¿ o m a y ıs íiiuü
017 M
NALINA
i l C r i MIHINA
fB@nnükte
alenderliği, neş’esi, meclisârâlığiyle, hayatı anlayışı ve etrafına anlatışı ile, muhitine, hiç ölmeyecekmiş hissini aşılayan nadir insanlardan biri daha aramızdan çekildi.
Diin Çallı’nın cenaze namazı kılınırken, Baki'ııin meş hur beytini hatırladım:
«Kadrini seng-i musallada bilip ey Baki - Durup el bağlıyalar karşına yârân saf saf,»
Hatırladım, ama sadece, son yolculuğunun son durağında, onun karşısında el bağlıyanlarla beraber olduğum İçin hatırla dım. Yoksa, Çallı, hayattayken kadri bilinmemiş insanlardan de ğildi.
O, kalenderliğini, neş’esini en büyük badireler karşısında bi le kaybctmlyecek kadar hayatın kadrini nasıl bildiyse. hayat da onun kadrini bildi. Çallı, herşeyden evvel hareket demek olan hayatın ta kendisiydi. Zekâ pırıltıları saçan gözlerinde, daima gülen yüzünde, nükteden nükteye koşan dilinde, kendisine has ahenkli sesinde hayat tasar, hayat coşardı.
Hayatın, kendisine bu kadar fazla, bu kadar kuvvetle bağlı adamdan nasıl ayrılabildiğine şaşmamak elde değil. Onu hiç öl meyecekmiş gibi görmemiz, onunla beraberken hayatı ölümsüz farzedecck kadar kendimizi unutuşumuz, onun hayatı elinde böy le oyuncak etmeği bilmesindendi.
Çallı adı nükte müteradifi idi. Hayatında böyle olunca ölümün den sonra İliç şüphe yok, Çallı'nın nükteleri büsbütün dillere destan olacak. Hatta Elif Naci’nin söylediği gibi, Çallı nükteleri ni toplayıp bir cilt haline getirmek, Çallı adını böylecc ebedi leştirmek çok yerinde bir hareket olur.
Çallı’yı yakından tanıyanlar, büyük Türk filozofu Nasreddin hoca ile onun arasında kolayca bir bağ kurabilirler. Çallı da, Nasreddin Hocanın ruhundan bir eser bulmamağa imkân yoktur. Hayatla, hâdiselerle, insanlarla ince istihzalarında, İkisi de aynı karakteri taşıdı.
Nasreddin Iloca'dan bahsederken (hoca bir gün) diye söze baş lamak âdet olmuştur. Hoca o kadar bizdendir.
Ilessam Çallı İbrahim’den lâf açıldığı zaman da (Çallı bir gün) dem"ğe dillerimiz alışıktır. O da o kadar bizdendi.
Çallı İbrahim, uzun yıllar Güzel Sanatlar Akademisinde hoca lık etti. Evi de akademinin bulunduğu Fındıklı sarayında idi. Ge ce gündüz, böylece kürsüsünden ayrılmamış oldu.
ölümün, fırçasını elinden aldığı gün de ben onu aynı kürsü nün başında gördüm.
Fındıklı camiinin restorasyonu tamam olmadığı için, henüz musalla taşı konmamış. Ustanın tabutunu, çıraklar, akademiden getirdikleri bir masanın üstüne koydular. Böylece, cemaat, mu salla yerine, Çallı’nın kürsüsü karşısında el bağlamış oldu. Ha yata karşı durmadan attığı kahkahaların coşkun seli ortasında akıp giderken de, Çallı’nın, kürsüsüne bu bağlılığını ben bir in- ' takı hak gibi, fırçasını elinden kapan zalim ecelle bile bir istih zası bize de son bir nüktesi gibi gördüm.
Hamdi VAROÖLU
II
Taha Toros Arşivi