25 ŞUBAT 2 0 0 7 / SAYI 1092
P A Z A R S Ö Y LE Ş İL E R İ
Nâzım’ın
“ZeyP’İ
Ataol Behramoğlu
"Orhun Anıtları” başlıklı geçen haftaki “ söyleşi” de Nâzım Hikmet’in “ Şeyh Bedreddin Destanı” na “ zeyl” inden, yani ek’inden söz etmiş ve bunun ne olduğunu (bilmeyebilecek okur için) biraz açıklamıştım.
Şimdi (sanıyorum ki daha öncelerde de değindiğim) bu konuya biraz daha yakından bakmak istiyorum.
“ Zeyl” inde Nâzım Hikmet, “ milli gurur” kavramından söz eder. Okuduğumda altını çizmiş olduğum bazı cümleler şunlardır: “ Tarihinde Bedreddin hareketi gibi bir destan söyleyebilmiş her milletin şuurlu proleteri bundan milli bir gurur duyar. Evet, Bedreddin hareketi aynı zamanda benim milli gururumdur. Milli gurur! Sözlerden ürkme! İki kelimenin yan yana gelişi seni korkutmasın.”
Ve Lenin’in “ Rusların Milli G ururu” başlıklı makalesini örnek olarak verir...
“ Şeyh Bedreddin Destanı’na Zeyl” in çıkış noktasında Süleymaniye Camisi vardır. Nâzım bu konuda da şöyle yazıyor:
“ Süleymaniye, benim için, T ü rk H A LK
dehasının; şeriat ve softa karanlığından kurtulmuş; hesaba, maddeye, hesapla maddenin ahengine dayanan en muazzam verimlerinden biridir.”
“ Ulusal” sözcüğünün kimilerinin elinde silaha, kimilerinin dilinde sövgüye dönüştürülmek istendiği bir dönemde Nâzım Hikmet’in “ zeyl” ini, defalarca, dikkatle okumak gerekmiyor mu dersiniz?
+
Süleymaniye Camisi.
Bu fırsatla ve zaten zorunlu olarak “ Orhun Anıtları” konusuna bir kez daha döneceğim.
“ Zorunlu olarak” , çünkü tahminimin çok üstünde ilgi uyandırdı bu yazı. Pek çok elektronik mesajın yanı sıra telefonla da arandım ve ne mutlu ki tepkilerin tümü olumlu ve konuyu daha da aydınlatıcı. Örneğin D r. HalitTogay, anıtların “ tıpkıdikim” lerinin Keçiören Açıkhava Müzesi’ nde, İstanbul Ataköy A trium ’ un önünde, Selçuk Üniversitesi kampusunda ve daha başka yerlerde de bulunduğunu yazıyor ki, çok sevindim.
“ Tıpkıdikim” sözcüğünü Sayın Togay gibi ben de pek sevdim ve kendisine yazdığım gibi, bütün bunlar anıtların asıllarının gözbebeğimiz gibi korunması gereğini ortadan kaldırmıyor.
Sevgili Prof. D r. Doğan Aksan, okunuşun “ Orhun” olması gerektiğini bildirerek konuyla ilgili “ En Eski Türkçe’nin İzlerinde” başlıklı kitabından söz ediyor. Multilingual Yayınları’ nca 2003’te basılmış bu kitabı henüz edinip okumamış olmayı büyük eksiklik sayıyorum...
Arkadaşım Habip Çalışkan, benzer bir “ tıpkıdikim” çalışmasının, kendisinin ve
Karamanoğlu Mehmet Bey’ in köyü olan Ermenek- “ Balkusan” da, Mehmet Bey Külliyesi çevresinde de yapılmakta olduğunu yazıyor. Habip Çalışkan mesajına, “ Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türkçe’nin Anadolu’da Yerleşmesi” başlıklı incelemesini de eklemiş. (Bu değerli incelemeden ayrıca söz etmek gerekir.) Bu arada. Emel Uygur arkadaşımın telefonla arayıp kutlamasından mutlu olduğumu da ayrıca belirtmek isterim.
Nâzım’ ın “ zeyl” indeki “ milli gurur” parantezinin en başına, ilk sırasına “ Orhun Anıtları” nı
koymamız gerektiğinden kuşku duymuyorum. Yine Nâzım’ın sözleriyle, bu iki sözcüğün yan yana gelmesinden korkmayalım.
Geçen haftaki yazıda, betimsel “ Orhun Anıtları” çiziminin üzerine okla delinmiş bir kalp, bir çiçek, başkaca çocuksu simgeler kondurmuş olan sevgili çizerimiz Ateş’i ayrıca kutluyorum.
Yurt sevgisi, “ ulusal gurur” , kendi değerlerine sahip çıkarken, mizah duygusu, çocuksuluk yitirilmediği ölçüde haklılık ve evrensellik k azan ır...#
ataolb@cumhuriyet.com.tr Bir not: Geçen haftaki yazıda, satırlar karışmış
ve sayın Prof. Celal Şengör’ü sevgili oğlu Asım Şengör’le değil de, değerli babası ile Karakurum’a göndermişiz. Şengörler’den ve okurlardan özür diliyorum. A . B.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi