HAKİMİYETİ MİLLİYE 1 Tcşrinicvel
Hamdullah Sııplıi
Grııuptıııda
Hey i u hırka
Nutku.
HAMDULLAH BEYİN GAZETELERE PARÇA PARÇA VE YANLIŞ
GEÇEN NUTKUNUN AYNINI VE TAMAMINI NEŞREDİYORUZ.
İstanbul mebusu Hamdullah Suphi Beyin Fırka grupunda söyle diği nutuk gazetelere parça parça ve yanlış geçtiği için, bu nutku tamam olarak neşrediyoruz:
— Arkadaşlar;
Birçok hatipleri dinledikten sonra daralan vaktinizi göz önünde tutarak size kısaca bazı düşündük lerimi söyliyeyim. Şimdiye kadar ortaya atılan meseleler kısmen hü kümeti, kısmen fırkamızı alâkadar eder. Hükümet hakkındaki düşün
cem hükümetin lehinedir. Beş se ne zarfında muhtelif Vekâletlerin yaptıkları işler hep birden hatırla
nırsa, karşımıza çıkacak yekûn müsbettir Birkaç gündenberi ileri sürülen ve sonraları yapılacak iti raflar hükümetin icraatını tafsila- 5tile bizim de öğrenmemize yardım edecektir. Ben yalnız teşebbüsle rin. elde edilen.neticelerin memnıı-
niyetimizi mucip bir kıymette ol duğu fikrindeyim. Fakat asıl dü şüncelerimi fırkamız dolayısile si ze arzetmek istiyorum:
Cümhuriyet her şeyden evel ma nevî bir müessesedir. Bir ideoloji dir. Bunu İdarî, mihaniki bir iş olarak mütalea etmek bizim için hata olur. Fikre ve kanaate istinat etmiyen müesseseleri tehlikede saymak doğrudur. Mensup oldu ğumuz inkılap zümresi türk mem leketine bir cümhuriyet idaresi ge- ‘ tirdi. Bu idare yıkılan diğer bir . darenin yerine kaim oldu. Yıkı lan idarenin saltanat ve hilafet mü- esseşesi olduğunu biliyorsunuz. ¡Asırlarca müddet devam etmiş o- îan bu saltanat ve hilafet müesse- sesi nerelere dayanıyordu? Bunu bilmekte fayda vardır. Memleke timizin kırk bin köyü olduğunu dü şününüz bunların beherinde hiç o l mazsa bir mescit vardır, nahiyeler de, kasabalarda ve şehirlerde hiç olmazsa on bin mesçit ve cami da ha tasavvur edebiliriz demek ki 50 bin cami ve mesçit günde beş va kit halkın kulağına ve kalbine hi lafet ve saltanat lehine telkinde bulunurdu. Medreseler muhtelif tarikatlerin tekkeleri - Sultan Mah mut zamanında darbeye uğnyan bektaşi dergâhları için biraz ihti razı biı kayıt koyuyorum hem sal tanat ve hilafete istinat noktaları hizmetini görür, hem de kendileri bu iki müesseseye istinat ederler di. İmaretler fakir bir elin uzattı ğı kâseye sıcak çorbayı döker, a- çm eline fodlayı tutuşturur ve bu nun mukabilinde padişaha dua a- iırdı. Çeşmeler, sebiller tasla si ze verdiği suya mukabil yukarda duran, bir yazı ile padişaha veya o - nun vezirine hayır duanızı isterdi. “ Aç besmele ile iç suyu Hanı Ah- mede eyle dua.,,
Bütün evkaf teşkilatı mühim bir kısım itibarile dinîdir. Salta nat ve hilafet müesseselerinin de vam ve istikrar kuvveti oradan çı kar. Ta Selçuk devirlerlndenberi kalmış mâristanlar, hastaneler var dır, onlarda, arada zikrolunmak lâzımdır. Tanzimat devrine ka dar gelmiş koskoca bir divan edebi yatı vardır ki, padişahların ve ve zirlerin kasidelerde doludur. He men bütün sanayii nefisemiz o mü- esseselerin muavini ve müttefiki vaziyetinde idi. Mimarî, şehirle rin ve kasabaların üstünde o geç miş devirlerin hatıralarım yük sekte tutar. Yazı ise hattatların elinde yalnız halkın cemaat halin
de toplandığı köselerde değil, a- ilelerin hanminde bize uzun za manlar a'.mi müesseseler lehinde mütemadi telkinde bulundu. Mem leket terbiyesi cok kuvvetli bir an ane halinde her iki müessese?-’ b:- ribirini takip eden neticelerin kal
bine yerleştiriyordu. Yeniçeri ve nizamiye orduları, Enderun teşki latı gibi şöhreti malûm harp ve terbiye cihazları ayrıca kayda lâ yıktır. İşte saltanat ve hilafetin ufacık bir hulâsa halinde size zik rettiğim bu müesseseler, bu teş kilat, bu sanatlar birer istinatgahı
oldu. Yoksa iki buçuk asra yakın bir zamandanberi arasıra askerî tali bize gülmekle beraber mağlûbiyet ten mağlûbiyete uğnyan, Anado lu müstesna olmak üzere Avrupa, Afrikada ve Asyada milletin nesi varsa hepsini kaybeden hilafet ve saltanat son günlere kadar vaşıya- bilir mi idi? Mehaç muharebesi 1 e merkezî Avrupaya girdik. Tam- şuvar muharebesindenberi iki bu çuk asırlık bir zamandır her tarafta umumî bir rücat halinde idik. A l man İmparatorluğu umumî harp mağlûbiyetine dayanamadı^ A l
manlar Kayser ailesini çıkar ip at tılar. Avusturya lora! ve impara torluğu, Rusya Çarlığı ayni mağ lûbiyetle tarümar oldu, ve hüküm dar aileleri ya gıeırdeketten atıldı, yahut Rusyada olduğu gibi öldü rüldü. Oralarda bir tek mağlûbiyeti affetmiyen milletler karşısında bu lunuyoruz. Halbuki Türkiye iki buçuk asırdır biribirini takip eden ve son senelerde milletin bütün var lığını tehlikeye koyan uzun bir sı ra mağlûbiyete tahammül etmiştir. Milletten tamamile kopup ayrılmış olan bu iki müessesenin memleke tin basma getirdiği belalar yetmi yormuş gibi son istiklal mücadele sinde size tekrar yadettirmeği faz la bulduğum elim vaziyete de şa hit olduk. Bu kadar müesseseye, bu kadar eski ve kökleşmiş anane lere tutunarak yakm günlere ka dar varlığım uzatan hilafet ve sal tanat Anaaolunun yalnız kanına ve malma musallat olmasaydı, o- nun için bazı vazifeleri olduğunu da düşünseydi, altı yedi milyon luk alevî öz türkü düşman takip e- der gibi takip etmeseydi, delikanlı larımızın kanını türk neslini tüke tecek kadar Yemen çöllerine akıt- masaydı, belki sukutu bu kadar feci olmazdı. Anadoluda hangi fa ni bir ihtiyara tesadüf edersiniz ki, size naklen şu Anadolu toprakları na ayak basmış bir sultanın, bir şeh zadenin hikâyelerini işitmiş oldu ğunu söyliyebilir. Yalnız alan, yal nız çeken ve kendinden hiç bir şey vermiyen bu saray hükümeti bu topraklarda nasıl bir gayz uyan dırmıştır, hepiniz pek eyi bilirsi niz. Akhisar Çetmileri hanedana candan düşmandır. O bizim ara mızdan çıktığı halde bizi unuttu, bize hiyanet etti derler. Sivas A f- şarları isyanlarım şiirle ifade et mişlerdir. (Ferman padişahın, dağ lar bizimdir.) Halkın dilinde dönen beyitler vardır. Eski İstanbul hü kümeti hakkında duyulan nefreti izah eder: (İstanbul, İstanbul vi ran olası, taşım toprağını seller a- lası.)
Siz kanunla hilafet ve saltanatı ilga etmeden evel onlar zaten mem leketin kalbinde sukut etmişti. Yoksa bir milletin kalbinde yaşı- yan müesseseye dokunulmaz. Si ze ilga ettiğiniz bu saltanat ve hi lafet teşkilatının nelere istinat et tiğini saydım, şimdi cümhuriyetin hangi müesseselere dayandığını ve bunu kalplere yerleştirmek için ne yaptığımızı kendimize sormak lâzımdır. Bilirsiniz ki bir tr’msse- senin tam yıkılması gönüllerde yı- kılmasiyle mümkündür. Bir mü essesenin tam kurulması ise ancak gönüllerde yerleşmesiyle mümkün dür. Bunun için yüzlerce senedir felâketten felâkete uğnyarak dü ğüse döğüşe takip ettiğiniz kurtu
luş yolunun bizi eriştirdiği bu merhaleyi, cümhuriyeti, bu müba rek halk müessesesini hangi fikir cereyanlarına, hangi müesseseîe- re istinat ettirdiğimizi düşünmek te faide vardır. Bu sualin cevapları m aramadan evel size şimal kom şumuzda vukua gelmiş kızıl ihtila lin teşkilatından biraz bahsedece ğim.
Kızıl ihtilal hakikî manasiie ye ni bir din getirmiştir. Bunun mu kaddes kitabı var, peygamberi var, havarisi, azizleri var ve büyük bir taassupla dinin çizdiği yollan ta kip eden müritleri var. Bu ihtilal gönüllerde yer tutmak için nasıl çalışır ve yalnız Rusya dahilinde değil, bütün dünyada nasd kor kunç bir telkin cihazı vücuda getir miştir, hayretle görmemek müm kün değildir. İhtilal kütüphane sinin neşriyatını Rusya üzerine mütemadi yağan bir kâğıt tipisi halinde tasavvur etmek lâzım ge lil'. Kitaplar, nüshalar, gazeteler on binlerce basılıp tevzi ediliyor, İhtilalden sonra vücuda getirilmiş olan halk kütüphanesi çok zengin dir. Mektepler velevki iptidaî de recede olsun, küçük çocuğa komü nistlik yolunda çalışanların ölenle rin tercümei halini öğretir. Çarlık mezalimini uzun uzadıya anlatır. Halk darülfünunları, sinemalar, seyyar .sinemalar, kulüpler, ti yatrolar, kütüphaneler, seyyar kütüphaneler, matbuat, kon greleri ayni dinin heyecanla, iman la telkinini yapan müesseseler ve içtimalardır. Radyo size munta zaman ihtilalin hutbelerini söyler. Bizde de radyo vardır, hazan suzi naktan, uşaktan, sabahiden şarkı lar veya konserler dinleriz. Bizde- ki radyo ihtilalin maksatlarını an latan bir vasıta değildir. Sinema larımızda her milletin hususî pro pagandaları vardır, hattâ çok defa türklük aleyhine olarak, bizim um delerimize muarız olarak, düş man olarak. Bizim sinemalarımız da bizim propagandamız yoktur.
Arkadaşlar;
İrtica mevcut bir tehlikedir. Fa kat taraftarları seneler geçtikçe a- zalmağa mahkûmdur. Asıl tehli ke bizim için prensiplerimizin baş tan başa düşmanı olan ve burasını bir hafta içinde kansız, nefessiz ye re serecek olan bolşeviklik tehlike sidir. irtica uzaklaşmağa mahkûm dur, o giden bir dindir, bu gelen bir din. Fikre karşı fikirle mücade le edilmelidi. Türk m illiyetpci- verliğinin hakikî düşmanı olur. Dinleri yaşatan muarız dinlerle, mezheplerle boğuşmaktır. Karşı sında bir husumet sebebi bulmıyan bir din düşer, zeval bulur. İşçile rimizi, gençlerimizi bu mühlik yol dan onlara hakikati apaçık göste rerek çevirmeyiliz. Bunun için en müessir silah cebir kuvvetleri
de-iman kuvvetleridir.
Arkadaşlar, size soruyorum, Ga*< zi benim durduğum bu noktada üç sene evel bizim ve bütün dünyanın hürmetle, takdirle dinlediği büyük* nutkunu bitirirken, son sözlerini ’ kime söyledi. On bir senedir, k os- ' koca bir mücadelenin bütün buk- jranlârı arasında onu takip ettik. Ben yalnız bir defa onun sesini tit rerken işittim. Yalnız bir defa ba na gözleri yaşarmış gibi göründü. Bu da ne vakit oldu, eserini türk* gençliğine emanet ederken. Haki katen bu büyük eser, bu misli ol- mıyan inkılap, muhal görünürken hakikat haline konmuş bu istiklal ve ona mevut olan istikbal münev ver türk gencinin namus ve faziletinden, vatanperverliğinden, fedakârlığından başka ney ere ema net edilebilir. Türk cumhuriyeti ni türk gençliğine emanet ederken reisimiz bize mensubu olduğumuz fırkanın takip edeceği yolu işaret etmiş oluyordu. Soruyorum size, kalbinde iman olmıyanîarm iman telkin etmesi mümkün müdür?. Kalbinde bir aşk olmayanların baş kasına aşk vermesi mümkün mü dür? Türk cümhuriyeti ilan edildi ği vakit başlarımızın içinde bu mü essese kimlere tutunarak dayana bilir diye düşünüyorsak, cumhuri yeti onlara emanet etmendir.
( Nutkun yarısını bugün k o y , duk, yansını da yarın koyacağız.)
Y en i eserler.
TÜRK ÇOCUĞU.
Bugün türk çocuğu, yarın türk za- biti, mebusu, işçisi, çiftç is i... Bir mil
let çocuklarından yetişir. Çocuklarını
şahsiyet sahibi olarak yetiştiren millet modern millet mefhumunu teşkil eden bütün iş ve kafa şahsiyetlerini ihtiva eden, bir kütledir, mahir bir kuyumcu elile işlenmiş birçok ayrı ayrı taşlardan terekküp eden bir mücevhere benzer. Fertlerin şahsiyetleri ile işlenmiyen bir millet bir kümeye, şekilsiz ham taş kü mesine benzer.
Mektep çocuğu bütün modenn n aza-' riyelere ve tatbikata rağmen, sınıf ha linde işler, fert olarak kâfi derecede iş- liyemez. Çocuğun şahsiyetini inkişai ettirecek olan hakkak kalemleri mek tep haricindeki meşgalelerdir. Bu meş galeler arasında en mühim yeri çocu ğun mektep kitaplarından gayrı okuya cağı şeyler tutar.
Memleketimizde şimdiye kadar ço cuğun bu ihtiyacı çok az düşünülmüş tür. Bu sahada sarfedilen emekler çok defa mahdut ve sathî kalmıştır.
“ Gürbüz Türk Çocuğu,, mecmuası nın son sayısında bu eksikliğin muvaf fakiyetle doldurulmakta olduğunu gülü yoruz. Bu sayıda çocuğun eğlence te mayülünden ve merakından istifade e- derek onun dünya ufkunu genişletecek onda başka memleketler ve başka insan lar sevmek zevkini uyandıracak ym**!*»* vardır. Hem çocuklara hem büyüklere çocuk ruhunu tahlil ettiren yazıların çocuğu kendi kendini tahlile başlatması ve büyüklere küçükleri tanımak zevkini telkin etmesi mecmuaya ayrı bir husu siyet vermektedir.
Çocuklara millî ruîıu, beşerî ruhu, medenî ruhu inkişaf ettirmek için göl geli ve cazip yollarından yürünmüştür. Mecmuanın sarfettiği samimî gayrete
halkın yardımı şayanı temennidir.
Kam yon ve hususî otomobil
sahiplerinin nazarı
d i k k a t i n e :
KAMYON VE HUSUS î OTOMOBİLİ OLANLA
RIN HER AYIN BİRİNC İ GÜNÜNDEN YEDİNCİ
GÜNÜNE KADAR ZABITAİ BELEDİYE MER
KEZİNDE
MÜTEŞEKKİL
OTOMOBİL MU
AYENE
KOMİSYONUNA MÜRACAAT EDE
REK
KAMYON
VE
O T O M O B İ L L E
RİNİ MUAYENE ETTİR MELERİ VE ETTİRMİ-
YENLERİN CEZALANDIRILACAKLARI
İLAN
OLUNUR.
3 -5 2 6
.
Taha Toros Arşivi