Türk “Corneille,,t AMfllhak Hamli 1
Lüsyen “ Hanım,, la nasıl tanıştı ve nasıl evlendi?
Fransız «Figaro» gazetesinin muharriri L. Octerc Istanbula yaptığı sön seyahatinde Bayan Liisyenle
görüşmüş ve intihalarını gaztesiııde neşretnıiştir.
Okuyucularımızı yakından ilgilendirce.ini umduğumuz hu yazıyı iktibas ediyoruz.
K
azıklar üstünde deniz« uzanmış gazino taraça- smda, Istaııbuldaki vatandaş larımızdan ve Rumlardan mürekkep şen bir grup ara« smda oturuyordum. Uzakta, gittikçe gölgelenen bir masa başında oturan bir çiftin şöy le konuştuklarını duydum. Kadın:— Hayır, Ferit Bey, A b - dülhak Hâmidin şiirinde de ğişiklik yapmak doğru değil dir. Ondan far isi ve arabî kelimeleri çıkarmak, şiirin musiki ve ahengini gider mek demektir. Bırakınız, o - nun yerine, gençler yeni tiirkçe ile yazı yazsınlar
Bu sözler, hangi memleket lehçesiyle söylendiğini birden bire tayin edemediğim pek fasih bir fransızca ile söylen mişti. Sonra, hiçbir noktası nı anlayamadığım hararetli bir türkçe münakaşa başla mıştı. Ben Ferit ismindeki er kekle şeffaf gözlü ve güler yüzlü kadından gözlerimi a- yıramıyorduvn. Beyaz elbise siyle yüzünden gençlik taşan bu kadın, otuz yaşında kadar görünüyordu, amma hakikat te kırkını aşkındı.
Masamdakileıden biri ba na:
— Lusyeııi tanımıyor mu sunuz? diye sordu. O, onu ta nıyordu, zaten Istanbulda Lüsyeni tanımıyan var mı dır? Ve ilâve etti:
—- Madam Lüsyen Abdül- hak Hâmit, şairin dul karısı.
Ben, ne yazık ki, Abdüihak Hâırıiditı Türk edebiyatının bir Koıneyi, bir Hügosu ol duğunu bu ana kadar bilmi yordum. Kadına söyüyebile- cek başka bir şey bulamadım. Şöyle bayağı bir kompliman da bulundum:
— Fransızcayı ne iyi söy lüyorsunuz, madam!
Lüsyen. gözlerini gözlerime dikti ve kahkahalar arasında:
— Ben, Belçikalıyım, dedi. — Şu halde, ne güzel türk çe konuşuyorsunuz?
Bu defa gözleri daldı ve mahzun mahzun?:
— Abdüihak Hâmidin şiir inceliklerini ahlayabilecek derecede iyi değil, dedi.
★
Lüsyeni, Istanbulda geçir diğim birçok günlerde tekrar tekrar gördüm. O, daima be yazlar ve siyahlar giyiniyor du. Bu görüşmelerim sırasın da, bana:
— Herkes, benim matem tuttuğumu zannediyor. Hiç de öyle değil. Eğer . Abdüihak Hâmidi tammış olsaydınız, beyazın ve siyahın onun na zarında «adem» in remzi ol duğunu anlardınız. O, ma temde bir mâna bulamzdı. O değil midir ki, ölen genç ka rısına ithaf ettiği güzel bir mersiyede şöyle söylüyordu:
■ Bazı kalblerde, sevinç ve ıztırap imtizaç edemezler. Iztırabm hiçbir sevinci gider mediğini herkesin bilmesini isterdim.»
Doğrusu, Lüsyenin hassas ruhunda neşe pek canlı. O- nunla birlikte İstaııbulu ge zerken insan şehirde mazisi ni, Mustafa Kemalin milli in kılâbını ve yeni Türkçülüğü bütün zaruretleri, bütün ka nunları ve yenilikleri ile keşfediyor. O, İstanbul hal kını, zenaatkârlarını, hakkâk- leıini, matbaacılarını, nak kaşlarını tarıyor. Onunla birlikte tahsillerine devam edebilmek, güzel sanatlarda muvaffak olmak için ahşap binalarda fakirane yaşıyan talebeler ziyaret edilir.
Lüsyen görünür görünmez kundura tamircisi dükkânın dan fırlar, bir fincan kahve içmeğe davet eder, seyyar mahallebici ne kadar mahal- lebi vereceğini şaşırır, A b- diilhak Hâmidin eserlerini tetkik etmekte olan kir pro fesör, üstadın bir cümlesinin hakikî mânasını tesbit etmek için onunla akranca münaka şa eder.
★
Belçikalı bir halk kızı olan Lüsyen klâsik ve romantik Türkiyenin millî şairi Abdül- hak Hâmidin nasıl karısı ol du? Bu macera, eski hayal perest kızların sergüzeştlerini andıran bir romandır.
Abdüihak Hâmit, Brüksel sefiri bulunuyordu. Lüsyen de Belçika payitahtında tah silini ikmal etmek üzere olan sehhar bir talebe idi. Şair, kızıl sultanın korkular içinde yaşattığı Türkiyeyi şiirleriyle sermesi eden olgun yaşlı bir adamdı. Lüsyen, 17 yaşında idi ve arzusu hilâfında ken disini evlendirmek is - tiyen an’anaye bağlı bir aile den kaçmıştı. Hayalperest kız şaire anî olarak ıncelûp oldu. Türkiyede, birden fazla karı almak henüz kalkmamıştı ve Lüsyen, şairin memleketinde başka karısı olduğunu, hiç iki harbin felâketlerini gör memiş olan ebeveyninin mü manaatına ve memleketinin ananevi telâkkilerine ehem miyet vermedi, Abdüihak Hâ mille birlikte Istanbula gitti ve Lüsyen hanım» oldu.
Şefkatli ve yaşlı kocanın klâsik aşkını ve onun kendi sine bağlanan çocuğun zekâ ve zevkini inkişaf ettirmeğe nasıl çalıştığım artık tasav
vur edebilirsiniz. Lüsyen, ka palı bir hayat yaşıyor ve ken disi ile Abdüihak Hâmit ara sındaki anlayış farklarını bir türlü gideremiyor. Diplomat Abdüihak Hâmit mükemmel fransızca biliyor, amma mü tefekkir, şair Abdüihak Hâ mit türkçe konuşuyor. Lüs yen, güçlükle türkçeyi hece liyor ve kocası ve efendisi o - lan adamın «Sırlı bahçesi» ne nüfuz etmeğe çalışıyor. Şair, onu sevmiyor; fakat yardımcı eli ona doğru hiç uzanmıyor. “Sevdiğini söylü yor, amma bir taraftan da kızın gittikçe artan iimidsiz- liğini takip ediyor ve Lüsye nin ıztırabmdan ağladığını gördüğü zamanlarda da mer hametsizce gülümsüyor.
Olan oluyor: Lüsyen, ken disine âşık olan güzel bir prensle, bir İtalyan markisile karşılaşıyor ve kendisine bir Venedik sarayında nihayetsiz bir saadet vâdediliyor.
Abdüihak Hâmit, her şeyin farkındadır ve her şeyi anla mıştır. Lüsyen. bir esire de ğildir ve kendisini serbestçe takip ettiği gibi başkasına da gidebilir. Lüsyen, yeni bir hayata atılır, Abdüihak Hâ mit mütevekkil, genç rakibi ne artık kendisi için şefkatli ve dikkatli bir babadan baş ka bir şey olmıyacağmı bil— dirivor.
★
Lüsyen, bana aşkını anlat tı. Uzandığı sedirin üzerinde sevimli bir ihtiyarın resmi, Abdüihak Hâmidin pqrtıesi görünüyor:
«Yedi sene markinin Vene- dikteki sarayında yaşadım amma gönlüm bir türlü ra hat edemiyordu: «Şairi uııu- tamıyordum. Kendisine yaz- şüphesiz, biliyordu. Henüz dun ve çektiğim ezâyı, etti ğim yanlışlığı bildirerek beni aldırmasını rica ettim. Şair de dönmemi istiyor, amma işi aceleye getiremiyor; çünkü söz vermiştir, sözünden dö nemiyor.
Lüsyen, mukavemet edil mez bir hamleyle direniyor ve Abdüihak Hâmidin yanı na geliyor. O, artık eski kü çük Lüsyen değildir. Şairle
arasında eski anlaşmazlık du varı yıkılmıştır. Menfasında türkçeyi iyice öğrehmiye kendisini vermişti. Artık, A b düihak Hâmidin şiirlerindeki, inceliklerin, sırların hiçbir noktası onun için meçhul de ğildir. Şairin yanında sevinç le elemin nasıl imtizaç edebi leceğini öğreniyor ve bütün eski kıskançlıkların üzerine I yükselerek şairin mahremi ve dostu oluyor; çünkü A b düihak Hâmit sevdiği karısı nı kaybetmiştir ve ona dair bir mersiye yazıyor, istediği gibi sevebileceği bir kadın da bulmuştur ve bu kadın da elemini dindiriyor.
Şairin meşhur «Makber» i Lüsyenin elinden düşmez ki tabı oluyor, onun her mısra ını ezberlemiştir ve kitabı es rarengiz bir tebessümle ok şarken hiçbir keder ifşa et- m'yen gözlerindeki heyecan la mısraları okuyor ve bana; — « Abdüihak Hâmit melâ- lini terennüm etmekle, tel kine aykırı hareket etmiştir, dedi. Evvelki şiirleri, piyes leri, vatanı, dini, vazifeyi te rennüm ediyordu. Hâmit klâ siklikten romantikliğe geç miştir. Sevdiği kadın hariku lade bir kadındı. Şu da var ki, şairin onun arkasından döktüğü yaşlar, bazı vatan daşlarını dilgir etmişti, çün kü şiir, onların nazarında, pek dindarane değildi. Zaten «Makber» in mukaddimesinde onlara şöyle cevap vermişti. Ben onları terciikıe ettim.
Kitabı bana uzattı ve ez bere okudu.
Lüsyen, vecdi içinde g'aı ip bir hal arzediyor. Bu mersiye, hayatında bir dünüm nokta sı yaratmıştır. Iztırapla beşe rileşen Abdüihak Hâmidi an layabilmiş midir? Şairin lztı- raplarım aşklarına mezcede- bilmiş midir?
Bir defa daha şairin resmi ne ve «büyüklüğü ebediyete1 sığmıyan» elemi önünde gü- lümsiyen dul karısının yüzü- j ne baktım.
Genç şairler nesli, A bdül- j
hak Hâmidi yüksek mevkiin- . den indirmek için ölümünü beklemediler. Türk parnas- yenleri, sembolistleri, fütü- i ristleı i, sizi tasfiye edilmiş; bir dille yazıyorlar; okudu ğum bazı parçalar yeni ha yaller ve ideallerle doludur, içlerinden bazıları ile görüş- : tüm ve ehliyetlerini takdir i
ettim; fakat hiçbirinde, A b düihak Hâmidin ölümünden on sene sonra bile, Lüsyeni yakan kesif alevi bulamadım, j
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi