• Sonuç bulunamadı

Ahmet Haşim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Haşim"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

p

llUlIlllIlSIİgilflTgUl!! 1

muınııiİMüiıııımı (I

Doğu’da zengin bir hâtıralar edebiyatı vardır. Biz, bu yön­ den de züğürtüz. Hâtıralarını yazmış padişah, vezir, serdar tanıyor musunuz h iç?

Ben, kendi küçült hayatımın bazı hâtıralarım dostlarıma za . man zaman anlatırım. îlg i ilo dinlerler... Bu ilgi bana onları yazmak arzusunu verdi.

Şimdi, anlatacağım insanla­ rın, yerlerin hepsi m asal. Onun için adına «Bir Varm ış, Bir Yokm uş» dedim.

Bu yazılar, okuyucularımı usandırmaz ve yarınları inceli- yeceklere bir ateş böceği kadar olsun ışık tutarsa beni bahti­ yar etmeğe yeter.

Y . Z. O.

Ü aşim ’le tanışmamız, hayır, sevişmemiz bir hicivle başladı. O, yeni bir şiir yazmıştı. Ken di sanat yapısı içinde güzel, ı- şıklı bir şiir:

Yarı yol

N asıl istersen öyle dinle, bakın: Dalların zirvesi «ideyiz ancak. Yarı yoldan ziyade yerden

uzak, Yarı yoldan ziyade m âha y ak ın !

Ben bunu eski harflerin Ak- baba’smda alaya aldım:

Yarı yol

H aşim ’in şiiridir bu, şiire bakın: Bunu mümkün müdür hiç

anlamamak. Y a n yoldan ziyade nesre uzak, Yarı yoldan ziyade şiire yakın!

O gün, akşama doğru, Haşim Zeki kahkahalarla odama gir­ di ve yarım saat içinde dost ol­ duk. ölünceye kadar süren sa­ hici dost.

Size önce Haşımin resmini çizeyim: Büyük, fırlak bir a- lın. Gören, başı başına sığma­ yan bir adam der. Sonra, yine bu alın kadar büyük, sağlam, ortası çukur, fırlak bir çene. Kaşlar, yukarı doğru çekilmiş, uçları biraz kırık iki şeytan çizgisi. Göz bebeklerinde, altın, demir, bakır karışık bir maden parçasının bütün renk ışıkları­ nı görürdünüz Yüzü, taşkın bir neş’e, taşkın bir öfke, taşkın bir arzu ile kırmızıydı.

O, kendi yüzünü, şu mısra­ larla çizmiştir:

Ürkerim kendi îıayalâtımdan, Sanki kandır şakağımdan

akıyor.

Bir kızıl çehrede âteş gözler Bana gûya ki içimden bakıyor

Haşim, ölünceye kadar o ze­ kî baştan ürktü. Onun gençli­ ğinde, pudralı yanak, kozma- tikli bıyık, briyantinli saçtı gü­ zel sanılan!

Şair, bu korku içinde, son nefesini verdiği kırk yedi ya­ şma kadar, sevmenin, sevilme­

nin hasreti içinde, yapyalnız yaşamıştır.

Gece, Moda Kıyılarında tek başına gezerken, yaprak fısıl­ tılarını, buse fısıltıları sanan Haşim’i, mehtap bile yarala­ mıştır:

Oklar gibi saplanmada kalbe Vurdukça semadan yere

m ehtap!

Üç Ahmet Haşim var: Şair Haşim, fıkra yazarı Haşim, ko nuşan Haşim,

Hemen söyliyeyim: Üçü de şairdi bunların.

Konuşan Haşim’in tadına do yamazdmız. Bu, tuzu, biberi, hardalı çok, iştah açıcı yemek­ ler, baş döndürücü sert içkiler gibi bir konuşmaydı.

Onu, biraz huysuz, biraz hır­ çın, biraz biraz ağulu yapan, mizacından çok talihiydi. A r­ kadaşlarının hepsi bir şey ol­ muştu: Kimi mebustu, kimi el­ çi... O, mülkiye mektebinde,

çok sevilen, az maaşlı bir Fransızca hocasıydı sade!

O zaman, kelimeler, içinde dönen haset çarkında bileniyor ve ok oluyor, hançer oluyor, kılıç oluyordu.

Kendisi, ayağında postallar, sırtında kaput, başında kaba­ lak, Çanakkale cehennemince askerliğini yaparken, iki dos­ tundan biri Suriye’de Cemal Paşa’nm yaveriydi. Öbürü de ciğerleri zayıf olduğu için İs­ viçre dağlarında...

Bir dost evinde:

— «F ...» ihtiyat zabiti mi­ dir?

Diye soran bir hanımefendi­ ye, Haşim, Mefistofelesi kıs­ kandıracak kahkahalar atarak: — Hayır hanımefendi, demiş­ ti, operet zabitidir!

Ama savaş yıllarını, ittihat ve Terakki Hükümetinin yardı­ mı ile İsviçre dağlarında geçi­

ren arkadaşı için söylediği iki mısra, daha çok zalimdir:

Bu ne ihsan o değersiz cüceye, İskelet başlı ciğorsiz cüceye!

Bilir misiniz, bu korkunç Haşim, o iki dostu çok, ama sahiden çok severdi!

Bir yaz günü, kıpkırmızı bir mayo giymiş, plâjda yatıyor, dum. Haşim, soyunup vücudu­ nu kalabalığın gözleri önüne seremiyecek kadar ürkekti. Be nim, deniz suyu, temmuz güne­ şi ve kıvılcımlı kumda bakır­ laşmış derime hasetle bakarak zehir gibi bir kahkaha çatlattı. Bu kahkahanın arkasında bir nükte vardı muhakkak. Onu konuşturmak için sordum:

— Ne var Haşim, ne oldu?... Kendisinin bu çıplaklar ata­ sındaki şapkalı, bastonlu, kra­ vatlı gülünçlüğünü unutmuş, benim kırmızı mayomla alay etti:

—■ Mahmut t'evket Paşanın tabutuna dönmüşsün!

Haşim, yazarken dünyanın en cesur adamıydı, okurken en korkak. Akşam, matbaaya bı­ raktığı fıkrasını sabahleyin ga zetede okuyunca ödü kopardı!

Tanıdığım insanların en ke- . yiflilerinden biri olan rahmet­ li Ali Naci Karacan’la şakalaş­ malarını hâlâ unutamam. Bir gün kendisine:

— Arap Haşim! Diye takılan Naci’ve: — Aman bevefendi. demişti, bize Arap demeyi de artık Ttirklere bırak!

Kadıköyünde, küçük bir a- partımanda oturuyordu. A z a- ma kibar eşyası vardı. Kendi eliyle semaverde demlendirdiği çayı karşılıklı içtiğimiz günle­ ri bir daha bulamadım. Kadın­ dan, şiirden, aşKtan, sesi gizli bfr sıtmayla yanarak konuşur­ du. Onun konuşması, bildiğiniz kelimelerle bilmediğiniz bir dil­ dir!

B ii gün, sabah Matbaasının altındaki eski vükelâ berberi

(2)

Anastas’ta saçlarını kestirir­ ken Yakup Kadri ile cümbüşlü bir konuşma yapıyorlarmış. Bir aralık berber hayretle du­ rarak:

— Beyefendi, demiş, söyledi­ ğiniz bütün sözleri anlıyo­ rum, ama ne söylediğinizi an- lıyamıyorum!...

Haşim, sevinçle:

— Yakup, demiş, bizi en iyi anlıyan adam bu!,..

Onu bir gün,- sevgili evinden alıp Alman Hastahanesine g ö ­ türdük: Yatağından çıkmış, gi­ yinmeğe gitmişti. Yarım saat geçmiş, gelmemişti bir türlü. Merak ile odaları dolaştık, yok. Bir de baktık ki, mutfakta: A k ­ şamdan kalma domatesli pilâv tenceresini kaşıklıyor!

— Haşim... Ne yapıyorsun H aşim ?...

Diye üstene atılınca mahzun mahzun boynunu bükmüştü:

— Bırak Yusuf Z i y a , naşı!

olsa hastahaneda tuzsuz kabak haşlamasından başka şey ye- dirmiyecekler!

Sonra acı acı gülmüştü: — Ve nasıl olsa öleceğim, bari ağız tadiylo öleyim!

Doğru çıktı dediği. Bir ay­ lık pehrizden ve tedaviden son­ ra evine daha yorgun, daha perişan döndü. îlk işi, kendisi­ ne şefkatle bakan tek kadınla evlenmek oldu, ölüm döşeğin­ de kıyılan bu nikâhtan sonra: — Ooooh, dedi, şimdi bahti­ yarım, ben de arkamda gözleri yaşlı bir dul bırakacağım !

Yusuf Ziya ORTAÇ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Pretreatment of A549 cells with Ro-32-4032 and the dominant-negative mutant of c-Src DN inhibited thrombin-induced IKK alphabeta activity, kappaB-Luc activity, and NF-kappaB-

Please list the surgical techniques used for root coverage in key features and clinical effectiveness.. Please list the types of maxilla sinus lifting procedure and their

Result(s): Of 342 women with pathology-confirmed fibroids who were included in the study, 108 received myomectomy only (group I), and 234 underwent the uterine depletion

Attilâ İlhan ve Savaş Ay’ın şiir kasetleri arasında ne fark var.. Bir yanda “Ben Sana Mecburum” diyen

[r]

48 yıl, elinden kalem düşmiyen büyük halk çocuğu, "Sarıgüzel,, li Ahmet Rasimi, ölümünden beş yıl sonra da olsa, hatırlıyanlar, yine kendi

turya kabul etmediğinden Berlin kongresi yapılacağı sırada S avi vak’- a sının zuhuriyle Sadık Paşa düşerek Rüştü Paşa ve iki gün soma Saffet Paşa

Fuat Paşa Ahmet Vefik Paşa’nın değerini ve sık sık büyük makamlara tayin edilmesi ve ardın­ dan da azledilmesini anlatırken şöyle diyor:. “ Ahmet Vefik Paşa,