PAZARTESİ KONUŞMALARI
Millî irade
—
insanın değeri, gönül verdiği ülküye, bağlandığı gayeye göredir. Milletler için de böyle. Bir milletin henüz gerçekleş memiş, belki uzakta gördüğü, fakat var mayı göze aldırdığı kemal noktası demek olan ideal, kendine çekiş kuvvetile o mil letin kudret pınarı demektir. Eller parça ' parça, bağırlar didik didik iken bile, par çalanan ellerin acısını, didiklenmiş sine lerin sızısını duyurmadan koşturan, coş turan, vurduran, kırdıran bu kudretin adı na (millî irade) derler.
Bir cemiyette bu irade ne kadar sağ lam, ne kadar çetinse, ideale varış ham lesi de o kadar sert, o kadar yaman olur. Bütün yaratmalar ondan çıkar. O zayıf layınca ferdler arasındaki bağlar gevşer; kendini öldürmeler, kendini düşünmeler, kendini beğenmeler, kendi menfaatini tek gaye sanmalar başlar. Sonunda, böy le bir cemiyet kağşar ve göçer.
Böyle olmayıp da ferdlerde (millî ira de) nin kuvvetli akisleri kendini gösterin ce, kahramanlıklar, büyüklükler, fazilet ler, bilgi ve iş alanında yüksek yaratıcı lar doğar. Türk cemiyetinde (millî irad el in bir volkan gibi coşmasının ölmez remzi
olan (A tatürk), işte böyle doğmuş kut sal bir varlıktır. Yıllar önce,
Türk milleti Gazidir,
Gazi de Türk milleti
derken bu manayı kasdetmiştim. Onun yüce varlığına inanış, (millî irade) ye imandır. Bunun içindir ki, bu imanda ya- şatıcı kudretlerin en özlüsü, en feyizlisi vardır.
Bu manayi herkesten daha büyük bir yetke ile söyleyen İsmet İnönü’nün son defaki nut kunu Büyük Mecliste dinlerken tüyle rim ürperiyordu; yüreğim göğsüme sığmı yordu; her kelimesini onun sözleri arka sından bağıra; bağıra tekrar etmemek için nefsimi zorluyordum. İnönü diyordu ki:
«Bundan on beş sene evvel, Atatürkün prensiplerinin ne netice vereceği malûm olmadan evvel, Türk milletinin gösterdi ği itimad, bugün Atatürkün memlekette yaratmış olduğu büyük varlık ve prensip lerle hakikî ve sarsılmaz bir iman haline gelmiştir.»
Bu sözleri hangi Türk, bütün dünyaya işittirecek bir sesle bağıra, bağıra tekrar etmek istemez? Niçin bu böyledir? Çünkü bu sözler, her Türkün içinden kopup ge len hakikatin, (millî irade) nin ifadesidir de onun için...
«Ufukta Türk milletini sureti hususi-yede tehdid edecek bir tehlikeyi görmü yoruz. Bir insanın görebildiği kadar eğer ufuk a-kasında öğrenemediğimiz bir teh like varca, öyle bir tehlikeden de korkmu
yoruz.»
«İcap ederse Türk milletinin kadın ve erkek bir tek adam gibi nasıl şahlandığı nı görmek, beşeriyet için muazzam bir hâdise olacaktır.»
Bu sözler, gene (millî irade) nin tecel lisini anlatan; taştan, kayalardan yapılı dağları pamuklar gibi yumuşatıp parça parça edici kudretteki bu hayat hamlesinin neler yapabileceğini gösteren ateşten cüm lelerdir. Evet, kadın ve erkek, bütün mil let, tek ve tam bir varlık olarak şahlanır, kökrer. O tek varlığın bakışı yıldırım, sayhası, top sesi, yumruğu çelik gülle ve nefesi zehirli gaz olur. Bunlar hep (millî irade) nin cilâlı ve korkunç tecellileridir.
Bu yıldırımda her Türkün iman ateşi, bu seste her Türkün inan sözü, bu güllede her Türkün bağrından bir parça, bu ne feste her Türkün göğsünü dolduran ha vadan bir zerre vardır. Bizim en büyük kudretimiz, kendi benliğimizden bu kâ mil varlığa kattığımız parçalar üstünde güneş gibi parlayan şuurumuzdadır. Bu şuur, millî iradenin idrakidir ki, insan zekâsı bundan daha üstün bir hakikat, bundan daha özlü bir fikir bulamamıştır. Bu hakikat ve bu fikir, damarlarımızda dolaşan kandan dimağımızda çakan zekâ şimşeklerine kadar her buluşu ve her gö rüşü içine alır.
Maddeye mana veren ruh gibi bir mil letin maddî taraflarındaki eksikleri an cak bu millî irade telâfi ettirebilir. Şu ko nuşmadaki suale ve cevaba bakınız:
Fransız muhabiri — Bütün dünyayı, îtalyanın samimî dostları da dahil olduğu halde, hayrete düşüren bir şey var. İtal yan mâliyesinin mukavemetidir. Dâhi ve cesur olmak mümkündür! fakat bir mille tin kudretli bulunması için vücudü zaru rî olan altın icad edilebilr mi?.
Mussolini — Altın icad edilemez. Fa kat bütün bir milletin fedakârlık kabili yetine, siyasî, manevî disiplinine güveni lebilir.
Bu söz, kim tarafından söylenmiş o- lursa olsun doğrudur. Fakat şurası iyi bi linmelidir ki bu doğruluk, bir tek millete has bir şey değildir. Biz Türkler, bu yüce hakikati yeryüzünde Roma imparatorluğu kurulmadan çok önce iliklerimize kadar duymuş ve başkalarının iliklerine kadar duyurmuşuzdur.
Haşan Âli YÜCEL