• Sonuç bulunamadı

Hukuk telakkimizin geçirdiği buhranlar ve bunların adalet müesseselerimiz üzerindeki tesirleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hukuk telakkimizin geçirdiği buhranlar ve bunların adalet müesseselerimiz üzerindeki tesirleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HUK UKİ B A H İ S L E R :

Hukuk telâkkimizin

geçirdiği buhranlar

Ve bunların adalet müesseselerimiz üzerindeki tesirleri

(B a t taraf* dünlcü tav\m\ıdad\r)

2

■ =jf*

anzimat devri idare ha- “ yatımız ve müessesele­ rimiz bakımından bir ikilik dev­ ridir: Maarif sahasında eskiden- beri gelen medresenin yanında mektepler yer almıştır. Adâlet sahasında eski mahkemeler Şer’iye mahkemesi adı altında mevcudiyetini muhafaza etmiş ve fakat bunların yanında Niza­ miye mahkemeleri adı altında ikinci bir mahkeme manzumesi ortaya çıkmıştır. Tanzimat sa­ dece askerlik sahasında bir bir­ lik temin edebilmiştir. Gerçi medrese ile mertep; Şer’iye mahkemesi ile Nizamiye mah­ kemesi aralarında zahiri bir iş bölümü yapmışlardır, fakat ha­ kikatte ve bilhassa halkm naza­ rında ve ruhunda bunlar aynı gayeye teveccüh etmiş ve aynı fonksiyonu ifa eden rakip mü­ esseseler olmuşlar ve eskiler yenilerin gelişmesini güçleştir­

miş, yeniler ise eskilerin zaafı­ nı, hayatiyetini kaybettiğini gün geçtikçe ortaya koymakla bera­ ber halk nazarında onların ye­ rini alamamışlar ve ifa ettikleri fonksiyonun hakikî birer mües- sesesi sayılmamışlardır; mese­ lâ maarif fikir ve şuuru eski- denberi medrese dediğimiz mü- esseselerle tezahür ettiği ve fa­ kat bu müessesenin içindeki bo­ zukluk ve çöküntü, asrın icapla­ rına göre fonksiyonunu ifa ede­ memesi yüzünden ortaya mek­ tep çıktığı ve medreseye sadece din ilimlerini bıraktığı halde halkın büyük bir kısmı, bilhas­ sa köylü mektebi cemiyetteki maarif fikir ve şuurunun doğur­ duğu bir müessese saymaktan ziyade uydurma bir müessese telâkki ederek senelerce tutma­ mış ve ilmin mümessili olarak, belki okumak yazmak dahi bil­ meyen ve fakat sarigiyle medre­ seyi temsil eden köy imamını tanımakta devam etmiştir. Bu­ gün bile bazı köylerde üniversi­ temizin eski medrese kadar iti­ barı olduğunu zannetmiyoruz.

Adâlet sahasındaki Şer’i ve Nizami mahkemeler ikiliği ve ay nı mahiyettedir: Umumî mah­ kemeler bunlardan hangisidir? Uzun müddet bunun cevabını hukukçularımız bile verememiş, lerdir. Halka ve bilhassa hal­ km ekseriyetini teşkil eden köy­ lüye sorarsanız adâlet müesse- sesi Şer’î mahkeme ve adâletin mümessili kadıdır. Hükümete ve hukukçulara sorarsanız mü­ tereddittirler. Fiiliyatta ise u- mumı mahkeme Nizamiye mah­ kemesidir. Halk hâkimi şeriat ilimlerini bilen bir sarıklı ola­ rak görmüş ve Nizamiye hâ­ kimlerine hâkim demekten zi­ yade ceza reisi vesaire gibi i- simler vermiş ve tam hakikî hâ­ kimlere bu tarihî ve hürmet ifa­ de eden unvanı lâyık göreceği sırada da hâkimin resmî unvanı yargıç oluvermiş ve halk yine şaşkın bir vaziyete düşmüştür.

Şu suretle inhitat devrinde adâlet müessesesinin içinde ve dışında sarsılmış olan hukuk şuuru, tanzimattan sonra kuv­ vet bulacak yerde büsbütün za­

yıflamıştır: hükümet, teşkilâtı

---

Y a z a n :

---*

Ord. Prof. Dr.

Şaddık Sami O nar

bul Kadısı gibi büyük hâkimle- yordu. Mecellenin birçok hü-rln haiz olduğu hususî mevki

ve itibarı diğer memurlardan farksız sayılan ve adliye memur lan diye tavsif edilen Nizami­ ye hâkimleri ihraz edememişler­ dir. Eski adâlet müessesemiz kendi içinde tesİ3 ettiği bir hi­ yerarşi ile çok köklü, dışarıya karşı kapalı, müstakil ve üstün bir müesseseydi. Hâkimler ve ilim adamları ancak en yüksek hâkim ve ilim adamı sayılan Şeyhülislâm ve Kazaskerlerin hiyerarşisine tâbiydiler. Halbu­ ki bir taraftan mektepten ye­ tişmiş hukukçuların azlığı ve ki­ fayetsizliği. diğer taraftan yeni hukuk fikrinin ve müessesesi­ nin içtimai kütle ve muhit için­ de yerleşmemiş bulunması yü­ zünden Nizamiye hâkimleri fii­ len mütehassıs bir sınıf teşkil etmekten ziyade siyasî bir şah­ siyet olan Adliye Nazırlarına tâbi birer memur telâkki edil­ mişler ve devlet teşkilâtı içinde haiz olmaları lâzım gelen imti­ yazlı mevkii alamamışlardır. Hattâ Kanunu Esaside hâkimle­ rin azledilemiyeceğine dair olan maddede yazılı «Bâ beratı âli- şan mansup hâkimler» tâbiri tefsir edilmiş ve hâkimlerin böyle bir beratla tayin edilmiş olmadıkları, bu hükümden an­ cak bu durumda olan Şer’iye hâkimlerinin faydalanabilecek­ leri neticesine varılmış ve en yüksek derecedeki hâkimler de diğer idare memurları gibi azil muamelesine bile maruz bıra­ kılmışlardı.

Tanzimattan sonra ortaya çı­ kan bu yeni buhranda hukuk telâkkimizdeki ikiliğin ve yeni hukukumuzun istinat ettiği na- zariyelerin hukuk hayatımıza tamamen yabancı olmalarının, diğer tâbirle hukuk telâkki ve şuurumuzda husule gelen karı­ şıklık ve boşluğun büyük bir te­ siri vardır: Tanzimat yeni esas­ lara müstenit bir hukuk sistemi kurmaktan ziyade dağınık bir takım hükümler koymakla ikti­ fa etmiştir; hattâ bunlardan bir çoğu anlaşılmadan vazedilmiş­ lerdir; meselâ Ticaret Kanunu hiç anlaşılmadan, çok garip bir üslûpla ve ifade edilmek iste­ nilen mefhumlarla hiç alâkası olmayan ve lügatte rastgele bu­ lunan kelimelerle tercüme edil­ miş ve hiçbir zaman metin ha­ linde tatbik edilememiş, mahke­ meler ve avukatlar bu kanunun metninden ziyade Reşit Paşanın ve hocam merhum Celâl Beyin kitaplarındaki hükümleri tatbik etmişlerdir. Aynı zamanda ka­ nunlarla ifadelerini medenî ka­ nunda bulması lâzım gelen ana prensipler arasında da bir â- henk teminine imkân bulunama mıştır, meselâ hususî bir kanun olan Ticaret Kanunu Fransadan iktibas edilmiş bulunuyor ve bu itibarla Fransız medenî kanununa istinat edivorriıı. Hal.

kümleri ise esasen Ticaret Ka­ nuniyle telif edilemezdi. Bina­ enaleyh Medenî Kanunumuz o- lan mecelle, Ticaret Kanununu tamamlamak lâzım gelirken bu vazifeyi yapamıyor, bilâkis te­ nakuzlar ve boşluklar husule getirmiş bulunuyordu.

Bu misallerin hukuk sistemi­ mizde Tanzimattan sonra hasıl olan anarşik durumu gösterme­ ğe kâfi olduğunu zannediyorum. Bu anarşik durumun hukukçu­ larımızın yetişmesinde ve hu­ kuk şuurunun gelişmesinde de menfi bir tesiri oluyordu: Umu­ mî hukukumuzu teşkil eden fı- kıhın öğrenilmesi ve ana kay­ naklarına müracaat edilebilme­ si için arapça bilmek ve kuv­ vetli bir medrese tahsili görmek lâzımdı, halbuki Garp ve bil­ hassa Fransız hukukuna istinat eden yeni kanun ve nizamların anlaşılabilmesi için de başka bir tahsil sistemine ve fransızca bilm eğe. ihtiyaç vardı. Bunun neticesi olarak da hukuk öğre­ timi yapan ve ayrı ayrı esas ve metodlara dayanan müessesele­ rimiz birbirini tamamlayamıyor ve hukukumuzu bir kül halinde kavrıyarak tatbik edecek ve ge­ liştirecek hukukçular yetişemi- yordu. Medrese ve mektep ara­ sındaki görünme* ve fakat a- mansız rekabetin en kuvvetle tesir ettiği saha kanaatimce hu­ kuk ilmi olmuş ve bu ikilikten hukuk ilmimiz ve zihniyetimiz çok zarar görmüştür.

İşte gerek eski ve gerekse yeni hukukun, ilim , sahasında bile, bir listem haline konula­ maması, memleketimizde hu­ kuk ilminin ve hukuk şuurunun cemiyetin tekâmüliyle muvazi bir surette gelişmesine, ihtiyaç­ lara cevap vermesine, idare e- dilenlerle idare edenlerde hu­ kuk kaidelerine inanılmasına ve hürmet edilmesine mâni ol­ muştur. Bu sistemimiz, kökü

kaybolmuş ve yeni bir kök de salamamış olan hukuk manzu­ mesi, hukuk kaidelerinin anla­ şılmasında ve tatbikında birbi­ rine zıd iki cereyanın husule gelmesini intaç etmiştir: Bunlar dan biri gayet dar bir metinci- liktir; esasen inhitat devirlerin­ de ilim müesseselerinin zayıfla­ ması, içtihada müsaade edilme­ mesi, hukukun sadece naklî ve istidlâlî esaslara istinat ettiril­ mesi yüzünden hukuk kaideleri­ ni hayatın seyrine, icaplarına ve ihtiyaçlara göre anlamak ve tatbik etmek yerine metinlerin basit gramer kaidelerine ve ni­ hayet usulü fıkıh esaslarına gö­ re izah ve tatbikten ibaret dar ve kuru bir metinci zihniyet kaim olmuş ve hukuk âlemi ha­ kikat âleminden ayrılmış bulu­ nuyordu. Tanzimattan sonra bu yanlış ve noksan sistem devam ve yeni hukuka da sirayet et­ miş ve hukuk kaideleri hayattan mücerret, hayat mantığından ayrı ve farklı ve gayet dar bir metin görüş ve anlayışı içinde tatbik edilmeğe devam olunmuş tur. İkinci telâkki ise eski huku ka inanmıyan, yeni hukuku ds bir felsefe sistemi halinde anla madiği ve kavramadığı için biı gösteriş ve idarei maslahat va sılasından ibaret sayan, hiç tat bik edilmemesini veya tena kuzlara düşülse bile günün ke yif ve arzularına göre tatbik e dilmesini caiz gören telâkkidir Birinci telâkki daha ziyade hu susî hukuk sahasında ve mah kemelerde, ikinci telâkki ise âmme hukuku sahasında ve ida re müesseselerinde belirmiştir

Hayat mantığıyle izah edile miyen, cemiyet adâlet telâkk ve ihtiyacına cevap veremiver veya bir istikrar arzetmeyif şahsî ve günlük politikaya gö re değişen ve icabında ihmal e dilen veya birbirine zıd şekille re sokulabilen bu hukuk man zumesi halkın ve hattâ o kaide leri tatbik edenlerin hukuk şu ur ve imanını sarsmış ve bu sar sıntı adâlet cihazımızdaki ak saklıkların en mühim sebeple rinden birini teşkil etmiştir.

Cemiyetimizde hukuk imaı ve şuurunun çok sarsılmış oldr (Devamı Sa: 4, Sü: 3 de)

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Getirilen bu tür normlar, yapısal adaletsizliği ve bununla ilişkili olarak toplumsal cinsiyet adaletsizliğini önlemek bakımından önemlidir� Ancak tam anlamıyla

• Temel sosyal ihtiyaçların (sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi) devlet tarafından bedelsiz veya düşük bedelle sağlandığı devlet. • 1960’lardaki algılama –

• Görgü kuralları ile hukuk kuraları bazı noktalarda birbirlerinden ayrılmaktadır:Görgü kurallarına uymamanın yaptırımı, toplum tarafından kınanma olup, devlet

Dersin Ýçeriði Medeni usul hukukunun kaynakları, Anayasa ile ilişkisi, mahkemeler teşkilatı, mahkemelerin görev ve yetkileri, yargılamaya ilişkin genel ilkeler, hakimin

Dersin Tanýmý Bankacılığın tarihçesi ve gelişimi; banka hukukunun kaynakları; merkez bankasının önemi ve rolü, bankaların hukuki yapısı, kuruluşu ve faaliyete

10 Deniz yoluyla eşya taşıma (Navlun) sözleşmeleri Önerilen kaynakların çalışılması, bir önceki derste alınan notların tekrar edilmesi. 11 Denizde taşıma senetleri

Etik Değer Sosyal Realite Şeriat-ı Müessis Şeriat-ı Muaddil Adalet-i Mahza Adalet-i İzafiye Adalet-i Mutlaka Adalet-i Nisbiye Hüsn-ü Hakiki (Hayr-ı Mahz) Ehven-i Şer

Ceza, kanunlarda suç olarak düzenlenen fiilleri gerçekleştiren, yani suç işleyen kişilere uygulanan yaptırım türüdür. Cezalar suç işleyen kişilerin karşılığını