• Sonuç bulunamadı

Adalar şarkısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Adalar şarkısı"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

* T Î .

S» O

SAYGIN KlŞÎ NURULLAH BERK E YAPILAN

MÜTHİŞ BİR SAYGISIZLIK GÖSTERİSİ

*

HAMİT KINA YTÜRK

*1»

i 9&Z

Nurullah Berk’i kaybettik... Evet, saygıdeğer ho.

camızı bir daha geri gelmemek üzere kaybettik...

Acımızı; hiçbir teselli, kısa zamanda dindiremeye-

çektir. Çünkü O’nu kaybetmekle başta Türk Resim

Sanatı. Türk Sanat Tarihi, Türk Basını ve kısaca

t "m Türk Ulusu şimdi gerçek bir değerden mahrum

kalmıştır.

Nurullah Hoca, çağdaş Türk Resim Sanatı’nın

öncülerinden biri olmakla kalmamış, uzun yıllar yurt

dışında açılan Resim sergilerinde ülkemizi onurla

temsil etmiş, yaptığı araştırma ve incelemeler doğ.

rultusunda yazdığı kitaplarla. Türk Kültür hayatı­

na pek önemli katkılarda bulunmuş, binlerle ifade

edilebilen değerli eleştirileri, hem meslekdaşlarına.

hem öğrencilerine, hem de yarının genç kuşak sa­

natçılarına bir bilgi hâzinesi oluşturmuştur.

Akademi'deki yıllar boyu devam eden atölye

hocalığı yanında altı yıl süre ile müdürlüğünü yap.

tığı İstanbul Resim ve Heykel Müzesi. O’nıın yöne,

timinde altın dönemini yaşamıştır. Emekli olduktan

sonra, kendisine aynı Müze'nin küçük bir odasını

vermişler, ve hoc* ömrünün son yıllarını bu küçük

odada devamlı resim yaparak tamamlamıştır.

Son derece saygın bir kişiliğe sahip olan Nnrul.

i ah Berk Hoca, ne yazıktır ki yıllarını heba ettiği

Akademi'de son yolculuğu sırasında müthiş bir say.

gısızlığa uğramıştır. Diğer sayfalarımızda tafsilâtını

okuyacağınız gibi, hoca için bir cenaze töreni düzen,

lenmiş ve O’nun çok sayıda dostu ve öğrencisi son

görevlerini yerine getirmek için Akademi salonlarını

doldurmuşlardır. Akademi Rektörü, hazır bulunan­

ları önce bir dakikalık saygı duruşuna davet etmiş

ve sonra da «Buyrun alin cenazenizi!...» diyerek tö.

rene gelenler üzerinde adeta bir şok etkisi yarat,

mıştır.

Akademi idarecinin bu denli saygısızlığı, törene

katılanların da haklı tepkisine yol açmış ve cenaze

eller üzerinde Fındıklı Camii'ne götürülmüştür. Bu.

rada bir saat bekletilen cenazeye ilk dakikalarda

Akademi’den yine kimse gelmemiş, hocanın tabutu

başında eski öğrencileri ile Tatbiki Güzel Sanatlar

Yüksek Okulu Müdür ve Öğretim Üyeleri nöbet

tutmuşlar. Akademi ilgilileri de ancak namaza beş

dakika kala camiye gelmeyi tercih etmişlerdir.

«Buyurun alın eenazenizi...» diyen zihniyetten

daha fazla blrşey bekleyemeyeceğimize göre şimdi

yapacak tek şey. Akademi yönetimini hiç değilse

bundan sonra ve hele hele ölülere karşı bir saygıya

davet etmek olacaktır. Mütevazi bir tören kapsamın,

da. saygın bir kişi için söylenecek birkaç söze eıigel

olan düşüncenin, vicdanlarda iflâs edeceği de aşikâr

olacağından, şimdi kabahati herkes biribirinin üstüne

N U RULLA H BERK (1906 - 1982!

atma yarışına girmiştir. Kurumuna seve seve yıllan,

m verdiği, bir saygıdeğer hocayı kaybedecek, sonra

da cenaze töreninde ona lâyık bir konuşmayı balta,

layacak. sıcak odalarınızda çayınızı içerek, namaz

saatini bekliyecek. ve kalkıp her önünüze gelene

faziletten bahsedip, ahkâm kesmeye devam edecek,

siniz. Ne yaparsanız yapın, fakat bir ölüye de saygı

gösterin. Hem de içinizden birine, bir mensubunuza

gösterin bu saygıyı son yolculuğunda hiç değilse...

Gönülden inanıyoruz ki. kim ne derse desin,

siz yine bildiğinizi okuyacaksınız. Bizim söylememiz,

bizim uyarmamız, inanın sadece Akademi sevgisin,

den doğuyor. Fakat sanınm en doğruyu da. bu say.

fada gördüğünüz ve sizden biri olarak kabul etme,

diğiniz Nurullah Berk Hoca söylüyor. Fotoğrafa lüt­

fen dikkatle bakınız, korkmadan, ürkmeden, iyice

bakınız. Hoca, gözlerinizin içine baka baka ve işte

sîzlere sesleniyor : Yine de anlamamazlıktan geliyor­

sanız. biz size anlatmaya çalışabiliriz... Bakın, bakın

işte hoca üstüne basa basa konuşuyor ve diyor k i :

(2)

NURULLAH BERK İN CENAZE TÖRENİ

VE YAPILAMAYAN BİR KONUŞMA

HAMİT KINAYTÜRK

9 Ocak 1982 C u m a r te s i g ü n ü v e f a t e d e n ressa m N u r u l la h B e rk . 13 O cak Ç a rş a m b a g ü n ü H e y b e lia d a ’ d a to p r a ğ a verildi. D aha önce T V ’de s o n ra da gaze­ te le r d e y a p ı la n d u y u r u l a r d a . R essam N u au llah B e r k ’ in c e n az esin in 13 Ocak g ü n ü A k a d e m i de yapılacak b ir t ö r e n d e n so n r a F ın d ık lı C a m ii’n d e n kaldırılacağı b ild iriliy o rd u . M e r h u m u n cenazesi sa at 10.30 sırala­ r ın d a y ıllarca hoca lık yap tığ ı A k a d e m i’ye getirilip h a z ır la n a n k a t a f a lk a k o n u ld u . P e k çok sanatçı, h o ­ cam ı y a k ı n a k r a b a ve d o stları e r k e n s a a tle r d e A k a ­ dem i s a lo n u n u d o ld u r m a y a başlam ıştı. D aha önce m e r h u m u n eşi ile y a p ı la n g ö rüşm elerde. A k a d e m i’ d e k i tö r e n d e A k a d e m i R e k tö r ü Prof. O r h a n Ş a h in ­ ler. P rof. K e r i m Silivrili ve Prof. D inçer E r i m e z ’in k o n u ş a c a k la r ı belirtilm iş, a n c a k m e r h u m u n eşi sayın İ f s e r B e rk , sadece eski ö ğ ren c ile r in d e n D inçer E r i­

m e z ’in k o n u ş m a s ın ı istemiş ve b u n d a da k a r a r k ı ­ lınm ıştır.

S a a t t a m 12.00'de B e r k ’in t a b u t u ö n ü n e gelen A k a d e m i R e k tö r ü Prof. O r h a n Ş ah in le r, o r a d a hazır b u l u n a n l a r ı b ir d a k i k a lı k sa ygı d u r u ş u n a d a v e t e t ­ miş ve saygı d u r u ş u sona e r in c e de « B uyrun. alın cenazenizi» d iy e r e k t a b u t u n b a ş ın d a n a y rılm ıştır. S a ­ lo n d a b u l u n a n l a r b ir a n d a n e y e u ğ r a d ık l a r ım şaşır­ m ış la r ve k a la b a lık a r a s ın d a n p r o te sto sesleri y ü k ­ selm eye başlam ıştır.

Ve yılla r c a e m e k verd iğ i A k a d e m i, son yolc u­ l u ğ u n d a bile h o ca y a sa h ip ç ık m am ış, o n a açık bir biçim de n a n k ö r l ü k e tm iştir. D ah a s o n ra cenaze eller ü s t ü n d e F ın d ık lı C a m ii’ne g e tirilm iş ve öğle n a m a ­ z ı n d a n so n r a da H e y b e lia d a ’d a k i ebedi istira h a tg â - h m d a t o p r a ğ a v e rilm iştir.

A k a d e m i’deki saygı d u r u ş u n d a n so nra, d a h a ö n ­ ce k a r a r l a ş t ı r ı l a n ve son a n d a y a p ı la m a y a n Dinçer E r i m e z ’in k o n u şm a sın ı a y n e n yayınlıyoruz.

N u rlu la h . B e rk ’in c e n a z e tö ıe n in e u z a k y e rle rd e b u lu n a n e sk i ö ğ re n c ile ri d e k a tıld ı. A n k a r a 'd a n g e le n O ya K in ik li (so ld a) ve K ıb r ıs 'ta n g e le n A ylin Ö re k (sa g d a l N u r u lla h B e rk ’in t a b u tu b a ş ın d a sa y g ı d u r u ş u n d a b u lu n d u la r .

«Hocam Nurullah Berk’in aziz hatırası önünde

önün öğrencisi olmanın gururu, onu yitirmiş olma­

nın da hüznü içinde konuşuyorum.

Ressam, sanat yazan, müze müdürü ve hoca

olarak Nurullah Berk çok yönlü ve daima örnek bir

insan olarak yaşadı.

Cumhuriyet Türkiye’sinin batıya dönük çağdaş,

laşma sürecinde «D grubu» içinde başladığı ve yü­

rüttüğü çalışmalan sanat tarihimizin değerli örnek­

lerindendir.

Sanat yazan olarak kültür hayatımız katkısı,

topluma hizmeti çok büyüktür.

Resim Heykel Müzemiz onun müdürlüğü döne­

minde altın çağını yaşamıştır.

Akademi hocalığı görevinde çok değerli öğren­

ciler yetiştirmiştir.

Uluslararası sergi ve kongrelerde Türkiye’yi dai­

ma başarıyla ve sayılarak temsil etmiştir.

Her zaman vakur, kibar, zarif ve medeni bir

insan olarak yaşadı.

Kişiliğinden ve başanlanndan ötürü hiç öğün,

medi.

Doğru bildiğini cesaretle söyledi.

Çoğu sanatçının fazlasıyla önem verdiği geçici

maddi ödüllere, o hiç iltifat etmedi.

Kendi kendine yeten büyük bir doygunluk için­

de çalıştı, sergiler açtı.

Sanatından ödün vermeden son gününe kadar

yazar, ressam ve hoca olarak durmadan, bıkmadan

hem de yaratma gücünden hiç kaybetmeden çalıştı­

ğını biliyoruz.

Bunlar onun hayatından örnek alınacak, gıbta

edilecek ne güzel şeylerdir.

Ebedi yolculuğunda hatırasını topluma unutul­

maz üstün hizmetleri ve bizlere armağan bıraktığı

resimleri nedeniyle saygıyla selamlıyoruz.

Hep hatırlayacağız...»

N u r u lla h B e rk 'in c e n a z e s in e çok s a y ıd a s a n a tç ı k a tıld ı. A k a d e m in in esk i m e z u n la r ın d a n S a d ri A lışık ta tö re n d e b u lu n a n la r a r a s ın d a y d ı. F o to ğ ra fta S a d ri A lışık 'ı (o rta d a ) N u r u lla h B e rk 'e s a y g ı'- d u r u ş u n d a g ö rü y o rs u n u z ..?

(3)

AKADEMİ REKTÖRÜNÜN AÇIKLAMASI

Ressam Nurullah Berk’in 13 Ocak Çarşamba

tünü Devlet Gü-el Sanatlar Akademisi’nde yapıla­

cağı önceden kararlaştırılan cenaze töreni konusun,

da. Akademi yöneticileri ile yaptığımız konuşmalar,

dan sonra. Rektör Prof. Sayın Orhan Şahinler,

dercimize aşağıdaki yazılı açıklamayı göndermiş ve

yayınlanmasını istemiştir. İDGSA Rektörü Prof. Or­

han Şahinler’in açıklaması aynen şöyledir :

S a y ı n H a m i t K ı n a y t ü r k ’e

S a n a : Ç e v re s i’ne yazılı aç ık la m a m d ır .

D e ğ e r l i ' hoca m ız N u r u l i ı h B e r k ’in cenaze m e r a s i­ m i n i n A k a d e m im i z d e gereği gibi y a p ı la m a m a s ın d a n s o r u m lu o ia n kişi, benim . Bu d u r u m A k a d e m i c a . m ia s ın ın b ir ih m a li değildir. S a n a tç ı ve a y d ı n k a m u o y u n a d u y u r m a k isterim .

S ık ıy ö n e t im m a k a m l a r ı n d a n zam m ı n d a g ere k li izin a lın a m a m ış. S ık ıy ö n e t im yetk ilileri son a n d a yasal n e d e n le rle . A k a d e m id e y a p ıla c a k cenaze m e r a s im i , mize izin v e r m e m iş tir.

A k a d e m i y ö n e tim in in so r u m lu k a d e m e le r in d e olan diğe r g ö rev liler de gere kli iznin alınm a sı k o n u s u n d a g eç m iş ten gelen b ir te c r ü b e y e sahip değillerdi. Ç ü n k ü 12 Eylül sonrası k ay b e ttiğ im iz ilk hocamız. N u r u l la h B e rk'tir.

Değerli, ü n lü bir a y d ın olan hoca m ız ın A k a d e m i ’de y ap ılac ak m ütevazi cenaze m e ra s im i n in to p la n tı y a ­ sa kları dışında o lduğu tabii inanışı içinde o ld u ğ u m u z b ir gerç ektir.

Aksi halde, bizzat b e n im cenaze m e r a s im i n d e n üç g ü n önce ailesiyle birlikte, Ç a rş a m b a g ü n ü n ü b e l i r , lem em iz. aynı g ü n radyo, te levizyona h a b e r i iv e d i­ likle iletişimiz, cenaz enin kaldırılac ağı g ü n ü , saati ve m e k â n ın ı d u y u r u ş u m u z , Ç a rş a m b a g ü n ü te leviz­ y o n e k ib in i ça ğırıp b ü t ü n T ü r k i y e ’ye h ocam ıza y a ­ k ış ır e tk in lik le y a y ın la n m a s ın ı sa ğlam ış olm a m ız açıklanam az..

Saygılarımla.

18 Ocak 1982

Prof. Orhan Şahinler

İDGSA Rektörü

(4)

ADALAR

ŞARKISI

NURULLAH BERK

S Ocak günü kaybettiğimi* de­

ğerli hocamı* ressam ve sanat ya­

zan Nıırııllah Berkin bu yazısı

20 yıl kadar önce bir gazetede ya­

yınlanmıştı.

N eden bilm em , s a n a t ta r t ı ş m a ­ ları ara sın d a, ya da ö ğrencilerim e öğ ü tle r v e r i r k e n ağ z ım d a n «tabiat» kelimesi d üşerse h e m e n a klım a a d a la r gelir. D ü n y ad a k i a d a la r d e ­ ğil, bizim ad a la r. İ s ta n b u l’u n a d a ­ ları, e n k ü ç ü ğ ü n d e n e n b ü y ü ğ ü n e , sır a m sıram . M a r m a r a 'n ın mavi s u la rın d a k a m b u r l a r ın ı ;— ç a m d a n k a m b u r l a r ın ı — y ü k s e lte n adalar. N eden bilm em o lur m u? P ek alâ b iliyorum : Ç oc ukluğum , d e lik a n lı­ lığım, ö m r ü m ü n belki otu z yılı a d a la rd a geçti.

K albim de, g önlüm de Heybeli yaşar. Evim iz o r a d a idi. D oğm u­ şum. h e m e n o r a y a g ö türm üşle r. B ü y ü k b a b a m , a n a m o r a d a öldüler. İlk sevgilerim i o r a d a yaşadım , H e y b e li’yi k a r ış k a r ış bilirim, her ç a m ının h e r dalı âşinâm , koyları, te peleri, kay a lık ları, p a t ik a yolları zihnim e, bir g r a v ü r e o y u lu r gibi oyulm uş. B a har, yaz, s o n b a h a r , kış H ey b e li’ye nasıl gelir, ne gibi renk, hava değişiklikleri -doğurur, bili­ rim. A rs en io s’un m e lan k o lik edası. Ç a m lim a n ın ın sakin, geniş çe rçe­ vesi, âş ık la r y o lu n u n sevme, sevil­ m e isteği u y a n d ı r a n ç a m la r a r a s ın ­ da k ıv rıla k ıv rıla u z a n a n d a r yo­ lu. t u r b o y u n u n y ü r ü d ü k ç e h e r an d eğişen d e k o r u , b ü t ü n b u n l a r a n ­ cak ö lü m ü n silebileceği n ak ışla rla kalbim de.

Burgaz’ı da, Kınalı’yı da se­

verim. Denizin çarşaf gibi serildiği,

hiç kımıldamadığı yaz akşamları,

güneş turuncu bir cümbüş içinde

İstanbul ardında batarken Burgaz

la K ın alı’n ın H e y b e li’d e n g ö r ü n ü şü r ü y ad ır. F ra n sız şa irin in başka ad a la r için söylediği gibi : «Elles s ’élèvent, au loin, com m e des r e p o ­ sons.»

Nasıl çevirm eli b u sözü? «re- posoirsın karşılığını nasıl bulm alı? H er ada bir d in le n m e yeri. R u h u n k e ndine geldiği, k a f a n ın d i n l ' n d i - ği, b ir ra h a tlık , b ir s ü k û n âlemi. Ulaştınız mı bir k e r e a d a la ra , a y a k basınca o to p r a k l a r a içinizdeki h ır s la r sanki d in iv e r ir birden, çam dalları kirle rinizi s ü p ü r ü r sanki, sizi te rtem iz eder. İçiniz bir oh çeker, şe h rin h e ngâ m e si u z a k tır artık, gök, deniz, çam. sa nki yollar sizi sa ra r, v erirsin iz kendinizi

ha-NURULLAH BERK — -G e rg ef işley en k a d ın , 1855- tu v a l ü z e r in e y a ğ lıb o y a .

H e y b e l i y e gelseydi, P a u l V a­ lé ry «Deniz M e z a r l ı ğ ı n ı o r a d a da yazabilirdi:

Ce trolt tranquille, ou marchent

des colombes

Entre les pins palpite.- entre les

tombes

O sa k in dam , k ü ç ü k Bizans kubbesi üstü n d e . Heybeli ile Bü- y ü k a d a a ra sın a sık ışm ış deniz p a r ­ çasın ın öğle üstü p ırıltılarıdır. Her pırıltı bir k u m r u d u r . B inlerce k u m r u bu su d a n d a m ü s tü n d e u ç u ­ şur. cıvıldaşır, o k ü ç ü c ü k k ıv ıl­ cım la ra u z u n u zu n b ak a rsın ız , göz­ leriniz kam aşır.' e t r a f m o sm o r olur, k a r a r ı r sanki ve siz. sa k in dam ın ü s tü n d e u çuşan k u m r u l a r d a n göz­ lerinizi ayıram azsın ız.

NURULLAH BERK — «Gergef İşleyen kadın, i960- tuval üzerine yağlıboya, 73,5x60 cm.

(5)

Ö te k i a d a l a r gibi H eybeli de b ir m ik r o k o z m o s ’d u r . Ş u d e m e k ki, o k ü ç ü c ü k d ü n y a s ı için de ken d i ça p ın a göre k u m lu ğ u , dağlığı, k a ­ y alık la rı. ağacı, çiçeği, u ç u r u m l a r ı, ya y la la rı v a r d ır . S a h ill e r in d e k o y ­ lar. y a r ı m a d a l a r , ta tlı ta tlı denize k a y a n k u m l u k l a r , ya da b ir J a p o n e s ta m p ın d a görebileceğiniz sert, p a r ç a p a rç a k a y a l ı k l a r b u lu n u r . B u r g a z ’a b a k a n sahilde, d ik y a m a ç ­ la r d ib in d e k i k a y a l ı l a r a b a k a r k e n a klınız a b ir Çin, b ir J a p o n p a r a ­ v a n ı gelir. B ü y ü k a d a y ı p e k se v m em , z ü p ­ pedir. A m a öteki a d a l a r H e y b e li’yi k ısk a n m a sın . B u r g a z ’ın k a lp a z a n kaya sı, K ın a l ı’n ın kırm ız ı t o p r a k l a ­ rı. g a r ip çıplaklığ ı H e y b e li’n in ç e ­ şitli g ö r ü n ü ş le r i k a d a r g ö nlüm de , k a fa m d a , benliğim i s a r m ı ş gibi. K a r a k ış g ü n le r i n d e bile a d a la rı d ü ­ ş ü n ü r k e n iç im de h e m e n u y a n ı v e - r e n sa a d e t d u y g u s u , se vgi d u y g u ­ su hiç tü k e te m e d iğ i m . sa n k i T a n rı a r m a ğ a n ı z e ngin mi ze n g in b ir duygu.

H e y b e li’de kaç yüz e t ü t, resim y aptım ! Ç a m d a lla r ın ın biç im le rini çizmek, r e n k le r i n i y a k a l a m a k ne

zordu. H e r ç a m ın gövdesi siyah, gri. kırm ız ı arası re n k le rl e bezenir, hangisini y ak a la y a y ım , k e s tir e m e z ­ siniz. Dallar, gü n eş te pırıl pırıl, gölgede sim siyahtır. B a k a r sın ız b ir dal m a v id en k ırm ız ıy a, k ır m ız ıd a n m o ra kaym ış, öylesine değişik, res­ sa m için tu tu lm a z , y a k a la n m a z bir r e n k senfonisi gibi. R ü z g â r esince d a l la r ın hışırtısı, u ğ u ltu s u , b u r a m b u r a m reçin e k o k u l a n sizi bir sa ­ r a r ki, fırçayı b ır a k ı r , h ay a lle re dalarsın ız. D alların yeşili bildiği­ niz, sevdiğiniz gözlerin yeşilin e k a ­ yar. U z a k ta n b ir ışık be lir ir : D ar y olda n k a y a n sarı, yeşil gözlü bir genç kız...

A d a la r şarkısı! O n u şiirle, y a ­ zı ile b e lir tm e k d a h a k o la y oluyor. İm ajlar, kelim eleri, k e l im e le r de yeni yeni i m a jla r d o ğ u r u y o r. Yaz­ dıkça yazacağınız geliyor. R esim de ise sizi t u ta n , h ay a lin izi k ö ste k li- y e n g ü ç lü k le r v a r : K o n u y a s a p ­ la nm ak. resim lediğiniz d e k o r u n ötesine g eçem em ek, k u ş k a d a r h a ­ fif kelim e ler y e r in e b ir t ü r l ü y e ­ nem ediğ iniz çizgiler, r e n k le r a l t ı n ­ da ezilmek. Bu z o r lu k l a r k a r ş ıs ın ­ da «tabiat» d u y g u s u n u h e p a d a l a r ­

da t a ttığ ı m halde şa rkısını h a y a l­ lerle. sözlerle, kelim e lerle v e r m e ­ yi d a h a çok se vdim . H ey b e li'd en y ap tığ ım e tü tle r, re sim le r c i lb e n t­ le ri m in a r a s ın d a ç ü r ü d ü gitti, şöy­ le d ö r t başı m a m r u b ir tablo bi­ çimine girem edi.

H ani r essa m bir k a d ın a demiş; «Fazla güzelsiniz, resm iniz y a p ı l­ maz. K e n d in iz resimsiniz. H e y k e li, niz yapılm az, k en d in iz heykelsiniz. Şiire de gelmezsiniz, k en d in iz şiir­ siniz.» O n u n gibi, adaların- resm i yapılm az, a d a d a r esim yapılm az. H er ada d in le n m e k , sevm ek, d u y ­ g u la n m a k için size açılan bir li­ man. b ir b ar ın a k . A m a da h o d b i­ nim! K en d i d u y g u la rım ı ille de b a ş k a la rı n a zorluyorum . İnsan, en ta tlı d em le r in i ve e n güzel d u y ­ g ula rını b ir y e r d e yaşadı mı, o yer işte böyle kutsa lla şıyor. Toz kon- d u r a m ı y o r s u n u z gerçeğin e de. h a ­ yaline de. İşte böyle, kişi öm rü içinde, bu ö m ü r ne k a d a r acılar, çirk in lik le rle de dolu olsa, haya lle gerçeğin birleştiği, bağdaştığı böl­ geler olur. Ne m u tl u böyle bir iki bölgeye sa hip insana, s a n a tk â ra . O yaşam ıştır, r a h a t ölebilir...

N U RU LLA H BERK — « N a tü rm o rt. 1928« tu v a l ü z e r in e y a ğ lıb o y a , 68x35 cm . (İst. R esim H ey k el M ü zesin d e)

NURULLAH BERK — «Bitkiler, 1976« tuval üzerine yağ lıboya, 100x70 cm.

(6)

KUŞAKTAN KUŞAĞA...

8 E kim 1933'de k u r u la n D G ru b u n u n ilk s e rg is in d e n : (so ld an sa ğ a d o ğ ru l : H a iit D o ral. C em al T ollu. b ir zat, Z ü h tü M ü rijio ğ lu . E lif N aci. t. G a lip A rc a n . N u ru lla h B erk, C em al N a d ir, D a rü lh e d a y i m ü d ü r ü S u p h i Bey, Âli E rs a n ve A b id in D ino. (İD G SA R e sim /H e y k e l F o to ğ raf A r ş iv i) .

NURULLAH BERK

B o y u n a t e k r a r l a n a n «sevgi ve saygı» klişelerini d u y u p k arşılığı, nı gö rm ed ik çe b ir b ir in i k o v alay a n k u ş a k la r ın t u t u m u n u h a t ı r l a m a k ­ tan k e ndim i alam a m . Batı a n la m ve te k n iğ in d e k i resim sa n a tın ın — ç ü n k ü b u r a d a bizi ilgilendiren' gör­ sel s a n a t l a r d ı r — do ğ u şu n u gören o n d o k u z u n c u yüzyıl o r ta l a r ın d a n b u g ü n le re k u ş a k la r k e n d ile rin i bir zin cirin n o rm al h a l k a la rı b ilm e k ­ ten Çok h e r d ö n e m d e bir basam ağı d ü ş e n bir m e r d i v e n in yapıcıları ol­ m a k g ö r ü n ü m ü n ü s e re rl e r a n ı la r ı­ mızda. H er k u ş a k öncekin e d u d a k b ü k e r , d a h a iyisini, d o ğ ru su n u , g ü ­ zelini y a p t ım iddiasıyle aydınlığı ta şıd ığ ı kanısın ı y a y m a y a çalışır. K im i z a m a n bu. bir saygınlık, bir d ü r ü s t l ü k içindedir. Kimi zam an da k ü s ta h ç a saldırıla ra , eleştirilere yol açar. Öyle ve böyle sonuç farksızdır, sevgiyi, saygıyı b oşuna a r a rs ı n ız gide nlerle gelenler a r a ­ sında.

Çallı İ b r a h i m ve H ik m e t O nat A kadem i öğrenciliğim y ılların d a hocalarım dı. S o n ra asistan, ö ğ re­

tim üyesi olduk, beraber çalıştık,

Hocalarımla görüşürken 1914’lerde

getirdikleri varı empresyonist tek­

niğini, dünya görüşünü, tek keli­

meyle yeni estetiği ne gibi koşul­

lar içinde yerleştirrniş olduklarını

merak eder, bu konuyu sık sık

konuşmak isterdim onlarla. Res­

samlığı unutur, bir sanat yazarı

meraklan içinde sorular yağdırır­

dım eski hocalarıma.

Bir gün o sevimli, o cana ya­

kın, nüktedan Çallı ile eski res­

samlardan söz ederken sıra önce-

kilerç gelmiş. Şeker Ahmet Paşa'

nin adı geçmişti. Rahmetli hocamın

omuz silktiğini görünce Şeker Ah­

m et P aşa'y ı övm eye baş lam ıştım . Bir y o k lu k d ery a sı içinde kendi kendisini y e t iş ti re n b ir kuşağın belli başlı temsilcisi olan bu asker paşası, kim i g ö r ü n ü re sim le rin d e h a tır ı sayılır bir ustalığa e rişe b il­ mişti. O da b ir yana, Çallı k u şa ğ ı­ na resim s a n a tın ın k ap ıların ı açan b ir öncü olması yeterdi.

Çallı’yı Ş e k e r A h m e t P a ş a ’ya h ay li y a b a n c ı görünce, nasıl oldu bilm em , «Ama hoca, Ş e k e r A h m e t P a şa re ssa m değildi de arabacı mıydı?» yollu so r u m a Ç a lh 'n ın ce­ vabı şu olm u ş tu ; «Evet, bence a r a ­ b a c ıd a n farksızdı». Nice y ılla r so n ­ ra H ik m e t O nat'la b ir ko n u şm a sırasında. 1914’lerde g e t ir d ik le r i­ nin eskilere kıyasla b ü y ü k farkını anm ış, y u r d a d ö n d ü k le ri n d e Ş eker A h m et, H üseyin Zekâ.vi. S ü ley m a n S ey y it gibiler ü stü n e d ü ş ü n d ü k l e ­ rin i açıklam asını istemiştim . H ik ­ m e t O n a t hoca bana şu cevabı verm işti : «Vallahi biz onla rla hiç m eşgul olm adık , y a p ıtla rıy la ilgi­ le n m e d ik , bir şeyler y a pm ışla rdı a m a öylesine u z a k tıl a r ki bizden.»

Çallı ve O n a t ’ın b u sözleri k a r ­ şısında a n k e ti ötekilerle y ü r ü t m e ­ yi gereksiz b u lm u ş tu m . 1914 d ö n e ­ mi sa natçıları, T ü r k resm ine yeni u f u k la r a ç a n bir eğilimi getirirk e n , o n d o k u z u n c u yüzyıl o r ta la r ın ın öncülerini n e r d e ise yok bilecek­ lerdi.

G ele n k uşa k, gideni bir k a ­ le m de silmişti. Ama, gerçeği söy­ le m ek gere kirse b u siliş, sonraları ta n ık olacağım ız atılganlık,

(7)

N U RULLA H BERK — «Yeni O d a lık . 1979- tu v a l ü z e rin e y a ğ lıb o y a . 81x131 cm . y a n l ık ta n uzak, ve bencil bir k e n ­

dine y e te rlik gösterisini a s m a y a n temiz bir te pkiy di. Öyle o lm a k la b e r a b e r yin e de, bir kaç kısa yılın b ir b ir in d e n ayırdığı iki sanat k u ­ şağı a r a sın a örü len bir duvardı.

Çallı k u ş a ğ ın d a n biz im kine ge­ çelim. Bu yüzyıl b a ş la r ın d a do­ ğup 1928 - 1933 y ılla r ın d a m e m le ­ k ete m o d e r n r e s im ve hey k e lin ak ım la rın ı, eğilim lerini g e t ir e n k u ­ şağa. K u şk u su z biz, M ü n ih ve P a ­ ris'te n d ö n d ü ğ ü m ü z d e , Çallı k u ş a ­ ğın ın önce kile re beslediği t u t u m u n ­ d a n çok d a h a iddialı, atılg a n bir

«egosantriz m - benlik, bencillik» için deydik. Evet, b u r a d a k i hocalar

NURULLAH BERK - «Ütü yapan ka (tın, 1953«.

Avrupa atölyelerinde öğrenciikleri-

mizi

öğretmemişlerdi.

öğreteme-

mişlerdi bizlere.

Bu

yetersizlikle­

rinin köküne varabilseydik, o sı­

ralar. bir suçmuş gibi yüzlerine

vurmazdık.

Öylesine

vurmuştuk

ki. 1928'de açtığımız bir serginin

kataloguna isimlerimiz altına. İs­

tanbul Akademisindeki — Sanayii

Nefise’sindeki — hocaların değil,

Paris ve Münih atölyelerindeki ya­

bancı hocaların isimlerini dizmiş­

tik : Ernest Laurent, Paul-Albert

Laurens, Hans

Hofmann, Bour­

delle ve başkaları.

Bu ne demekti? Bu, biz Türk

hocalarından bir şey öğrenmedik,

ne öğrendikse yabancılardan öğ­

rendik demekti. Ve bu düpedüz

saygısızlıktı. Bir Galatasaray,

ser-gisinde. H ik m e t O n a t ’ın bir p o r t ­ resini eleştire n bir yazım da, «Öyle güçsüz bir deseni v a r kı, nasıl olu­ yor da bir A kadem i hocası böyle- sine güçsüz bir desen çizebiliyor» diye yazıp o yazıyı bir g ü n lü k g a ­ zetede mi, yoksa bir d ergide mı yayım la dığım ı h a t ı r l ı y o r u m / Ho­ cam, eski hocam H ikm e t O nat bu yazı üzerine yıllarca selamı sabahı kesmişti.

G ö rü ld ü ğ ü gibi s a k la m ıy o ru m suçlarımızı, haksızlık larım ızı. Bir kaç yıllık A v ru p a çalışması bize, hocalarım ıza karşı böylesine k ü s ­ tah, acımasız d a v r a n m a k ş ım a r ık ­ lığını verm işti. Bizden sonra gelen k u şa k aynı acımasızlık, k ü s t a h l ı k ­ la d av ra n ıp , k u ş a k ta n kuşa ğa süren bu değerbilm ezlik zincirin e yeni bir h a lk a ekleyecekti.

Ş u n u h a t ı r l a t a y ı m ki Çallı ve a rk a d a ş la rı n a karşı bu haksız, bencil davranışım ız, y ılla rın geçi­ şiyle yavaş y av a ş sönecek, önceleri b eğ e n m e d ik le rim izin y eten e k lerin i, geliştikleri o r ta m a o r a n la güçlü b ir e r sanatçı olarak b aş arıy a ula ş­ tık la r ım a n la m a y a g e c ik m e y ec ek ­ tik.

Yaşamı boyunca haksızlığ a u ğ ­ ratılan, se vilm e yen b irinin ta b u d u b aşında r a h m e t o k u m a la r , övgüler, sız la n m ala r ö lüyü nasıl dir iltem e z- se. saygısızlıklar, h aksızlıklar, d e ­ ğerbilm ezlikler de za m a n k ita b ın ın acı sayfaları a r a s ın d a k i silinmez yaz ıla r gibi öylece k alıp ç i rk in lik ­ ler anılarım ıza y en ilerin i k a t a c a k ­ lard ır.

SANAT ÇEVKESt — Sayı : 6

Sayfa: 8 (Nisan 1979)

(8)

NURULLAH BERK ÜSTÜNE KISA NOTLAR...

Bin dokuzyüz altı yılında İstanbul’da doğan

Nurullah Berk ilk öğrenimini Heybeliada'da. orta

öğrenimini de ilkin Nişantaşı, sonra Galatasaray

liselerinde bitirdi. 1920 - 24 arası o dönemlerde Sa­

nayii Nefise Mektebi adıyla anilin İstanbul Aka­

demisinde. Hikmet Onat ve Çallı İbrahim atölye­

lerinde çalıştı. Bin dokuzyüz yirmi sonlarında Pa­

ris’e giderek 1928’e kadar Ecole Nationale des Beaux

Arts — Devlet Akademisi — inde Ernest Laurent

atölyesinde çalıştı ve sertifika aldı.

İ s ta n b u l’a d ö n ü şü n d e s ü r d ü r d ü ğ ü sa n a t faa liye­ ti a r a s ın d a k a y d a değe r önem li olay .bir kaç a r k a ­ daşıy la k u r d u ğ u M üstakil R essam ve H ey k e ltr a şla r Birliği’dir. O y ıllar g alerid en y o k s u n olan T ü rk iy e şe h irle r in d e — özellikle İstan b u l ve A n k a r a ’da — te r t ip le n e n B irlik sergileri, yıld a b ir kez açılan G a la ta s a r a y se rg ilerin d en sonra çağdaş s a n a tı n k i ­ mi a k ım la rın ı y u r d a g e tir e n ilk göste riler oldu. B e r k 'in «Uyanış» dergisinde y a y ı m la n a n y a z ıla n eleş­ t i r m e n ve sa n a t yazarı o la ra k ilk d en e m e lerd ir.

Berk, 1933 başında, gerek İstanbul, gerekse Pa­

ris akademilerindeki çalışmaların yetersiz olduğu ka­

nısına vardı ve o yıl yine Paris’e giderek bir sü­

re André Lhote. bir süre de Fernand Léger gibi us­

taların özel akademilerinde çalıştı. İstanbul aka­

demisinin Empresyonizm’den esinlenen. Paris Aka­

demisinin ondokuzimcu yüzyıl sistemine bağlı öğre­

timlerinden sonra André Lhote ve Fernand Léger’

nin ileriye dönük, canlı çalıştırma metodları N.

Berk’e. yeni yollar açacaktı.

Lhote, klasik k u r a ll a r a bağlı o lm a k la b e r a b e r K ü b iz m ’in «arkitektüral» ta s a r la rın ı. Lége r ise, d e ­ sen ve anıtsa l biçim ler yoluyla çağın sa n a tın a y e p ­ yeni b ir görüş getiriyordu. N. B e rk, L é g e r ’de. k i ­ şisel k a r a k t e r i n e e n u y g u n hocayı bulacaktı.

1933 sonlarında yurda döndüğünde, isim babası

olduğu «D Grupu»nun kuruluşu Berk’e yeni çalış­

ma imkanlarının kapısını açacaktı, İnşacı. çizgisel

denkliğe önem veren Kübizm. Berk’in ilk deneme­

lerine eğemen olan bir görüş ve teknik olacaktı.

«Damlar». «İskambil kâğıtlı natürmort». «İbrahim’in

portresi» ve «Tayyareciler» gibi yapıtlar Kübik dö­

nemin bellibaşlı denemeleridir.

Yazar o la ra k ilk kita b ı 1928-30’la r arası y a ­ y ım la n a n «Modern Sanat» ve «Leonardo da Vinci» dir. 1939 Güzel S a n a tla r A k ad e m isi’ne asista n a t a n ­ d ık ta n sonra ç ıkan « T ü rk iy e ’de Resim» d e n e m e sin ­ den son yıllara La P e in tu r e T u r q u e — F ransızca — «S anat Konuşm aları», «Resim Bilgisi», «Bellini'ler», «Sandro Boticelli», «Elli Yılda Resim», «Fik ret Mualla», «Türk ve Yabancı R esm inde İstanbul» gibi k ita p la rı sa y m a k gerekir.

Suut Kemal Yetkin’le kurduğu UNESCO’ya

bağlı «Milletlerarası Sanat Eleştirmenleri» Türkiye

Komitesi’ndeki çalışmlan N. Berk’e, çeşitli mem­

leketlerde Türk plastik sanatlarını tanıtma fırsa­

tını verecekti. Paris. Dublin. Cenevre kongrelerin­

de Türkiye’yi temsil ettikten başka 1946’dan bu ya­

10

na, sergi komiseri göreviyle gittiği ülkelerde sana­

tımızı

tanıtan

konferanslar

vermiştir :

Paris’de

Louvre Okulu (1947). yine Paris’te Guimet Müze­

sinde

(1935). Roma Modern

Sanat Galerisinde

(1955). Tahran Üniversitesinde (1961), Leningrad ve

Moskova Üniversiteleriyle Helsinsky Amons Ander­

son Ktımmunda (1965 -1966), Tunus, Cezayir ve

Bulgaristan Sanatçılar derneklerinde.

Berk, 1946 - 47 arası P a r i s ’de C e rn u s c h i m ü z e ­ sinde açılan «Eski ve Yeni T ü r k Sanatı» se rgisinin te rtip le n m e sin d e çalışmış, S tr a s b o u r g A v r u p a K on- se yi’nde to p la n a n m illetleraras ı S a n a t E k sp e r le ri k o ­

m it esinde m e m le k etim izi d ev a m lı tem sil e t tik te n sonra su nduğu r a p o r u n k o m ite ü y e l e r in d e ilginç b u ­ lu nm a sı sonucu «Batı r e s m in d e Doğu etkileri» s e r ­ gisinin açılış söylevini v e r m i ş tir ( S tr a s b o u rg , F ra n sa, 1972).

Ressam olarak N. Berk Ankara Devlet sergile­

rine katılmış. İstanbul'da bir kaç kişisel sergisi ter­

tiplemiş, dışta Sao Paulo ve Venedik Biennale’le-

rine. Paris ve Brüksel’de açılan Türk resim sanatı

sergilerine katılmıştır. Yapıtları İstanbul. Ankara ve

İzmir müzelerinde. Amerika'da Saint-Paul şehri ga­

lerisinde, Türkiye, İngiltere ve İsviçre'de özel ko­

leksiyonlardadır.

N. B e r k ’in re sim p la n ın d a k i eğilimi ve çabası şöyle özetlenebilir : Bin d o k u z y ü z o n d ö r t dönemi — Çallı İ b r a h i m kuşağı — n ın getirdiği b ir çeşit E m p resy o n izm d e n so nra, h a v a içinde d a ğ ı la n r e n k ­ lere — C é z a n n e ’in ö n g ö r ü şü n e u y u la r a k — çizgi­ nin, desenin sağladığı «ko n trü k tif» ta s a l a r ın da yer alm aları gere k iy o rd u . D o ğ u -T ü r k görsel s a n a tl a r ın te k n ik özelliğine * eğild iğ im izde d ik k a ti ç e k e n baş­ lıca ka lite n in re n g in çizgiye ü s t ü n l ü k sa ğlam adığ ı, ona paralel y ü r ü d ü ğ ü , k e s in h a t l a r içinde y e r alan renkse l u y u m u n o h a t l a r sınırını geçm ediğidir. R e­ sim sanatı yla e n y a k ın kol olan Doğu m i n y a t ü r l e ­ r i n i n r e n k u y u m u y l a b ir lik te «çizgi a ra beski» gö­ zettikleri d ik k a ti çeker. «Hat» s a n a tı n d a İslam y a ­ zısının bir çeşit resim o ld u ğ u k u ş k u g ö tü r m e z bir gerçektir. ( N itekim Matisse, Klee, K a n d in s k y , M o­ rellet, H a r tu n g gibi B atılı s o y u t r e s s a m la r Doğu H a t s a n a tın d a n k esin o la ra k e tk ile n m iş le r d ir ) .

Berk, estetiğini bu temeller üstüne oturtmaya

çalışmış — Melih Cevdet Anday’ın da işaret ettiği

gibi — Arabesk’e büyük önem vermiştir. «Yatan

Kadın». «Dalgalar». «Gergef İşleyen». «Ütü Yapan»

gibi dizilerde Berk’in bu tasası belirlidir.

Not

: Güzel S a n a t la r A k ad e m isi 1977’de B e r k ’in t o p ­ lu sergisi n ede niyle b ir b r o ş ü r yayım la dı. T ü rk iy e S a n a t s e v e r D e r n e ğ in in 1971’de açtığı B e rk sergisi için 1000 a d e t o la ra k basılıp d a ­ ğıtıldığı b ir b aş k a b r o ş ü r ü v ard ır.

B erk. P a r is «Genç S a n a tç ıla r B iennali >nde u z u n sü r e y ü r ü t t ü ğ ü K o m ise rlik g ö revinde ki h izm etleri için B ien n a le M a dalya sını kazandı SANAT Ç EV R ES İ Dergisi de Ocak 1980 t a ­ rihli 15 inci sayısını N U R U L L A H B E R K ÖZEL SAYISI o la ra k yay ın lam ıştır.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Çalışma grubunun tedavi öncesi ve sonrası P300 latans ve amplitüd değerleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmedi (p>0,05,

İslam hukuk tarihinde fıkıh mezheplerinin ortaya çıkışı hicri üçüncü yüzyıla denk gelmektedir. Ancak mezheplerin oluşum süreci ilk kaynağa doğru

dilekçeler nihai olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu’na ulaştırılmakta ve adı geçen Kurula bağlı İş müfettişleri tarafından uyuşmazlık

由於青少年時值發育階段,不適宜使用過度激烈的減肥手段,過度限制患者攝取飲食將可

As a part of the admission assessment the primary nurse determines the nursing orders based on the signs, symptoms, diagnoses, and expected outcomes, then decides the interventions

CONCLUSION: Consumption of PSPL modulates various immune functions including increased proliferation responsiveness of PBMC, secretion of cytokines IL-2 and IL-4, and the lytic

Vefa Bey, kitapta son yılların barlarından köşe taşı niteliğinde olan Divan Bar'a ve dolayısıyla rahmetli Orhan Kutbay'a, geçenlerde yitirdiğimiz Mösyö George'un