• Sonuç bulunamadı

Abdülhak Şinasi Hisar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abdülhak Şinasi Hisar"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

" T T T 5 b v V /

Abdulhak Şinasi HİSAR

İLK KARŞILAŞMA

Abdulhak Şinasi Hisar'ı , ilk defa , Ankarada görevliyken tanımıştım . Bu mutlu karşılaşma , Şair Faik Âli Ozansoy'un Konur sokağındaki evinde oldu . 0 gün üç ünlü edebiyat ve fikir adamımızın -Faik Ali , Abdulhak Şinasi ve Hamdullah Suphi'­ nin- (Edebiyat-ı Cedide) ve (Fecri Âti) dönemlerine ait doyum olmaz anılarını hay­ ranlık içerisinde dinlemiştik .

Çaydan sonra , akşam karanlığının ileri bir saatinde , Hamdullah Suphi ile Abdulhak Şinasi Ankara Palas'a yemeğe gittiler . Rahmetli üstadımız Faik Ali ile oğlu , dost M u n i s ,beni yemeğe alâkoydu *

(Edebiyat-ı Cedide) nin şöhretli şairi Faik Ali bey , Abdulhak Şinasinin temizlik ve titizlik fobisine örnek olarak , yemekte , şu olayı anlattı :

Abdulhak Şinasi vaktiyle , Faik Âli beyin ağabeylsi Süleyman Nazif beyle çay saatlerinde o zamanki Beyoğlunda buluşurlarmış . Birgün ikrara sırası Süleyman Nazif beydeyken , garsonu çağırmış :

- İkimize de çay getiriniz . Çay bardaklarını güzelce iki defa yıka­ yınız . Beyefendinin çayına konulacak suyu da ayrıca yıkayınız ! demiş .

Gerçekten daha sonraki yıllarda İstanbulda üstad Abdulhak Şinasi , Hamdullah Şuphi ve Refik Halit ile sık s ık buluşup çay içtiğimiz (Löbon) Pasta- hanesinde , onun çay bardağını , bir kere de masamızda sıcak su ile gözlerimizin önünde çalkadığını görmek , bizim için garipsenmezdi. Biraz da insiyatifin benden gelmesini bekleyen bu ünlüleri , zaman zaman bir araya getirmemin mutluluğunu tatmış bir kişi olarak , o sohbetlerde konuşulanların konularını , akşam eve dönünde , özetleyerek birer satır halinde kağıtlara geçirme İçle -anı yönünden- nekadar isabetli bir iş yaptığımı yollar geçtikten sonra şimdi, daha iyi anlıyor ve minnet d u y g u l a n içerisinde rahmetlileri anıyorum .

(2)

TİTİZ BİR HtJY : TBIİZLİK HASTALIĞI î

Okuyucularının çoğu , Abdulhak Şinasi Hisar*ın , temizlik ve titizlik­ te benzeri bulunmayan , ömrü boyunca inatla sürdürdüğü bu fobisini işitmişlerdir . Ona göre , elle tutulan herşeyde mikrop vardır l Temizlik ve titizlik tutkusunu benliğini saran bir virüs gibi ölünceye dek taşıdı . Hatta , garibinize gidecek ama , üstad Abdulhak Şinasi Hisar,Bu alerjisi yüzünden hiçbir meyveyi yemezdi I Bu ihtiyacı , suni meyve hapları yutarak giderirdi 1 Bir gün , portakal , şeftali elma gibi meyvelerin çeşitli meziyeti erilden konuşuluyordu . 0 , bu konuşmalara tek cümle ile katıldı v e insanların mikropları genellikle meyvelerden aldığını söylemekle yetindi . Başka bir gün de s

- Beyefendi dedim . Portakalın , karpuzun kabuklarında bilmediğimiz mikroplar gezinse bile , asıl cevherine ve içine nasıl geçer ? Kabuğu soyulunca içi rahatlıkla yenilir . Çünkü mikrop , bu öze geçmemiştir . Bu sözüme gülümseyerek

- Sizlere göre öyledir •, karşılığını verdi . Arkasından sanki meyve bahsindeki sözler üzerine , Salonu mikroplar istila etmişçesine , çekmesinden bir kolonya şişesi çıkardı , dolgun pembemsi yanaklarına çok yakışan tebessüm­ lerle , hepipizin eline bol bol döktü .

Abdulhak Şinasi Hisar , davetli bulunduğu yemek masalarında meyve is­ temez , meyve tiksintisi yüzünden manavların önünden geçerken , sıra sıra şekillen­ dirilen o güzelim elmalarla portakal dizili raflara bakamazdı l Bir keresinde Bindiği taksiyi anında durdurarak dışarı fırlamış s

- Bu takside elma kokusu var ^ diyerek şoföre çıkışmıştı .

Bütün bu olayları yakın dostları tebeEdimle birbirlerine anlatırlardı .

Taksi deyince , bir küçük noktaya değinmeliyim : Abdulhak Şinasi Hisar , dolmuşa binmezdi l Bolmuş onun nazarında kişilerin hürriyetlerini kısıtlayan bir sistemdi l Tanımadığı kişilerle aynı arabada -kısa mesafede de olsa- yolculuk yapmak ona azap verirdi . En parasız olduğu günlerde , yakın mesafelerde bile bastonunu hafifçe kaldırarak bir taksi çevirir , yalnız başına içine kurulurdu .

(3)

-3-Hisar , pek az kişinin elini sıkardı . özellikle laubali surette uzatılan bir eli , hele tanımadığı bir kadın elini sıktıktan sonra , karşısın­

dakine hissettirmeksizin elini cebindeki küçük bir şişede taşıdığı alkolle

veya kolonya ile silerdi . Ondaki mikrop korkusu , ölüm korkusu ile eşit gibiydi ? Herkesle tanışmak istemezdi . İlk tanıdığı kimseyi önceleri dikkatle inceler , sonraları kendi dilinden anladığına kanaat getirirse söze karışırdı . Ancak çok mesafeli konuşurdu . İnandığajve sevdiği insanlarla hiçbir vesile ile iliş­ kilerini azaltmaz , onları zaman zaman arardı . Dostluklarda asalete ve ebedi­ liğe değer verirdi .

Akıl danışacak muayyen dostları vardı . Mesela , hasta olunca *

soracaklarını münhasıran , Profesör Dr. Nihat Reşat Belger’e yöneltir , onun önerisi ile ilaç alır , onun tavsiye edeceği doktorlara giderdi . Hatta reçetesini bile her eczaneye vermezdi !

DIŞ GÖRÜNÜMÜ VE İÇ DÜNYA ZENGİNLİĞİ

Abdulhalc Şinasi Hisar , daima ciddî görünümlü idi . Yakın tanıma­ yanlara d» soğuk , kibirli f aristokrat , hatta kendini beğenmiş bir izlenim verirdi . Çekingen , inziva ve sükunet içerisindeki yaşantısı ile içine kapanık bir kişiliği vardı .

Onun ciddiyetini , tutumunu çok kişi yorumlayamaz veya hazmedemezdi . Onun bu hareketlerini nezaket kurallarına aykırı ve yapmacık sananlar olurdu . Oysa , yaratılışı , günlük yaşantısı böyleydi . Hiç kimse ile senli benli , hele laubâli olmazdı . Kimseye (Bey) veya (Beyefendi) siz hitap etmezdi . Hatta küçük kardeşi Selim Nüzhet'e bile (Selim Bey) derdi *

Genellikle dedikodudan nefret eder , hele seviyesiz kelimeler kullanmazdı . Nezaket ve görgü kurallarının , eski İstanbul geleneğini*/ güzel örnekleri ile, insanlığın üstün bir savunucusuydu .

Abdulhak Şinasi Hisar , dış görünümü itibariyle toplumdan uzak,%e- masları seyrek ve seviyesini daima üs^te tutmayı inatla yürütmüş bir kişiydi . Lâkin , özel sohbetlerindeki kibarlık , hoşgörürlük , tevazu ondaki ruh asaletine ve inceliğine eşsiz bir örnekti . 0 ciddi adam , saatlerce sanki yazdıkları gibi,

(4)

temi®'ve tatlı bir üslupla konuşur , daima ince , zarif sözcükler kullanarak

A

renkli iç dünyasının zenginliğini yansıtırdı . İnsanlardan çekingenliğine / rağmen , onların yaşantılarına , ruh yapılarına , karakterlerine öylesine nüfuz etme gücü vardı ki , bizde pek az kalem sahibi , eserlerinde bu tür hüneri gösterebilmiştir .

Tatlı ve güzel üsluplu bazı edebiyatçıların özel konuşmalarında , soğukluklar olursa , yazdığı güzel yazıları ile , okuyanların kafalarında bir soru belirebilir . Adeta , o güzeik yazılar bu adamın kafasından ve kaleminden mi çıkmıştır ? diyeceğiniz gelir , Abdulhak Şinasi , bunlardan değildi .

Yazılarındaki üslup ile aynı paralelde konuşurdu . Alelâde konuşmalarında bile, bir özellik vardı . Görüşlerini , duygularını kibar buluşlarla , zarif söz­ cüklerle belirtirdi . Bu , ondaki müstesna yaratılışın , •Çanrı vergisinin bir eseriydi . İç dünyası , yılların kültür hâzinesi ile çok zengindi . Bu bakımdan , özel sohbetleri bilinçli ye çekici olurdu . Iğır ağır saatlerce konuşmasını dinleyenler , bir edebî eserin okunuşunu dinlemişcesine zevk alır­ lar , adeta büyülenirlerdi . Gerçek şudur kİ , onu dinlemenin ayrı bir mutluluğu vardı .

Eğer yaşantınızın bunalımlı , içinizin buruk bir gününde iseniz şayet dostluk dereceniz onun sohbetine katılacak düzeye erişmişse , Abdulhak Şinasiyi bir pastahanede veya evindeki bir çay sohbetinde dinlemekle bütün iç sıkıntınızın sizden uzaklaştığını , yerini iç açıcı bir ferahlığa bıraktığını hissederdiniz .

»

Gizlere , genellikle , mazi cennetinden bazı görünümler yansıtırken , Şinasinin güldürücü konulara da değindiği olurdu . Bu konular , tebessümlerle sessiz gülme sınırlarını aşarak kahkahaları gerektirse bile , Abdulhak Şinasi Hisarın anlatışındaki sanat ve zarafet karşısında , yüksek sesle gülemezdiniz .. Belki bir soğukluk , kabalık ve saygısızlık olun endişesi ile kahkahalarınızı

V

içinizde söndürmeye , boğmaya mecbur kalırdınız . 0 , çoğu kez fazla saygıdan

ileri gelen bu sıkıntılı halinizi sezer sezmez , anlattıklarının sonunda kendisi de bol bol gülerek sizin buna katılmanızı sağlar ve havayı gevşeterek ferahlatırdı,

TOPLUMDAN UZAK BİR YAŞANTI - FAKAT TOPLUMUN DERİNLİ SİNE İNMİŞ BİR KAL]

Abdulhak Şinasi Hisar , uygftr bir kişinin bütün niteliklerini taşırdı,

Temiz bir Şark çocukluğu içerisinde , batılılığı kucaklamıştı . Bu , onun , belir-R

(5)

-5-gin özelliklerinden biriydi .

Eserleri gibi , yaşantısında,orijinal kelimesini tam anlamını simgeleyen kibar ye eski bir tabirle üst tabaka beyefendisiydi .

Ab dul hak Şinasi Hisar , yeni kimselerle tanışmaktan çekinir , adeta kaçardı • Kalabalığa , daha doğrusu topluma girmez bir huyu vardı . Fakat insan onun kitaplarını okuyunca herkesi nekadar fazla tanıdığım. , ne vakit tanıdığına, kimlerle temas ederek bu bilgileri edindiğine hayret ederdi . Onda toplumun bütün sevinci/*^ yakalarına derinliğine inebilen gizli bir sihir,sanki bilinmeyen bir anteni vardı .

Eski Boğaziçinin , eski ailelerin , hülâsa eski İstanbulun asalet dolu geleneklerin , şiir dolu yaşantının , eski aşkların , hayranlıkların , ta­ rih olmuş veya olmamış olayların, sanki renkli filmlerini meydana getirmiş havasını veren o eserlerin nasıl yazıldığını ve bu bilgilerin o esere nasıl katıldığını öğrenebilmek için, ancak bir Abdulhak Şinasi olmaz lazım gelirdi .

Abdulhak Şinasi Hisar , S a n Selim*den III. Ahmetlere , Mehmetlere Muratlara ait devrelerden, tanzimat padişahlarından meşrutiyet yıllarına kadar sürüp gelen eski İstanbulun bazan parıltılı , bazan sefahat devrelerindeki toplumun millî , dinî , sosyal yaşantısını , y o k s u l l u ğ u m , felce uğrayan miskinleşen geleneksel gücünü , hülasa millî hayatımızın mazisine ait çok yön- leki dile getirmiştir . Eski devrin karagözlerini , hayal oyunlarını , tanzimat devrinin insanları ile o yılların olaylarını tahlilkw/'ve kıyaslarken düşünüş , görüş farklarını bir fotoğraf makinesinin çok net objektifine sığdırmış gibi bizlere tatlı tatlı seyrettirmiş , bazı zaman bu t o p l u m l a n n seviyelerine göre, adeta grafikler çizmişti .

MAZİ * Yİ YAŞATMA KUDRETİ

özelliği olan kalem sahiplerinin çoğu , ölümlerinden sonra , unutul­ mazlar . Eserlerinde eski İötanbulun seyrine doyulmaz manzaralarının: , tiplerini yaşantılarını , geleneklerini bütün orijinalliği ile işleyen ve değişik bir üs­ lupla anlatan Abdulhak Şinasi Hisar da bunlar arasındadır .

(6)

Bugün çoktan mazi olmuş o sihirli görünümlerden , o eski Çamlıca , o eski Adalar , o eski Boğaziçinden , o eski İstanbul ailelerinden ve birer masal niteliğine bürünen ihtişamlı yaşantılardan , hülâsa o eski zaman hava­ sından küçük bir örnek bile kalmadı . Hafızalarımızdan silinmişe benzeyen o efsaneleşen gök kubbe , ufkumuzdan silinmiş bulunan çekici görüntüler , içimizde özlemi küllenen o eski zaman anıları artık yok .. Fakat var olan,Abdulhak Şinasinin ölmez eserleridir . Onlar bütün bir geçmişi,âltın yaldızlı çerçeveler içerisin* maziyi ebedileştiren tarihi tablolar gibi , gelecek nesillere aktarılabilecektir .

Felsefe kırıntıları ile de dolu , edebi bir zevk cümbüşünü sahife- lerinde dipdiri tutan Hisar’ın kitapları , kütüphanelerimizin raflarında mazimizi birer sanatkâr bekçileri olarak yaşayacaktır . Denilebilir ki Abdulhak Şinasi Hisar maziyi mazi olmaktan kurtarmış , hayali cihandeğer hatıraların ölümsüz bir ressamı

olmuştur .

Abdulhak Şinasi Hisar , usta bir kuyumcu titizliği ile işlediği pır­ lantaları , bu birbirinden güzel eserleri hazırladıktan sonra ^-zevkli bir edebi görev yaptığına içten inanarak , dünyamızdan ayrılıp gitmiştir .

x x

X

Abdulhak Şinasi Hisar’m hayat programında mevki , makam ye servet gibi düşüncelerin yeri yoktu . Onun iki emeli vardı . Huzur ve sükun içerisinde -ama Boğaziçini seyrederek- yaşamak , çok renkli hatıralarla yüklü bulunan kafa­ sın dakileri , duyguları ile süsleyerek , kitaplara aktarmaktı • öyle sanıyorum ki Hiar , -ömrünün son yıllarındaki maddî sıkıntı dinin ve hastalığının moral çöküntüsü hariç- istediklerinin çoğunu yapabilmiş , görevini başarıya eriştir­ miş bahtiyarlardan sayılır

Eski bir dostu olarak beni sevindiren olaylar , onun sanat kişiliğini ve sihirli bir alemi kapsayan eserlerini incelemeye yönelmiş Türk ve batılı genç­ lerin çoğalmış olmasıdır . Son yıllarda eserlerinin radyolarımızda da yansıtılması gösteriyor ki , ne kendisinden önce , ne sonra böylesine konulara değinmiş başka

bir romancımız yoktur . Büyük şair Yahya Kemalin , Hisar için s

(7)

(İç alemi bu kadar güzel tasvir eden nesir bizde yazılmamıştır) sözü , boşuna söylenmiş değildir .

Böyle bir sanatkârı anımsamakla yakın geçmişteki bazı olayları, eski İstanbul konaklarını , tarih olan ve efsaneleşen Boğaziçini gönmüş gibi oluyoruz , Kısa taarirleri ile bize,sihirli objektifler vasıtasiyle kartpos­ tallara '■yansıtılmış , yığın yığın renkli albümler seyrettirmiştir . Aramızdan ayrılmadığını eserleri ile, edebiyat dünyamıza kalan anıları ile isbatlayan Hisar, edebiyat tarihimizde , batı kostümlü , batı kafalı fakat tam ve asil bir İstan­ bul beyefendisi olarak yaşamaktadır ,

I

İSTANBÜLU ŞİİRLEŞTİREN KİTAPLAR

Boğazda doğmuş , Boğaziçini yaşamış ve onu seyrederek ölmüş olan Abdulhak Şinasi bu tılsımlı Boğazi çinin/dostluğunu ömrü boyunca tatmış bir sanat­ kârdır . Boğazın rengini, içine sindirmiş bir kişinin duyguları, eserlerine öylesine yansıtılmıştır ki , Boğaziçini görmeyenlere bile bir Boğaziçi aşkı aşılanmış gibidir .

Yazılarında bazan birbirine benzer gibi görünen tasvirler , renkli sözcükler , mazi cennetinden görünümlere rastlansa bile , her biri ayrı bir güzellikte olduğundan okuduğunuz kitabın , bütün çekiciliği ile yarattığı alemin içerisine zevkle dalıp çıkarak elinizden bırakamazsınız .

Ay/to. duyguları , tasvirleri ve düşünceleri tekrarlamış olsa bile , sanki yeni bir olayıh görüntüsü çizilmişcesine , her zaman değişik , taze bir atmosfer içerisinde ve çok sevdiğiniz bir şarkının tekrarlandığı zaman duyduğunuz haz içerisinde ruhunuzu onun satırlarındaki akışına terkeder- siniz . Hatta,onun kitaplarını tekrar tekrar okuma arzunuzu yenemezsiniz. Tekrarladığınız zaman,bunun bir tekrar olduğunu hissedemezsiniz bile .

(Boğaziçi Mehtapları) aile ve toplum hayatımızaLaki dünkü kural­ ları , ince terbiyeyi , zarif geleneği bütün sihri ile yaşatan canlı bir film gibidir . İstanbulda düne ait ne varsa hepsini , tılsımlı bir süsleme sanatı ile süslenmiş olarak gözlerimizin önüne sermiş bulunuyor . Bu levhanın kar­ şısında hayranlık ve hayret duyguları ile başbaşa kalmak büyük bir zevktir *

(8)

Abdulhak Şinasi A s a r , gözleri kamaştıran sahneleri ile canlandırmaya çalış­ tığı , o eski İstanbula o hayal şehre okuyucularını götürmek istemiştir .

Bir devrin her yaştaki insanları , zengini ile fakiri ile kökleşmiş saygı ve sevgisi ile bir geleneğin tarih olmuş , parça parça safhalarını , dudak- lakımız#a tatlı bir tebessüm vererek gözlerimizden ruhumuza süzmüş gibidir . Bu çtek güzel tasvirler , ince duygular , tamamiyle bizim geçmişimizin acı tatlı hatıralarımızın siluetleri olarak ufkumuzu süslerler . Bu sanatkâraııe işlenmiş ve süslenmiş minyatürler gibi , mozayikler gibi yalnız gözlerimizi değil içlerimizi de renklendiren bu tasvirler , okundukça ruhumuzur^tatlı tatlı

/\

buğulandığını hisseder gibi olursunuz * Adeta eski geleneklerinizle sevgileriniz ve hüzünleriA(izle iç içe yaşarsınız ve başbaşa kalırsınız . Şimdi bir efsane diyarıymış gibi,geçmişe gömülmüş bir Boğaziçi medeniyetinin tarih olmuş yaprak­ larını düşüne düşüne okur ve çevirirsiniz * Şinasi Itisar*ın Boğaziçi Mehtapların­ da birbirinden güzel buluşlar , birbirinden güzel şiirler gibidir . 0 yalılardaki saz fasılları , Boğaziçini dile getiren aşklar , sevgili saçlarını dağıtan rüz­ garlar , yaşmaklı sandallar , bütün netliği ile gözlerinizde canlanır . İnce ve hassas bir fırçanın adeta renklendirdiği tarihi* tabloyu , efsaneleşmiş bir maziyi tekrar tekrar seyreder , tundan aldığınız zevk içerisinde milli geçmişinizin maddi ve manevi varlığını , kalbinizin çarpıntıları arasında yaşar gibi olursunuz . Onun bazı satırlarında vatan aşkı da vardır . Doğu ve batı kombinezonunun düşünce ve yaşantısını da Hisar’m kitaplarında bula­ bilirsiniz . Kitaplarında mazi öylesine inceliğe bürünür ki , bu çoğu zaman artık bir musikidir . Tabiat güzelliğine hayranlığınızı onun eserleri daha da ötelere götürür . Mehtapsız ve karanlık gecelerin tasviri bile, şiirleş- tirilmiş gibidir .

GERÇEK KAHRAMANLAR *

Abdulhak Şinasi Hisar’ın bütün kitaplarındaki tipler birer hayal mahsulu değil , hayattan alınmış gerçekten yaşamış kişilerdir . (Rahim btey ve biz) kitabındaki kahraman (Pahım bey) çevresinde yaşadığı,bir hariciyeci (Patin bey) dir . (Ali Nizami beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği) ni yazarken annesinin teyzezadesi ile evli olan, kısa bir müddet hariciye memurluğu yapan

(İlhami) beyin adını değiştirmiştir . Konusunu halasının kocasının yaşantısından alan (Çamlıcadaki gniştemiz) in aslı (Çamlıcadaki deli İnişteniz) iken , nasıl

*

(9)

(Deli) kelimesini sevimsiz bularak çıkarmıştır .

Hisar , bir gün (Löbon) da sohbet toplantılarımızın birinde kitabın adından bu sevimsiz kelimeyi niçin çıkardığını anlatırken , dostlulc b a ğ l a m ta Galatasaraydaki sınıf arkadaşlığından başlayan ünlü romancımız Refik Halit Karay î

Keşke çıkarmasaydın Şinasi î Daba iyi olurdu ; dedi .

Çay masamızda -yarı şaka yarı ciddi- aralarında şu karşılıklı konuşmal sajg s çtiydi 5*

- Hiçin ? dedi Abdulhak Şinasi Hisar . * Refik Halit Karay güçlü bir mizah muharriri idi ve gençliğinde usun süre bu niteliği ile tanınmıştı . Haberlerin,okuyucalara nasıl başlıklarla verilirse etkili olacağını yakından bilen bir gazeteciydi . Şöyle cevap verdi î

- Kitabın adı eğer (Çamlıcadaki Deli Eniştemiz) olsaydı , bu kitap daba çok satılırdı ! Bit kitabın içindan önce , dışındaki adı çekici olmalıdır I Bizdeki okuyucu çoğunluğu (Deli Eniştemiz) adını daha çök tutardı !

Abdulhak Şinasi Hisarın yüzü buruştu . Bakışları bitkinleşir gibi oldu ve başını Löbon Pas tahane s inin şekerleme dolu vitrinine sokaktan bakarak geçen yolculara doğru çevirdi} sanki sokağa doğru söylenir gibi mı­ rıldandı . Ağzından şu sözcükler dökülüverdi :

- Tiyatral ad koyarak kitap sürümünü ancak aşağı tabakadan yazarlar düşünebilir !

İki ünlü dost ve yazar arasındaki bu şakalı konuşmaların sonu , gülüşmelerle tatlıya bağlandı .

x x

(10)

Eski Löboııdaki toplantılarımızda Refik Halit Karay , Hamdullah Suphi Tanrıöver ve bazan da Ruşen Eşref 'ftünaydm^ hazır bulunurdu . Bir kere­ sinde Vali Konağı caddesinde Löbanun açtığı şube niteliğindeki pastahaneye Yakup Kadri Karaosmanoğlu gelmişti * Bunların hepsi Abdulhak Şinasi Hisarı çok severler ve romanlarındaki kahramanların gerçek olduğunu bilirlerdi . Bu balcımdan Abdulhak Şinasi Hisarın romanları , adlarını yukarıda sırala­ dığım ünlü kişilere,daha ılık ve tanıdık gelirdi . Hatta Abdulhak Şinasi Hisar rahmetli Yakup Kadri Karaosmanoğlunun bu konu ile ilgili olarak ken­ disine yazmış olduğu bir mektubu -tarlanmış yazarlarımızın el yazılarına merakım dolayısiyle- bana armağan etmişti . Karaosmanoğlunun bu mektubunda,

Şinasinin değişik kahramanlarla dolu olan kitapları içten övülüyordu .

x x

X

Abdulhak Şinasi Hisar , ününü , 50 yaşından sonra sağladı ! 0 zamana dek bir çok yazı yazmıştı ama , kitap olarak yayınlamaya cesareti yoktu • (Pahim bey ve biz) Abdulhak Şinasinin ilk eseriydi . Çekingenliği ve titizliği hastalık derecesine vardıran Hisar1m bu eseri bir roman yarış­ ması nedeniyle/ödül kazanmıştı . Bu romana gelinceye kadar edebiyatımızda bu türde yazılmış başka bir eser yok gibidir . (l)

Baha evvelce de değindiğimiz gibi (Boğaziçi mehtapları) Abdulhak Şinasi Hisar* m sonraki kitaplarından biriydi ama , Türk okuyucusuna daha baş­ ka bir hava getirdi . Vezinsiz şiirlerle dolu olan , fakat her satırı okuyucu­ nun kafasında ayrı ayrı ölçülü bir görünüm yaratan bu eser , mazi cennetinin adeta albümü gibidir .

(l) Abdulhak Şinasi Hisarın (Pahim Bey ve Biz) adlı eseri , -tek parti devrinde- 1941 yılında , Cumhuriyet Halk Partisinin roman ödülünü , üçüncü sırayı alarak kazanmıştı . Hisar , bu sonuçtan hem memnun , hem değildi . İlk elemede jüriden 19 oy almışken,ikinci elemede H i s a r * m eseri üçüncülük ödülün«, lâyık görüldü . İlk elemede Abdulhak Şinasi Hisar*ın (Pahim Bey ve Biz) adlı eserip jüriden 19 oy alırkenyPeyami Sefa’nın bir romanı 4 , diğer romanı 2 , Reşat Nuri Oüntekinin bir romanı 3 diğer romanı 2 oy almışlardı . Jürinin 23 üyesi son elemedeC9 oyla)

birinciliği Halide Edip A d ı v a r ' m (Sinekli Bakkal^ m a ikinciliği Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun (Yaban) adlı romanını(8 oyla), üçüncülüğü de a f t f ^ v L * u , n

(11)

-11-ABIÜ1HAK ŞİNASİ HİSAR»IH YABANCI DİLLERE ÇEVRİLER ESERLERİ

Abdulhak Şinasi Hisarın ilk eseri (Fahim 8ey ve Biz) Almancaya çevrildi . Şinasi»nin bu orijinal eserine ilgi duyan,ünlü Alman Oryantalisti, P. Babinger oldu . Babinger , Türk tarihine , geleneğine derinliğine vakıf bir oryantalistti « İstanbula ve İstanbul hayatına dair hayli eserler okumuş'bu .

(Pahim bey ve biz) romanını okuduktan sonra , kutlama için yasarın evine gel­ mişti . 0 , bu kitabın Al mancaya çevrilmesini gönülden arzulamış ve bu görevi öğrencisi olan Von Rummelle tavsiye etmişti (l) .

Russmel o sıralarda Ankarada , Alman Sefarethanesinde görevli idi . Türkiyede çıkan bütün romanları okuyordu . Önce (Pahim bey ve Biz) romanını Almancaya çevirdi;daha sonra yazarı ile taşıştı . Kitabın Almancası Hollandada

(Mouton ve Ortakları) Kitabevi tarafından 1956 yılında yayınlandı . Hisar , bu eserden , D .M. 800 telif ücreti aldı - . Kitabın Almancası çok tutundu . Danimarkadaki bir kitabevi de aynı kitabı , kendi dillerine çevirmek için Hisar»dan izin istediisr .

(Pahim Bey ve Biz) in Pransızcaya çevrilmesi için de bazı girişimler oldu . Abdulhak Şinasi Hisar , eserlerinin bir kaçını Fransızca yayınlamak arzu­ sundaydı . Fakat bunu yapabilecek güçte yetenekli kişi bulamadı .

(Boğaziçi Mehtapları) adlı eserin bazı pasajları Almanca daralt yayınlandı . Hatırımda kaldığına göre , bu yayın , F. Babinger»in 60. yılı nedeniyle Hollandada yayınlanan bir armağan kitapta yer alm ıştı . (l)

(l) Dr. Rummel 1910 yılında doğdu . Almanyada tarih ve romen dilleri üserinde eğitim yaptı . 1935 yılında Almanca öğretmeni olarak Türkiyeye geldi . İki yıl,İzmirle İstanbulda öğretmenlik yaptı . İkinci Dünya Savaşında, Alman ordusunda yedek subaylık görevini yaparken, tercüman sıfatiyle A l m a n y a m n Ankara Büyükelçisi Von Papen »in maiyetinde çalıştı . Savaşın bitiminde memleketi olan Münih Üniversitesinde Sirkçe dersleri okuttu . Daha sonra,Türkiyede Alman Büyükelçiliğinâd ataşelik yaptı . Son görevi olan İzmir deki Alman Başkonsolosluğundan 1975 yılında emekli oldu .

(Fatih Sultan Mehmet ve Devri) hakkında 550 oahifelik Almanca eseri , # İtalyanca ve İbpanyolcaya çevrilmiştir .

(12)

(Çamlıcadaki Eniştemiz) adlı kitap bir Alman profesörü tarafından kendi dillerine çevrilmiştir . Yayınlanması için Abdulhak Şinasi Hisarla hayli yazışmalar yapılmıştı» .

Hisarın eserlerin ikini , İngilizceye çevrildi ise de yayınlanamadı. Bu çevirilerin , enerin aslını yansıtıp yansıtmadığını önceden bilmek isteyen Abdulhak Şinasi Hisar , tercümeleri yakın dostlarından Hazım Atıf Kuyucak*a vermişti . Rahmetli Kuyucak , tercümeleri okuduktan sonra^bir gün yazarımızın evine geldi . Biz de orada bulunuyorduk . Kuyucak , eserin çevrilişinde aslına sadık kalındığını, ancak (yada) (kona!:) (köşk) gibi tabirlerin -kitabı okuyacak İngilizlerle Amerikalılara hoş gelebilecek ve hemen kavranabilecek nitelikte- uygun karşı!ıklarınm bulunmasını , telaıik yönden de bir uzman tarafından in­

celenmesini önerdi •

Şinasinin eserleri arasında -bir kolej öğretmeninden başka- en güzel İngilizceye çeviriyi Kesrin Korali yapmıştır . (Boğaziçi Mehtapları) gerçekten Hisar* ın , İngilizce yayınlamaya değer büyüleyici bir eseridir . Fakat üzüntü ile belirtelim ki , bu çevrilerin hiç birisi bugüne dek yayınlanmamıştır .

DOKTORA TEZLERİ KOKUSU OLAN ABDULHAK ŞİNASİ VE ESERLERİ

Sevinçle belirtmek gerekir ki » Abdulhak Şinasi Hisar gbi orijinal bir edibimizin her biri ayrı bir orijinallik taşıyan eserleri , gerek Türkiyede gerek yabancı edebiyat fakültelerinde , doktora tezlerine konu olabilmektedir .

Şimdiyedek biri Avustur^yfelı , biri Fransız olmak üzere iki yabancı gençle , ikisi Türk olan dört edebiyat mensubu bu konuda derinliğine etüdler yapmışlar­ dır . Bınlar^ arşivimde bulunan/ Abdulbâc Şinasi ile ilgili bazı belgeleri de incelemişlerdir .

Viyanalı Bayan Adelheid (l) Almanca olarak hazırladığı tezini

(l) Adelheid 1942 yılında A v u s t u r y a n m Graz şehrinde doğdu . Graz Üniversitesinde Türk ve Rus dilleri öğrenimi yaptı . 1971 yılında,Viy ana Üniversitesi profesörle­ rinden H . W . D u d a * n m tavsiyesi üzerine, Abdulhak Şinasi Hisar hakkında bir tez hazırlamaya başladı . Aynı üniversitenin Türkçe Rektörlüğünü yaptı . Türkiye ile ilgili birçok edebî makaleler yazdı . Halen Türk masalları üzainde incelemeler yapmaktı olan Adelheid Edremit *li bir Türkle evli olupCAyşe Uzunoğlu)adını almış bulunuyor .

(13)

-13-yayınlamış bulunuyor .

ŞİNASİ YE GELEN KALIN MEKTUPLARI I

Bunların hepsi , onun sihirli eserlerini okuyan ve etkilenen hanımlardan gelmiştir . İkisi İstanbulun tanırımış s oy ca eski İstanbulludur ve o mazi cennetinde yaşamışlardır . Bunlar arasında hilen Viyanada yer­ leşmiş bulunan akrabası Melek Celal de vardır . Şinaoi kadınlardan gelen mektupları itina ile çelmesinde 3aklar , evindeki çay sohbetlerinde bazan bu mektuplardan pasajlar okur , adeta gururlanırdı Hisar’a gelen en entere­ san mektup,Anadolunun Doğu bölgesinden bir ilkokul öğretmenindendir . Bu kıza­ cağız İstanbulu hiç görmemiştir . (Boğaziçi Mehtapları) ını okuduktan sonra bu şehri görmek arzusu ile yaz tatilinde geleceğini ve yazarımızla tanışa­ cağını bildiriyordu . Bu mektup Abdulhak Şinasi Hisar*ı çok etkiledi . Günün birinde,bu öğretmen hanımdan,bir de aile fotoğrafı geldi İ Bu kadıncağız başörtülü bir tazecikti . Uçan bir kuşun kanatları gibi açılmış çok uzun sicim bıyıklı ve başında fötr şapkası ile iskemleygkurulmuş bir erkeğin arkasına ürker gibi durmuştu . Meğerse iskemlede oturan acaip bıyıklı erkek bu öğretmenin yeni evlendiği,kıcasıymış . Bu alaturka fotoğraf , Abdulhak Şi­ nasi Hisar'ı çok şaşırttı , her defasında hayretini gizleyemeyen bir tutunla misafirlerine bu fotoğrafı gösterirdi \ Böyle bir hanımın , eski İstanbula dair yazılmış bir romanın etkisi altında kalmasını adeta yadırgardı .

ŞİNASİNİN NAMIK KEMALLE AKRABALIĞI

Abdulhak Şinasi Hisar’m ölümünden sonra , ünlü editörümüz Yaşar Nabi Nayır -Hisarla dostluğumuzu bildiğinden midir yoksa benim dökü- manter ve biyografi ile fazla ülfetim olduğundan mıdır- onun kısa bir şece­ resini istemişti . Bu kısa not , Yaşar Nabi’nin Şinasi’ye ait yayınladığı^ bir kitabın baş tarafında yer almıştım. Abdulhak Şinasi Hisar , bir taraftan Topal Osman Paşaya dayanan dedeler sülalesinden , Namık Kemal’le aynı soydan gelmektedir . Bir taraftan da meşhur Tepedelenliye kadar uzanan bir kan bağ­ lantısı bulunmaktadır .

(14)

YAHYA KEMAL'LE DARGIN AYRILI5

Yahya Kemal - Abdulhak Şina3i dostluğu , meşrutiyetten önce , Paristeki öğrencilik sallarında başlar • Edebiyat dünyamızın bu iki ünlü simasının dostlukları , Yahya Kemalin ölümünden bir iki yıl öncesine kadar büyük bir nezaket ve içtenlikle sürdürüldü . Nevar ki birgiin , bu yılların güçlendirdiği bağ , Park Otelin kahvesinde etrafını çevreleyen kişilerin göz­ leri önünde birden bire koptu . Şair Yahya Kemal -kendisinden beklenmedik bir öfke ile- nezaketi ve sakinliği ile hiç de böyle bir muameleye lâyık olmayan Abdulhal; Şinasiye sert sözcükler sarfetti « Yaşları ve başları bu iki ünlü kişi arasındaki münakaşaya hakem olabilecek durumda bulunmayan dinleyicilerinin uğradığı şaşkınlık, çök büyük oldu . Yahya Kemal, as sonra masadakilere veda

ederken,herkesin elini sıktı } Abdulhak Şinasi H i s a r ' m yüzüne bile bakmadan Park Oteline girdi .

Yahya Kemal , bu eski dostu ile kopardığı bağın haksızlığını kendisine nasıl yakıştırdı ? bunu bilemiyorum . Aslında şairin gururlu ruhu,bu

haksızlığını kabul edecek yumuşaklıkta değildi . 0 gün Abdulhak Şinasi Hisar , kimse ile konuşmadan kalın bastonunu sallaya sallaya , Park Otelin yalanında

oturduğu Nimet apartmanına kırgın ve bitkin vaziyette döndü . Yarım asırdan beri kalplerinde bağdaş kurmuş bulunan bir dostluğun , değersiz bir münakaşa 3 onunda kopması Yahya Kemalden çok Şinasi*yi üzdü . Bir hafta evinden çıkmayan Hisar ,

bu olaydan sonra,Park Otelin kahvesine uğramadı .

Ama yüreği temiz sevgilerle dolu olan Abdulhak Şinasi Hisar , Yahya Kemalin ölümü üz er in e, eski İstanbul efendiliğinin temiz bir örneğini verdi . Sanki Park Otelde uğradığı hakareti rüyasında gördüğü inanılmayacak bir olay sayarak (Yahya Kemale Veda) adını verdiği ünlü kitabını yaadı .

Abdulhak Şinasi Hisar;da bu derece ince bir efendilik , erişil­ mesi güç bir ruh yapısı vardı ki , sonraki sohbetlerinde bir kere,olsun Yahya Kemalle aralarında geçen bu olaya yer vermedi .

(15)

A3UJLHAK ŞIl'TASİ HÎ SABİN HAYATINDA PABTİGÎLİK ’/E HARİCÎYE HEMUELUĞÜ

jftbfolhak,Şinasi H isar*ı tanıyanla!

bahsetmek i#Stiycrıy

6

* . O

J^ n yk-Y J

0

:

^aba^l^jrıy' i a y j l

$

K

M

w

/

b

,

Ti

şön. y ılla rın d a p o litik a h ^ a t ı n ı /t a talak is t e d i

adır^jânabile cok M r dur’umdhn

f/ Lr

Öarlj^Mr^çey

kurucuları ara'fiinda yer af

d r siyaai/yparti

AbduIhak Şinasi 1906 yılında İstanbuldan Parise kaçtığı zaman 18 yaşlarındaydı , Galatasaray! bitirmemişti , Aslında Şinasinin Paris’teki tahsil

bayatı da başarılı olmadı • îliksek tahsil diploması alamadı . Ama o diplomasız- lığı bir noksanlık saymazdı • Bu yarara kazara dokunanlar olursa , savunmasına gerekçe olarak başkalarını örnek gösterir , sanki bir sır ifşasından kaçınır gibi sesinin tonunu kısarak :

- Yahya Kemal Bey de diplomasızdaki derdi • (l)

Evet her ikisi de Pnristeki tahsillerini, dalıa çok,edebiyat kahvelerinde yaptılar . Fransız tarihçileri^Le edebiyatçılarıyla uzun yıllar dostluk kurdular . Ve bir Fransız kadar anların edebiyatına vakıf oldular .

Paristeyken her iki de açık veya gizli sirasetle uğraşmadı . Hele jöntürkler safında yer almadılar . Vaktiyle, bâzı radyo bilmecelerinde dinlemiştik . Yahya Kemali PariBteki Türk politikacılarına karışan bir jöntürk gibi göstermiş­ lerdi • Yahya Kemal, hiçbir zaman böyle bir siyasî gruba katılmadığı gitd Abdulhak Şinasi de karışmış değildi . Anoak her ikisi de düşünce itibariyle değil , hemşeh­ rilik ve aynı memleketin evlatları olarak oradaki politikacılarla dostluklarda bu­ lunmuşlardır .

Şinasi yaratılış ve yaşamındaki özellik bakımından bir siyaset adamı olmaktan çök, edebiyat sohbetleri yapılan yüksek ve kibar kişilerin devam ettiği

(l) Paris te Yahya Kemalin (Agah) adıyla devam ettiği okul arşivinde ye Abdulhak Şinasinin öğrencilik notlaiı üzerinde yapılan araştırmalarda bar ikisinin hiç de parlak öğrencilerden olmadıkları ve pek zayıf notlar aldıkları görül­ müştür .

(16)

salonları tercih etmiştir . Politik«, ve parti cereyanları ile,hiç rai hiç,ilgisi olmayan Abdulhak Şinasi Hisar terazinin kefesinde az bir meyille Prens Sabahat­ tin! severdi • Onu ileri bir politika adamı olarak değil , nâzik ve asil ruhlu bir salon efendisi , bir sosyolog olarak tanırdı •

Gelgelelim , İstanbul da mütareke yıllarının bunalımı , Şinaslyi kurulmakta bulunun yeni bt partiye itti 1 Kendisi, sohbetlerimi ide, bu konuya

asla değinmezdi . Fakat onuı böyle bir siyasi parti kurucuları arasında yeral- flıgytı Refik Halit Karar sık sık söylerdi • Blrgün kendisine sorduğumuzda, gülüpt konuyu değiştirmişti •

1908 meşrutiyet yıllarından sonra ittihatçılara karşı olanların veya ittihatçılarla bağdaşamayıp onlardan a y n l anların -Prens Sabahattinin teşviki ile- kurdukları bir parti vardı t Osmanlı A tarar Partisi •• Bı p a r ü uzun ömürlü olmadı . 31 Mart ayaklanmasından sonra, bu olayda bir ilgisi bulun­ madığı halde , kapatılmıştı . Mütareke yıllarında yine bu adla , fakat başına Vnmıism (Milli) kelimesi ile yeniden kurulan partinin beyannamesini kurucu sı­ fatıyla imzalayanlar arasında , genç Abdulhak Şinasi'yi de görüyoruz • Milli Atar ar fırkasının kurucuları nan mesleki esrini de hükümete verdikleri beyannamede belirtmeleri kanunen sorunlu olkıgundan , Abdulhak Şinasi beyin adının karşısına meslek olarak (Eshabı emlakten) sözcüğü düşürüldü

V

X X X X

Şinasinin , daha sonra , Osmanlı Bankasında küçük bir hizmet al­ dığı ve asıl görevini Ankarada yaptığı bilinmektedir • Ankaradaki görevi ( m i k a n Birliği Türk Bürosu Genel Belere terliği) idi • A ta türkün önerisi ile kurulan •Rgiimn Birliğinin Türkiye temsilcisi -daha sonra iki kez başbakan olan- Haşan Sâka'yclı . Abdulhak Şinasi İÜ.3ar , bu büronun sekreterliğine getirilmişti • Maaşı dolgundu . Dış seyahat imkanları boldu • Bı görevin ifasından sonra

Dışişleri Bakanlığına müşavir olarak atanan Şinasi > Ankarada geçirdiği bir iç sarkıntı ve rahatsızlık yüzünden istifa etti • Ötedenberi özlerini, çektiği İstanbula giderek Ayazpaşa'da Himet apartmanına yerleşti •

(17)

-17-Dost çevrelerle yıllarca sohbet ettiği Nimet apartmanında , caıım t hayali cihan değer a n ı l a n vardır . Buradaki son yılları , hastalık­ larla , mali sıkıntılar içerisinde geçti . Apartmanın satışı ile Cihangirdeki

(Rüyam) apartmanına taşınan yazar , burada da , hayata*- gözlerini açtığında girdüğü boğazı görebiliyordu ama Nimet apartmanının huzuru , kolaylığı ve ra­

hatlığı yoktu * Genellikle dostlarının ziyareti için Rüyam apartaanı eski oturduğu Nimet Apartmanı kadar uygun bir semtte değildi .

ŞİNASİ 'NİN HASEALIĞI

Beden yapısı itibariyle sağlamdı ana , iç alemini etkileyen konular yüzünden birkaç kez bunalım geçirmiş , dimağındaki hatıralar hâzine­ sinden t gereği gibi faydalanamaz olmuştu .

Abdulhak Şinasi H i s a r ' m Ankaradan ayrılırken , yani Balkan Birliği Genel Sekreterliğinden sonra Dışişleri Bakanlığına+geçtiği sıralarda efKt çok

sarsan bir hastalığa yakalanmıştı » Bu krizden sonra enerjisinden ve yazı yazma kabiliyetinden az da olsa kayba uğradığını söyleyebiliriz • Ben o günlerde , vazife ile Ankaradan ayrılmıştım • Üstadın hastalığı hakkında bilgim yoktu • Kendisi hakkında inceleme yapanlardan^ baza bu konuda sual yöneltenler oldu • Herhalde Abdulhak Şinasi'$te ileri derecede güç kaybettiren bir ruhi bunalım

olmaması gerek . Benim yakından işittiğime göre Abdulhak Şinasi Hisar Ankaranın havası ile geçinemedi • Bu yüzden sinirleri bozuldu •

İatan buldaki rahatsızlığına gelince ; bir nevi ruh hastalığına benzeyen belirtiler görülmesi üzerine , hayatta onun en yakın dayanağı ve dostu olan/Profesör Brb Nihat Reşat Belger bir hastahaneye kaldırılmasını gerekli buldu • Şinasi , hayatında başı dara geldiği zamanlar , çaresizlik­ lere karşı koyamadığı günlerde^ daima Nihat Reşat'ı arardı . Birgün abuk sabuk ve birbitinden kopuk sözleri karşısında Dr. bir ön teşhisle , Abdulhak Şinasi Hisarın birkaç gün de olsa şok tedavisine tabi tutulmasını uygun gördü •

Büyük bir üzüntü ile Nihat Reşat'ın tavsiyesine boyun eğen Abdulhak Şinasi Hisar

(18)

herkesin gittiği umumi ve taranmış hastahaneler haricinde özel bir kliniğe yatmak istiyordu * Hastalığının , hele şok tedavisi uygulandığının kimse tarafından duyulmasını arzu etmiyordu . Büyük dostluk ve anlayış dolu kalbi ile bu durumu , Profesör Hihat Reşat çok güzel idare etti • Özel ve yabancı bir hastahaneye telefon ederek orada bulunan ecnebi dostlarından bir doktorun delaletiyle Abdulhak Şlnasi Hisar , sessizce bir odaya yatırıldı • Bir haf- talık şoş tedavisi , onu maddeten huzura kavuşturmuş gibiydi „ Ama , manen bitkin olarak eeine döndü, bu bitkinliğin ardında , maddi silon tısı yatıyordu •

•Artık Abdulhak Şlnasi Hisar , bu olaydan sonra eskisi gibi yaza- miyar , eskisi gibi okuyamıyor , eskisi gibi toplantılara gidemiyordu • Bir

de , kendisinin kısa müddet de olsa bir asabiye kliniğinde tedavi edildiğinin Çevresi tarafından işitilmesinden endişeleniyordu . Asıl korkusu , bu kotuyu , aziz dostu , mektep arkadaşı , meslektaşı Refik Hali t Karayın duymasıydı 1 Merhum Refik Hali t* ile -bizim sohbet grubumuz olarak- ben ayrı günlerde de görüşüyordum . Üstad Hisar , bunu bildiği içir* bana *

- Sakın kuzum , bu rahatsızlığımdan Refik'e bahsetmeyin . Sizden emin olduğumu bir kere daha tekrarlamak isterim , demişti •

Refik Halit , ünlü bir mizah üstadıydı . ŞLnasinin bu ruhi rahatsızlığını duyarsa kimbilir , ne espriler yapardı t Zannederim Abdulhak Şinasi Ilisar , bundan korkuyordu • Şinasi^ kısa zamanda iyileşti . lîihat Reşat ölmüş tü . Sohbetlerimizi kendi evinden çok löbcnda devam ettirmeye bagiadııV .

Şurasını belirtmek isterim ki , ŞLnasinin ^ <r ^ír^T^•^ bir hafta için yatırıldığını ölünceye kadar Refik Hal i t Karay da duymuş değildi •

Abdulhak Şinasi Hisar'a en çok dokunan lîihat Reşat’ın ölümü oldu . Adeta tek desteğini kaybetmiş gibi düşünceliydi . O m lîihat Reşatsız kalmak ^ bir taraftan sarsıyor bir taraftan mali sıkıntısı , yaşam yükü sağlığını çökertiyordu •

M öLthtı

Şinasi , Cihangirdeki Rüyam apartmanında anî bir beyin kanamasında öldü . Bı ölün, kendisinden çok önce ölen küçük kardeşi Selim Nüshet Gerçek'in akibetine (1091-1945) benzedi • 0 da Şinasi gibi hiç evlenmemiş , tek başına yaşayan güçlü bir kalem sahibiydi . İstanbul da (İ çtihad)apartnanında tek başına yaşarken beyin kanamasından ölmüştü ,

(19)

•19-C <$8 2 - 1 9 ¿ V

Abdulhak Şinasi öldüğü zaman 7 4 yaşındaydı • Cebinde bakiyesi 66 lira gösteren bir banka cüzdanı bulundu . Tek kuruşu yoktu .

İstanbulun bir köşesi demek olan ve onu bütün iç dünyasıyla yansıtan ünlü romancının cenazesi , Belediyenin himmeti ile kaldırıldı . Merkez efendiye gömüldü , Burada içimiz sızlayarak gerçekleştirilemeyen

t %

bir özleme değinmek istiyorum . O (Hisar; soyadını almış , Bebek ve Rumelihi- s a n taarofatada doğmuş ve gözlerini ilk defa buradan Boğaziçine yöneltmiş bir kişiydi • İstanbulda oturduğu yıllarda gece gündüz boğazı görerek yaşamış uzakta bulunduğu senelerde Boğazi çinin hayali ile avunmuş tu . Ona ölümünden sonra yakışan en güzel mezarlık Boğaziçinde olan bir mezarlıktı • En uygun olanı onun Rumeli Hisarı mezarlığında yatmasıydı « Boş yer bulunamadı de­ diler ve bu gerekçe ile yıllarca eserlerinde yaşattığı o güzel Boğaziçinden uzakta bir yere gömdüler • Sanırım ki Abdulhak Şinasi Hisar , bugün , Yahya Kemallerin , Ahmet Iiaradilerin , Orhan Velilerin yattığı mezarlığa en layık

olan kişilerden biriydi • Onun ölümünden çok sonra , ölenlere bile bu m e­ zarlıkta yer bulunduğunu işittikçe üzülmemek elde değil . Günün birinde,- Abdulhak Ginasi Hisarın kemiklerinin , doğduğu , büyüdüğü , sevdiği bir yer

olan Rumeli Hisarı mezarlığına nakledileceğini hayal ediyorum •

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

N işantaşı’nda Milli Rea­ sürans Çarşısfnın arka tarafında küçücük, kendi halinde ama rengarenk bir bar var.. Öğlen yemeği ve tabii akşam ye­ meği de

IYazar yine de İstanbul konusun­ da rüya gördüğünü dolaylı yol­ dan itiraf edecek ve musiki din­ lemeyi nihayet rüya görmeye benzetecektir.. ÜŞEN Eşref Bey

Önemli olan antibiyotik kullanımı gerektiren ABRS ile antibiyotik kullanımının gerekmediği VRS ve basit, komplike olmayan soğuk algınlığı ayırıcı

預防臍帶感染。 三、何為臍息肉 有時脫落後在基部有部分的肉芽組織形成,而有慢性分泌物,稱之為臍息肉。臍帶周圍若 有紅腫,則小心可能發生了臍帶炎。 四、如果有臍息肉如何處理

İncelenen iki yazma etkinliği ortak çerçeve metni A1 düzeyi yazılı anlatım, genel yeterliği “Basılı tek tip sözcükleri ve kısa metinleri bakarak yazabilir.”

Spinocerebellar ataxia type 8 (SCA8) is reported to be caused by an unstable CTG repeat expansion in the 3’ untranslated region of a novel gene, KLHL1AS, on chromosome

Berin alâka ye hayrajılığğımı gö­ rünce “ oluyor mu defsin?” diye gülümser, fnzhı metih edecek olursam hemen insafsız bir müstebit gibi keııdl

“...Abdullah Cevdet Bey’in, bu sözlerini işittik­ ten sonra, Elaziz de bu adama rey değil, selam bile verecek Türk ve müslüman çıkmayacağına şüphe etmiyoruz (...)