bin Mehmed Han muzaffer Mehmed II Mehmed bin Murad Han muzaffer daima Bayezid II Bayezid bin Mehmed Han muzaffer daima Selim I Selim-şah bin Bayezid Han el-muzaffer daima Süleyman I Süleyman-şah bin Selim-şah Han el-muzaffer daima Selim II Selim-şah bin Süleyman-şah Han el-muzaffer daima Murad III Şah Murad bin Selim-şah Han el-muzaffer daima Mehmed III Mehmed bin Murad Han el-muzaffer daima Ahmed I Şah Ahmed bin Mehmed Han el-muzaffer daima Mustafa I Şah Mustafa bin Mehmed Han el-muzaffer daima Osman II Şah Osman bin Ahmed Han el-muzaffer daima Murad IV Şah Murad bin Ahmed Han el-muzaffer daima İbrahim Şah İbrahim bin Ahmed Han el-muzaffer daima Mehmed IV Şah Mehmed bin İbrahim Han el-muzaffer daima Süleyman II Şah Süleyman bin İbrahim Han el-muzaffer daima Ahmed II Şah Ahmed bin İbrahim Han el-muzaffer daima Mustafa II Şah Mustafa bin Mehmed Han el-muzaffer daima Ahmed III Şah Ahmed bin Mehmed Han el-muzaffer daima Mahmud I Mahmud Han bin Mustafa el-muzaffer daima Osman III Osman Han bin Mustafa el-muzaffer daima

(23)

Mustafa III (1) Mustafa Han bin Ahmed el-muzaffer daima Mustafa III (2) Şah Mustafa bin Ahmed el-muzaffer daima Abdulhamid I Abdülhamid Han bin Ahmed el-muzaffer daima Selim III Selim Han bin Mustafa el-muzaffer daima Mustafa IV Mustafa Han bin Abdulhamid el-muzaffer daima Mahmud II Mahmud Han bin Abdülhamid el-muzaffer daima (adlî) Abdülmecid Abdülmecid Han bin Mahmud el-muzaffer daima Abdülaziz Abdülaziz Han bin Mahmud el-muzaffer daima

Murad V Mehmed Murad Han bin Abdülmecid el-muzaffer daima Abdülhamit II Abdülhamit Han bin Abdülmecid el-muzaffer daima ( el-Gâzî ) Mehmed V Mehmed Han bin Abdülmecid el-muzaffer daima (Reşâd), (el-Gâzî) Mehmed VI Mehmed Vahdettin Han bin Abdülmecid el-muzaffer daima45.

I.4. Tuğra Metnindeki Değişme ve Gelişmeler

Osmanlı padişah tuğralarının doğru okunabilmesi ilk devir tuğralarının ve aralarındaki ilişkilerin incelenmesiyle mümkün olmuştur. İlk devir tuğraları kısmen dahi olsa arşivlerin tasnifinden sonra ortaya çıkmıştır. İmparatorluk devrinde iken ilk tuğralar hakkında pek bir şey bilinmediği anlaşılmaktadır46.

Orhan Gazi’nin H. 724/ M. 1324 tarihli tuğrası sade ve basit görünüşlüdür. Orhan bin Osman kelimeleri aşağıdan yukarıya doğru istif edilmiş ve bu kelimelerin sonlarında bulunan üç nun harfi iç içe yerleştirilmiş ve hepsi için ortak tek bir nokta konulmuştur. Yine Orhan Gazi’nin H. 749/ M. 1348 tarihli diğer tuğrasında nun harflerinin kuyrukları yukarıya doğru kıvrılarak beyzeler yavaş yavaş teşekkül etmeye başlamıştır. Ayrıca tuğranın tuğları arasında ise iki tane vasla vardır47.

45Ali Aktan, Osmanlı Paleografyası ve Siyasi Yazışmalar, İstanbul 1995, ss.25-27.

46 Âlî, “Tuğra-yı Hümâyûn”, TOEM, C. VIII, S.XLIV, İstanbul 1333, s.114. 47 Ali Aktan, a.g.e., ss. 85-86.

(24)

I. Murat’ın tuğrasını bir mülkname ile tanıyoruz48. Dikine üç keşideli ve iki kavisli tuğra

şekli I. Murad’dan itibaren başlamıştır49. I. Murat’ın bilinen tek tuğrası ise üç tuğlu ve iki

beyzelidir. Murad bin Orhan kelimeleri iç içe istif edilmiştir. Tuğra metnindeki iki nun harfiyle sağlanan beyzeler iyice teşekkül etmiş ve beyzelerin uçları birinci tuğun zülfesiyle yukarıdan birleştirilmiştir. Her üç tuğun üstünde birer vasla bulunmaktadır. İç beyzenin ortasında iki nun harfi için geçerli olmak üzere bir tek nokta konulmuştur50.

I. Bayezid’in tuğrasına bugüne kadar arşivlerimizde rastlanmamıştır. Fakat buna karşılık Aydınoğlu memleketlerini ele geçirdikten sonra vermiş olduğu tımar beratına kendi nişanını (tuğrasını) koyduğu rivayet edilmektedir51. Tuğrasının şeklini ise St. Binon’un Yunanca bir

belge üzerindeki tuğradan almış olduğu kopyadan öğreniyoruz. Bu tuğra baş tarafından birkaç kelimesinin dışında okunamaz hale gelmiş bulunan Athos’lu Saint Paul’e ait bir belge üzerinde bulunmaktaydı. St. Binon’un Arap yazısını ve tuğranın muhtevasını bilmediği halde bu tuğrayı kopya ettiğini belirten Paul Wittek, St. Binon’un kopyasını esas alarak Bayezid’in tuğrasını yeniden çizmiştir52.

Her iki örnekte de Bayezid’in tuğrası babasının tuğrasına benzemektedir. Ancak Orhan Gazi’nin ve I. Murat’ın tuğralarındaki Orhan isminin “Han” hecesi Bayezid’in tuğrasına unvan olarak ilave edilmiştir53. Bu unvan, Bayezid’in tuğrasını babasınınkine benzetme gayretiyle

ilave edilmiş olmalıdır. Çünkü “Han” kelimesinin elif harfi üç tuğdan birini, nun harfi de beyzelerden birisini karşılamaktadır. Eğer “Han” kelimesi ilave edilmeseydi, Bayezid’in tuğrası ya iki tuğ ve bir beyze ile kalacak, ya da şekli tamamlamak için bir beyze ile bir tuğ daha ilave edilecekti54.

Mehmet I ( Çelebi)’in tuğrasında beyzelerle birlikte Han ünvanını da bulmaktayız. Hatta tuğrada eliflerin üzerine “med” gibi bariz şekiller yapılarak süslemeye doğru bir gidiş de sezilmektedir55. Çelebi Mehmet’in “Mehmet bin Bayezid Han” ibareli tuğrası babasınınki gibi

üç tuğlu ve iki beyzelidir. Ancak bu tuğranın metninde iki elif bulunduğu için tuğra iki tuğlu olacaktır. Fakat fazladan bir elif ilave edilmek suretiyle tuğların sayısı üçe çıkarılabilmiştir56.

48 Tahsin Öz, “Murat I ile Emir Süleyman’a Ait İki Vakfiye”, Türk Tarih Vesikaları Dergisi, C.I , S.IV, Ankara 1941, s.240.

49 Mithat Sertoğlu, Osmanlı Padişah Tuğraları, İstanbul 1980, s.28. 50 Ali Aktan, a.g.e., s. 86.

51 Aşık Paşa-zade, a.g.e., s. 65. 52 Paul Wittek, a.g.m., s. 271.

53 M. Zeki Kuşoğlu, “Osmanlılarda Tuğra ve Gümüşte Tuğra Damgası”, İlgi, S. LXII, İstanbul 1990, s.33. 54 Ali Aktan, a.g.e., s. 86.

55 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Hükümdarı Çelebi Mehmet Tarafından Verilmiş Bir Temlikname ve Sasa Bey Ailesi”, Belleten, C. III, S. XI-XII, Ankara 1939, s. 391 ve Levha C.

(25)

II. Murat’ın tuğrası, tuğra metnine önemli bir yenilik getirmiştir. Daha sonraki bütün tuğralarda görülen “muzaffer” kelimesi ilk defa bu padişahın tuğralarında görülmektedir57.

Fakat bu kelimeye yine II. Murat’a ait bazı tuğralarda ise yer verilmemiştir. Beyzelerin uçları da tuğları keserek sağa doğru sarkmaya başlamıştır58.

II. Mehmet ( Fatih) tuğralarında beyzeler tuğları kestikten sonra sağa doğru hayli uzamış, böylece tuğranın kolları da teşekkül etmiştir. Ayrıca bir yenilik olarak “muzaffer” kelimesine “daima” lafzı ilave edilmiştir. Bütün bu gelişmelerden sonra Fatih devrinde Osmanlı tuğrası klasik şeklini kazanmış; bundan sonra tuğranın şeklinde önemli bir değişiklik olmamış, ancak metinlerde bazı değişiklikler yapılmıştır59.

Bu değişiklikleri şöylece özetlemek mümkündür. I. Selim, I. Süleyman ve II. Selim’in tuğralarında isimlerinin bir parçası olarak tuğra metninde yer alan “şah” kelimesi, III. Murat’ın tuğrasından itibaren I. Mahmut’a kadarki tuğralarda unvan olarak yer almıştır. I. Mahmut’un tuğrasında ise “şah” ünvanı tuğra metninden çıkarılmış ve bir değişiklik olarak da daha önceki tuğralarda baba adına bağlı olan “han” unvanı bizzat padişahın adına eklenmiştir. Yalnız bir istisna olarak III. Mustafa’nın sonraki tuğralarında “şah” unvanına yer verilmediği bilinmektedir. “Muzaffer” kelimesine gelince, kesin bir şey söylemek mümkün olmamakla beraber I. Selim’in tuğrasından başlayarak elif lam لا( ) harf-i tarifi ile yazılıp okunmaya başlanmıştır60.

XVII. yy. sonlarında II. Süleyman ve özellikle III. Ahmet’ten itibaren tuğraların sağ tarafında kolların üzerindeki boşluğu doldurmak maksadıyla çiçek vb. şekiller konulmaya başlanmıştır61. Ancak bu işaretler, hattatların süs unsuru olarak çizdikleri tuğralarda paralar

üzerindeki tuğralarda bulunur; resmi evrak üzerindeki tuğralarda görülmez. Aynı yerde, II. Mahmut’un tuğralarında “Adlî” mahlası, II. Abdulhamit’in “Gazi” unvanı, V. Mehmet’in önce “Reşad” mahlası, sonra “Gazi” unvanı bulunmaktadır62.

Osmanlı tuğraları ilk devirde gerek yazı gerek istif bakımından çok ilkeldir. Bunun sebebi, Fatih devrine kadarki tuğraların, muhtemelen padişahların kendileri tarafından imzaları olmak üzere, bizzat çizilmiş olmasıdır63. Nitekim Emir Süleyman’ın H. 808/ M. 1405 tarihli

57 Zarif Orgun, a.g.m., s. 204.

58 J. Deny, a.g.m., s.8; Suha Umur, a.g.e., s.104. 59 J. Deny, a.g.m., s.9.

60 Zarif Orgun, a.g.m., s.203-205; Ali Aktan, a.g.e., s.87.

61 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “…. Uzunçarşılı’dan “Tuğra””, Antika, S. XXIV, Ankara 1987, s.10.

62 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyruldulara Dair”, s. 109, dipnot 26; Mithat Sertoğlu, a.g.e., s.16; Suha Umur, a.g.e., ss. 47-49; İ. Hakkı Uzunçarşılı, “…. Uzunçarşılı’dan “Tuğra””, s.10.

(26)

Arapça bir vakfiye üzerindeki tuğrasının evvela noktalarla yazılıp, sonra üzerinden kalemle gidildiği anlaşılmaktadır. Kesin olmamakla beraber, bundan Emir Süleyman’ın imza etmesi için tuğranın noktalarla hazırlandığı ve Emîr’in kalemini bizzat bu noktaların üzerinden yürüttüğü anlamı çıkarılabilir.64 Paul Wittek, adı geçen tuğranın bir kopya olduğu görüşündedir65. Çünkü

Emir Süleyman’a ait orijinal Türkçe vakfiye üzerindeki tuğrada, Bayezid’in “yezîd” heceleri, “emir” unvanının solunda olduğu halde, bu tuğrada aynı heceler, Emir Süleyman’ın paralar üzerindeki tuğralarında olduğu gibi beyzenin içine alınmıştır66.

Tuğra bünye olarak Fatih devrinde klasik şeklini almakla beraber, estetik olarak başlangıç idi. Bu II. Mahmut’a kadarki bütün tuğralarda az çok devam etmiştir. Bunun sebebi tuğraların hattatlara resmettirilmeyip, nişancılara çizdirilmesiyle açıklanabilir67. Ancak II.

Mahmut’un yazı hocalığını da yapan Mustafa Rakım Efendi, büyük inkılap yaparak, harikulade istifle tuğraya en mükemmel şeklini vermiştir68.

64 A. Süheyl Ünver, “Notlar: 1. Yıldırım Bayezid’in İvaz Fakih’e Verdiği Tımar. 2. Yıldırım Bayezid’in Oğlu İsa’nın Bir Emri. 3. Yıldırım Bayezid’in Oğlu Musa Çelebi’nin Bir Hükmü. Emir Süleyman’ın Tuğrası Hakkında”, Belleten, C. XI, S.XLII, Ankara 1947, s.339.

65 Paul Wittek, a.g.m., s. 273. 66 Ali Aktan, a.g.e., s.88.

67 “Kanun-name-i Ali Osman Sultan Mehmed Han Sani Tarafından Tan”, (Yayına hazırlayan Ahmet ihsan ve şürekası), C. XXXII, İstanbul 1330, s.16.

(27)
(28)
(29)
(30)
(31)
(32)
(33)

I.5. Tuğralı Belgeler

Osmanlı Divan kaleminin yüzyıllar boyu süren etkinliğinin kanıtı olarak günümüze ulaşan yazılı belgelerin çeşitliliği arasında padişah belgelerinin özel bir yeri vardır69. Osmanlı diplomatik ilminin kuralları ile yazılıp şekillenen bu belgeler, Osmanlı Devleti’nin son derece gelişmiş olan yönetim sistemini yansıttığı gibi, Osmanlı tarihinin diplomatik, dini, askeri ve pek çok sosyal yönünü de içermektedir. Osmanlı yönetiminin kültür geleneğini de temsil eden bu belgeler, yazı türleri ile hat sanatında farklı bir üslubun oluşmasını sağlarken; bu sanatın tamamlayıcı bir öğesi olan tezhip sanatının seçkin örneklerini de günümüze taşımışlardır70.

Tuğralı belgeler konularına ve yazılış biçimlerine göre değişik adlar almışlardır. Ancak halk arasında, gündelik yaşamda tüm tuğralı belgeler ferman olarak tanına gelmiştir. Bu yanılgı, konuları değişik olsa da tuğralı belgelerin görünümlerinin benzer olmasından kaynaklanmaktadır.

Osmanlı diplomatiğinde belgeler iki ana sınıfta değerlendirilir:

a- Dini karakterdeki belgeler: Bunlar Osmanlı toplumunun dini hayatına

ilişkin kadılık sicilleri, vakfiyeler, fetvalar ve benzerleridir71.

b- Din dışı belgeler: Bunlar devlet idaresinin dünya işleri ile ilgili konuların

çeşitli alanlarına ait belgelerdir. Bu belgeler, Divan-ı Humayun’dan padişah adına çıkarılmış olup ferman, berat, mülkname gibi adlar alan emir ve hükümlerdir.

I.5.1.Ferman

Ferman, Topkapı Sarayı’ndaki Divan-ı Hümayun veya 17. yy. dan itibaren de Paşakapısı’ndaki divanlarda alınan kararlara uygun olarak yazılan ve üzerinde tuğra bulunan emirlere denir72. Ferman kelimesi genellikle padişaha ait olduğunu ifade eden “Fermân-ı

âlişan”, “Fermân-ı hümâyun”73, “Fermân-ı padişahî”, “Fermân-ı şerif”; itibarının yüksek

olduğunu gösteren “Fermân-ı celîlü’l kadr”; mutluluk ve müjde belirten “Fermân-ı

69 Valeri Stoyanov, “Resmi Belge Düzenlemesi ve Osmanlı Fermanları”, Tarih ve Toplum Dergisi, S. LV, İstanbul 1998, s. 32.

70 Pınar Başkaya, Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan Sultan I. Süleyman, II. Selim ve Sultan III:

Murad’a Ait Altı Adet Tezhipli Padişah Tuğrasının Renk ve Desen Açısından İncelenmesi ve Değerlendirmesi, (DEÜ Sos. Bil. Ens. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2001, s. 13.

71 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının Tuğraları ve Tuğralı Belgeler”, Yeni Türkiye, S. XXXIV, Ankara 2000, s. 617; M. Tayyib Gökbilgin, Osmanlı Paleografya ve Diplomatik İlmi, İstanbul 1979, s. 53. 72 M. Tayyib Gökbilgin, a.g.e., s.53.

(34)

unvan”, “Fermân-ı beşâret-unvan”; şeref verdiğini ifade eden “Fermân-ı şeref-iktirân”; mutlaka uyulması gerektiğini emreden “Fermân-ı vâcibü’l-iz’ân”, “Fermân-ı vâcib’ül-imtisâl”; dünyanın itaat ettiği bir emir olduğunu bildiren “Fermân-ı cihan-muta’”; güçlü bir itibarı olduğunu ifade eden “Fermân-ı kadr-tüvan” ve tatbikine karşı çıkılamayacağını gösteren “Fermân-ı kaza cereyan” gibi şekillerde kullanılırdı74. Farsça buyurmak, emretmek mastarından türetilen “ferman” kelimesi sözlükte; emir, emirname, buyruk, hükümdar alameti gibi anlamlar ifade etmektedir75.

Ferman ilk olarak İslamiyeti kabul eden İlhanlılarda daha sonra ise Osmanlılarda kullanılmıştır76. Aynı kelime Timuriler, Karakoyunlu, Akkoyunlu Devletleriyle, Altınordu ve

Kırım Hanlıklarında da kullanılmıştır. Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları ve Memlüklerde “ferman” yerine “tevki” kelimesi kullanıldığı gibi, İlhanlılar, Timurlular, Karakoyunlu ile Akkoyunlu Devletleri, Altınordu ve Kırım Hanlıkları’nda “yarlığ” tabiri de kullanılmıştır. Selçuklulardaki pervane terimi hem ferman, hem menşur anlamında kullanılmıştır77.

Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevi devletleri ile Altınordu ve Kırım Hanlıklarında da yarlığların baş tarafına damga ile birlikte yazılan hükümdar adının sonundaki sözümüz veya sözüm kelimesi fermanımız ve fermanım karşılığı olarak kullanılmıştır. F. Sultan Mehmet Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Beyi başkentte mağlup ettikten sonra, Anadolu valileri ile diğer ilgililere göndermiş olduğu Uygur ve Arap harfleri ile yazılmış olan fetihnamede ferman kelimesi yerine sözüm terimini kullanmıştır78.

Tuğralı bir belgenin ferman olabilmesi için bazı şartlar gerekmektedir. Bu şartlar şöyle sıralanmaktadır:

1-Davet: Tahmid ve temcid adı verilen bu rükün, yalnız ferman değil, diğer bütün belgelerin de başında yer almaktadır79. Bu kısım fermanlarda son derece basit olup sadece

“hüve” veya “hû”80 şeklinde Allah’ın adının zikredilmesidir. Davet belgenin konusuna göre bir

74 M. Tayyib Gökbilgin, a.g.e., s. 56-57; Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s.99-100. 75 İsmet Binark, Osmanlı Fermanları, İstanbul 1992, s.19.

76 M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.I, İstanbul 1983, s. 607. 77 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Ferman”, MEBİA, C. IV, İstanbul 1977, s. 572.

78 Türk Ansiklopedisi, “Ferman”, C. XVI, Ankara 1968, s. 255; Mübahat Kütükoğlu, “Ferman”, TDVİA, C. XII, İstanbul 1995, s.400.

79 Mübahat Kütükoğlu, a.g.e., s.100.

80 Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Tarihine Ait Yeni Bir Vesikanın Ehemmiyeti ve İzahı ve Bu Münasebetle Osmanlılarda İlk Vezirlere Dair Müteala” Belleten, C.III, S. IX, Ankara1939, s.102.

(35)

ya da iki dua kelimesinden oluştuğu gibi uzun, hatta satırlarca uzayan bir dua formülü şeklinde de olurdu81.

2-Tuğra: Fermanlarda belgenin padişah emri olduğunu tasdik etmek amacıyla bulunmaktadır82.

3-Elkab: Fermanın gönderildiği kimsenin rütbe, derece ve sıfatlarının, bulunduğu mevki ve önemine göre dualar ve övücü sözlerin sıralanmasından sonra ismi yazılmıştır. İsimden önce yer alan bu sözlere o kişinin elkabı denmektedir83.

Fermanlar genellikle birden fazla mevki sahibine hitaben yazılırdı. Birkaç kadıya; bir beylerbeyi veya bir sancakbeyi ile bir kadı ve voyvodaya, yahut bunlarla birlikte yeniçeri serdarları ve iş erlerine bir arada hitab eden fermanların sayısı çok fazladır. Bazı fermanların hem idari hem kazâi otoriteyi muhatap almasının sebebi, meselenin sadece dava konusu olmakla kalmayıp mülkî amiri de ilgilendirmesiydi84.

4- Konuya giriş cümlesi; genellikle “Tevki-i refî-i hümayun vasıl olacak mâlum ola ki” kullanılır85. İlk devirlere ait fermanlarda durum biraz farklıdır. Mesela Fatih Sultan Mehmet

devri fermanlarında “Tevki’i refî-i cihan-mutâ’ım vasıl olacak bilesiz ki/ malum ola ki” şekillerinde görülür86.

5- Fermanın çıkarılma sebebi.

6- Padişahın amaç ve isteğinin yapılmasını emrettiğinin ifadesi87.

7- “Buyurdum ki” ile başlayan88, yapılması gereken işin bildirilmesi.

8- Söz konusu olan iş veya görevin yerine getirilmesinde ısrar ve ihtarlar.

9- Metnin son satırına fermanın veriliş tarihinin Arapça gün, ay ve yıl olarak yazılması. 10- Belgenin sol alt köşesine metinden ayrı olarak fermanın verildiği şehrin adının yazılması ile fermanın yazılması tamamlanırdı89.

81 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”Yeni Türkiye, s. 618.

82 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 101; Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”., s.618. 83 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”., s. 618.

84 Halil İnalcık, “Şikayet Hakkı: ‘Arz-ı hâl ve Arz-ı Mahzarlar”, Osmanlı Araştırmaları VII-VIII, Ankara 1988, s. 40; Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 101.

85 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..” Yeni Türkiye, s. 618. 86 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 108.

87 M. Tayyib Gökbilgin, a.g.e., s. 99-124.

88 Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Buyruldı”, Belleten, C. V, S. XVII-XVIII,Ankara 1941. 89Ayşegül Nadir, a.g.e., s.17-18; Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”., s. 618.

(36)

Bazı fermanlar tuğranın sağ üst tarafına, padişahın kendi el yazısı ile “mucibince amel oluna” ibaresi yazılarak gönderilmiştir. Bu fermanlara “Hatt-ı Hümayunla Muvaşşah”, yani padişahın el yazısı ile süslenmiş ferman denmektedir90. Hatt-ı hümayun yapılması emrolunan işin önemine göre, işi teşvik ve fermanın gönderildiği şahsı onurlandırmak üzere veya padişahın olay ile ilgisi dolayısıyla ihtarı gerekli bir valiye veya seraskere hitaben hazırlanan fermanlarda genellikle görülmektedir91.

Padişahın bu tür fermanlara önem vermesi nedeniyle özen gösterilmiş, tezhip ve altın ile güzelleştirilmiştir92. “Mucibince amel oluna” ibaresi daima çok itinalı serlevha tarzındaki

tezhipler, yuvarlak veya oval şemseli çerçeveler ve çiçeklerle süslenmiştir93.

I.5.2. Berat

Berat, Arapça asıllı bir kelime olup “yazılı kağıt” anlamını taşımaktadır. Osmanlı devlet teşkilatında bazı vazife ve memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir şeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muafiyetin verildiğini gösteren ve padişahın tuğrasını taşıyan belgelere bu isim verilmiştir94. Bu anlamı dolayısıyla da “beratlı” kelimesi, müsaadeli veya imtiyazlı; “eli beratlı”

tabiri ise selahiyet sahibi olma manası taşımaktadır95. Berata “biti”, “berat-ı şerif”, “nişan-ı şerif” de denmiştir96.

Beratların bazı çeşitleri vardır. Bunlar; tımar beratı, ulufe beratı, muafiyat beratı, mukataa beratı, imtiyaz beratı, mülkiyet beratı, Beylerbeyilik, sancakbeyilik, nişancılık, defterdarlık, vezirlik, serdarlık gibi isimler almışlardır97.

Beratlar da padişaha ait belgeler olması dolayısıyla fermanlar gibi çeşitli kısımlardan meydana gelmiştir.

Ferman gibi beratta da davet vardır. Ancak, fermanda sadece “hüve” kelimesinin yazılmasına karşılık beratlarda bu formül daha uzun tutulmuştur98. Kısa ya da uzun olsun bütün

90 İsmet Binark, Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Belge Türleri, Padişah El Yazıları ve Belge

Restorasyonu, Ankara 1997, s. 23; İsmet Binark, Osmanlı Fermanları, İstanbul 1992, s. 20.

91 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Hatt-ı Hümayun”, MEBİA, C. V/I, İstanbul 1977, s. 373-375; Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”, Yeni Türkiye, s. 618.

92 Fuat Bayramoğlu, “Tezhipli ve Padişah Onaylı Fermanlar”, Kültür ve Sanat Dergisi, S.IV, İstanbul 1976, s.18.

93 Gülbün Mesara, “18. ve 19. yy. Osmanlı Fermanlarından Çiçekler”, İş Bankası Kültür ve Sanat Dergisi, S. XXX, İstanbul 1996, s.22.

94 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Berat”, MEBİA., C.II, İstanbul 1961, s. 323-324. 95 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 124.

96 İsmet Binark, Osmanlı Fermanları, İstanbul 1992, s.20. 97 M. Tayip Gökbilgin, a.g.e., s.86

(37)

belgelerde bulunan Allah’a hamd, bazen Hz. Peygamber ve dört halifenin de adlarının anılıp şefaatlerinin istendiği dua kısmı ile başlar, altında padişahın tuğrası bulunurdu. Önemli olanlarında tuğranın sağ, sol veya üstünde padişah hattı olan “mucibince amel oluna” yada benzeri bir ibare bulunan beratlara “unvanına hatt-ı hümayun keşide edilmiş berat” denmiştir. Belgenin berat olduğu, bundan sonraki “nişan-ı şerif-i alişan” veya “sebeb-i tahrir-i tevki” sözleriyle başlayan ve az çok farklılık gösteren şekillerde devam eden formülden kolayca anlaşılabileceği gibi, “emir-hüküm” kısmına geçilmeden önce genellikle “bu/ işbu berat-ı hümayunu verdim ve buyurdum ki” ibaresi de belgenin berat olduğunu ortaya koymaktadır99.

Beratlarda verilen hizmetin adı, yeri, maaş veya varidatı, verilen şahsın adı, hizmeti ve ne için verildiği geniş şekilde açıklanmaktadır100. Bu formül “çün” kelimesi ile başlar ve berat

verilen şahsın bağlı bulunduğu grubu yüceltecek bir ifade kullanılırdı. Unvan bulunmayan beratlarda nişan formülünden hemen sonra görülen elkab ise genelde beratın verildiği şahsın elkabı olmayıp, beratın verilmesini arz edenin elkabıdır.

Beratta verilen vazife, imtiyaz veya muafiyetin ne şekilde yerine getirileceği emir (hüküm) kısmında belirtilmiştir. Bu kısma beratın şartı da denmektedir. Beratların te’kid (tehdit) kısmında ise; berata ilgililerce uyulması, berat hilafına “dahl-ü taaruz” edilmesi belirtilmiştir101.

Padişahlar değişince ferman ve beratların da değiştirilmesi gelenekti. Buna, yada belli süreler dolunca beratları yenileme işlemine “Tecdid-i berevat” ( beratların yenilenmesi) denirdi102. Beratların sonuna beratın yazıldığı tarih, gün, ay, yıl olarak belirtilir ve beratın

kaleme alındığı yer mutlaka yazılırdı103.

Tuğralı belgelerden adı sık duyulan bir de menşurlar vardır. Menşur Eyyubiler zamanında sultandan sadır olan her çeşit belgeye denirken, Memlükler devrinde daha ziyade arazi tahsis belgelerine dendiğini görüyoruz. Selçuklular da aynı geleneği sürdürmüşlerdir. Osmanlı Devleti diplomatikasında ise, padişahın fermanı manasına kullanılmış ve daha çok “menşur-ı hümayun” tabiri zikredilmiştir104. Menşur; vezirlik, Beylerbeyilik, serdarlık vb.

98 Yusuf İhsan Genç, Osmanlılarda Beratlar, ( İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Yüksek Lisans Tezi),

İstanbul 1988, s.14.

99 M. Tayip Gökbilgin, a.g.e., s.86; Mübahat S. Kütükoğlu, “Berat”, TDVİA, C.V, İstanbul 1992, s. 472. 100 İsmet Binark, Osmanlı Fermanları, İstanbul 1992, s.20.

101 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 128-129. 102 Fuat Bayramoğlu, a.g.m., s.21.

103 İsmet Binark, Osmanlı Fermanları, İstanbul 1992, s.20.

104 Ahmet Akgündüz, “Osmanlı Kanunnameleri ( Doğuşu, Çeşitleri ve Tarihi Seyri)”, Türkler, C. X, Ankara 2002, s.30.

(38)

önemli görevlerle ilgili beratlara verilen isimdir. Menşurlar, nişancı veya reis-ül küttab’ın kaleminden çıkarak yine onlar tarafından tahsis edilmiştir105.

Menşurlar; sadrazam, vezir, beylerbeyi gibi yüksek rütbeli kişilere verildiğinden dolayı; gerek yazıların altınla yazılmış olması, gerekse unvanı takiben kullanılan övücü ifadeler dikkat çekmektedir106.

İltizam beratlarına, beratı alanın adı ile iltizamın niçin verildiği ve ne zamana kadar

devam edeceği, iltizam bedelinin taksit miktarı ve süreleri, iltizamın ne suretle zapt ve idare edileceği yazılmıştır107.

Muafiyet beratı herhangi bir sebepten dolayı çeşitli vergilerden muaf tutulan kişilere

verilen belge idi. Beratı alan kimsenin muaf olduğu vergiler birer birer mevki ve derecesine; ayrıca verilen şeyin önemine göre sade veya ağdalı bir üslupla yazılmıştır108.

Tımar beratlarında, tımar sahibinin kimliğinin belirtilmesinden sonra tımar olarak

verilerek yerin sancak, kaza ve köyü; tımarın türü, ne sebeple verildiği, yıllık hasılat miktarı ve beratın bir hizmet karşılığı olarak verildiği gibi bilgiler bulunmaktadır109.

Feraşet beratı, kabenin bakımı, temizlenmesi ve korunması için verilen özel belgedir.

Kendine özgü bir üslupta kaleme alınırdı. Hitabet beratı, cami hatiplerinin tayinleri için verilen belge; Meşihat beratı, şeyhlik edeceklere verilen berat; tevliyet beratı, bir vakıfın idaresinin bir mütevelliye verildiğini bildiren belgeye denirdi110.

I.5.3. Name-i Hümayun

“Name” kelimesi Farsça asıllı bir kelimedir. Türkçede mektup, ferman, biti ve buyruldu anlamları ifade etmektedir. Bu tür belgelerin baş veya sonuna yazanın ismi olduğundan name adı verilmiştir. Osmanlı diplomatiğinde name kelimesiyle yazılmış pek çok belge türü vardır. Bunlar; Ahid-name, celb-name, hudud-name, ilan-name, itimad-name, muaf-name, temlik-name, tasdik-temlik-name, beyan-temlik-name, sınır-temlik-name, icazet-temlik-name, mülk-temlik-name, tebrik-name vb. şeklinde sıralanabilir111.

105 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1988, s.285; Fuat Bayramoğlu,

a.g.m., s.21.

106 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 137. 107 M. Tayyib Gökbilgin, a.g.e., s.86. 108 Fuat Bayramoğlu, a.g.m., s.21.

109 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”, Yeni Türkiye, s.619. 110 Fuat Bayramoğlu, a.g.m., s.21.

(39)

Osmanlı hükümdarları tarafından, müslüman veya hristiyan bir hükümdara yada Osmanlı devletine tabi imtiyazlı olan Mekke şerifine, Kırım hanı ile Erdel kralı, Eflak ve Boğdan Voyvodalarına veya Gürcü ve Dağıstan Hanlarına gönderilen mektuplara Name-i Hümayun denir112.

Mekke şerifine, Fas hakimine, Kırım hanına ve bütün krallara giden namelerin başına altın ile tuğra çekilmiştir. Resmi özellik içeren name-i hümayunlardan İran şahları, Buhara hanları gibi müslüman hükümdarlara gönderilenlerle; Avrupa devletleri hükümdarlarına gayr-ı resmi olarak yazılan name-i hümayunlarda tuğra bulunmamaktadır. Bunun yerine name metninin sağ tarafında padişahın imzası ile mührü yer almaktaydı. Bu imzalar iki yada dört satır üzerine tertip edilmiştir113.

Bazı beratlarda konu bir köy veya arazinin bir veya birkaç şahsa verilmesi olursa “mülk beratı” veya “mülkname-i Hümayun” dendiği gibi “temlikname” adı da verilmekteydi. Mülknamelerde, beratlarda kullanılması gelenek olan, “nişan-ı şerif-i alişan-ı sami mekan-ı sultani ve tuğra-i gara-yı cihan sitan-ı hakani hükmü olur ki” veya kanuna aykırı kullanımdan dolayı birinin üzerinden alınarak mı, bunlar sırası ile yazılırdı114.

Malikane olarak verilen arazinin sınırlarını belirten tuğralı belgelerden olan

sınırnameler çoğunlukla mülknameyle aynı vesika içinde bulunmaktadır. Daha önce verilen bir

mülkün sınırlarının belirlenmesi için yazılan sınırnamelerde sadece arazi sınırlarının anlatıldığı da görülmektedir115.

I.6.Tuğralı Belgelerde Kullanılan Malzeme, Yazı ve Tezhip I.6.1.Malzeme Çeşitleri

Dilimize Farsça “kağız” kelimesinden geçen kağıt, üzerine yazı yazılmadan önce belli birkaç işlem yapıldıktan sonra kullanılırdı. Bunlar; boyama, aharlama ve mühreleme işlemleridir116.

112 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1988, s.290. 113 Mübahat S. Kütükoğlu a.g.e., s.155.

114 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”., Yeni Türkiye, s. 619. 115 Ayşegül Nadir, a.g.e., s.19.

116 İsmet Binark, Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Belge Türleri, Padişah El Yazıları ve Belge

Resterasyonu, İstanbul 1997, s.97; W. J. Barrow, El Yazmaları ve Belgeler Bozulmaları ve Onarılmaları, ( Çev. Neslihan Uraz), İstanbul 1992, s. 86.

(40)

Kağıt boyamak için, genellikle bitkilerden faydalanılmıştır. Renk veren bitki suda kaynatılır; rengi alan su tekneye boşaltılır; kağıtlar içine batırılır ve suyu emerler117.

Eskiden üretilen kağıtların yüzleri, bugün kullanılmakta olan kağıtlar gibi parlak değildi. Bunun sebebi, kağıdı kullanacak olan kişinin kendi arzusuna göre kağıdın yüzünü cilalayabilmesi içindi. Bu cilalama işi de “ahar” ve “mühre” ile olurdu118.

Hat, tezhip ve minyatür sanatlarında bir tabir olarak kullanılan ahar, kağıtların pürüzlü satıhlarını düzgün ve kolay yazılabilir hale getirmek, dokusunu kuvvetlendirmek maksadıyla kağıtların üzerine sürülen koruyucu bir tabakadır119.

Aharlanan kağıtlar mührelenip pürüzleri giderilir ve parlatılırdı. Mührelenmiş kağıt üzerinde mürekkep daha iyi kayardı. Mühreleme sırasında ıhlamur ağacından yapılmış “pesterek” adı verilen düz bir tahta, kağıdın altına konurdu. Kağıt akikten, Süleymani taştan yada yeşimden yapılan ve bir sapa bağlı aletle parlatılırdı120.

Tuğralı belgelerden olan beratların, kağıt cins ve ebatlarıyla yazılarının cinsleri, verilen şahsın mevkiine ve beratın önemine göre farklılık göstermektedir. Sadrazam, vazirler, hanlar, Enderun mensupları gibi kimselere verilen beratlar ‘abadi kağıt’lara, kale neferleri, emekliler vb. beratları ‘İstanbul kağıt’a yazılırdı121.

Tuğralı belgelerde metinler genellikle siyah (is) mürekkep ile yazılmıştır122. Siyah

mürekkep dışında bir hayli renk kullanılmakla beraber, daha çok kullanılanları; sarı ( zırnık), kırmızı (lâ), beyaz ( üstübeç) ve altın (zer) mürekkepleridir123. Özellikle beratlarda gönderilen

kişinin önemine göre siyah mürekkeple beraber altın (zer) mürekkep bolca kullanılmıştır124.

Tımar beratlarında zaman zaman siyah ve kırmızı mürekkep beraber kullanılmış, tuğraları da kırmızı ve nadiren yeşil mürekkeple çekilmiştir. Menşur gibi özelliği olan beratların tamamen altınla yazıldığı da görülmüştür125. Name metinleri siyah mürekkeple ve Divani ya da

Celi Divani olarak kaleme alınmıştır. Eğer varsa davet kısmı ve ayetler altın ile Sülüs veya

117 M. Uğur Derman, “Yazma Eserlerde Kullanılan Alet ve Malzemeye Dair”, Fırat Havzası Yazma

Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs), Elazığ 1986, s.23.

118 İsmet Binark, “Eski Kitapçılık Sanatlarımız”, Vakıf ve Kültür Dergisi, C. II, S. VI, Ankara 1999, s.32. 119 M. Uğur Derman, “Ahar”,TDVİA, C. I, İstanbul 1988, s. 485.

120 Müjgan Cunbur, “Yazma Eserlerde Kullanılan Kağıt ve Özellikleri”, Fırat Havzası Yazma Eserler

Sempozyumu (5-6 Mayıs), Elazığ 1986, s. 89.

121 Mübahat S. Kütükoğlu, “Berat”, TDVİA, C.V, İstanbul 1992, s. 473. 122 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”, Osmanlı, s. 78.

123 M. Uğur Derman, “Yazma Eserlerde Kullanılan Alet ve Malzemeye Dair”, Fırat Havzası Yazma

Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs), Elazığ 1986, s. 29.

124 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”, Osmanlı, s. 78. 125 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 141.

(41)

Rik’a, padişahın ismi dikkat çekecek şekilde yazılmışsa değişik bir mürekkeple, beyitler ise Ta’lik hattıyla yazılmıştır126.

Siyah mürekkebin aslı is olup çeşitli şekillerde elde edilmiştir. Bunun için özellikle yağ yakıldığı gibi, camilerde yanan kandillerin islerinden de yararlanılmıştır. Bezir, neft, menekşe ve zeytin yağlarından da ince is elde edilirdi127.

Fatih Sultan Mehmet’in saltanatı sırasında gelişimini tamamlayan tuğra, Kanuni Sultan Süleyman devrinde klasik görünüşünün en mükemmel şeklini almıştır. Altın (zer) mürekkep kullanılarak tuğra çekilmesi ve kenarlarının is mürekkebiyle tahrirlenmesi Fatih devrinde başlamakta ve devam etmektedir128. On sekizinci yüzyıldan sonra ise, kırmızı ve daha çok yeşil

mürekkeple yazılmış tuğralar da görülmektedir129.

I.6.2. Yazı Çeşitleri

Tuğralı belgelerde kullanılan hat türü, Osmanlıların ilk asırlarında “tevkî” yada rik’a ile sınırlı olup bu nedenle rahat okunmuştur. Osmanlı Divanisi 15. yüzyıl sonlarında, bunun Celî Divani adıyla anılan hareketli ihtişamlı şekli de 16. yüzyılda kullanılmaya başlanmış, bu sanatlı yazılarla ileriye dönük olarak devlet yazışmalarının da herkes tarafından okunması önlenmiştir130. Ayrıca bu tür yazıda, herhangi bir kelimenin veya kelime parçasının araya

girmesine, yazılmasına mani olmak için; harfler birbirine çok yakın yazılmıştır131. 17. yüzyıldan itibaren gelişen Celi Divani yazı, en güzel örneklerini 19. yüzyılda vermiştir132.

Fermanlarda Divani veya Divani kırması yazı kullanıldığı halde, beratlarda yazı çeşidi, verilen kişinin konumuna göre değişiklik göstermiştir. İkinci derecede mevki sahiplerine verilenler Divani Kırması ile yazıldığı; halde hanedan mensubu, vezir veya ileri gelen devlet memurlarına verilen beratlarda Celi Divani tercih edilmiştir133.

126 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e., s. 161.

127 Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İstanbul 1983, s.78.

128 M. Uğur Derman, Sabancı Koleksiyonu ( Hat-Resim-Heykel-Porselen), İstanbul 1995, s.63.

129 Pınar Başkaya, Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde Bulunan Sultan I. Süleyman, II. Selim ve Sultan III.

Murad’a Ait Altı Adet Tezhipli Padişah Tuğrasının Renk ve Desen Açısından İncelenmesi ve Değerlendirmesi, (DEÜ Sos. Bil. Ens. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2001, s. 20.

130Metin Sözen, Geleneksel Türk El Sanatları, İstanbul 1998, s. 101; M. Uğur Derman, Sabancı

Koleksiyonu ( Hat-Resim-Heykel-Porselen), İstanbul 1995, s.63.

131 Ali Alparslan, “Osmanlılarda Hat Sanatının Gelişmesi ve Bunun Nedenleri”, Osmanlı, C. XI, Ankara 1999, s. 41.

132 Şule Aksoy, “Osmanlı Sultanlarının..”, Osmanlı, s. 72.

Referanslar

Benzer Belgeler

İkinci bölümde ise dokuz yazma eser müze envanter numaralarına göre kataloglandırıldıktan sonra eserin; eser numarası, bölümü, dili, tarihi, ölçüleri, sayfa ve satır

Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesinden temin edilen BY00003676 numaralı yazma günümüz Türkçesine transkripsiyonlu bir şekilde aktarılmıştır. Yazma içerisinde

16. yüzyıl dönemine ait yazmalara bakıldığında renk, motif ve işçilik açısından diğer yazmalara göre daha belirgin özelliklere sahip olduğu görülmektedir. Bu

Anahtar Kelimeler: Mecmûa, şiir mecmûası, Lâ-edrî, müfredât, Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi..  Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu

Oruç ve en küçükleri İlyas bir gün güney Anadolu kıyılarında bir Rodos gemisiyle karşılaştılar, İlyas vurulup öldü, Oruç esir düştü, Hızır fidye

insanları severek, her toplumun renkli kişilerini tanıyıp dostluklar kurarak her ülkeyi de sevgiyle yaşa­ yan bir diplomat olmak kolay değil, ama Philip Bode güzel

Harflerin şekilleri üzerinde, dal­ ların veya sevgililerin vücut çiz­ gileriymiş gibi duyup düşünerek, harflere dâir türlü mısralar söy- liyen şairler